TABULARA, TALANA, YALANA BALTA

TABULARA, TALANA, YALANA
BALTA

IRKÇILIĞA, SÖMÜRÜYE, ŞERİATA
HAYIR!..

Sorumlusu: Av. Hayri BALTA
+
hayri@tabularatalanayalanabalta.com
www.tabularatalanayalanabalta.com
X

ORUÇ BABA! ORUÇ BABA!.
BANA; EV, EŞ, İŞ, ARABA…

“ORUÇ BABA TÜRBESİNE UMUT YAĞDI,
Seyyit ERÇİÇEK/İSTANBUL

FATİH’teki Oruç BâbaTürbesi’nde Râmâzari ayının ilk iftarını yapmak isteyen ve dilekte bulu¬nan vatandaşlar, türbeye akın etti.
Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu kalabalık ellerindeki şişe¬lerde birbirlerine sirke ve kesme şeker ikram etti.
Demir parmaklıkları aşarak içeri girmeyi başa¬ranlar mezar taşına ev ve araba için anahtar, para için cüzdan, iş ve sınavlarda başarılı olabilmek için de kalemini sürttü.
Bazıları ise türbenin demir parmaklarına kağıttan yaptıkları bebek beşiklerini ve ipliklerini bağladı, içeriye giremeyenler ise çantalarını ve anahtarlarını mezarın olduğu bölüme girenlere verebilmek için birbirlerini ezdi.”
(Hürriyet, 3.8.2011)
+
Sordum bunlardan birine.
– Ne isteyeceksen Allah’tan iste…
Yanıt verdi içini çeke çeke:
– İstedim, istedim… Belki binlerce kere…
Ellerim boşlukta kaldı, bekledim boş yere…
Dedim: Bir de Oruç Baba’yı deneyelim hele…
+
Din dili mecaz dilidir.
Allah sözü geçince,
Bunun ne anlama geldiği bilinmelidir.
Bilinmediği takdirde,
Dilekler nasıl yerine gelir?..
+
Kuran’dan bir örnek
“Bu böyle. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir.
O’nu bırakıp da taptıkları ise batılın ta kendisidir.
Şüphesiz ki Allah büyüktür, yücedir…” (K. 22/62. 24/25. 31/30)

Ölüden yardım uman da ölüdür.
Ölünün, bu dünyada rolü bitmiştir.

Hak’kı bırakıp Ölü’ye gidersen,
Ev. eş, iş, araba yerine hava alırsın sen…

O, Oruç Baba ki; yaşarken sirke ile ekmek yemiştir.
Kuran ise kendisine şöyle emretmiştir:
“Ey Adem oğulları!
Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin;
Yiyin, için, fakat israf etmeyin…
Çünkü Allah israf edenleri sevmez!..” (K. 7/31) demiştir.

Devletin de, Diyanet’in de halkı aydınlatma gibi bir sorunu yoktur.
Tersine; halkın hurafelerden böylesine yardım umması,
Şimdiki iktidarın onurudur, gururudur.
Onlara göre; halk, inançlarını yaşarsa mutlu olur…

O Atatürk, İnönü döneminde imiş…
Onların döneminde Halkevleri, Köy Enstitüleri,
Okuma Yazma ve de Laik Eğitim seferberliği varmış…

Şimdi o dönemde ne yapılmışsa tu kaka…
Halkımız ev, eş, iş, araba için koşar Oruç Baba’ya…
Bu da inançlara saygı sayılır günümüz iktidarında…

Av. Hayri Balta, 3.8.2011

SALAKLARI SAĞARLAR…

İşte Hürriyet’te çıkan bu günkü haber:
Bakalım daha neler göreceğiz neler?
+
“YAZAR, MEDYUMLARA 20 MİLYON DOLAR KAPTIRMIŞ…

AMERİKALI bir yazarın motosiklet kazasında ölen 8 yaşındaki oğlunun cennette mi, yoksa Araf’ta mı olduğunu öğrenebilmek için medyumlara 20 milyon dolar kaptırdığı iddia edildi.
Florida’nın Fort Lauderdail kentinde görülen davada, bir medyum ve falcı çetesinin, 40 milyon dolarlık vurgun yaptığı ortaya çıktı.
Hedefteki kişilerden para kopartmaya çalışan, aksi halde lanetleneceklerini öne süren çetenin kurbanları arasında New York Times Gazetesi’nin çok satanlar listesine 37 kez girmiş bir yazarın da bulunduğu belirtildi.“
(Hürriyet, 23.8.2011)
+
Az uz da değil tam 20 milyon dolar.
Roman yazılarak kazanılmış bu paralar…

Yazar olmuş, kafa çalışmıyor.
Daha Cennet’in Cehennem’in
Ne olduğunu bilmiyor…

Cennet de Cehennem de yaşarken söz konusudur.
Ölen kişinin; Allah’ı, Cennet’i, Cehennem’i mi olur?

“Tanrı, ölülerin değil; yaşayanların Tanrısıdır…” (İncil, Matta. 22/32)
Kendi kitabından haberi olmayan insan,
Aklını kullanamaz hiçbir zaman…

Anlaşılan o ki peygamberler boşa gelmiş gitmiş.
İnsan oğlu atasından nasıl gördüyse öyle hareket etmiş…

Av. Hayri Balta, 23.8.2011

ATATÜRK’E BUNUN İÇİN Mİ DÜŞMANSINIZ?..
ÖYLEYSE HİÇBİR ZAMAN İFLAH OLMAZSINIZ…

Gözlerimle gördüğüm için biliyorum:

Atatürk, hurafelere tutsak olmuş bir milleti.
15 yıl içinde çağdaş ülkeler seviyesine yükseltti.

Ülkeyi kurtardığında yüzde 90 okuma yazma bilmezdi.
Üç kenarı denizlerle çevrili bir ülkede halk denize girmezdi…

Halkın yüzde doksanı şalvar, gömlek, sarık giyerdi.
Bunların da çoğu yamalı, yırtık pırtık giysilerdi…

Köylünün yüzde doksanı ağanın, eşrafın toprağını yarıcı olarak işlerdi.
Ağa, eşraf hasat sonunda köylünün ekip biçtiğinin yarısını alıp giderdi.

Sıtma, miyop, bit, pire salgın halinde idi.
Okula giden çocuklar her gün bit muayenesinden geçerdi.

Üreticinin en zengini atölyelerde üretim yapardı.
Bunlar da halı, kilim, kuşak dokurlardı…

Saz çalıp, türkü okumak küçümsenirdi.
Bu işi yapanların da çoğu Çingenelerdi…

Uzatmayalım, nerden nereye geldik.
Gele gele Dersim’e geldik.

Atatürk’e bunun için mi düşmansınız?..
Öyleyse hiçbir zaman iflah olmazsınız…

Bir de elin gavurunun verdiği değere bak!
Ne kötü bir karakterdir nankör olmak…

Av. Eren Bilge, 7.12.2011
+
TÜRKIYE’ye ayak basmamış ABD’li Psikiyatr Prof. Arnold LUDWIG, King of the Mountain adlı kitabında, 20. yy’da tüm dünya¬da ülke yönetmiş, Abdülhamid den Kaddafi’ye, Mao’dan Roosevelt’e, De Gaulle den Nehru’ya, Churc-hill den Hitler’e, Mussolini den Mandela’ya, Stalin’den Nasır’a ve Arafat’a, 2 bin kadar lider hakkında¬ki 18 yıllık araştırmasının sonucu ne olmuş biliyor musunuz?
377 adet belli başlı devlet adamı/ lider tespit etmiş ve onlara 200 ka-dar değişik kıstasa göre, l’den 31’e kadar puan vermiş.
PGS (Political Greatness Scale) olarak tanımladığı bu sıralamada ör-neğin; en çok;
Roosevelt ve Mao 30’ar puan almışken,
Nehru 25,
Churchill 22,
Golda Meir 12,
Fi-del Castro 23,
Lenin 28,
Khome-ini 23,
Kennedy 15 puan almışlar.

Yalnızca bir lider; 31 puanla ve ‘visio-nary’ sıfatıyla, 20. yy’ın gelmiş geç¬miş en büyük devlet adamı/lideri un¬vanına hakkıyla layık görülmüş:
O da, Mustafa Kemal Atatürk!

Okurumuz kaynağını da hatırlatıyor: (King of the Mountain, The nature of political leadership, by, Arnold M. LUDWIG, University Press of Kentucky, 2002-Amazon.com)

Ne yazık ki, ne basınımız, ne hal¬kımız ve özellikle yeni nesiller bu önemli gerçeğin farkında bile değiller.
(Genel bir iletiden kısaltarak…)

666 ŞEYTAN SAYISI İMİŞ
BU DA; HURAFENİN, SAFSATANIN HASI İMİŞ

Önce haberi verelim
Sonra okuyup gülelim

YORGO KIRBAKİ Atina’dan bildiriyor.
Haberinde şöyle diyor.
(Radikal 18 Kasım 2010)

“Yunanistan’da Kiliseyle hükümet arasında yaklaşık 10 yıl önce patlayan kimlik kartlarına din hanesinin yazılıp yazılmaması kavgası şimdi de şeytanın işareti sayılan 666 için alevlendi.
10 yıl ön¬ceki kavgayı kaybeden kilise gerekirse ‘rövanşa’ hazır.
2000 yılında çıkarılan AB standart¬larındaki ilk kimlik kartlarında din hanesinin bulunmamasını protesto için 1 milyon insanı sokaklara döken ve bir o kadar da imza toplayan Yunanistan Kilisesi, ‘Chip’li yeni kimlik kartlarında şeytanın işareti 666 da olacak’ söylentilerinin yayıl¬ması üzerine karar organı Daimi Sen-Sinod Meclisi’ni toplantıya çağırdı.
Toplantıya din adamla¬rından başka bilgisayar ve hu¬kuk uzmanları da katıldı.
Kilise açıkça ‘Yeni kimlik kartlarında sakın şeytanın işareti 666 ol-masın’ diyerek hükümeti uyardı.
Ortodoks din adamları, 666’yı şeytanın işareti sayıyor. Kanıt olarak da Aziz Yuhanna’nın Patmos adasında yazdığı söylenen vahyi gösteriliyor.”
+
Şeytanın sayısı mı olurmuş?
Papazlar bunu nereden uydurmuş?

Merak ettim kitaba baktım,
Adı geçen ayeti buldum,
Aktardım:

İşte ayet,
Şeytana lanet…
Okuyunca görürsünüz ki
Asıl Şeytan
Papazlardaki zihniyet…

“Hikmet buradadır. Anlayışı olan, canavarın sayısını hesap etsin, çünkü insan sayısıdır ve onun sayısı altı yüz altmış altıdır.” (İncil. Vahiy, 13/18)

Önce kim söylemiş ona bakalım..
Bu sözler aziz Yuhanna’nın…
Bu aziz Peygamber bile değil,
Ama sözü Tanrı sözü sayılmış nitekim.

Şimdi de ayet’e bakalım.
Ayete göre 666 insan sayısıdır.
Durup dururken burada
Ne işi var Canavar’ın…

Kafadan uyduruyorlar…
Yunan hükümetine dayatıyorlar.
“Yeni vereceğin nüfus cüzdanında,
666 sayısı olmayacak!” diyorlar…

Bu kafa bu zihniyet insanları yönlendiriyor.
Kandırdıkları insanlara Cennet vaat ediyor…

Kendileri karanlık bir dünyada yaşıyor,
Ne var ki insanlara kurtuluş vaat ediyor.

Bunları yeniden okutmalı,
Hepsini anaokuluna koymalı…
Böyle zırvaladıkları zaman
Kulaklarını çekip kıvırmalı…

Bunlar ki Fatih’in topları Bizans surlarını döveerken,
Dişi mi, erkek mi diye söz etmişlerdi meleklerden…

İyi ki laiklik var ülkemizde…
Yoksa,
Bu tür çatlaklar çıkar bizde de…

Av. Hayri Balta, 24.11.2010

45 SANTİMETREDİR ÜST SINIR
AMAN FAZLA YAKLAŞMA ISIRIR

Böyledir son haber,
Verir keyfe keder…

Okuyalım hele bir.
Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir.

“MERSİN’deki Nevit Kodallı Anadolu Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi’nde kız ve erkek öğrencilerin birbirlerine 45 santimetreden daha fazla yaklaşmamalarının istendiğini iddia eden veliler, okul önünde toplanarak uygulamayı protesto etti.” (Milliyet 11.1.2011 ve medya…)

Heykeli put gören bir zihniyet,
Geri kalmaya mahkûmdur ilelebet.

