RAB

Rab 1
Sayın Ahmet Dursun Bey!
Aşağıda açık sözlü ifadeleriniz beni sevindirdi. Bu ifadelerinize göre, Deist tutumuna sahipsiniz. Yani kendi ifadenizle: „Benim tanrı inancımda tanrı bir kez hesap yapmıştır.
Sürekli hesap hatası yapanlar olsa olsa yaratılmışlar olur. Bir kez ol denmiş ve her şey olmuştur. Tanrı bundan sonraki hiç bir şeye müdahaleci olmamıştır.“ Diye belirtmektesiniz
Sizin gibi birçok kimse, yani deistler, Tanrı’nın bir saatçi gibi yaratılışa ilk hareketi verdiğini ve sonra da, soğuk ve ilgisiz bir tutumla ona tümüyle sırt çevirdiğini iddia ifade etmektedir. The Modern Heritage adlı kitaba göre deistler, “Tanrıtanımazlığın, ümitsizlikten kaynaklanan bir yanlış olduğuna, fakat Katolik Kilisesinin otoriter yapısının ve öğretilerindeki katılıkla hoşgörüsüzlüğün ise, daha da berbat olduğuna inandılar.”
Acaba bu görüş Tanrı açısından bakıldığında, haklı mı? Acaba Kutsal kitap bu konu ne der? Acaba, bu görüşün yaygınlaşmasının kökünde ne var? Bu görüş nasıl kabul gördü?
Müsaadenizle bu konuyu açıklamaya çalışacağım.
Bu görüşün temelinde veya ortaya atılıp gelişme döneminde ilgi bulmasının nedeni aslında DİN’dir. Neden mi? Çünkü, yazılı Tanrısal hakikatlere bağlı kalıp onu savunmadılar.
Bir gerçek,bunalımlarla dolu bir gezegende yaşıyoruz; gazete başlıklarına şöyle bir göz atmakla bile, yeterli kanıtlar her gün görülebilir. Dünyamızın ümitsiz durumu, birçoklarının Tanrı’nın varlığından kuşku duymasına neden oldu.
Din insanlara en basit soruları bile cevaplayamıyordu. Tanrı’nın varlığına inanıyorsanız, bu gezegende hayatın—er geç gerçekleşecek—bir amacı olduğunu büyük olasılıkla kabul ediyorsunuz demektir. Yani, biz eğer Tanrı tarafından yaratılmışsak (Siz ve ben bunu kabulleniyoruz.) O zaman, Tanrı insanı neden yarattığını hayatın amacının ne olduğunu açıklamalıdır. Bunca bunalımlı yaşam evrelerinin nedenini ve bu sorunlar hakkında ne düşündüğünü belirtmeli. Ölüm hakkında bilgi vermeli yani, bizi ölümlü olarak mı yarattı? Neden ihtiyarlayıp ölmekteyiz? Gerçekte ölüler daha sonra başka bir diyarda mı yaşamakta? Cehennem denen bir arınma yeri var mı? Kötüler her zaman olacak mı?
Bu gibi yaşamsal temel soruları yanıtlamasını, insanüstü bir Tanrı’dan beklemek kadar doğal bir şey olmaz mı? Bir gerçek şu, ne deistler, ne Teistler, ne ateistler, nede günümüzün tek Tanrılı dinleri olan Hıristiyan âleminin mezhepleri, Yahudilik, nede İslam âleminin mezhep ve Tarikatları bir yanıt veremez. Nedenine gelence, TANRISAL HAKİKATLERE BAĞLI KALMIYORLAR! Öğretileri her zaman, insan öğretileri, Ruhbanlık Hıristiyan âleminde bölünmelere ve Kutsal Kitap’ta kayıtlı olan İsa’nın öğretilerini bıraktılar. Özellikle 4. yüzyılda Hıristiyanlık (Katoliklik) İznik konseyinde Roma’nın resmi dini ilan edilip, papalığın kabul edilmesi ve Kutsal Kitapta ifade edilmeyen sahte öğretilerin kabul edilmesi ile orta çağda karanlık çağ olarak bilinen bir bilgisizlik evresi başladı.
Kilise, yaptığı ve desteklediği savaşlarla İslam âleminin gözlerine imanın şartlarından biri olan, Kitaplarına iman ve Peygamberlerine iman, şartlarını sulandırılmış hakikat olarak görmelerine neden oldu.
Tohumlar Ekiliyor: Ortaçağ boyunca Katolik Kilisesinin, tebaaları üzerinde sıkı bir denetimi vardı. The Encyclopedia Americana şunları belirtiyor: “Hiyerarşi, insanların ruhi ihtiyaçlarını karşılamak açısından yeterli görünmüyordu. Üst düzeydeki din adamları özellikle de piskoposlar, soylular sınıfından seçiliyordu ve mevkilerini her şeyden önce bir saygınlık ve güç kaynağı olarak görüyorlardı.”
Jean Calvin ve Martin Luther gibi bazı kişiler kilisede reform yapmak istedi. Bununla birlikte yöntemleri her zaman Mesih’inki gibi değildi; hoşgörüsüzlük ve kan dökme Reform’a damgasını vurdu. (İsa, takipçilerine şunu emretmişti: Matta 26:52 “Kılıcını yerine koy, çünkü kılıç tutanların hepsi kılıçla yok olacak..) Bazı saldırılar o kadar acımasızdı ki, Amerika Birleşik Devletlerinin üçüncü başkanı olan Thomas Jefferson üç yüzyıl sonra şunları yazdı: “Calvin’in zalim özellikleriyle Tanrı’ya küfretmektense, O’na hiç inanmamak daha affedilir bir durum olurdu.”
