BAĞIMSIZLIK KORKUSU

BAĞIMSIZLIK KORKUSU

 

“Yalnız olmaktan nefret ediyorum. Keseli hayvanlar gibi bir başkasının derisinin altında yaşamak isterdim. Emniyette olmayı, sıcak, bakılıp gözetiliyor olmayı, havadan, hatta yaşamdan daha çok istiyorum.”

 

Yukarıda ki paragraf ‘Sindrella Kompleksi” adlı kitaptan alıntıdır. Severek sayfalarını karıştırdığım, aldığım notları geri dönerek tekrar tekrar okuduğum kitaplar arasındadır.

 

Belki de bağımsız olabilmek, kadınların kendi ayakları  üzerinde durabilmesinin ne derece zor olduğu toplumumuzda en çok üzerinde durulması gereken konulardan birisi… Bağımlı olmakan korkacağımız yerde bağımsız olmaktan korkar durumdayız, ne acı!

 

Çünkü iş bağımsızlığa gelince, “Gerçekten kendi ayaklarımızın üstünde durduğumuz zaman, kadınlıktan uzaklaşacağımızdan, sevgisiz, sevimsiz, çaresiz kalacağımızdan korkuyoruz. Belli bir yaşa kadar ana-babamıza bağımlı yaşarken, onların sorumluluğundan çıkar çıkmaz kocanın sorumluluğu altına girerek hayat boyu birilerine bağımlı halde yaşar buluyoruz kendimizi.

 

Bunun için de başkalarını suçlamanın ötesine pek geçemiyoruz. Ama “Onları” suçlayarak ya da dizimizi döverek özgürleşemeyiz. Özgüven eksikliğimizden, bağımsız olabilmenin gerçek gücünün bir kadına daha da güç katacağını bildiklerinden ya da bilmediklerinden midir nedir, ondan da yoksun bırakılarak yetiştiriliyoruz.

 

Kendimizde varolan gücümüzden korkar hale gelerek bağımsız olabilmek için bir çaba sarfetmeden, içinde bulunduğumuz çıkmazdan yakınır dururuz. İliklerimizi donduran bağımsızlık korkumuzu gizler dururuz.

 

Bağımsızlık, başkalarının bize bahşedebileceği bir armağan değildir. Bu gücün kendimizde olduğunu hissederek, gücümüze güç katarak adım atmalıyız. Ama değil uygulamak, düşünmesi bile korku veren bir mücadele haline geliyor bazen. Herşeyden elimizi ayağımızı çekip, mutlu olmayan evlilikleri, çalışabileceğimiz bir işi yapamamak korkusu ile başlamadan vazgeçtiğimiz, “ne derler” diyerek çevrenin etkisini ve baskısını üzerimizde hissederek düşünce aşamasında vazgeçer oluruz.

 

Her şeyden “onları” sorumlu tutmaktan vazgeçemediğimiz, kendi sorumluluğumuzu üstlenmediğimiz ve bu sorumluluğun sonuçlarını göze almadığımız sürece özgürleşemeyiz.

 

Öğrendiğim bir şey varsa o da, özgürlüğün ve bağımsızlığın, başkalarından (genelde toplumdan, ya da erkeklerden) alınamayacağı! Sadece yoğun emekler sonucu içeriden geliştirilebileceğidir. Buna ulaşmak için, kendimizi emniyette hissetmek amacıyla kelepçe gibi kullandığımız her türlü bağımlılıktan vazgeçmek zorundayız.

 

Yine de bu alışveriş o kadar tehlikeli değil. Kendine inanan kadın, yetenekleri dışındaki şeyere ilişkin boş hayallerle kendini aptal yerine koymak zorunda değil. Aynı zamanda, usta ve hazırlıklı olduğu işlerle karşılaşınca geri de çekilmeyecektir.

 

Böyle bir kadın gerçekçidir, ayakları yere basar, kendini sever. Sonunda, başkalarını sevmekte de özgürdür, çünkü kişi kendini sevmektedir.

 

Bütün bunlar, özgürlüğe uyanan kadının bir özelliğidir. Kendini bilen her kadına, “benim” diyebilmesi için, kendinde o cesareti bulamayan bütün kadınların bir adım atması için, bir şeylerin kendilerini tetiklemelerini beklemeden bir rehber oluşturur umarım bu yazım.

 

YENER BALTA

1 Eylül 2006