Böylesine çağdışı bir zihniyet,
Kızla oğlanı ayırmaya kalkar elbet…

Erkek dişi birbirinin eşi
Bu Yaratan’ın karşı gelinemez işi…

Taş kafa anlayamaz elbette bu gidişi…
Ayırmaya kalkar asırlardır erkekle dişiyi…

45 santimetredir üst sınır
Aman fazla yaklaşma ısırır…

– Kim ısırır,
Erkek öğrenci mi ısırır,
Kız öğrenci mi ısırır,
Yoksa veliler mi ısırır?
– Bunlar ısırmaz…
– Ya kim ısırır?
– Heykeli put gören zihniyet ısırır…

Kafaya bak kafaya!..
Nerede bir erkek ile dişi varsa
45 santimetre koymalı araya…

Getirin cetveli hele bir,
Üst sınır geçilmiş midir, geçilmemiş midir?
Yadsınamaz gerçek şu ki:
Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir…
Av. Eren Bilge, 11.1.2011
+
KATKIDA BULUNANLAR:
Mustafa Dinçer,
Kızlara 45 cm yaklaşma ama İnsanları sığır yerine koy, bayramlarda otobüsleri bedava diye tıkış tıkış doldur.
Artı kızlardan kaç ama mümkünse 4 karıyı yatağa at. Allah’ım bu yobazlara karşı savaşanlara kuvvet ver!, 11.1.2011
x
X17
SAİD-İ NURSÎ SAFSATASINA DAİR

(Safsata denince “boş ve temelsiz söz” gelir akla…
Özdemir İnce, Said’i Nursi ile ilgili safsataları sıralamış altta…

Safsatalar çok revaçta bu günlerde…
Safsata deva olamaz hiçbir derde…

Ne var ki safsata çok satıyor…
O duruma geldi ki millet,
Safsata ile yatıp safsata ile kalkıyor…

Bilmem bu safsatalarla nereye varılacak…
Safsata ile çağdaşlığın yakalanmayacağını
Bu millet ne zaman anlayacak!…

Av. Eren Bilge, 18.1.2011
+
9 NİSAN 2008 günü, Mustafa Yıldırım’ın “Meczup Yaratmak” (Ulus Dağı Yayınları) adlı kitabına dayanarak, “Mehdi Yaratma Sanatı ve Kullanım Kılavuzu” başlıklı bir yazı yayımlamıştım.
Amacım, Said Nursî olayının gerisindeki hurafelere ve safsatalara dikkatleri çekmekti. Yazı nurcuları öfkelendirip telaşlandırdı. Telaşlanmanın gereği yoktu aslında: Olan olmuş, bu safsatayı (“efsane” demiyorum) artık tersine çevirmek olanaksız.
Safsataya dayanak olarak, yazımda, birkaç örnek göstermiştim:
“İki düş görerek önemli görevler üstlenen Said-i Kürdi, kendi anlatımına göre ilk kerametini Bitlis yolunda gösterir: Elleri kelepçelidir. Abdest almak ister kelepçeler kendiliğinden açılır. (s. 19)”
HEM HAPİSTE, HEM DIŞARDA
Said Nursî safsatasının mimarlarından Süleyman Şahiner’in “Hatıralarda Bediüzzaman” adlı göz boyama kitabını bulup okuyamadım. Kitapta, Said Nursî’nin elinde çay bardağı ile Barla’daki evinin önündeki çınar ağacına ellerini kullanmadan çıktığı yazıyormuş.
Ama bir başka mehdi ya da meczup yaratma kitabını okudum yazarın: “Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî” (Nesil Yayınları, 58. baskı).
Kitapta yer alan safsatalardan örnekler:
– Kürdistan Devleti kurmayı kabul etmez. (s. 221)
– 1921 yılında, “Ya rabbi senin askerin çoktur. Bu melunlara fırsat verme” diye yakarır. Bu yakarı üzerine bir maymun Yunan kralını ısırarak öldürür. (s. 228)
– Gemici Mehmet keklik avlamak ister. Said Nursî engel olur. Bunun üzerine bir keklik sürüsü saatlerce başlarının üzerinden ayrılmaz. Şükran mahiyetinde! (s. 279)
– Savcılar mapusane damında olması gereken Bediüzzaman’ı çarşıda pazarda dolaşırken görürler. Ama o hem hapishanede yatmakta hem de çarşıda pazarda dolaşmaktadır. Aynı anda iki yerde birden olabilmektedir. (s. 313, 336)
– “Eskişehir hapsinde tifo aşısı diye sol meme üzerinden zehir şırınga ediyorlar. Vücut zehri tecrit ediyor. Orası sertleşmiş kalmıştı. Zamanla zehir yavaş yavaş balmumu şeklini almış, bir defasında da kopmuştu. Parçasını ayırmış, saklamış. Bir gün ziyaretine gittiğimde ‘Bak’ dedi. O parçayı sol göğsünün üzerinde çukurluğa koyuyor. Tam oraya koyuyor. Zehirlediklerini ispat ediyor.” (s. 352)
TEK TANIĞI KENDİSİ
Bu türden safsataların tanıkları nedense hep doktorlar, yüzbaşılar, albaylar, binbaşılar oluyor.
Said Nursî tam anlamıyla bir megaloman ve mitoman. Valileri, kaymakamları, devlet görevlilerini durmadan paylıyor. Örneğin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’a “Bu sarık bu başla beraber çıkar!” (s. 336) diye meydan okur. Ancak meydan okumalarının, mucize gösterilerinin kendisinden başka tanığı yoktur. Bütün mucizeler ve kabadayılık gösterileri kendi sözlerine dayanır. Düşlerinde geleceği görür, düşlerinde Allah ve Peygamberi ile konuşur. İster inan ister inanma! Ben ne yazarsam yazayım, mürekkep yalamışlar, diplomalılar da aralarında olmak üzere ona birçok inanan var.
Anladığım kadarıyla “Hür Adam” filmi Cemal Kutay, Necmettin Şahiner, Rohat ve Şerif Mardin gibi safsata tüccarlarının kitaplarına dayanıyor.
Özdemir İnce, 14 Ocak 2011 tarihli Hürriyet
CÜBBELİ AHMET HOCA VERİR FETVA/GÖĞSÜN MÜ AĞRIR GEÇSİN OKU DUA…

Vardır Cübbeli Ahmet Hoca’da
Her derde deva, dua,

Televizyonda bir izleyici soruyor: Hocam ağrı duası var mıdır?
Bu nasıl söz? Olmaz olur mu, hem de alâsı vardır…

Sonra kitaplarının adını veriyor…
Bu kitaplarımda:
Her derdin, her sıkıntının duası vardır, diyor…

Borcun mu var oku borçtan kurtulmak için bir dua,
Alacaklı alacağını istemesin bir daha…

Göğsün mü ağrıyor oku bir Fatiha suresi,
Okuduktan sonra elini ağrıyan yere sürmeli,
Bu süre yedi kere yinelenmeli,
Fatiha’yı her okuyuştan sonra
Elini ağrıyan yere sürmeli…

Olur mu hocam, bu nasıl tedavi…
Kalp ağrısı, mide sancısı dua ile geçer mi?

Geçerse eğer öyle
Kilit vurmalı bu tıp fakültelerine…

Peygamber zamanında; ne tıp fakültesi, ne doktor vardı,
Çaresizlikten ümmet, Duadan medet umardı…

Şimdi doktorlar örgütlenmiş,
Tıp bilimi için kenetlenmiş…

Her dert için deva aranıyor.
Bulunan bir deva hemen,
Dünyanın her yerine ulaşıyor…

Ağrı çekene gösterilecek yol şudur.
Zaman geçirmeden hemen hastaneye başvur…

Ne kadar çabuk gidersen Hastaneye, o denli yararlıdır.
Geçirdiğin her saniye seni ölüme daha çok yaklaştırır…

Biz bunu geçirdiğimiz tecrübe ile biliriz.
Kalbi ağrıyana, midesi sancıyana hemen doktora koş deriz…

Yapma be Cübbeli Ahmet Hoca!
Vatandaşın canını tehlikeye atma…

Av. Eren Bilge, 19.2.2011
+
KATKIDA BULUNANLAR:
Sayın Balta,
Teşekkür ederim. Şimdi tıp fakültelerinde de dua bölümü açıldı, çoğu doktorların bu yönde ilerlemeleri var başta Sağlık Bakanının…
Bunlara ne demeli?
Saygı ve sevgiler…
Sizi seven birisi…
İ. K.

AHMAK YARGIÇLAR
+
KUDÜS’TE KÖPEĞE
RECM CEZASI

“KUDÜS’TE bir din mahkemesi, 20 yıl önce mahkemeye hakaret eden laik bir avukatın reenkarnasyonu olduğu kanaatine vardığı köpeğin taşlanarak öldürülmesine karar verdi.
Köpek kaçıp kurtulmayı başaramasaydı, çocuklar tarafından taşlanacaktı.” (Milliyet, 20.6.2011)
+
Neyzen Tevfik bir gün insanların garip davranışlarına dayanamamıştı.
Bütün içtenliğiyle Allah’a ünlenmişti.
“Ey Allah’ım şerefli mahluk diye yarattığın bunlar mı?
Bunlar şerefli mahlukat değil tam bir eşek sürüsü…”
Yukarıdaki küçük haberi okuyunca aklıma Neyzen Tevfik’in bu beyti geldi.
İnsanları yargılamak üzere kulan bir mahkeme hiç köpeği yargılayıp mahkum eder mi?
İnsan merak ediyor? Bu din mahkemesi hangi dine mensup diye. Kudüs dendiğine göre ve de “Şeriat Mahkemesi” demeyip “Din Mahkemesi” dediğine bu din mahkemesi muhakkak Yahudilere ait bir Din Mahkemesi.
Bilindiği gibi reenkarnasyon ruh göçü anlamına gelir. Yine bilindiği gibi dinlere göre insanın bedeni ölür; ama, ruhu yaşar. Hintlilerden gelen bu anlayışa göre; ölen insanın ruhu, değişik hayvanların bedenine girerek değişik zamanlarda gelip gelip gider dünyaya…
Zamanında laik bir avukat bu Din Mahkemesi’ne hakaret etmiş. Anlaşılan Din Mahkemesi avukatı mahkum etmeye zaman bulamadan laik avukat ölmüş. Avukat ölmüş ama; ruhu yaşıyor ya. Laik avukatın ruhu da bir köpeğin donuna girerek yeniden dünyaya geliyor. Olacak iş mi bu?
Peki Din Mahkemesi bu laik avukatın ruhunun köpek donuna girdiğini nereden bilmiş?.
Bunlar koca koca adamlar. Din Mahkemesine yargıç olmuşlar.
Yargıç olmuşlar ama kin ve nefret duygularından, aradan 20 yıl geçmesine karşın, kurtulamamışlar.
Amaç laik avukattan intikam almak. Ölmüş de olsa onu kamu oyunda mahkum etmek.
Cehaletleri boylarını aşmış.
Yüce Yaratan da bu cahiller sürüsünü insan diye yaratmış…

Güler misin, ağlar mısın?
Yoksa, bu tür insanların garip davranışlarını,
Ahmaklıklarına mı bağlarsın…
Av. Eren Bilge, 23.6.2011
X42
ŞU DOMUZUN DOMUZLUĞUNA BAK…
İNSAN, DOMUZA MUHTAÇ OLACAK…
+
DOMUZDAN İNSAN ORGANI ÜRETİLECEK

“Domuzlara enjekte edilecek kök hücreler sayesinde üretilecek insan organları daha sonra insana nakledilebilecek. Kök hücre araştırmalarını ilerleten bilimciler, sıçanlardan aldıkları kök hücreleri, genetik olarak değiştirilmiş fare embriyosuna enjekte ederek farelerde sıçana ait organlar geliştirmeyi başardı.
Uzmanlar bu tekniğin domuzlarda insan organı üretmeyi de sağlayabileceğini düşünüyor. Bu yöntemle nakil için sıra bekleyen hastalara yetecek sayıda organın sağlanabilmesi hedefleniyor.
Organlar hastanın kendi kök hücreleri kullanılarak elde edildiğinden, nakil sonrası organın vücut tarafından reddedilmesi riski de en aza indirilmiş olacak.
Araştırma ekibinin başında bulunan, Japonya’daki Tokyo Üniversitesi Kök Hücre Biyolojisi Merkezi Başkanı Profesör Hiromitsu Nakauçi, yeni uygulanacak tekniğe ilişkin, “Böylece organ ihtiyacına cevap vereceğiz. Fareler ve sıçanlar üzerinde denediğimizde başarılı olduk. Artık fonksiyonel insan organı üretiminde kendimize daha çok güveniyoruz” dedi. TELEGRAPH (TARAF, 21.6.2011)
+
Sanki, bilim adamları, insanoğlunun bağnazlığına, yobazlığına tutuculuğuna nispet yaparcasına domuzdan organ üretmeye çalışıyor. Başka hayvan mı yok da domuzdan üretiliyor.
Hıristiyanların bu bilimsel çalışma hakkında bir itirazlarının olacağını pek sanmıyorum. Onlardaki domuz düşmanlığı Yahudilerdeki, Müslümanlardaki kadar yoğun değil…
Domuza karşı bu düşmanlık nereden kaynaklıyor. Önce bu konuda düşüncelerimizi açıklayalım.
Eskiden domuz, Yahudilerin totemi imiş. Biliyorsunuz totemler kutsal varlıktır. Onlara saygı duyulur, onları incitecek davranışlarda bulunulmaz.. Bir çeşit tabudur domuz, dokunulmazlığı vardır. Bu nedenle Yahudiler domuza dokunmazlar; tersine bir tür saygı duyarlar.
Bu domuz anlayışı, Yahudilerden Müslümanlığa geçerken başka biçimde yorumlanmış. Domuza saygı, düşmanlığa, nefrete dönüşmüş. Bu nedenle Müslümanlar domuzdan kaçarlar, etini yemezler. Domuz yağını büyülerinde kullanırlar. Domuzun adının geçtiği yerde dikkat kesilirler. Domuzu kötülemek içinde elden gelen söylentiyi uydururlar.
Şimdi böbreği iflas etmiş olan bir Müslüman’ı hastayı düşünelim. Doktorlar diyor ki: “Sana böbrek nakli yapmak gerek. Bu böbreği de bir domuzdan almak gerek!..”
Ölümle burun buruna olan hasta; acaba bu öneri karşısında nasıl bir davranış gösterecek.
“Bana domuzdan böbrek nakli yapılacağına ölürüm daha iyi…” mi diyecek; yoksa, “Yaşam her şeyden tatlı. Her şeye karşın yaşamak zorunda yız!…” diyerek organ nakline rıza mı gösterecek?…
Gerçi böyle bir durumda, din adamlarınca, “Domuzdan böbrek nakli yapılarak yaşayacağına ölsün daha iyi!..” bir fetva verileceğini pek sanmıyorum. Çünkü insanın yaşamı söz konusu. Bu konuda hemen olumlu bir fetva çıkarılarak soruna çözüm getirilecektir.
Sonuç olarak başlığa dönelim. “Şu domuzun domuzluğuna bak! İnsan domuza muhtaç olacak…”
Av. Hayri Balta, 29.6.2011

X55
ŞEYTAN ÇIKARMASI
CEHALET KARMASI

Haberi kısaltarak aldım.
Şeytan kimin içinde,
Şaştım kaldım…

Anada mı, babada mı,
Rahipte mi?
Yoksa Devletin kendisinde mi?

