TABULARA, TALANA, YALANA BALTA

TABULARA, TALANA, YALANA
BALTA

IRKÇILIĞA, SÖMÜRÜYE, ŞERİATA
HAYIR!..

Sorumlusu: Av. Hayri BALTA
+
e-mail adresi:
hayri@tabularatalanayalanabalta.com
site adresi:
www.tabularatalanayalanabalta.com
X

KUTSAL KİTAPLARDA ÖLDÜRMEK

Nisa Suresinde şöyle bir ayet vardır.
4.Nisa/82 Hala Kuran üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi..? Eğer o Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda bir çok tutarsızlık bulurlardı.
Ancak Kuran dikkatli bir şekilde incelendiği zaman ayetler arasında açık bir çelişki göze çarpar.
1. İnsan’ın Yaradılışı: Öncelikle insanın yaradılışı ile ilgili ayetlerde insanın, çamurdan, sudan, aşılanmış yumurtadan, ya da balçıktan yaratılmış olduğunu görürüz.
Aşılanmış Yumurta: 96-Alak / 2. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı.
21-Enbiya / 30. İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?
24-Nur / 45. Allah, her canlıyı sudan yarattı. Işte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür… Allah dilediğini yaratır; şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
25-Furkan / 54. Sudan (meniden) bir insan yaratıp onu nesep ve sıhriyet (kan ve evlilik bağından doğan) yakınlığa dönüştüren O’dur. Rabbinin her şeye gücü yeter.
15-Hicr / 26. Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık.
3-Al-i İmran / 59. Allah nezdinde İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona “Ol!” dedi ve oluverdi.
60. Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma.
30-Rum / 20. Sizi topraktan yaratması, O’nun (varlığının) delillerindendir. Sonra siz, (her tarafa) yayılan insanlar oluverdiniz.
Önce Toprak Sonra Meni: 35-Fatır / 11. Allah sizi (önce) topraktan, sonra meniden yarattı. Sonra sizi çiftler (erkek-dişi) kıldı. O’nun bilgisi olmadan hiç bir dişi ne gebe kalır ne de doğurur. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır. Şüphesiz bunlar, Allah’a kolaydır.
Yoktan var edilmiştir: 19-Meryem / 67. İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır?
Tekrar toprak: 11-Hud / 61. Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih’i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka Tanrınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı. Ve sizi orada yaşattı. O halde O’ndan mağfiret isteyin; sonra da O’na tevbe edin. Çünkü Rabbim (kullarına) çok yakındır, (dualarını) kabul edendir.
Bir damla sudan yarattı: 16-Nahl 4. O, insanı bir damla sudan yarattı. Fakat bakarsın ki (insan) Rabbine apaçık bir hasım oluvermiştir.
Meniden: 75-Kıyamet 37. O, (döl yatağına) akıtılan meninin içinden bir nutfe (sperm) değil miydi?
2- Müşriklere Sövmek:
En’am /108. Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini câzip gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. Artık O ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir.
Ancak bir başka ayet de söven kendisidir.. Tevbe / 28…Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir..
3- Cennet ve Cennetler:
Aşağıdaki ayetlerde cennetler tekil olarak kullanılır..
39- Zümer / 73. Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya, derler.
41-Fussilet / 30. Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler.
57-Hadid/21. Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun. Işte bu, Allah’ın lütfudur ki onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
79-Naziat / 41.Şüphesiz cennet(onun) yegâne barınağıdır.
Aşağıdakilerde de çoğul olarak:
18-Kehf / 31. İşte onlara, alt taraflarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Onlar Adn cennetlerinde tahtlar üzerine kurularak orada altın bileziklerle bezenecekler; ince ve kalın dîbâdan yeşil elbiseler giyecekler. Ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri!
22-Hacc/23. Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunanları, zemininden ırmaklar akan cennetlere kabul eder. Bunlar orada altın bileziklerle ve incilerle bezenirler. Orada giyecekleri ise ipektir.
35-Fatır / 33. (Onların mükâfatı), içine girecekleri Adn cennetleridir. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Orada giyecekleri elbiseleri de ipektir.
4- 6 veya 8 Günlük Yaradılış:
Araf suresinde göklerin ve yerin 6 günde yaratıldığı söylenir: 7-Araf / 54. Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
Hud suresinde tekrar edilir: 11-Hud / 7. O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş’ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Yemin ederim ki, (Resûlüm!): “Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz” desen, kâfir olanlar derhal “Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir” derler.
Yunus suresinde de aynı şekilde göklerin ve yerin 6 günde yaratıldığı tekrarlanır: 10-Yunus / 3. Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah’dır. Onun izni olmadan hiç kimse şefaatçı olamaz. Işte O Rabbiniz Allah’tır. O halde O’na kulluk edin. Hâla düşünmüyor musunuz!
Ve Tanrı, inanmıyorsan bir bilene sor der,
25-Furkan / 59. Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden (ona hükmeden) Rahmân’dır. Bunu bir bilene sor.
Buraya kadarki ayetlerde göklerin ve yerin 6 günde yaratıldığı söylenir.. Ancak Fussilet suresinde dikkatlice okunursa yerin ve göklerin yaradılışı için 8 günlük bir süre verilmiş olduğu görülür..
İlk olarak yerin yaradılışı için geçen süre 2 gündür: 41-Fussilet / 9. De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O’na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.
Daha sonra gıdaların yaratılması 4 gün sürer ve bu şekilde dünyanın yaradılışı 6 günde tamamlanır: 10. O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti.
Daha sonra göklerin yaradılışı için 2 gün daha harcanır: 11. Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. Ikisi de “Isteyerek geldik” dediler.
Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. Işte bu, azîz, alîm Allah’ın takdiridir.
Bu şekilde, yerküre için 2 gün, gıdalar için 4 gün, göklerin yaradılışı için 2 gün, toplam 8 gün harcandığı görünüyor.. Ayrıca, 1 gün dünyanın kendi etrafındaki 24 saatlik bir dönüşünden meydana geldiğine göre, dünya yaratılmadan önce böyle bir dönüş olamayacağından bu zamanı gün olarak hesaplamak mümkün değildir.
5- Yeryüzü ve Gökyüzü:
Önce, Bakara / 29… Sonra Naziat Suresi 27-32 ayetler…
Bakara/29 yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra (kendine has bir şekilde) semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi (tanzim etti). O, her şeyi hakkıyla bilendir.
Ayet diyor ki, yerde ne varsa, yani dağlar, sular, otlaklar… Yeryüzünde ne varsa bizler için yaratıldı..Sonra, Allah semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yarattı.. Yani, önce yerküre yaratıldı, sonra, sema, diğer adıyla gökyüzü…
Ve Naziat suresi 27. Naziat-27. Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti,
Yani Kuran’a göre önce Allah gökyüzünü yarattı.. Sonra..?
28. Onu yükseltti, düzene koydu ,
29. Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.
30. Ondan sonra da yerküreyi döşedi,
31. Yerden suyunu ve otlağını çıkardı,
32. Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.
Şimdi, Bakara 29’dan itibaren, her iki sureyi karşılaştırarak tekrar okuyalım..Bakara’da, önce yeri ve yerdekileri yarattı daha sonra da semayı yarattı demektedir. Naziat Suresinde ise, önce gökyüzünü yaratmakta, sonra da yeri ve yerdekileri yaratmaktadır.
6-) Yıldızlar, Ay ve 7 Gök:
Kuran birbiri üzerine kurulu 7 gök olduğunu söylüyor..
67-Mülk 3. O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah’ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?
Ve ay 7 gök arasında bir yerdedir.
71-Nuh 15. Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış! 16. Onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir çerağ yapmıştır.
Muhammed, yıldızların mesafelerini tam olarak tayin edemediği için onların boyutlarını da bilememektedir ve muhtemelen onların aydan daha küçük olduğunu zannederek, onları birer kandile benzetmiştir. Ve bu kandiller dediği yıldızlar, dünyaya en yakın olan gökte kurulmuştur..
67-Mülk 5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.
37-Saffat 6. Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik.
41-Fussilet 12. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah’ın takdiridir.
Burada da anlatımlar oldukça karışıktır.. Mülk 3 de, yedi göğün birbirleri ile belli bir uyum içinde olduğunu söylemektedir.. Bir bozukluk olup olmadığının anlaşılması bu yedi göğün görülmesi ile mümkün olabileceğine göre, ayet içindeki soruda biz yedi göğün insan gözü ile görülebildiğini anlarız.. Aynı şekilde Nuh 15’de, benzer ifade vardır..
Buraya kadar ki ayetlerden, gökyüzünde 7 tane gökyüzü olduğunu, bizim bunları görebildiğimizi ve yıldızların ise birinci gökyüzünde olduğunu anlamaktayız.. Bize milyarlarca ışık yılı uzaklıkta olan yıldız dahi birinci gökyüzünde olduğuna göre, insanın diğer 6 gökyüzünü nasıl görebildiğini anlamak mümkün değildir. Bu arada ayın 7 gök arasında nerede olduğu da tam olarak belirtilmemiştir.
