MESİH — TÜM MİLLETLER İÇİN BİR BEREKET

MESİH — TÜM MİLLETLER İÇİN BİR BEREKET

[Dipnot] İktibas edilen Ayetler, Kaynak belirtilmediği sürece,Yeni Dünya Tercümesi’ndendir. İsteseniz, Zunz-Kutsal Kitap Tercümesi’ne tada elinizde olan bir Kutsal Kitap tercümesine de bakabilirsiniz.

SAVAŞIN OLMADIĞI BİR DÜNYA HAKKINDA KUTSAL KİTAP VE MESİH PEYGAMBERLİĞİ
İsrail oluştuğu tarih olan 1948’den bu yana, komşu ülkelere karşı kendinis savunmak için devamlı hazır olma ihtiyacını duydu. Çeşitli gergilik ve çekişmeler nedeniyle her iki tarafta da, birçok anne, kadın ve çocuklar üzülmeliydi. İnsanların içinde olan doğal istek, özellikle kendi ailesi ile birlikte, barış ve güvenlikte yaşamaktır.
Gerek İsrail’de gerekse arap ülkelerinde didişmeler, kavgalar, savaşlar ve terör İnsanları tedirgin etmektedir. Savaşlar ve anlaşmazlıklar sadece yakın doğuda değil, tüm dünyada var. Bu durum, barut fıçısı üzerinde oturmak gibi olan büyük bir sorun haline geldi. Bu nedenle şu sorular önem kazanmakta: Hiçbir zaman sadece yakın doğuda değil, dünya çapında barış olacak mı?Cevap evetse, bu barış nasıl oluşacak? Acaba, insanların politik,dinsel ve kültürel çabaları sonucu mu gerçekleşecek? Bu olasılımı? Yoksa bu yeri yaratan ve gerçek sahibi olan yüce yaratıcı mı harekete geçip gerekeni yapacak? Bu konuda Kutsal yazılardaki deliller nedir?
İbranice olarak yazılan kutsal yazılarda, sadece İsrail’de değil, tüm milletlerin:”Kılıçlarını çekiçle dövüp saban demiri, mızraklarını da bağcı bıçağı yapacaklar. Millet millete kılıç kaldırmayacak, artık savaşı öğrenmeyecek”leri bir zamanın olacağına dair bir peygamberlik teşviki buluyoruz. (Bakınız İşaya 2:4)
Dünya çapında olacak olan barış zamanı hakkında sadece İbranice konuşan yahudi olarak doğan Peygamber İşaya peygamberlik etmedi.
Mezmur (Zebur) kitabının bir kısmının kaleme alan sadık kişiler olan Korah’ın oğulları şu peygamberane sözleri de ilham altında kayıt ettiler: ”Gelin, Yehova’nın yaptıklarını görün, Yeryüzünde ne şaşırtıcı işler yaptığına bakın. Yerin bir ucundan öbür ucuna savaşları bitirir, Yayları kırar, mızrakları parçalar; Savaş arabalarını ateşte yakar. “Boyun eğin ey insanlar, bilin ki Tanrı Benim. Milletler arasında yüceleceğim, Tüm yeryüzünde yüceleceğim.”(Mezmur 46:8-10)
Tanrı bu ayetlere göre kendisini Barış Tanrısı olarak tanıtıyor ve böyle bir zamanı kendisine amaç edinmiş olduğunu açıkça belirtiyor. Tamamıyla barışın ve büsbütün uyumun olacağı olacağı bir zaman, Kutsal Kitap’ta başlı başına bir temadır.
Hatta, Peygamber Davud kaleme aldığı ilham edilmiş ifadelerde, kötü ve kötülüğün olmayacağı bir ortamın dünyada olacağını belirtti: “kötülerin kökü kazınacak, Fakat Yehova’ya ümit bağlayanlar yeryüzünü mülk edinecek. Az kaldı! Artık kötüler olmayacak, Yerlerini arayacaksın, bulamayacaksın.
Fakat yumuşak başlılar yeryüzünü mülk edinecek, Barış bolluğunda mutluluk bulacaklar. Doğrular yeryüzünü mülk edinir, Orada sonsuza dek otururlar. (Mezmur 37:9-11, 29)
İşaya peygamberin kaydına göre, tüm insanların yaşam ortamı şöyle açıklanır: “Bütün dünya rahata kavuştu, huzur içinde. İnsanlar neşeli, sevinçle haykırıyor. „ (İşaya 14:7)
Böyle bir ortam Tanrı Yehova’nın Ebedi maksadıdır. “Az kaldı!” diye belirtilen bu vakit Tanrı’nın zaman cetveline göre gecikmiş değildir. Bunu vaktinde yapacaktır. İçinde yaşadığımız bu kötü dünyanın aksine bizler, Habakkuk peygamberin kaleme aldığı şu tembihi aklımızda tutmalıyız: “Daha rüyet muayyen vakit içindir, ve sona doğru acele ediyor, ve yalan çıkmıyacaktır; eğer gecikirse onu bekle; çünkü elbette gelecek, geç kalmıyacaktır” (Habakkuk 2:3). Bu ayet Kitab-ı Mukaddes tercümesi yerine, Kutsal Kitap Yeni Dünya Tercümesinde daha anlaşılır olarak: “bu görüntünün gerçekleşeceği bir zaman var, sona doğru hızla ilerliyor, yalan çıkmayacak; gecikirse bile beklemeye devam et, çünkü mutlaka gerçekleşecek. Geç kalmayacak.” diye geçmektedir O gün bizim kusurlu bakış açımıza göre geç kalmış gibi görünse bile Yehova’nın gecikmeyeceğini unutmamalıyız. O’nun günü tam zamanında, insanların hiç ummadığı bir anda gelecektir. Bu ayrıntıları daha sonra belirteceğim.
İsrailli bir politikacı ve yazar olan Abba Eban’a göre, İsrailliler, İbranice Kutsal yazılar sayesinde eşsiz bir gelecek ümidine sahip olduklarını yazmıştı.(Abba Eban, Benim milletim budur- Yahudi tarihi kitabı. 1971) Şunları yazdı:”Yalnızca İsrail gelecekte (Altın Çağ) olacağını gördü.” Evet, yakında insanlığı -tüm savaşların duracağı – hatta daha da fazlasının mümkün olduğu harikulade bir gelecek bekliyor.
O zaman yeryüzünde, cennet oluşacak açlık, hastalık hatta ölüm bile olmayacak..
Peygamber İşaya, o zaman hakkında şunları yazdı: ”Kutsal dağımın hiçbir yerinde zarara, yıkıma yol açmayacaklar; çünkü sular deniz yatağını nasıl kaplıyorsa, Yehova bilgisi de yeryüzünü öyle dolduracak Evet, ölümü yutup sonsuza dek yok edecek. Ulu Rab Yehova bütün yüzlerden gözyaşlarını silecek. Ve tüm dünyadan halkının utancını kaldıracak, çünkü bunları Yehova söyledi. Ve orada oturan hiç kimse “Hastayım” demeyecek. Orada yaşayanların suçları bağışlanacak. O zaman körlerin gözleri açılacak, sağırların kulakları duyacak. O zaman topallar geyik gibi sarp yerlere tırmanacak. Dilsizlerin dilinden sevinç çığlıkları dökülecek. Çünkü çölde sular fışkıracak,bozkırda dereler akacak. Evler yapacaklar, içinde oturacaklar; bağlar kuracaklar, meyvesini yiyecekler ( Karşılaştırınız: İşaya 11:9; 25:8; 33:24; 35:5-6;İşaya 65:21 )
Böyle bir ortamda yaşamayı aryu etmez miydiniz?
Belki şimdi bazıları gibi şunu ifade edeceksiniz: “Bu peygamberane yazılar binlerce yıl öncesi yazıldı ama hala yeryüzünde savaşlar var. Bu vaatler, acaba günlerimiz için hala geçerli midir?”
Yukarda değinilen peygamberlikler, Tanrı’nın Evrensel amacıdır. Bu amaç, ınsan oğul ve kızlarının ebediyen barış bolluğunda yeryüzü cennetinde yaşamalarıdır. Bu konuda İbranıce kaleme alınan Kutsal yazılarda (İslam aleminde, Tevrat ve Zebur olarak ta bilinir) şunlar açıklanmıştır: “göklerin Yaratıcısı, gerçek Tanrı, yeryüzünü biçimlendirip yapan, pekiştiren, onu boş yere yaratmayan, üzerinde oturulsun diye ona şekil veren Yehova şöyle diyor: “Ben Yehova’yım, başkası yok.”(İşaya 45:18) “Gökler Yehova’nın gökleri, Fakat yeryüzünü insanoğullarına verdi.” diye Kutsal Kitabın “Hamtler” Ya da “Övgüler” anlamına gelen Mezmurlarda veya Yebur da belirtilir. (Mezmur 115:16). Ever, “Doğrular yeryüzünü mülk edinir, Orada sonsuza dek otururlar.“ (Mezmur 37:29)
Bu amaç, bir insani yönetim tarzı veya ideolojisi ile kattiyen gerçekleşmeyecektir.
İnsanların kötülüğe son verme çabaları tarihin hiçbir döneminde tüm denenmiş çabalara ramen başarıya ulaşmadı. Bu dünyanın siyasi, ticari ve dini kurumları insanın temel ihtiyaçları olan sağlığı, barışı ve refahı asla sağlayamadı. Bu kurumlar, insanlığın şu anda yüz yüze olduğu büyük sorunları çözmek bir yana onlara yenilerini eklemektedir. İnsan yönetimlerinin binlerce yıllık tarihi şu sözlerin doğruluğunu kesinlikle göstermiştir: “İnsanın yolu kendi elinde değildir; adımlarını doğrultmak yürüyen insanın elinde değildir” (Yer. 10:23). Evet, “bir adamın diğer adam üzerine hâkimiyeti kendi zararınadır” (Vaiz 8:9). Bu Dünya Çapında Barış barış zamanı ancak Tanrı Yehova’nın tayin ettiği “Barış Reisi” ya da “Barış Hükümdarı” olarak adlandırılan (İşaya 9:6) kişi sayesinde yerine gelecektir.
Bu söz konusu “Barış Hükümdarı” olarak adlandırılan kişi kimdir? Barış nasıl sağlanacak? Şimdi bu sorulara önemli peygamberlikleri ele alarak yanıt verelim. Bu peygamberlikleri anlamak, şimdi ve geleceğimiz için önemlidir.
MESİH — TÜM MİLLETLER İÇİN BİR BEREKET OLACAK
Başlangıçta İbranice olarak kayda alınmış İşaya 11:6-9′ Kutsal Kitap’ta (İslam aleminde Tevrat olarak bilinen) ayetlerinde de kayıtlı olan peygamberlikte: “Kurt kuzuyla bir araya gelecek, leopar oğlakla yan yana yataca „ğını ve “sular deniz yatağını nasıl kaplıyorsa, Yehova bilgisi de yeryüzünü öyle dolduracak. „ diye belirtilen bir zamana değinilmektedir. Hatta, “Onun günlerinde salih çiçeklensin, ve ay yok oluncıya kadar, selâmet bolluğu bulunsun” (Kitab-ı Mukaddes Mezmur 72:7) diye de peygamberlik edilmiştir. Yehova’nın, tüm insanlığın sorunlarını çözebilecek bir düzenleme yaptığını, yani Mesihi Krallığı düzenlemesi ile bu dönemi oluşturacağını bilmek ne kadar sevindirici!
Gerçek Tanrı, bu Krallık aracılığıyla ‘savaşları durduracak’ ve ‘barış bolluğu’ olmasını sağlayacak (Mezmur 46:9; 72:7). Tanrı’nın hakikat sözüne tabi olan Tüm milletlerden olan, Tanrı Yehova’ya sadık insan toplumu tam bir Barış çağı yaşayacağı anlatılmaktadır.
Bu tam barış çağına nasıl erişebileceğiz? İşaya Peygamber bu harika dönemi: “Yesse’nin kütüğü”nden bir “sürecek” olan bir “filiz”in yani soy hattından gelecek olanın bu dönemi, yapacağını anlatır: “Yesse’nin kütüğü filiz sürecek, kökünden çıkan fidan meyve verecek. Hikmet ve anlayış, öğüt ve kudret, bilgi ve Yehova korkusu veren ruh, Yehova’nın ruhu onun üzerinde olacak. Yehova korkusundan zevk alacak. Yalnızca gözünün gördüğüne göre hüküm vermeyecek, kulağının işittiğine göre terbiye etmeyecek. Düşkünleri doğrulukla yargılayacak. Yeryüzündeki alçakgönüllülerin yararına yanlışları dürüstçe gösterecek. Dünyaya ağzının değneğiyle vuracak. Kötüleri dudaklarının soluğuyla öldürecek. Kalçasındaki kuşak doğruluk, belindeki kuşak sadakat olacak. Kurt kuzuyla bir araya gelecek, leopar oğlakla yan yana yatacak; buzağı, yeleli genç aslan ve besili sığır bir arada olacak, başlarında küçük bir çocuk bulunacak. İnekle ayı birlikte otlayacak, yavruları beraber yatacak. Aslan sığır gibi saman yiyecek. Emzikteki bebek kobra deliği üzerinde oynayacak, sütten kesilmiş çocuk elini zehirli yılanın kovuğuna koyacak. Kutsal dağımın hiçbir yerinde zarara, yıkıma yol açmayacaklar; çünkü sular deniz yatağını nasıl kaplıyorsa, Yehova bilgisi de yeryüzünü öyle dolduracak. O gün halklara bir sancak olarak Yesse’nin kökü ortaya çıkacak. Milletler onun rehberliğini arayacak ve mekânı görkemli olacak.” (İşaya 11:1-10) Yesse’nin soyundan gelecek olan şahıs hakkında: ”Milletler onun rehberliğini arayacak ve mekânı görkemli olacak.” denilmektedir. Yesse’nin soyundan doğacak olan: “çocuk“ veya “oğul“un „hükümdarlık“ edineceği ve kendisnin: “Harika Öğütçü, Kudretli Tanrı, Sonsuzluk Babası, Barış Hükümdarı diye adlandırılacak.“olması ilginçtir. (İşaya 9:6)
İşaya’nın Günlerindeki Yahudiler, Maşiah veya Mesih olacağını yani Tanrı tarafından görevli bir kurtarıcı olacağını biliyorlardı. Daha sonraki yüzyıllarda birçok sahtekar Mesih olarak ortya çıkmış, kendisinin bir “Maşiah” olduğunu iddia etmişti.
Yahudi Antropolog olan, Rafael Patay: “Beklentide olan toplumun çoğu, bu sahtekarların, hayalperestlerin sunduğu rüyalara ve Mesih oldukları vaatlerine hemen inandılar.” diye belirtir.
Bu ifade, insanların çoğunun sahte Mesih’lere inanmalarının sonucu hayalkırıklığına uğradılar. Bu ciddi durum, Maşiah veya Mesih’in kim olacağı hakkında ne denli dikkatli olmamız gerekliğini ortaya koyar.
Bu makam için hak sahibi olduğunu iddia edeni saptayabilmek Mesih’in insanlara vereceği bereketlerden pay sahibi olmak isteyen birinin aldanmaması için, işaya kitabında olduğu gibi, Kutsal Kitap’ta verilmiş sayısız Mesih ve Mesihi Peygamberlikler bulunmaktadır.
Gerek Tanrısal hakikatleri bilmek isteyen, Yahudi dini inanısında olup, halen bir “Maşiah” kurtarıcı beklentisinde olan biri olun, gerekse İslam dini inanısında olup, İsa’nın tekrar dönüşü beklentisinde olan biri olun, Gerek Hıristiyan Aleminin dinlerinin birinde olup, İsa’nın Mesih olarak tekrar dönüşünü beklemekte olan biri olun. İbranice kaleme alınan Kutsal Kitap kayıtlarının Mesih Peygamberlikleri Hiçbir imanlı bir kişiyi Mesih’in kimliğini saptamakta yanılgıya uğratmayacak kadar kesin ve açıktır. Şimdi, bu Peygamberlikleri ve Mesih’i saptamamız için tarihsel olayları ele alalım.
Mesih Peygamberlikleri ve Bekleyişi: Peygamberliklere ramen, Yahudiler neden Nasıra’lı İsa’yı red ettiler? Birinci Yüzyılda yaşamış olan Yadudiler Roma İmparatorluğu’nun boyunduruğu altında yaşanması zor olan oldukça zor bir dönem yaşamaktaydı. Bu dönemde, İbranice kayıtlardaki peygamberliklere dikkat edenler, bir kurtarıcının ortaya çıkmasının, Mesih’in gelişi bekleyişi içindeydiler. Günümüz tarihçilerinden olan, Abba Hillel Silver: „ İlk yüzyılda…özellikle harabiyet senesini yaşamakta olan [Yeruşalim, M.Ö: 70.] öncesi nesil dikkate değer çoğunlukta yahudi bir Mesih coşkusuna kapılmıştı.” diye belirtmektedir.
İlk Yüzyılda yaşamış bir tarihçi olan Flavius Josephus’da bu gelişimden söz eder ve bir grup erkek ve kadının hakkında:” Radikal değişimciler ve ayaklanmaya önderlik eden bu düzenbaz ve sahtekarlar, ilahi bir gönderi edinmiş gibi davranarak,…. Tanrı onlara orada mucizeler yaparak, kurtuluşlarını ilan edeceğine dair söylemlerle halkı çöle yönlendirdiler.”
İSA – BİR MESİH OLARAK KABUL EDİLMEMESİNİN NEDENİ: Birinci yüzyılda kendisinin Mesih olduğunu söyleyip, hiç de azınlıkta olmayan takipçiler kalabalığına sahip olanlanların hiç biri, Nasıralı İsa kadar tanınmış olmamasına ramen, Jahudi toplumu O’nu Mesih olarak tanımadı.
Bu nedenle, şu sorular önem taşımaktadır: Nispetten azınlık denecek yadi olmasına ramen neden o kişiler İsa’yı Mesih olarak kabullendi? Yahudilerin çoğunluğu ise onu neden red ettiler?
Bir Rabbi olan, Hyman G. Enelow, cevaben şunu belirtiyor: ”Yahudilerin tasavvurundaki Mesih,…İsa’da gerçekleşmediğinden.” Başka sözlerle: “İsa, halkın çoğunluğunun beklentilerini karşılamadığından dolayı kabul görmedi. Yukarda belirtildiği gibi, İşaya Peygamber, Mesih’i doğruluk ile adaleti ve yeryüzünde barışı ebediyen sağlayacak bir kral olarak tanımlar. Bu gibi peygamberlikler, halka ümit ve beklentilerinin kaynağıydı. Mesih İsrail’den çıkacağından ve İsrail’e hakim olacağından, putperest milletlerin hakimiyetine son verip, İsrail’de kral olacağına kanaat getirmiş ve bu tür bir beklentideydiler. Zamanla bu inanış yerleşti ve Mesih’in yönetimi altında, putperest yönetimlerin sonunu getirip, İsrail’de harfi bir krallık süreceğinden emindiler. Encyclopaedia Judaica adlı eserde şu açıkllama var: ”Roma hükümdarlığı zamanındaki Yahudiler, Tanrı’nın Mesih’i dirilteceğine ve putperestlerin egemenliğine bir son vererek, İsrail’de Krallığı tekrar kuracağına inandılar.”
Bu görüşün izlerine, o zamana ait kayıtlarda da rastlanır. Örneğin, M.S.66’da Roma İmparatorluğuna karşı ayaklanan yahudiler hakkında tarihçi Josephus şunları belirtiyor: ” Onları savaşa sürükleyen neden, kutsal kayıtlarda kayılı olanları, iki anlamlı yorumlayıp, vatanlarında birinin dünya hükümdarlığını ele alacağı hakkındaki kehanetler oluşturdular.” Bütün bunlar, Mesih’lik sıfatını kendine atfedenlerin, halk tarafından da desteklenmiş olduğunu ispatlar mı? Bu olaylar, Nasıra’lı İsa Haricinde, Mesih’lik hakkını kendine atfeden, herkesin birer politik devriciden başkası olmadığını gösterir.
Bu konuda, The Book of Jewish Knowledge şu açıklamada bulunur: “İşin ilgiç yanı, kendilerinin Mesih olduklarını iddia eden bu adamların her birinin çabasının odaklandığı nokta,Yahudilerin Roma hükümdarlığına olan öfkelerine hizmet etmekteydi. İsa’nın tutumunun tam tersi … sözkonusu olan zamanın ‘MESİHLER’i ise, halkı galyana getiren, vatansever militanlardan başkası değillerdi.’ Onların tutumları, halkın beklentilerini tatmin eder türdendi. Bütün bu olayların ışığında, acılara maruz kalan ve öldürülecek olan bir Mesih düşüncesini kavramanın neden mümkün olmadıüını açıkça ortaya koyar. Yahudi bir eğitmen olan, Joseph Klausner şunları yazdı:”Mesih’in öldürğleceği fikri, İsa’nın zamanındaki herkes için….tamamen tasavvur edilemez birşeydi.” Hatta, O’na iman etmiş olan azınlıktaki Yahudilerin bile, mesih’in acılar çekeceği ve sonunda öldürüleceği tamamen yabancı bir fikirdi. Kutsal Kitap’ta, İsa’ya iman etmiş bir Yahudi asıllı Elçi *Matta’nın kaydı şunu açıklar: “İsa Mesih, Yeruşalim’e gitmesi, ihtiyarlar, yüksek kâhinler ve yazıcılar elinden çok acılar çekmesi, öldürülmesi ve üçüncü günde diriltilmesi gerektiğini öğrencilerine anlatmaya başladı. Bunun üzerine Petrus onu bir kenara çekti ve “Tanrı esirgesin Efendim, bunlar senin başına asla gelmeyecek” diyerek onu azarlamaya başladı.“ (Matta 16:21,22) Maşiah veya Mesih’in gelip,Putperest Roma İmparatorluğunu yıkıp, İsrail Krallığını tekrar kurmasını beklerken, Romalılar tarafından eza görmesi ve öldürülmesi, İsa’nın öğretilerine iman etmiş olan birçok kişi için rahatsız edici, denenme nitelikli, imanda sürçme nedeni oluşturdu.
*”Matta Kimdi Matta İncili Kutsal Yazılara dahil ve güvenilir midir?”Başlıklı Çerçeveye bakınız.

Joseph Klausner şunu belirtmekte:”İsa’nın günlerinde yaşamış ve öğretilerine iman etmiş olanların çoğu, İsa’nın haç’a gerilmesinden hayalkırıklığına uğramıştı.”
Bir Yahudi Hakim ve Eğitmen olarak yetişmiş olan önceleri *Saul olarak adlandırılan, sonradan Elçi olan Pavlus Korintos’ta bulunan İsa’ya sadık kalan iman edenlere bu gerçek hakkında yazmıştı:” Biz ise direğe gerilmiş Mesih’i duyururuz; o, Yahudilerin önünde bir engel, diğer milletler içinse akılsızca bir şeydir.“ (1. Korintoslular 1:23) İsa’nın yaşamı ile, günlerindeki yahudilerin beklentilerinin uçurum denecek farklılıklarına ramen, binlerce Yahudi Nasıralı İsa’nın gerlmesi gereken Mesih olduğuna iman edebilmişti. Onların iman edebilmelerinin nedeni neydi?*”FERİSİ SAUL ”Başlıklı Çerçeveye bakınız.
Mesih’in acı çekerek öldürülmesi gerekli miydi? Yukarda gördüğümiz gibi, Birinci yüzyılda yaşamış olan Yahudiler, Gelecek olan kişinin, putperest Roma’yı helak edeceğini, yahudi krallığını tekrar kuracağını ve bunu, tanrısal barışın ve bereketlerin takip edeceğine inanmaktaydılar. Nasıra’lı İsa’nın bu beklentilere karşılık vermemesinden dolayı, halk O’nu bir Mesih olarak kabullenmedi.
Buna Karşın, İsa’nın öğretilerine bel bağlamış Yahudilerin birçoğu ise, kendisinin ölümünden sonra bile, O’nun bir Mesih olduğundan emindiler.
Bu Yahudiler, Nasıra’lı İsa’yı bir Mesih olarak İbranice olark kaleme alınmış Mesih hakkındaki peygamberlik ayetlerinin ayrıntılarıyla açıklamış olduğu gibi Mesih’in aslında acı çekmesinin ve öldürülmesi gerektiğini, kabullenebilmelerinin nedeni nelerdi? İsa’nın Yahudi takipçilerinin de kayıt ettikleri gibi, kendisinin ölümünden sonra bir araya geldiklerinde, vardıkları sonuç, Mesih krallığı ele almadan önce, İbranice olarak yazılmış mesih ile ilgili peygamberlik ayetlerinde belirtildiği gibi, hazırlayıcı bir faaliyetinin olması gerektiği hakkındaki ayrıntıların görmezlikten gelinmiş olduğuydu. Bu nasıl bir görevdi? İlk olarak ibranice olarak kayıt edilen söz konusu peygamberlikler hangileriydi?

* EK FERİSİ SAUL: Elçilerin İşleri kitabında İstefanos’un taşlanması anlatılırken söz edilen ‘Saul adlı genç’ Tarsusluydu. Anadolu’nun güneyinde yer alan Tarsus, Roma’nın Kilikya eyaletinin başkentiydi (Elçi. 7:58). O şehirde büyük bir Yahudi topluluğu yaşıyordu. Saul yazılarında kendinden şöyle bahseder: “Sekiz günlükken sünnet edildim, İsrail soyundanım, Benyamin kabilesindenim; İbrani ana babadan doğmuş bir İbraniyim; kanun derseniz, bir Ferisiydim.” O dönemde bir Yahudi için böyle bir aileden gelmek büyük ayrıcalıktı (Filip. 3:5). Saul’un memleketi, Yunan kültürünün merkezi olan büyük ve zengin bir ticaret şehriydi. O Tarsus’ta büyüdüğünden Yunanca biliyordu. İlköğrenimini muhtemelen bir Yahudi okulunda tamamladı. Büyüdüğü yöreye özgü bir el sanatı olan çadırcılığı öğrendi. Saul bu mesleği büyük ihtimalle henüz gençken babasından öğrenmişti (Elçi. 18:2, 3).
Elçilerin İşleri kitabı Saul’un bir Roma vatandaşı olarak doğduğunu da gösterir (Elçi. 22:25-28). Bu, onun atalarından birinin bu ayrıcalığı kazandığı anlamına gelir. Saul’un ailesinin Roma vatandaşlığını nasıl elde ettiği bilinmiyor. Durum ne olursa olsun, bu ayrıcalık onları yaşadıkları eyaletteki seçkin sınıfın içine sokmuştu. Böylece, Saul’un geçmişi ve eğitimi onun üç kültürü de (Yahudi, Yunan ve Roma) tam olarak kavramasını sağladı. Saul eğitimine devam etmek üzere 840 kilometre uzaktaki Yeruşalim’e gittiğinde herhalde henüz 13 yaşına bile gelmemişti. O bu şehirde Ferisi gelenekleri konusunda saygın bir öğretmen olan Gamaliel’in dizinin dibinde öğrenim gördü (Elçi. 22:3).
Bugünkü üniversite öğrenimiyle eşdeğer olan bu ek eğitim, hem Kutsal Yazıları hem de Yahudilerin sözlü kanununu öğrenmeyi ve ezberlemeyi kapsıyordu. Gamaliel’in başarılı bir öğrencisinin önünde parlak bir kariyer olurdu; Saul’un da tam böyle bir öğrenci olduğu anlaşılıyor. Çünkü o daha sonra şunları yazdı: “Yaşıtım olan soydaşlarımın birçoğuna oranla, Yahudilikte daha çabuk ilerliyordum, çünkü atalarımın geleneklerinin ateşli bir savunucusuydum” (Gal. 1:14). Saul’un Yahudi geleneklerinin ateşli bir savunucusu olması, doğal olarak onu yeni kurulan Hıristiyan cemaatine zulmetmesiyle tanınan biri haline getirdi.

Peygamber Daniel’in yazılarındaki Mesih hakkındaki Peygamberlikler: İbranice kutsal yazılarda geçenMesih Ya da Kurtarıcı kelimesi eski israil’de, genellikle krallar ve Kahinler için kullanıldı. Küçük Meshedimiş grup için kullanıldığında, ibranicede, ya belirleyici sıfat olarak veya niteleme sıfatı olaral kulanıldı. Fakat, bu durumun ortaya çıkmadığı bir ayet var ki, oda doğrudan Mesih’i kastetmektedir. Bu Kutsal Kitap Ayetinin içeriğine dikkat edin. :„ halkın ve kutsal şehrin üzerine, …kötü işlere ve günaha son vermek, kötü işlere ve günahlara kefaret olaması ve ebedi şifanın (“Ebedi adaletin”The Holy Scriptures by the Jewish Publication Society of America (JP)]… oluşmasına Yetmiş (Yıllık-) Hafta kararlaştırıldı.