Bir tavuk gribi olur…
Devlet milyonlarca tavuğu ortadan kaldırır.

Hiçbir devletin eğitiminde
Yer verilmez; hurafelerin, safsataların giderilmesine…

Şeytan, insan dışında değil ki,
Girsin insanın içine,
Ondan sonra Rahip,
Başlasın şeytan çıkarma işlemine…

Din dili simgesel bir anlatımdır.
Şeytan denince
İnsandaki kötü duygu, düşünce, eylemler anlaşılır.

Düşünmeden yapılan fevri davranışlar.
İnsanı utanca boğar.
Aklı başına gelince de,
“Şeytana uydum yaptım!” diye oturup ağlar…

Sorun bu denli basittir.
Ne yaparsan yap,
Bu şeytana değil,
Kendine aittir…

Av. Eren Belge, 29.9.2011
+
13’LÜK KIZINI ŞEYTAN AYİNİYLE ÖLDÜRDÜ!

JAPONYA’nın Kumamoto kentinde yaşayan 13 yaşındaki Tomonıi Maişigi şeytan çıkarma ayini sırasında öldü.
İngiliz Daily Mail Gazetesi’nde yer alan habere göre baba Atsuşi (50) psikolojik sorunu olan kızının içindeki “kötü ruhu” çıkarmak için rahipten yardım istedi.
Baba ve rahip, küçük kızı kötü ruhlardan “arındırmak” için bir sandalyeye bağladı. Ardından da “şelale ayinine” başladı. Ayin sırasında küçük kızın yüzüne pompayla 100 kez su boşalttılar. Ancak bol miktarda su yutan küçük kız öldü.
Baba ve rahip ise ölüme sebebiyet vermekten tutuklandı.
DIŞ HABERLER (Haber Türk, 29.9.2011)
+
ŞEYTAN EVLİYALARI
MÜCAHİTLİKTEN MÜTEAHHİTLİĞE

Yazımızın başlığı bir kitabın adıdır.
Kitabın yazarı EREN ERDEM.
Takma adım EREN BİLGE ile karıştırmayın
Adım ise Av. Hayri Balta’dır.

Elimdeki kitabın basım tarihi Eylül 2011’dir.
Aşağıdaki satırlar ise s. 128’den alınmıştır.

“DİNCİ SAPIKLIĞIN DELİLLERİ

Ebu Yusuf, Hanefi mezhebinin 3 kurucusundan biridir. Velev ki, İmam’ı Azamın yanından bile geçemeyecek kadar basiretsiz ve alim sıfatından beridir.
Bir gün bir sohbette “Peygamberimiz kabak severdi” der. Bu lafı işitip aynı ortamda bulunan bir şahıs, “Ben kabak sev-mem” diye söylenir.
Bunun üzerine Ebu Yusuf, “Peygamberin sevdiği bir şeye karşı gelen, sünnete karşı gelmiştir” diyerek, adamı kafirlikle itham eder ve kellesinin vurulmasını ön gö¬rür.
Hemen kılıç ve muşamba ister. Adam ise, tövbe edip, ka-bak sevdiğim söyleyerek kelleyi kurtarır. (Bkz. Ahmed ZiyaeddinGümüşhanevi, Ehli Sünnet İtikadı, s. 80)
Kabak tadı veren bu itikadı sapıklık, din maskesi giymiş “zorbalığın” İslam diye dayatılışının resmidir.
Bu topraklarda, dinsel kitaplar satan kitapçılara giren herkes, bu tip sapkınlıkları pazarlayan yüzlerce kitap tespit edebilir…” (s. 128)
+
Aşağıdaki satırlar ise kitabın arka kapağından alınmıştır.
+
“Bu kitabı okurken, din adına bildiğiniz her şeyi unutun!
Kurandaki Gerçek İslam ışığında; dinin bütün gerçekleri, tüm çıplaklığı ile sunuldu. Bugüne kadar sizden gizlenen, anlatılmayan, saklanan gerçekleri bu kitapta okuyacaksınız. Ve büyük oyunun farkına bir kez daha varacaksınız…
Mücahitlikten Müteahhitliğe transfer olan Şeytan Evliyalarına güçlü bir meydan okuma…
İşte Kitaptan Bazı Notlar;
.Adem ilk insan değildir!
• Kurana göre Şeytan/Halk Düşmanı kimdir?
• Dinsel Uydurmalar ve Hurafeler
• Hz. Yusuf Rüya görmemiş ve tabir etmemiştir.
. Halife Osman’ın Cenaze namazı kılınmamıştır?
. Peygamber kimseyi cennetle müjdelememiştir.
• Peygamber’in Veda Haccı “uydurmadır.”
. Kurandaki Gerçek Namaz.
• Adem ilk insan değildir!
• Cennet bir yeryüzü idealidir.
• Bedir Savaşında ki “müşrikler”, savaş esnasında Allah’a şöyle dua etmiştir; Ya Rabbi bu mal mülk düşmanlarına karşı bize yardım et.
• Hz. İsa ölü birini diriltmemiştir.
• Hz. Musa denizi ikiye ayırmamıştır.
. Dinler Arası Diyalog yalanı.
• Liberal-Molla İttifakı!
• Said Nursi “Müslüman mıdır?”
• Devrim Ayetleri!
• Kurandaki Huruf’u Mukatta, yani Elif lam mim ile başlayan surelerin çözümü.
ve dahası…
www.destekyayinlari.com
+
Bilmem, bana söyleyecek söz kaldı mı?
İslam Gerçeğini bilmek isteyen bu kitabı alıp okumalı…
Av. Eren Bilge, 8.10.2011

X69
GEÇEN YILIN FETVALARI

İslamiyet kimlere kalmış okuyun da görün,
Hem okuyun, hem düşünün, hem de gülün…

Akla hayale gelmedik şeyler bunlar…
İnanır buna ancak kafayı oynatanlar…

Buz gibi cesetle sevişilir mi?
Kuran yasaklamamış diye bu işe girişilir mi?

Hele şu Cin’i kim görmüş de kim kesmiş?..
Bir tane gösterin tarih boyunca bu Cin etini kim yemiş?..

Yok mu bunların kulağını çekecek.
Değil İslam, adına saçma sapan fetva vermek…

Din adına bu denli desteksiz atılır mı?
Dini, bu kadar sahipsiz bırakılır mı?

Av. Eren Bilge, 2.112.2012
+
“31 Aralık 2011 tarihli TARAF’TAN: Ayaklanmalar, yıkılan rejimler, katliamlar, doğal âfetler, başarı hikayeleri 20u yılma damgasını vurdu. Ancak 2011’in belki de en ilginç hikayeleri, verilen tuhaf fetvalardı.
1. Bu yılın en ilginç fetvalarından biri Avrupa’da yaşayan bir İslam aliminden geldi: Kadınların salatalık, muz ye havuç gibi fallik meyve sebzeleri tüketmesini yasaklayan imam, bu yiyeceklere dokunulmasının ya da tüketilmesinin günahkâr fanteziler olduğu yönünde fetva verdi.
2. Fas’taki bir fetva ise yasaktan ziyade bir serbesti sağlıyordu. Fas İçtihat Araştırma Derneği başkanı, Müslüman erkeklerin son nefesini veren eşleriyle cinsel ilişkiye girmesine izin veren bir fetva yayınladı; Kur’an’da cesetlerle sevişmeyi yasaklayan herhangi bir ifade yer almadığını öne sürdü.
3. Somali’de çıkarılan fetva belki de en tuhafıydı. İslam militan örgüt El Şebab hareketi yayınladığı fetvada, üçgen şeklinde bir börek olan ‘sambusek’in Hıristiyanlıktaki ‘baba, oğul, kutsal ruh’ üçlemesini çağrıştırdığı gerekçesiyle Ramazan ayı boyunca tüketilmesini yasakladı.
4. Mısır’da Selefi Nur Partisi başkan yardımcısı Muhammet Abdül Hadi, partinin elde ettiği seçim başarısının Kur’an-da yer aldığını söyledi.
5. Tüm bu fetvalar arasında herhalde en soyut ve akıl almaz olanı Mısırlı imam Muhammed el Zogbi’den geldi. Zogbi, ‘cin eti’ yemenin İslam’a haram olmadığını açıkladı…”
G. T. 9.1.2012
X78
DİN BAHANE,
ARAP HAYRANLIĞI ŞAHANE…

Aşağıya Emin Çölaşan’ın yazısından bir parça alıyorum.
Sorular çok olduğundan kısaltıyorum.

Özetleyerek söylüyorum:
Türk çocuklarına Arap tarihi öğretiliyor.
Böylece iktidar, sözünü ettiği,
Dindar ve kindar nesli yetiştiriyor…

Türk tarihinden yazacak bir konu yok mu?
Böyle eğitim birliği olur mu?

Değil mi ki Arap tarihi okutuluyor.
Araştıralım bakalım…
Türkler nasıl Müslüman oluyor?..

Türk çocukları; görsün Atalarının nasıl Müslüman olduğunu
Yüz binlerce kırıldı;
Yüz binlerce delikanlı, kız pazarlarda satıldı…
Yüz binlerce gencecik delikanlı, kız, köle, cariye oldu…

Neredesin ey Türk Aydını?…
Sen korumayacaksan Türk tarihini…,
Arap hayranlarına mı bırakalım meydanı?

Soruların tamamı 60 tane…
Din bahane,
Arap hayranlığı şahane…

Av. Hayri Balta, 26.5.2012
+
Birkaç gün önce de aynı okullara Zeytinburnu Müftülüğü tarafından ücretsiz olarak “Peygamberin Hayatı. Siyer’i Neb’İ” isimli kitap dağıtılmış ve öğrencilerden bu kitabı okumaları ve aşağıdaki sorulara yanıt verilmesi istenmişti.
(Emin Çölaşan, SÖZCÜ, 24.5.2012)
+
S-1 Peygamberimiz Kureyş kabilesinin hangi kolundandır?
S-2 Kabe’ye bakma vazifesi kimin sülalesine aitti?’
S-3 Kabe’nin anahtarlarını elinde bulundurma görevine ne denir?
S-4 Daru’n-Nedve adlı derneği kim kurdu?
S-5 Mekke’ye düşman saldırınca kıymetli eşyayı zemzem kuyusuna atıp üzerine de taş toprak dolduran Mulat hangi kabiledendi
kabiledendi?
S-6 Zemzem kuyusunu Abdulmutallip hangi oğluyla temizledi?
S-7 Yemen valisi Ebrehe nerede bir tapınak inşa itmiştir?
S-8 Ebrehe Kabe’yi yıkmak için geldiğinde Kabe ve Mekke’nin yönetiminde kim bulunuyordu?
S-9 Fil vakası Hz Muhammedi’n doğumundan kaç gün önce gerçekleşti?
S-10 Kabe’nin yıkılması teşebbüsü hangi surede anlatılır?
S-11 Kabe’de hacılara su dağılmak ne diye isimlendirilir?
S 12 Hz Peygamber ne zaman dünyaya geldi?
S-13 “Muhammed” ne anlama gelir?
S-14 Hz. Muhammed’in babasının soyu kime dayanır?
S-15 HZ. Muhammed’in babası ve annesinin kabileleri hangi şıkta doğru olarak birlikte verilmiştir?
S-16 Peygamberimizin süt kardeşi kimdir?
S-17 Peygamberimizin annesi öldüğünde, Ebva köyünden, peygamberimizi Mekke’ye kim getirdi?
S-18 Abdulmuttalip vefat edince Peygamber Efendimiz amcalarının hangisinin yanında kalmaya başlamıştır.
X79
BU HURAFELERE KARŞI ÇIKMAK CESARET OLACAK!..
BAKALIM, BU SAÇMALIKLAR NEREDE SON BULACAK?..