71-Nuh 15. Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış!
16. Onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir çerağ yapmıştır. Ve kandiller dediği yıldızlar, dünyaya en yakın olan gökte kurulmuş..
Yıldızların çeşitli ayetlerde dünyaya en yakın gökte olduğunu söylerken, ay için aynı şeyi söylememektedir. Ayın dünyaya en yakın gezegen olduğu göz önüne alındığında, her nekadar, Nuh 16 daki ifade, ayın, 1. Gökde değilde, yedi gök arasında bir yerde olduğunu kesinlikle belirtmiyorsada, bu ifadeyi düşündürerek çelişkili bir anlam veriyor..
7- Cinler
Zariyat 56. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
Ve sonra,
Araf/ 179. Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. Işte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. Işte asıl gafiller onlardır.
8-) 1000 Gün / 50000 Gün..
Kuran’daki çelişkilerden bahsederken, hemen Kuran’daki Arap’çanın diğer dillere tam olarak çevrilememesinden söz edilir ancak, bu yaklaşımın mantığını anlamak mümkün değildir. Öyle olsaydı Kuran’ı olduğu gibi bırakıp, başka dillere hiç çevirmemeleri ve İslam’ın Arapça konuşulan ülkelerden dışarı çıkmaması gerekirdi.. Kuran’daki çelişkili anlamların yanı sıra rakamsal çelişkiler de vardır..
Aşağıdaki 3 ayrı ayetin ilk ikisinde rakamlar aynı, sonuncusunda farklıdır..
Hac / 47..(Resulüm!) Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vadinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.
Yukarıdaki ayette Kuran’a göre, orada bir Gün, Dünyada bin seneye eşit..
Es Secde / 5. Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin saya geldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O’nun nezdine çıkar.
Bu ayet de aynı şekildedir.. Orada 1 Gün, Dünyada 1000 sene.. Şimdi alttaki ayete bir bakalım..
el-Mearic / 4. Melekler ve Ruh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar. Mearic 50 de hesap biraz şaşmış görünüyor.. Daha önce 1000 yıl olan, 1 Gün olmuştur, 50 000 sene…! Şimdi bu çelişkilere karşılık hemen Al-i İmran / 7 örnek olarak verilir ve denir ki,
Al-i İmran / 7. Sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun (Kur’an’ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek payeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.
Açıklamakta güçlük çekilen ayetlere ve bu ayetlerin içerdiği her türlü çelişkilere karşı bulunan tek çözüm ayetleri müteşabih ayet olarak sıfatlandırmaktır ..
9-) Melekler mi, Allah mı ?
32-Secde/11. De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.
47-Muhammed/27. Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak!
39-Zümer/42. Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır.
10-) Herşey Allah’a itaat eder…
Rum Suresi 26. ayet herşeyin Allah’a itaat ettiğini söyler.
30-Rum 26. Göklerde ve yerde olanlar hep O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmiştir.
Aşağıdaki ayetlerde ise söylem farklıdır.
7-Araf 11. Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem’e secde edin! diye emrettik. Iblis’in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.
15-Hicr 28. Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.”
29. “Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan ütlediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!”
30. Meleklerin hepsi de hemen secde ettiler.
31. Fakat Iblis hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı.
17-Isra 61. Meleklere: Âdem’e secde edin! demiştik. Iblis’in dışında hepsi secde ettiler. Iblis: “Ben, dedi, çamurdan yarattığın bir kimseye secde mi ederim!”
20- Taha 116. Bir zaman biz meleklere: Âdem’e secde edin! demiştik. Onlar hemen secde ettiler; yalnız Iblis hariç. O, diretti.
38- Sad 71. Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım.
72. Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!
73. Bütün melekler toptan secde ettiler.
74. Yalnız Iblis secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
11- Kıyamet Günü 3 Grup 2 Grup
Kıyamet gününde insanlar önce 3 gruptur.
56-Vakıa
l. Kıyamet koptuğu zaman,
2. Ki onun oluşunu yalanlayacak hiçbir kimse yoktur;
3. O, alçaltıcı, yükselticidir.
4. Yer şiddetle sarsıldığı,
5. Dağlar parçalandığı,
6. Dağılıp toz duman haline geldiği,
7. Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman,
8. Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere!
9. Soldakiler, ne bahtsızdırlar onlar!
10. (Hayırda) önde olanlar, (ecirde de) öndedirler.
11. İşte bunlar, (Allah’a) en yakın olanlardır,
12. Naîm cennetlerinde .
Sonra 2 ayrı gruptur.
90-Beled
18. İşte bunlar sağdakilerdir.
19. Ayetlerimizi inkâr edenler ise işte onlar soldakilerdir,
20. Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir.
12-) İsa Cehennem’de mi ?..
9. Tevbe /31.. Yahudiler Allah’ı bırakıp bilginlerini, Hristiyanlar’da rahiplerini ve Meryem oğlu İsa’yı rabler edindiler.. Halbuki onlara ancak tek ilaha kulluk etmeleri emrolundu…
Tevbe 31’de Hristiyanların İsa’yı Rab olarak kabul ettikleri açıkça belirtilmektedir. Ancak, Enbiya 99’da tapılanların da cehennemde ebedi olarak kalacakları ifade olunur..
Aşağıdaki ayetler genelde firavunlar için söylenmiş olmakla birlikte, bu anlatımla Kuran, tapılan konumunda olmasından dolayı, Siz ve Allah’ın dışında taptığınız şeyler cehennem yakıtısınız diyerek, İsa’yı da farkında olmadan cehenneme koyar..
21-Enbiya 98. Siz ve Allah’ın dışında taptığınız şeyler cehennem yakıtısınız. Siz oraya gireceksiniz.
99. Eğer onlar birer Tanrı olsalardı oraya (cehenneme) girmezlerdi. Halbuki hepsi (tapanlar da tapılanlar da) orada ebedî kalacaklardır.
13-) Önce Cennet sonra Cehennem..
Önceleri Yahudi ve Hristiyanları kendi yanına çekmek isteyen Muhammed, onlarında cennete gidebileceklerini söyler..
2.Bakara /62. Şüphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, Hristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir.
5.Maide/69. Doğrusu inananlar, Yahudiler, Sabiiler ve Hristiyanlardan Allah’a ve ahiret gününe inanan, yararlı iş yapan kimselere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.
Ancak, zamanla bunu başaramayacağını anlayınca İslam’ın dışındaki herkesi ahirette kaybeden olarak gösterir.. Ahirette kaybeden, yani cehennemlik olan…
3.Ali imran/85. Kim İslamiyet’ten baska bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir.
14- Hristiyanlar, Yahudiler, Sabiler
Aynı şekilde Bakara 62 Tevbe 30’la çelişki içindedir.
2- Bakara 62. Şüphesiz iman edenler; yani Yahudilerden, Hristiyanlardan ve Sâbiîlerden Allah’a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.
9- Tevbe 30. Yahudiler, Uzeyr Allah’ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh (İsa) Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!
15- Önce Tevbe hakkının tanınması, sonra bu hakkın verilmiyor görünmesi ve 4 şahit bulunması
Nur suresinin 5. Ayetinde tevbe edenler istisnadır demekle birlikte, aynı surenin 23. Ayetinde böyle bir istisnadan söz edilmemektedir. Buradaki çelişki, istisna kelimesi aynı sure içinde ve daha önceki bir ayette geçtiğinden dolayı tartışmalıdır.. Ancak esas çelişki, zinanın ispat edilmesi için 4 şahidin ne şekilde bulunacağıdır.
24-Nur 4. Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu isbat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar.5. Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. 23. Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azap vardır. 24. O gün dilleri,elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir. 25. O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır.
16- Allah’ın Kanunlarının Sabit Kalması ve Değişmesi
36. Fatır/43. Allah’ın kanununda asla bir değişme bulamazsın, Allah’ın kanununda kesinlikle bir sapma da bulamazsın.
Allah’ın kanunlarında bir değişme olmamasını normal karşılamak gerekir. Ancak Allah, bu değişmez dediği kanunlarda hangi yanlışları görmüştür ki, daha sonra fikir değiştirerek kanunlarında değişiklik yapabileceğini bildirmiştir.
Bakara/106. Biz, bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir..
Madem daha iyisini getirecektir, neden onu baştan getirmemiştir ? Ya da benzerini getirmeye neden gerek görmüştür ?
Aşağıdaki ayetler de Allah’ın kanununda bir değişme olamayacağını söylerler..
10. Yunus/64…Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah’ın sözlerinde asla bir değişme yoktur. İşte bu büyük kurtuluşun kendisidir..
48.Fetih/23. Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.
6.En’am/115. O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur..
50.Kaf/29…Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmedici değilim..
33.Ahzab/62. Allah’ın önceden geçenler hakkındaki kanunu budur. Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın..
6.En’am/34. Andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah’ın kelimelerini ( kanunlarını ) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki, peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi..