Reform’un pak tapınmayı yeniden canlandırmadığı açıktır. Böyle olmakla birlikte, Katolik Kilisesinin gücünü zayıflattı. Artık Vatikan, insanların inançlarını tekelinde bulundurmuyordu. Birçok kişi yeni kurulan Protestan mezheplerine katıldı. Dinin hayal kırıklığına uğrattığı başka kişiler ise, taparcasına insan aklına yöneldiler. Tanrı hakkında farklı görüşlere olanak tanıyan liberal bir tutum ortaya çıktı.
Kökü Fark Etmek: Ulu bir ağacın etkileyici bir görünümü vardır. Oysa göz, sadece yaprakları, dalları ve gövdeyi fark eder. Ağacın hayat kaynağı olan kök, toprağın derinlerinde saklıdır.
Tanrıtanımazlıkla ilgili durum da hemen hemen aynıdır. Tanrı’nın varlığının inkâr edilmesi de, 19. yüzyılda, azametli bir ağaç gibi etkileyici bir boyuta ulaştı. Yaşam ve evren, doğaüstü bir İlk Neden olmaksızın var olabilir miydi? Böyle bir Yaratıcıya tapınmak zaman kaybı mıdır? 19. yüzyılın önde gelen filozofları buna kesin ve net bir cevap verdi. Friedrich Nietzsche, “artık ahlak kurallarına ihtiyacımız olmadığı gibi, dine de ihtiyacımız yoktur” dedi. Ludwig Feuerbach ise şunu iddia etti: “Din, insan zihninin düşüdür.” Eserleri, sonraki yıllarda büyük bir etki yaratacak olan Karl Marx da cesaretle şöyle dedi: “Zihnin özgürlüğünü dinin zincirlerinden kurtarıp, artırmak istiyorum.”
Halk kitleleri etkilenmişti. Bununla birlikte onlar, sadece Tanrıtanımazlığın yapraklarını, dallarını ve gövdesini fark ediyordu. Kök yerinde duruyordu ve 19. yüzyılın başlamasından çok daha önce filiz vermişti. Tanrıtanımazlığın çağımızdaki gelişimine, Hıristiyan âleminin dinlerinin yardımcı olması ilginçtir! Bu nasıl doğru olabilir? Bu dinsel kuruluşlar, yolsuzluklarından dolayı bir hayli düş kırıklığına ve protestoya yol açtılar.
Şüphecilik Filiz Veriyor!
Hıristiyan Âleminin Tanrı’yı İnkâr Etmesi: 18. yüzyılda akılcı düşünce, çoğunlukla dünya problemlerinin çaresi olarak yüceltiliyordu. Alman filozof Immanuel Kant, rehber olarak politikaya ve dine bağlı olmanın insanların ilerlemesini engellediğini iddia etti ve ısrarla şuna teşvik etti: “Bilme cüretini gösterin! Kendi zekânızı kullanacak kadar cesur olun!”
Bu tutum, Akıl Çağı olarak da bilinen Aydınlanma’nın belirgin özelliği oldu. 18. yüzyıl boyunca devam eden bu dönem, sürekli bir bilgi arayışıyla işaretlendi. Milestones of History adlı kitap şunları söyler: “Şüphecilik, kör imanın yerine geçti. Bütün geleneksel inanç ve âdetlerden kuşku duyuldu.”
Mukaddes Kitabın pak hakikatlerinin yerine insan geleneklerini koyan Hıristiyan âleminin din adamları, Tanrı’nın otoritesini en şaşırtıcı biçimde inkâr edenlerdir. İsa şunu belirtti: “Bana ibadet edip duruyorlar ama boşuna; çünkü öğreti olarak insan emirlerini öğretiyorlar.” Matta 15:9 Ayrıca, Mukaddes Kitabın gerçek sevgi göstermekle ilgili emrini de reddederek, 20. yüzyılın en kanlı savaşlarını desteklediler. İsa: “Aranızda sevgi olursa, herkes benim öğrencilerim olduğunuzu bununla bilecek.” — Yuhanna 13:35. demişti. Hıristiyanlığın belirgin özelliği Sevgi olmalıydı!
Din adamları—pedofil (çocukları cinsel meta olarak kullanan) papazlara karşı birbiri ardına açılan davaların da kanıtladığı gibi—Tanrı’yı, O’nun ahlak standartlarına sırt çevirerek de inkâr ettiler. Hıristiyan âleminin durumu eski İsrail’in ve Yahuda’nınkine benziyor. Peygamber Hezekiel’e şunlar söylendi: “Memleket kanla dolu ve şehir sapıklıkla dolu; çünkü onlar: RAB memleketi bıraktı ve RAB („Yehova“ Yeni dünya Türkçe tercümesi) görmüyor, diyorlar.” Hezekiel 9:9 İşaya Peygamber ise şunu kaydetti: „Vay haline, tasarılarını Yehova’dan köşe bucak gizlemeye çalışanların, karanlıkta iş görenlerin. Çünkü onlar “Bizi kim görür, bizi kim tanır diyorlar?” İşaya 29:15 Birçok kişinin Hıristiyan âleminin kiliselerini tamamen terk etmiş olması hiç de şaşırtıcı değildir! Fakat Tanrı’ya inanmaktan da mı vazgeçmeleri gerekiyor?
