NURTEN KINAY

NURTEN KINAY
Sevgili Hayri Ağabeyiciğim
Booooşveeeer Türkiye’nin cahilleri başta… balık baştan kokmuş zaten..Bir söz vardır meyve veren ağaç taşlanır.Kısacası CEHALET diz boyu. okumadan kulaktan dolma,okumayı bile lüzum görmeden iftira atarak güzel insanlara neler yapıldığını ve hala yapılmakta olduğu şu günlere bir bak.”Cumhuriyet Gazetesi” ne atılan iftiralar akla mantığa sığmaz resmen hedef gösteriyorlar.Özellikle bunların kafadan olan; az mürekkep yalamış birine, gazetedeki karikatür sayfasını gösterdim.Buna” iyice bak, bu karikatür; Hz.Muhammed’e benzer bir tarafı var mı?” diye…Aldığım yanıt çok güzeldi…Kısaca baştakilerin cehaletini böylece yüzüne vurdum.Hiç bir şey diyemedi.Benim tek dileğim var.O da en kısa zamanda ülkemin esenliğe kavuşması…Sayın ağabeyciğim Bu vesile ile de Yeni Yılınızı candan kutlar sağlık mutluluk başarılar dilerim.Tanrı siz ve sizin gibileri başımızdan eksik etmesin…Her şeyin gönlünüzce olması dileğiyle. Hoşça kal…..Saygılarımla

________________________________________
From: hayri@tabularatalanayalanabalta.com
To: ayefe34@gmail.com; akguldondu@hotmail.com; alinejat@olcen.net; renas58@yahoo.com; atilabm@yahoo.com; atikum@gmx.de; ayhanonay@gmail.com; yil_ber@yahoo.com; denk.cemil@gmail.com; buker45@hotmail.com; yunusemreinfo@gmail.com; ferruhsencan@hotmail.com; fev27@mynet.com; guclutuygun@hotmail.com; gulcinbaltatezcan@gmail.com; asikar59@gmail.com; kbirnur@gmail.com; bilgi@insomak.com; kemalozbagi@hotmail.com; member@linkedin.com; levent.erturk.1961@gmail.com; mehmetgoksel@hotmail.com; m1000zet@gmail.com; mustafa.dincer@gmail.com; cumhuriyetdede@gmail.com; kinaynurten@hotmail.com; oktayokukcu@hotmail.com; dusunbil@hotmail.com; tokuducu27@hotmail.com; omeryasa42@gmail.com; reha.tezcan@hotmail.com; sahin166@gmail.com; Turkiye-icin-el-ele@googlegroups.com; wordpress@tabularatalanayalanabalta.com; yektagozden@sozcum.com; yenerbalta@gmail.com; yteceren@hotmail.com
Subject: İftiraya bakın…
Date: Fri, 30 Jan 2015 18:00:19 +0200
EFTEN PÜFTEN İFTİRALAR

Şimdi siz benim, şu başıma gelene bakın…

Bir arkadaş Gaziantep Sanat Edebiyat Derneğinde (GASED) bir kitabımı (SIRLARIN SIRRI) dağıtıyor.
Gaziantep’ten tanıdığım bir arkadaş bir tane alıyor.
Toplantıda aldığı kitaba dalıyor…
Birden bire mal bulmuş mağribi gibi bağırıyor:

“Aha, buldum!.. Bu adamın Tanrısız, dinsiz, komünist olduğunu biliyordum. İşte burada da itiraf etmiş…”
Sonra da “buldum” dediği cümleyi okumuş:
Hazreti Ali’nin aşağıdaki sözleri dikkatini çekmiş:
“Ben gözümle görmediğim Allah’a inanmam!..”

Hz. Ali “Tanrı yok!..” demiyor bir kere…
Diyor ki ben inandığım Tanrı’yı görürüm gözümle…

Bu sözlerden Hz. Ali’nin Allah’a inanmadığı nasıl çıkarılabilir?
Buna mantıkta çarpıtma denir.
Bu gerçeği Kuran şöyle bildirir:
“… Nerede olursanız olun O (Tanrı) sizinle birliktedir…” (K. 57/4)

Kaldı ki İslam tasavvufunda
Tanrı’yı görmemek küfürdür.
Tanrı’yı görmeden onun varlığı hakkında nasıl tanıklık edilir?”
(Bakınız: Tasavvuf. Kısa Bir Giriş.İz Yayınları 5. Baskı. William CHITTICK. Çeviren Turan Koç. s. 212-213)

Kaldı ki ben kitabımın kapağında Tanrı’nın varlığına ilişkin kutsal kitaplardan kanıtlar göstermişim.
İncil’den, Tevrat’tan, Kuran’dan örnekler vermişim:

İşte Tanrı’nın varlığının Kutsal Kitaplardaki örneği:

TEVRAT, DOĞRULUK kavramına Rab der.
“RAB doğruluğumuzdur” (İbranice “Yahve sidkenu”. Tevrat. Yeremya. 23:6 ve 33/16)

İNCİL SEVGİ kavramını Tanrı olarak kabul eder.
“Tanrı sevgidir. Sevgide yaşayan, Tanrı’da yaşar, Tanrı da onda yaşar…” (İncil. 1. Yuhanna. 4/16-19)

KURAN da, HAK kavramına, Tanrı’nın ta kendisidir der:
“Bu böyle. Çünkü Tanrı, hakkın ta kendisidir. O’nu bırakıp da taptıkları ise batılın ta kendisidir. Şüphesiz ki Tanrı yücedir, büyüktür.” (K. 22/62. Yine Bkz. 24/25)

İşte dostlar ben böyle eften püften iftiralara uğradım.
Öylesine eften püften iftiralar ki hayretle bakıp kaldım….