Üstteki ayetler bir değişiklik olamıyacağını söylüyor ancak, aşağıdaki ayet Allah’ın zaman zaman değişiklikler yapabileceğini ifade ediyor..
13.Rad/39….Allah dilediğini siler, dilediğini sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır.
Burada, İslami düşüncelerin yaklaşımı, Allah’ın şartların gelişimine göre kanunlarını değiştirdiği şeklinde olacaktır. Ancak, her şeyin düzenleyicisi olan Allah’ın, şartların gelişimini de önceden bilemeyeceği düşünülebilir mi ?
X
KURAN’DA ÇELİŞKİ

Şeriat ortamında ve din adamı’nın elinde yetişen kişilerin ortak özelliği, birbirine ters, birbirine zıt ve birbirini cepheden şeyleri ayni zamanda benimseyebilmek veya benimsemiş görünmektir. Bundan dolayıdır ki Müslüman kişi, hem bir yandan “İslam dini hoşgörü dini’dir” diyebilir ve hem de ayni zamanda Kur’an’ın: “İslam’dan gayri bir din’e inananlar sapıktırlar” seklindeki hükmünü benimseyebilir. Bu iki düşüncenin birbirine zıt, birinin tersi olduğunu düşünmez. Hem bir yandan Kur’an’ın “Din’de zorlama olmaz” seklindeki hükmüne sarılabilir ve hem de ayni Kur’an’ın, “müşrikleri” (puta tapanları) İslam’a zorlamak için, “müşrikleri öldürünüz” seklindeki emrini rahatlıkla uygulayabilir. Bu iki davranışın çelişkili ve bağdaşmaz olduğunu fark etmez. Fark etse bile günah isleme korkusundan fark etmemiş görünür.
Bir yandan “Tanrı dileseydi puta tapmazlardı” seklindeki şeriat hükmüne inanırken diğer yandan puta tapanların Cehenneme atılacaklarına dair hükmü doğal kabul etmekten geri kalmaz ve bu iki hükmün çelişir şeyler olduğunu düşünmez. Düşünse bile düşünmemiş görünür.
Bir yandan “Allah kimi doğru yola koymak isterse onun kalbini İslamiyet’e açar, kimi de saptırmak isterse … kalbini dar ve sıkıntılı kılar” seklindeki hükme inanır fakat ayni zamanda bu hükmün uzatması olan “Allah, inanmayanları küfür bataklığında bırakır” seklindeki satırları doğal bulur. Bu iki hüküm arasında çelişme olduğunu aklından geçirmez. Geçirse bile, geçirmemiş görünür.
Bir yandan “Şeriat dini, kadını yüceltmiştir, yirminci yüzyılın ulaşamadığı haklara eriştirmiştir; kadının şahsiyet haklarına saygılıdır, kadın erkek eşitliğini öngörür” seklinde konuşurken diğer yandan: “Kadınlar eklen ve dinen dûn yaratıklardır; erkeklerin kadınlardan bir üstün dereceleri vardır; iki kadının tanıklığı bir erkeğin tanıklığına bedeldir; mirasta erkeğin payı iki dişinin payı kadardır; namazı bozan şeyler eşek, kara köpek, domuz ve kadın’dır; kadınlar insanin karsısına şeytan gibi çıkarlar; Cehennem’in çoğunluğu kadınlardan oluşur, vs…” seklindeki hükümleri öne sürebilir ve bunu yaparken çelişkiye düştüğünü bilmez. Bilse bile, bilmemiş görünür.
Şayisiz denecek kadar çok bu örneklerin ortaya vurduğu sonuç sudur ki şeriat verileriyle yetişen kişi birbiriyle çelişki halinde bulunan din verilerini gerçeğin ta kendisi olarak kabul etmekten geri kalmaz. Bu hükümlerin “kutsallığına” ve “mutlak gerçekliğine” öylesine inanmıştır ki bunlarda “çelişme”, “tutarsızlık” ye da “bağdaşmazlık” diye bir şey olabileceğini kabul etmez. Kabul etmek söyle dursun fakat kabul edenleri dinsizlikle suçlamağa hazırdır. Çünkü zekası, şeriat’ın oluşturduğu ortam içerisinde körletilmiştir ve bu ortamı oluşturan da esas itibariyle din adamıdır. Din adamı’nın ona bellettiği sudur ki Kur’an: “Doğruluğu şüphe götürmeyen kitab’tır” (K.2 Bakara 2) ve “Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda bir çok tutarsızlık (bulunurdu)” (K. 4 Nisa 82)
Ancak ne var ki akilci bir gözle Kur’an’ı okumağa başladığımız an, daha ilk satırlarından itibaren çelişmeli hükümleri karsımızda bulur ve okumağa devam ettikçe bunların çokluğu içerisinde kayboluruz. Sadece bir kaç örnekle yetinmek üzere En’im Suresi”den bazı hükümlere göz atmakla ise başlayalım: 107ci ayet söyle der: “Tanrı dileseydi puta tapmazlardı” (K. 6 En’im 107). Bir kaç ayet ilerde su vardır: “Allah dilemedikçe inanmazlar” (K. 6 En’im 111) . Bundan anlaşılan sudur ki inanmak ye da puta tapmak Tanrı’nın dileğine bağlıdır ve eğer Tanrı dilemiş olsaydı kişiler puta tapmazlardı.
Ancak ne var ki bu ayni En’im Sure’sinde: “… puta tapanlardan yüz çevir” (K. 6 En’im 106) diye yazılıdır. Bunu pekiştirir nitelikte olmak üzere Teybe suresi’nde de puta tapanların öldürülmelerini emreden su ayet vardır: “…müşrikleri (puta tapanları) bulduğunuz yerde öldürün,..” (K. 9 Teybe 5). Bir başka deyişle, Kuran’a göre, Tanrı kişiyi hem “putperest” (müşrik) bırakmıştır, ve hem de “putperest’tir” diye cezalandırmaktadır.
Yukarıdakine benzer bir diğer örnek En’im Suresi’ndeki su ayet’tir: “Allah kimi doğru yola koymak isterse onun kalbini İslamiyet açar, kimi de saptırmak isterse… kalbini dar ve sıkıntılı kılar. Allah inanmayanları küfür bataklığında bırakır” (K. 6 En’im 125). Dikkat edileceği gibi ilk iki tümce ile son tümce çelişki halindedir. Çünkü ilk iki tümceye göre kişi’yi “Müslüman” ye da “Kafir” yapan Tanrı’dır; fakat Tanrı, kafir yaptıklarını Cehennem’e atmaktadır.
Yine Bakara Sure’sinin 6.ayet’i söyle der: “şüphe yok ki, inkar edenleri (kafir olanları), baslarına gelecekle (azab ile) uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar” (K. 2 Bakara 6). Bu ayet’in hemen arkasından su ayet gelir: “Zira Allah onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinde de perde vardır ve büyük azan onlar içindir” (K. 2 Bakara 7). Görülüyor ki kişileri “kafir” yapan, onların kalbilerini ve kulaklarını mühürleyen Tanrı’dır. Fakat böyle olduğu halde Tanrı kendisinin “kafir” yaptıklarını, büyük bir azab’a sokacaktır.
Söylemeye gerek yoktur ki Tanrı’nın insanları, hem gözlerini ve kulaklarını mühürleyip kafir yapması ve hem de cezalandırması çelişmeli ve tutarsız bir davranıştır. Fakat İslamcılar bu hükümleri, sanki ortada çelişme yokmuş gibi Müslüman kişinin beynine sokuşturuverir.
Yine bunun gibi Bakara Sure’sinde “Dinde zorlama yok” (K. 2 Bakara 256) diye yazılıdır. İslamcılar buna dayanarak İslam’ın hös görü dini olduğunu söyler. Söylediklerini pekiştirmek maksadıyla: “şüphe yok ki bu (Kur’un) bir öğüttür. O halde dileyen Rabbine götüren yolu tutsun…” (K. 73 Müzemmiş 19) ye da “Muhakkak ki bu kitap bir öğüttür. Kim dilerse ondan öğüt alır…” (K.74 Müddessir 54-55) seklindeki ayetleri okur. Buna benzer diğer ayet’leri ye da hadis’leri okuyarak şeriat dininde inanç özgürlüğü olduğunu savunur.
Fakat bunu yaparken, söyledikleriyle çelişkiye düşercesine, İslam’dan başka “gerçek din” olmadığını, bildiren, başka din ve inanca yönelenleri “sapık” ye da “kafir” olarak ilan eden, ye da Tanrı’ya es koşanları (müşrik’leri) ölüme götüren, daha başka bir deyimle inanç özgürlüğünü ve hoşgörüyü kökünden silen hükümleri sıralar. Örneğin Kurban’daki “müşrikleri nerede bulursanız öldürün” (K. Teybe 5; Al-i İmran 85) seklindeki emirleri açıklar. ye da “Kitab Ehli” olanlara (yani Yahudilere ve Hıristiyanlara) karsı savaş açılmasını, Islama kabul ettirene ye da “Cizye” (kafa parası) alınana kadar bu savasın sürdürülmesini öngören hükümleri belletmekten geri kalmaz. İslam dini’nin bu hükümlere dayalı olarak yayıldığını, Muhammed’in bu maksatla savaşlar yaptığını, ölüm döşeğinde iken “Arap ceziresinde iki din bir arada bulunmayacak” diye vasiyette bulunduğunu anlatmaktan bıkmaz. Dinde “zorlama” olmadığını bildiren hükümlerle, “zorlamayı” öngören hükümlerin (ve eylemlerin) yan yana, iç içe bulunmasını çelişki saymaz.