Dinin ikiyüzlülüğünü görmüş olsun veya olmasın, Tanrıtanımaz olan birçok kişi, Tanrı’ya duyulan inanç ile bu dünyadaki acıları bağdaştıramaz. Simone de Beauvoir bir keresinde şöyle dedi: “Dünyadaki bütün uyuşmazlıklardan sorumlu tutulan bir yaratıcı yerine, yaratıcısız bir dünyayı kabul etmek benim için daha kolaydı.” İkiyüzlü dindarların önayak oldukları da içinde olmak üzere, dünyadaki adaletsizlikler Tanrı’nın var olmadığını kanıtlar mı? Şunu düşünün: Bir bıçak suçsuz bir insanı korkutmak, yaralamak, hatta öldürmek amacıyla kullanılırsa, bu, bıçağın tasarımcısının olmadığı anlamına mı gelir? Bunun yerine, aletin kötü biçimde kullanıldığını göstermez mi? Benzer şekilde, çekilen ıstırapların çoğu, insanların yeryüzünü olduğu kadar Tanrı vergisi yeteneklerini de kötüye kullandıklarını kanıtlıyor.
Bununla birlikte bazıları, Kendisini göremediğimiz için, Tanrı’ya inanmanın mantıksızlık olduğunu düşünüyor. Fakat hava, ses dalgaları ve kokular için ne denebilir? Bu şeylerden hiçbirini göremiyoruz; yine de var olduklarını biliyoruz. Akciğerlerimiz, kulaklarımız ve burnumuz bize bu bilgiyi sağlıyor. Kanıtlarımız olduğunda, şüphesiz görülmeyen şeylere de inanıyoruz. Elektronlar, protonlar, atomlar, aminoasitler ve karmaşık yapıdaki beyin gibi fiziksel kanıtlara baktıktan sonra, doğa bilimci Irving William Knobloch şunları söyleme gereğini duydu: “Tanrı’ya inanıyorum, çünkü bana göre O’nun Tanrısal varlığı mevcut şeylerin tek mantıklı açıklamasıdır.” Mezmur 104:24’de şu belirtilir: „İşlerin ne çok, ey Yehova! Onların hepsini hikmetle yaptın, Yeryüzü Senin eserlerinle dolu.“ Benzer şekilde, fizyolog Marlin Books Kreider şöyle diyor: “Hem sıradan bir insan hem de yaşamını bilimsel incelemeye ve araştırmaya adayan bir kişi olarak Tanrı’nın varlığı konusunda hiç kuşkum yok.”
Tanrı’nın varlığına inananlar sadece onlar değildir. Fizik profesörü Henry Margenau’ya göre, “kendi alanında en iyilerden olan bilim adamlarına baktığınızda, aralarında çok az sayıda Tanrıtanımaz bulunduğunu görürsünüz.” Ne bilimdeki ilerlemeler ne de dinin başarısızlığı, bir Yaratıcıya inanmaktan vazgeçmemizi zorunlu kılar.
Kişiler işleri ile ya da tutumları ile veya sözlü olarak Tanrı’nın varlığını reddettiğini ifade edebilir.Biri, Tanrı’nın varlığını kabul ettiğini söylese bile, bir deist olsa da reddedebilir.
The Universal History of the World adlı kitap, “İnsanlar din hakkındaki görüşlerini değiştirmişti. Artık gökteki ödüllerle ilgili vaatlerle yetinmiyorlardı; yeryüzünde daha iyi bir hayat istiyorlardı. Doğaüstüne duydukları imanı da yitirmeye başladılar” diyor. Aslında, Aydınlanma filozoflarının çoğu dini hor görüyordu. Özellikle de Katolik Kilisesinin güce susamış liderlerini, insanları cahil bırakmakla suçluyorlardı.
Dinden hoşnut olmayan bu filozofların çoğu deist oldu; Tanrı’ya inandılar, fakat O’nun insanlarla ilgilenmediğini iddia ettiler. Dinin, “bölünmelerin, çılgınlığın ve suçların kaynağı” olduğunu iddia eden filozof Paul Henri Thiry Holbach gibi bazı kişiler de sözünü esirgemeyen Tanrıtanımazlar oldular. Yıllar geçtikçe, daha birçok kişi Hıristiyan âleminden usandı ve Holbach’ın duygularını paylaştı.
Hıristiyan âleminin, Tanrıtanımazlığın gelişimini teşvik etmiş olması ne kadar şaşırtıcı bir durumdu! Teoloji profesörü Micheal J. Buckley şunları yazıyor: “Tanrıtanımazlığın boy verdiği toprak, kiliselerdi. Batı halkının vicdanı, ortak öğretilere sahip dinler tarafından incitilmiş ve bezdirilmişti. Kiliseler ve mezhepler Avrupa’yı harap etmiş, katliamları yönetmiş, dinsel direnişler ya da devrimler istemiş ve kralları kiliseden aforoz etmeye ya da tahttan indirmeye yeltenmişti.”
Tanrıtanımazlık Kabul ve Saygınlık Görüyor: “İnsanlar şimdi Tanrı yoktur fikrini benimsiyor; hayatlarını da, sonuçlarını düşünmeden ve Tanrı’yı hesaba katmadan bağımsız olarak düzenliyorlar.”—One Hundred Years of Debate Over God—The Sources of Modern Atheism. 19. yüzyılda, Tanrı’nın varlığı artık açıkça ve giderek daha geniş çapta inkâr ediliyordu. Filozoflar ve bilim adamları görüşlerini cesaretle söylemekten çekinmiyordu. Açık sözlü bir Tanrıtanımaz, “düşmanımız Tanrı’dır. Tanrı nefreti hikmetin başlangıcıdır. İnsanlığın gerçek anlamda ilerleme göstermesi için, bu ilerlemenin Tanrıtanımazlık temeline dayanması gerekiyor” dedi.