Bilesin ve anlayasınki: Kararın çıkmasından, Yeruşhalayim!in tekrar inaşasına kadar, Mehs edilen (“Mesih’in” Patai), Reis’e yedi (Yıllık) hafta; meydan ve hendeklerinin yorluk dönemlerinde, tekrar inşasına kadar, üzerine altmışiki ( Yıllık) hafta, ve bu altmışiki (tıllık) hafta sonunda Meshedilen öldürülecek.[„Kesilip atılacak“, JP]” (Daniel 9:24-26 Zuns). İlginç olanı bu ayetlerde, Ebedi adalet gelecekti ama bu Mesi’i Hükümdarlığa atfedilmemekte, daha ziyade, kesilip atılan yada öldürülecek olan bir Mesih ile bağdaştırılmaktadır.
Çok içerikli bir Peygamberlik: ”Peygamberlik (a)Kanunun çiğnenmesine son vermek, (b) günahı sona erdirmek, (c) suç için kefaret etmek, (d) kalıcı doğruluğu getirmek, (e) görüntüyü ve peygamberliği mühürlemek ve (f) Kutsallar Kutsalını meshetmek üzere senin halkına ve kutsal şehrine yetmiş hafta tanındı. Şunu bil ve anla; Yeruşalim’in onarımı ve yeniden inşası için buyruğun çıkmasından, Önder Mesih’in gelişine dek yedi hafta ve altmış iki hafta geçecek. Şehir eski durumuna getirilecek. Meydanıyla, çevresindeki hendeğiyle yeniden inşa edilecek. Ama bunlar olurken sıkıntılı zamanlardan geçilecek. Ve altmış iki haftadan sonra Mesih öldürülecek, kendisine ait hiçbir şeyi olmayacak. Bir önder gelecek; onun orduları, şehri ve kutsal yeri mahvedecek. O yerin sonu tufanla olacak. Savaş sona kadar sürecek. Yıkımların olması kararlaştırıldı.“(Daniel 9:24-26) Bu peygamberlikte anlatılanlar Mesih tanımlamasının zirvesini: (a) “Kanunun çiğnenmesine son vermek,” (b) “günahı sona erdirmek,” olarak belirtmektedir. Musa’nın kaleme aldığı Tekvin, Başlangıç veya yaratılış kaydında: “Yehova hoş kokuyu kokladı. Sonra Yehova yüreğinden şöyle geçirdi: “İnsan yüzünden toprağı bir daha asla lanetlemeyeceğim, çünkü insanın yüreğinin eğilimi gençliğinden itibaren kötüdür. Yaşayan varlıkların üzerine bir daha asla böyle bir yıkım getirmeyeceğim.(Başlangıç 8:21) Nuh’un Tufanı olarak bilinen olay sonrası söylenen bu ifadelerde, nakamil olan insanın günaha olan eğilimi vurgulanır.
Kutsal Kitap “Yeryüzünde hep iyilik yapan ve hiç günah işlemeyen doğru bir kişi yoktur” der (Vaiz 7:20). Günah da bir ceza gerektirir. Tanrı ilk insan Âdem’i uyararak günah işlediği gün mutlaka öleceğini söylemişti (Başlangıç 2:17). Ayrıca Kutsal Kitap “Günahın ödediği ücret ölümdür” der (Romalılar 6:23). Günah ise, hedefe erişememek olarak iafade edilir. Yani, insan ne yaparsa yapsın, yaratıcısının istediği kamillik kusursuzluğa erişememekte. Âdem’in soyundan gelen herkes ölümü hak edecekti. Bu ölümcül ve günahkar durumu kaldırmayı da Mesih başaracaktı. İbranıce eski metinlerde geçen “kefaret” sözcüğü “örtmek” anlamındadır. Bu gereksinim,yapılan hayvan Kurban taktimeleri ile günahlara kefaret olarak gösterildi. “Kefaret amacıyla günah sunusu olarak her gün bir boğa sunacaksın. Bu kefaretle, sunağı günahtan arındıracaksın ve meshedip kutsayacaksın. (Çıkış 29:36) diye kanunda belirtilmişti. Gereksinim, günahlara kefaret, hayvan kurbanları ile gösterilse de hayvanlar insanlara tam kefaret kalıcı kefaret olamadığı için, Daniel 9’da belirtilen:” (c) suç için kefaret etmek, (d) kalıcı doğruluğu getirmek, “ Mesih’ın kendi yaşamını vermesi ile mümkün olacaktı.
Herkes için bir “Günah kefareti” Daniel 9:24-26’da belirtilen Mesıh sayesinde, günahlara kefaret etme bir keyfiyet değil, bir Tanrısal düzenleme olarak gösterilmektedir. O, Kendisine iman edenleri yani bu tanrısal düzenlemeyi kabullenmiş gerçek Tanrıya hakikatle hizmet edenlerine nasıl bir kefaret olacağı, acı ve sıkıntı çekeceği hatta ölüme verileceği, peygamber İşaya tarafından ayrıntılı kaleme alınmıştı. Mesıh kefareti hakkında şöyle açıklamaktadır: “Kulum sağgörülü davranacak. Yüksek konumda olacak; yükseltilecek, çok yüceltilecek. (Onun görünüşü öyle bozulmuştu, biçimi öyle değişmişti ki, insana, âdemoğluna benzer yanı kalmamıştı.) O zaman birçokları nasıl kendisine şaşkın şaşkın baktıysa, yine birçok milleti öyle şaşkınlık içinde bırakacak. Onun karşısında kralların ağzı kapanacak. Çünkü kendilerine anlatılmamış olanları gözleriyle görecekler, duymamış olduklarını dikkatle dinleyecekler. Duyduğumuz habere kim inandı? Yehova kolunun gücünü kime gösterdi? Onun önünde ince bir filiz, kurak topraktan bir kök gibi çıktı. Ne heybetli ne de ihtişamlıydı. Gösterişi de yoktu ki bakınca gönlümüz çeksin. Hor görüldü, dışlandı; acıları bilen, hastalıkları yakından tanıyan bir adamdı. Yüz çevirdiğimiz biri gibi hor görüldü, onu hiçe saydık. Aslında hastalıklarımızı o yüklendi; acılarımıza o katlandı. Biz ise onun başına gelen belanın, yediği darbenin, çektiği ıstırabın Tanrı’dan geldiğini sandık. Oysa bizim suçumuz yüzünden onun bedeni delindi; bizim kabahatlerimiz yüzünden ona eziyet edildi. Esenliğimiz için gereken ceza ona verildi. Onun yaraları sayesinde biz şifa bulduk. Koyunlar gibi başıboş dolaşıyorduk; her birimiz bir yol tutturmuştu. Yehova hepimizin suçunu onun sırtına yükledi. Ağır baskı gördü; çektiği eziyete razı oldu, ağzını açmadı. Kuzu gibi boğazlanmaya götürüldü. Kırkıcılar önünde duran koyun gibi sessiz kaldı, ağzını açmadı. Eziyet gördü ve adil şekilde yargılanmadan ortadan kaldırıldı. Onun geçmişinin ayrıntılarıyla kim ilgilendi? Yaşayanlar diyarından koparılıp alındı. Halkımın suçu yüzünden o darbe yedi.Hiçbir zorbalık yapmamış, ağzından hiç hileli söz çıkmamış olduğu halde, mezarı kötülerin yanında olacak. Öldüğünde zenginlerle birlikte bulunacak. Yehova onu ezmeyi uygun gördü, ıstırap çekmesine izin verdi. Sen onun canını suç sunusu yaparsan, kendi soyunu görecek, ömrü uzun olacak ve arzun onun eliyle gerçekleşecek, ey Yehova. Çektiği sıkıntının sonucunu görecek; gördükleri ona doyum verecek. Benim doğru kulum bilgisiyle birçoklarını doğru duruma getirecek. Onların suçlarını yüklenecek. Bu nedenle, ona birçoklarıyla birlikte pay vereceğim; ganimeti güçlü olanlarla paylaşacak. Çünkü canından vazgeçti, suçlularla bir tutuldu, birçoklarının günahını yüklendi, suçlular uğruna araya girdi. (İşaya 52:13-53:12)

* EK: Matta Kimdi Matta İncili Kutsal Yazılara dahil ve güvenilir midir?
Mesih’le ilgili iyi haberi ilk kayda geçiren Matta’ydı. Bu isim büyük ihtimalle “Yehova’nın Armağanı” anlamına gelen “Mattitya” isminin kısaltılmış haliydi. Matta, İsa’nın seçtiği 12 elçiden biriydi. Efendisi Tanrı’nın Krallığını duyurarak ve öğreterek Filistin diyarını baştan başa dolaşırken Matta’nın onunla yakın, sıcak bir ilişkisi vardı. Matta İsa’nın öğrencisi olmadan önce vergi tahsildarıydı. Bu, Yahudilere özgür olmadıklarını, Roma İmparatorluğunun yönetiminde yaşadıklarını devamlı hatırlattığı için hor görülen bir işti. Alfeos’un oğlu olan Matta, Levi olarak da tanınıyordu. İsa onu takipçisi olmaya davet ettiğinde bu daveti istekle kabul etti (Mat. 9:9; Mar. 2:14; Luka 5:27-32).
Matta’ya atfedilen İncilde, yazarın Matta olduğundan söz edilmiyorsa da ilk kilise tarihçilerinin çoğu bunu doğruluyor. Yazarının kimliğini bundan daha net ortaya koyan ve bunun oybirliğiyle kabul edildiği başka bir antik kitap herhalde yoktur. Hierapolisli Papias’ın dönemi kadar eski bir tarihte (MS ikinci yüzyılın başı) bu İncilin Matta tarafından yazıldığına ve Tanrı’nın Sözünün bir kısmı olduğuna tanıklık eden bir dizi şahit vardı. Bir başvuru kitabında şu sözler yer aldı: “İustinos, Diognetos’a Mektup’un yazarı, (Otto’nun Justin Martyr [İustinos] adlı kitabının II. cildine bakın), Hegesippos, Irenaeus, Tatianos, Athenagoras, Theophilos, Clemens, Tertullianus ve Origenes Matta’dan alıntı yapmıştır. Sadece alıntı yapılmasından değil, alıntıların niteliğinden, herkesçe kabul edilen bir otorite olarak kayda rahatça gönderme yapmalarından, en ufak bir şüphe tohumuna bile yer vermemelerinden dolayı da elimizdeki kitabın herhangi bir ani değişime uğramadığının kanıtlandığını düşünüyoruz” (McClintock and Strong’s Cyclopedia).
Matta’nın bir elçi olması ve dolayısıyla Tanrı’nın ruhuyla yönlendirilmesi, yazdıklarının güvenilir kayıtlar olduğunu gösteriyor. Matta, bu İncili Filistin’de kaleme aldı. Kitabın yazıldığı tarih tam olarak bilinmiyor, fakat (tümü MS 10. yüzyıl sonrasına tarihlendirilen) bazı elyazmalarının sonundaki açıklamalar kitabın MS 41’de yazıldığını belirtiyor. Matta’nın, başta İncilini o dönemde halkın konuştuğu İbrani dilinde yazıp sonra Yunancaya tercüme ettiğine dair kanıtlar vardır. Hieronymus, De viris inlustribus (Ünlü Adamlar Üzerine) adlı eserinin III. bölümünde şunları belirtti: “Vergi tahsildarıyken elçi seçilen, diğer adı da Levi olan Matta, Mesih’in İncilini öncelikle iman etmiş sünnetliler için Yahudiye’de İbrani dili ve yazı karakteriyle kaleme alan kişidir.” Hieronymus bu İncilin İbranice metninin kendi döneminde (MS 4. ve 5. yüzyıllar) Sezariye’de, Pamphilos’un derlediği kütüphanede korunduğunu da sözlerine ekliyor. Eusebios, üçüncü yüzyılın başında İncilleri ele alan Origenes’ten alıntı yaparak şunları söyledi: “İlk incili . . . . Matta yazmıştı . . . . o, bu İncili Yahudilikten imana gelenler için yazmış ve İbranice olarak derlemişti.” Kaydın İbrahim’den başlayarak İsa’nın resmi soy hattını sıralaması, yazılırken özellikle Yahudilere hitap edildiğini gösteriyor. Ayrıca İbranice Kutsal Yazılara çok sayıda gönderme yaparak bunların gelecek Mesih’e işaret ettiğini göstermesi de bu gerçeği destekliyor. Tanrı’nın ismi olan Yehova’nın geçtiği İbranice Kutsal Yazılardan alıntı yaparken, Matta’nın bu ismi Tetragrammaton biçiminde kullanmış olduğunu düşünmek makuldür.
Bu nedenle New World Translation tercümesi, Matta İncilinde Yehova ismini 18 kez kullanır; tıpkı Matta İncilinin 19. yüzyılda ilk olarak F. Delitzsch tarafından yayımlanan İbranice versiyonunda olduğu gibi. Herhalde Matta da Tanrı’nın ismi konusunda İsa’yla aynı tutuma sahipti. Bu ismin kullanılmaması gerektiğine dair o döneme hâkim olan Yahudi boşinançları, onu bu ismi kullanmaktan alıkoymadı (Mat. 6:9; Yuhn. 17:6, 26).
Eğer Mesih, başkalarının günahlarının kefareti olmak için eza görüp sıkıntı çekecekse ve öldürülecekse nasıl olur da daha sonra bir Hükümdar olarak hüküm sürecekti? Peygamber Eyub bir seferinde şu soruyu sormuştu:” Ölen insan dirilir mi?” Hem Eyub Peygamber hem ibranice konuşan peygamberler bu soruya kocaman bir “EVET” ile haykırırlar. Eyup devamen:” Esaret günlerim boyunca hep bekleyeceğim; Kurtuluşum gelene dek.” (Eyüp 14:14) ve (Eyüp 19:25) Fakat kurtarıcım yaşıyor, iyi biliyorum, Ve benden sonra gelip toprağın üzerinde dikilecek.” der. Peygamber Daniel şu açıklamayı kayda almıştır:” Yerin toprağında uyuyanların birçoğu uyanacak. Kimisi sonsuz yaşam için, kimisi de utanç ve sonsuz nefret için uyanmış olacak.” (Daniel 12:2) Başka bir Yahudi asıllı saygın Peygamber olan İlya (Not: Kuran’da 3 kere değinilir ve İlyas olarak adlandırılır. Saygın Peygamber olarak kabullenilir: “ Zekeriya’ya , Yahya’ya, İsa’ya ve İlyas’a da böyle hidayet verdik. Onların hepsi Salihlerden di.” (6-85) “Bizden İlyas’a selam olsun. şüphe yok ki biz iyi hareket edenleri böyle mükafatlandırırız. Hiç şüphe yok, o mümin kullarımızdandı.” (37-saffat: 130, 132) “Şüphe yok ki İlyas da gönderilen peygamberlerden di.” (37-saffat- 123) )
Tanrı tarafından bizzat diriltme eyleminde kullanıldı:” bir gün ev sahibi kadının oğlu hastalandı; çocuğun durumu çok ağırlaştı ve sonunda öldü. Bunun üzerine kadın İlya’ya “Benden ne istedin Tanrı adamı?” dedi, “Günahımı bana hatırlatmak ve oğlumu öldürmek için mi geldin?” İlya ona “Oğlunu bana ver” dedi. Sonra çocuğu kadının kucağından alıp yukarı, damda kendi kaldığı odaya çıkardı ve kendi yatağına yatırdı. Yehova’ya yakarıp “Ey Tanrım Yehova” dedi, “Yanında misafir kaldığım bu dulun oğlunu öldürerek ona da mı zarar veriyorsun?” Üç defa çocuğun üzerine kapandı ve Yehova’ya yakarıp, “Tanrım Yehova, lütfen bu çocuğa yeniden can ver” dedi. Yehova İlya’yı dinledi ve çocuk canlanıp yaşama döndü. İlya çocuğu damdaki odadan eve indirdi ve “Bak oğlun yaşıyor” diyerek annesine verdi. Kadın İlya’ya “Şimdi anlıyorum ki sen bir Tanrı adamısın ve Yehova’nın senin ağzından bildirdiği sözler doğru” dedi.(1. Krallar 17:17-24) Bu Peygamberin ardılı olan Elişa (Not: İslam aleminde Elyesa olarak bilinir) ise Şunem’de bir çocuk diriltti: “Elişa eve vardı; çocuk ölmüş ve onun yatağına yatırılmıştı. Çocuğun yattığı odaya girip kapıyı kapattı ve Yehova’ya dua etmeye başladı. Sonra kalktı, ağzı çocuğun ağzı üzerine, gözleri çocuğun gözleri üzerine, avuçları çocuğun avuçları üzerine gelecek şekilde onun üzerine kapanıp öylece kaldı; ve çocuğun bedeni yavaş yavaş ısındı. Sonra tekrar evin içinde bir o yana bir bu yana dolaştı ve gelip çocuğun üzerine kapandı. Çocuk yedi kez aksırdı, ardından gözlerini açtı. O zaman Elişa Gehazi’ye “Şunemli kadını çağır” dedi. O da kadını çağırdı, kadın geldi. Elişa ona “Oğlunu al” dedi. Kadın içeri girip Elişa’nın ayaklarına kapandı, sonra oğlunu alıp çıktı.” (2. Krallar 4:32-37) Hatta, Tanrı’nın desteğine öyle sahiptiki, bizzat ölü olduğu halde diriltme eyleminde bulunmuş oldu. Kutsal Kıtap şunu belirtir: ”Elişa öldü ve gömüldü. Ondan sonra, Moablı akıncılar her yılın başında İsrail topraklarına girmeye başladı. Bir gün bir ölüyü gömenler, akıncıları görünce cesedi Elişa’nın mezarına atıp kaçtılar. Ölü, Elişa’nın kemiklerine değer değmez canlandı ve ayağa kalktı.” (2. Krallar 13:20-21) Bu ve bunun gibi birçok Kutsal kitap kaydının açıklamalarında olduğu gibi, dirilme mümkündür. Tanrının maksadıdır. Bu maksadını mesih ile yerine getirebilmesi ve Kral olarak tayin edebilmesi için O’nu uygun göreceği zamanda diriltmesi gerekliydi.
Mesi’in diriltileceği bir gizem değildi. Davut Mesih’i Peygamberlik olarak bunu kaleme almıştı:” Çünkü Sen canımı ölüler diyarında bırakmazsın. Vefalı kulunu çukura (İbranice: Şeol’a – İnsanlığın toplu mezarı) terk etmezsin.”(Mezmur 16:10) Bu ve benzeri Mesih hakkındaki işaretler İsa’nın gerçek takipçileri tarafından anlaşılmıştı. İsa’nın bu ezaları çekmesinin ve öldürülmesi gerektiği anlaşılmıştı. Evet, O’nun gerçekte gönderilmiş bir Mesih olduğuna kannat getirmişlerdi. Bu basit halktan olanlar O’nu Mesih olarak kabullenirken, Yahudiler millet olarak neden kavrayamamışlardı? İki başlıca neden söz konusu: (1) Mesih krallığı ele almadan önce, İbranice olarak yazılmış mesih ile ilgili peygamberlik ayetlerinde belirtildiği gibi, hazırlayıcı bir faaliyetinin olması gerektiği hakkındaki ayrıntıların görmezlikten gelinmiş olduğuydu. (2) Mesih’i Milliyetçi bir kahraman ve zahudi Milletinin politk lideri olarak Tanrısal maksada azkırı bir bir beklenti geliştirdiklerinden, Tanrı’nın Mesıhle ilgili Evrensel Maksadına ümit bağlamadıklarından. Bundan hangi dersi çıkarmalıyız? Yahudilerin millet olarak yaptıkları tutumdaki gibi, Tanrısal amaca, peygamberlik ve ifadelere dikkat etmektense, İnsanların Milliyetçi, Politik düzen ve vaatlerine bel bağlamakla Tanrısal Maksattan uzaklaşabilir ve gelecek bereketleri kaçırabiliriz.
Zulüm gören bir Mesih’i kabullenmedeki zorluk: Yahudilerin çoğunluğu zamanın Popüler siyasetinden etkilendi. Roma devletine ayaklanan çok milliyetçi kahraman Mesih’ler oluşmuştu. Acı çeken bir Mesih kabullenmek lider görmek mümkün değildi. Nasıl olur da bu kişi günahlara son verecekti? Tanrısal Hakikatlere ve peygamberliklere iman geliştiremeyen bu kişiler, Musa kanunu olan Tora’ya sadık kalıp onu yapmaya ne kadar çalışsada kamil itaate ve günahsızlığa erişememekteydi. Kanun, Günahkar olduklarını yüzlerine vurup, onları mahkum ediyordu. Musa Kanunu altında olan Yahudi Milleti kurtuluş için mutlaka bir Meih’in gelmesi gerekliliğini kanun ıle kavramalıydı. Bu Mesih, bir mürebbi yada eğitmen olarak hizmet eden Musa kanununu da vakti gelince kaldıracaktı. Nasıl olurda, Musa kanununda belirtilen tüm kanunu hükümsüz kılacaktı? İbrahim’in soyu: Halka öğretilen temel bilgi, “İbrahim’in soyu” olmaları Tanrı önünde otomatikman makbuliyet sağlamış, kurtuluşa hak kazanmış oldukları görüşünü gelişti. Bu durum Maalesef onları, Tanrı’nın vaadi olan: (d) kalıcı doğruluğu getirmek,” le ilgili vaadine eriştirmedi.
Vaftizci Yahya (Not: Kuran da kabul edilen 25 Kutsal sayılan peygamberin biridir. Yahyâ olarak geçer.) olarak bilinen Yahya Peygamber, Mesih’e halkı hazırlarken onlara verdiği eğitimde şunu belirtti: “Yahya vaftiz edilmek üzere kendisine gelenlere şunları söylüyordu: “Siz engerek soyu, gelecek gazaptan kaçabileceğinizi size kim söyledi? Artık tövbeye yakışan meyveler ortaya koyun. İçinizden ‘Bizim babamız İbrahim’dir’ demeyin. Bilin ki, Tanrı şu taşlardan İbrahim’e çocuklar yaratabilir. Zaten balta da ağaçların dibinde duruyor; iyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılacak.” Luka 3:7-9
Bu sözleriyle Milliyetçi görüşlerden oluşan imansız tutumlarının çok yakında Tanrısal bereketlere erişememeleri ile sonuçlanacağını vurgulamaktaydı. İsa’nın ölümünden 100 sene sonrasına kadar Mesih olduğuna kimse inanmadı. Klausner yazısında şunu belirtir: „Öldürülecek bir Mesih fikri, İsa’nın günlerinde herkesin tasavvurundan bile uzaktı.” En eski yahudi tarihsel kayıtları olarak bilinen Babili Talmut ikinci yüzyılın ilk yarısından oluşan görüşler hakkında bu kayıt, şunu belirtir. “ Bütün diyar dövünecek; (Zekeriya 12:12) Bu dövünme dönemi nasıl sona erecek?[Rabbi Dosa] şunu belirtir. “Birisi…Mesih hakkında… öldürülecektir der.” İlginç olan bu kayıtta da Mesih öldürüleceği açıklanır Bunun nasıl olması gerektiğine dair bir açıklama yok. Yüzyıllarca da sır gibi kalır. Bu fikir değişimi neden oluşur? Ölecek olan bir Mesih fikri, ikinci yüzyıldan itibaren, Simon Bar Kochbas’dan sonra popüler olmaya başlar. Bar Kosbas bir politik devrimci ve savaşçıydı. Mesih olma Ya da bu hakkı kendine atfı birçoğu tarafından kabul gördü. Rabbi Akiba Ben Joseph bile O’nun için:” En etkileyici Rabbin(eğitmen) hikmetli kişi” adlandırıp, Bar Kochba’yı Mesih olarak kabullendi. Bar Kochba Roma devletine karşı bir ayaklanmada, liderdi. Başlangıçta, Roma lejzönerlerine karşı başarılıydı. Üç sene boyunca direndi. MÖ:135’te bu ayaklanmalarda yarım milyon kişi kaybettiler. Yenildiler ve Bar Kochba ise öldürüldü.
Bu durum, Bar Kochba’nın ardınca gidenlerin benzersiz bir durumda kalmaları ile sonuçlandı. O’nun ölümü, halk arasında Mesih ümitlerinin gelişmesine neden oldu. Rabbi Akibas’ın şereflendirilmesine neden oldu. Yeruşalim, İbrani Universitesinde görevli, Joseph Heinemann Bar Kochbas’ın çağılcılarının üzerindeki etkiler hakkında şunları belirtti,:”O nesil, her imkanı kullanarak imkansızı başarmalıydı. Bar Kochbas’ın yenilgisine ramen, Mesih’liği kendine atfını korumaya devam ettiler. Kökensiz, kahramanlık öküleri ile savaşta öldürülen, ama yine de bir Kurtarıcı, Militant bir Mesih anlayışı geliştirildi.
Öldürülen ve Kral olarak hüküm sürecek bir Mesih fikrini nasıl oldu da uyumlu gördü? Bu konuda Raphael Patai şunu belirtiyor.: “Zorluklar, Mesih’in ikiye bölünmesi ile halloldu. Mesih’in Ben Joseph [Yusuf’un oğlu], İsrail düşmanlarına karşı yönetecek, birçok zafferler sonrası ve yaralar sonrası, ölecek… bunu mütakiben Mesih Ben David [Davud Oğlu] gelecek. Böylece, İsrail’e beklenen son zafferi kazandıracak. Bu zaffer ise Mesih’i mutlu çağı başlatacak.” Ölecek olan Mesih fikri, Bar Kochbas’ın ölümünden sonra, gelişmeye devam etti. Sonuç olarak gelecekte bir Mesih bekleyişine neden oldu. Patai bu durumu şöyle aydınlatmakta:: „[Mesih’in] Yusuf’und oğlu olarak ölmesinin gerektiği sonrası ise, Davud’un oğlu olarak dirileceğini…. bir inkarnasyon gelişiminin tamamlanması gibi anlaşılmasının gerektiğini açıklar. İlk yüzyılda yaşamış ve öldürülüp sonra diiltilecek olan ve hükümranlık edecek olan bir Mesih’le ilgili Hakiki Hıristiyan beklentisi ile Milliyetçi Yahudilerin öldürülüp diriltilecek ama hükümran olacak Mesih beklentisi arasında oldukça bağlamsıy bir benzerlik oluştu. Her ikisi de, bir Mesih bekliyordu. Söz konusu barış dönemi başlamadan önce Mesih dirilecekti.
Masada’da Neden Bir Felaket Oldu? “CESUR arkadaşlarım, uzun zamandan beri ne Romalılara, ne de bir başkasına, ancak sadece Tanrı’ya kulluk etmeye kararlıyız . . . Gelin, henüz ellerimiz kılıç tutmak için özgürken . . . düşmanlarımıza köle olmadan ölelim; özgür erkekler olarak çocuklarımız ve eşlerimizle birlikte hayatımıza son verelim!” Bu ümitsiz sözleri, Yair’in (veya Ben Ya’ir) oğlu Eleazar, Masada Kalesini savunanlara söyledi. İlk yüzyıl tarihçisi Josephus, The Jewish War (Yahudi Savaşı) adlı eserinde bunu dile getirdi. Yahudilerin lideri, neden arkadaşlarını Tanrı’nın kanununa karşı gelmeye, yani toplu bir katliam ve intihara teşvik etti? (Çıkış 20:13) Daha da önemlisi, bu olayla ilgili gelişen durumları bilmek, sizin bugünkü şiddet dolu dünyada sağ kalmanıza nasıl yardım edebilir?
Masada’nın “Hançerli Adamları” M.S. 66 yılındaki Yahudi isyanının patlak vermesinden önce, bir Roma askeri birliği, Ölü Deniz’in yakınında, iyi korunan bir tepe olan Masada’da karargah kurdu. Masada, ıssız bir bölgede bulunmakla birlikte, Büyük Hirodes, orada çok güzel bir kışlık saray inşa ettirmişti. Hatta sıcak suyla banyo yapmayı mümkün kılan bir su sistemi de vardı. Bundan başka, Roma’nın kontrolü altındaki bu kale, içinde büyük silah stokları bulunduğundan çok önemli idi. Filistin’i işgal eden Romalılara karşı halkın düşmanlığı arttığında, bu silahların, Yahudi isyancıların eline geçme tehlikesi de büyüyordu. Bu isyancılardan bazıları, Mukaddes Kitapta bir ayaklanmaya karıştıkları kaydedilen “katiller” veya “hançerli adamlar” anlamına gelen Sikariler diye tanınan bir gruba dahildi.—Resullerin İşleri 21:38.
M.S. 66 yılında, bu ‘hançerli adamlar’ Masada’yı ele geçirdiler. Orada buldukları silahlarla, Roma hükümetine karşı yürütülen isyanı desteklemek için Yeruşalim’e yürüdüler. Yahudi isyancıların, hem Masada, hem de Yeruşalim’deki Romalı askerleri katletmeleri, Roma İmparatorluğunun öfkesini Yahudi vatandaşlarının üzerine çekti. M.S. 66 yılı sona ermeden, Cestius Gallus yönetimindeki 12. Roma Lejyonu Yahuda’ya girdi ve Yeruşalim’in çevresini kuşattı. Romalılar, şehre her yönden saldırdılar ve mabedin kuzeyindeki temellerden birini kazacak kadar ilerlediler. Ancak Gallus, aniden, bilinmeyen bir nedenden dolayı ordularını geri çekip, Yahuda’yı terk etti. Olayların görgü tanığı olan Josephus şöyle yazdı: “Eğer Gallus kuşatmayı biraz daha uzatsaydı, şehri hemen ele geçirecekti.” Ancak Romalılar, dört yıl sonra, Romalı general Titus komutasında, dört lejyonla Yeruşalim’in üstüne yürüdüler. Bu kez bütün şehir yerle bir edildi ve Masada bölgesi hariç, tüm Yahuda tekrar Romalıların demir gibi ezici yönetiminin altına girdi.
Yahudilerin bu son direnişini de ezmeye kararlı olan Romalılar, kalenin ve kendi sekiz ordugahının çevresini kalın taş duvarlarla kuşattı. Bundan sonra, yerden duvarın en üst noktasına kadar çıkan bir rampa, 196 metre uzunluğunda ve 55 metre yüksekliğinde doldurma bir yol yaptılar. Yolun en yukarısında bir kule inşa edip, Masada’nın kapılarını yıkmak için kalın bir kütük yerleştirdiler. Artık Roma ordusunun saldırıp, bu son Yahuda kalesini ele geçirmesi bir an meselesiydi.
Bugün, Roma ordugahından kaldığı belli olan izler, kaleyi kuşatan duvar ve büyük rampa, Yahudi isyanının nasıl sonuçlandığını açıklar. 1965 yılında Masada’da yapılan yoğun arkeolojik kazılar sona erdi. Bulgularla ilgili The New Encylopoedia Britannica (1987) söyle yazdı: “Bugüne kadar Masada tarihinin ayrıntılı tek kaynağı olarak kabul edilen Romalı tarihçi Josephus’un anlattıklarının kesin doğruluğu ortaya çıkmıştır.”
Ancak Romalılar tam kalenin duvarlarını yıkmak üzereyken, acaba ‘hançerli adamlar’, Yair’in oğlu Eleazar’ın intihara teşvik eden konuşmasına nasıl bir tepki gösterdiler? Josephus şunları bildiriyor: “Onlar, karılarını ve çocuklarını kendi elleriyle öldürdüler . . . . Daha sonra kurayla, geri kalan herkesi boğazlamak için on erkek seçip, her biri ölmüş olan karısının ve çocuklarının yanına uzanarak onlara sarıldılar ve boyunlarını bu acı veren görevi üstlenen arkadaşlarının kılıçlarına doğru uzattılar. Geriye kalan bu kişiler gözlerini kırpmadan herkesi kılıçtan geçirdiler ve aynı kura çekme yöntemini kendileri için de uyguladılar . . . . Ancak yaşlı bir kadın ve bir başka kişi boğazlanmaktan kurtuldu . . . . Kadınlar ve çocuklar dahil, kurbanların sayısı dokuz yüz altmış idi.” Neden Yahudilerin isyanı, bu kadar trajik biçimde son buldu? Bütün bunların Nasıralı İsa’nın hayatı ve ölümüyle acaba bir ilgisi var mıydı?Masada’nın kapılarından birinin yanında, stratejik bir yerde, üzerlerinde İbranice lakaplar yazılı 11 parça çömlek bulundu. Birçok bilgin, bunların, Josephus’un anlattığı kurayla ilgili olduğunu düşünüyor. İsimlerden biri “Yair’in oğlu” anlamına gelen “Ben Yair”di. Louis Feldman, “Josephus and Modern Scholarship” adlı kitabında şöyle diyor: “Arkeolog Yadin’in bulduğu ve birinin üstünde Ben Yair’in ismi yazılı kuralar, Josephus’un kayıtlarının doğruluğunun heyecanlandırıcı bir ispatıdır.”
Masada Mesih’in Gelmiş Olduğunun Bir İspatı mı? DİN adına kan dökülmesi, tarih boyunca tekrarlanan bir felakettir. Masada da bir istisna değildi; çünkü bu kaleyi savunanların çok kuvvetli dinsel saikleri vardı. Eğer Masada’daki harabeleri ziyaret ederseniz, hançerli adamların tapınmak için toplandıkları bir sinagogun ve törensel temizlik için gerekli olan ayin banyolarının kalıntılarını görebilirsiniz. Ayrıca Masada’da, Mukaddes Kitabın bazı parçaları da bulundu. Bugün, Mukaddes Kitapta okuduklarımızla karşılaştırılınca, hançerli adamların Mukaddes Yazıların hangi kısımlarına sahip olduklarını merak edebilirsiniz. Dr. Yigael Yadin, Masada isimli kitabında, ilk bulgularla ilgili şunları yazıyor: “Yaptığımız kısa bir araştırma, Mezmurlar Kitabının bir kısmının söz konusu olduğunu gösterdi; hatta mezmurları bile saptayabildik; 81’den 85. Mezmura kadardı . . . . En küçük bir şüpheye yer bırakmadan bunun tarihini de anlayabildik. Masada’nın düştüğü yıldan, M.S. 73’den daha geç bir tarihte olamazdı. Mezmurlar Kitabının bu kısmı, daha sonra bulduğumuz Mukaddes Kitaba ait diğer tomarlar gibi, bugün kullandığımız Kutsal Yazıların metnine hemen hemen tamamıyla uygundur.” Açıkça görülüyor ki, hançerli adamlar, İbranice Mukaddes Yazıların Tanrısal Müellifinin, Roma’ya karşı başlattıkları ayaklanmayı destekleyeceğine inandılar. Bu konuda The Universal Jewish Encyclopoedia (Evrensel Yahudi Ansiklopedisi) şunları söylüyor: “Yahudilerin Roma’ya karşı yaptığı Büyük Savaştaki (M.S. 66-73) aşırı gayretleri, Mesih çağının veya Maşiah’ın çok yakın olduğuna inandıklarından dolayı daha da kuvvetleniyordu. Mabedin ortadan kalkması, Mesih’in veya Maşiah’ın gelişiyle ilgili spekülasyonları sadece artırdı.”
Maşiah’ın Gelişi ve İnsan Hükümetleri: The Encyclopedia of Religion şunları yazıyor: “Maşiah ile ilgili konuda fanatik düşünen Yahudiler, hesaplarını, sık sık Daniel Kitabına dayandırıyorlar.” İbrani peygamber Daniel’in, “Mesholunan Hükümdarın” geleceğini bildirdiği tamamen doğrudur. (Daniel 9:25) Ancak diğer iki kayıtta da Daniel, Mesih’in, dünyanın Hükümdarı olacağını ve O’nun Krallığının, kendisine karşı duran bütün insan hükümetlerini yok edeceğini söyledi.— Karşılaştırınız: Daniel 2:44; 7:13, 14. İlk yüzyıldaki Yahudi devrimciler, bu peygamberane rüyetlerin gerçekleşme vaktinin geldiğini düşündüler. Josephus şöyle diyor: “Onları savaşa iten etken, her şeyden çok kendi yurttaşlarından birinin, o dönemde, dünyanın Hükümdarı olacağına [inanmalarıydı].” Fakat Daniel, Mesholunan Hükümdarın, önce “kesilip atılacağını” ve onun ölümünden sonra, Yeruşalim ve mabedinin ‘gelecek hükümdarın kavmi’ tarafından harap edileceğini bildirmişti.—Daniel 9:25, 26.
Milletlerin Yönetimi İle İlgili Yahudilerin Görüşü İlk yüzyılda Yahuda diyarı, birkaç zenginle birçok fakir arasında bölünmüştü. Özellikle Sadukiler ve Ferisiler arasından bazı zengin Yahudiler, Roma’nın ülke içinde kendilerine verdiği yetkiyi çok önemseyip, avamı hor görüyorlardı. Bu nedenle, her türlü isyan fikrine karşı çıkarak, Roma ile ilişkilerini barış içinde sürdürmeye çalışıyorlardı.— Karşılaştırınız Luka 16:14; 19:45, 46; Yuhanna 2:14; 7:47-49; 11:47, 48. Diğer tarafta, avamdan olan Yahudalılar, Roma vergilerinin ağır yükü ve kendi yurttaşlarının baskısı altında ezildiler. Onların, Pax Romana (Roma Barışı) diye adlandırılan yönetime tabi olmaktan hiçbir çıkarları yoktu; fakat değişiklik istiyorlardı. Çıkarların çatışması, korkunç bir iç savaşa neden oldu. Josephus, “bir grup, iktidar peşinde koşarken”, “bir diğeri, şiddet peşindeydi ve zenginlerden çalıyordu” diye yazıyor.
Örneğin, hançerli adamlar, diğer Yahudilere saldırıp, onları öldürdüler ve Roma ile işbirliği yaptıklarından şüphelendikleri Yahudileri cezalandırdıklarını söyleyerek, bu terör dolu eylemlerini haklı çıkarmaya çalıştılar. İkinci yüzyıl hahamlarından Johanan ben Torta, ilk yüzyıldaki Yahudilerin başına gelen felaketin nedenini şöyle açıklıyor: “Paraya aşırı düşkünlükleri vardı ve birbirlerinden nefret ediyorlardı.” Aslında gerçekten Tanrı’dan korkan Yahudiler, Tanrı’nın, Roma yönetimini yıkıp, kendi adil Krallığını kuracağını ümit ettikleri Maşiah’ın gelişini şüphesiz şiddetle arzuladılar. Ancak vicdansız adamlar, bu ümitten çıkar sağladılar.
Sahte Maşiahlar: M.S. 33 yılında, Gamaliel isimli bir Yahudi fakih, Yeruşalim’deki diğer yöneticilere şunları hatırlattı: “Bugünlerden önce . . . . tahrir günlerinde, Galileli Yahuda ayaklandı, ve bir kavmı peşine taktı; o da helâk oldu, ve hep ona itaat edenler dağıldılar.”—Resullerin İşleri 5:36, 37.
Yahuda’nın ayaklanmasına neden olan “tahrir”, M.S. 6 yılında Roma için alınan verginin artırılmasından dolayı düzenlenmişti. Josephus’un bildirdiğine göre, Yahuda, Yahudilerden, “Roma’ya vergi ödemeye başeğenlerin korkak olduğunu” ilan ediyordu. Yahuda’nın, isminden dolayı, Maşiah’ın gelmesi ümit edilen sıpttan olduğu sanılıyordu. (Tekvin 49:10) McClintock and Strong’s Cyclopoedia şöyle diyor: “Onun hararetli konuşmaları ve öğretilerinin herkes tarafından beğenilmesi, çok sayıda kişiyi onu takip etmeye sevk etti ve çoğu, onu Maşiah olarak görüyordu.”
Resullerin İşleri 5:37’de, Yahuda’nın takipçilerinin onunla birlikte yok olduklarının söylenmediğine dikkat edelim. Yahudi bilgini Gaalya Gornfeld’e göre, onun başlattığı eylem, “derin kök saldı ve Maşiah ile ilgili ümitlerin doğmasına neden oldu.” Aslında, hançerli adamların iki lideri Menahem ve Eleazar, bu Galileli Yahuda’nın zürriyetinden geliyordu. M.S. 66 yılındaki Yahudi isyanının başlangıcında, Menahem, takipçilerini Masada’da stoklanan silahlarla kuşandırdı. Daha sonra “Yeruşalim’e kral gibi döndü” ve “isyanın lideri oldu.” Encyclopedia Judaica şunları ekliyor: “Yahuda’nın [oğlu] olan Menahem’in Maşiah olarak kabul edildiği hemen hemen kesindir.” Fakat Menahem, o yıl rakip Yahudi eylemci bir grubun üyeleri tarafından öldürüldü. Onun taraftarları Masada’ya geri çekildiler ve Eleazar, M.S. 73 yılına kadar hançerli adamların idaresini üstlendi. Aslında, Eleazar’ın intihara teşvik eden konuşması da, atası Yahuda’nın yanlış öğretilerinin bir tekrarıydı: “Cesur arkadaşlarım, uzun zamandan beri ne Romalılara ne de bir başkasına, ancak sadece Tanrı’ya kulluk etmeye kararlıyız.”
İsa’nın Yahudalı Takipçilerinin Tarafsızlığı: M.S. 66 yılındaki Yahudi isyanından önce, Yahuda’da Yeruşalim cemaati de dahil olmak üzere Hıristiyan cemaatleri kurulmuştu. (Resullerin İşleri 9:31) Bu cemaatler, Nasıralı İsa’nın, ölümü ve diriltilişi önceden bildirilen Mesih veya Maşiah olduğuna inanan Yahudilerden oluşmuştu. (Resullerin İşleri 2:22-36) İsa’nın Yahudi takipçileri, Mesih’in dünya yöneticisi olarak ikinci gelişini barış içinde beklerken, inançlarını gayretle yaydılar. İsa, “uzun bir zaman sonra” yine döneceğini belirtmişti.—Karşılaştırınız: Matta 25:19, 31; 28:19, 20; Resullerin İşleri 1:8-11.
Ancak M.S. 66 yılında Yahudi isyanı patlak verdiğinde, İsa’nın bu Yahudi takipçileri, isyanın başlarında kazanılan başarılara neden sevinemediler? Onlar, şüphesiz Efendilerinin şu uyarısını hatırladılar: “Kılıç tutanların hepsi kılıçla helâk olacaklardır.” (Matta 26:52) İsa, aynı zamanda, onların, Milletlerin hükümetlerinin otoritelerine karşı da dengeli bir görüşe sahip olmalarını isteyerek şöyle demişti: “Kayserin şeylerini Kaysere, Allahın şeylerini Allaha ödeyin.” (Markos 12:17) Bundan başka İsa, Mesih (Maşiah) olduklarını iddia edenlerin gelip “‘ben oyum,’ ve ‘vakit yakındır’”, diyeceklerini de belirtmişti. Ancak onları şöyle uyarmıştı: “Onların arkasından gitmeyin.”—Luka 21:8.
Hatta İsa, Yahudi isyanının sonucunu bile önceden bildirip, şöyle dedi: “Yeruşalimi ordularla kuşatılmış gördüğünüz zaman, bilin ki, onun yıkılması yakındır. O vakit, Yahudiyede bulunanlar dağlara kaçsınlar, ve onun içinde olanlar çıksınlar; kırda olanlar oraya girmesinler . . . . Çünkü memleket üzerine büyük sıkıntı, ve bu kavma gazap gelecektir. Ve kılıçtan geçirilecekler, bütün milletlere esir olarak götürüleceklerdir.”—Luka 21:20-24.