Bir yandan: “İyilik ve fenalık bir değildir… Sen fenalığı en güzel şekilde sav; o zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kişinin yakın bir dost olduğunu görürsün…” (K. 41 Fussilet 34) seklindeki hükümler, diğer yandan bunlara ters düsen: “Ey inananlar…size kısas farz kilindi…Ey akil sahipleri kısas’ta sizin için hayat vardır…” (K. 2 Bakara 178-9), ye da “:Bir kötülüğün karşılığı, ayni şekilde bir kötülüktür…” (K. 42 Sura 40) seklindeki hükümler bulunur Kuran’da. Hangi kötülüğe hangi kötülükle karsı konulacağını da : “… hür ile hür insan, köle ile köle, kadın ile kadın…” (K.2 Bakara 178) ye da “… onlara can cana, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe dişle ve yaralara karşılıklı ödeşme yazdık…Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, iste onlar zalimlerdir…” (K.5 Maide 45 ayrıca bk. Bakara 179) seklindeki hükümler de bulunur Kuran’da. Bir yandan öç almayı farz kılan bu emirlerle, ye da: “Sen de müşrikleri hicvü zemmet, yahud onların hicivlerine mukabelede bulun, Cibril’de seninle beraberdir” seklindeki Hadis’lerle 186 haşir nesir olurken diğer yandan: “Her kim öç almayıp bağışlarsa iste bu hareket büyüklerin karidir” (K.42 Sura 43) seklindeki hükümler bulunur Kuran’da.
Kur’an’daki Sure’lerin ya da ayet’lerin ve bunlarda yer alan konuların bilimsel bir sıralaması diye bir şey yoktur. Bir konu’nun biteviye islenmesi diye de bir şey yoktur. Birbirleriyle ilgisi bulunmayan çeşitli sorunlar ve konular birbirlerinin içine girmiştir. Örneğin ibadet’le ilgili hükümler hukuk’la ilgili hükümlerle, ya da efsanevi olaylarla karma karışık bir şekilde, iç içedir. Belli bir konuyla ilgili olay anlatılırken hiç yeri ve ilgisi olmadan bir başka olaya geçiniverir. Kısaca fikir edinmek üzere bir iki örnekle yetinelim ve Kur’an’in 2.ci Sure’si olan Bakara Suresi’ne göz atmakla ise başlayalım: Sure’nin 225 ila 238 ayet’lerinde “boşanma” ve “hülle” sorunları ele alınmıştır. Hukuk’la ilgili bu hususlar kurallara bağlanırken birden bire karsınıza, bu sorunlarla ilgisi bulunmayan namaz kılma usulleri çıkar ki ibadet’le ilgilidir (K. 2: 238-239). İki ayet’ten ibaret bu hususun hemen arkasından hukuk’la ilgili “boşanma” konusuna dönülür (K. 2: 240-242) hemen sonra, ve yine hiç ilgisi bulunmadığı halde, “savaş” konusuna atlanır ve vaktiyle Yahudilere savaş farz olunduğu belirtilir, Talud ve Calud ordularının bozguna uğratılmaları hikaye edilir ve yeryüzü düzeninin, insanların birbirleriyle boğazlaştırılması suretiyle sağlandığı anlatılır (K. 2: 244-252)
Gelişi güzel bir başka örnek olmak üzere “Ankebut” Sure’sini alalım. Söylendiğine göre bu Sure’nin ilk on ya da ondört ayet’i Medine’de, geri kalan 59 ayet’i ise Mekke dönemi esnasında Kur’an’a konmuştur. Sure’nin basındaki ilk ayet’lerde Bedir savasında ölenlerin şikayetlerine karşılık: “Hak uğrunda cihad eden ancak kendisi için etmiş olur…” (K. 29: 6) seklinde yanıt verilirken Ibn Ebu Vakkas ve anası Hamna ile ilgili hikayelere yer verilmiştir. Oğlunun Müslümanlığı kabul ettiğini öğrenerek üzülen ve Müslümanlığı terk edinceye kadar açlık grevi yapacağını söyleyen Hamna vesilesiyle Tanrı’nın güya: “Eğer ana baba, bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme” (K. 2: 8) 187 seklinde konuştuğu yazılıdır. Sure’nin 14ci ayet’inden sonraki kısmi Mekke döneminde indiği için çok farklı konulara geçer ve Nuh’un , İbrahim’in gönderilmesine atlar. İbrahim’den söz ederken birden bire onu bırakıp Muhammed’e geçer ve (K. 29:18-23) sonra yine İbrahim hikayesine döner ve bıraktığı yerden alıp devam eder (K. 29: 24-26); ederken de daha önceki bir Sure’de (ki 21. Sure olan Enbiya Suresi’dir) söylediğini (yani Tanrı’nın onu ateşten nasıl kurtardığını) yeniden anlatır (K.21: 60-69), sonra Ishak ve Yakub’a ve Lut’a geçer (K. 29:27-28), ve sonra onları bırakır tekrar Muhammed’e döner (K. 29:29), sonra tekrar İbrahim’e döner (K. 29:31) ve bu sefer daha önceki bir Sure’de (ki 11.ci Sure olan Hud Sure’sidir) söylemiş olduklarını tekrarlar, sonra Suayb’in Medyen’e gönderildiğine dair hikaye’ye geçer(K. 29: 36) ve bu sefer A’raf Suresi’nde (ki 7.ci Sure’dir) anlattıklarını yeniden tekrarlar, hemen sonra Ad ve Temud aşiretleriyle ilgili masallara atlar (K. 29: 38), oradan Firavun ve Haman’a ve Musa’ya ait hikayeleri sıralar.
Kuran’da, bazen ibadetle, hukukla ve efsane ile ilgili hususlar birbiri içine geçmiş olarak yer almıştır: örneğin Mü’minun suresi’nin basında Müslüman kişilerin, başkalarının yanında utanılacak yerlerini açmamaları emredilirken, ahitlere riayetin ve namazların vaktinde kılınmasının gereği belirtilir, sonra birden bire insanin topraktan nasıl yaratıldığı, yer’in ve gök’ün nasıl oluşturulduğu, gökten nasıl ölçü ile su indirildiği eklenir (K. 23: 12-21) Nuh ve diğer peygamberlerle ilgili hikayelere geçiler (K. 23: 58) ve sonra “Ayet’lerimiz size okunuyor, siz ise gerisin geriye dönüyor, kibirleniyor (Kur’an hakkında) ileri geri sözler söylüyor, ondan yüz çevirip uzaklaşıyorsunuz” (K. 23: 67) seklindeki yakınmalara geçiler, daha sonra “(Tanrı) asla oğul edinmedi” (K. 23: 92) diyerek devam edilir.
Bir diğer örnek olarak Al-i İmran Suresi’ni ele alalım. Bu sure’de Uhud savasından söz edilirken (K. 3 Al-i Imran 121-129) birden bire faiz yasaklarına geçiler (K. 3:30), hemen sonra Uhud savası ile ilgisi bulunmayan başka konulara atlanır (K. 3: 130-142) ve tekrar Uhud savası’nın anlatımına dönülür (K. 3: 143-148). Uhud bozgunundan dolayı Tanrı’nın Müslümanları sorumlu tuttuğu ve cezalandırdığı görülür (K. 3: 152-153); ancak ne var ki hemen akabinde Uhud felaketi’nin, Tanrı’nın Müslümanları sınaması, denemesi olduğu belirtilir (K. 3: 152)
Bu tür tutarsızlıklar, uyumsuzluklar ve çelişkiler hemen her Sure’de kendisini gösterir. Bundan dolayıdır ki, Kuran’ın “Allah/Tanrı sözü olmayıp”, bir insan, yani Muhammed tarafından yazılmış olduğu sonucu çıkmaktadır.
Kuran Ve Şeriat hükümlerindeki çelişkiler, ve tutarsızlıklar konusunda İslamcilar’n tutarsız tutumu:
Şeriat hükümleri içerisindeki çelişmeler ve tutarsızlıklar konusunda din adamının bilim dışı ve olumsuz bir tutumu vardır ki o da her şeyden önce insan aklinin yetersizliğini öne sürmek ve örneğin : “Çelişkiler bize göredir, Tanrı’ya ve Peygambere göre değildir” deyip isin içinden sıyrılmaktır. Hani sanki “çelişmeler”, insanların gözünde “serab” gibi bir şeydir ve aslında yoktur da insanlar “çelişme varmış” gibi görüyorlardır!