The Encyclopedia Americana, “Tanrıtanımazlık, bazen sadece uygulamada Tanrı’yı reddetme ya da görmezlikten gelme alışkanlığına işaret eder” diyor. Bu nedenle de The New Shorter Oxford English Dictionary “Tanrıtanımaz” kelimesiyle ilgili şu ikinci açıklamayı veriyor: “Tanrı’yı ahlaken inkâr eden bir kişi; tanrısız bir kişi.”—İtalikler tarafımdan.
Tanrı yerine Pseydo dinler: Dinlerin veremediği cevaplar ve kötü işlerden sonra, devrimsel ve dev adımlarla ilerleme gösteren Endüstri büyük söz sahibi olurken büyük gücen kaynağı olmaya başladı. Psoydo dinler, yani insan filosofilerinden gelişen dogmalar iman nedeni oldu. Oluşan Vakumu doldurabilecek çözümleri acilen üretebileceklerini iddia ettiler.
Birçoklarının yaşam hedefi, olabildiğince zengin ve maddi gelir elde etmek oldu. Zamanla, önce BEN yaşam tutumu gelişen endüstri ve teknik- medyasal yaşamın hızla gelişen belirgin bir eğilim nedeni oldu. Materyalizm, özellikle 19.yy ortalarından itibaren bir din oluştu. „Her şeye kadir Allah“ yerini, „Her şeye kadir Para“ değimi yer aldı. George Bernard Shaw’ın bir komedisinde bir kişinin söylediği şu söz birçoğunun yaşam standardıdır. „Ben bir Milyonerim. Dinim de budur.“
Birçokları, başka bir Psoydo din oluşturdu: Politika. Sosyalist filozof Friedrich Engels,ve Karl Marx’ın bir yardımcısı, Sosyalizmin bir din olacağını ve dinlerin yerini alacağını ayrıcalıklı bir din olacağını ifade etmişlerdi.
Emekliye ayrılmış bir Profesör olan Robert Nisbet, Avrupa’da hızla yayılan Sosyalizm hakkında, zihinlerde yer eden şu ifadede bulundu: “Yahudiler ve Hıristiyanlar, telafi niteliğinde Sosyalizme yönelmekteler.” Hıristiyanlar devrimsel gelişimler ile tam başa çıkamadıklarında World Christian Encyclopedia belirttiği gibi, “Laisizm, Bilimsel Materyalizm, Ateist Kominizim, Milliyetçilik, Nasyonal Sosyalizm, Faşizm, Maoizm, Liberal Hümanizm ve birçok Tasarlanan, oluşturulan yeni Psoydo dinler” hızla yayıldı.”
Bu oluşan yeni filozofik Psoydo dinlerin oluşturdukları meyveler hakkında, bir İngiliz şair olan John Milton’un şu sözleri dikkate değer ve tam yerindedir: “Birçok aceleci, boş ve sahte filozofiler!” Evet, Tanrıtanımazlık, ya Tanrı’nın varlığını ya da otoritesini inkâr etmeyi veya her ikisini de kapsayabilir.
Mukaddes Kitap bu Tanrıtanımaz tutuma Titus 1:16’da şöyle değinir: “Tanrı’yı tanıdıklarını ileri sürer, ama eylemleriyle O’nu inkâr ederler.”—Müjde;
Bu tutumun sonucunu ise, Mezmur 14:1’de Davut şöyle belirtir: “Akılsız adam, Yüreğinden “Yehova yok” diye geçirdi. Davranışları iyice yozlaştı, işleri iğrençleşti. Doğru olanı yapan kimse kalmadı!”
Tanrı’nın otoritesinin bu şekilde reddedilmesinin kökeni ilk insan çiftinin davranışında bulunabilir. Havva, Tanrı’nın varlığını kabul etti; bununla birlikte ‘iyiyi ve kötüyü bilerek Tanrı gibi olmak’ istedi. Onun tutumu, kararlarını ve ahlak kurallarını kendi başına belirlemek istediğini gösteriyordu.
Daha sonra Âdem de Tanrı’nın otoritesini inkâr etme konusunda Havva’ya katıldı.—Tekvin 3:5, 6.
Bu tutum günümüzde yaygın mıdır? Evet. Kolayca fark edilmeyen bir Tanrıtanımazlık, bağımsızlık arayışıyla kendini gösteriyor. One Hundred Years of Debate Over God—The Source of Modern Atheism adlı kitap şunları söylüyor: “İnsanlar artık Tanrı’nın gözetiminde yaşamaktan bıktılar . . . . Özgürlük içinde yaşamayı tercih ediyorlar.” Mukaddes Kitabın ahlak kuralları, uygulanır ve gerçekçi olmadığı öne sürülerek reddediliyor. Birçok kişinin düşüncesi, küstahça şu sözleri söyleyen Mısır Firavununki gibidir: “Yehova kimdir ki . . . . Onun sözünü dinleyeyim? Yehova’yı tanımam.” O, Yehova’nın otoritesini reddetmişti.—Çıkış 5:2.