Bana bu eften püften iftirayı yapanı sordum soruşturdum.
Kendisinin hem namaz kıldığını; hem de zina yaptığını,
Bir de zina yaptığı kadının dostu tarafından bir güzel soyulduğunu duydum.

Yok, Tanrısızmışım da,
Yok, dinsizmişim de,
Yok, komünistmişim de…
Bire cahil!. Bunlar kalmadı mı geçmişte…

Görünme, görünme…
Görünme gözüme…
Yer kalmadı sana şu yaşlı gönlümde…

Bu eften püften iftiralar,
Beni değil de atanı yaralar…

Yakışır mı sana;
Aydınım, şairim diye gezersin Gaziantep sokaklarında,
Yazık değil mi Gaziantep’imin o güzelim kaldırımlarına…
+
Tanrı’m bunlara bırakma dinini, sen koru…
Bir zina karın dinini koruması olur mu?

Av. Hayri Balta, 29.6.2012
X
13-ŞEMS’İN OYUNU…

Şems, haber vermeden çekip gitmişti.
Bu gidiş, Mevlâna’yı deli etmişti. Daha, Şems’ten çok alacakları vardı.
Birçok sorularının yanıtını alamamıştı.
Her geçen gün ayrılığın getirdiği duygu daha da artıyordu.
Şems’ten bir haber alabilmek için gözleri yolda idi.
En sonunda Bağdat’tan gelen bir yabancı beklediği haberi verdi:

“ – Şems’in yaptığına akıl sır ermez oldu. Şimdi Bağdat’ın Sulu kahvesinde oturmuş bir Frenk genci ile satranç oynamakta. Kendi kazanırsa oğlandan bir altın almakta; ama oğlan kazanırsa, oğlana bir tokat attırmakta. Biz bu durumu bir ermişe yakıştıramıyoruz.” diyerek Mevlâna’dan akıl soruyordu.

Mevlâna, Şems’ten haber almış olmanın sevinci içinde şaşırmıştı.
Hemen düşüncelere daldı.
Eğer, Şems bir Frenk genci ile karşılıklı oyun oynayıp kendisine bir tokat attırıyorsa bunun bir hikmeti, bir nedeni vardı.

Şems boşu boşuna bir adamla ilgilenmezdi.
Demek ki bu genç, gelecekte, önemli bir kişi olacaktı.
Gerçek din yolunda birçok hizmetleri görülecekti.

Ama genç, Şems’in kişiliğine, gösterilmesi gereken bir saygıyı göstermiyor.
Demek ki, Şems’teki ilm-ü ledün sırrından, dini bilgilerden haberi yok. Şems’in kim olduğunu bilmiyor.
Şems’i görmüyor,

Şems’in kim olduğunu göstermek gerek bu gence.
Hemen oğlu Velet’i çağırdı önce:
– Yanına seçilmiş birkaç kişi al.
Bağdat’ın Sulu kahvesinde Şems’i bul.
Orada Şems güzel bir Frenk çocuğuyla satranç oynamaktadır.

Şems kazanınca çocuktan bir altın almakta,
Çocuk kazanınca Şems’e bir tokat atmakta…
Salan bu durumdan kuşkuya kapılma.
Şems’in kişiliği hakkında endişeye düşme.

O Şems’e tokat atan çocuk da bizden, amma kendisi bilmiyor.
Şems ona, kendi kendini bildirmek istiyor.
Bunun için ondan tokat yemeye katlanıyor.

Mevlâna’nın oğlu Velet yola düşüyor.
Kalabalık bir gurupla Bağdat’a varıyor…

Denilen yerde, Şems oturmuş bir çocukla satranç oyna¬makta ve çocuktan görmediği kabalık kalmamakta.
Sultan Velet ve çevresindekiler bu duruma karşın Şems’in karşısında saygıyla yerlerini almakta…

Bu durum Şems’e tokat atan Rum gencinde bir yeniden doğuş yarattı.
Allak bullak oldu. Şems’in kim olduğunu anladı.
Şems’ten özür dileyerek gerçek yoluna baş koydu.

Şems de kendisini halkasına alacağına değin söz verdi.
Ermişlerin tutum ve davranışlarına akıl erdirmek sıradan kişileri yapacağı iş değildi
Onların her davranışı bir hikmetti…
Gaziantep, Sabah. 14 Ekim 1973
x
Sayın Ağabeyiciğim,
Bu güzel yazılarınıza hayranlığımı ifade etmek için bu iletiyi yazıyorum. Sizin bu güzel kitap ileti gibi yazılarınızı bir arşiv yaptım. Orada biriktiriyorum.
Bu Ülkenin siz ve sizin gibi düşünen yüce ve bilge kişilere çok ihtiyacı var.
Sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
Allah sizleri başımızdan eksik etmesin. Saygılarımla…
+
NOT: Ağabeyiciğim yüreğimdeki düşünceleri sizin gibi şiirsel aktaramadığım için kusura bakma.
X