Oysa ki çelişmelerin varlığı, daha İslamın ilk anlardan itibaren fark edilmis ve gerek din bilginlerini ve gerek yöneticileri güç durumlara sürüklemiştir. Örneğin Halife Osman, ya da Abdullah Ibn-i Amr gibi ünlüler Kur’an’daki ayet’lerin birbirleriyle çelişir olması yüzünden bazı hususlarda fetva veremez durumda kalmışlardır 188.
Şeriat verileri içerisindeki çelişmelerin varlığını inkar etmek üzere din adamı’nın başvurduğu diğer bir yol, Kur’an’in Tanrı’dan gelen “son ve tek gerçek” Kitap olduğuna, ve “geçmişte ve gelecekte onu batıl kılacak olmadığına” (K. 41 Fussilat 41-2), ve Kitab’da bulunanların “kesin gerçekler olup bunun dışında başkaca gerçek olamayacağına” (K. Meariç 51), ve “yeryüzündeki her şeyin apaçık Kitab’da tespit olunduğuna” (K. Necm 75) dair ya da buna benzer hükümleri sıralamaktır. Bunu yaparken sırtını özellikle su ayete dayar: “… Allah katından gayri bir yerden gelseydi, (Kur’an’da) birbirini tutmaz bir çok şeyler bulurlardı…” (K. 4 Nisa 82).
Öte yandan İslamcılar, çelişkilerin ve tutarsızlıkların ortaya çıkmasını önlemek üzere sunu hatırlatır ki Kur’an ve Hadis hükümlerini tartışmak, yalanlamak ve bunlar üzerinde şüpheci olmak ya da bunlarda çelişki ve tutarsızlık olduğunu söylemek “günahtır”, “dinsizliktir”, “Tanrı’ya ve peygamberine karsı gelmektir”. Bu hükümler çelişkili görünse de, akla ve müspet ilme ters düşse de, bunları hiç bir eleştiriye ve tartışmaya girişmeden oldukları gibi kabul etmek gerekir.
Bunun böyle olduğunu anlatmak üzere din adamı: “Allah ve peygamberine karsı gelenler … alçaltılacaklardır… Biz apaçık ayet’ler indirmişizdir, bunları inkar edenlere alçaltıcı ceza var…” (58 Mücadele 5), ya da: “Allah ve Resulü bir ise hükmettiği zaman (inananlara) artık islerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allah’a ve Peygambere başkaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur…” (K. 33 Ahzab 36) seklinde hükümleri gösterirken “Allah’ın hükmüne uygun hüküm vermeyen kafirdir” (K. 5 Maide 44) ayet’ini ekler, ve benzer ayet’lerle “şüphe” etmenin ya da Kur’an’da çelişki olduğunu söylemenin dinsizlik sayılacağını bildirir. “Dini islerde aşırı inceleyip sik dokuyanlar helak olacaklardır” seklindeki hadis hükümlerini belirterek soru sormanın ve soru yolu ile din verilerine karsı gelmenin yasak olduğunu anlatır 189.
Kur’an’da çelişki olmadığını savunmak maksadıyla İslamcıların başvurduğu bir diğer yol, bazı ayet’lerin bazı ayet’lerle kaldırıldığını öne sürmektir. Oysa ki hangi ayet’lerin hangileriyle kaldırıldığı hususundaki görüş ayrılıkları bir yana ve fakat böyle bir iddia, hani sanki Tanrı her şeyi dilediği gibi önce’den düzenleyemezmiş ya da bilmezmiş ve bazı ayet’leri yanlışlıkla yerleştirmişte sonradan hatasının farkına varıp düzeltmiş gibi bir anlam taşır ki Tanrı’yı küçültmek sonucunu doğurur.
Kaldı ki Kur’an’daki çelişmeler, kaldırılmadığı kesin olarak bilinen ayet’leri kapsar ki bunlardan pek bariz olanlardan biri, Ebu Talib’in ölümü vesilesiyle Muhammed tarafından Kur’an’a konmuş olan su ayet’tir: “Allah kimi doğru yola koymak isterse onun kalbini İslamiyet’e açar, kimi de saptırmak isterse… kalbini dar ve sıkıntılı kılar. Allah inanmayanları küfür bataklığında bırakır” ( 6 En’am 125).
Bu ayet’le anlatılmak istenen sudur ki Ebu Talib’in kalbini Müslümanlığa açmayan Tanrı’dır ve Tanrı onun Müslüman olmadan ölmesini uygun bulmuştur. Ancak gerçek bundan çok farklıdır.
Bilindiği gibi Muhammed, kendisini bir baba gibi yetiştiren Ebu Talib’i Müslüman yapmak istemiş fakat yapamamıştır. Yapamayınca sorumluluğu sırtından atmak üzere Tanrı’nın keyfiliğini öne sürmüş ve amcasının Müslüman olmayışını bu keyfiliğe bağlamak üzere yukarıdaki formülü bulmuştur. Ancak ne var ki ayet kendi içerisinde çelişkilidir, çünkü bir yandan Tanrı’nın kişileri dilediği gibi saptırdığını belirtirken diğer yandan saptırdıklarını Cehennem’e attığını anlatmaktadır.
Konuya biraz ilerde tekrar döneceğiz, fakat şimdilik değinmek istediğimiz sudur ki şeriat ortamı içerisinde ve İslamcıların elinde yetiştirilen insanlarımızın şeriat verileri konusunda şüpheci olmaları, bu verileri eleştiri konusu yapmaları ya da tartışmaları mümkün değildir. Mümkün olmadığı içindir ki fikirsel gelişme yoluna girmeleri ve akilci düşünceye yönelmeleri güçtür. Düşününüz ki Ibn Rüşt gibi ünlüler bile Kur’an’daki kıssa’lara “masal” dedikleri için, din adamları tarafından dinsizlikle suçlandırılmışlardır 190.
Kuran’daki Çelişkilerin nedenleri:
Kuran’da görülen çelişkiler ne gökten inmedir ve ne de din adamının dediği gibi “Tanrı’ya göre değil, bize göredir”. Bu çelişkiler, Kuran’ın yaratıcısı olan Muhammed ve onun yardımcılarından kaynaklanmaktadır. (Bilindiği gibi, Muhammed, okur-yazar değildi ve Kuran’ı oluştururken okur-yazar yardımcılardan faydalandı). Kuran’ı “Gökten indi” diyerek yarattığı dine taraftar toplamak isteyen Muhammed ve yardımcılarının, çeşitli durumlara ve farklı olaylara çözüm sağlama siyasetinden doğmuştur.
Konu ayrı bir kitap olabilecek boyutta bulunmakla beraber pek kısa bir özet olarak söyleyelim ki Muhammed, kendisini Kureysli’lere peygamber olarak kabul ettirebilmek için ilk baslarda (özellikle daha henüz güçlenmediği dönemde) Kur’an’a “Dileyen Rabbine giden yolu tutar” (K. 76 İnsan 29) ya da “Her kese islediklerinin karşılığı ödenir” (K. 46 Ahkaf 19) seklinde ayet’ler koymuştur. Böylece kişileri, eğer Müslüman olacak olurlarsa Cennet’e, olmayacak olurlarsa Cehennem’e gitmek gibi bir seçim karsısında bırakarak kendisine bağlayabileceğini hesaplamıştır. Daha başka bir deyimle Müslüman olup olmamanın “kişisel irade” isi olduğunu, ve Müslümanlığı seçenlerin mükafatlara konacaklarını anlatarak, ve nasıl olsa kişilerin kazanç yolunu (örneğin Cennet’e gitmeyi”) tercih edeceklerini düşünerek, iyi bir taktik kullandığına inanmıştır.
Ancak ne var ki bu usul ile pek basari sağlayamamış ve fazla sayıda taraftarlar kazana mistir. Kendisini bir baba gibi büyüten ve koruyan amcası Ebu Talib’i bile, bütün çabalarına ve yalvarıp yakarmalarına rağmen, Müslüman yapamamıştır. Yapamayınca, basarisiz kalmış gibi görünmemek için Müslüman olup olmamanın Tanrı’nın isteğine bağlı bir is olduğunu söylemiş ve Kur’an’a: “Allah kimi doğru yola koymak isterse onun kalbini İslamiyet açar… kimi de saptırmak isterse…kalbini dar ve sıkıntılı kılar… ” (K.6 En’am 125) seklinde ayetler koymuştur. Fakat “kafir’lerin” Cennet’e giremeyeceklerini belirtmek üzere “Allah, inanmayanları küfür bataklığında bırakır…” (K. en”am 125) seklinde eklemede bulunmuştur ki çelişkili durumu yaratan da budur.