Aşağıdaki ilginç yazıyı bana gönderilen bir iletiden aldım.
Yazıyı yazanla gönderenin adını alamadım…
Ancak yazı üzerine birkaç kelam da ben etmeden duramadım.

Hani dindar ve kindar nesil yetiştiriyoruz ya…
Yakında bunlar, dinî hakikatler diye dayatılacak halkımıza…

Hani diyoruz ya; tabularatalanayalanabalta…
İşte sizlere dört dörtlük bir hurafa…

Halkımız bu allamelerin ağzına bakacak…
Çok yakında ceviz ağacının altı yatır olacak…

Öyle ya, ceviz gölgesinde çocuk yapılırsa;
İlim ve fen bakımından büyük devlet adamı olacak güya…”

İşin dahası da var.
Bu menkıbeleri saçma sapan bulunanlara,
Edilecek dünya dar…

Bu hurafelere karşı çıkanlar halkın kutsalına karşı çıkmış olacak…
Sahiplenenler ise halkın kutsalına saygı duymuş olacak…
Bekleyelim bakalım,
Bu saçmalıklar nerede son bulacak?..
Av. Hayri Balta, 1.6.2012
+
“ÇOCUK YAPMADA İLK ADIM?..”

Detayları, modern tıp yerine, M. Hakkı Hazretleri’nin Menkıbeler Külliyatı’nda yazılı, siz iyisi mi önceden bulup okuyun…
Nasıl yapmalı ki çocuk memlekete faydalı olsun?..
Mekân olarak mesela…
“Kapı eşiğinde yapılan çocuk münafık olur” diyor menkıbe…
“Damda” yapılırsa?..
“Uçarı, dağınık, savurgan ve havai…”
Peki, “kapı eşiği” ile “damdan” başka sevişecek yer mi yok derseniz, en uygun yeri göreceksiniz:
“Ceviz altı…”
Şöyle diyor menkıbe:
“Ceviz ağacının altında yapıldığında, o temastan meydana gelecek çocuk ilim ve fen bakımından büyük devlet adamı olur…”
*
Zamanlama da önemli…
Bu da ilerde Türkiye’nin gündemine gelecek olsa bile benden söylemesi…
Menkıbeye devam:
“Horoz öttüğü an yapılan çocuklar ise sesi gür, azmi yüksek, cesareti ileri…”
*
Belediyelerin daha çok keçiboynuzu ektiği kentlerde, karıştırıp da “ceviz altıdır” diye keçiboynuzu altında yapma tehlikesi yanında…
“horoz öttü” diye, taksicinin korna sesine denk getirirseniz…
İşte, tarifteki bizler çıkıyoruz ortaya:
“Tinerci nesil…”
*
Kadının başı bitti…
Geçti alt tarafa…
Çünkü hukuktan eğitime kadar üstyapıyı kendisine göre değiştiren istila, altyapıyı dizayn etmeye geçiyor yavaş yavaş…
Nasıl anlamazsınız?..
Doğumdan ölüme yaşam biçimini değiştirecek ufak ufak…
Yeni yaşam biçimi “din” referanslıdır…
Dinci yaşam biçimi dayatılacak, zorlanacak…
İstesen de istemesen de…
*
Kurtuluş?…
Bekleyeceksiniz…
Horoz öttüğünde…
X80
AKILLARINDAN ZORU OLANLARA…

Soruyorum şimdi size…
9 yaşında bir kız nasıl verilir bir erkeğe…
Sünnettir diye uygulanır bu gelenek Anadolu’da,
9 yaşında bir kız para karşılığı sunulur bir erkeğe…

Hangi devirde hangi ülkede yaşıyor bu profesör…
Bir kadın nasıl olur da dövülür?..

Ülkemizde var mı ki köle?
Terbiye edile içki içtiğinde…

Kadın tanıklık yapamazmış,
Soralım bu profesöre,
Hangi ülkede yaşarmış?..

İslamî eğitim yapacaklarmış…
Profesörümüz yazdıklarını…
Şeriatı getirmeden nasıl uygularlarmış…
Anlaşılan bunların akıllarından zoru varmış…
Av. Hayri Balta, 8.6.2012
+
YOBAZIN AHLAKI

Bu zihniyetin ne olduğunu iyice anlamak açısından altın değerinde bir açıklama…
Bakın ve görün ey halkım; Türkiye nasıl bir karanlığa doğru koşar adım sürükleniyor, anlayın artık…
– Tehlike evinize, çocuğunuza dek uzandı!..

”Evleneceklerin tasarruf ehliyetine sahip olmaları gerekir. Bu da yedi yaşına ulaşıp iyiyle kötüyü ayırt etme gücünü elde etmekle gerçekleşir. Alt yaş sınırı kızlarda 9 erkeklerde 12’dir..””
Bu satırları okuduğumda karşı konulamaz bir tiksintiyle midemin bulandığını, utanç duygusuyla yüzümün alev alev yandığını hissettim… Beş yaşında bir kız babası olarak, bunu yazan ve dağıtan insanlar adına insanlığımdan utandım…
Daha ilkokul çağında bir kız çocuğuna ””evlenebilir”” fetvası veren zihniyetin egemenliğinde bu güzelim ülkenin hangi karanlıklara, hangi ilkelliklere, hangi sapıklıklara savrulabileceğini düşünüp dehşetle titredim…
İnsanlara güzelliği, doğruluğu, eşitliği ve kardeşliği anlatması gereken dinin yobaz ellerde nasıl bir sapkınlığa, ne tür bir faşizme, ne denli koyu bir ayrımcılığa yol açacağını görüp bu ülkenin insanları adına korktum…
Din bu olamaz…
Kitabın adı: DELİLLERİYLE AİLE İLMİHALİ.
Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren imzasını taşıyan 635 sayfalık kitapta, dokuz yaşında evlendirilecek kız çocukları dışında da tüylerinizi diken diken edecek her türlü ””bilgi”” mevcut!…
İslam toplumunda medeni kanunla çelişen durumlarda şeriat hükümlerinin uygulanması gerektiği anlatılan kitapta neler mi var?
Satırbaşlarıyla bakalım:
– Kadından ve ””gâvurdan”” şahit olmaz: Şahitlerin iki erkek veya bir erkek iki kadın olması gerekir. Şahitler Müslüman olmalıdır…
– Akraba evliliği caiz: Akraba evliliği öne sürüldüğü gibi önemli zararlar meydana getirecek nitelikte olsaydı bunu İslam yasaklardı…
– Doğum kontrolü yasak: Gaye neslin sürdürülmesi olduğuna göre evli çiftler gebeliği önleyen yöntemlere başvurmamalıdırlar…
– Kadını iz bırakmadan döv: Kadının yatakta yalnız bırakılması da bir yarar sağlamazsa o, bir çeşit disiplin ve eğitim amacıyla, bedeninde iz bırakmayacak şekilde dövülebilir…
– Değnek cezası ve kölelik: Bekârların zinasında yüz, kadına zina iftirası atana seksen, içki içene seksen değnek cezası örnektir. Suçu işleyen köleyse cezalar yarı yarıya iner…
Nasıl, beğendiniz mi?!
Adının başında Prof. sıfatı taşıyan ve Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın, ””Mensubumuz olmasından utanç duyuyoruz”” dediği bu zat, kaçıncı asırda yaşadığından habersiz olmalı ki; içkiye bile seksen değnek ceza biçerken, suçu işleyenin ””köle”” olması durumunda cezanın yarı yarıya ineceği fetvasını da verebiliyor!!!
Zavallı ülkem…
Peki, bu kitap nerede dağıtılıyor?
Tuzla Belediyesi’nin nikâh salonunda, şeker niyetine!!! Kapağında Tuzla Belediyesi’nin nal gibi logosunun bulunduğu kitap, yeni evlenen çiftlere hediye ediliyor!.. Diğer bir anlatımla, Türkiye Cumhuriyeti”nin mega kenti İstanbul”un en büyük ilçelerinden biri, devlet kesesinden buz gibi şeriat propagandası yapıyor!.. Haber Radikal gazetesinde yayımlanıp büyük tepki çekince Tuzla Belediyesi ne yaptı dersiniz? Tabii ki her zaman yapılanı; Belediye basın danışmanı Sadettin Acar , yaptığı açıklamada aynen şöyle dedi:
– Kitabın içeriğini bilmiyoruz. Şeriat kuralları öneren unsurlar yer alıyorsa hemen toplatırız. Bu unsurları bilip de bu kitabı dağıtmamız mümkün değil… Tuğla gibi kitabı her önüne gelene bedava dağıtan belediye, içeriğinden habersiz!.
Tuzla Belediye Başkanı Mehmet Demirci bu açıklamanın ne kadar komik kaçacağını görmüş olmalı ki, iki gün sonra gerçek düşüncesini şu sözcüklerle anlattı:
– Çok faydalı bir eser… Bu kitap, güncel evlilik problemlerine İslami kurallar ışığında açıklık getiriyor…
ÜMİT ZİLELİ, Cumhuriyet, 2.6.2012
X81
CUMA GÜNÜNÜN ERDEMİ…

Cuma Gününün Erdemi,
Şimdi Bunlar Hurafe değil mi?..

Uzun da olsa yazı, kısaltmadım…
Ayıp olur diye hurafeleri azaltmadım

Okusun görsün, okuyucularım;
Dindar nesil nasıl yaratılıyor.
Cuma gününün erdemi ile,
Cennet Cehennem nasıl satılıyor…

Aydınlık Türkiye halkı bunları yutar mı?
Cumayı diğer günlerden üstün tutar mı?

Takdir aydınlık okuyucularımındır.
Kötü olan bunlara bu ortamı sağlamaktır…
Av. Hayri Balta, 15.6.2012

Sabah Gazetesi’nin internet sitesinde Cuma Günü’nün ne kadar hayırlı bir gün olduğuna dair bir haber çıktı.
Okuyunca insan diyor ki, diğer bütün günleri takvimden çıkartalım sadece Cuma kalsın.
Haberde Cuma’yı yücelten hemen hepsi saçma sapan, ama bazıları var ki insana dudak uçuklatıyor.
İşte size Sabah Gazetesi’nin internet sitesindeki Cuma günü zırvaları:
1. “Cuma gecesi Kehf Sûresi okuyan, Kıyamette, yerden göğe kadar bir nurla aydınlanır. İki Cuma arasında işlediği günahlar da affolur.”
(Cumaya kadar cinayet tecavüz haram her naneyi ye, sonra Cuma günü bir sure okuyup paçayı kurtar. Oh ne ala memleket!)
2. “Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer.”
(Bu garantiyi kim veriyor? Tanrı mı, yoksa Sabah Gazetesi’nin genel yönetmeni mi?)
3.“Cuma günü oruç tutan için, on ahiret günü oruç sevabı yazılır.”
(Diğer günler oruç tutmak aptallık mı yani?)
4. “Yalnız Cuma günü oruç tutmayın! Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutun.”
(Demek ki neymiş, Cuma gününe komşu günler de diğer günlerden daha kutsal günlermiş. Bu hesaba göre en uğursuz günler Cumaya en uzak günler olan Pazartesi ve Salı mı oluyor?..)
5. “Cuma günü seksen salevat getirenin, seksen yıllık günahı affolur.”
(Seksen yıl her naneyi ye, sonra seksen salevatla doğru cennete git. Beleşçiliğe davetiye çıkarmaktan başka nedir bu?)
6. “Cuma günü tırnak kesmek şifaya sebeptir.”
(Tanrım, sen bizi bu cahillerden koru! Pazartesi tırnak kesmek insanı hasta mı eder?)
7. “Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de Cuma günü ve gecesinde işlenilenden kötüsü yoktur.”
(Hırsızlık için en uygun gün Pazartesi Salı, en kötü gün de Cuma günü oluyor demek ki!)
8. Cuma günü veya gecesi Duhân Sûresini okuyana Cennette bir köşk ihsan edilir.
(Utanmasalar Duhân Sûresini okuyana Cennette bir gemicik de eşantiyon olarak verecekler. Akılları fikirleri malda mülkte…)
9. Cuma günü veya gecesi ölen mümin, şehit olur, kabir azabından kurtulur.
(Diğer günlerde ölenlerin günahı ne? Cuma günü ölüm piyangoyla mı belirleniyor? Yoksa canımızı Cuma günü alsın diye Azrail’e rüşvet mi versek ne? Olmadı, şehit sayılmak için Cuma günü intihar mı etsek, ne yapsak acaba?!!)
10. Cumartesi günleri Yahudilere, pazar günleri nasaraya [Hıristiyanlara] verildiği gibi, Cuma günü, Müslümanlara verildi. Bugün, Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır.
(Tanrı her dine ayrı hayırlı günler vermiş demek ki? Hindulara neden hayırlı gün verilmemiş? Onların günahı ne? Bu bölücülük ve ayrımcılık değil de nedir? Bu kadar saçmalığa da pes doğrusu…)
11. Allahü teâlâ her Cuma günü altı yüz bin kişiyi Cehennemden azat eder. Bunların hepsi Cehenneme lâyık olup Cuma gününün bereketi ile Cehennemden çıkarılır.
(Nüfusun az olduğu ilk çağlarda yaşayanlar arasında cehenneme gidecek yok demek ki? Bugün bile haftada altı yüz bin insan doğmuyordur. Yani bu mantığa göre herkes af kapsamında, cehenneme kimse gitmeyecek. Bu iyi haber işte! Üstelik diğer zırvaları neredeyse geçersiz kılıyor.)
12. Köle, kadın, çocuk ve hasta dışındaki bütün Müslümanlara cemaatle cuma (kılmaları) farz–ı ayındır.
(Hala köleliğin geçerli olduğuna mı inanıyor Sabah Gazetesi? Kimdir bu devrin köleleri? Kadınlar mı, işçiler mi, gayrı Müslimler mi?)
Dedim ya, bu kadar saçmalığa pes doğrusu. Bu topluma hangi din empoze ediliyor?
Bence Diyanet bu işe derhal el koymalı… Çünkü Sabah Gazetesi açıkça İslam’ı tahrif ediyor.
(A. Metin Akpınar (OdaTV den alınmıştır.)
(Nurten Kınay’ın 11.6.2012 tarihli iletisinden. Kendisine teşekkürler.)