Tanrı’nın varlığını reddetmenin ve deistliğin tarihsel gelişimi hakkında kısa açıklama verdim fakat Kutsal Kitap açısından Deistlerin görüşü neden doğru değil açıklamak isterim.
Kabullendiğiniz gibi: Bir Tanrı vardır. O insanı yaptı. Gelişen evere (zaman süreci) yapılan işlerden ferden insanın kendisi sorumludur. Şimdi meseleye bir de Tanrı açısından bakalım.
Tanrı, Kutsal Kitapta, Çünkü önceden yazılmış olan her şey, bizim eğitilmemiz için yazıldı; böylece tahammülümüz ve Kutsal Yazılardan aldığımız teselli sayesinde ümide sahip olabiliriz. (Romalılar 15:4)
Elçi Yuhanna’nın kaleme aldığı bu sözler Tanrı’nın en başta gelen niteliğine dikkat çeker “TANRI sevgidir.” (1. Yuhn. 4:8). Başlıca niteliği sevgi olan Tanrı Yehova, insanları yaratıp( Ya da bir saatçi gibi başlangıç verip, sorumsuz, ilgisiz, bırakmadı. Önceden yazılmış olan her şey, bizim eğitilmemiz için yazıldı;sözlerine göre, başlangıçta gerçekte neler olduğuna dair Tanrı’nın oluşum ve edinmiş olduğu amaç hakkında gerçekler hakkında yalan söyleyemeyen Tanrı’ya çağlar öncesinden vaat ettiği sonsuz yaşam ümidi- Titus 1:2 Bir çocuğun neden varım nasıl oldum diye sorması ve babasından cevap beklemesi ne kadar makulse bizlerin Tanrıya bu soruları sormamız kadar makul bir şey olamaz. Tanrı bu sorulara makul yanıtları Kutsal kitapta vermektedir. Yapmamız gereken, Onun mektupları gibi olan bu sözleri açıp okumamız gerek.
Süleyman’ın Meselleri 1:5 “Hikmetli adam da dinlesin, ve bilgide artsın” der. Ayrıca, edindiğimiz bilgiyi inceleyerek doğru sonuçlar çıkarmayı da öğrenmeliyiz. Bu, ‘hikmetle yürümemize’ yardım eder (Süleyman’ın Meselleri 28:26). Hikmetli kişiyi eğit, daha da hikmetli olur. Doğru kişiye öğret, bilgisine bilgi katar.(Özdeyişler 9:9) Bu sözlere göre sizden ricam, yazılanlar hakkında düşünün. İşaya Peygamber şunu demişti:Vay haline, kendi gözünde bilge olanların, kendini akıllı sananların! (İşaya 5:21) Neden mi? Dünyada olan sorunların çoğunun nedeni insanın filosofileri denemeleri ve kısıtlı hikmeti değil mi? Bunun için Kutsal Kitap şu ciddi uyarıda bulunur:Dikkat edin; insan geleneklerine dayanan felsefeyle, yanıltıcı boş sözlerle sizi tuzağa düşürmek isteyenler olabilir; bunlar bu dünyanın benimsediği temellere dayanır (Koloseliler 2:8)
Bu nedenle, O bu konuda ne der?
Tanrı’nın her şeyi kumuş bırakmış olduğunu ifade etmek O’na karşı büyük ithamdır. O’nun nitelikleri ve amacı ile bağdaşmaz ve baş düşmanının ekmeğine yağ sürmek gibidir.
Tanrı’nın nitelikleri, Deistlerin ifadesi ile neden bağdaşmaz?: Kendi yazılı sözü olan Kutsal Kitap’ ta belirtildiği gibi: “Tanrı sevgidir “-1.Yuhn. 4:8 Sevgi dolu Tanrı, sevgi dolu bir baba gibi insan olan çocuklarına ilgi gösterir. Onların kendisini aramasını, kendisi ile konuşmasını ve konuştuğunda dinlenilmesini ister.(İşaya 48:18–19) Keşke emirlerime dikkat etseydin. O zaman barışın ırmak gibi, doğruluğun denizin dalgaları gibi olurdu. Soyun kum gibi, evlatların kum taneleri kadar çok olurdu. Adları silinmez, gözümün önünden yok olup gitmezlerdi.” Tanrı insanları ne yakarak cezalandırıp arındırmayı nede ebediyen yok etmeyi hedef edindi, kendisine itaatkâr çocuklarını cennet yeryüzünde ebediyen yaşatacaktır. Kim Senden korkmaz ve adını yüceltmez, ey Yehova? Çünkü vefalı olan yalnız Sensin! Bütün milletler Senin önüne gelip tapınacak, çünkü buyruklarının adil olduğu açıkça görüldü.”(Vahiy 15:4) Tanrı Yehova vefalı olan yalnız Sensin! Diye Kutsal kitapta onurlandırılır. Bu, Tanrı’nın en yüksek derecede vefalı evrende gerçek vefalı biri olduğunu gösterir ve Kutsal kitapta: “Vefalı kişiye vefa gösterir, Kusursuz adama da kusursuz davranırsın”. (Mezmur 18:25) “Vefalı kişiye vefa göstermekte olduğu belirtilir. Yehova adaleti sever, Vefalı kullarını bırakmaz. Onları devirler boyu korur; Fakat kötülerin soyu kurur. (Mezmur 37:28) Tanrı Yehova “adaleti sevdiğinden ve vefakârlarına “Vefalı” davranmak istediği için kendi gözünde vefasız, boş insani filozofileri seven, Tanrısı Şeytan olan bu insanlık dünyası boş yalanları,filozofileri ve tüm Tanrıya karşı kalkışan öğretileri ve bunları severek destekleyenler ile birlikte yok edilmeye mahkûmdur. Isa’ kendi günlerindeki dinsel liderler ve aydınlar gibi olan çeşitli filozofileri benimsemiş kişiler olan