Yahudilerin isyanını takip eden korkunç harabiyet: İsa’nın peygamberliğinin dramatik bir gerçekleşmesidir. Bununla birlikte, İsa’nın Yahudi takipçileri, itaat edip “dağlara kaçarak” bu harabiyetten kurtuldular. Encyclopedia Judaica şöyle diyor: “Yeruşalim’in [M.S. 70’te] Titus tarafından kuşatılmasından önce, oradaki Hıristiyanlar Pella’ya kaçtılar.” İlginç olarak, Pella bölgesi, kuzeyde Erden Nehrinin diğer yanındaki sıradağların eteğindeydi ve böylece Erden Vadisi ile Yahuda’dan tamamıyla ayrıydı. G. A. Williamson, Josephus—The Jewish War adlı kitabının giriş sözlerinde, “eğer [İsa’nın] peygamberliği, bu olaydan sonra yazılmış olsaydı, bu kaçışı açıklamak çok zor olurdu” diye yazıyor.
Gerçekten de, İsa’nın Yahudi takipçilerinin başarılı kaçışı, onların gerçek Maşiah’ın takipçileri olduğunun güçlü bir ispatıdır. Bu durum, önemli sorulara neden olur. Mesih’in ilk gelişinin maksadı acaba neydi? Felaketle sonuçlanan bu Yahudi isyanı, bugün bizim ve özellikle insanlığın “Hıristiyan” diye adlandırılan kesimi için nasıl bir uyarı oluşturur?
Redetmek için yeni nedenler oluşuyor: Beşinci yüzyılda, Hıristiyanlık Roma’nın Konstantin’in Hıristiyanlığı devlet dini yapması ve birçok yunan filosofileri, ile bozulmuştur. İrtidat yaygındır. İsa’nın öğretimini bırakan Hırıistiyanlar arasında Antiseminitizim Ya da Yahudi düşmanlığı başlamıştır. Bunu Haçlı seferleri takip eder. Engisisyon ve yüzyıllar boyu savaşlar sürer. Tanrı’nın Kanununda olan birçok emir gibi, “ Öç almayacaksın;… kin beslemeyeceksin ve komşunu kendin gibi seveceksin. Ben Yehova’yım.“ (Levioğulları 19:18) emri görmezlikten gelindi. “Tanrımız Yehova tek Yehova’dır.” (Tekrar 6:4) yerine üçlük öğretisi başladı. Bu oalylar sonrası, Yahudiler Mesih beklentisinden ve hıristiyanlardan uzaklaştı.
Mesih – Gerçek bir kişi mi yoksa bir İdeal mi? Mesih ümidi Yahudilerde, yüzyıllar boyu canlı bir ümitti. Orta çağda yaşamış bir Yahudi, eğitmen olan Maymonides on üç iman makalesi hazırlayıp, yayımlardı şunu belirtti:” Mesih’in geleceğine dair imanı olan biriyim ve geçkamlmış olsada, onu her gün beklemekte olacağım.” Çağdaş yahudiler için ise bu geçerli değildir.
Bir yüzyıl öncesi, Joseph Perl şunları ifade etti:” Eğitimli bir Yahudi, Mesih’i gerçek olan biri olarak görmez.” der. Daha ziyade, bir çağ veya bir dönem için bir İdealdir. Şahıs olmayan bir Mesih Mesihi bir çağ oluşturabilir mi? Mesih ne zaman gelmelidir? Kutsal yazılara göre bu tespit edilir mi?

Yunanca yazılarda (iNCİLLERDE) Mesih ve Mesih Olarak İsa’nın Rededilmesinin Nedenleri Nelerdir?
İSA PEYGAMBER sözleriyle ve yaptığı mucizelerle kalabalıkları etkilemiş ve kendine hayran bırakmıştı. Sonuçta pek çok kişi İsa’ya “iman etti” ve geleceği bildirilen Mesih olarak onu kabul etti. Onlar “Mesih geldiğinde bu adamın yaptığından daha mı çok alamet yapacak?” diye düşündüler (Yuhanna 7:31). İsa’yı gören ve dinleyen insanların çoğunluğu, onun Mesih olduğunu gösteren inkâr edilemez kanıtlara rağmen ona iman etmedi. Ne yazık ki, başta iman eden bazı kişiler bile sonradan ona sırt çevirdi. Peki güçlü kanıtlara rağmen neden bu kadar çok insan İsa’yı Mesih olarak kabul etmedi? Şimdi bunun nedenlerini görelim ve kendimize şöyle soralım: ‘Ben de bugün aynı hataya düşme tehlikesinde olabilir miyim?’
Gerçekleşmeyen Beklentiler İsa doğduğu sırada pek çok Yahudi, Mesih’in ortaya çıkmasını bekliyordu. İsa bebekken mabede götürüldüğünde orada, vaat edilen Mesih’in Yeruşalim’i kurtarmasını bekleyenler kişiler vardı (Luka 2:38). Sonradan Vaftizci Yahya’nın işlerini gören pek çok kişi de “Acaba Mesih bu mu?” diye merak etti (Luka 3:15). Peki birinci yüzyıldaki Yahudilerin Mesih’le ilgili nasıl bir beklentisi vardı? O zamanlar Yahudiler arasındaki yaygın inanca göre, Mesih geldiğinde onları baskıcı Roma yönetiminden kurtaracak ve İsrail’de yeniden bir krallık kuracaktı. İsa hizmetine başlamadan önce, kalabalıkları peşinden sürükleyen bazı liderler ortaya çıkmış, halkı var olan siyasi yönetime isyan etmesi için kışkırtmıştı. Bu adamların yaptıkları muhtemelen halkın Mesih’le ilgili beklentilerini etkilemişti.
İsa ile sahte Mesihler arasında çarpıcı bir zıtlık vardı: İsa insanları asla şiddete teşvik etmedi, tersine kendisini dinleyenlere düşmanlarını sevmeyi ve yetkililere boyun eğmeyi öğretti (Matta 5:41-44). İnsanlar onu kral yapmaya çalıştığında İsa bunu reddetti. Dahası, krallığının ‘bu dünyaya ait olmayacağını’ söyledi (Yuhanna 6:15; 18:36). Buna rağmen Mesih’le ilgili yanlış beklentilerin halk üzerinde büyük etkisi vardı. Vaftizci Yahya, İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olduğunu kanıtlayan mucizeleri şahsen gördü ve duydu. Yine de hapsedildiğinde öğrencilerini İsa’ya gönderip “Gelecek olan sen misin? Yoksa başka birini mi bekleyelim?” diye sordu (Matta 11:3). Belki de Yahya, ‘Geleceği vaat edilen ve Yahudilerin beklentilerini gerçekleştirecek Kurtarıcı gerçekten de İsa mı?’ diye merak ediyordu. İsa’nın elçileri onun öldürüleceğini ve ardından diriltileceğini anlamakta zorlandı.