HOŞ GELDİN MELE…

Hoş geldin Mele,
Aşağıdakilere bak hele
Bunları mı öğreteceksiniz Millete?…

Bu inciler hadis kitaplarındadır.
Bunları ezberleyen
Ve de halka öğreten alim sayılır…

“Bu çağda bu nasıl öğreti…”
Aynı zamanda bunlar
Kadınlarımıza hakaret değil mi…

Neyse bu günlük bu kadar yeter…
Hadis kitaplarına bir göz atmalı,
Bizdeki Dinciler-Diyanetçiler….

Av. Hayri Balta, 22.6.2012
“VAY ANASINII..”

Enis Akdağ <enisakdag@yahoo.com.tr > adresinden 14 Haziran 2012 21:00 Tarihinde internetten gönderildi.
Kısaltarak sunuyorum:
“Biz Humeyni’yi Atatürk’ten çok seviyoruz” diyen, “Laiklik dinsizliktir” diyen soylu Türk kadınlarının bilgilerine sunmak istedim.
Belki “VAY ANASINIII!!!” derler ve kendilerini kandıranlara, sandıklarda cevaplarını verirler diye düşündüm:
“Ç O O O O O K A M A Ç O O O O K
F A Y D A L I B İ L G İ L E R!!!
“Kadının yeri soğumadıkça erkek, kadının oturduğu yere oturmamalıdır” (Kadınlara Dini Bilgiler sayfa 24)
“Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz”. (İbni Hacer El Heytemi 2/121 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239)
“Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz.” (Hafız Zehebi-Büyük Günahlar- Sayfa 187)
“Kadınların dinleri ve akılları eksiktir.” (Sahihi Buhari)
“Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.” (Sahihi Buhari)
“Bir kadın kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse Cennete girer.” (Riyazus Salihin)
“Namazı bozan şeyler kara köpek, eşek, domuz ve kadındır.” (Sahihi Müslim, Salât 265; Tirmizi Salat 253/338 Ebu Davud, Salat, 110/720)
“Uğursuzluk üç şeyde vardır: Kadında, evde ve atta.” (Ebu Davud, Tıb, 24/3922; Müslim, Selam, 34/115 Buhari, Nikah, 17/4805)
“Takma saç takan, taktıran, kaşları incelten, kaşlarını incelttiren, dövme yapan ve dövme yaptıran lanetlenmiştir.” (Ebu Davud, Tereccul, 5)
“Kadınlarınıza evlerinin kapısında oturmamaları için yeni elbise yaptırmayın, çünkü elbiseleri güzel ve yeni olursa kalplerine dışarı çıkmak arzusu gelir.” (İmamı Gazali-Kimyayı Saadet sayfa:178 İbn Ebi Şeybe, Musannaf, IV/II, 420)
(Emekli albay Cemil Denk iletisinden. Kendisine teşekkürler…)
X85
KARANLIĞA DOĞRU…

Aşağıdaki iletiye: Saçma mı desek, zırva mı desek…
Yoksa dindar nesil hayrına sineye mi çeksek…

İnsan bunları zırvalarken esrar mı içiyor?
Kokain mi kokluyor?…
Yoksa damarına eroin mi şırınga ediyor?..

Tahsil ile olmaz bu kadar cehalet…
Bize ne kalıyor demekten başka,
Cehaletinize bereket…

Cehaletiniz bereketli olunca,
Nereye gidildiğini anlarız ulusça…

Belki o zaman kurtuluş için umut doğar,
Bu saçmalar, zırvalar karşısında sustukça,
Çok sürmez bu karanlık hepimizi boğar…

Av. Hayri Balta , 13.7.2012
+
SABAH GAZETESİNE BÜYÜK BİR YUH
A. Metin Akpınar
Sabah Gazetesi’nin internet sitesinde Cuma Günü’nün ne kadar hayırlı bir gün olduğuna dair bir haber çıktı. Okuyunca insan diyor ki, diğer bütün günleri takvimden çıkartalım sadece Cuma kalsın.
Haberde Cuma’yı yücelten hemen hepsi saçma sapan, ama bazıları var ki insana dudak uçuklatıyor.
İşte size Sabah Gazetesi’nin internet sitesindeki Cuma günü zırvaları:
“Cuma gecesi Kehf Sûresi okuyan, Kıyamette, yerden göğe kadar bir nurla aydınlanır. İki Cuma arasında işlediği günahlar da affolur.”
(Cumaya kadar cinayet tecavüz haram her naneyi ye, sonra Cuma günü bir sure okuyup paçayı kurtar. Oh ne ala memleket!..)
“Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer.”(Bu garantiyi kim veriyor? Tanrı mı, yoksa Sabah Gazetesi’nin genel yönetmeni mi?)
“Cuma günü oruç tutan için, on ahiret günü oruç sevabı yazılır.”
(Diğer günler oruç tutmak aptallık mı yani?)
“Yalnız Cuma günü oruç tutmayın! Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutun.” (Demek ki neymiş, Cuma gününe komşu günler de diğer günlerden daha kutsal günlermiş. Bu hesaba göre en uğursuz günler Cumaya en uzak günler olan Pazartesi ve Salı mı oluyor?!!)
“Cuma günü seksen salevat getirenin, seksen yıllık günahı affolur.”(Seksen yıl her naneyi ye, sonra seksen salevatla doğru cennete git. Beleşçiliğe davetiye çıkarmaktan başka nedir bu?)
“Cuma günü tırnak kesmek şifaya sebeptir.” (Tanrım, sen bizi bu cahillerden koru! Pazartesi tırnak kesmek insanı hasta mı eder?)
“Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de Cuma günü ve gecesinde işlenilenden kötüsü yoktur.” (Hırsızlık için en uygun gün Pazartesi Salı, en kötü gün de Cuma günü oluyor demek ki!)
Cuma günü veya gecesi Duhân Sûresini okuyana Cennette bir köşk ihsan edilir. (Utanmasalar Duhân Sûresini okuyana Cennette bir gemicik de eşantiyon olarak verecekler. Akılları fikirleri malda mülkte…)
Cuma günü veya gecesi ölen mümin, şehit olur, kabir azabından kurtulur. (Diğer günlerde ölenlerin günahı ne? Cuma günü ölüm piyangoyla mı belirleniyor? Yoksa canımızı Cuma günü alsın diye Azrail’e rüşvet mi versek ne? Olmadı, şehit sayılmak için Cuma günü intihar mı etsek, ne yapsak acaba?!!)
Cumartesi günleri Yahudilere, pazar günleri nasaraya [Hıristiyanlara] verildiği gibi, Cuma günü, Müslümanlara verildi. Bugün, Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır. (Tanrı her dine ayrı hayırlı günler vermiş demek ki? Hindulara neden hayırlı gün verilmemiş? Onların günahı ne? Bu bölücülük ve ayrımcılık değil de nedir? Bu kadar saçmalığa da pes doğrusu…)
Allahü teâlâ her Cumâ günü altı yüz bin kişiyi Cehennemden azat eder. Bunların hepsi Cehenneme lâyık olup Cumâ gününün bereketi ile Cehennemden çıkarılır. (Nüfusun az olduğu ilk çağlarda yaşayanlar arasında cehenneme gidecek yok demek ki? Bugün bile haftada altı yüz bin insan doğmuyordur. Yani bu mantığa göre herkes af kapsamında, cehenneme kimse gitmeyecek. Bu iyi haber işte! Üstelik diğer zırvaları neredeyse geçersiz kılıyor.)
Köle, kadın, çocuk ve hasta dışındaki bütün Müslümanlara cemaatle cuma (kılmaları) farz–ı ayındır. (Hala köleliğin geçerli olduğuna mı inanıyor Sabah Gazetesi? Kimdir bu devrin köleleri? Kadınlar mı, işçiler mi, gayrı Müslimler mi?)
Dedim ya, bu kadar saçmalığa pes doğrusu. Bu topluma hangi din empoze ediliyor?
Bence Diyanet bu işe derhal el koymalı… Çünkü Sabah Gazetesi açıkça İslam’ı tahrif ediyor. A. Metin Akpınar
(Bu iletiyi Murat Binzet, mailto:m1000zet@gmail.com göndermiş., Kendisine teşekkürler…)
X
ŞEYTAN EVLİYALARI/MÜCAHİTLİKTEN MÜTEAHHİTLİĞE

Yazımızın başlığı bir kitabın adıdır.
Kitabın yazarı EREN ERDEM.
Takma adım EREN BİLGE ile karıştırmayın
Asıl adım ise Av. Hayri Balta’dır.

Elimdeki kitabın basım tarihi Eylül 2011’dir.
Aşağıdaki satırlar ise s. 128’den alınmıştır.

“DİNCİ SAPIKLIĞIN DELİLLERİ

Ebu Yusuf, Hanefi mezhebinin 3 kurucusundan biridir. Velev ki, İmam’ı Azamın yanından bile geçemeyecek kadar basiretsiz ve alim sıfatından beridir.
Bir gün bir sohbette “Peygamberimiz kabak severdi” der. Bu lafı işitip aynı ortamda bulunan bir şahıs, “Ben kabak sev¬mem” diye söylenir.
Bunun üzerine Ebu Yusuf, “Peygamberin sevdiği bir şeye karşı gelen, sünnete karşı gelmiştir” diyerek, adamı kafirlikle itham eder ve kellesinin vurulmasını ön gö¬rür.
Hemen kılıç ve muşamba ister. Adam ise, tövbe edip, ka¬bak sevdiğini söyleyerek kelleyi kurtarır. (Bkz. Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi, Ehli Sünnet İtikadı, s. 80)
Kabak tadı veren bu itikadı sapıklık, din maskesi giymiş “zorbalığın” İslam diye dayatılışının resmidir.
Bu topraklarda, dinsel kitaplar satan kitapçılara giren herkes, bu tip sapkınlıkları pazarlayan yüzlerce kitap tespit edebilir…” (s. 128)
+
Aşağıdaki satırlar ise kitabın arka kapağından alınmıştır.
+
“Bu kitabı okurken, din adına bildiğiniz her şeyi unutun!
Kurandaki Gerçek İslam ışığında; dinin bütün gerçekleri, tüm çıplaklığı ile sunuldu. Bugüne kadar sizden gizlenen, anlatılmayan, saklanan gerçekleri bu kitapta okuyacaksınız. Ve büyük oyunun farkına bir kez daha varacaksınız…
Mücahitlikten Müteahhitliğe transfer olan Şeytan Evliyalarına güçlü bir meydan okuma…
İşte Kitaptan Bazı Notlar;
.Adem ilk insan değildir!
• Kurana göre Şeytan/Halk Düşmanı kimdir?
• Dinsel Uydurmalar ve Hurafeler
• Hz. Yusuf Rüya görmemiş ve tabir etmemiştir.
. Halife Osman’ın Cenaze namazı kılınmamıştır?
. Peygamber kimseyi cennetle müjdelememiştir.
• Peygamber’in Veda Haccı “uydurmadır.”
. Kurandaki Gerçek Namaz.
• Cennet bir yeryüzü idealidir.
• Bedir Savaşında ki “müşrikler”, savaş esnasında Allah’a şöyle dua etmiştir; Ya Rabbi bu mal mülk düşmanlarına karşı bize yardım et.
• Hz. İsa ölü birini diriltmemiştir.
• Hz. Musa denizi ikiye ayırmamıştır.
. Dinler Arası Diyalog yalanı.
• Liberal-Molla İttifakı!
• Said Nursi “Müslüman mıdır?”
• Devrim Ayetleri!
• Kurandaki Huruf’u Mukatta, yani Elif lam mim ile başlayan surelerin çözümü.
ve dahası…
www.destekyayinlari.com
+
Bilmem, bana söyleyecek söz kaldı mı?
İslam Gerçeğini bilmek isteyen, bu kitabı alıp okumalı…
Av. Eren Bilge, 8.10.2011
+
Sevgili Hayri bey,
Paylaşımınızı Peygamber kimseyi cennetle müjdelememiştir başlığı ile sitemizde de yayınladık.
Umarım sakıncası yoktur.
Benim dinler, inançlar konusunda iki temel söylemim var.
1- Hem akıllı hem dindar olunmaz. Ya akıllı olacaksın ya dindar, ya aklını kullanacaksın ya dinini. Her ikisi bir arada olmaz.
Hem akıllı hem dindar olanlara “dinci” denir.
2- Bütün dinler, bütün devlet yönetimlerinden uzaklaştırılmadıkça insanlık savaşlardan, felaketlerden kurtulamayacaktır.
Çünkü dinler açıkça Allahın yasalarının dışındaki ifadelerden oluşmaktadır.
Ahmet Dursun, 9.10.2011
X
GEÇEN YILIN FETVALARI

İslamiyet kimlere kalmış okuyun da görün,
Hem okuyun, hem düşünün, hem de gülün…

Akla hayale gelmedik şeyler bunlar…
İnanır buna ancak kafayı oynatanlar…

Buz gibi, kaskatı cesetle sevişilir mi?
Kuran yasaklamamış diye bu işe girişilir mi?