yazıcı ve Sadukilere şu gerçeği belirtti: “Acaba söylediklerimi neden anlamıyorsunuz? Çünkü sözlerime katlanamıyorsunuz. Siz babanız İblis’tensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz. O kendi yolunda yürümeye başladığında katil oldu; hakikat yolunda kalmadı. Çünkü içinde hakikat yoktur. Yalan söylediği zaman, karakterine uygun davranır; çünkü hem yalancıdır, hem de yalanın babasıdır. Oysa ben hakikati söylediğim için siz bana inanmıyorsunuz. Günah işlediğimi hanginiz kanıtlayabilir? Eğer hakikati söylüyorsam neden bana inanmıyorsunuz? Tanrı’dan olan, Tanrı’nın sözlerini dinler. Oysa siz Tanrı’dan olmadığınız için O’nu dinlemiyorsunuz.” Yuhanna 8:43–47
Bu sözlerle İsa şunları vurguladı: “Siz babanız İblis’tensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz” Bu kişiler öğretileri ile Tanrısal hakikatleri belirtmektense, “iftiracı” anlamına gelen “İblis” ardınca giderek Tanrıya iftira oluşturdular. Bu iftiralar, açılan Tanrı’nın Evrensel Egemenlik Davasında verilen 6.000 yıllık insanlık dünyası boyunca halledilmeliydi.
Günümüzdeki iftiraların biri deistlerce gelir.“Tanrı insanı yarattı ama onların işlerine karışmıyor.” Gerçek şu, Tanrı ilgisini, 1.600 yılı aşkın süreçte 40 sadık kişiye kendi sözünü yazdırdı. Bu 66 küçük bölümde Ya da mektuplarında, kişiliği, amaçları, var olan kötülüğün nedenlerini, gelecekte olan amacını belirtti. Ayrıca geçen zaman içerisinde, İblis olan Şeytan’ın iftiralarının ve yalanlarının ve insanların her tür denemelerinin Bilimsel, Ekonomik, Bilimsel, Politik ilerleme ve çabalarının bir işe yaramadığını ortaya koydu. İster kabul edilsin isterse göz ardı edilsin. Tanrı kendi ismini taşıyan tanıkları aracılığı ile gerçekleri insanlara belirtmektedir. “Ben Yehova’yım. İsmim budur. Hakkım olan onuru bir başkasına, Bana sunulan övgüleri oyma putlara bırakmayacağım.” (İşaya 42:8) “Siz Benim şahitlerimsiniz.” Yehova’nın sözü, “Beni tanıyıp Bana inanın, baştan beri hep aynı olduğumu anlayın diye seçtiğim kulumsunuz. Benden önce bir tanrı olmadı, Benden sonra da olmayacak.“(İşaya 43:10) Siz, beni överek, Ayrıca emin olunuz ki siz üzerinize düşen,(emrettiği haberin her yetişkin tarafından ivedilikle iletilmesidir.)görevini yapmış oldunuz. Diye ifade ediyorsunuz. Çok teşekkür ederim bu bana sevinç nedenidir. Ben ve diğer tanıklardan oluşan toplumu hakkında,149. Mezmur’un 4–9. ayetlerinde Tanrı Yehova’nın bu tanıklarından memnuniyeti dile getirilir: “Yehova halkından hoşlanır, Yumuşak başlıları kurtuluşla taçlandırır. Vefalı kulları onur ve kıvanç duysun, Yataklarında sevinç ezgileri okusunlar. Ağızlarında Tanrı’yı yücelten ilahiler, Ellerinde iki ağzı keskin kılıç olsun; Öyle ki milletlerden öç alsınlar, Halkları yola getirsinler, Krallarını prangaya vurup İleri gelenlerini demir zincirle bağlasınlar, Ve yazılı hükmü onlara uygulasınlar. Bu onur bütün vefalı kullarınındır. Yah’ı yüceltin!” (Mezmur 149:4–9) Ben, dostum, Mustafa Bey ve Yehova’nın tüm şahitleri bu onura sahiptir.
Buradaki ifadelerde harfi bir savaş tutumu desteklenmez. Biz, Kutsal Kitapta olan şu öneriye göre yaşamaktayız: “İblis’in sinsi oyunları karşısında sarsılmadan durabilmek için Tanrı’nın verdiği tüm silah donanımını kuşanın. Çünkü mücadelemiz etten kemikten insanlarla değil, gökteki kötü ruhlardan oluşan kuvvetlerle, yönetimlerle, otoritelerle, bu karanlığın dünya hükümdarlarıyladır. (Burada ifade edilenler, Ruhi yaratıklar olan ve Cinler olarak adlandırılan, Şeytan’ın tarafında yer alıp, tüm siyasi ve politik sistemi idare eden ve Psoydo dinlerin asıl yaratıcıları kast edilir) Bu nedenle, kötü günde dirençli olmak ve her şeyi tam olarak yaptıktan sonra sarsılmadan durabilmek için, Tanrı’nın sağladığı tüm silah donanımını kuşanın. O halde, belinize hakikat kuşağını sarmış, göğsünüze doğruluk zırhını giymiş ve ayaklarınızı barış müjdesini götürmeye hazırlamış olarak dimdik durun. Hepsinin üzerine de, kötünün tüm ateşli oklarını söndürebilecek büyük iman kalkanını elinize alın. Ayrıca, kurtuluş miğferini ve ruhun kılıcını, yani Tanrı’nın sözünü alın, bir yandan da her tür dua ve yakarışla, her fırsatta ruhla dua etmeyi sürdürün. Bu amaçla da, tam bir sebatla ve tüm kutsal kişiler uğrundaki yalvarışlarla uyanık kalın.”- Efesoslular 6:11–18.
