BURASI KEÇİÖREN

BURASI KEÇİÖREN

 

Türkiye’nin en kalabalık ilçesi Ankara’nın Keçiören ilçesiymiş. Bu haberi o akşam Keçiören’de bir arkadaşımı ziyarete giderken radyoda dinledim. Keçiören’in trafiğinden nefret ettiğimi sık sık arkadaşımla paylaşırım. Hatta bu cümle aramızda espri konusu olarak da yinelenir.

 

Kural tanımayan bir grup insan nasıl olmuşta burada toplanmış! Son zamanlarda metro yapımı için kapatılan yollardan iki yıl kadar bir süre için, geçici yeni yollar düzenlenmişken burada ne şerit kavramı var, ne öncelik hakkı… Kornayı bol keseden harcayan, kırmızı ışıkta yeşil ışık yanıyormuş gibi geçen, sağ-sol sinyaline bakmadan öne çıkan, kısacık mesafede arabasının eksozunu bağırtarak hız yapan… Neredeyse arabayı kenara çekip, bir nefes alasım geliyor… Kuralsız, düzensiz, saygısız ilçe demek en doğrusu buraya…

 

Belki de en çok göç alan ilçedir burası… Önceden, çam ağaçlarının arasında bulunan köşklerde en seçkin insanlar yaşarmış. Üzüm bağları varmış zamanında… Bozkırlarında keçiler otlatılan, hani şu Ankara’nın meşhur keçileri… Semte bile isim olmuşken… Ne acı!.. Şu an en ucuz yaşanılır semtlerden biri haline gelmiş… Sonrasında boş arazilerine kurulan gecekondularla sahiplenilen toprakları, şimdilerde yerlerini katlı binalar almış…

 

Kısa ziyaretimden sonra vakitlice eve dönerken, dörtyol kavşağında kırmızı ışıkda durup yeşil ışığın yanmasını beklerken, duyduğum yüksek müziğe ve atılan naralara sağa sola baktımsa da sesin kaynağını bulamadım. En kalabalık yaşamın merkezindeyken kesin, ya bir düğün ya da bir asker uğurlaması vardır diye düşündüm. Ya da bir futbol maçının artakalanları… Solumdaki yüksek kasalı kamyonun görüş alanımdan çıkması ile dörtyol ağzındaki karşı şeritte gördüğüme inanamadım. Bir an afalladım!.. Yok artık, bu kadarı da fazla idi… Kenarda köşede olanına rastlamıştım ama bu kadarına pes doğrusu… Havada yayılan ses ikiye katladı, yeşil ışık yandığı halde, karşı yöndeki hiç bir araba yoluna devam edemiyordu. Yol ağzını yanyana duran üç araba kapamış, kapılarını açmış, içeride ne kadar erkek varsa arabadan inmiş, çevreye yayılan müzik sesi onları dolamış, kollarını havada açmış, kimi yolun ortasında, kimi arabının kenarında sevinçlerini, mutluluklarını ya da her ne ise yaşadıkları, sığamamış olacak ki içlerine, dışarıya taşmışlardı. İçlerinden biri parıldayan yeşil bir örtüyü pelerin gibi omuzuna bağlamıştı. Süpermen edası ile kollarını açmış, uçarcasına dönüp duruyordu ortada…

 

Arabayla ilerlediğim sürece karşı şeritin bitmez tükenmez uzunluğu karşısında, orada o karmaşayı yaratan insanların duyarsızlıkları inanılır gibi değildi… Bir sonraki kavşağa kadar trafik durmuş, ortalığı korna sesi kaplamıştı. Kornaların sesini diğer kavşağın keskin virajını alan iki polis arabasından çıkan siren sesleri ikiye bölmüş, son sürat yapılan ihbar üzerine olaya bir dur demeye gidiyorlardı.

 

Ne kadar polis arabalarını görmek mutlu etse de, bu tür davranışları bu toplumda bu ve buna benzer davranışları yapanlarla bir arada yaşamanın sıkıntısı içimi kaplamıştı.

 

YENER BALTA, 8 ŞUBAT 2013