Hele şu Cin’i kim görmüş de kim kesmiş?..
Bir tane gösterin tarih boyunca bu Cin etini kim yemiş?..

Yok mu bunların kulağını çekecek.
Değil İslam, adına saçma sapan fetva vermek…

Din adına bu denli desteksiz atılır mı?
Dini, bu kadar sahipsiz bırakılır mı?

Av. Eren Bilge, 2.112.2012
+
“31 Aralık 2011 tarihli TARAF’TAN: Ayaklanmalar, yıkılan rejimler, katliamlar, doğal âfetler, başarı hikayeleri 20u yılma damgasını vurdu. Ancak 2011’in belki de en ilginç hikayeleri, verilen tuhaf fetvalardı.
1. Bu yılın en ilginç fetvalarından biri Avrupa’da yaşayan bir İslam aliminden geldi: Kadınların salatalık, muz ye havuç gibi fallik meyve sebzeleri tüketmesini yasaklayan imam, bu yiyeceklere dokunulmasının ya da tüketilmesinin günahkâr fanteziler olduğu yönünde fetva verdi.
2. Fas’taki bir fetva ise yasaktan ziyade bir serbesti sağlıyordu. Fas İçtihat Araştırma Derneği başkanı, Müslüman erkeklerin son nefesini veren eşleriyle cinsel ilişkiye girmesine izin veren bir fetva yayınladı; Kur’an’da cesetlerle sevişmeyi yasaklayan herhangi bir ifade yer almadığını öne sürdü.
3. Somali’de çıkarılan fetva belki de en tuhafıydı. İslam militan örgüt El Şebab hareketi yayınladığı fetvada, üçgen şeklinde bir börek olan ‘sambusek’in Hıristiyanlıktaki ‘baba, oğul, kutsal ruh’ üçlemesini çağrıştırdığı gerekçesiyle Ramazan ayı boyunca tüketilmesini yasakladı.
4. Mısır’da Selefi Nur Partisi başkan yardımcısı Muhammet Abdül Hadi, partinin elde ettiği seçim başarısının Kur’an-da yer aldığını söyledi.
5. Tüm bu fetvalar arasında herhalde en soyut ve akıl almaz olanı Mısırlı imam Muhammed el Zogbi’den geldi. Zogbi, ‘cin eti’ yemenin İslam’a haram olmadığını açıkladı…”
X
BU HURAFELERE KARŞI ÇIKMAK CESARET OLACAK!../BAKALIM, BU SAÇMALIKLAR NEREDE SON BULACAK?..

Aşağıdaki ilginç yazıyı bana gönderilen bir iletiden aldım.
Yazıyı yazanla gönderenin adını alamadım…
Ancak yazı üzerine birkaç kelam da ben etmeden duramadım.

Hani dindar ve kindar nesil yetiştiriyoruz ya…
Yakında bunlar, dinî hakikatler diye dayatılacak halkımıza…

Hani diyoruz ya; tabularatalanayalanabalta…
İşte sizlere dört dörtlük bir hurafa…

Halkımız bu allamelerin ağzına bakacak…
Çok yakında ceviz ağacının altı yatır olacak…

Öyle ya, ceviz gölgesinde çocuk yapılırsa;
İlim ve fen bakımından büyük devlet adamı olacak güya…”

İşin dahası da var.
Bu menkıbeleri saçma sapan bulunanlara,
Edilecek dünya dar…

Bu hurafelere karşı çıkanlar halkın kutsalına karşı çıkmış olacak…
Sahiplenenler ise halkın kutsalına saygı duymuş olacak…
Bekleyelim bakalım,
Bu saçmalıklar nerede son bulacak?..
Av. Hayri Balta, 1.6.2012
+
“ÇOCUK YAPMADA İLK ADIM?..”

Detayları, modern tıp yerine, M. Hakkı Hazretleri’nin Menkıbeler Külliyatı’nda yazılı, siz iyisi mi önceden bulup okuyun…
Nasıl yapmalı ki çocuk memlekete faydalı olsun?..
Mekân olarak mesela…
“Kapı eşiğinde yapılan çocuk münafık olur” diyor menkıbe…
“Damda” yapılırsa?..
“Uçarı, dağınık, savurgan ve havai…”
Peki, “kapı eşiği” ile “damdan” başka sevişecek yer mi yok derseniz, en uygun yeri göreceksiniz:
“Ceviz altı…”
Şöyle diyor menkıbe:
“Ceviz ağacının altında yapıldığında, o temastan meydana gelecek çocuk ilim ve fen bakımından büyük devlet adamı olur…”
*
Zamanlama da önemli…
Bu da ilerde Türkiye’nin gündemine gelecek olsa bile benden söylemesi…
Menkıbeye devam:
“Horoz öttüğü an yapılan çocuklar ise sesi gür, azmi yüksek, cesareti ileri…”
*
Belediyelerin daha çok keçiboynuzu ektiği kentlerde, karıştırıp da “ceviz altıdır” diye keçiboynuzu altında yapma tehlikesi yanında…
“horoz öttü” diye, taksicinin korna sesine denk getirirseniz…
İşte, tarifteki bizler çıkıyoruz ortaya:
“Tinerci nesil…”
*
Kadının başı bitti…
Geçti alt tarafa…
Çünkü hukuktan eğitime kadar üstyapıyı kendisine göre değiştiren istila, altyapıyı dizayn etmeye geçiyor yavaş yavaş…
Nasıl anlamazsınız?..
Doğumdan ölüme yaşam biçimini değiştirecek ufak ufak…
Yeni yaşam biçimi “din” referanslıdır…
Dinci yaşam biçimi dayatılacak, zorlanacak…
İstesen de istemesen de…
*
Kurtuluş?…
Bekleyeceksiniz…
Horoz öttüğünde…
+
YOBAZIN AHLAKI

Bu zihniyetin ne olduğunu iyice anlamak açısından altın değerinde bir açıklama…
Bakın ve görün ey halkım; Türkiye nasıl bir karanlığa doğru koşar adım sürükleniyor, anlayın artık…
– Tehlike evinize, çocuğunuza dek uzandı!..

”Evleneceklerin tasarruf ehliyetine sahip olmaları gerekir. Bu da yedi yaşına ulaşıp iyiyle kötüyü ayırt etme gücünü elde etmekle gerçekleşir. Alt yaş sınırı kızlarda 9 erkeklerde 12’dir..””
Bu satırları okuduğumda karşı konulamaz bir tiksintiyle midemin bulandığını, utanç duygusuyla yüzümün alev alev yandığını hissettim… Beş yaşında bir kız babası olarak, bunu yazan ve dağıtan insanlar adına insanlığımdan utandım…
Daha ilkokul çağında bir kız çocuğuna ””evlenebilir”” fetvası veren zihniyetin egemenliğinde bu güzelim ülkenin hangi karanlıklara, hangi ilkelliklere, hangi sapıklıklara savrulabileceğini düşünüp dehşetle titredim…
İnsanlara güzelliği, doğruluğu, eşitliği ve kardeşliği anlatması gereken dinin yobaz ellerde nasıl bir sapkınlığa, ne tür bir faşizme, ne denli koyu bir ayrımcılığa yol açacağını görüp bu ülkenin insanları adına korktum…
Din bu olamaz…
Kitabın adı: DELİLLERİYLE AİLE İLMİHALİ.
Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren imzasını taşıyan 635 sayfalık kitapta, dokuz yaşında evlendirilecek kız çocukları dışında da tüylerinizi diken diken edecek her türlü ””bilgi”” mevcut!…
İslam toplumunda medeni kanunla çelişen durumlarda şeriat hükümlerinin uygulanması gerektiği anlatılan kitapta neler mi var?
Satırbaşlarıyla bakalım:
– Kadından ve ””gâvurdan”” şahit olmaz: Şahitlerin iki erkek veya bir erkek iki kadın olması gerekir. Şahitler Müslüman olmalıdır…
– Akraba evliliği caiz: Akraba evliliği öne sürüldüğü gibi önemli zararlar meydana getirecek nitelikte olsaydı bunu İslam yasaklardı…
– Doğum kontrolü yasak: Gaye neslin sürdürülmesi olduğuna göre evli çiftler gebeliği önleyen yöntemlere başvurmamalıdırlar…
– Kadını iz bırakmadan döv: Kadının yatakta yalnız bırakılması da bir yarar sağlamazsa o, bir çeşit disiplin ve eğitim amacıyla, bedeninde iz bırakmayacak şekilde dövülebilir…
– Değnek cezası ve kölelik: Bekârların zinasında yüz, kadına zina iftirası atana seksen, içki içene seksen değnek cezası örnektir. Suçu işleyen köleyse cezalar yarı yarıya iner…
Nasıl, beğendiniz mi?!
Adının başında Prof. sıfatı taşıyan ve Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın, ””Mensubumuz olmasından utanç duyuyoruz”” dediği bu zat, kaçıncı asırda yaşadığından habersiz olmalı ki; içkiye bile seksen değnek ceza biçerken, suçu işleyenin ””köle”” olması durumunda cezanın yarı yarıya ineceği fetvasını da verebiliyor!!!
Zavallı ülkem…
Peki, bu kitap nerede dağıtılıyor?
Tuzla Belediyesi’nin nikâh salonunda, şeker niyetine!!! Kapağında Tuzla Belediyesi’nin nal gibi logosunun bulunduğu kitap, yeni evlenen çiftlere hediye ediliyor!.. Diğer bir anlatımla, Türkiye Cumhuriyeti”nin mega kenti İstanbul”un en büyük ilçelerinden biri, devlet kesesinden buz gibi şeriat propagandası yapıyor!.. Haber Radikal gazetesinde yayımlanıp büyük tepki çekince Tuzla Belediyesi ne yaptı dersiniz? Tabii ki her zaman yapılanı; Belediye basın danışmanı Sadettin Acar , yaptığı açıklamada aynen şöyle dedi:
– Kitabın içeriğini bilmiyoruz. Şeriat kuralları öneren unsurlar yer alıyorsa hemen toplatırız. Bu unsurları bilip de bu kitabı dağıtmamız mümkün değil… Tuğla gibi kitabı her önüne gelene bedava dağıtan belediye, içeriğinden habersiz!.
Tuzla Belediye Başkanı Mehmet Demirci bu açıklamanın ne kadar komik kaçacağını görmüş olmalı ki, iki gün sonra gerçek düşüncesini şu sözcüklerle anlattı:
– Çok faydalı bir eser… Bu kitap, güncel evlilik problemlerine İslami kurallar ışığında açıklık getiriyor…
ÜMİT ZİLELİ, Cumhuriyet, 2.6.2012

44. CUMA GÜNÜNÜN ERDEMİ…

Cuma Gününün Erdemi,
Şimdi Bunlar Hurafe değil mi?..

Uzun da olsa yazı, kısaltmadım…
Ayıp olur diye hurafeleri azaltmadım

Okusun görsün, okuyucularım;
Dindar nesil nasıl yaratılıyor.
Cuma gününün erdemi ile,
Cennet Cehennem nasıl satılıyor…

Aydınlık Türkiye halkı bunları yutar mı?
Cumayı diğer günlerden üstün tutar mı?