Ateizm, Deizm, Agnostizm, düşüncelerinin altında tek bir amaç vardır: Tanrısız bir dünya!
Ateistler, İspat edilmemiş evrim Teorilerini sırtlanıyor ve açıkça Tanrının varlığını reddediyorlar. Tanrı yoksa, sorumluluk yok istediğini yapabilirsin. Tek önemli şey, sen ve isteklerindir. Kutsal Kitap: “O’nun görünmez nitelikleri, sonsuz gücü ve Tanrılığı, dünyanın yaratılışından bu yana açıkça görülüyor, yaratılan şeyler yoluyla algılanabiliyor. Bu nedenle hiçbir mazeretleri yoktur” Romalılar 1:20. Bu amaçla Yehova’nın Şahitleri Yaşam Nasıl Oluştu ve Yaşamın kökeni hakkında beş soru adlı iki küçük kitabı yayınladı. Orada sunulan deliller onların gerçekten bir Tanrı olması gerektiğini ve onların hiçbir “mazeretleri” olmadığını gösterir. Bu yayınları ve yeni basılan aylık dergimiz olan uyanış dergisinin Ekim sayısı ATEİZİM ele alır. Mustafa Bey okumanız için, bu yayınlarımızı size iletmekten mutlaka sevinç bulacaktır.
Deistler, Tanrı vardır demekte o her şeyi tam yaptı ama tamlığa uymayan insan sonucu ölüm demekle, Tanrının varlığını kabullenip, Tanrıyı iskele babası konumuna getirip, sorumsuzluğu ilgilenmediği iftirasında bulunurlar.
Agnostikler, Tanrı hakkında Hiçbir gerçeğin bilinemeyeceğini belirtirler “yiyelim içelim, nasıl olsa öleceğiz” tutumu ile boş ver tanrıyı istediğini yap tutumuna sahiptir. Mukaddes Kitap, Tanrı’ya karşı bizde sadece safça bir inanç geliştirmez. Aksine, ispatlanmış bir iman geliştirmek üzere bizi teşvik eder. “İman, ümit edilen şeylerle teminatlandırılmış bir bekleyiş ve görülmemesine rağmen gerçeklerin sarih bir izharıdır.” (İbraniler 11:1, YD)
Görülmediği halde Tanrı’nın varlığının gerçekliğine dair bir inanç “yapılan şeylerin incelenmesi ve özellikle Mukaddes Kitabın araştırılmasıyla elde edilebilir.
Acaba tek Tanrılı büyük dinlerin davranışları Onların ikiyüzlülüklerinin ve yanlış davranışlarının tarihte kaydedildiği gerçekler sizde dinden uzaklık, Ya da şimdiki düşüncenizde olmanızın nedeni mi?Tanrı hakkında başlıca bilgi kaynağı olan Mukaddes Kitabın, imanın böyle saptırılacağını önceden bildirdiğine de lütfen dikkat edin: “Tanrı’ya bağlı gibi görünüp, yaşamlarıyla böyle bir bağlılığın gücünü inkâr eden kişiler olacaklar; böylelerinden sakın.“ Diye önceden uyarılmaktayız. Knox Tercümesinde bu ayet şöyle: ”Dinin tüm dış şeklini koruyacaklar, oysa onun anlamına çoktandır yabancı olmuşlardır.”—II. Timoteos 3:5,
Aslında teşkilatlandırılmış dinin kusurları, Tanrı’nın var olmadığı sonucuna varmaya sebep değildir. Örneğin: Hasta bir kimse şarlatan bir doktor tarafından aldatılmışsa, bundan, kendisi için hiçbir tedavi yöntemi bulunmadığı sonucunu çıkarmamalıdır. Bunun yerine, gerçek bir doktor aramak gerekir. Benzer şekilde, Kiliselerin, ve diğer dinlerin birçok insanı Tanrı’dan uzaklaştırdığı gerçeği, Tanrı’nın var olmadığı Ya da insanlarla ilgilenmediği anlamına gelmez. Bu, sadece O’nun başka yerde aranmasının gerekli olduğu demektir. Gerçekte ahlaksal açıdan en yüksek değerlere bağlı olan Yehova Tanrı Ne günümüzün tek Tanrılı dinlerini nede herhangi bir Psoydo dini. Nede herhangi bir ülkeyi kişiyi desteklemektedir.
Tanrı Kendi Tanıkları ile Tanrısal hakikatleri bildirmektedir! Şimdi vakit, seçme vaktidir!