Bir keresinde İsa, Mesih’in acılar çekip ölmesi gerektiğini açıkladığında, Petrus “onu bir kenara çekip azarlamaya başladı” (Markos 8:31, 32). Petrus, İsa’nın Mesih olarak neden ölmesi gerektiğini henüz anlayamamıştı. MS 33 yılının Fısıh bayramından kısa süre önce coşkulu bir kalabalık Yeruşalim’e giren İsa’yı kralları olarak karşılamıştı (Yuhanna 12:12, 13). Fakat bu durum çok kısa bir sürede değişti. Aynı hafta içinde İsa tutuklandı ve idam edildi. Onun ölümünden sonra iki öğrencisi şöyle yakındı: “Biz onun İsrail’i kurtaracak kişi olduğunu umuyorduk” (Luka 24:21). İsa diriltildikten sonra öğrencilerine göründüğünde bile, onlar Mesih’in yeryüzünde bir krallık kuracağını düşünmeye devam ediyordu. O’na “Efendimiz, İsrail’e krallığı şimdi mi geri vereceksin?” diye sordular. İsa’yı dinleyenlerin yürek ve zihinlerinde Mesih’le ilgili yanlış beklentilerin iyice yer etmiş olduğu açıktı (Bakınız: Elçiler 1:6).
İsa’nın öğrencileri Mesih’in gökte bir kral olarak hüküm sürmesi gerektiğini ancak o göğe çıktıktan ve kutsal ruhu almalarından sonra net şekilde anladılar (Karşılaştırınız: Elçiler 2:1-4, 32-36). Elçi Petrus ile Yuhanna, İsa’nın diriltildiğini cesurca duyurdular ve kendileri de mucizeler yaparak Tanrı’nın onları desteklediğini kanıtladılar (Karşılaştırınız: Elçiler 3:1-9, 13-15). Yeruşalim’de binlerce kişi Mesih’le ilgili gerçeği kabul edip iman etti. Ancak bu durum Yahudi yetkililerin hoşuna gitmedi. İsa’ya nasıl muhalefet ettilerse onun elçilerine ve öğrencilerine de muhalefet ettiler. Yahudi din adamları acaba İsa’yı neden böylesine büyük bir öfkeyle reddetmişti?
Din Adamları İsa’yı Neden Reddetti? İsa yeryüzüne geldiğinde, Yahudilerin dinsel görüşleri ve uygulamaları ile Tanrı ilhamı Kutsal Yazıların öğrettikleri arasında dağlar kadar fark vardı. O zamanın din adamları, yani Ferisiler, Sadukiler ve yazıcılar, insan geleneklerini sürdürüyor, bunlara Tanrı’nın yazılı Sözünden daha çok değer veriyordu. İsa Sebt günü mucizeler yaparak insanları iyileştirdiği için, onu defalarca Musa Kanununu çiğnemekle suçladılar.
Fakat İsa onların Kutsal Yazılara uymayan öğretilerini şiddetle reddederek, hem yetkilerine hem de Tanrı’nın onayına sahip olduklarına dair iddialarına meydan okudu. Din adamlarının tersine İsa mütevazı bir ailede yetişmişti ve onlar gibi resmi bir din eğitimi almamıştı. Böylesine kibirli insanlar için İsa’yı Mesih olarak kabul etmek şüphesiz çok zordu!
Zamanın Din adamları İsa’nın mucizeler yapabilme yeteneğini kendilerince nasıl açıklıyordu? Onun yaptığı mucizeleri inkâr etmediler. Fakat İsa’nın gücünü Şeytan’a atfederek insanların İsa’ya duyduğu imanı baltalamaya çalıştılar. Şu sözlerle Tanrı’ya adeta küfrettiler: “Bu adam cinleri mutlaka cinler hükümdarı Beelzebub yardımıyla çıkarıyor” (Matta 12:24).
Din adamlarının İsa’yı Mesih olarak kabul etmeyi inatla reddetmesinin başka bir köklü nedeni daha vardı. İsa Lazar’ı dirilttikten sonra çeşitli dinsel grupların önderleri birlik olup “Ne yapacağız? Bu adam birçok alamet yapıyor” dediler. “Onu böyle kendi haline bırakırsak herkes ona iman edecek, Romalılar da gelip yerimizi, milletimizi ortadan kaldıracak.” Din adamları güçlerini ve yetkilerini kaybetme korkusuyla hem İsa’yı hem de Lazar’ı öldürmek için plan yaptılar (Yuhanna 11:45-53; 12:9-11).
İBRANİCE KUTSAL KAYITLARDAKİ MESIH HAKKINDA OLAN KESIN DELİLLER
Mesih’in Geliş Vakti Açıklandı YEHOVA Büyük Zamanlayıcı’dır. İşiyle bağlantılı bütün vakit ve dönemler O’nun denetimi altındadır. (Karşılaştırınız Resullerin İşleri 1:7) Bu vakit ve dönemlerde olmasını kararlaştırdığı olayların hepsi kesinlikle yerine gelecek. Hiçbiri boşa çıkmayacak.
Peygamber Daniel Kutsal Yazıları gayretle inceleyen biri olarak Yehova’nın olayları programlama ve yerine getirme gücüne iman ediyordu. Onu özellikle Yeruşalim’in harap edilişiyle ilgili peygamberlikler ilgilendiriyordu.
Yeremya, Tanrı’nın mukaddes şehrin ıssız kalacağı süre hakkındaki açıklamasını kaleme almıştı ve Daniel bu peygamberlik üzerinde dikkatle düşünüyordu. Şunları yazdı: “Medler zürriyetinden Ahaşveroşun oğlu Dariusun birinci yılında, o Darius ki, Kildanîler ülkesi üzerine kıral edilmişti, onun kırallığının birinci yılında, ben, Daniel, Yeruşalimin harabiyetleri müddetinin dolması için, RAB tarafından Yeremya peygambere sözü gelmiş olan yılların sayısını kitaplardan anladım, yetmiş yıl.”—Daniel 9:1, 2; Yeremya 25:11.
Med Darius o sırada “Kildanîler ülkesi” üzerinde hüküm sürüyordu. Daniel’in duvardaki el yazısının anlamını açıklarken önceden bildirdiği olay çok çabuk yerine gelmişti. Babil İmparatorluğu artık yoktu. MÖ 539’da ‘Medlere ve Perslere’ verilmişti.— Karşılaştırınız: Daniel 5:24-28, 30, 31.
DANİEL’İN YEHOVA’YA ALÇAKGÖNÜLLÜ YALVARIŞI Daniel Yeruşalim’in ıssız kalacağı 70 yıllık sürenin bitmek üzere olduğunun farkındaydı. Bundan sonra ne yapacaktı? Bunu bize kendisi anlatıyor: “Çulda, ve külde, dua ile, ve yalvarışlarla, oruçla Rab Allahı aramak için ona yüneldim. Ve Allahım RABBE dua ettim, ve itiraf edip dedim … ” (Daniel 9:3, 4)
Tanrı’nın merhametle sağlayacağı kurtarışı görebilmek için doğru bir yüreğe sahip olmak gerekliydi. (Karşılaştırınız: Levililer 26:31-46; I. Kırallar 8:46-53) Bunun yanı sıra iman, alçakgönüllü bir tutum, ayrıca sürgüne ve köleliğe yol açan günahlardan tam anlamıyla tövbe etmek gerekiyordu. Bu nedenle Daniel, günahkâr kavmi adına Tanrı’ya yaklaşmak üzere harekete geçti. Bunu nasıl mı yaptı? Tövbenin ve yüreğin içtenliğinin bir simgesi olarak çul giyip oruç ve yas tutarak.
Yeremya’nın peygamberliği Yahudilerin yakında yurtları Yahuda’ya geri döneceklerini gösterdiğinden Daniel’e umut veriyordu. (Yeremya 25:12 Öyle olacak ki, yetmiş yıl dolunca Ben Babil kralından ve o milletten hesap soracağım.’ Yehova’nın sözü. ‘Kalde ülkesinden suçlarının hesabını soracağım. Orayı virane haline getireceğim; çağlar boyu öyle kalacak. ; 29:10 “Bunun için Yehova şöyle diyor: ‘Babil’de yetmiş yıl dolunca sizinle ilgileneceğim, sizi buraya döndürerek hakkınızdaki vaadimi yerine getireceğim.’) O sırada, Koreş (Kyros) adlı biri Pers kralı olarak zaten hüküm sürmekteydi. Bu nedenle, Daniel boyunduruk altında yaşayan Yahudilere kurtuluşun geleceğine hiç kuşkusuz güveniyordu. İşaya, Yahudilerin Yeruşalim’i ve mabedini yeniden inşa etmek üzere serbest bırakılmalarına Koreş’in aracı olacağını peygamberlikte bildirmemiş miydi? (İşaya 44:28–45:3)
Fakat bunun nasıl olacağı konusunda Daniel’in hiçbir fikri yoktu. Bu nedenle Yehova’ya yakarmaya devam etti. Daniel, Tanrı’nın merhametine ve sevgi dolu inayetine dikkat çekti. Yahudilerin Yehova’nın emirlerine sırt çevirip isyan ederek ve peygamberlerini hor görerek suç işlemiş olduklarını alçakgönüllülükle kabul ediyordu. Tanrı ‘işlemiş oldukları hainlikten ötürü kendilerini sürmekte’ haklıydı.
Daniel duasında şunları dedi: “Ya Rab, yüzler utancı bizlere, kırallarımıza, reislerimize, ve atalarımıza, çünkü sana karşı suç ettik. Rahmetler ve bağışlama Allahımız Rabbindir; çünkü ona karşı biz âsi olduk; ve peygamber kulları elile önümüze koymuş olduğu şeriatlerinde yürümek üzre, Allahımız RABBİN (Yehova’nın) sözünü dinlemedik. Ve senin sözünü dinlemesinler diye, bütün İsrail saparak, senin şeriatinden öte geçtiler; ve Allah kulu Musanın şeriatinde yazılmış olan and ve lânet üzerimize döküldü; çünkü ona karşı suç ettik.” — Karşılaştırınız: Daniel 9:5-11; Çıkış 19:5-8; 24:3, 7, 8.
Tanrı İsraillileri, Kendisine itaatsizliğin ve onlarla yaptığı ahde saygısızlığın sonuçları konusunda uyarmıştı. Bilgisiz değillerdi. İtaatleri ile ya bereketlenecekler veya itaatsizlik sonucu ceza gelecekti.
Levililer 26:31-33 Şehirlerinizi kılıca teslim edeceğim ve kutsal mekânlarınızı viran edeceğim; sunduğunuz hoş kokuları koklamayacağım. Memleketi ıssız bırakacağım; orada oturacak olan düşmanlarınız bile şaşıp kalacak. Sizi milletlerin arasına dağıtacağım; kılıç çekip peşinize düşeceğim. Memleketiniz ıssız kalacak; şehirleriniz viran olacak.
Tesniye 28:15 Eğer Tanrın Yehova’yı dinlemez, O’nun bugün sana bildirdiğim tüm emirlerine ve kanunlarına göre davranmaya dikkat etmezsen, şu lanetlerin hepsi peşinden gelip sana erişecek:; Tesniye 31:17 O gün öfkeleneceğim; bu halkı terk edip onlardan yüz çevireceğim; başkalarına yem olacaklar; başlarına birçok felaket ve sıkıntı gelecek; ve o gün ‘Tanrımız aramızda olmadığı için bütün bu felaketler başımıza geldi’ diyecekler.
Daniel Tanrı’nın eylemlerinin haklılığını kabul ederek şunları diyor: “Üzerimize büyük kötülük getirerek, bize karşı ve bize hükmetmekte olan hâkimlerimize karşı, sözlerini pekiştirdi; çünkü Yeruşalime yapıldığı gibi bütün gökler altında yapılmamıştır. Musanın şeriatinde yazılmış olduğu gibi, bütün bu kötülük başımıza geldi; fakat fesatlarımızdan dönelim, ve senin hakikatinde anlayışlı olalım diye Allahımız RABBİN yüzünü dilemedik. Ve kötülüğü üzerimize getirmekte RAB (YEHOVA) uyanık davrandı, ve onu üzerimize getirdi; çünkü yaptığı bütün işlerinde Allahımız RAB (YEHOVA) âdildir, ve onun sözünü biz dinlemedik.”—Daniel 9:12-14. Daniel kavminin davranışlarını haklı çıkarmaya çalışmıyor. “Biz suç ettik, biz kötülük ettik” diyerek gönülden bir itirafta bulunmasından da anlaşıldığı gibi, onlar sürgüne gönderilmeyi hak etmişlerdi. (Daniel 9:15) Daniel’in tek düşüncesi kendilerinin bu sıkıntıdan kurtulmaları değildi. Hayır, onun yakarışının temelinde Yehova’nın yüceliğini ve onurunu düşünmesi yatıyordu. Tanrı Yahudileri bağışlayıp anavatanlarına geri döndürmekle Yeremya aracılığıyla verdiği vaadi yerine getirecek ve kutsal ismini takdis edecekti. Daniel şöyle yalvarıyor: “Bütün adaletli işlerinden ötürü, ya Rab, sana niyaz ederim, kendi şehrinden, Yeruşalimden, mukaddes dağından öfken ve kızgınlığın dönsün; çünkü bizim suçlarımız ve atalarımızın fesadı yüzünden Yeruşalimle kendi kavmın çevremizdekilerin hepsine rüsvay oldu.”—Daniel 9:16.
Daniel hararetle dua etmeye devam ediyor: “Şimdi, ey Allahımız, bu kulunun duasını ve yalvarışlarını dinle, ve viran olan kendi makdisinin üzerine yüzünü Rab uğrunda parlat. Ey Allahım, kulağını iğ ve işit; gözlerini aç, ve viranelerimize, ve isminle çağırılan şehre bak; çünkü salâhımızdan ötürü değil, ancak senin büyük rahmetlerinden ötürü yalvarışlarımızı önüne arzediyoruz. Ya Rab, işit; ya Rab, bağışla; ya Rab, iyi dinle ve yap; kendi uğrunda geciktirme, ey Allahım, çünkü kendi şehrin ve kavmının üzerine senin ismin çağırılıyor.” (Daniel 9:17-19)
Tanrı kavmini bağışlamayıp sürgünde bırakırsa ve mukaddes şehri Yeruşalim’in sonsuza dek ıssız kalmasına izin verirse, uluslar O’nu Evrensel Egemen sayarlar mıydı? Babil tanrılarının kudreti karşısında Yehova’nın güçsüz kaldığı sonucuna varmazlar mıydı? Evet, Yehova’nın ismine leke sürülecekti ve Daniel’i kederlendiren buydu. Daniel kitabının özgün metninde Tanrısal isim Yehova 19 kez geçer ve bunun 18’i bu duada bulunur!
CEBRAİL HEMEN GELİR Daniel daha duasını bitirmeden melek Cebrail görünür. Şunları der: “Ey Daniel, sana hikmet ve anlayış vermek üzre şimdi çıktım. Senin yalvarışlarının başlangıcında emir çıktı, ben de sana bildirmeğe geldim; çünkü sen çok sevilmişsindir; ve işi bilip rüyeti anla.” Acaba Daniel bu melekten neden “Cebrail kişi” olarak söz ediyor? (Daniel 9:20-23) Çünkü, kendisi erkeç ve koçla ilgili önceki rüyetin anlamını öğrenmeye çalışırken karşısına ‘insan gibi görünen biri’ çıkmıştı. O, Daniel’e anlayış vermek için gönderilen melek Cebrail’di. (Daniel 8:15-17) Benzer şekilde, Daniel dua eder etmez bu melek insan şeklinde onun yanına geldi ve insan insana konuşuyor gibi Daniel’le konuştu.
Cebrail “akşam takdimesi vakitlerinde” geldi. Yehova’nın Yeruşalim’deki mabediyle birlikte mezbahı da yıkılmıştı ve Yahudiler putperest Babillilerin tutsağıydı. Bu nedenle Babil’deki Yahudiler tarafından Tanrı’ya kurban sunulmuyordu. Ne var ki, Babil’deki dindar Yahudilerin, Musa Kanununda belirlenen takdime sunma vakitlerinde Yehova’ya hamt ve niyaz etmeleri yerindeydi. Tanrı’ya derin bağlılık duyan Daniel “çok sevilmiş” biri olarak adlandırılıyordu. “Duayı işiten” Yehova ondan hoşnuttu ve Daniel’in iman duasına cevaben Cebrail’i hemen gönderdi.—Mezmur 65:2.
Daniel, bu yüzden hayatı tehlikeye girdiğinde bile Yehova’ya günde üç kez dua etmeye devam etmişti. (Daniel 6:10, 11) Yehova’nın onu böylesine sevmiş olmasına şaşmamalı! Daniel bir yandan dua edip bir yandan da Tanrı’nın Sözü üzerinde derin düşünerek Yehova’nın iradesini saptayabiliyordu. Cevap almak için sebatla dua ediyor ve Yehova’ya uygun tarzda yaklaşmayı biliyordu. Tanrı’nın adaleti üzerinde önemle duruyordu. (Daniel 9:7, 14, 16) Ve düşmanları kendisinde hiçbir yanlış taraf bulamamışsa da, Tanrı’nın gözünde günahkâr olduğunu biliyor ve suçunu hemen itiraf ediyordu.—Daniel 6:4; Romalılar 3:23.
SUÇLARI SONA ERDİRMEK İÇİN “YETMİŞ HAFTA” Daniel dualarına gerçekten görkemli bir cevap alır! Yehova ona sadece Yahudilerin anavatanlarına döneceklerine ilişkin güvence vermekle kalmaz, kat kat önemli bir konuda -önceden bildirilen Mesih’in ortaya çıkışı konusunda- anlayış da verir. Tekvin 22:15-18 Yehova’nın meleği göklerden İbrahim’e ikinci kez seslendi ve şunları söyledi: “Yehova’nın sözü: ‘Varlığım üzerine yemin ederim ki, bunu yaptığın, oğlunu, biricik evladını esirgemediğin için, sana nimetler vereceğim ve soyunu göğün yıldızları, deniz kıyısındaki kum taneleri kadar çoğaltacağım. Senin soyun düşmanlarının kapısını ele geçirecek. 1Senin soyun aracılığıyla yeryüzündeki tüm milletler nimetler elde edecek, çünkü sözümü dinledin.”; İşaya 9:6, 7 „Çünkü bize bir çocuk doğdu, bize bir oğul verildi; hükümdarlık onun omuzlarında olacak. Ve o Harika Öğütçü, Kudretli Tanrı, Sonsuzluk Babası, Barış Hükümdarı diye adlandırılacak. Davut’un tahtına oturacak, onun krallığının başına geçecek, hükümdarlığına sınır olmayacak, barışı hiç son bulmayacak. Krallığını şimdiden sonsuza dek adalet ve doğrulukla pekiştirecek. Göklerin hâkimi Yehova’nın gayretiyle bunlar olacak.) Cebrail Daniel’e şunları söyler: “Günahı bitirmek, ve suçları sona erdirmek, ve fesat için kefaret etmek, ve ebedî salâhı içeri getirmek, ve rüyeti ve peygamberliği mühürlemek, ve mukaddesler mukaddesini meshetmek için kendi kavmın üzerine, ve senin mukaddes şehrin üzerine yetmiş hafta hükmolundu. Ve bilip anla ki, Yeruşalimi eski haline koymak ve bina etmek için emrin çıkmasından mesholunan hükümdara kadar yedi hafta, ve altmış iki hafta olacak; o yine sokakla ve hendekle yapılacak, bu da sıkıntı vakitlerinde olacak.”—Daniel 9:24, 25.
Bu gerçekten bir müjdeydi! Sadece Yeruşalim yeniden inşa edilip yeni bir mabette tapınma yeniden başlamayacak, aynı zamanda “mesholunan hükümdar” da belirli bir vakitte ortaya çıkacaktı. Bu, “yetmiş hafta” içinde olacaktı. Bunlar toplam 490 gün, başka sözlerle bir yıl dört ay eden yedişer günlük haftalar değildi; çünkü Cebrail günlerden söz etmemişti. Yeruşalim’in “sokakla ve hendekle” önceden bildirilen inşası bundan çok daha uzun bir zaman aldı. Dolayısıyla, bunlar yıllık haftalardır.
Bazı çağdaş çevirilerde öne sürüldüğü gibi her haftanın uzunluğu yedi yıldı. Örneğin, Yahudi Yayın Cemiyeti tarafından yayımlanan Tanakh—The Holy Scriptures’da Daniel 9:24’ün dipnotunda bu dönem “yıllık yetmiş hafta” olarak belirtilir. An American Translation’da şunları okuyoruz: “Senin kavmin ve mukaddes şehrin için yıllık yetmiş hafta mukadder kılınmıştır.” Moffatt ve Rotherham’ın tercümelerinde de benzer ifadeler kullanılmıştır. Meleğin sözlerine göre “yetmiş hafta” üç döneme bölünecekti: (1) “yedi hafta,” (2) “altmış iki hafta” ve (3) bir hafta. Bunlar 49 yıl, 434 yıl ve 7 yıl, yani toplam 490 yıl edecekti. The Revised English Bible’da okuduklarımız ilginçtir: “Senin kavmin ve mukaddes şehrin için yetmiş kere yedi yıl belirlendi.” Yahudiler Babil’de 70 yıl sürgün kalıp sıkıntı çektikten sonra, 7 kere 70, yani 490 yıl Tanrı’dan özel lütuf göreceklerdi.
“YETMİŞ HAFTA” BAŞLIYOR ‘Yetmiş haftanın’ başlangıç noktası konusunda dikkate değer üç önemli olay var.
Birinci tarihsel olay:, MÖ 537’de Koreş’in Yahudileri yurtlarına geri gönderme fermanını çıkarışıydı. Şunları okuyoruz: “Fars kıralı Koreş şöyle diyor: Göklerin Allahı Yehova dünyanın bütün kırallıklarını bana verdi; ve Yahudada olan Yeruşalimde kendisi için ev yapayım diye bana emretti. Onun bütün kavmından aranızda kim varsa, Allahı onunla beraber olsun, ve Yahudada olan Yeruşalime çıksın, ve İsrailin Allahı (Allah odur) Yehovanın Yeruşalimde olan evini yapsın. Ve misafir olduğu yerlerden her hangisinde artakalan kim varsa, Yeruşalimde olan Allahın evi için gönüllü takdimelerden başkaca, olduğu yerin adamları gümüşle, ve altınla, ve eşya ile, ve hayvanlarla ona yardım etsinler.” (Ezra 1:2-4) Açıkça görüldüğü gibi, bu fermanın belirgin amacı ‘Yehova’nın evi’ olan mabedi eski yerinde yeniden inşa ettirmekti.
İkinci Tarihsel olay:, Pers Kralı Artahşaşta’nın (I. Kserkses’in oğlu Artakserkses Longimanus) hükümdarlığının yedinci yılında oldu. O sırada yazıcı Ezra Babil’den Yeruşalim’e dört ay süren bir yolculuk yaptı. Oraya kraldan özel bir mektup götürüyordu, fakat bu mektup Yeruşalim’i yeniden inşa etme yetkisi vermiyordu. Böyle bir yetki yerine, Ezra’nın sadece ‘Yehova’nın evini güzelleştirmekle’ sınırlı bir görevi vardı. Bu nedenle mektupta, mabetteki tapınmaya maddi destek sağlayan altın, gümüş, kutsal takımlar, buğday, şarap, yağ ve tuz takdimelerine ve de orada hizmet edenlerin vergiden muaf tutulduklarına değiniliyordu.—Ezra 7:6-27.
Üçüncü Tarihsel olay: 13 yıl sonra, Pers Kralı Artahşaşta’nın 20. yılında meydana geldi. Nehemya o sırada “Şuşan sarayında” kralın sakiliğini yapıyordu. Yahudilerin Babil’den dönen bir artakalanı Yeruşalim’i kısmen inşa etmişti. Fakat durum pek de iyi değildi. Nehemya ‘Yeruşalim surlarının yıkıldığını ve şehrin kapılarının ateşle yakıldığını’ öğrenmişti. Bu durumdan çok rahatsız olmuş ve yüreğine hüzün çökmüştü. Üzüntüsünün nedeni sorulduğunda Nehemya’nın yanıtı şuydu: “Kıral ebediyen yaşasın; atalarımın kabirlerinin yeri olan şehir harap edilmiş, ve ateş onun kapılarını yiyip bitirmişken, yüzüm nasıl kederli olmasın?”—Nehemya 1:1-3; 2:1-3.
Nehemya’yla ilgili kayıt şöyle devam ediyor: “Kıral bana dedi: Senin dilediğin nedir? Ve göklerin Allahına dua ettim. Ve kırala dedim: Eğer kırala iyi görünürse, ve bu kulun senin gözünde lûtuf buldumsa, dilediğim şu ki, beni Yahudaya, atalarımın kabirleri şehrine gönder de onu bina edeyim.” Bu öneri Artahşaşta’ya iyi göründü ve o Nehemya’nın daha sonraki şu dileğini de yerine getirdi: “Eğer kırala iyi görünürse, ben Yahudaya varıncıya kadar beni geçirsinler diye lrmak [Fırat] ötesi valileri için bana mektuplar, ve evin hisarı kapıları için, ve şehrin duvarı için, ve gireceğim ev için kirişler yapmak üzre bana ağaçlar versin diye kıralın orman bekçisi Asafa da bir mektup verilsin.” Nehemya bütün bunlarda Yehova’nın rolü olduğunu kabul ederek şunları dedi: “Allahımın inayetli eli üzerimde olduğundan ötürü kıral [mektupları] bana verdi.”—Nehemya 2:4-8.
Gerçi izin Nisan (İbrani Takvimdeki ay, kullandığımız takvime göre mart ortası ile Nısan ortasını alan azlık zaman) ayında, başka sözlerle Artahşaşta’nın 20. yılının başında verildiyse de, aslında ‘Yeruşalim’i eski haline koymak ve bina etmek için çıkan bu emir’ aylar sonra yürürlüğe girdi. Bu, Nehemya Yeruşalim’e varıp onarım işine başladığında oldu. Ezra’nın yolculuğu dört ay sürmüştü, fakat Şuşan Babil’in 322 kilometre doğusunda olduğundan Yeruşalim’den daha da uzaktaydı. Bu nedenle Nehemya’nın Yeruşalim’e varması büyük ihtimalle Artahşaşta’nın 20. yılının sonunda, yani MÖ 455 yılında oldu. O zaman önceden bildirilen “yetmiş hafta,” yani 490 yıl başladı. Bu dönem MS 36 yılının sonlarında bitecekti.
“MESHOLUNAN HÜKÜMDAR” ORTAYA ÇIKIYOR: Yeruşalim’in yeniden inşası gerçekleşene kadar kaç yıl geçti? Yahudilerin kendi aralarındaki sorunlar ve Samiriyelilerle başka milletlerin muhalefeti yüzünden şehrin onarımı “sıkıntı vakitlerinde” başarılmalıydı. Yapım işinin MÖ 406’ya doğru, –“yedi hafta,” yani 49 yıl içinde– gereken ölçüde bitirildiği anlaşılıyor. (Daniel 9:25)
Bunun ardından 62 haftalık, yani 434 yıllık bir dönem gelecekti. Bu dönemden sonra uzun zamandır vaat edilen Mesih ortaya çıkacaktı.
MÖ 455’ten başlayarak 483 (49 artı 434) yıl sayarsak MS 29 yılına varırız. O tarihte ne oldu? İncil yazarı olan Doktor Luka, bunu bize anlatıyor: “Kayser Tiberiusun saltanatının on beşinci yılında, Pontuslu Pilatus Yahudiye valisi, Hirodes Galile reisirubu …. bulundukları zamanda, çölde Zekeriyanın oğlu Yahyaya Allahın sözü geldi. Kendisi de Erden etrafındaki bütün havaliye, günahların bağışlanması için tövbe vaftizini vâzederek geldi.” Halk o sırada Mesih’i “beklemekte” idi.—Luka 3:1-3, 15.

EK Çerçeve: Artahşaşta’nın Hükümdarlığı Ne Zaman Başladı? PERS KRALI Artahşaşta’nın (Artakserkses) hükümdarlığının başladığı yıl konusunda tarihçiler arasında görüş ayrılığı vardır. Babası Kserkses, MÖ 486’da başlayan hükümdarlığının 21. yılında öldüğünden, kimi tarihçiler onun tahta çıktığı yılın MÖ 465 olduğunu söyledi. Oysa, Artahşaşta’nın tahta çıkış tarihi MÖ 475 olmakla birlikte, ilk hükümdarlık yılının resmen MÖ 474’te başladığına ilişkin kanıtlar var.
Eski Pers başkenti Persepolis’te toprak altından çıkarılan yazıtlar ve heykeller, Kserkses ile babası I. Dareios’un bir süre birlikte hükümdarlık yaptığını gösteriyor. Eğer Kserkses babasıyla birlikte 10 yıl ve Dareios’un MÖ 486’da ölümünden sonra tek başına 11 yıl hüküm sürdüyse, Artahşaşta’nın hükümdarlığının ilk yılı MÖ 474 olmalıydı.
İkinci kanıt dizisiyse, Kserkses’in askeri kuvvetlerini MÖ 480’de yenilgiye uğratan Atinalı General Themistokles’le ilgilidir. Themistokles sonradan Yunan halkının gözünden düştü ve ulusuna ihanetle suçlandı. Bunun üzerine kaçarak Pers sarayına sığındı ve orada iyi karşılandı. Yunanlı tarihçi Thukydides’e göre bu olay Artahşaşta ‘tahta yeni çıktığında’ oldu. Yunanlı tarihçi Diodoros Sikeliotes (Diodorus Siculus) Themistokles’in ölüm tarihi olarak MÖ 471 yılını gösterir. Themistokles, Artahşaşta’nın önüne çıkmadan önce Persçe öğrenebilmek için kendisine bir yıl verilmesini rica ettiğinden, Küçük Asya’ya MÖ 473’ten daha geç bir tarihte varmış olamaz. Hieronymus Eusebius Kroniği’nde bu tarihi destekler. Alman bilgin Ernst Hengstenberg’in Christology of the Old Testament’ında da belirtildiği gibi Themistokles MÖ 473’te Asya’ya vardığında Artahşaşta ‘tahta yeni çıkmış olduğuna’ göre, onun hükümdarlığı MÖ 474’te başlamıştı. Aynı bilgi başka kaynaklarda da verilir. Hengstenberg sözlerine şunları ekledi: “Artahşaşta’nın yirminci yılı Milattan önceki 455. yıldı.”

“YETMİŞ HAFTA” HESAPLAMASI
MÖ 455 ‘Yeruşalim’i eski haline koymak için çıkan emir’
MÖ 406 Yeruşalim yeniden inşa edildi
MS 29 Mesih’in ortaya çıkışı
MS 33 Mesih’in kesilip atılışı
MS 36 ‘Yetmiş haftanın’ sonu
7 hafta 49 yıl – 62 hafta 434 yıl – 1 hafta 7 yıl

Yahya vaat edilen Mesih değildi. Fakat MS 29 sonbaharında Nasıralı İsa’nın vaftizi sırasında tanık olduğu olayları şöyle dile getirdi: “Ruhun gökten güvercin gibi indiğini gördüm, ve onun üzerinde kaldı. Ben onu bilmezdim; fakat su ile vaftiz etmek için beni gönderen, bana kendisi dedi: Kimin üzerine Ruhun inip kaldığını görürsen, Ruhülkudüsle vaftiz eden odur. Ben de görüp: Allahın Oğlu budur, diye şehadet ettim.” (Yuhanna 1:32-34) İsa vaftizi sırasında Mesholunan Kişi, diğer bir deyişle Mesih oldu. Bundan kısa bir süre sonra, mesholunan İsa ile karşılaşan Yahya’nın öğrencisi Andreas, Simun Petrus’a “Biz Mesihi bulduk” dedi. (Yuhanna 1:41) Böylece “mesholunan hükümdar” tam zamanında, yani 69 haftanın sonunda ortaya çıkmış oldu!
SON HAFTANIN OLAYLARI Yetmişinci haftada nelerin başarılması gerekiyordu? Cebrail “günahı bitirmek, ve suçları sona erdirmek, ve fesat için kefaret etmek, ve ebedî salâhı içeri getirmek, ve rüyeti ve peygamberliği mühürlemek, ve mukaddesler mukaddesini meshetmek için” ‘yetmiş haftalık’ bir dönem belirlendiğini söyledi. Bunların başarılabilmesi için ‘mesholunan hükümdarın’ ölmesi gerekiyordu. Ne zaman? Cebrail şunları dedi: “Bu altmış iki haftadan sonra mesholunan kesilip atılacak, ve bir şeyi olmıyacak; ….. Ve çoğu ile bir haftalık kuvvetli ahit kesecek (birçokları için ahdi bir hafta yürürlükte tutması gerekecek); ve haftanın ortasında kurbanla takdimeyi durduracak.” (Daniel 9:26a, 27a) Kritik vakit “haftanın,” yani son yıllık haftanın ‘ortasıydı.’
İsa Mesih’in halka yönelik hizmeti MS 29’un sonlarında başladı ve üç buçuk yıl sürdü. Peygamberlik edildiği gibi MS 33 yılının başında Mesih, sahip olduğu insan hayatını insanlık uğrunda fidye vermek üzere işkence direğinde öldüğünde, ‘kesilip atıldı.’ (Karşılaştırınız: İşaya 53:8; Matta 20:28)
Diriltilen İsa kurban edilen insan hayatının değerini gökte Tanrı’ya sunduğunda Kanunda belirlenen hayvan kurbanlarına ve takdimelere artık ihtiyaç kalmadı.
Yahudi kâhinler gerçi MS 70’te Yeruşalim’deki mabedin yıkılışına dek takdimeler sunmaya devam ettilerse de, böyle kurbanlar artık Tanrı’ya makbul değildi. Onların yerini bir daha asla tekrarlanmayacak daha iyi bir kurban almıştı. Resul Pavlus şunları yazdı: “Mesih, günahlar için sonsuza dek geçerli olan tek bir kurban sundu …… Çünkü kutsal kılınanları tek bir sunuyla sonsuza dek yetkinliğe erdirmiştir.”—İbraniler 10:12,14, Müjde.