Takdir aydınlık okuyucularımındır.
Kötü olan bunlara bu ortamı sağlamaktır…
Av. Hayri Balta, 15.6.2012

Sabah Gazetesi’nin internet sitesinde Cuma Günü’nün ne kadar hayırlı bir gün olduğuna dair bir haber çıktı.
Okuyunca insan diyor ki, diğer bütün günleri takvimden çıkartalım sadece Cuma kalsın.
Haberde Cuma’yı yücelten hemen hepsi saçma sapan, ama bazıları var ki insana dudak uçuklatıyor.
İşte size Sabah Gazetesi’nin internet sitesindeki Cuma günü zırvaları:
1. “Cuma gecesi Kehf Sûresi okuyan, Kıyamette, yerden göğe kadar bir nurla aydınlanır. İki Cuma arasında işlediği günahlar da affolur.”
(Cumaya kadar cinayet tecavüz haram her naneyi ye, sonra Cuma günü bir sure okuyup paçayı kurtar. Oh ne ala memleket!)
2. “Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer.”
(Bu garantiyi kim veriyor? Tanrı mı, yoksa Sabah Gazetesi’nin genel yönetmeni mi?)
3.“Cuma günü oruç tutan için, on ahiret günü oruç sevabı yazılır.”
(Diğer günler oruç tutmak aptallık mı yani?)
4. “Yalnız Cuma günü oruç tutmayın! Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutun.”
(Demek ki neymiş, Cuma gününe komşu günler de diğer günlerden daha kutsal günlermiş. Bu hesaba göre en uğursuz günler Cumaya en uzak günler olan Pazartesi ve Salı mı oluyor?..)
5. “Cuma günü seksen salevat getirenin, seksen yıllık günahı affolur.”
(Seksen yıl her naneyi ye, sonra seksen salevatla doğru cennete git. Beleşçiliğe davetiye çıkarmaktan başka nedir bu?)
6. “Cuma günü tırnak kesmek şifaya sebeptir.”
(Tanrım, sen bizi bu cahillerden koru! Pazartesi tırnak kesmek insanı hasta mı eder?)
7. “Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de Cuma günü ve gecesinde işlenilenden kötüsü yoktur.”
(Hırsızlık için en uygun gün Pazartesi Salı, en kötü gün de Cuma günü oluyor demek ki!)
8. Cuma günü veya gecesi Duhân Sûresini okuyana Cennette bir köşk ihsan edilir.
(Utanmasalar Duhân Sûresini okuyana Cennette bir gemicik de eşantiyon olarak verecekler. Akılları fikirleri malda mülkte…)
9. Cuma günü veya gecesi ölen mümin, şehit olur, kabir azabından kurtulur.
(Diğer günlerde ölenlerin günahı ne? Cuma günü ölüm piyangoyla mı belirleniyor? Yoksa canımızı Cuma günü alsın diye Azrail’e rüşvet mi versek ne? Olmadı, şehit sayılmak için Cuma günü intihar mı etsek, ne yapsak acaba?!!)
10. Cumartesi günleri Yahudilere, pazar günleri nasaraya [Hıristiyanlara] verildiği gibi, Cuma günü, Müslümanlara verildi. Bugün, Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır.
(Tanrı her dine ayrı hayırlı günler vermiş demek ki? Hindulara neden hayırlı gün verilmemiş? Onların günahı ne? Bu bölücülük ve ayrımcılık değil de nedir? Bu kadar saçmalığa da pes doğrusu…)
11. Allahü teâlâ her Cuma günü altı yüz bin kişiyi Cehennemden azat eder. Bunların hepsi Cehenneme lâyık olup Cuma gününün bereketi ile Cehennemden çıkarılır.
(Nüfusun az olduğu ilk çağlarda yaşayanlar arasında cehenneme gidecek yok demek ki? Bugün bile haftada altı yüz bin insan doğmuyordur. Yani bu mantığa göre herkes af kapsamında, cehenneme kimse gitmeyecek. Bu iyi haber işte! Üstelik diğer zırvaları neredeyse geçersiz kılıyor.)
12. Köle, kadın, çocuk ve hasta dışındaki bütün Müslümanlara cemaatle cuma (kılmaları) farz–ı ayındır.
(Hala köleliğin geçerli olduğuna mı inanıyor Sabah Gazetesi? Kimdir bu devrin köleleri? Kadınlar mı, işçiler mi, gayrı Müslimler mi?)
Dedim ya, bu kadar saçmalığa pes doğrusu. Bu topluma hangi din empoze ediliyor?
Bence Diyanet bu işe derhal el koymalı… Çünkü Sabah Gazetesi açıkça İslam’ı tahrif ediyor.
(A. Metin Akpınar (OdaTV den alınmıştır.)
Nurten Kınay’ın 11.6.2012 tarihli iletisinden. Kendisine teşekkürler.
X
HOŞ GELDİN MELE

Hoş geldin Mele,
Aşağıdakilere bak hele
Bunları mı öğreteceksiniz Millete?…

Bu inciler hadis kitaplarındadır.
Bunları ezberleyen
Ve de halka öğreten alim sayılır…

“Bu çağda bu nasıl öğreti…”
Aynı zamanda bunlar
Kadınlarımıza hakaret değil mi…

Neyse bu günlük bu kadar yeter…
Hadis kitaplarına bir göz atmalı,
Bizdeki Dinciler-Diyanetçiler….

Av. Hayri Balta, 22.6.2012
X
“VAY ANASINII..”

Enis Akdağ <enisakdag@yahoo.com.tr > adresinden 14 Haziran 2012 21:00 Tarihinde internetten gönderildi.
Kısaltarak sunuyorum:
“Biz Humeyni’yi Atatürk’ten çok seviyoruz” diyen, “Laiklik dinsizliktir” diyen soylu Türk kadınlarının bilgilerine sunmak istedim.
Belki “VAY ANASINIII!!!” derler ve kendilerini kandıranlara, sandıklarda cevaplarını verirler diye düşündüm:
“Ç O O O O O K A M A Ç O O O O K
F A Y D A L I B İ L G İ L E R!!!
“Kadının yeri soğumadıkça erkek, kadının oturduğu yere oturmamalıdır” (Kadınlara Dini Bilgiler sayfa 24)
“Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz”. (İbni Hacer El Heytemi 2/121 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239)
“Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz.” (Hafız Zehebi-Büyük Günahlar- Sayfa 187)
“Kadınların dinleri ve akılları eksiktir.” (Sahihi Buhari)
“Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.” (Sahihi Buhari)
“Bir kadın kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse Cennete girer.” (Riyazus Salihin)
“Namazı bozan şeyler kara köpek, eşek, domuz ve kadındır.” (Sahihi Müslim, Salât 265; Tirmizi Salat 253/338 Ebu Davud, Salat, 110/720)
“Uğursuzluk üç şeyde vardır: Kadında, evde ve atta.” (Ebu Davud, Tıb, 24/3922; Müslim, Selam, 34/115 Buhari, Nikah, 17/4805)
“Takma saç takan, taktıran, kaşları incelten, kaşlarını incelttiren, dövme yapan ve dövme yaptıran lanetlenmiştir.” (Ebu Davud, Tereccul, 5)
“Kadınlarınıza evlerinin kapısında oturmamaları için yeni elbise yaptırmayın, çünkü elbiseleri güzel ve yeni olursa kalplerine dışarı çıkmak arzusu gelir.” (İmamı Gazali-Kimyayı Saadet sayfa:178 İbn Ebi Şeybe, Musannaf, IV/II, 420)
(Emekli albay Cemil Denk iletisinden. Kendisine teşekkürler…)
X
KARANLIĞA DOĞRU…

Aşağıdaki iletiye: Saçma mı desek, zırva mı desek…
Yoksa dindar nesil hayrına sineye mi çeksek…

İnsan bunları zırvalarken esrar mı içiyor?
Kokain mi kokluyor?…
Yoksa damarına eroin mi şırınga ediyor?..

Tahsil ile olmaz bu kadar cehalet…
Bize ne kalıyor demekten başka,
Cehaletinize bereket…

Cehaletiniz bereketli olunca,
Nereye gidildiğini anlarız ulusça…

Belki o zaman kurtuluş için umut doğar,
Bu saçmalar, zırvalar karşısında sustukça,
Çok sürmez bu karanlık hepimizi boğar…

Av. Hayri Balta , 13.7.2012
+
SABAH GAZETESİNE BÜYÜK BİR YUH
A.Metin Akpınar

Sabah Gazetesi’nin internet sitesinde Cuma Günü’nün ne kadar hayırlı bir gün olduğuna dair bir haber çıktı. Okuyunca insan diyor ki, diğer bütün günleri takvimden çıkartalım sadece Cuma kalsın.
Haberde Cuma’yı yücelten hemen hepsi saçma sapan, ama bazıları var ki insana dudak uçuklatıyor.
İşte size Sabah Gazetesi’nin internet sitesindeki Cuma günü zırvaları:
“Cuma gecesi Kehf Sûresi okuyan, Kıyamette, yerden göğe kadar bir nurla aydınlanır. İki Cuma arasında işlediği günahlar da affolur.”
(Cumaya kadar cinayet tecavüz haram her naneyi ye, sonra Cuma günü bir sure okuyup paçayı kurtar. Oh ne ala memleket!..)
“Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer.”(Bu garantiyi kim veriyor? Tanrı mı, yoksa Sabah Gazetesi’nin genel yönetmeni mi?)
“Cuma günü oruç tutan için, on ahiret günü oruç sevabı yazılır.”
(Diğer günler oruç tutmak aptallık mı yani?)
“Yalnız Cuma günü oruç tutmayın! Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutun.” (Demek ki neymiş, Cuma gününe komşu günler de diğer günlerden daha kutsal günlermiş. Bu hesaba göre en uğursuz günler Cumaya en uzak günler olan Pazartesi ve Salı mı oluyor?!!)
“Cuma günü seksen salevat getirenin, seksen yıllık günahı affolur.”(Seksen yıl her naneyi ye, sonra seksen salevatla doğru cennete git. Beleşçiliğe davetiye çıkarmaktan başka nedir bu?)
“Cuma günü tırnak kesmek şifaya sebeptir.” (Tanrım, sen bizi bu cahillerden koru! Pazartesi tırnak kesmek insanı hasta mı eder?)
“Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de Cuma günü ve gecesinde işlenilenden kötüsü yoktur.” (Hırsızlık için en uygun gün Pazartesi Salı, en kötü gün de Cuma günü oluyor demek ki!)
Cuma günü veya gecesi Duhân Sûresini okuyana Cennette bir köşk ihsan edilir. (Utanmasalar Duhân Sûresini okuyana Cennette bir gemicik de eşantiyon olarak verecekler. Akılları fikirleri malda mülkte…)
Cuma günü veya gecesi ölen mümin, şehit olur, kabir azabından kurtulur. (Diğer günlerde ölenlerin günahı ne? Cuma günü ölüm piyangoyla mı belirleniyor? Yoksa canımızı Cuma günü alsın diye Azrail’e rüşvet mi versek ne? Olmadı, şehit sayılmak için Cuma günü intihar mı etsek, ne yapsak acaba?!!)
Cumartesi günleri Yahudilere, pazar günleri nasaraya [Hıristiyanlara] verildiği gibi, Cuma günü, Müslümanlara verildi. Bugün, Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır. (Tanrı her dine ayrı hayırlı günler vermiş demek ki? Hindulara neden hayırlı gün verilmemiş? Onların günahı ne? Bu bölücülük ve ayrımcılık değil de nedir? Bu kadar saçmalığa da pes doğrusu…)
Allahü teâlâ her Cumâ günü altı yüz bin kişiyi Cehennemden azat eder. Bunların hepsi Cehenneme lâyık olup Cumâ gününün bereketi ile Cehennemden çıkarılır. (Nüfusun az olduğu ilk çağlarda yaşayanlar arasında cehenneme gidecek yok demek ki? Bugün bile haftada altı yüz bin insan doğmuyordur. Yani bu mantığa göre herkes af kapsamında, cehenneme kimse gitmeyecek. Bu iyi haber işte! Üstelik diğer zırvaları neredeyse geçersiz kılıyor.)
Köle, kadın, çocuk ve hasta dışındaki bütün Müslümanlara cemaatle cuma (kılmaları) farz–ı ayındır. (Hala köleliğin geçerli olduğuna mı inanıyor Sabah Gazetesi? Kimdir bu devrin köleleri? Kadınlar mı, işçiler mi, gayrı Müslimler mi?)
Dedim ya, bu kadar saçmalığa pes doğrusu. Bu topluma hangi din empoze ediliyor?
Bence Diyanet bu işe derhal el koymalı… Çünkü Sabah Gazetesi açıkça İslam’ı tahrif ediyor.
A. Metin Akpınar
(Bu iletiyi Murat Binzet, mailto:m1000zet@gmail.com göndermiş., Kendisine teşekkürler…)
+
+
X1
AL SANA, MELEK TERAPİSİ,
BİR PARA HURAFENİN BİNİ…

Halkı aydınlatma kaygısı duymayan bir devlet,
Halkı, hurafe bombardımanına tutar elbet…

Anadolu aydınlanmasından haberi yok milletin,
Bütün bilgi, bütün kültür emrinde şeriatin…

Bu topraklarda yetişen filozofların esamisi okunmaz,
Mevlanalar, Sultan Veletler, Yunus Emreler, Hacı Bektaşı Veliler,
Şems-i Tebriziler, Şeyh Bedrettinler…
Ve diğerleri,,
Bu topraklarda yaşadı mı yaşamadı mı söz konusu bile olmaz…

Beğenmedikleri İsmet İnönü Hükümeti,
Aydınlatmak için karanlıklarda yaşayan milleti…
Arapçadan, Farsçadan çevirip yayınlattı Şark İslam Klasiklerini,

Bir örnek verelim yeter,
Bakalım hele bir,
Bu din adamları İbadete nasıl yorum getirmişler:

“Amelden kastedilen şeyi; namaz kılmak, oruç tutmak, ze¬kât vermek ve hacca gitmek olmayıp, bunların yardımı ile, insanın ruhunda, mânevi bir ilerleme¬nin ve gelişmenin meydana gelmesi ve hakikî din¬darlığın da ancak bu olabileceğini belirtiyor.” (Maarif, s. xxxvııı)

Bizimkiler ise ameli (ibadeti) borçlanma olarak kabul ediyor.
İbadetini yapan “Allah’a borcumu ödedim ya!”diyor.
Hemen kendi dünyasına koşuyor…
Manevi ilerleme ve gelişmenin kıyısından bile geçmiyor.

