GEÇİM GARANTİSİ

GEÇİM GARANTİSİ

Neredeyse 30 yıldır görüşmemiştik. Lise arkadaşıydık. Birkaç saatlik buluşmamızdaki sohbetimizde yıllar ona pek bir şey katmamıştı. “İnsan yedisinde ne ise yetmişinde odur” dan farklı bir durumdu.

Sohbetimiz yaşımız gereği lise yıllarındaki anılar, evlilikler, boşanmalar, çocuklar, geçim derdi, yaşlanmış ana babalar olarak gelişmişti.

Boşanmıştı, çocuklar büyümüş meslek sahibi olmuşlardı. Kendi evi yoktu, ya kızının yanında kalıyordu, ya da babasının yanında… Bir mesleği de yoktu, bu yaşa kadar hiç çalışmamıştı. Bunca zaman bir şekilde yaşayıp gitmişti.
“Aslında bir ara matbaa da çalıştım ama maaş doğru dürüst vermedikleri için çıkmıştım.” Sonra da, “aman boş ver, böyle iyi” demişti. Gece televizyon izlediğini, öğleye kadar uyuduğunu, sıkılınca alışveriş merkezi gezdiğini, eve gelince örgü, yemek derken zamanını geçirdiğini söylemişti.

“Yarın kızlar evlenir onların yanına sığamazsın, baban ömrünü tamamlar gider, ablanın, abinin kapısını kaç kere çalabilirsin? Yol yakınken bir çaresine baksan ev, iş, güç…” demiştim dostane, çare aramıştım onun yerine kaygıya düşerek.

Ona da cevabı hazırdı. Babasının kefen parası diye kendine emanet ettiği paranın üzerine para koyup kendine ayda 200 lira getirisi olan bir dükkan satın almıştı. Babasının bundan haberi bile yoktu. Babam ölünce de maaşı bana bağlanacak, babamdan kalan evden de bana düşen bana yeter de artar demişti.

Hiçbir sosyal güvencesi olmadığından babasının emekli maaşının kendisine bağlanacağını düşünerek kendisini şimdiden bu şekilde garantiye almıştı.

Babasının ölümünü düşünüp kendine bağlanacak maaşla geçinmeyi planlamasını çok vicdansızca bulmuştum.

***
O gün doğum günüydü. Sosyal paylaşım sitesinde fotoğrafını paylaşmıştı. Fotoğraf karesinde babası hasta yatağında üzerinde pijaması, burnunda solum için takılı hortum, yarı oturur haldeydi. Ön planda kendisi, elinde de mumu yanan bir yaş pasta ile poz vermişti. Altına da şunu yazmıştı.
“Babamın son zamanları, onu mutlu etmek istedim. Mumları beraber üfledik. Bana da bir anısı kalacak!” diyordu.

Doğum gününden iki gün sonra babasını kaybetmişti. Baba kaybetmenin ne kadar derin bir acı olduğunu hala yaşıyorken onun şu an ne hissedebileceğini anlayabiliyordum.

Acısı yeni diye iki gün sonra aramıştım. Baş sağlığımı kabul ettikten sonra, “unuttum bile, gelen gidenden” demişti. “Hastanede miydiniz?” diye sormuştum. “Yok, evdeydik. Hastaneye telefon ettik, getirmeyin dediler. Yaşlıları pek kabul etmiyorlar. Yapacak bir şey yok diyorlar.” demişti. “10 gün yattı, altından aldık, hiç kalkmadı.” demişti.

Bilirsin, yarın da babamla ilgili veraset işlemlerini halledeceğiz.” demişti.

YENER BALTA, 18 OCAK 2016