Günah ve ölüm insanlığı etkilemeye devam ettiyse de, İsa’nın ölerek kesilip atılması ve gökte yaşamak üzere diriltilmesi ile peygamberlik yerine geldi. O, ‘günahı bitirdi, suçları sona erdirdi, fesat için kefaret etti ve ebedi adaleti içeri getirdi.’ Tanrı, Yahudilerin günahkâr olduklarını açığa vurup onları mahkûm eden Kanun ahdini kaldırmıştı.
Yunancakalemealınanılhamedilmişmektuplarda, kendisi önceleri bir yahudi kanun eğitömeni tarafındaneğitilmiş yüksek tahsilli almış ve sonra İsa’nın elçisi olmuş Pavlus aşağıdaki açıklamaları yaparak, İsa’ya Mesiholarak iman etmiş kişilere bazı gerçekleri açıklar. : Romalılar 5:12 Nasıl ki günah bir insan (Adem) aracılığıyla ve ölüm günah aracılığıyla dünyaya girdi, ölüm de tüm insanlara geçti; çünkü hepsi günah işledi. , 19, 20 Bir insanın itaatsizliğiyle birçokları günahkâr duruma düştüğü gibi, bir kişinin itaatiyle de birçokları doğru duruma getirilecekler. Kanun, suçların çoğalması için sonradan geldi. Fakat günahın çoğaldığı yerde lütuf daha da çoğaldı; Galatyalılar 3:13 Mesih, bedel ödeyerek bizi Kanunun lanetinden kurtardı ve kendisi bizim yerimize lanetli oldu. Çünkü şöyle yazılmıştır: “Direğe asılmış her adam lanetlidir.”, Öyleyse Kanun neden verildi? Kanun, İbrahim’in soyundan vaadi alan kişi gelene kadar suçları ortaya çıkarmak üzere sonradan eklendi ve bir aracının eliyle melekler kullanılarak iletildi. ; Efesoslular 2:14 Çünkü o bize barış getirendir; iki grubu birbirinden ayıran duvarı yıkarak onları birleştirendir.; Koloseliler 2:13, 14 Ayrıca, Tanrı sizleri, bedensel açıdan sünnetsiz, suçlarınızla ölmüş durumdayken, Mesih’le birlikte olmak üzere yeniden yaşama döndürdü; lütuf göstererek tüm suçlarımızı bağışladı. Bize karşı olan ve hükümleriyle aleyhimize işleyen yazılı belgeyi sildi. Bunu işkence direğine çivileyerek yürürlükten kaldırdı.
Artık işledikleri kötülüklerden tövbe edenlerin günahları silinebilir ve cezaları kaldırılabilirdi. Mesih’in kefaret kurbanlığı sayesinde, iman edenlerin Tanrı ile barışması mümkün oluyordu. Onlar, Tanrı’dan “Mesih İsada ebedî hayat” armağanını almayı bekleyebilirlerdi.—Romalılar 3:21-26’ya göre: “Siz bu peygamberlerin oğulları, Tanrı’nın atalarınızla yaptığı ahdin çocuklarısınız. O, İbrahim’e ‘Yeryüzünün bütün aileleri senin soyun aracılığıyla nimetler elde edecek’ demişti. Tanrı, her birinizi kötü işlerinden döndürerek nimetler vermek için, Kulunu atadıktan sonra önce size gönderdi.” 6:22, 23 Oysa şimdi, günahtan özgür kılınıp Tanrı’nın köleleri olduğunuzdan, hizmetinizin meyvesi olarak kutsallığı ve sonunda da sonsuz yaşamı elde ediyorsunuz. Çünkü günahın ödediği ücret ölümdür, Tanrı’nın verdiği armağan ise Efendimiz Mesih İsa aracılığıyla sonsuz yaşamdır.; I. Yuhanna 2:1, 2.Sevgili çocuklarım, size bunları günah işlemeyesiniz diye yazıyorum. Yine de biri günah işlerse Babanın yanında bir yardımcımızın, doğruluktan ayrılmayan İsa Mesih’in olduğunu unutmayın. Kendisi sadece bizim günahlarımıza değil, tüm dünyanın günahlarına kefaret eden bir kurbandır.
Yehova, MS 33’te Mesih’in ölümüyle Kanun ahdini kaldırdığına göre, Mesih’in ‘birçokları için ahdi bir hafta yürürlükte tutması gerektiği’ nasıl olur da söylenebilirdi? Çünkü o İbrahim ahdini yürürlükte tutuyordu. Tanrı bu ahdin nimetlerini 70. haftanın sonuna dek İbrahim’in İbrani soyuna sundu.
Fakat yıllık ‘yetmiş haftanın’ sonunda, yani MS 36’da resul Petrus dindar bir adam olan İtalyan Kornelius’la ev halkına ve Yahudi olmayan milletlerden başka kişilere de vaaz etti. Ve o günden itibaren iyi haber diğer milletlerden insanlar arasında da vaaz edilmeye başlandı.— Karşılaştırınız: Resullerin İşleri 3:25, 26; 10:1-48; Galatyalılar 3:8, 9, 14.
Peygamberlik ‘mukaddesler mukaddesinin’ meshedileceğini de önceden bildiriyordu. Bu sözlerle Yeruşalim’deki mabedin En Mukaddes Yer’inin, yani en iç bölümünün meshedilişine değinilmiyor. Burada “mukaddesler mukaddesi” ifadesi Tanrı’nın gökteki makdisine değiniyor. İsa Babasına insan kurbanlığının değerini orada takdim etti. Bu kurban, yerdeki toplanma çadırıyla ve daha sonra da mabedin En Mukaddes Yeriyle temsil edilen o semavi ruhi gerçekliğin meshedilmesini, ya da bir amaç için ayrılmasını sağladı.— Karşılaştırınız: İbraniler 9:11, 12.
TANRI PEYGAMBERLİĞİ DOĞRULADI: Melek Cebrail’in bildirdiği Mesihi peygamberlikte ‘rüyetin ve peygamberin mühürleneceği’ de söyleniyordu. Bu sözlerle, Mesih’le ilgili önceden bildirilen her şeyin, Tanrı’nın onay mührüyle mühürleneceği, yerine geleceği ve bu sözlere güvenilebileceği kastediliyordu; bildirilenler arasında onun kurbanlığıyla, diriltilmesi ve gökte görünmesiyle tüm başardıklarının yanı sıra, 70. hafta içinde meydana gelen diğer olaylar da vardı. Rüyet mühürlenerek, Mesih’le sınırlanacaktı. Mesih’in ve Tanrı’nın ona yaptırdığı işin üzerinde gerçekleşecekti. Rüyeti ancak önceden bildirilen Mesih’le bağlantısını kurarak doğru açıklayabiliriz. Onun anlamını çözmenin başka hiçbir yolu yoktur.
Cebrail daha önce, Yeruşalim’in yeniden inşa edileceğini peygamberlikte bildirmişti. Şimdiyse, inşa edilecek bu şehrin mabediyle birlikte yıkılacağını bildiriyor: “Gelecek hükümdarın kavmı şehri ve makdisi harap edecek; ve onun sonu tufanla olacak, ve ta sona kadar cenk olacak; harabiyetler takdir olunmuştur. ….. Ve mekruh şeylerin kanadı üzerinde harap eden biri gelecek; ve tam sona kadar, bu da hükmolunmuştur, viranenin üzerine öfke dökülecektir.” (Daniel 9:26b, 27b)
Bu haraplık, gerçi ‘yetmiş haftadan’ sonra meydana gelecekse de, Yahudilerin Mesih’i reddedip öldürdükleri en sonuncu ‘haftada’ olup bitenlerin doğrudan sonucu olacaktı.—Yeruşalim, Yeruşalim, peygamberleri öldüren, kendisine gönderilenleri taşlayan Yeruşalim! Tavuk civcivlerini kanatları altına topladığı gibi, ben de kaç defa senin çocuklarını toplamak istedim, fakat siz istemediniz. Bakın, eviniz terk edilip size bırakılıyor. Matta 23:37, 38.
Tarihsel kayıtlar MS 66’da Suriye Valisi Cestius Gallus’un yönetimi altındaki Roma lejyonlarının Yeruşalim’i kuşattığını gösteriyor. Yahudi direnişine rağmen, put niteliğindeki sancak ve flamalarını taşıyan Roma askerleri şehrin içine sızıp mabedin kuzeye bakan duvarının dibini delmeye başladı. Orada bulunmaları onları kesin bir haraplığa yol açabilen “mekruh şey” durumuna getirdi. (Matta 24:15, 16) MS 70’te General Titus komutasında bir “tufan” gibi gelen Romalılar şehri mabediyle birlikte harap etti. Bu önceden Tanrı tarafından kararlaştırılmış ya da “takdir olunmuş” bir olay olduğundan hiçbir kuvvet onları durduramazdı. Büyük Zamanlayıcı Yehova sözünü yine yerine getirmişti!
Mesih’in Geliş Nedenini Anlayın! “Biz Mesihi bulduk.”—YUHANNA 1:41. ANDREAS adında bir Yahudi, kardeşine yukardaki şaşırtıcı sözleri söyledi. İsa’nın bir resulü olan Yuhanna tarafından kaleme alınan Andreas’ın sözlerindeki heyecanı hissedebiliyor musun? O unutulmaz yıl, Hıristiyan tarihini yazanlardan biri olan Doktor Luka tarafından, “Kayser Tiberiusun saltanatının on beşinci yılı” olarak işaretlendi. Roma imparatoru olarak ilan edilmesinden başlayarak, Tiberius’un 15. yılı, M.S. 28 yılının Eylül ayında başladı ve M.S. 29 yılının Eylül ayında sona erdi.— Karşılaştırınız: Luka 3:1-3, 21, 22; Yuhanna 1:32-35, 41.
Mesih’in veya Maşiah’ın ortaya çıkacağı yıl, doğru olarak önceden bildirildi. Yukarda da ayrıntılı ele aldığım gibi, Fars kralı Artahşaşta’nın saltanatının 20. yılında, yani M.Ö. 455’te, Yeruşalim’in tekrar bina edilmesi için verdiği emirden başlayarak tam olarak 483 yıl geçmişti. (Karşılaştırınız: Nehemya 2:1-8) Peygamber Daniel, “Yeruşalimi eski haline koymak ve bina etmek için emrin çıkmasından mesholunan (Maşiah olan) hükümdara kadar yedi hafta, ve altmış iki hafta olaca”ğını önceden bildirdi. (Daniel 9:25) Böylece, bu iki önemli olay arasında peygamberlik türündeki 7 + 62 = 69 haftadan oluşan bir zaman devresi geçmeliydi. Altmış dokuz hafta, 483 güne eşittir. “Her gün bir yıl yerine” geçen peygamberlik kuralına göre, Mesih, 483 yıl sonra, yani M.S. 29’da ortaya çıkmalıydı.—Hezekiel 4:6.
Haklı olarak, M.S. 29 yılında, gelmesi gereken Mesih’i “halk beklemekte”ydi. (Luka 3:1, 15) Mesih veya Maşiah unvanı, Yunanca “Hıristos” kelimesiyle eşanlamlıdır; ikisi de “Meshedilmiş Olan” demektir. (Yuhanna 1:41) Birçok Yahudi arasındaki hararetli soru şuydu: ‘Yehova, sadece İsrail değil, tüm insanlık üzerinde hüküm sürecek kral olarak kimi meshedecek?’ Peygamberlikler, bu husustaki seçimin İbrahim’in torununun oğlu olan Yahuda üzerinde gerçekleştirileceğini gösterdi. Bundan başka Mesih, Yahuda kralı Davud’un tahtının mirasçısı olacak ve onun şehri olan Beytlehem’de doğacaktı.— Karşılaştırınız: Tekvin 17:5, 6; 49:10; Mezmur 132:11; Daniel 7:13, 14; Mika 5:2; Yuhanna 7:42.
Şüphe Götürmez Kimlik: O çok önemli M.S. 29 yılında şunlar oldu: “Çölde Zekeriyanın oğlu Yahyaya Allahın sözü geldi. Kendisi de Erden etrafındaki bütün havaliye, günahların bağışlanması için tövbe vaftizini vâzederek geldi.” (Luka 3:2, 3) Yahya’nın hizmeti, tövbe eden Yahudileri, gelmekte olan Mesih’i kabul etmek üzere hazırladı. Bundan başka, Yehova, ona bir alamet verdi. Yahya, “üzerine ruhun inip kaldığını gör”düğü birine dikkat etmeliydi.—Yuhanna 1:33.
Yahya, Nasıralı İsa’yı vaftiz ettikten sonra, bu şüphe götürmez meshedilmeyi gördü. Atası Davud’un durumunda olduğu gibi, İsa, yağla değil, Yehova’nın mukaddes ruhuyla meshedilmişti. (I. Samuel 16:13; Resullerin İşleri 10:38) Aynı zamanda bizzat Tanrı şunları söyledi: “Sevgili Oğlum budur, ondan razıyım.” (Matta 3:16, 17) Yahya, daha sonra buna tanıklık ederek şöyle dedi: “Ruhun gökten güvercin gibi indiğini gördüm, ve onun üzerinde kaldı. Ben de görüp: Allahın Oğlu budur diye şehadet ettim.”—Yuhanna 1:32, 34. Yahya buna benzer sözlerle kendi şakirtlerini İsa ile tanıştırdı; aynı zamanda onu, “dünyanın günahını kaldıran Allah Kuzusu” diye takdim etti. (Yuhanna 1:29) İki şakirt hemen karşılık verdi. İsa ile beraber bir gün geçirdikten sonra, onun Mesih olduğuna tam olarak kanaat getirdiler. Bunlardan biri, Simun Petrus’u gayretle arayan Andreas idi. Diğer şakirt ise, muhtemelen İsa’nın sevdiği resul olan Zebedi’nin oğlu Yuhanna idi. Mesih hakkında yaklaşık 70 yıl şahadet ettikten sonra, Yuhanna, yararımız için yukardaki bilgiyi yazmaya sevk edildi.
Onun ve Andreas’ın örnekleri seni etkiliyor mu? Onlar ve “Kuzunun resulleri” olan başkalarının yaptıkları gibi, Mesih hakkındaki heyecan verici hakikatleri araştırmak ve ilan etmeye istekli misin? — Karşılaştırınız: Vahiy 1:9; 21:14; Yuhanna 1:35-41; Resullerin İşleri 5:40-42.
Kral ve Başkâhin Olarak Meshedildi: Yahudi milletinden biri olarak doğduğu için, İsa, “şeriat (kanun) altında olarak” geldi. (Galatyalılar 4:5) Yahuda sıptından olduğu için, Levi sıptından gelen Harun’un zürriyetinin kâhinler olarak hizmet ettikleri Yehova’nın o zamanki mabedinde bir kâhin olarak hizmet edemezdi. Resul Pavlus, iman kardeşlerine şunu hatırlattı: “Çünkü Rabbimizin Yahudadan zuhur etmiş olduğu bellidir, bu sıpta dair kâhinlik hakkında Musa bir şey söylemedi.”—İbraniler 7:14.
Elçi Yuhanna şunları yazdı: “Dünyaya gelerek her insanı aydınlatan gerçek nur var idi.” (Yuhanna 1:9) İsa’nın vaftizi ile, sanki büyük ruhi bir mabet meydana geldi ve orada, insanlığı, ruhi karanlık içinde olan Şeytan’ın dünyasının köleliğinden kurtarabilen ruhi bir başkâhin vardı.—İbraniler 8:1-5; 9:24.
İsa, vaftiz edildiğinde dua ediyordu. Onun önemli sözlerinden bazıları Mukaddes Kitapta kayıtlıdır. Daha sonra bunları zikreden resul Pavlus şunları yazdı: “Kurban ve takdime istemedin, fakat bana beden hazırladın. Yakılan takdimeler ve suç için kurbanlardan razı olmadın; o zaman dedim (kitabın tomarında benim için yazılmıştır): Senin iradeni yapmak için, ey Allah, işte, geldim.”—İbraniler 10:5-7; Luka 3:21.
İsa, Harun ailesinden olan kâhinlerin Yeruşalim’deki mabette takdim ettikleri hayvan kurbanlarına bir son vermekle ilgili Yehova’nın maksadını önceden bildiren Mezmur 40:6-8’deki peygamberliği kendi şahsına uyguladı. Tip oldukları ve insan günahına tamamen kefaret edemediklerinden dolayı, Yehova, bu kurbanlardan “zevk alma”dı. Böylece Yehova, takdim etmesi için İsa’ya kamil bir insan bedeni hazırladı. Tanrı, semavi Oğlunun hayatını bir Yahudi bakirenin rahmine nakletti. Bu nedenle İsa, Âdem’in günahından lekelenmemiş olarak doğdu. O, Tanrı’nın kâmil insan olan oğlu olduğu için hayatı vasıtasıyla insanlığın günahına kefaret edebilecekti. (Luka 1:30-35) Mezmur 40:8’de önceden bildirildiği gibi, Babasının iradesini yapmak, İsa’nın en büyük arzusuydu. Bizler, “İsa Mesihin bedeninin bir kerede takdim olunması ile o iradede takdis olunduk.”—İbraniler 10:10, 11.
İsa’nın insan bedeninin bir kerede kurban edilmesi, Yeruşalim’deki tipik mabette artık hayvan kurbanların sunulmasına son verdi. Ayrıca İsa, vaftizinden yaklaşık üç buçuk yıl sonra, yani M.S. 33’deki Fısıh gününde öldü. Üç buçuk yıl, peygamberlik türünden yarım hafta demektir. (Sayılar 14:34) Buna göre, Mesih’in kesilip atılmasıyla ilgili olaylar tam Daniel’in önceden bildirdiği gibi gerçekleşti: “Haftanın ortasında kurbanla takdimeyi durduracak.” (Daniel 9:26, 27) Yeruşalim’deki tipik kâhinlik, mabedin M.S. 70 yılındaki harabiyetine kadar sürmesine rağmen, o yıllar esnasında kâhinlerin sundukları kurbanların hiçbir değeri yoktu, çünkü İsa’nın daha üstün kurbanlığı onların yerini almıştı.—Bakınız: Matta 23:37, 38.
İsrailli başkâhinlerin uzun sırasında Harun ilk yeri alıyordu. Mukaddes yağla meshedilmesinden sonra, başkâhin olarak, hizmet etmek üzere yetki alması için, yedi gün toplanma çadırında beklemeliydi. (Levililer 8:12, 33) Benzer biçimde, insanlığa aracılık yapmak üzere yetki alması için İsa’nın da bir süre beklemesi gerekiyordu. Bu süre, Başkâhin olarak meshedilmesinden diriltilmesine kadar sürdü. Harun’a karşıt olarak, ölmezliğe sahip olan Tanrı’nın Oğlunun haleflere artık ihtiyacı yoktur; o, “Melkisedek tertibi üzre” hem Kâhin, hem de Kral olarak hizmet etmektedir.— Karşılaştırınız: Mezmur 110:1-4; Tekvin 14:18-20; İbraniler 6:20; 7:1-3, 11-17, 23-25.
Eski İsrail’de, doğru dinsel öğretim için temel sorumluluk başkâhine düşüyordu. (Bakınız: Levililer 10:8-11; Malaki 2:7) İsa da aynı şekilde, Krallığı ve ebedi hayatı miras almak isteyen herkese Yehova’nın adil taleplerini beyan etti. (Matta 6:9, 10, 33; 7:28, 29; 11:12; 25:34, 46)
İsa, Nasıra’daki bir havrada bulunduğunda, şu peygamberliği okuyarak kendisine uyguladı: “Rabbin (Yehova’nın) ruhu üzerimdedir; çünkü fakirlere müjdeyi vâzetmek için o beni meshetti.” Daha sonra, Kefernahum’da bir müddet kaldıktan sonra şunları söyledi: “Allahın melekûtunun (krallığının) müjdesini öteki şehirlere de vermeliyim; çünkü bunun için gönderildim.” (Karşılaştırınız: Luka 4:18, 19, 43; İşaya 61:1, 2) Krallığı vaaz etmekle ilgili bu işi genişletmek için İsa, şakirtlerinden 70 kişiyi de yetiştirdi ve onlara, kendisinin yaptığı işlerden daha büyüklerini yapacaklarına dair önceden haber verdi. (Bakınız: Luka 10:1-9; Yuhanna 14:12) Bu, İsa’nın meshedilmiş takipçilerinden oluşan ‘sadık köle’ vasıtasıyla yöneteceği dünya çapındaki bir Mukaddes Kitap eğitimi kampanyasına temel oluşturdu.—Karşılaştırınız: Matta 24:45-47; 28:19, 20.
Yehova’nın Egemenliğinin Hakkını Teyit Eden Başlıca Kişi Tanrı’nın Oğlunun yeryüzüne gelişinin en önemli nedeni, insanlığı kurtarmak değildi. Daha ziyade, Yehova’nın egemenliği ile ilgili olarak Şeytan tarafından ortaya atılan iftira niteliğindeki davaları halletmekti. Tipik başkâhinin, En Mukaddes Yere birkaç defa girdiği İsrail’in yıllık Kefaret Günü hakkında düşünmekle, bu meselede daha iyi bir anlayış kazanabiliriz. İlk girişini başkâhin elinde korları üzerine hoş kokulu buhur dökülmüş olan bir buhurdanlıkla yaptı. (Levililer 16:12-16) Bu, antitipik Başkâhinin, insan kurbanlığının değeri ile Yehova’nın önünde görünmek üzere göğe çıkmadan önce, yeryüzünde neler yapması gerektiğini uygun şekilde temsil etti. (İbraniler 9:24)
Buhurun kullanılmasıyla belirtildiği gibi, İsa’nın sadakat yolu, samimi duaları, pak tapınmakla ilgili ateşli gayreti ve Yehova’ya karşı beslediği derin sevgi ile simgelendi. (Karşılaştırınız: Mezmur 141:2; Markos 1:35; Yuhanna 2:13-17; 12:27, 28; 14:30, 31; İbraniler 5:7) İsa, Şeytan ve temsilcileri tarafından maruz kaldığı tüm sinsi denemeler, alaylar ve şiddetli zulümler karşısında bütünlüğünü kusursuz olarak muhafaza etmeyi başardı.—Karşılaştırınız: Süleymanın Meselleri 27:11; Matta 22:15-18; Markos 14:60-65; 15:16-32; Luka 4:13, 29; Yuhanna 8:44, 59.
İsa, Yehova’nın egemenliğinin hakkını teyit ettiği için, gökteki ölümsüz hayata diriltilmekle ödüllendirildi. Bize böyle mükemmel bir Başkâhin sağladığından dolayı Yehova’ya ne denli minnettar olmalıyız! “İmdi göklerden geçmiş olan büyük başkâhinimiz Allahın oğlu İsa varken, ikrarımızı sıkı tutalım.” (İbraniler 4:14) Şeytan’ın ne yapabileceğine bakmaksızın, İsa’nın bütünlük örneğini takip etmek, samimi arzun mudur? Eğer böyle ise, yardım bekleyebilir ve başarılı olabilirsin. En iyi yardıma sahip olduğundan dolayı bu mümkündür. “Çünkü zayıflıklarımıza duyguda iştirak edemiyen değil, ancak her şeyde bizim gibi imtihan olunmuş, fakat günahı olmıyan bir başkâhinimiz vardır. İmdi merhamete nail olalım, ve zamanında yardımı olması için inayet bulalım diye, inayet tahtına cesaretle yaklaşalım.”— Karşılaştırınız: İbraniler 4:15, 16; 5:7-10; Filipililer 4:13; I. Yuhanna 2:1, 2.
Düzeltme Yapma İhtiyacı Andreas ve Yuhanna, hakiki Mesih’in kim olduğunu saptamak için hemen harekete geçtiler; fakat onlar ve o zamanki başka şakirtler, daha çok şeyler öğrenmeliydi. (Yuhanna 16:12, 13) O zamanki birçok dindar Yahudi gibi, onlar da, Mesihi Krallığın o zaman hüküm sürmeye başlayacağını, İsrail milletini ve başkenti olan Yeruşalim’i Roma’nın hakimiyetinden kurtaracağını ümit ettiler. (Luka 2:38; 3:15; 19:11; 23:51; 24:21) Fakat bu, günahkâr insanlık için ne gibi nimetler getirebilirdi? Krallığın gelecekteki tebaaları üzerinden günah ve ölümü kaldırmak için, Mesih’in önce kurban niteliğinde bir kuzu olarak kesilip atılması gerekiyordu. (Yuhanna 1:29; İşaya 53:7, 12) İsa, bunun nasıl yerine geleceğini ve nasıl diriltileceğini önceden bildirdiğinde, Petrus şöyle karşılık verdi: “Ya Rab, bu senden ırak olsun, bu sana asla olmıyacak.” (Matta 16:21, 22) Bununla birlikte, ‘şakirtlerinin, bu sözü anlamadıklarını’ İsa biliyordu.—Markos 9:31, 32; Matta 17:22, 23 ile karşılaştır.
Yeruşalim’e yaptığı son seyahatinde, İsa, bu hususta daha kesin konuştu. (Matta 20:18, 19) O, aynı zamanda, ölümünün getireceği büyük nimete dikkati çekerek şunları söyledi: “İnsanoğlu . . . bir çokları için canını fidye vermeğe geldi.” (Matta 20:28) Yanlış beklentiler, şakirtlerin bunu anlamasına engel oldu. Luka şunları yazdı: “İsa . . . Yeruşalime yakındı, ve Allahın melekûtu (krallığı) hemen görünecek sanıyorlardı.” İsa, onların düşüncelerini düzeltmek için, bir mesel vererek kendisini “asilzade bir adam”a benzetti ve önce “krallık alıp dönmek üzre uzak bir memlekete” seyahat etmesi gerektiğini gösterdi. (Luka 19:11, 12) Bu “memleket”, İsa’nın ölüp diriltilmesinden sonra, çıktığı göğü temsil etmekteydi.
Bununla beraber, göğe çıkmasından hemen önce şakirtleri İsa’ya şunu sordular: “Ya Rab, İsraile kırallığı bu zamanda mı iade edeceksin?” (Resullerin İşleri 1:6) Bunu sordukları için İsa onları reddetti mi? Hayır, henüz vaktin gelmediğini ve hakiki Mesih hakkında şahadet etmekle ilgili önemli işle meşgul olmaları gerektiğini söyledi. (Resullerin İşleri 1:7, 8) Tanrı’nın, bedeni İsrail ile olan ahit ilişkisi kısa zamanda sona erecekti. Bunun için, gelecekteki Mesihi Krallık, sadakatsiz türabi millete, yani bedeni İsrail’e iade edilmeyecekti. İsa, Yahudi muhaliflerine şunları söyledi: “Allahın melekûtu (krallığı) sizden alınacak, ve onun meyvalarını yetiştirecek bir millete verilecektir.” (Matta 21:43) İsa’nın göğe çıkmasından on gün sonra, bu millet doğdu. İsa’nın 120 şakirdi üzerine mukaddes ruh döküldü ve böylece onlar, Tanrı’nın “mukaddesleri” ve gelecek Mesihi Krallıkta “Mesihin hemvarisleri” olmak üzere meshedildiler.—nız: Daniel 7:13, 14, 18; Romalılar 1:7; 8:1, 16, 17; Resullerin İşleri 2:1-4; Galatyalılar 6:15,16.
Meshedilmelerinden sonra bile, İsa’nın o zamanki takipçilerinin yanlış beklentileri vardı. (Bakınız: II. Selanikliler 2:1, 2) Fakat onlar, buna üzülerek İsa’nın ardınca yürümekten vazgeçmektense, alçakgönüllülükle düşüncelerini düzeltmeyi kabul ettiler. Tanrı’nın ruhu tarafından güçlendirilerek, şahadet etmek ve ‘tüm milletlerden olan insanları şakirt etmek’ görevini sevinçle kabul ettiler. Karşılaştırınız: — Karşılaştırınız: Matta 28:19, 20; Resullerin İşleri 1:8; Koloseliler 1:23.
Yirmibirincici yüzyılımız hakkında ne söylenebilir? Yehova’nın çağdaş hizmetçileri, O’nun Mesihi Krallığının kuruluşu hususunda uyanık mıydılar? Ve ilk yüzyıldaki Hıristiyanların durumunda olduğu gibi, bazı yönlerden beklentilerinin düzeltilmesine ihtiyaçları var mıydı?
[Dipnot] Hem The Encyclopedia Americana ve hem de Great Soviet Encyclopedia, Artahşaşta’nın saltanatının M.Ö. 424 yılında sona erdiği hususunda hemfikirdir. Acaba ne zaman başladı? M.Ö. 474 yılında. Artahşaşta’nın 50. yılını içeren arkeolojik bir yazıt, bunu desteklemektedir; başka bir yazıt, 51. yılında halefinin, onun yerine geçtiğini gösteriyor. M.Ö. 424 yılından tam 50 yıl geriye gidersek, saltanatının başlangıcı olarak M.Ö. 474 yılına geliriz. Buna göre, emrin verilmiş olduğu Artahşaşta’nın 20. yılı, 19 tamamlanmış yıl sonra, yani M.Ö. 455 olmalıdır.
Minnettar Olun —Yehova’nın Mesihi Krallığı Hüküm Sürüyor
Kilit Ayet: “Ey her şeye Kadir olan . . . . Rab Allah, sana şükrediyoruz; çünkü kendi büyük kudretini aldın, ve saltanat sürdün.”—VAHİY 11:17.
Yehova’nın Şahitlerinin yönetim Kurulunun başkanı C. T. Russell, 1911 yılının başlarında Avrupa’nın büyük şehirlerinde, Mukaddes Kitaba dayanan birçok konuşma verdi. Bu tur hakkında yorumda bulunan Russell, 15 Mayıs 1911 tarihli Watch Tower’da şunları yazdı: “Her yerde ruhi gelişmeye dair kanıtlar bulmak bizi hayrete düşürdü . . . . Okurlarımız, bu çağın, korkunç bir sıkıntı vaktiyle sona ereceğini yıllardan beri beklediğimizi biliyorlar ve biz, bunun Ekim 1914’ten kısa zaman sonra aniden ve kuvvetle geleceğini beklemekteyiz.
Mukaddes Yazılardan anladığımıza göre, Milletlerin Zamanlarının — yeryüzü hakimiyetinin Milletlere ayrılan devresi—sona ereceği tarih budur; bu nedenle bu vakit, Mesih’in Krallığının kudretini ele alarak saltanat sürmeye başlayacağı vakittir.” Bu beklenti yerine geldi mi?
M.S. 1914 yılının ilk yarısında, dünya herhangi bir savaşın patlak vermeyeceği hususunda tamamen güvenlik içindeydi. Oysa Avusturya veliahtının 28 Temmuz 1914 tarihinde bir Sırplı tarafından öldürülmesiyle, barış devresi birdenbire sona erdi. Avusturya-Macaristan, Sırbistan’a karşı savaş ilan etti. Rusya, Sırbistan tarafını tuttu, böylece Almanya, 1 Ağustos’ta Rusya’ya karşı savaş ilan etti. Almanya daha sonra 3 Ağustos’ta Fransa’ya karşı savaş ilan etti; Büyük Britanya 4 Ağustos’ta Almanya’ya karşı; Montenegro (Karadağ) 7 Ağustos’ta Avusturya-Macaristan’a karşı; Japonya 23 Ağustos’ta Almanya’ya karşı; Avusturya-Macaristan 28 Ağustos’ta Belçika’ya karşı. Birçokları savaşın kısa zamanda sona ereceğine inandılar. Bunun yerine, tarihte o zamana kadar olmamış en korkunç savaşın kopmasına neden oldu; başka 19 ülkenin de yer aldığı bu uluslararası katliam 13.000.000 asker ve sivilin hayatına mal oldu 21.000.000’dan fazla insan da sakat kaldı veya yaralandı.
Fakat 2 Ekim 1914 günü Cuma sabahı, Russell, New York, Brooklyn’de bulunan Yehova’nın Şahitlerinin merkezindeki iş arkadaşlarına şunları ilan etti: “Milletlerin Zamanları sona ermiştir; krallarının günleri sayılıdır.” Bu sözler, “Tanrı’nın evi” anlamına gelen Beytel ailesi tarafından coşkuyla ve alkışlanarak karşılandı. Acaba C. T. Russell ve arkadaşları, o ekim sabahı bu kadar sevinçli olmak için hangi haklı nedene sahipti? “Milletlerin Zamanları” ifadesi nereden ortaya çıktı? Milletlerin Zamanlarının Ekim 1914 yılında sona erdiğine dair hangi kanıt vardı? Ve bu seni nasıl etkilemeli?
Yeruşalim ve Milletlerin Zamanları “Milletlerin Zamanları” veya “milletlerin tayin edilmiş zamanları” ifadesi, İsa’nın, Yeruşalim’in harabiyeti hakkında verdiği büyük peygamberlikten gelmektedir. (Luka 21:5-36) Bunu vermesinden iki gün önce, İsa, kendini, Yeruşalim’in sakinlerine Mesihleri veya Maşiahları olarak takdim etti. Bir sıpa üzerinde alçakgönüllü olarak şehre girerken, Zekarya 9:9 ayetinin önceden bildirdiği gibi, Yahudilerden oluşan kalabalık, sevinç içinde yüksek sesle şöyle bağırdı: “Rabbin (Yehova’nın) ismile gelen Kıral mubarek olsun.”—Luka 19:28-40.
Fakat İsa, babaları İblis’in etkisi altında bulunan Yeruşalim’in dini liderlerinden dolayı, halkın görüşünün çok geçmeden kendisine karşı çevrileceğini biliyordu. (Tekvin 3:15; Yuhanna 8:44) Bundan kısa bir zaman sonra, (Yahudi takvimine göre) 14 Nisan günü, Yahudilerden oluşan bir kalabalık bağırarak onun öldürülmesini istedi. Çekimser davranan Roma valisine, “onun kanı bizim üzerimize ve çocuklarımızın üzerine olsun” diye bağırdılar. (Matta 27:24, 25) İsa’yı, Mesihi Kral olarak kabul etmektense, başkâhinler şunu beyan ettiler: “Kayserden başka kıralımız yoktur.” (Yuhanna 19:15) Sonunda hakiki Mesih (veya Maşiah), Roma’ya karşı bir fitneci ve Yahudilerin Tanrısına küfreden biri olarak sahte suçlamalarla öldürülmek üzere işkence direğine çivilendi.—Markos 14:61-64; Luka 23:2; Yuhanna 18:36; 19:7.
Korkunç kan suçlarından dolayı, Tanrısal öfkenin Yahudiye sakinleri üzerine gelmesi kesindi. Görkemli mabediyle birlikte Yeruşalim artık “büyük Kıralın şehri” diye çağrılamazdı. (Karşılaştırınız: Matta 5:35; Luka 13:33-35) İsa’nın ölümünden birkaç gün önce, onun şakirtleri, hayranlıkla bu şehrin mabet binaları hakkında konuştular. İsa, cevabında şöyle peygamberlik etti: “Sizin gördüğünüz bu şeylere gelince, günler gelecek ki, o vakit burada yıkılmadık taş üstünde taş bırakılmıyacaktır.”—Luka 21:5, 6. İsa’nın, şaşkınlık içinde kalan şakirtleri şöyle sordular: “Muallim, öyle ise, bu şeyler ne zaman olacak.” (Luka 21:7) Cevap olarak İsa, Yeruşalim’in nasıl harap olacağına dair olayları tam olarak önceden bildirdi ve şu önemli sözleri ekledi: “Milletlerin zamanları doluncıya kadar, Yeruşalim Milletler tarafından çiğnenecektir.” (Luka 21:8-24) Böylece İsa, Yeruşalim’in harabiyetinin ötesinde olan bir şeye —“Milletlerin zamanları doluncıya kadar” beklenmesi gereken bir şeye—dikkati çekti. İsa, “alâmet”le ilgili olarak şunları söyledi: “Bu şeylerin vaki olduklarını gördüğünüz zaman, bilin ki, Allahın melekûtu (krallığı) yakındır.” (Luka 21:31) Bu nedenle, önceden bildirilen alâmet iki kez yerine gelmeliydi. Birincisi, yani küçük çapta yerine gelmesi, ‘Yeruşalim’in yıkılmasının yakın olduğunu’ gösterecekti. (Bakınız: Luka 21:20) İkinci veya daha büyük çapta yerine gelmesi ise, Milletlerin Zamanları sona erdikten sonra gerçekleşecek ve ‘Tanrı’nın Krallığının yakın’ olduğuna işaret edecekti.— Matta 24:3
Daha Üstün Bir Şehir Yerdeki Yeruşalim’in Yerine Geçti : İsa, acaba “Milletlerin zamanları doluncıya kadar, Yeruşalim Milletler tarafından çiğnenecektir” derken, yerdeki şehrin tekrar Tanrısal lutfa iade edileceğini mi kastetti? Hayır. Tanrı’nın sevgili Oğlunun öldürülmesinden sonra, yerdeki Yeruşalim özel durumunu ebediyen kaybetti ve daha üstün olan ‘hay Allah’ın şehri, semavi Yeruşalim’ onun yerine geçti.—İbraniler 12:22; Matta 23:37, 38; 27:50, 51.
“Semavi Yeruşalim” ifadesi, Mukaddes Kitapta, İsa’nın meshedilmiş takipçilerinin davet edildikleri gökteki yok edilemez Krallığı tarif etmek için kullanılmaktadır. (İbraniler 11:10; 12:22, 28) Resul Pavlus bunu yazdığında, Yahudiler hâlâ yerdeki şehre ve mabedine hayranlıkla bakıyorlardı. Bu nedenle, Pavlus, İsa’nın İbrani takipçilerine şunu hatırlattı: “Çünkü burada baki olan bir şehrimiz yoktur, ancak gelecek olanı arıyoruz.”—İbraniler 13:14.
Neden “Semavi Yeruşalim” Diye Adlandırıldı: Yeruşalim, uzun zaman boyunca İsrail milletinin başkentiydi ve kralının “RABBİN tahtı üzerine oturdu”ğu söylenirdi. (I.Tarihler 29:23) Bundan başka Yehova, hükümdarlığın ebediyen ailesinde kalması için Davud ile bir ahit kesti.
Ankara, Washington, Moskova, Londra gibi çağdaş başkentlerin kendi hükümetlerini tanıtmak için kullanıldıkları gibi, Yeruşalim de, Davud’a ait krallığı temsil etmek için Mukaddes Kitapta kullanılmaktadır.—II. Samuel 7:16; Luka 1:32.
Davud’un krallığının belli bir hakimiyet sahası vardı; bu saha, sadece Tanrı’nın eski İsrail için tayin ettiği sınırlar içindeydi. Bunun için yerdeki Yeruşalim, göklerde hüküm süren ve tüm yeryüzünü hakimiyet sahası içine alan hakiki Mesihi Krallığın sadece bir tipiydi. (Mezmur 2:2, 7, 8; Daniel 7:13, 14; II. Timoteos 4:18) Böylece, 1889 yılında yayımlanan The Time Is At Hand adlı kitapta açıkça şunlar beyan edildi: “‘Milletlerin Zamanları’ terimi, Rabbimiz tarafından, Tanrı’nın tipik Krallığı olan İsrail Krallığının kaldırılması (Hezekiel 21:25-27) ve onun antitipi olan Tanrı’nın hakiki Krallığının sunulması ve kurulması arasında geçen dünya tarihindeki zaman devresine işaret etmek için kullanılmıştır.”
Milletlerin Zamanları—Ne Kadar Uzun? Tanrı’nın tipik Krallığı, M.Ö. 607’de Babil Kralı Nebukadnetsar tarafından yıkılmıştı. Yahudilerin yedinci ayında, yani ekim ayının ortasında memleket ıssız bırakılmıştı. (II. Kırallar 25:8, 9, 22, 25, 26) Bunun, Tanrı’nın izniyle yerine geldiğinin kanıtı olarak, Yehova Tanrı, Nebukadnetsar’ın bir rüya görmesini sağladı. Bu rüya, kesilen ve “yedi vakit” geçtikten sonra tekrar büyümesine izin verilen bir ağacı içermekteydi. Nebukadnetsar, geçici bir delilik durumundan tekrar tahtına iade edildiğinde, rüyanın ilk gerçekleşmesi yerine gelmiş oldu.—Bakınız: Daniel 4:10-17, 28-36. Bununla birlikte, Nebukadnetsar’ın rüyasındaki tema, asıl gerçekleşmenin, bu putperest Kral tarafından ‘kesilmesine’ izin verilen Tanrı’nın tipik krallığıyla ilgili olduğunu göstermektedir. Rüya, şu anlamlı sözlerle sona ermektedir: “Ta ki, yaşıyanlar şunu bilsinler, insanların krallığı üzerinde Yüce Olan saltanat sürer, ve dilediği adama onu verir, ve insanların en aşağısını onun üzerine diker.”—Daniel 4:17.
Sadece tek bir kişi, “insanların en aşağısı” diye adlandırılmak hususundaki tüm talepleri karşılamıştır. Tanrı’nın yegane tevlit edilmiş Oğlu, bir insan olarak, Şeytan’ın elinde en alçaltıcı ve şiddetli ölüme maruz kalan İsa olarak doğmak üzere, semavi izzetini gönüllü olarak terk ederek, böyle biri olduğunu kanıtladı. (Filipililer 2:3, 5-11) Semavi izzetine dönmek üzere diriltilmesinden sonra, İsa, insanlık üzerinde Mesihi Kral olarak tahta oturtulmadan önce, Milletlerin hükmetmesiyle ilgili yedi vaktin sona ermesini beklemeliydi.—İbraniler 10:12, 13.
Yehova’nın Şahitleri, yedi vaktin ne kadar uzun olacağını nasıl anladılar? Mukaddes Kitap, “vakit ve vakitler ve yarım vakit”in, veya üç buçuk vaktin, 1.260 güne eşit olduğunu açıklar. (Vahiy 12:6, 14) Bu nedenle, bu sayının iki katı veya yedi vakit, 2.520 gündür. “Her gün için bir yıl” peygamberlik kuralının esasına dayanarak, yedi vakit 2.520 yıla eşittir. (Karşılaştırınız: Sayılar 14:34; Hezekiel 4:6) Bu hesaba göre, M.Ö. 607 Ekim ayında başlamış olan Milletlerin Zamanları, 2.520 yıl sonra, yani M.S.1914 yılının Ekim ayında sona erdi. Ekim 1914’te, Yehova Tanrı sevgili Oğlunu, Rab İsa Mesih’i, gökteki Krallıktaki tahtına oturtmuştur. Nihayet, Yuhanna’nın rüyeti gerçekleşmeye başladı ve şimdi şu ilan yapılabilirdi: “Dünyanın kırallığı Rabbimizin [Yehova’nın] ve onun Mesihinin oldu; ve [Yehova] ebetler ebedince saltanat sürecektir.” (Vahiy 1:10; 4:1; 11:15) Bu, ne kadar izzetli bir haber ve gökteki Krallığın hemvarisleri ve tebaalarının sahip oldukları en büyük mutluluk için ne harikulade bir nedendir!—Vahiy 11:17.“Şimdi ve geçmişte, hep var olan, Mutlak Güce Sahip Yehova Tanrı, Sana şükrederiz, çünkü büyük gücünü kuşanıp kral olarak hüküm sürmeye başladın. Tabii, 1914’ten beri insanlığın büyük bir kısmının arzu edilen mutluluğa sahip olmadığı doğrudur. Fakat yeryüzündeki kötü durumlar, Şeytan’ın hüküm sürmesinin yakında sona ereceğine dair bir kanıttır. Bunu nasıl biliyoruz?
Vahiy kitabı, Tanrı’nın Krallığının kuruluşunun gökte bir savaşla sonuçlanacağını göstermektedir. Şeytan ve cinleri göklerden atılacak ve etkilerini sadece yeryüzü dolaylarında gösterebileceklerdi. Peygamberlik mahiyetindeki bir rüyette bu zaferi gördükten sonra, Yuhanna, kuvvetli bir sesin şunu söylediğini işitti: “Ey gökler ve onlarda oturanlar, mesrur olun. Vay yere ve denize, çünkü İblis vaktinin az olduğunu bilerek büyük gazapla size indi.”—Vahiy 12:1-12.
Açıkçası, 1914’ten beri kötüleşen dünya durumları, Yuhanna’nın rüyetinin gerçekleştiğini ve Tanrı’nın egemenliğine tabi olmayı reddeden herkesin sonunun tehlikeli bir şekilde yaklaştığını göstermektedir. (Karşılaştırınız: Luka 21:10, 11, 25-32) Her Şeye Kadir Yehova Tanrı’nın yeryüzü üzerindeki egemenliğiyle ilgili büyük davayı halledeceği bu mükemmel vakitte hayatta olmak, ne kadar heyecan vericidir! Ondan sonra, yeryüzü güzel bir cennete dönüştürülecek ve hayatta kalan adil insanlar kâmilliğe ulaştırılacaklar. Ölmüş olanlar bile diriltilecek ve onlara ebedi hayatı kazanma fırsatı verilecektir.—Vahiy 20:1-3, 12, 13; 21:3-5.
Çağımızdaki Düzeltme İhtiyacı M.S. 1914’ten 38 yıl önce, o zaman Mukaddes Kitap Tetkikçileri diye adlandırılan Yehova’nın Şahitleri, Milletlerin Zamanlarının sona ereceği yıl olarak bu tarihe dikkati çekmişlerdi. Bu, onların, Yehova’nın hakiki hizmetçileri olduklarına dair ne olağanüstü bir kanıttır! Buna rağmen, Tanrı’nın ilk yüzyıldaki hizmetçilerinin durumunda olduğu gibi, onların da bazı yanlış beklentileri vardı. Örneğin, İsa’nın tüm meshedilmiş takipçileri, Ekim 1914 tarihinde göğe gideceklerini beklediler. Onlar aynı zamanda, 1914’te başlayan savaşın direkt olarak Şeytan’ın dünyasına son vereceğini düşündüler. Fakat zamanla, İsa’nın meshedilmiş takipçileri, yeryüzünde yerine getirmeleri gereken büyük bir iş olduğunu anladılar. I. Dünya Savaşı süresince açık olarak şahadet etmeye devam ettikleri için, Hıristiyan âleminin ruhanileri tarafından kışkırtılan siyasi otoritelerden şiddetli zulüm gördüler. (Bakınız: Mezmur 2:1-6) ABD’nde bulunan Yönetim kurulunun üyeleri tutuklanıp, sahte suçlamalar altında 21 Haziran 1918’de 20’şer yıla mahkum edilince, İsa’nın hakiki takipçilerinin faaliyetine büyük bir darbe indirildi.
I. Dünya Savaşı Kasım 1918’de aniden sona erdi. Sonra, 25 Mart 1919’da, Yönetim Kurulunun üyeleri hapishaneden serbest bırakıldılar. Sonra onlar, suçlamalardan tamamen temize çıktılar. M.S. 33 yılında mukaddes ruh tarafından güçlendirilen Mesih’in ilk şakirtlerinin önlerine çıkan fırsatlar gibi, İsa’nın serbest bırakılan o meshedilmiş takipçilerinin önüne de beklenilmeyen bir barış devresi çıktı.—Karşılaştırınız: Resullerin İşleri 2:17-21, 41.
M.S. 1919 yılından beri, İsa’nın meshedilmiş takipçileri, bir grup olarak, İsa’nın sözlerini içeren Matta 24:14’deki emre şevkle itaat ettiler: “Krallığın bu iyi haberi bütün milletlere bir şahadet maksadıyla bütün meskûn yerde vaaz edilecek; ve son o zaman gelecektir.” Bunun sonucu olarak, İsa’nın “başka koyunları”ndan yaklaşık dört milyon kişi, meshedilmiş mütebakiyle birlik içinde, Yehova’ya hizmet etmek için hayatlarını vakfettiler. (Yuhanna 10:16) Ruhanilerinin etkisi altında bulunan Hıristiyan âlemi, hâlâ Krallık mesajını reddetmeye devam ediyor. İnsanların siyasi planlarını tercih etmesi ve Yehova’nın Şahitlerine zulmetmesi, ilk yüzyıldaki Yahudiye halkının Mesih’e karşı şok geçirtici şekilde davranmasına benzemektedir. Yehova, Yeruşalim üzerindeki hükmünü yerine getirdiği gibi, onun antitipi olan sadakatsiz Yeruşalim’e, yani Hıristiyan âlemine de aynısını yapacaktır. İsa’nın hüküm mesajını işiten neslin, onun önceden bildirdiği harabiyeti yaşadıkları gibi, 1914’ten beri mevcut olan nesil de, önceden bildirilen “büyük sıkıntı” gelmeden önce ‘asla geçmeyecektir’.—Matta 24:21, 22, 34.
Büyük sıkıntıda hayatta kalmak ve Tanrı’nın yeni dünyasında yaşayabilmek için ne yapmalıyız? Herhangi birimiz önceden sahip olabileceği yanlış beklentilere bakmadan, İsa’nın takipçileri olarak görevlerimiz hususunda uykuya dalmamak üzere tetikte durmalıyız. : „Çünkü bu görüntünün gerçekleşeceği bir zaman var, sona doğru hızla ilerliyor, yalan çıkmayacak; gecikirse bile beklemeye devam et, çünkü mutlaka gerçekleşecek. Geç kalmayacak.“ (Habakkuk 2:3) „ Kardeşler (veya hakikatin dostu olan siz), zamanlar ve dönemler konusuna gelince, size bunlar hakkında bir şey yazmamız gerekmez. Siz de iyi bilirsiniz ki, Yehova’nın günü geceleyin hırsız nasıl gelirse öyle gelecek. “Barış ve güvenlik!” dedikleri zaman, tıpkı gebe kadına gelen sancı gibi, onların üzerine ani bir yıkım gelecek; bundan asla kaçamayacaklar. Ancak kardeşler, siz karanlıkta değilsiniz; bu yüzden, hırsızların gün ışığına yakalanması gibi o gün sizi gafil avlayamaz. Siz hepiniz ışığın ve gündüzün oğullarısınız. Biz geceye ya da karanlığa ait değiliz. O halde, başkaları gibi uyumayalım, uyanık kalalım ve aklı başında davranalım.“ (1. Selanikliler 5:1-6) kaybedecek vakit yok.(Matta 24:42)
Şeytan’ın kötü dünyasının sonunda hayatta kalmak isteyen herkes, ilham edilmiş şu sözlerle uyum içinde olarak şimdi hemen harekete geçmelidir: “Ey her şeye Kadir olan . . . . Rab Allah, sana şükrediyoruz; çünkü kendi büyük kudretini aldın, ve saltanat sürdün.”—Vahiy 11:17.