Geçekler: “Tanrı insanı Kendi yansıması, Kendi benzeri olarak yarattı; Tanrı onları erkek ve kadın olarak yarattı” (Başlangıç 1:27). KUTSAL KİTABIN ilk sayfalarındaki bu sözler, Tanrı’nın ‘vaktinde ve güzel yaptığı’ en önemli şeylerden birini, kusursuz insan çifti olan Âdem ve Havva’yı yaratmasını anlatır (Vaiz 3:11). Yaratıcıları olarak Yehova Tanrı onlara şöyle dedi: “Çocuklar sahibi olun, çoğalın, yeryüzünü doldurun ve onu denetiminiz altına alın. Denizin balıklarına, gökte uçan kanatlılara ve yeryüzündeki tüm canlılara hâkim olun” (Başlangıç 1:28).
Tanrı bu sözlerle, ilk insan çiftine amacını açıkladı. Çoğalmalı ve dünyaya bakmalıydılar, onu kendileri ve çocukları için cennete dönüştürmeliydiler. Onlar için bir ömür biçilmemişti. Bunun yerine Tanrı onların önüne olağanüstü bir gelecek koymuştu. Doğru seçimi yaparak ve Tanrı’nın istekleriyle uyumlu yaşayarak tam anlamıyla mutluluk ve barış dolu bir ortamda sonsuza dek yaşayabilirlerdi.
Onlar kötü bir seçim yaptılar ve bunun sonucunda tüm insanların payına düşen, yaşlılık ve ölüm oldu. Geçmişte yaşamış imanlı bir adam olan Eyüp şöyle demişti: “İnsan ki, kadından doğar, ömrü kısadır, sıkıntıya doyar” (Eyüp 14:1). Peki olaylar nasıl böyle bir hal aldı?
Kutsal Kitap şöyle açıklıyor: “Günah bir insan aracılığıyla ve ölüm günah aracılığıyla dünyaya girdi, ölüm de tüm insanlara geçti; çünkü hepsi günah işledi” (Romalılar 5:12). Hiç şüphe yok ki burada sözü edilen “bir insan”, Tanrı’nın basit ama net emrine itaatsizlik etmeyi seçen Âdem’di (Başlangıç 2:17). Âdem yaptığı seçimle cennet bir yeryüzünde sonsuza dek yaşama fırsatını kaybetti. Ayrıca soyunu çok değerli bir mirastan yoksun bıraktı ve onların günah ve ölüme mahkûm olmasına yol açtı. Artık her şey bitmiş gibiydi. Gerçekten öyle miydi?
Çok yakın zamanda, Yenilenme Zamanı Olacak’
Binlerce yıl sonra, Mezmur yazarı kutsal ruhun ilhamıyla şunları kaleme aldı: “Doğrular yeryüzünü mülk edinir, orada sonsuza dek otururlar” (Mezmur 37:29). Tanrı, Aden bahçesindeki vaadini gerçekleştireceğine dair bir güvence vererek yakında yapacağı şeyleri, ümit veren şu ifadelerle Kendi Sözünde anlatır: “Gözlerinden bütün gözyaşlarını silecek. Artık ölüm olmayacak, artık matem, feryat ve acı da olmayacak. Önceki şeyler geçti.” Sonra Tanrı şunları söyler: “İşte! Her şeyi yeni yapıyorum” (Vahiy 21:4,5).
Her işin belirlenmiş bir zamanı olduğu düşünülünce akla şu soru geliyor: Tanrı’nın her şeyi yenileyip muhteşem vaatlerini gerçekleştirme vakti ne zaman gelecek? Yehova’nın Şahitleri, insanların dikkatini bir noktaya çekmeye çalışıyor: İçinde yaşadığımız dönem, Kutsal Kitabın “son günler” olarak adlandırdığı dönemdir ve Tanrı’nın harekete geçip ‘her şeyi yeni yapacağı’ zaman çok yakındır (2.Timoteos 3:1). Sizi Kutsal Kitabı incelemeye ve kavuşabileceğiniz muhteşem gelecek hakkında bilgi almaya içtenlikle teşvik ediyorum. Ayrıca size şu davette bulunuyorum: “Bulunabilirken Yehova’yı arayın, yakınken O’na seslenin” (İşaya 55:6). Yehova şunu diyor: “Sizin düşünceleriniz Benim düşüncemle bir değil, sizin yollarınız Benim yolumla bir değil.” Yehova’nın sözü. “Gökler yerden nasıl yüksekse, Benim yolum sizin yollarınızdan, Benim düşüncem sizin düşüncelerinizden öyle yüksektir.” -(İşaya 55:8.9).
Hayatınız ve sonsuz yaşam ümidiniz, kaderin değil sizin ellerinizde!
Saygılarımla
Atilla
+
Sayın Dinçer,
Önce sevgiler.

İletinize teşekkürler.
Bunlar ne güzel bilgiler…

Okudum yararlandım
Notlar aldım, aydınlandım…

Teşekkürler yeniden,
Size sevgi benden…

Av. Eren Bilge, 1.11.2010
X
Hayri Ağabey.
Çok teşekkürler!
Tanrının sözleri ve gerçekler etkileyici ve güzeldir, sizin yüreğiniz gibi.
Umarım yeryüzü cennetinde sonsuza kadar beraber yaşamamıza vesile olurlar
Kısa zamanda Ankara’ya gelmek istiyorum ziyarete sizi!
Sevgiler Saygılar Sağlık dilerim…
Mustafa Dinçer, 1.11.2010
X
Sayın Mustafa Dinçer,
Her zaman sevgiler…

Her zaman evdeyim.
İstediğiniz zaman gelebilirsiniz,
Beklemekteyim…

Av. Eren Bilge, 1.11.2010