Ayni durum, daha sonra Medine’ye geçipte oradaki Yahudileri Müslüman yapmağa kalkınca da ortaya çıkmıştır. onları Müslüman yapabilmek için ilk önceleri bir takım ödün’ler (tavizler) vermiş olmasına ve örneğin Kıble’yi Yahudilerin kutsal bildikleri Kudüs yönüne çevirmesine rağmen sonuç alamamış, onları Müslüman yapamamıştır. Sadece onlar bakımından değil fakat putperest olan Arap kabileleri bakımından da ayni başarısızlıklara uğrayınca taraftarlarından bir çoğu: “Eğer Muhammed gerçekten Peygamber ise, nasıl olur da bu kişileri Müslüman yapamaz?” seklinde konuşur olmuşlar ve bu tür konuşmalar kuskusuz ki Muhammed’i telaşa düşürmeğe yetmiştir. Peygamberliğinin şüphe uyandırabileceği endişesiyle onların bu tarz konuşmalarına engel olmak istemiştir. Bundan dolayıdır ki, daha önce amcası Ebu Talib’in ölümü sırasında uyguladığı taktiği, bu vesile ile pekiştirmek gerektiğini anlamış ve putlara tapıp tapmamanın, ya da Müslüman olup olmamanın Tanrı’ya ait bir is olduğunu söyleyerek, kişileri Müslüman yapamamaktan dogma sorumluluğu sırtından atmaya çalışmıştır. Bunu sağlamak üzere Kur’an’a: “Tanrı dilediğini saptırır, dilediği doğru yola sokar” (K. 16 Nahl 93), ya da “Allah dileseydi puta tapmazlardı” (K. 6 En’am 107), ya da “Tanrı kimin gönlünü islama açmışsa o Rabbi katında bir nur üzre olmaz mi?… Kimi saptırırsa ona yol gösteren bulunmaz” (K. 39 Zümer 22-23) seklinde (ve buna benzer) ayet’ler yerleştirmiştir.
Görülüyor ki çelişkilerin asil nedeni günlük siyasetin oluşumu ile ilgilidir: kişileri Müslüman yapmak için “irade” özgürlüğü ilkesine başvurulmuş ve örneğin “Kim Müslüman olursa o mükafata erişir” seklinde hükümler konmuş ve fakat basari sağlanamayınca bu sefer Müslüman olmanın kişi iradesiyle ilgili bulunmayıp Tanrı’nın isteğine bağlı olduğu tezi’ne başvurulmuştur. Bu ve buna benzer durumlar, şeriat hükümlerinin birbirleriyle çelişir nitelikte olmak üzere ortaya çıkmaları sonucunu doğurmuştur.
İslamcılar tartışma ve soru sorma yollarını kapalı tutmakla çelişkili düşünme alışkanlığını sürdürür.
nasıl ki Hıristiyanlıkta koca bir orta çağ boyunca İncil ‘in eleştirilmesi ya da şüphe konusu edilmesi büyük günah sayılır idiyse, nasıl ki Isa ve anası Meryem’le ilgili hususlarda tereddüt’e düşmek ve örneğin Meryem’in bakire olmadığını söylemek dahi ateşte yakılmayı gerektirmiş ve din sorunlarını tartışmak çeşitli cezalarla önlenmiş idiyse, ayni şekilde İslam’da da Kur’an’ı ya da Muhammed’in yaşamını eleştiri konusu yapmak, akil kıstasına vurmak da ayni ölçüde dehşet verici sonuçları doğurur olmuştur. Ancak ne var ki Bati dünyası akil çağı’na girmekle bu durumlara son vermiş ve soru-tartışma usullerini her sorunun çözümü yapmış, her şeyin temeli haline sokmuş olduğu halde İslam’da böyle bir gelişme görülmemiştir.
Her ne kadar İslamcılar Kur’an’ı öne sürerek, örneğin: “Bilmiyorsanız kitaplılara sorun…” (K. 16 Nahl 43-44) seklindeki ayet’leri göstererek soru sormanın yasaklanmadığını söylerlerse de doğru değildir. Çünkü bir kere bu ayet’lerde, Tanrı’nın daha önce peygamber olarak erkeklerden başkasını göndermediği belirtilmiş ve: “Eğer bilmiyorsanız, (kitaplılara) bilenlere sorun” denmiştir. Bunun Kur’an hükümlerini tartışmakla ilgisi yoktur.
Öte yandan din adamı, Kur’an’da belirtilen hususlarla ilgili soruların “memduh” (uygun) ve “mezmum” (uygunsuz) olmak üzere ikiye ayrıldığını ve “uygunsuz” soru’ların “fuzuli” sayıldığını ileri sürer. Söylemeye gerek yoktur ki böyle bir ayırım keyfiliğe dayalı olup soru sorma olasılığını yok kılar nitelikte bir şeydir. Çünkü bir kere sorulacak soru’ları “uygun”, ya da “uygunsuz” diye ayırıma vurduğunuz an, soru sormayı yasaklamış olursunuz. Nitekim din adamlarımızın bugün dahi yaptıkları budur. Nice şayisiz örneklerden birini verelim: Diyanet İsleri Başkanlığı’nın yayınladığı Sahih-i Buhari Muhtasari… adli yapıtın 4.cildinin 536.sayfasında Muhammed’in, kendi öz anası Emine için dua (“istiğfar”) etmek üzere Tanrı’dan izin istediğine ve fakat Tanrı’nın ona bu izni vermediğine ve vermediği için anasına mağfiret dilemediğine dair Ebu Hüreyre’ nin rivayet ettiği bir Hadis vardır. Bunu okuyan bir kimse, hakli olarak kendi kendisine: “Pek iyi ama, Muhammed bir çok vesilelerle -‘Analarınız sizi bindir fedakarlık ve zahmete katlanarak yetiştirmiştir, onlara dua edin… Anaların ayakları altından Cennet’ler geçer-‘ seklinde konuşurken, kendi anasına neden dua etmez?” diye sormak ve bunun cevabini almak ihtiyacındadır. Ancak ne var ki böyle bir soruyu tartışmak ve buna akilci bir yanıt aramaktan İslamcılar kaçınırlar, günah islemekten korkarlar düşündükleri için bile..
Yine bunun gibi Kur’an’da, biraz önce belirttiğimiz gibi, Tanrı’nın, kimi kimselerin gönlünü açıp onları Müslüman yaptığına ve Cennet’e aldığına ve kimilerin de gönlünü kapatıp kafir kıldığına ve Cehennem’e attığına dair ayet’ler vardır (Örneğin En’am 125; Nahl 93; Zümer 22-23 vs…). Söylemeye gerek yoktur ki akla ve mantığa ve Tanrı’nın yüceliği fikrine aykırı düsen böylesine keyfi bir davranış karsısında soru sormamak, susup oturmak mümkün değildir. Ancak ne var ki din adamı, islami verilere dayalı olarak, size bu olanağı tanımaz; “uygunsuz” soru sordunuz diye sizi, en azından zındıklıkla suçlar, ve biraz daha ısrar ederseniz, çeşitli usullerle “Cehenneme” yollar…!
Öte yandan din adamı, sadece soruları “uygun” ya da “uygunsuz” ayırımına bağlayarak değil fakat bir de fazla soru sormanın günah olacağını hatırlatmak suretiyle sizi susmuşluğa zorlar; dayanağı yine şeriat verileridir. Gerçekten de din adamı’nın belletmesine göre Muhammed, Tanrı’nın iğrenç bildiği üç şeyden birinin “Kesret-i sual” (fazla soru) olduğunu bildirmiş ve: “Ben sizi bir şeyden nehyedersem, ondan içtinab ediniz, bir şeyin ifasını emredersem , onu da …yerine getiriniz” demiş ve dini islerde aşırı inceleyip sik dokuyanların helak olacaklarını eklemiştir.
Din adamı, bundan başka bir de Kur’an’ın: “Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyler sormayın” (K. Maide 101-102) seklindeki ya da buna benzer diğer ayet’lerini öne sürerek mü’min kişileri soru sormak ve hele tartışmak hevesinden uzak kılar 191. Çünkü soru sorma ve tartışma geleneğinin İslam dini’ni temellerinden sarsabileceği görüsüne saplıdır. Sunu bilir ki Emevi’ler ve Abbasi’ler döneminin bazı halifeleri zamanında din sorunlarının tartışılır olması, islamin özüne bağlı çevrelerce bu şekilde kabul edilmiş ve önlenmiş ve bu ise girişenler “dinsiz” ve “bilgisiz” diye bellenmiş ve bu tutum bugüne dek sürüp gelmiştir. Gerçekten de bu halifeler döneminde yer alan fikir alış verisi sırasında Kur’an’in bile Tanrı sözleri değil fakat insan yapısı bir kitap olduğu öne sürülmüş ve bu tür eğilimler şeriatçılara pek tehlikeli görünmüştür.