Şahsen Yapabilecekleriniz! Gördüğümüz gibi yanlış beklentiler, toplum baskısı ve zulüm yüzünden birinci yüzyıldaki pek çok kişi İsa’ya iman etmedi. Hangi eğitim derecesine sahip olursanız olun. Hangi milletten gelirseniz gelinç Hangi dinsel grubun inanısında olursanız olun. İster bir Yahudi, ister bir Müslüman isterseniz kendinizi Hıristiyan aleminin dinsel kuruluşlarından birinin iman öğretilerini kabul etmiş olun. Bir gerçek, Tanrı’nın Mesih ve O’nunla ilgili maksadını gerek eski İbranice peygamberlikler gereksede, İsa’nın sadık elçilerinin yunanca kaleme aldıkları Kutsal yazılarda olan açıklamalar sayesinde anlamadan Tanrı’nın onayına sahip olmak mümkün değildir.
İsa ve onun öğretileri hakkında yanlış fikirler bugün de benzer bir etki yaratabilir. Örneğin, Hırıistiyan aleminin bir öğretisi: Tanrı’nın Krallığının insanların yüreğinde olduğu veya bu krallığın insan çabalarıyla kurulacağı öğretilmiştir. Başkaları ise insanlığın sorunları için bilim veya teknolojiden medet umuyor, dolayısıyla Mesih’e iman etmenin gerekmediğini düşünüyor. Günümüzdeki birçok eleştirmen de İsa’nın hizmetiyle ilgili Kutsal Kitap kayıtlarının tarihsel gerçekler olmadığını iddia ediyor. Bu şekilde insanların İsa Mesih’e imanını baltalıyorlar.
Bu fikir ve iddialar yüzünden ya pek çok insanın Mesih’in rolü konusunda zihni karışıyor ya da konu üzerinde düşünmeye gerek görmüyorlar. Ancak kanıtları incelemek isteyen kişiler için İsa’nın Mesih olduğuna dair bugün birinci yüzyıldakinden çok daha fazla kanıt var. Mesih’in yapacaklarını bildiren sayısız kaydın bulunduğu İbranice Kutsal Yazıların tümüne ve İsa’nın o sözleri nasıl gerçekleştirdiğini gösteren dört İncil kaydına sahibiz. Bu kayıtlar, ibranice kaleme alınmış 39 kitapçık ve yunanca kayıt etimiş 4 incil yanısıra sadık elçilerin hizmetlerinin raporunu anlatan kısım ve 14 Pavlus’un ilham edilmiş mektupları yanısıra Elçi Yakub’un Mektubu ve Eşçi Petrus’un ilham edilmiş iki mektubu hariçinde Elçi Yuhanna’nın 3 mektubu ve Vahiy kaydı ile Yakup’un kardeşi olan Elçi Yahuda’nın mektubu toplam 27 Kitapçık ile uyumlu olup, Mesih, geliş amacı ve makbul durumda bulunmak için neler yapmamız gerektiği hakkında ve Mesihi Krallığın bereketleri hakkında yeterli bilgi sunar.
Her birimizin bu konuda bilinçli bir seçim yapıp karar verebilmesi için yeterince kanıt var.
Bu acilen verilmesi gereken bir karardır. Neden? Çünkü Kutsal Kitaba göre Tanrı’nın Gökteki Krallığının Kralı olan İsa Mesih, çok yakında harekete geçip yeryüzünü mahvedenleri ortadan kaldıracak ve adil bir yönetim getirecek. Gökteki Krallığı kabul eden tüm itaatli kimseler o zaman cennet bir yeryüzünde sonsuza dek yaşayabilecek (Karşılaştırınız: Daniel 2:44; Vahiy 11:15, 18; 21:3-5). İsa hakkında bilgi almak ve ona iman etmek için şimdiden çaba harcarsanız siz de bu şahane geleceğe sahip olabilirsiniz. İsa’nın şu sözlerine kulak verin: “Tanrı dünyayı öyle sevdi ki, biricik oğlunu verdi; ona iman eden hiç kimse yok olmasın, hepsi sonsuz yaşama sahip olsun diye bunu yaptı” (Yuhanna 3:16).
Gerek Yahudi kökenli biri İbranice Kutsal yazılar haricinde, Yunanca Kutsal Yazıların da yardımı ile Mesih beklentisine iman geliştirebilir. Hıristiyan olduğunu söyleyen biri, İnciller ve Elçilerin mektupları ve Vahiy kitabının Mesih ile ilgili içerdiklerini kavramakla beklentisini hakikate göre temellendirebilir. Müslüman olduğunu belirten biri ise Kur’an’ın Tastikçisi olduğunu söylediği Tevrat, Zebur, İncil kayıtlarının yarımı ile beklenen Mesih ve İsa hakkında hakikat bilgisine erişebilir. “Ey kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni gereğince uygulamadıkça bir temeliniz olmaz.” (5. Sure [Maide Suresi] 68. ayet) Bu nedenle yukarda İbranice kayıt edilen bazı peygamberlikleri ele aldık. Şimdi Elçi Pavlus’un Korıntoslulara mektubu ve incillerde açıklananları ele alacağız. Aşağıda olan iki makale, iman geliştirmek için kanıtlar sunmak ve Tanrı’nın Mesih’le getireceği bereketleri elde edebilmek için nedenler sunar. Lütfen, irdelemeye devam ediniz!
Direğe Gerilmiş Mesih “Allahın Kudreti”
“Yahudiler alâmetler isterler, Yunanlılar hikmet ararlar, fakat biz Yahudilere tökez ve milletlere akılsızlık olan direğe gerilmiş (YD) Mesihi . . . . vâzederiz.—I. Kor. 1:22-24.
ELÇİ PAVLUS, “direğe gerilmiş Mesih” hakkındaki bu sözleri ilk ve hakiki Hıristiyan cemaatine yazdı. Pavlus’un günlerinde Korintos şehri, Romalıların, Yunanlıların, Doğuluların ve Yahudilerin yaşadığı kozmopolit bir şehirdi. Oradaki Hıristiyan cemaatinde bazı gruplar, ünlü şahsiyetlere bağlandıklarından ayrılıklar meydana gelmişti. Bundan ötürü Pavlus onlara “Mesih bölündü mü?” diye sormuştu. (I.Kor. 1:13,) Ayrıca, Yahudi asıllı bazı Hıristiyanlar, Kanun’un bazı kısımlarına bağlı kalma eğiliminde olurken başka ırklardan gelen bazıları, Yunan filozoflarının güzel konuşmalarından etkilenmiş olabilirler. Oysa, İncil şatafatlı sözlerle va’zedilmeyecek, onun saflığı dinsel ananelerin hikmetiyle veya felsefi spekûlasyonlarla bozulmayacaktı. Pavlus, Korintos’taki durum ne olursa olsun, “direğe gerilmiş Mesih”ten başka bir şeyin va’zedilmemesi gereği üzerinde ısrarla durmayı uygun görmüştü. Bunu I. Korintoslular 1:17-25’teki sözleriyle belirtti. PAVLUS, şöyle yazdı: “Çünkü Mesih beni . . . . Mesihin işkence direği (YD) nafile olmasın diye, söz hikmetile olmayarak incili vâzetmeğe gönderdi. Çünkü işkence direğinin (YD) sözü helâk olanlara akılsızlıktır; fakat biz kurtulanlara Allahın kudretidir. Çünkü yazılmıştır: “Hikmetlilerin hikmetini yok edeceğim, ve anlayışlıların anlayışını iptal edeceğim. Hikmetli nerede? yazıcı nerede? Bu dünyanın bahsedicisi nerede? Dünyanın hikmetini Allah akılsızlığa döndürmedi mi? Zira mademki dünya Allahın hikmetinde kendi hikmetiyle Allahı bilmedi, Allah iman edenleri vâzın akılsızlığı ile kurtarmağa razı oldu. Çünkü Yahudiler alâmetler isterler, ve Yunanlılar hikmet ararlar; fakat biz Yahudilere tökez ve Milletlere akılsızlık olan direğe gerilmiş (YD) Mesihi, fakat davet olunmuş olanlara, Yahudilere hem Yunanlılara, Allahın kudreti ve Allahın hikmeti olan Mesihi vâzederiz. Çünkü Allahın akılsız olan şeyi, insanlardan daha hikmetlidir; ve Allahın zayıf olan şeyi, insanlardan daha kudretlidir.” Bu ayetlerde görüldüğü gibi, ‘Yahudiler alametler istiyorlardı.’ İsa, alametleri fazlasıyla vermedi mi? M.S. 29 yılında Erden nehrine gelip vaftiz edilmek üzere kendisini takdim etti. Sudan çıktığı zaman, Tanrı’nın ruhu bir güvercin şeklinde onun üzerine indi ve Yehova göklerden şöyle dedi: “Sevgili Oğlum budur, ondan razıyım.” İsa kırk gün çölde kaldıktan ve Şeytan’ın iğvalarına başarıyla karşı koyduktan sonra krallığı va’zetmeğe ve mucizeler yapmağa başladı. Bu faaliyetin bıraktığı etkiyi Matta şöyle naklediyor: “İsa, havralarında öğreterek ve krallığın iyi haberini (YD) vâzedip, halk arasındaki her türlü hastalığı ve her türlü zayıflığı iyi ederek, bütün Galilede dolaşıyordu. Ve onun haberi bütün Suriye’ye yayıldı; ve ona çeşit çeşit hastalıklara ve dertlere tutulmuş bütün hastaları, cinlere tutulanları, saralı ve inmeli olanları getirdiler, ve onları iyi etti. Ve Galileden, Dekapolisten, Yeruşalimden ve Erden ötesinden büyük kalabalıklar onun ardınca gittiler.”— İncil Ayetlerine Bakınız: Mat. 3:13-17; 4:23-25.
“BİR ALÂMET GÖRMEK İSTERİZ” Mucizevi işleri halkı o kadar şaşırttı ki, onun vaat edilen Mesih olduğuna inandılar. Şunu sordular: Mesih gelince, bunun yaptıklarından daha çok mu alâmetler yapar?” İsa, suyu şaraba çevirdi, suyun üzerinde yürüdü, rüzgârları dindirdi, denizlerdeki fırtınaları sakinleştirdi, binlerce kişiyi birkaç ekmek ve balıkla mucizevi şekilde doyurdu, hastaları tedavi etti, kötürümleri yürüttü, körlerin gözlerini açtı, cüzamlıları iyileştirdi ve hatta ölüleri diriltti. Bundan daha fazlasını kim isteyebilirdi? Ancak Yahudi kavminin dinsel liderleri daha fazlasını isteyebilirlerdi ve istediler de. Onlar, İsa’nın verdiği alametlerin birçoğunun görgü şahidi olmuşlar ve diğer birçokları hakkında da kendilerine haberler iletilmişti. Fakat buna rağmen yazıcılar ve Ferisiler İsa’ya, inanılmaz bir ricayla geldiler: “Muallim, senden bir alâmet görmek isteriz.”—Yuh. 7:31; Mat. 12:38.
Dinsel liderlerin, İsa’dan daha fazla ispat istemeye hakları yoktu! Yazıcılar, hayatlarını İbranice Mukaddes Yazıları dikkatle okuyup incelemekle geçiren kimselerdi. Bu Yazıları titizlikle tetkik ederler ve onları doğru uygulamak için birbirleriyle saatlerce süren sıkıcı tartışmalarda bulunurlardı. Onlar, zamanla, İbranice Mukaddes Yazıları en küçük ayrıntılarına kadar açıklamak ve aydınlığa kavuşturmak amacını güden birçok sözlü ananeye sahip olmuşlardı. Bu incelemelerinin sonucu olarak vaat edilen Mesih’in gelişi hakkındaki peygamberliklerden mutlaka haberdardılar.
İŞARETLER AÇIKTI.Mesih’in Yahuda sıptından geleceğini, Davud’un ailesinden olacağını, Beytlehem’de doğacağını, gelişinin İlya’ya benzetilen bir kişi tarafından önceden ilan edileceğini, Yahudi kavminin hastalıklarını ve acılarını taşıması gerektiğini nasıl bilemezlerdi? Mesih’in birinci gelişi hakkında İbranice Mukaddes Yazılardaki üç yüzden fazla peygamberlik, İsa’nın Şahsında gerçekleşmişti. Bu peygamberliklerin birçoğu, ondan bir alamet istemelerinden önce zaten yerine gelmiş bulunuyordu. Mukaddes Yazıları tetkik ettiklerinden, İsa, onlara kendisi hakkında bilgi sahibi olmaları gerektiğini hatırlattı. “Kitapları araştırıyorsunuz çünkü siz ebedî hayatınızın onlarda olduğunu sanıyorsunuz; benim hakkımda şehadet edenler de onlardır.”—Yuh. 5:39.
Lütfen aşağıda olan İsa’nın üzerinde yerine gelmiş peygamberliklerden bazıları kısmına bakınız.
Acaba Tanrı’nın Oğlu, buna rağmen kendisine “senden bir alâmet görmek isteriz” dedikleri zaman onlarla alay edip, onları küçük düşürecek şekilde mi cevap verdi? Okuyalım: “İsa da cevap verip onlara dedi: Kötü ve zina işleyici nesil bir alâmet arar; ona Yunus peygamberin alâmetinden başka bir alâmet verilmeyecektir. Çünkü nasıl Yunus üç gün üç gece iri balığın karnında kaldı ise, İnsanoğlu da üç gün üç gece yerin bağrında öyle kalacaktır.” (Mat. 12:38-40) İsa, vermiş olduğu birçok mucizevi alâmeti görmezlikten geldiklerinden veya kendi şahsında o ana kadar yerine gelen Mesihi peygamberliklerden ikna olmadıklarından ötürü verdiği bu cevapla onları azarlamadı. Onların arzularını, hatalarını anladı ve bu duruma en iyi şekilde karşılık olacak cevabı verdi.
İSTEDİKLERİ ALAMET Onların görmek istedikleri alâmeti İsa biliyordu. Bu alâmet Daniel 7:13, 14’te kayıtlıdır: “Gece rüyetlerinde gördüm, ve işte, insanoğluna benzer biri göklerin bulutları ile geldi, ve günleri eski olana kadar geldi, ve onun önüne kendisini yaklaştırdılar. Ve bütün kavmlar, milletler ve diller ona kulluk etsinler diye, kendisine saltanat ve izzet ve kırallık verildi; onun saltanatı geçmiyecek ebedi bir saltanattır, ve kırallığı yıkılmayacak bir kırallıktır.”
İSA’DA GERÇEKLEŞMİŞ MESİH’LE İLGİLİ PEYGAMBERLİKLERİN BAZILARI.
OLAY PEYGAMBERLİK GERÇEKLEŞME
Yahuda kabilesindendi Tekvin 49:10 Luka 3:23-33
Bir bakireden doğdu İşaya 7:14 Matta 1:18-25
Mısır’dan çağrıldı ve doğumundan sonra bebekler öldürüldü. Yeremya 31:15; Hoşea 11:1; Matta 2:13-18
Kral Davud’un soyundandı İşaya 9:7 Matta 1:1, 6-17
Yehova, Kendi Oğlu olduğunu söyledi Mezmur 2:7 Matta 3:17
İnsanların çoğu ona inanmadı İşaya 53:1 Yuhanna 12:37,38
Yeruşalim’e eşek üzerinde girdi Zekarya 9:9 Matta 21:1-9
Yakın bir arkadaşının ihanetine uğradı Mezmur 41:9 Yuhanna 13:18, 21-30
30 gümüş karşılığında ele verildi Zekarya 11:12 Matta 26:14-16
Suçlayanların karşısında sessiz kaldı İşaya 53:7 Matta 27:11-14
Giysileri için kura çekildi Mezmur 22:18 Matta 27:35
İşkence direğinde hakaret gördü Mezmur 22:7, 8 Matta 27:39-43
Hiçbir kemiği kırılmadı Mezmur 34:20 Yuhanna 19:33, 36
Zengin bir adamın mezarına konuldu İşaya 53:9 Matta 27:57-60
Çürümeden diriltildi Mezmur 16:10 Elçilerin İşleri 2:24, 27
Tanrı’nın sağına yükseltildi Mezmur 110:1 Elçilerin İşleri 7:56
O Hastalıklarımızı yüklendi. İşaya 53:4 Matta 8:16,17
Bu peygamberlik, ezici bütün insan hükümetlerinin yerini Mesihi Krallığın alacağı, Yehova’nın tapıcıları için bütün yeryüzüne devamlı sulh ve huzuru getirecek olan Mesih’in ikinci gelişi demekti. Yahudi liderler, Mesih’in krallık kudretiyle gelip Romalıların ezici boyunduruğunu kırmasını, kendilerine siyasal bir güç vererek yükseltmesini arzu ediyorlardı Bu şeylerin Yehova’nın tayin ettiği zamandan önce yerine gelmesini istiyorlardı. Henüz Mesih’in birinci gelişiydi ve bu, onun acı çekmesi, fidye olarak ölüp üç gün boyunca mezarda kalması gerektiği zamandı. Onlara, birinci gelişinin bu alametinden başka bir şey verilmeyecekti.
Yahudiler, İsa’dan bekledikleri alameti alamadıkları gibi, kendilerini tamamen sürçtüren bir durumla karşı karşıya kaldılar: Mesih direğe gerildi! Pavlus şöyle yazdı: “Yahudiler alâmetler isterler, ve Yunanlılar hikmet ararlar; fakat biz, Yahudilere tökez ve Milletlere akılsızlık olan direğe gerilmiş (YD) Mesihi, . . . . vâzederiz.” (I. Kor. 1:22-24) Yahudilerin sürçmelerinin nedeni, Mesih’in iki defa geleceğini anlamamış olmalarıydı. İbranice Mukaddes Yazılarda, Mesih hakkındaki peygamberlikler iki grup idi: Birinci grup ilk gelişi, öbür grup ikinci gelişi hakkındaydı. Fakat Yahudiler bu iki gelişi fark edemediler. Sadece bir gelişe inandılar. Kudretle gelip kendilerini Romalıların boyunduruğundan kurtaracak bir Mesih’i hasretle beklediklerinden, bir Mesih olarak onun acı çekmesi, ezalar altında kalması, reddedilmesi, direğe gerilmesi, onların gözlerini körleştirdi.
Aslında, Mesih hakkındaki görüşleri karmakarışıktı. Birçok peygamberliğin Mesih ile ilgili bu olayların olacağını belirttiğini anlamadılar. Bazı Yahudiler, Mesih’in bedende geleceğine bile inanmadılar. Başkaları ise, bencil arzuları yüzünden, onun gelip Romalıları kendilerine düşman etmesini istemediler. yüksek kâhinler ve Ferisiler Sanhedrin’i topladılar. “Ne yapacağız? Bu adam birçok alamet yapıyor” diyorlardı. “Onu böyle kendi haline bırakırsak herkes ona iman edecek, Romalılar da gelip yerimizi (YD-Dipnot: Mabet kast ediliyor), milletimizi ortadan kaldıracak.” Yuh. 11:47, 48 „Bu sırada yüksek kâhinler ve bütün Sanhedrin (YD-Dipnot:Yeruşalim’deki Yahudi Yüksek Mahkemesi.) üyeleri, İsa’yı öldürmek için aleyhte konuşacak yalancı şahitler arıyordu.“ (Matta 26:59) Fakat çoğu onun bir komutan olarak gelip kendilerini Roma’dan kurtarmasını arzu ettiler.