Oysa dinin amacı ruhen gelişme ve ilerlemedir.
Ruhen gelişen ve ilerleyen insanlar
Geri kalmışlığa, bilgisizliğe ve de yoksulluğa direnir…

Şimdi bakalım bizimkilerin yaptığına.
Al sana, Melek terapisi,
Bir para hurafenin bini…

Av. Eren Bilge, 1.2.2012
MELEK TERAPİSİ

“Tv 8’deki “8 numarada şenlik var”ın sunucuları Fatih Ürek’le Sahrap Soysal’ın konukları astrolog, tarotçu, melek terapisti, spiritüel Koç Tuğçe Işınsu. Piyasada geçer akçeleri “meslek” edinmiş “becerikli” biri.
Soruyorlar: “Melek terapisi nedir?” Bayan Işınsu açıklıyor: “sağ ve sol meleklerimiz not tutuyorlar. Bunun dışında kişisel koruyucu meleklerimiz var. Bunlarla yapılan terapidir”.
Stüdyodakilerin olağanüstü ilgisiyle coşan Bayan Işınsu, hayvanlarla, bebeklerle çokça vakit geçirmemizi, evimize “melek köşesi” kurmamızı tavsiye ediyor.
Akabinde melek kartlarıyla fal bakıyor…”
Hurafelerin Bini Bir Para…

“Hurafelerin bini bir para… TV’lerden kitlele¬re boca ediliyor. Böylece halkımızın bilinci cemaatçiler-tarikatçılar-falcılar-hokus pokusçularca kuşatılarak; akılcılıktan, bilimden, özgür düşün¬ceden uzaklaştırılarak “sürüsel bilinç düzeyine” in¬dirgeniyor!
Okyanus ötesinin kankası eşbaşkan’ın “2023 hedeflerini” gerçekleştirmek için medyanın bu şekilde kullanılmasının önünü açması stra¬tejik açıdan son derece takdire şayan doğrusu.
Soru şu: “truva katırı” yandaş medyanın bilinçli beyin yıkama, yıkma operasyonunu nasıl önleyebiliriz?” (Aydınlık, 1.2.2012. Filiz Cemsu’nun ÜLKEYİ BİTİREN MEDYA ŞENLİKLERİ başlıklı yazısından…)
X7
İSLAMÎ AKIL, İSLAMÎ BİLİM
GİDİŞ ILIMLI İSLAM’DIR GÜLÜM

Rota değiştiren yazar,
İnanılmaz şeyler yazar.

İşletilen aklı getirmekte gündeme,
İşletilen akıl zarar verir hurafeler sistemine…

Bir zamanlar Gazali ile Atatürk’ü eşdeğer görülüyor.
Şimdi Gazali dışlanıyor; Atatürk daha da yüceltiliyor.

Hurafe hamallarına da şöyle sesleniyor:
“Bu İslami bilim, İslami akıl da nerden çıktı?” diyor.

İslamî akıl, İslamî bilim demek:
Olur: Kuran ve Hadis ilmine göre yön çizmek…
Böyle olunca eller giderken aya,
Bizler kalırız yaya…

Şimdi bakalım ne yazmış ilahiyatçı Yaşar Nuri Hoca,
Yaşar Nuri Hoca’da, akılcılığa ve gerçeğe doğru gitmekte rota.
Av. Eren Bilge, 14.3.2012
+
AKIL ve İŞLETİLEN AKIL

Akıl sözcüğü malum. Kur’an, akıl sözcüğünden türetilen taakkul fiilini defalarca kullanır ve insanoğlunu, taakkule çağırır.
Takkul, aklı işletmek, akletmek, akıl yoluyla bilip anlamak, aklın veri¬lerini esas almak gibi anlamlar taşı¬yor.
Ne ilginçtir, Kur’an taakkul tâbirini defalarca kullandığı halde akıl kelime¬sini hiç kullanmaz.
Bu demektir ki, Kur’an, cevher olarak aklın varlığını yeterli görmü¬yor; o hepimizde var. Kur’an’ın iste¬diği, aklın işlevsel olması veya işlevsel akıl.
Kur’an, aklın çıplak mülkiyetini yeterli görmüyor, aklın intifa (kulla¬nım) hakkını esas alıyor.
Aklın çıplak mülkiyetine sahip ol¬manız ‘akıllı adam’ olmanız için ye¬terli değildir. Önemli olan şu:
Sahip olduğunuz akıl, işletilen akıl mı, bloke edilmiş, üstüne oturulmuş, şunun bunun vesayetine terk edilmiş akıl mı? Bunu soruyor ve nihayet şu¬nu ilkeleştiriyor Kur’an:
“Allah, aklını işletmeyenler üzeri¬ne pislik atar.” (Yunus suresi, 10/100)
Taakkul yoksa insan, görüntüyle insan, hakikatte hayvandır. (Furkan, 25/44)
Peygamberliğin bitişinin bir anla¬mı da artık aklın sınırsız kullanım dö¬neminin açıldığıdır.
Kur’an, aklın işletilmesine, kullanı¬mına hiçbir sınır koymamıştır.
GAZALİNİN VURDUĞU DARBE
İslam’ın mistik düşünce sistem¬lerine, özellikle ‘tasavvufun bir yozlaştırılması olan tarikatlar’ bünyesine Ebu Hâmid el-Gazalî (ölm. 505/1111) tarafından sokulan, “akıl, vahiy ve aşkla sınırlıdır” yolundaki kabul Kur’an’la asla bağdaşmaz.
Gazalî, felsefeyi dine mahkûm hale getirerek, İslam düşüncesinin kaderini kararttı; İslam’a da insanlığa da büyük kötülük etti. Fransız filozofu Descartes (ölm. 1650) ise felsefeyi dinin uydusu olmaktan çıkararak, başka bir deyişle aklı kilisenin ‘vahiy adına’ (!) Vurduğu prangadan kur-tararak insanlığın yükselişi yolunda müthiş bir adım attı.
Ne yazık ki, İslam dünyası hâlâ Gazalî rotasında gidiyor. Bu yanlış rota, büyük Atatürk tarafından gerçek yönüne çevrildi ama İslam dünyası Atatürk’e sırt dönerek rotadan yararlanma imkânını kendi eliyle yok etti.
Kur’an’a göre, vahyin ilk görünümü, ilk ürünü akıldır. İlk ve esas peygamber de akıldır.
Kur’an dilinin aşılmamış ustası Isfahanlı Râgıb (ölm. 502/1108) diyor ki, “ilk peygamber, içsel peygamber akıldır. Önce o devreye sokulmalıdır ki, dışsal peygamberler, bizim bildiğimiz peygamberler işe yarasın. Akıl komutan olmalıdır ki, vahyin diğer ürünleri sonuç versin.”
İSLAM DÜNYASININ BAS DÜŞMANI
Akla bakışı bu olan Ku’ransal fikir mirasından şu önümüzde duran İslam dünyasının yeterince nâsipli bulunduğunu söylemek rnümkün mü? Asla! O halde, İslam dünyasının eh büyük belası, ondaki akıl düşmanlığı değil de ne?
İslâm dünyası denen âlemin en büyük düşmanı bizzat kendisi…
Akıl düşmanı dinci söylem tarafından şeytanî bir morfin gibi tekrarlanan, “Aklın din ve sünnetle sınırlanması esastır” sloganı veya bugünlerde siyaset dincisi çevrelere yutturdukları bir haçlı zehiridir. bazı hurafe hamallarının icat ettikleri “İslamcı akıl” Kur’an dışı bir bühtandır. Emperyalizmin has ajanı oryantalistlerin dinci çevrelere yutturdukları bir haçlı zehiridir. Allah’ın elinden gayri İslâmi şey çıkar mı?
Kuran’a göre taakkulun ayrılmaz ikizi bilimdir. (Ankebut suresi, 29/43) Onu da bir sonraki yazımızda ele alacağız…
(Yurt Gazetesi. 11.3.2012. Yaşar Nuri Öztürk, info@yasarnuri.com)
X8
NASIL ÇIKALIM BU İŞİN İÇİNDEN?..
GİDER MİSİN KARZAİ’NİN PEŞİNDEN…

Afganistan, parsel parsel parsellenmiş…
Bu parsellerin çoğu da Karzai ile ailesininmiş…

Ne ararsan var: Geçilmiyor CIA ajanından…
Hayır gelir mi insanlığa uyuşturucu baronundan.

12 Amerikan vatandaşı bakan olmuş Afganistan’da…
Hepsi de okumuş Amerikan okullarında…

Şehit düşen askerimizin anası soruyor tabutun başında:
“Ne işi vardı benim oğlumun Afganistan’da?..”

Sis perdesi kalkıyor yavaş yavaş…
Kimlerin çıkarı için yapılıyor,
Afganistan’daki bu savaş?..

Karzai, Karzai sen oldun gazi…
Al bayrağa sarılmış Şehitlerimizin tabutları,
Sıralanmış önümüzde dizi dizi…
Av. Eren Bilge, 21.3.2012
+
KARZAİ…

Amerikan vatandaşı.
Petrol şirketinde çalışıyordu.
Petrol şirketi Amerikan.
*
Eşi, Afganistan’ın först leydi’si güya…
Pakistan’da yaşıyor.
Oğlu da.
*
Bi kardeşi restoran işletiyor, Washington’da.
Öbür kardeşi restoran işletiyor, Chicago’da.
Kayınbiraderi mobilyacı, Virginia’da.
Yeğenleri desen…
California’da.
*
New York Times gazetesi yazdı…
Bi kardeşi senelerdir CIA’den maaş alıyor.
Bi başka kardeşi uyuşturucu baronu.
Kız kardeşi de var…
Onun restoranı Massachusetts’te.
*
Hükümet kurdu.
1-2 değil, 12 bakanı Amerikan vatandaşı.
*
Mesela, Adalet Bakanı’nın diploması…
Nebraska’dan.
Ekonomi Bakanı
Kanada’dan.
Ticaret Bakanı
Illinois’den.
Eğitim Bakanı
Alabama’dan.
Tarım Bakanı
Omaha’dan.
*
(Rahmetli Ecevit’in dili sürçmüş,
“Afganistan genel müdürü” demişti bunun için…
Meğer doğru söylemiş…)
*
Resmi olarak, sadece 525 dolar maaş alıyor.
Daily Telegraph manşet yaptı…
Dubai’de emlak kralı.
90 milyon sterlinlik gayrimenkulü var,
Sırf Palmiye Adası’nda 12 villası olduğu söyleniyor.
*
Bu Afganistan’dan…
ABD askeri çekiliyor.
İngiliz askeri kaçıyor.
Alman kaçıyor.
Fransız kaçıyor.
İspanyol kaçıyor.
*
Türkiye uçuyor!
Evlatlarımız ölüyor.
*
Şehitlerimizin aziz hatırasına saygısızlık etmek istemem ama…
O Karzai.
Biz niyazi.
(Hürriyet. Yılmaz Özdil. Bana gönderilen bir iletiden…)
X9
GERİCİLER; ENİNDE SONUNDA GİDER…

Maldener, aşağıda, Türkiye’nin gidişine bakmış böyle demiş.
Gerçekten de Türkiye’nin gidişi Ilımlı İslam’a doğru imiş…

Şeriatın ılımlısı ılımsızı olmaz.
Şeriat bir bütündür bölünme (tecezzi) kabul etmez.

Ancak unuttukları bir oluşum var bu da görmezden gelinmez.
Türkiye 3. Selimden bu yana batı uygarlığından vazgeçmez.

1876 Birinci Meşrutiyet, 1908 İkinci Meşrutiyet, l923 Cumhuriyet
Atatürk’le birlikte batı uygarlığına geçtik elbet…

Türkiye’de, zaman zaman duraklama olur ama geriye dönülmez.
Türkiye, yeniden şeriat hükümlerini kabul etmez.

Osmanlı döneminde bile şeriat kuralları uygulanmamıştır.
Osmanlı bile akla uygun örfi yasalarla devleti yönetmiştir.

Hiç merak etmeyin bu geriye eğilim dalgası geçicidir.
Bu kafada olanlar eninde sonunda gidicidir…

Av. Hayri Balta, 31.3.2012