Bundan dolayıdır ki İslamcılar, 20.yüzyılın bitmek üzere bulunduğu bu uygarlık döneminde dahi insanlarımıza, yemek yerken yemek kabına sinek düşecek olursa, sineğin dinarda kalan kanadını yemeğin içine batırıp sonra çıkarıp atmalarını, ve çünkü bunun bir “Peygamber emri” olduğunu, “peygamberin söylemesine göre” sineğin iki kanadının birisinde hastalık, öbüründe şifa bulunduğunu ve “idrak sahibi” olan sineğin önce zehirli kanadını yemeğe soktuğunu ve bu nedenle eğer diğer kanat iyice yemeğe batırılacak olursa hastalık olmayacağını belirtirlerken, bazı kimselerin: “Bir sineğin iki kanadında nasıl olur da hem da (hastalık) hem deva (hastalık giderici ilaç, çare vs…) olan iki zıd hassiyet bir arada toplanmış? Sonra hakir bir sinek nasıl olur da yiyecek içine önce zehirli kanadını sokmayı, deva olan kanadını geri bırakmayı bilebilir?” seklinde soru sormalarını “günah” saymakta ve soranları en azından “inatçı cahil” olarak tanımlamaktadırlar 192. Buna benzer daha nice örnekleri sıralamak mümkün.
kişi özgürlüğü bakımında önemli olan şey sadece soru sormak değil fakat din emirlerini tartışmak ve gerektiğinde kınamaktır. İste İslam’ın, daha ilk anlardan itibaren önlemek istediği şey, asil bu olmuştur. Bundan dolayıdır ki Kur’an’in Tanrı sözleri olmadığını söylemek ya da Muhammed’in yasam ve davranışlarını eleştirmek ya da buna benzer görüşler öne sürmek, dehşet verici cezalara bağlanmıştır ki bunlar arasında ellerin ve ayakların “çaprazlama kestirilmesi” gibi olanları vardır (bk. K. Maide: 5). Unutmayalım ki dünyevi nitelikteki bu çok korkulu ve dehşet verici cezaları, bir de gelecek dünya Cehennem’lerinin kaynar ateşlerinde yakılmak gibi olanları tamamlar. Din adamlarımız için bu tür cezalar sistemini ayakta tutmak kadar kazançlı ve mutluluk yaratan başka bir şey yoktur. Oysa ki insanlık tarihi boyunca eleştiri ve tartışma olasılığına yer vermeyen hiç bir sistem gerilikten çıkamamıştır.
Kaynak: İlhan Arsel’in “Din adamları” adli eserinden yararlanılmıştır.
X
KURAN’DAN BAZI AYETLER

Islam hakkındaki bilgilerimiz nereden kaynaklanıyor? Kimimiz ilkokul, ortaokul ve lisede din dersi okuduk, kimimiz sadece ailemiz, arkadaşlarımız ve çevremizden öğrendiklerimizi biliyoruz. Nüfusunun %99’unun “müslüman olduğu” söylenen ama bu müslümanlığın hiçbir zaman “esas müslümanlığa”, yani Islam Devletleri’nin müslümanlığına benzemeyen bir müslümanlık yaşanan bir ülkede yaşıyoruz.
Islam’a göre yenmesi “haram” olan domuz etini yemeye cesaret eden pek yok, ama, yine Islam’a göre içilmesi haram olan içkiyi içenlerin çok olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Arap ülkelerinde yapılması yasak birçok şeyi yapan, ama “Elhamdülillah müslümanım” diyenlerin çok görüldüğü bir ülkede yaşıyoruz.
Demek ki, Türkiye’de Islam değişmiş.. Değişik bir müslümanlık uygulanıyor. Müslümanlık daha “çağdaş”laştırılmış..
Ve, Islam Ulkelerindeki müslümanlık ve yaşam tarzını Türkiye’ye getirmek isteyenler de var. Kapatılan Refah Partisi, ondan once kapatılan Milli Selamet Partisi ve bugün faaliyet gösteren “malum” parti(ler) bu özlemin pesindeler.
Peki, Islam dininin “anayasası” olan Kuran’ı kaç kişi okudu ve okuduklarını düşündü? Bu sayfayı şu anda okumakta olan “siz” Kuran’ı okudunuz mu?
Ben okudum.. Ve, bana din derslerinde anlatılan Islam’dan çok daha farlı bir Islam ile karşılaştım Kuran’da..
Önemli bulduğum ayetleri, yorumsuz iletiyorum.. (Sadece ana başlıklarda gruplandırararak).
Başlamadan önce de, Osmanlı döneminde müslümanlık propagandası için giden Japonya’ya giden elli kişilik bir kurula Japonlar’ın sorduğu bir soruyu iletiyorum (Dünya Gazetesi, 2.5.1963).
“Bize bir Müslüman millet gösteriniz ki, bu dini kabul etmeden önce sefil ve peri?an iken kabul ettikten sonra ilerlemiş, gelişmiş, mesut ve müreffeh olmuştur. Bir tek örnek verin, kâfi.”
Yıl 1999.. Islamiyetin Muhammed tarafından uyduruluşundan bu güne kadar 1400 yıl geçti. Bugün, hâlâ böyle bir Islam memleketi yok!..
Kuran’dan tam ayet metinleri :(Diyanet tercümesi’nden):
Kur’an bir bilmece-bulmaca kitabı mıdır?
Kuran, kim için ve ne zaman hazırlanmıştır?
Kuran, Muhammed’in yaşadığı devirdeki insanlara islamiyeti tanıtmak ve islami emirleri bildirmek için hazırlanmıştır. Dolayısı ile bir kargaşa çıkmamsı için Kur’an’da yazılanlar açık, net ve kesin olmalıdır.
Bazıları, Kuran’ın her okuyan tarafından anlaşılamayacağını, Kuran’ı anlamak için önceden bilgi sahibi olunmasını, “ilim” sahibi olunmasını ileri sürerek Kuran’daki akıldışı, bilimdışı, antihümanist ve çağdışı ayetlerin anlamlarını gizlemek isterler. “Kuran’daki şu kelimenin anlamı aslında bu değildir, bu ayet o değil, bu anlama geliyor..” gibi tartışmaları zaman zaman duyarız.
Kuran, kendisini okuyan herkesin ayrı birşey anlayacağı bir bilmece-bulmaca kitabı mıdır, yoksa, her okuyanın aynı şeyi anlaması ve aynı şeyi uygulaması için hazırlanmış bir Islam Anayasası mıdır?
Elbette ki, Kuran, kendisini okuyan herkesin ayrı birşey anlayacağı bir bilmece-bulmaca kitabı değil, her okuyanın aynı şeyi anlaması ve aynı şeyi uygulaması için hazırlanmış bir Islam Anayasası’dır.
Kuran, kendisinin açık, net ve anlaşılır bir kitap olduğunu kendisi şu ayetlerde söylüyor:
43:2. Apaçık Kitab’a andolsun ki ,
44:2. Apaçık olan Kitab’a andolsun ki,
58:5. Allah’a ve Resûlüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır.
65:11. İman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah’ın apaçık âyetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah’a inanır ve faydalı iş yaparsa Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Allah o kimse için gerçekten güzel bir rızık vermiştir.
2:99. Andolsun ki sana apaçık âyetler indirdik. (Ey Muhammed!) Onları ancak fasıklar inkâr eder.
4:174. Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.
5:15. Ey ehl-i kitap ! Resûlümüz size Kitap’tan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi.
6:59. Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.
15:1. Elif. Lâm. Râ. Bunlar Kitab’ın ve apaçık bir Kur’an’ın âyetleridir.
29:49. Hayır, o (Kur’an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkâr eder.
36:69. Biz ona (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah’tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.
“ISLAM HOŞGÖRÜ DİNİ” MİDİR? KURAN’DAKİ “ŞİDDET AYET”LERİ
Bakara/2/191. Onlari buldugunuz yerde oldurun. Sizi cikardiklari yerden siz de onlari cikarin. Fitne cikarmak, adam oldurmekten daha kotudur. Mescidi Haram’in yaninda, onlar savasmadikca siz de onlarla savasmayin. Sizinle savasirlarsa onlari oldurun. Inkar edenlerin cezasi boyledir.
Ali Imran/3/85. Kim Islamiyet’ten baska bir dine yonelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir.
Ali Imran//3/118. Ey Inananlar! Sizden olmayani sirdas edinmeyin, onlar sizi sasirtmaktan geri durmazlar, sikintiya dusmenizi isterler. Onlarin ofkesi agizlarindan tasmaktadir, kablerinin gizledigi ise daha buyuktur. Eger aklediyorsaniz, suphesiz size ayetleri acikladik.
Ali Imran/3/119. Iste siz, onlar sizi sevmezken onlari seven ve Kitablarin butunune inanan kimselersiniz. Size rasladiklari zaman: “Inandik”derler, yalniz kaldiklarinda da, size ofkelerinden parmaklarini isirirlar. De ki: “Ofkenizden catlayin”. Allah kalblerde olani bilir.
Bu ayetin tercümesinde bir okurun uyarmasi üzerine tekrar bir kontrol yaptim. Daha önceki baskida, “çatlamak” yerine “gebermek”fiili kullanilmisti ve okur, kendi elindeki meallerde böyle bir kelime kullanilmadigini söylemisti. Diyanet tercümesinde ise yukaridaki sekilde yer almisti ayet.. Bunun üzerine, Kuran’in Ingilizce tercümelerinden bir kontrol yapmak lüzumu hissettim:
Kuran’in Ingilizce diline yapilmis 3 adet onemli ve tum dunyaca kabul edilen tercumelerinden alinan Al-i Imran Suresinin 119.ayetinin tercumeleri asagidadir:
Translation: Pickthall
[Al-Imran 3:119] Lo! ye are those who love them though they love you not, and ye believe in all the Scripture. When they fall in with you they say: We believe; but when they go apart they bite their finger-tips at you, for rage. Say: Perish in your rage! Lo! Allah is Aware of what is hidden in (your) breasts.