Birinci gelişiyle ilgili bazı peygamberlikler
Şilo gelinceye dek, saltanat asası Yahuda’dan, önderlik değneği de ayaklarının arasından gitmeyecek. Halklar ona itaat edecek. (Başlangıç 49:10) “Şilo” terimi, “Ona Ait” ya da “Sahibi Odur” anlamına gelir. O nedenle, bu peygamberlik sözleri “milletler” sözcüğüyle ifade edilen tüm insanlık üzerinde egemenlik hakkına sahip olan kişinin, yani “saltanat asası” ve “hükümdarlık asası”nı alma hakkına sahip olanın geleceğini gösteriyordu.
Ve sen Beytlehem Efrata, Yahuda boyları arasına giremeyecek kadar küçük olan sen, İsrail’i Benim adıma yönetecek kişi senden çıkacak; onun başlangıcı çok eskilere, devirler öncesine dayanır. (Mika 5:2) Peygamberlik sözleriyle uyumlu olarak Mesih “Beyt-lehem Efrata”da doğdu (Matta 2:3-6). Bu çocuk Tanrı’nın toplumunun uzun zamandır beklediği Mesih, büyük Peygamber ve Hükümdar olacaktı (Tesniye 18:18 Musa gibi olacaktı)
Ey Sion kızı, sevinçten coş! Ey Yeruşalim kızı, zaferi haykır! İşte, kralın sana geliyor. O zafer kazanmış, alçakgönüllü ve doğru bir kral. Bir eşeğe binmiş, yetişkin bir eşeğin sırtında geliyor. (Zekeriya 9:9)
Sonra onlara “Eğer uygun görüyorsanız, bana ücretimi verin, ama uygun görmüyorsanız, kalsın” dedim. Ve ücretimi verdiler, otuz gümüş. (Zekeriya 11:12)
Oysa bizim suçumuz yüzünden onun bedeni delindi; bizim kabahatlerimiz yüzünden ona eziyet edildi. Esenliğimiz için gereken ceza ona verildi. Onun yaraları sayesinde biz şifa bulduk. (İşaya 53:5)
Eziyet gördü ve adil şekilde yargılanmadan ortadan kaldırıldı. Onun geçmişinin ayrıntılarıyla kim ilgilendi? Yaşayanlar diyarından koparılıp alındı. Halkımın suçu yüzünden o darbe yedi. (İşaya 53:8)
Çektiği sıkıntının sonucunu görecek; gördükleri ona doyum verecek. Benim doğru kulum bilgisiyle birçoklarını doğru duruma getirecek. Onların suçlarını yüklenecek. Bu nedenle, ona birçoklarıyla birlikte pay vereceğim; ganimeti güçlü olanlarla paylaşacak. Çünkü canından vazgeçti, suçlularla bir tutuldu, birçoklarının günahını yüklendi, suçlular uğruna araya girdi. (İşaya 53:11-12)
İkinci gelişiyle ilgili peygamberliklerden bazıları:
Ben bakarken gece görüntüleri devam etti; o sırada insanoğluna benzer birinin göklerin bulutlarıyla geldiğini gördüm. Devirlerin Efendisinin huzuruna kabul edilip önüne kadar getirildi. Bütün halklar, milletler ve diller kendisine hizmet etsinler diye ona saltanat, itibar ve krallık verildi. Onun saltanatı sonu gelmeyecek kalıcı bir saltanattır ve krallığı hiç yıkılmayacak bir krallıktır. (Daniel 7:13-14)
O zaman demir, kil, bakır, gümüş ve altın birlikte ezilip yazın harmanda savrulan saman ufağı gibi oldular. Rüzgârda savrulup gittiler ve onlardan geriye hiçbir iz kalmadı. Heykele vuran taşa gelince, büyük bir dağ oldu ve bütün dünyayı doldurdu. (Daniel 2:35)
Bu kralların zamanında, göklerin Tanrısı asla yıkılmayacak bir krallık kuracak. O krallık başka bir halkın eline geçmeyecek. Bütün bu krallıkları ezip sona erdirecek ve kendisi sonsuza dek duracak. (Daniel 2:44)
Neden milletler kargaşa içinde Ve neden halklar boş yere fısıldaşıyor? Yeryüzünün kralları yerlerini alıyor, Yöneticileri bir araya toplanıyor, Yehova’ya karşı, mesihine karşı birlik oluyorlar.“Onların bağlarını koparıp atalım, İplerini üzerimizden sıyıralım!” diyorlar. Fakat, göklerde oturan gülecek; Evet, Yehova onlarla eğlenecek. O zaman onlara öfkeyle gürleyecek, Kızgınlığı onları kargaşaya düşürecek. “Evet, kralımı kutsal dağım Sion’a koyan, Onu oraya yerleştiren Benim” diyecek. Yehova’nın buyruğunu dinleyin; O bana, “Sen Benim oğlumsun” dedi. “Ben bugün senin Baban oldum. Milletleri iste Benden, sana miras olarak vereyim Ve yeryüzü bir uçtan öbür uca mülkün olsun. Onları demir asayla kıracaksın, Çömlekçi kabı gibi parçalayacaksın.” (Mezmur 2:1-9)
Yehova Efendime dedi ki, “Ben düşmanlarını ayaklarının altına basamak yapıncaya dek Sağımda otur.” Yehova kudret asanı Sion’dan gönderecek, “Git, düşmanlarının arasında hâkimiyet kur” diyecek. Sen ordularını topladığın gün, halkın kendini gönüllü olarak sunacak. Gençlerin Sana, seherin bağrından doğan çiy damlaları gibi, Göz alıcı bir kutsallık içinde gelecek. Yehova yemin etti; kararından caymaz. “Sen Melkisedek usulüne göre, Devirler boyu kâhinsin!” dedi. Yehova senin sağındadır, Öfke günü geldiğinde, kralları paramparça edecek. Milletler arasında hükmünü gerçekleştirecek, Her yeri cesetlerle dolduracak. Kalabalık bir diyarın reisini paramparça edecek. (Mezmur 110:1-6)
“ALLAHIN ZAYIF OLAN ŞEYİ” İsa, onların gözlerinde Roma İmparatorluğunu parçalayacak bir Mesih olarak çok zayıftı. O, Krallığının bu dünyadan olmadığını ve hizmetçilerinin savaşmayacaklarını söylemedi mi? Kendisine krallık teklif edildiği zaman, bunu kesinlikle reddetti. Öbür yanağını da çevirmeyi savundu! Onlar Mesihlerini o sıralarda bekliyorlardı, fakat böyle bir Mesih’i değil! (Karşılaştırınız: Yuh. 18:36; 6:15; Mat. 5:39; Luka 3:15)
The Book of Jewish Knowledge, “Mesih” başlığı altında MS birinci yüzyılda Mesih olduğunu iddia eden birçok kişi olduğunu söylüyor ve şunları ekliyor: “Birinci yüzyılda yaşayan ve bu Mesihi imtiyaz üzerinde hak iddia edenlerle ilgili söylenebilecek olağanüstü şey, hepsinin Roma hükümdarlığına karşı bir Yahudi isyanı için birleştirici bir etken teşkil etmiş olmalarıdır. İsa’nın aksine . . . . o devirde yaşayan diğer ‘Mesihlerin’ hepsi istisnasız fesatçı ve milliyetçiydiler.” İsa’nın güçlü bir Mesih olmaması, onların gözünde zaten çok kötü bir şeydi, ama bir işkence direğinde aşağılatıcı bir şekilde ölmesi, onu tamamen kabul edilemez bir duruma getirdi! Bundan ötürü resul Pavlus, I. Korintoslular 1:25’te Yahudilerin “direğe gerilmiş Mesih”i “Allahın zayıf olan şeyi” saydıklarını ve sürçtüklerini gösteriyor.
The İnterpreter’s Bible cilt 10, s. 29 bunun hakkında şu açıklamada bulunuyor: “Pavlus’un günlerindeki Yahudilerin dinsel ümitleri, ezici Romalılardan olağanüstü ve dramatik bir şekilde kurtulmayı besleyişlerine dayanıyordu. Milletlerini, dünyanın diğer milletleri arasında en üstün duruma getirecek bir kurtarıcıyı özlüyorlardı. Yeryüzünde yaşadığı günlerde İsa’nın şahsında uğradıkları derin hayal kırıklığının bir nedeni de, onun, Makabilerin yaptığı gibi, millete askeri liderlik yapmak istememesine dayanır. Pavlus’un günlerinde Filistin, kontrol altına alınmış bir ateş gibiydi. Romalı valiler arada sırada ortaya çıkan bölgesel ayaklanmaların alevlerini söndürebiliyorlardı, fakat bu kontrol altına alınmış olan ateş başka bir problem teşkil ediyordu. İsa, herkes tarafından sevilmesinin zirvesinde bir tek söz söylemiş olsaydı, binlerce kılıç kınlarından çıkacak ve Roma’nın Yahudilerin içlerinde gizledikleri dinsel idealizmleri ve fanatik milliyetçilikleriyle başa çıkması zor olacaktı. Ruhları böyle fikirlerin ateşli hayalleriyle ve böylesine büyük ümitlerle dolu bir millet için ‘direğe gerilmiş Mesih’ ağza alınmayacak bir küfür demekti. İşkence direği kelimesi, onların son derece nefret ettikleri bir şeydi. Onu duymak bile istemiyorlardı. İsa’nın yakın arkadaşları bile Mesih’in iki gelişi olacağını ve birinci gelişinin Mesih’in direğe gerilmesiyle sonuçlanacağını ancak daha sonra anladılar. Vaftizci Yahya hapisteyken İsa’nın mucizevi işlerini duymuştu, fakat herhalde ondan daha fazla şeyler bekledi, çünkü kendisine şunu sormaları için ona adamlar göndermişti: “Gelecek olan sen misin, yoksa başkasını mı bekleyelim? (Mat. 11:2, 3) Petrus, İsa’nın Mesih olduğunu teşhis etti, fakat yine de birinci gelişiyle ilgili yerine gelen alametleri anlamadı. (Mat. 16:16, 21-23) İsa’nın ölüp dirilmesinden [diriltilmesinden] sonra bile şahitler yeryüzündeki krallığın kurulmasını beklediler. Şöyle sordular: “Ya Rab, İsraile kırallığı bu zamanda mı iade edeceksin?”—Res. İşl. 1:6.
İŞKENCE DİREĞİ YARARSIZ DEĞİLDİ M.S. 33 yılının Pentikost gününde mukaddes ruhun dökülmesinden sonra, şakirtleri, İsa’nın iki gelişi olduğunu anladılar ve her yerde ‘peygamberlerin ve Musa’nın vaki olacağını söylediklerini, yani Mesih’in elem çekmesi gerek olduğunu’ va’zettiler. (Res. İşl. 26:22, 23) İbranice Mukaddes Yazılardan Hıristiyanların elde ettikleri deliller ve Yahudilerin boşa çıkan ümitleri, daha sonraki Yahudi ilim adamlarını Mesihî peygamberlikleri başka şekilde yorumlamaya zorladı. Örneğin, Daniel 7:13 Mesih’in göklerin bulutları ile geleceğini söylerken, Zekarya 9:9 onun gönüllü bir şekilde, bir sıpa üzerinde geleceğini belirtiyor. Talmud’da bulunan bir açıklama, bu probleme, sadece tek bir gelişin olduğunu öğretmekle çözüm getirmeye çalışır: İsrail buna layık olursa, Mesih bulutlarla gelecekti, şayet layık olmayan tarzda davranırsa, o sıpa üzerinde gelecekti. (Babil Talmudu, Sanhedrin, 98 a) Meseleye başka bir bakış, birinci ve ikinci geliş için iki peygamberlik grubu olduğunu kabul etti ve iki mesihin geleceğini, birinin Yusuf’un oğlu, diğerinin Davud’un oğlu olacağını ve iki peygamberlik grubunun bu ikisi üzerinde gerçekleşeceğini söyledi. (Life and Times of Jesus the Messiah/Edersheim, Cilt II, s. 434, 435.) Bununla beraber ikisi de aynı zamanda gelmeliydi.
Fakat bu kimseler, İsa’nın bu iki mesihten hiçbiri olamayacağını söylediler. Çünkü İsa, yazıcıların sözlü ananesine uymadı ve Talmud’un dediği gibi, bu ananelere karşı gelmek, İbranice Mukaddes Yazılara karşı gelmekten daha büyük bir suç teşkil ediyordu. Ayrıca İsa, Musa kanununu yerine getireceğini, dolayısıyla onu sona erdireceğini söyledi. Yahudiler ise, kanunu ebedi sayıyor ve hiçbir zaman iptal edilmeyeceğine inanıyorlardı. Ayrıca Yahudiler, kurtuluş için bir mesihe ihtiyaçları olmadığına inanıyorlardı. Krallığı üç yolla kazanabileceklerini düşünüyorlardı: Kanunun işlerini yapmakla, fakirlere sadaka vermekle, babalarının İbrahim olduğunu kabul etmekle. (Mat. 3:7-10; Rom. 3:20; 4:2, 3; 9:31, 32) Yazıcıların bu hikmeti Mesih’in işkence direğini kurtuluş için gerekli olmayan yararsız bir şey haline getiriyordu. Pavlus, bu sahte hikmeti düşünerek onun boşluğunu Tanrı’nın gücüyle, yani Mesih’in direğe gerilmesiyle karşılaştırdı. “Mesih’in işkence direği (YD) nafile olmasın diye” onların “söz hikmeti”ni “iyi haber”miş gibi va’zetmedi. “Çünkü işkence direğinin (YD) sözü helâk olanlara akılsızlıktır; fakat biz kurtulanlara Allahın kudretidir.”—I. Kor. 1:17, 18.
İsa’nın, acılar altında, hor görülerek, istenmeyen, reddedilen biri olarak bir koyun gibi ölüme gitmesi, ne ifade ediyordu? (Karşılaştırınız:İşaya 53:1-7) Bazıları “Vay! sen ki, mabedi yıkar ve üç günde yaparsın, işkence direğinden (YD) inerek kendini kurtar,” diye onunla alay ederlerken, zayıf ve güçsüz bir şekilde işkence direğine gerilmesi, İsa’nın gözünde ne ifade ediyordu? (Mar. 15:29, 30)
“Başkâhinler de yazıcılar ve ihtiyarlarla beraber onunla öyle eğlenerek dediler: Başkalarını kurtardı, kendisini kurtaramıyor.” (Mat. 27:41, 42) Bu olaylar İsa’nın gerçek Mesih olmadığını değil, aksine, onun Mesih olduğunu teyit etti.— Karşılaştırınız: Mezm. 118:22; İş. 8:14; 28:16; I. Pet. 2:4-8.
Pavlus, tek kurtuluş yolu olarak Yehova’nın fidye tedariğini önemle belirtmektedir. Yahudiler, alametler isteyebilirler. Yunanlılar büyük bir arzuyla hikmeti arayabilirler, fakat Pavlus, Yahudilere tökez bile olsa ve Yunanlılar için delilik gibi görünse bile direğe gerilmiş Mesih’i va’zetmeye kararlıydı.
“Fakat davet olunmuş olanlara, Yahudilere hem Yunanlılara Allahın kudreti ve Allahın hikmeti olan Mesihi vâzederiz. Çünkü Allahın akılsız olan şeyi, insanlardan daha hikmetlidir; ve Allahın zayıf olan şeyi, insanlardan daha kudretlidir.” (I. Kor. 1:24, 25) Yahudiler ve Yunanlılar isterlerse “direğe gerilmiş Mesih”i zayıf ve akılsız bir şey olarak görsünler; o, Yahudi ananelerinden ve Yunan felsefelerinden çok daha kuvvetli ve hikmetlidir. Gelecek makalede bununla ilgili başka nedenler bulacağız.
PAVLUS VE YUNAN FİLOZOFLARI Pavlus ayrıca Yunan filozoflarının yollarını takip etmek üzere harcanan çabalara karşı da uyarıda bulundu. Roma, dünya kudreti olarak Yunanistan’ın yerini almıştı fakat Yunan kültürü ve felsefesi, Roma medeniyetinin özelliği olmuştu. O şeyler sisteminde yaşayan Yahudilerin ve Yunanlıların hikmetli veya okumuş adamları, yazıcıları ve tartışmacıları vardı. Pavlus şöyle sordu: “Hikmetli nerede? yazıcı nerede? bu dünyanın bahsedicisi nerede? dünyanın hikmetini Allah akılsızlığa döndürmedi mi?” Yunan filozofları kadar Yahudi hahamlar da tartışmacılar olarak ün kazanmışlardı ve Pavlus bu iki grubu birleştirerek onlardan şöyle bahsediyordu: “Çünkü Yahudiler alâmetler isterler ve Yunanlılar hikmet ararlar; fakat biz, Yahudilere tökez ve Milletlere akılsızlık olan direğe gerilmiş (YD) Mesihi . . . . vâzederiz.” (I. Kor. 1:20, 22-24) Pavlus, Yunan filozoflarıyla Atina’da görüştüğü için onları şahsen tanıyor ve tartışmaya düşkün olduklarını biliyordu. Resullerin İşleri 17:16-21 bunu gösteriyor: “Pavlus Atinada onları beklemekte iken, şehri putlarla dolu görerek içinde ruhu hiddetlendi. İmdi havrada Yahudiler ve dindar adamlarla, ve her gün çarşıda rastgelenlerle mubahase ediyordu. Epikûri ve Stokî filozoflardan bazıları da onunla mubahase ettiler. Ve bazıları: Bu geveze ne demek istiyor? Başkaları da: Yabancı ilâhlar ilân eden bir adam görünüyor, dediler; çünkü İsayı ve kıyameti [dirilmeyi, YD] müjdeliyordu. Kendisini tutarak Ariopagosa götürüp dediler: Senin tarafından söylenen bu yeni öğretişin ne olduğunu anlayabilir miyiz? Çünkü bizim kulaklarımıza bazı yabancı şeyler getiriyorsun; imdi bu şeylerin ne demek olduğunu bilmek isteriz. (Bütün Atinalılar ve orada oturan yabancılar yeni bir şey söylemek yahut dinlemekten başka şeyle vakit geçirmezlerdi.)”
Filozoflar, Pavlus’a küçültücü bir şekilde geveze dediler; bu kelime “tohum toplayan” anlamına gelen Yunanca spermologos kelimesinden tercüme edilmiştir. Tohum toplayan karga veya ona benzer bir kuş anlamına gelip, caddelerde ve pazar yerlerinde dolaşarak, taşınan yüklerden düşen parçaları toplayan, dolayısıyla diğerlerinin sırtından geçinen bir kimse için kullanılırdı. Atina halkının argo lisanında bu terim, mecazi olarak oradan buradan topladığı birtakım bilgileri başkalarını etkilemek amacıyla kullanan, fakat aslında cahil olan bir taklitçi için kullanılırdı. Fakat Pavlus boş bir geveze değildi. Onlara “dünyayı ve içinde olan bütün şeyleri yaratan”, “hepsine hayat, soluk . . . . veren”, “insanların her milletini bir adamdam (YD)” yaratan Tanrı’dan bahsetti. Pavlus, İsa hakkında Tanrı’nın ‘onu ölülerden dirilttiğini’ söyledi. Bu sözleri yüzünden bazıları onunla alay ettiler, fakat bazıları buna inandılar ve Pavlus’a katıldılar.—Res. İşl. 17:24-26, 31-34.
FİLOZOFLAR CANIN ÖLMEZLİĞİNİ ÖĞRETTİLER Dirilme sözü neden bazılarının alay etmelerine sebep oldu? Onların felsefelere dayanan hikmetleriyle mi çelişti ve dirilmeyi akılsızlık saymalarına bu çelişki mi sebep oldu? Dirilme, Mukaddes Yazılar açısından akla uygundur. Eğer Mukaddes Kitabın söylediği gibi, bir kimse aynen bir hayvan gibi ölüyorsa, bilinçsizce toprağa dönüyorsa ve ölü bir can ise, o zaman onun tekrar yaşaması için tek ümit dirilmedir. (Mezm. 146:4; Vaiz 3:18-20; 9:5, 10; Hez. 18:4) Fakat dirilme, bu Yunan filozofları için akla yatkın değildi! Akılsızlıktı! Yunan filozoflarının birçoğu insanın ölmez bir canı olduğunu ve bundan dolayı dirilmeğe ihtiyacı olmadığını öğretiyordu. Pavlus’un dinleyicileri arasındaki Stoacılar, canın bedenin ölümünden sonra yaşamaya devam ettiğine inanıyorlardı. Yunan filozofu Thales çok önceleri (M. Ö. yedinci yüzyıl) madenlerde, bitkilerde, hayvanlarda ve insanlarda ölmez birer can olduğunu öğretmişti. Hayat gücü şekil değiştirir, fakat hiçbir zaman ölmez, demişti. M. Ö. altıncı yüzyılda yaşayan ünlü matematikçi Pitagor, canın ölümden sonra temizlenmek için Hades’e gittiğini, sonra dönüp yeni bir bedene girdiğini ve iffetli bir hayata erişene kadar bu göç zincirinden geçmeğe devam ettiğini söylemişti. Eflatun, Sokrates’in (M. Ö. beşinci yüzyıl) şu sözünü iktibas ediyor: “Açıkça görüldüğü gibi can ölmez.” M. Ö. yedinci yüzyılda mistik bir tarikat kuran Orfeus, canın ölümden sonra hükmedilmek üzere Hades’e gittiğini öğreten Orfik teolojisinin babasıydı. Will Durant Story of Civilization (Uygarlık Tarihi) adlı kitabında, II. Bölüm s. 190, 191’de şöyle devam ediyor: “Suçlu olduğuna hükmedilenin cezası ağırdı. Bu öğretinin bir şekli verilecek cezayı ebedi olarak gördü ve ileride gelişecek olan teolojiye cehennem kavramını ekledi.
Öğretinin başka bir şekli canın göç ettiği fikrini benimsedi; can, önceki varlığının iffetli veya iffetsiz olmasına göre öncekinden daha mutlu veya daha acı bir hayat yaşamak üzere tekrar ve tekrar doğuyor. Can, iffetli olup mübareklerin Adasına kabul edilene kadar yeniden doğuş çarkı dönmeğe devam ediyordu. Bunun farklı bir şekli Hades’teki cezanın, ferdin ölmeden önce nedamet gösteren davranışlarda bulunması veya o öldükten sonra arkadaşlarının onun için böyle davranışlarda bulunmalarıyla sona erdirebileceği ümidini veriyordu. Bu şekilde günah çıkartma ve araf öğretisi doğdu.”
YUNAN FİLOZOFLARININ ÖĞRETTİĞİ EVRİM KURAMI Pavlus, Atina’daki filozoflara hitap ederken Yehova Tanrı’nın, dünyanın ve içindeki her şeyin, bitkilerin, hayvanların ve insanın Yaratıcısı olduğunu söyledi. Bu sözleriyle Yunan filozoflarla tekrar çatıştı. Aralarındaki Epikürcü filozoflar, hayatın kendiliğinden türediği, doğal ayıklanma ve en uygun olanın artakalması yollarıyla rastlantı sonucu olarak evrimden geçtiğine inanıyorlardı. (Durant, The Story of Civilization, Kısım II, s. 647) Stoacılar, bir şahıs olarak yaratıcıya inanmıyorlardı. Yeryüzündeki her canlı şeyi meydana getiren bir Yaratıcı düşüncesi onlar için akılsızlıktı. Yunan filozofları, hayatın yüzyıllar boyunca kendiliğinden türediği ve uzun zaman devirleri esnasında rastlantı sonucu olarak doğal ayıklanma ve en uygun olanın artakalması yollarıyla evrimden geçerek değiştiğini öğretmişlerdir. The Encyclopedia Americana, Cilt 10, s. 606 şöyle diyor: “Yunanlılar bir tüm olarak, tam belirginleşmemiş bir fikri, organizmaların azar azar geliştiklerini, çoğalmada meydana gelen hataların giderildiğini, dolayısıyla en uygun olanın artakaldığını, belirli yapıların belirli maksatlara uygun olduklarını veya uyarlandıklarını, doğada devamlı işlemekte olan zeki planlama fikrini ve doğanın, rastlantı kanunlarının faaliyette olması yüzünden işlemeğe başlayan doğal nedenlerin kontrolü altında olduğu fikrini ileri sürdüler.”
M. Ö. Altıncı yüzyılda yaşayan Yunan Filozofu Anaksimandos daha da ayrıntılara inerek şunu öğretti:
“Canlı organizmalar nemli bir ortamda evreden evreye geçerek ortaya çıktılar; karada yaşayan hayvanlar başlangıçta balıktılar ve yeryüzünün kurumasıyla şimdiki şekillerine sahip oldular. İnsan da bir zamanlar balıktı; ilk ortaya çıktığında günümüzdeki gibi doğamazdı, çünkü böyle olsaydı, gıdasını temin edemeyecek kadar güçsüz olduğundan yok edilirdi.”
Anaksagoras’ın öğretisi hakkında, (M. Ö. beşinci yüzyıl) şunu okuyoruz:
“Bütün organizmalar başlangıçta toprak, nem ve ısıdan ve daha sonra birbirlerinden türediler. İnsan, dik durması ellerine başka şeyleri tutabilme serbestisini sağladığı için diğer hayvanlardan daha fazla gelişti.”
Ampedokles hakkında şunları okuyoruz:
“Örneğin, ‘Evrim fikrinin babası’ olarak adlandırılan Ampedokles (M. Ö. 493-435) Hayatın aslında kendiliğinden türediğine ve onun çeşitli şekillerinin aynı anda meydana gelmemiş olduklarına inanıyordu. Önce bitkisel hayat başlamış ve hayvansal yaşam ancak uzun bir denemeler dizisinden sonra ortaya çıkmıştı ve organizmaların meydana gelişi son derece yavaş olmuştu. [Bu noktada, meydana gelmiş olan çok sayıdaki, biçimsiz, garip varlıklardan söz ediliyor.] Fakat doğa dışı olan bu varlıklar, çoğalma gücüne sahip olmadıklarından kısa zamanda yok oldular. Bu garip varlıkların yok olmasından sonra kendi başlarına yaşayabilen ve çoğalabilen başka hayat şekilleri ortaya çıktı. Böylece bir kimse isterse, en uygun olanın artakalması veya doğal ayıklanma teorisinin kökünü Ampedokles’in fikirlerinde bulabilir.
Ünlü filozof Aristo (M.Ö. 384-322) şöyle yazdı:
“Doğa, cansız şeylerden canlı varlıklara doğru azar azar gelişir, öyle ki canlıyı cansızlardan ayıran tam çizgiyi tespit etmek imkânsızdır. . . . Dolayısıyla gelişme derecesi artan varlıklar dizisinde cansız şeylerden sonra, bitki cinsi gelir. . . . Bitkilerin hayvanlara doğru durmadan ilerleyen bir gelişme evreleri vardır. . . . Hayvanlar dizisinde de derece derece bir farklılaşma görülür. . . . Tırnak, pençenin benzeridir; el, yengecin kıskacının; tüy, balığın pulunun benzeridir.”
KENDİ HİKMETLERİYLE KÖRLEŞTİLER Yahudi yazıcıların ve Yunan filozoflarının kendi hikmetleri onları Tanrı’nın hikmeti olan direğe gerilmiş İsa’yı görmeyecek derecede körleştirdi. Pavlus şöyle yazdı: “Zira mademki dünya Allahın hikmetinde kendi hikmetile Allahı bilmedi, Allah iman edenleri vâzın akılsızlığı ile kurtarmaya razı oldu.” Bu vaız Yahudiler için akılsızlıktı. Hikmetleri, onlara Kanun işleriyle, sadaka vermekle ve atalarının, özellikle İbrahim’in iyi işlerinden ötürü kurtulabileceklerini öğretti. Ayrıca onlar, kendisinin bir direğe çivilenmesine izin veren zayıf bir Mesih’i istemiyorlardı.
Bu vaız, Yunanlılar için de akılsızlıktı. Onları kurtarmak için hor görülen bir cani gibi ölen bir Yahudiye ihtiyaçları yoktu; onların canları ölümsüzdü, hiçbir zaman ölmeyeceklerdi!—I. Kor. 1:21.
Pavlus, bundan ötürü Korintos’taki Hıristiyan cemaatine uyarıda bulundu. Gerek Yahudi yazıcıların, ananelerinin karmaşık hukuki özelliklerinde beliren hikmeti olsun, gerekse de Yunan Filozoflarının, belagatle yaptıkları tartışma ve safsatalarında beliren hikmeti olsun, bütün insan hikmeti, insanlar buna kandıkları takdirde, Mesih’in işkence direğini onlar için yararsız kılacaktı. Pavlus, eski inançlarını Hıristiyanlığa sokmak isteyen Yahudi veya Yunanlı Hıristiyanlara Tanrı’nın Sözünü daha cazip kılmak amacıyla onun saflığını bozmak istemedi. Pavlus, Tanrı’nın Sözünün kuvvetini, hikmetli Tanrı’nın indinde akılsızlık olan bir dünyaya daha kabul edilebilir kılmak için boş fikirlerle hafifletmedi. „Biz; çünkü biz birçokları gibi Tanrı’nın sözünün seyyar satıcılığını yapmıyoruz. Tanrı’nın gönderdiği kişiler olarak, O’nun gözü önünde ve Mesih’le birlik içinde, içtenlikle konuşuyoruz.“ (2. Korintoslular 2:17) „Biz gizlice çevrilen yüz kızartıcı işleri reddettik, kurnazlık yolundan gitmedik ve Tanrı’nın sözüne bir şey katmadık. Bunun yerine, hakikati ortaya koyarak Tanrı’nın önünde her insanın vicdanı için iyi bir örnek olduk.“ (2. Korintoslular 4:2) „Bu tür adamlar, sahte elçiler, düzenbaz işçiler, Mesih’in elçileri kimliğine bürünenlerdir.“ (2. Korintoslular 11:13)
Hem resul Pavlus, hem de resul Petrus, Yahudilerden ve Milletlerden gelen sahte öğretilerin, direğe gerilmiş İsa’nın hakikatine bulaştırılmak isteneceği zamanı önceden gördüklerinden şu uyarıda bulundular: “Biliyorum ki, ben gittikten sonra, sürüyü esirgemiyen azgın kurtlar aranıza girecektir; ve şakirtleri artlarınca çekmek için sapık şeyler söyliyen adamlar kendi aranızdan çıkacaklardır.” Res. İşl. 20:29,30 “Çünkü zaman gelecektir ki, sağlam öğretişe tahammül etmiyecekler; fakat kulakları gidişip kendi arzularına göre kendilerine muallimler toplıyacaklar; ve hakikatten kulaklarını döndürecekler, ve masallara sapacaklardır.” II. Tim. 4:3, 4 “Fakat kavmda yalancı peygamberler de olduğu gibi, aranızda da yalancı muallimler olacaklardır; onlar kendilerini satın alan Rabbi bile inkâr edip kendi üzerlerine tez helâki getirecek, içeri helâk edici bid’atler sokacaklardır.” II. Pet. 2:1
Tarih, resullerin uyarılarının tamamıyla yerinde olduğunu doğruluyor. (The Encyclopedia Britannica (1976) baskısı) şöyle diyor: “Yunan felsefesiyle bir derece eğitilmiş olan Hıristiyanlar, MS. 2. yüzyılın ortasından itibaren, hem zihinlerini tatmin etmek, hem de kültürlü putperestleri Hıristiyanlığa çevirmek için imanlarını bu felsefenin terimlerini kullanarak izah etmeye ihtiyaç duydular.” Ayrıca The New Schaff-herzog Encyclopedia of Religious Knowledge şuna işaret ediyor: “İlk Hıristiyanların birçoğu da Eflatun’un öğretilerinden özellikle zevk alıp bunları, Hıristiyanlığı savunmak ve yaymak için silah olarak kullandılar ve Hıristiyanlığın hakikatlerini Eflatuncu bir kalıba soktular.”
Günümüze kadar bununla ilgili pek bir şey değişmedi. Hıristiyan âleminin kiliselerinin büyük çoğunluğu hâlâ M. S. ikinci yüzyıldan itibaren Yunan felsefesinden irtidat etmiş Hıristiyanlığa sızan canın ölmezliği, Üçlük ve benzer öğretileri öğretmeğe devam ediyorlar. Yunanlılar ise, bu öğretileri daha eski kültürlerden aldılar, çünkü bütün öğretilerin kökü Mısır ve Babil dinleridir. Günümüzdeki birçok din de öğretilerini modernleştirme çabası içinde Yunan felsefesinin hatalarını benimseyerek Tanrı’nın her şeyi evrim yoluyla yarattığını öğretiyor. Onlar, Mukaddes Kitabın, Yehova Tanrı’nın yeryüzünde hayatı yarattığı, hayatın “kendi cinslerine göre” çoğaldığı, Yehova’nın ezelden ve her şeye kadir olduğu, Oğlu İsa Mesih’in bir başlangıcı olup Tanrı’ya tabi olduğu, olduğu, hakikatlerini reddediyorlar. Artık bazı kimseler, birinci yüzyılda yaşayan Yahudiler gibi İsa’yı, itaatkâr insanlığın onun vasıtasıyla ebedi hayat kazanabileceği bir fidye olarak kabul etmiyorlar.
Çok şükür ki, bugün yaşayan milyonlarca kişi için direğe gerilmiş İsa’yı akılsızlık ve zayıf bir şey sayan bu dinsel ve felsefe hikmetin bizzat kendisi boş ve akılsızlıktır. Onlar, Pavlus’un Korintos’taki Hıristiyan cemaatine yazdığı şu söze karşılık veriyorlar: ‘Mesih, Allahın kudreti ve Allahın hikmetidir.’ Çünkü Allahın akılsız olan şeyi, insanlardan daha hikmetlidir ve Allahın zayıf olan şeyi, insanlardan daha kudretlidir.” Onlar, bütün yeryüzünde hayat veren hikmeti arayanlara kuvvetle şunu söylüyorlar: ‘DİREĞE GERİLMİŞ MESİH, TANRI’NIN KUDRETİDİR! DİREĞE GERİLMİŞ MESİH, TANRI’NIN HİKMETİDİR!—I. Kor. 1:24, 25
İsa Mesih — Milletlerin Hesaba Katmaları Gereken Muzaffer Kral YERUŞALİM MS. 70 yılında Romalılar tarafından harap edilmeden önce, o şehirdeki Hıristiyanlara Tanrı’nın Oğlu İsa Mesih’in meleklerden üstün kılındığı İbranice Mukaddes Yazılardan ispat edilmeliydi. Bu nedenle ilk yüzyıldaki Hıristiyanlara bir mektup yazan resul Pavlus, izzetlendirilmiş İsa Mesih’e atfen söylenen şu peygamberane sözlere onların dikkatini çekti: “Allah ebediyen senin tahtındır (YD). ve krallığının (YD) asası doğruluk asasıdır. Adaleti (YD) sevdin ve kötülükten nefret ettin; bunun için Allah, senin Allahın, seni kardeşlerinden ziyade sevinç yağı ile meshetti.”—İbr. 1:8, 9.

Adaleti bu kadar seven ve kanunsuzluktan bu kadar nefret eden bir kimsenin krallığı muhakkak yeryüzünde bulunan hepimiz için çok yararlıdır. Bu nedenle, onun elinde tuttuğu asa “doğruluk asasıdır.” Tanrı onun krallığının yegâne Kaynağı olup, kral olmasını desteklediğinden, Tanrı’nın onun için bir “taht” olarak hizmet edişine hayret etmemeli. Bu dünyanın bütün milletleri Evrensel Egemen ve “Milletlerin Kralı” olan Tanrı’yı deviremeyeceklerine göre, krallığını da deviremezler. Bu nedenle, tahta geçirilen Oğlunu şimdi bütün milletlerin hesaba katmaları gerekir.
Hıristiyanlığı kabul eden İbranilere yazan yazarın, Tanrı’nın izzetlendirilmiş Oğluna uyguladığı sözler Mukaddes Yazıların Mezmur kitabından, yani Mezmur 45:6, 7’den iktibas edilmişti. Bu, bütün mezmurun peygamberlik niteliği taşıdığını ispatlar. Onu inceleyerek Tanrı’nın meshedilmiş kralığının Tanrı’nın izzeti ve insanların daimi mutluluğu için neler yapacağını öğrenebiliriz. Bu peygamberane ifadeleri ele alalım.
Mezmur yazarları, Tanrı’nın Yeruşalim’deki mabedinde hizmet eden ve tayin edilmiş olan Levililerdi. Bu Mezmur coşku saçıyor. Hissedilen coşku bozulmaz adil bir hükümdarın yönetimindeki iyi bir hükümetin gelmesi nedeniyle hissedilen bir coşkudur. Olay yürek ısındırıcıdır zira mezmur yazarı sözlerine şu coşkun sözleri hayrırarak başlar: “Yüreğim iyi bir meseleyle coşuyor. Ben: ‘İşlerim bir kralla ilgilidir’ diyorum. Dilim usta bir kopyacının kalemi olsun.”—Mezm. 45:1, (YD) ve bu mezmurun başlığı.
lham altında yazan mezmur yazarının yüreğini coşturan ‘iyi meselenin’, İsa Mesih’in “krallığın bu iyi haberi” diye adlandırdığı mesajın önemli bir özelliği olduğu ortaya çıkmıştır. Krallık mesajı o kadar “iyi” idi ki, milletlerin “sonu”nun gelmiş olduğu gerçeği karşısında o, “bütün milletlere bir şehadet maksadıyle bütün meskûn yerde vâ’zedil”mesi gerekecek kadar önemliydi! (Mat. 24:14, YD) Yüreğiniz bugün Tanrı’nın, Mesih’in yönetimindeki krallığı olan “iyi” konuyla coşuyor mu?
Biz de Mezmur yazarına katılıp herkesin duyabileceği şekilde: “İşlerim bir kralla ilgilidir” diyor muyuz? Bu kraldan, yani bizzat Tanrı’nın meshedilmiş olanından utanmaya sebep yoktur. Bu neenle başlıca “işler”imiz kral olan Mesih hakkında konuşmak, öğretmek ve va’zetmek olmalı. Feci sonlarına yaklaşmakta olan dünyevi kralların herhangi biri için değil, başta onun Krallık menfaatleri için çalışıyoruz. Tanrı’nın krallığının ve meshedilmiş Krallığını ilan etmek üzere dilimizi kullanmak için coşturuluyoruz. Dilimizin söylediği sözler, Mukaddes Yazıların kopyalarını çıkartmakta becerikli olan bir yazıcının ince mil kaleminin yaptığı yazılar kadar kolay akmaktadır. Aynı zamanda dilimizden akan sözleri başkaları da sevinçle okuyabilsinler diye onları kaleme almak istiyoruz. Daha da iyisi, bugün ondan dünya çapındaki okuyuculara birçok dilde dağıtılmak üzere çok büyük hızla dönen rotatif matbaa makinelerinde milyonlarca nüsha basabilmekteyiz. İnternet sitesinde 500 dilde yayın bulunur.
KRALA YÖNETİLEN İLHAM EDİLMİŞ BİR HİTAP Acaba Tanrı’nın meshedilmiş kralını beğeniyor muyuz? Eğer mezmur yazarının verdiği tarifi beğeniyorsak onu da beğenmeliyiz. İlham altında yazan bu yazar, onu, Yeruşalim’deki kral Davud’un kraliyet sülalesinden gelen daha önceki krallarla karşılaştırıp ona şöyle hitap eder: “Sen âdem oğullarından daha güzelsin; dudakların üzerine letafet saçılmış; bunun için Allah seni ebediyen mübarek kılmış.”—Mezm. 45:2. İsa Mesih, Aden bahçesindeki ilk insan Âdem kadar kâmil bir insandı. Hıristiyan âleminin ressamlarının İsa diye yaptıkları resimler, onun yeryüzünde olduğu zamanki görünüşünden muhakkak ki epeyce değişiktir. Mezmur yazarının onun hakkında verdiği tarif, Tanrı’nın ıstırap çeken bir hizmetçisi olarak tasvir edildiği İşaya’nın 53. babındakinden tamamıyla farklıdır. Fakat onun, gerçekten ne olduğu ve neler yaptığını göz önünde bulunduracak olursak, onun yüz hatlarını görmesek bile, yine de Âdem de dahil olmak üzere bütün insanların sahip olduğunun çok fevkinde bir güzelliğe sahip olduğunu anlarız.
Bu kralın dudaklarının şekli çok güzeldi. Fakat bu dudaklardan çıkanlar onlara letafet katıyor ve bu letafet Tanrı’dan geliyordu. Kötü zihniyetli düşmanları onu dudaklarıyla Tanrı’ya küfretmekle suçladılar. Hatta onu tutuklayıp mahkemeye götürmek üzere gönderilen memurlar dahi tenkitçilere: “Kimse asla böyle söylememiştir” demek zorunda kalmışlardı. (Yuh. 7:46) Tanrı’nın krallığıyla ilgili anlattığı mesaj dudaklarına bir letafet verdi. Onu Öğretmenimiz olarak tanıyan bizler söylediklerine hayran kalıyoruz. Şakirtleri olarak söylediklerini tekrarlamakla dudaklarımıza letafet katmış oluyoruz. Bu yakışıklı, letafetli Kral Tanrı’nın, sonu olmayan bereketine sahiptir. Bunun nedeni onun Tanrı’nın kendisine öğrettiklerini söylemesiydi. Kendisi, bütün insanlığı mübarekleyecek olan Tanrı’nın teokratik hükümeti hakkındaki hakikati va’zediyor ve öğretiyordu. İsa Mesih, hayatıyla ilgili yargılanırken, Romalı vali Pontuslu Pilatus’un kendisinin bir kral mı olduğu sorusuna korkusuzca: “Kral olduğumu sen diyorsun. Ben bunun için doğmuşum, ve bunun için dünyaya geldim ki, hakikate şehadet edeyim. Hakikatten olan herkes benim sesimi işitir” cevabını verdi. (Yuh. 18:37) Krallık hakkındaki hakikati sadakatle bildirdiğinden Tanrı onu ölülerden dirilterek mübarekledi. Ayrıca Tanrı ona, yalnız Kral Davud’un tebaaları üzerinde değil, bütün insanlık üzerinde hükmetmek üzere semavi bir krallık verdi. Onun üzerinde bulunan Tanrı’nın ebedi bereketleri hepimiz için iyi şeylerin geleceğinin işaretidir.
MİLLETLERİN HESABA KATMALARI GEREKEN TAYİN EDİLMİŞ OLAN KİŞİ: İsa Mesih kâmil bir insan olarak yeryüzündeyken, düşmanları vardı. O halde “milletlerin tayin edilmiş zamanları” 1914’te sona erip gökte kral olarak tahtta oturtulmasından bu yana kendisinin hâlâ yerde düşmanlarının bulunması garip değildir. Şehit olarak ölümünden birkaç saat önce şakirtlerine: “Eğer dünya sizden nefret ederse, bilin ki, sizden önce benden nefret etmiştir” dedi. (Yuh. 15:18) Dünya bugün İsa Mesih’i sevmeye dönmedi. Hatta Hıristiyan âlemi bile bunu yapmıyor. Onun Mesih’in hakiki şakirtlerine zulmetmesi bunu ispatlamaktadır. Dünyevi milletler tahta oturtulan İsa Mesih’in insanlık üzerinde hüküm sürmesini engellemek isterler. Onlar, onun hükümdarlığını gökle sınırlandırıp yerin hükümdarlığını daimi olarak kendi ellerinde tutmak isterler. Böylece hakikat, alçak gönüllülük ve adalet uğrundaki bir davanın varlığı ortaya çıkıyor. Dünyevi milletler, “Milletlerin Zamanları” 1914’te sona erdiğinden bu yana boyun eğmez bir duruş aldıklarından, şiddetli bir savaşta İsa Mesih’i hesaba katmak zorunda kalacaklardır.
Tahta yeni geçirilen Mesihi kralın karşılaşacağı şeyler, mezmur yazarı tarafından ilham altında önceden görüldü. Böylece o “usta bir kopyacının kalemi”yle devamen şunları yazdı. “Ey kudretli, beline kılıcını, celâlini ve hazmetini [haşmetini] kuşan. Ve hakikat, alçak gönüllülük (YD) ve adalet uğruna, haşmetinle, muvaffakiyetle bin; ve sağ elin sana korkunç işler öğretir. Okların sivridir; onlar kralın düşmanları yüreğindedir; kavmlar senin altında düşerler.”—Mezm. 45:3-5.
Okların fırlaması için yaya ihtiyaç vardır. Mezmur yazarının kaydettiği bu tarif bize Vahiy 6:1, 2’de tasvir edilenin kim olduğunu anlamamıza yardım eder. Hıristiyan resul Yuhanna orada gördüğü rüyet hakkında şöyle diyor: “Kuzu [İsa Mesih] yedi mühürden birini açtığı zaman, gördüm, ve dört canlı mahlûktan birinin gök gürlemesi gibi bir sesle: Gel, dediğini işittim. Ve görüdüm, ve işte bir kır at, ve onun üzerine binmiş olanın bir yayı vardı; ve kendisine bir taç verildi; ve fethe ve fethini tamamlamaya (YD) çıktı.” Kır ata binmiş, taç giymiş ve elinde yayı olan şahıs düşmanlarıyla savaşmak üzere harekete geçen izzetlendirilmiş İsa Mesih’i tasvir ediyor. Amacı kesin bir zaferdir. Fethi bütün dünyayı kapsamalı.
İsa Mesih, hüküm sürmeye yeni başlayan bir kralın celal ve haşmetiyle, muhalefet eden yeryüzündeki milletlere karşı kılıcını kaldırmak için onu kuşanıyor. Artık et ve kandan müteşekkil bir insan değil, semavî güçlerle giyinmiş bir kimse olduğuna göre, şimdi gerçekten “kudretli” olan biridir. İşaya 9:6’daki peygamberlik, onun ünvanlarından birinin “Kadir Allah” „Kudretli Tanrı“-YD (YD-Dipnot:“Güçlü Tanrısal Varlık.” İbranice El Gib bor; (Başlangıç 17:1’deki Mutlak Güce Sahip Tanrı anlamındaki El Şadday’dan farklı. Hıristiyan aleminin üçlük öğretisindki gibi Tanrıya eş tanrı olduğunu desteklemez). olduğunu söylüyor. Tepeden tırnağa silahlanmış olan günlerimizdeki milletler onun böyle kudretli biri olduğunu muhakkak öğrenmelidirler.
Bir zamanlar taç giyen Kral Süleyman gibi, İsa Mesih de Davud’un sülâlesinden gelen kral olarak kendini takdim ederek, Yeruşalim şehrine muzaffer bir şekilde girdiği zaman sulhseverliğin bir ifadesi olarak bir sıpa üzerine binmişti. (Mat. 21:1-14; Zek. 9:9) Fakat pek yakında hakikat, hilim ve adalet uğruna harekete geçtiği zaman kendisi mecazi bir savaş atına binmiş olacak. Bu ayet yerindedir, çünkü hakikat, alçak gönüllülük ve adaleti bozanlardan hesap sormak onun görevidir.
İsa, Yeruşalim’e bir sıpa üzerinde girdikten birkaç gün sonra, Vali Pilatus’a dünyaya hakikate şahadet etmek için geldiğini söyledi. Bu en başta, tam o anda Pilatus’a hakkında şahadet ettiği Tanrı’nın krallığı ile ilgili olan hakikatti. (I. Tim. 6:13) Her ne kadar Yehova, kendi şahitleri vasıtasıyla dünya hakimiyetiyle ilgili, Milletlerin Zamanlarının 1914’te sona erdiğine dair hükümetleri haberdar ediyorsa da, onlar bu hakikati ayaklar altında çiğniyorlar.
Dünyevi hükümetler, Tanrı önünde alçakgönüllülüğü hiç göstermezler Tanrı’nın önünde en büyük alçak gönüllülüğü göstermiş olan ve zulmedilen şakirtleri başta olmak üzere yerdeki ezilen bütün alçakgönüllülerin davasını savunan yerin meşru Kralı İsa Mesih’e sulhperver şekilde boyun eğmezler. Şimdi bu “son günlerde” insanların adaletsizliği ve kanunsuzluk gittikçe korku verici şekilde artarak “tohum vermeğe” başladı. İnsanığa adalet yolunda yeni bir başlangıç vermek gerekir. Dolayısıyla savaşmak üzere çıkan Kral İsa Mesih adalet uğruna altına binip ilerleyerek tüm yeryüzünde yeni bir düzenin kurulması için savaşmalıdır.—İş. 26:9.
Günlerimizdeki savaşlarda artık kılıç ve oklar kullanılmıyor. Süper kudretler şimdi nükleer silahları ve nötron bombalarını, kıtalararası balistik füzeleri kullanmayı düşünüyorlar, fakat onlar izzetlendirilmiş İsa Mesih’in kendilerininkinden çok daha üstün olan bilimsel silahlarla onlara acı bir süpriz yapamayacağını zannetmemelidirler. Mezmur 45:4, Mesih’in sağ elinin ona “korkunç işler” öğreteceğine dair milletleri uyarıyor. Onun insanüstü füzelerini insanlardan oluşan hedeflere isabet ettirmekteki başarısı, insanların kendi füzelerini isabet ettirmekteki başarısından daha az olmayacaktır. İnsanları öldürmek amacıyla onlar “kralın düşmanları[nın] yüreğin”e isabet edecekler.

Bu durumun insanların toplu olarak öldürülmesiyle sonuçlanacağı, onun hakikat, alçakgönüllülük ve adalet uğruna yapacağı savaşta “kavmlar senin altında düşerler” diye söylenen savaş haberleriyle belirtilmektedir.—Mezm. 45:5.
Bugün Hıristiyan âlemindeki insanlar böyle bir manzaranın İsa Mesih’i kan döken biri ve semavi Babasını kana susamış zalim bir Tanrı olarak tasvir ettiğini söyleyebilirler. Böylece insanlar Tanrı’yı ve İsa Mesih’i bu tarzda tanıtmanın kendilerini ürküttüğünü iddia edebilirler. Fakat böyle kimselerin vatansever tebaalar oldukları Hıristiyan âlemine dahil milletler hakkında ne denilebilir? Acaba bu milletlerin elleri teokratik olmayan ve Hıristiyanlıkla ilgisi bulunmayan savaşlarda dökülen kan lekelerinden temiz midir? Bu kan suçu altındaki İsrail milleti dahil, milletler, yerin bütün nüfusu tufanla yok edildikten sonra Tanrı’nın geminin içinde koruduğu Nuh ve ailesine “her kim adam kanı dökerse, onun kanı adam eliyle dökülecektir” dediğini hatırlasınlar. (Tekv. 9:6) Hıristiyan âlemi, siyasal savaşlarda, dinsel haçlı seferlerinde, Mukaddes Kitaba bağlı olan vicdanlı Hıristiyanlara zulmettirerek milletleri kan dökmeğe sevk etmiştir. İnsanların kanıyla kirletilen toprak nasıl temizlenecek? Ancak kan suçu altında olanların kanlarının dökülmesiyle adalet terazisinin kefeleri dengelenecetir.
Bu, Tanrı’nın İsrail’de, kasti olmadan adam öldürenler için koyduğu sığınak şehirleriyle ilgili kanununa uygundur. Tanrı, peygamber Musa vasıtasıyla: “İçinde olduğunuz diyarı murdar etmiyeceksiniz; çünkü kan diyarı murdar eder; ve içinde dökülen kandan dolayı diyar için başka şeyle değil, ancak onu dökenin kanı ile kefaret edilir. Sizin oturduğunuz, benim ortasında oturmakta olduğum diyarı kirletmiyeceksin; çünkü ben Yehova (YD) İsrail oğulları ortasında oturuyorum” demişti. (Say. 35:33, 34) Eğer kanla kirletilen yerimiz burada insanın ebedi meskeni olarak bir cennet haline getirilecekse, önce temizlenmelidir. Üzerine dökülen suçsuz kanlara, bizi bugün üçüncü bir dünya savaşıyla tehdit eden milletlerin kanıyla kefaret edilmelidir.
Bu adil sebepten dolayı bütün milletler pek yakında İsa Mesih’e hesap vermek zorunda kalacaklardır. İsa Mesih onlara karşı zafer kazanacaktır. Kuvvetlerini Birleşmiş Milletler teşkilatında toplamaları, onları bozguna uğramaktan kurtarmayacaktır. Onlar bir süre, Tanrı Kuzusu olarak kurban edilen kralın menfaatlerine karşı savaşacaklardır. Mukaddes Yazıların son kitabı buna dair şöyle diyor: “Bunların düşünceleri birdir; kuvvetlerini ve hâkimiyetlerini canavara [Birleşmiş Milletlere] verirler. Bunlar Kuzu ile cenkleşecekler, ve Kuzu onları yenecektir; çünkü rablerin Rabbi ve kıralların Kıralıdır.” (Vah. 17:13, 14) Bu savaş hakkında devamen şunları okuyoruz:
“İşte, bir kır at, ve üzerine binmiş olana Sadık ve Hakiki denilir; ve adaletle hükmedip cenkeder. . . .başı üzerinde çok taçlar vardır;. . . .ve üzerine kan serpilmiş bir esvapla giyinmiş olup, o Allahın Kelâmı ismile anılır. Ve gökte olan beyaz, temiz, zarif ketenle giyinmiş ordular kır atlar üzerinde onun ardınca geliyorlar. . . .Ve esvabı üzerinnde ve kalçası üzerinde: “KIRALLARIN KIRALI VE RABLERİN RABBİ, diye yazılmış bir isim vardır.”
“Ve canavarı ve dünya kırallarını ve onalrın ordularını, at üzerine binen ile ve onun ordusu ile cenketmek için bir araya toplanmış gördüm.” (Vah. 19:11-16, 19) Bir araya toplanmış olan milletler milli egemenlikleri ve bütün yerin insan taraından ebediyen yönetilmesi üzerinde ısrar ettiklerine göre bu yüzden doğacak savaşı körülüyorlar. Meseleleri zirveye ulaştırdıkları bu dünya durumu, İbranice Har–Magedon veya Armagedon diye adlandırılan savaş meydanına benzemektedir. (Vah. 16:14-16) Bu Tanrı’nın öç günü olan hüküm günüdür. O,gün “her şeye kadir olan Allahın büyük gününün cengi” yapılacaktır. O tayin edimiş gün, bütün milletlerin kanı, Kendisine yabancılaşmış insanlık dünyası, tüm bağnaz, sahte dinleri, kirli politikası, yozlaştıran milliyetçiliği, boş hakikatten uyak felsefeleri, acımasız tıcari sitemleri ile beraber yok edilecek. Yeri kirletmiş oldukları bütün masum insanların kanlarına kefaret etmeli. Ancak bundan sonra,bütün yer dünya çapında cennetin kurulması için temizlenmiş olacaktır.
Hıristiyan âlemine dahil olan ve olmayan yerin bütün milletleri için bu hesap günü ne kadar büyük bir önem taşımaktadır. Bu milletlerin herhangi birisi o gün sağ kalacak mı? Bu müzakerenin ilk safhasında sorduğumuz soru buydu. Kesin cevap şudur: Hayır! Hiç birisi sağ kalmayacak!
Bu nedenle mahkûm edilmiş bu milletlerin tebaaları olan bizler bu durumla ciddi şekilde ilgilenmeliyiz. Ferden suçsuz olmayıp nasıl sağ kalabileceğimizi öğrenmek istemeliyiz. Tanrı’nın Tayin ettiği Mesih, Krallığını yeryüzünde de sürdürmek için Melek orduları ile harekete geçmeden Mesih’in ve Tanrı Yehova’nın önünde uygun olmaya gayret etmememiz gereklidir.
Bu ise, ancak ve ancak, Kutsal Kitap’ta kayıtlı olan hakikatleri araştırmakla mümkündür.İsa Mesih’in demiş olduğu gibi: “Siz hakikati bileceksiniz ve hakikat sizi özgür kılacak” (Yuhanna 8:31, 32).
TANRI’NIN ve MESİH’İN GÜNÜ NE ZAMAN? Başlıklı anlatım 2. kısım, günümüz peygamberliklerini içerecek. Bunları okumanız ve irdelemeniz için yakında yollıyacağım.