Translation: Yusufali
[Al-Imran 3:119] Ah! ye are those who love them, but they love you not,- though ye believe in the whole of the Book. When they meet you, they say, “We believe”: But when they are alone, they bite off the very tips of their fingers at you in their rage. Say: “Perish in you rage; God knoweth well all the secrets of the heart.”
Translation: Shakir
[Al-Imran 3:119] Lo! you are they who will love them while they do not love you, and you believe in the Book (in) the whole of it; and when they meet you they say: We believe, and when they are alone, they bite the ends of their fingers in rage against you. Say: Die in your rage; surely Allah knows what is in the breasts.
Simdi sözlüğe bakalım:
Perish: ölmek, mahvolmak, yok olmak, telef olmak, zail olmak (Redhouse Turkce-Ingilizce, Sf 416)
Perish: …2.to die; esp., to die a violent or untimely death-… (New World Dictionary of the American Language, Second College Edition, Sf 1059)
Burada görülüyor ki, üç adet Ingilizce Kuran tercümesinin ikisinde Ingilizce tercümede “die” yani “ölmek” fiili kullanılırken, bir diğerinde “perish” yani gene ölmek ama, daha ‘beter’ ölmek fiili kullanılmış.
Benim kanım, Diyanet’in tercümesinde kullanılan “çatlamak” fiili, eksik ve yetersiz tercümedir. Biraz ayeti yumuşatmak için kasten yapılmış havasını veriyor..
Maide/5/33. Allah ve peygamberiyle savasanlarin ve yeryuzunde bozgunculuga ugrasanlarin cezasi oldurulmek veya asilmak yahut capraz olarak el ve ayaklari kesilmek ya da yerlerinden surulmektir. Bu onlara dunyada bir rezilliktir. Onlara ahirette buyuk azab vardir.
Maide/5/35. Ey Inananlar! Allah’tan sakinin, O’na ulasmaya yol arayin, yolunda cihad edin ki kurtulasiniz.
Maide/5/38. Erkek hirsiz ve kadin hirsizin, yaptiklarindan oturu Allah tarafindan ibret verici bir ceza olarak, ellerini kesin. Allah Guclu’dur, Hakim’dir.
Maide/5/51. Ey Inananlar! Yahudileri ve hiristiyanlari dost olarak benimsemeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandir. Allah zulmeden kimseleri dogru yola eristirmez.
Tevbe/9/5. Hurmetli aylar cikinca, puta tapanlari buldugunuz yerde oldurun; onlari yakalayip hapsedin; her gozetleme yerinde onlari bekleyin. Eger tevbe eder, namaz kilar ve zekat verirlerse yollarini serbest birakin. Dogrusu Allah bagislar ve merhamet eder.
Tevbe/9/29. Kitap verilenlerden, Allah’a, ahiret gunune inanmayan, Allah’in ve peygamberinin haram kildigini haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarini bukup kendi elleriyle cizye verene kadar savasin.
Tevbe/9/41. Isteyen, istemeyen, hepiniz savasa cikin. Allah yolunda mallarinizla, canlarinizla cihat edin. Bilirseniz bu sizin cin hayirlidir.
Tevbe/9/73. Ey Peygamber! Inkarcilarla, ikiyuzlulerle savas; onlara karsi sert davran. Varacaklari yer cehennemdir, ne kotu donustur.
Tevbe/9/113. Cehennemlik olduklari anlasildiktan sonra, akraba bile olsalar, puta tapanlar icin magfiret dilemek Peygamber’e ve muminlere yarasmaz.
Tahrim/66/9. Ey Peygamber! Inkarcilarla ve ikiyuzlulerle savas; onlara karsi sert davran. Onlarin varacaklari yer cehennemdir, ne kotu donustur!…
Bakara/2/ 193. Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.
Hizbullah, IBDA-C, ve diger islam örgütleri ile Cübbeli Ahmet Hoca’lar, Şevki Yılmaz’lar gibi cahil kişileri şiddete yöneltici ve yalan yanlış bilgilerle kandıranlar, eylem ve konuşmalarını işte bu yurıdaki ayetlere dayandırıyorlar. Güçlerini, bu ayetlerden alıyorlar. Allah’tan-varsa eğer- geldiği iddia edilen ama aslında Muhammed ve arkadaşlarının hazırladığı Kuran ayetlerinden… Islamiyet, ilk günlerinden beri şiddetle birliktedir..
“Islam cinsiyet ayrımı yapmaz” mı?
Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.(Nisa/34)
(Yukarıdaki ayet ile kocaya, karısını dövme özgürlüğü tanınıyor ama, kadına kocasını dövme özgürlüğü verilmez hiçbir ayette…)
Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah’tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Nisa/4/128
(Nisa/34 ile karısını dövebilme hakkına sahip olan kocaya, yukarıdaki ayete göre kadın sadece “sulh” yapmakla yükümlü…)
“Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinda belli hakları vardır.Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler.” (Bakara/228)
(Erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu kesinlikle belirten bir ayet…)
Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdir de) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.(Nisa/3)
(Erkeklere, birden çok kadınla evlenme hakkı tanınırken, kadınlara birden çok erkekle evlenme hakkı tanınmıyor…Ayrıca, erkekler karılarının haricinde “cariye” sahibi olabilirler ama kadınlara kocalarından başka erkek hakkı tanınmıyor…)
Bakara 223. Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah’tan korkun, biliniz ki siz O’na kavuşacaksınız. (Ya Muhammed!) müminleri müjdele! *
(Kuran’a göre, kadınlar erkeklerin nasıl isterlerse varabilecekleri bir ‘tarla’.. Başka söze gerek var mı?)
“Islam akıl ve mantık dini” midir?
Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik, yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik. (Hicr/19)
Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. (Hicr/26)
Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.(Hicr/27)
“Islam tüm insanlığa gönderilmiş” midir?
X
Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur’an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab’a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. Inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur’an’da ne söylendiğini anlamıyorlar. (Fussilet/44)
Bu (Kur’an), Ümmü’l-kurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler.(En’am/92)
Şehirlerin anası (olan Mekke’de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur’an vahyettik. (Insanların) bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehennemdedir. (Şura/7).
Islamda Içki Yasagi ve Çelişkileri-Cennet Bilgileri
5/Maide/90. Ey iman edenler! şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.
16/Nahl/67: 67. Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. Işte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.
16/Nahl/69: 69. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavimiçin büyük bir ibret vardır.
47/Muhammed/15. Müttakîlere vâdolunan cennetin durumu şöyledir: Içinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Rablerinden de bağışlama vardır. Hiç bu, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?
78/Nebe 31. Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır.
78/Nebe 32. Bahçeler,bağlar,
78/Nebe 33. Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,
78/Nebe 34. Ve içki dolu kâse(ler) .
76/El-Insan 5. Iyiler ise, kâfûr katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler.
76/El-Insan 6. (Bu,) Allah’ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.
76/El-Insan 14. (Cennet ağaçlarının) gölgeleri, üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.
76/El-Insan 15. Yanlarında gümüşten kaplar ve billûr kupalar dolaştırılır.
76/El-Insan 16. Gümüşten öyle kadehler ki onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir.
76/El-Insan 17. Onlara orada bir kâseden içirilir ki (bu şarabın) karışımında zencefil vardır.
76/El-Insan 18. (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebîl denir.
76/El-Insan 19. O insanların etrafında öyle ölümsüz genç nedîmler dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın.
76/El-Insan 20. Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün.
76/El-Insan 21. Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır; gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.
76/El-Insan 22. (Onlara ?öyle denir:) Bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin gayretiniz karşılığını bulmuştur.
37/Es-Saffat 43. Naîm cennetlerinde .
37/Es-Saffat 44. Tahtlar üzerinde karşılıklı otururlar.
37/Es-Saffat 45. Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
37/Es-Saffat 46. Berraktır, içenlere lezzet verir.
37/Es-Saffat 47. O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar.
37/Es-Saffat 48. Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır.
37/Es-Saffat 49. Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.
4/Nisa/57. Inanıp; iyi işler yapanları da, içinde ebediyen kalmak üzere girecekleri, zemininden ırmaklar akan cennetleresokacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve onları koyu (tatlı) bir gölgeye koyarız.
Islam’da Kadın Ve Erkek Eşitsizliği (Miras Konuları)
Nisa/4/11. Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). ?üphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.
Nisa/4/12. Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut birkızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah’tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir.
Nisa/4/176. Senden fetva isterler. De ki: “Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kızkardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kızkardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir.
Zakkum Bitkisi Haram!..
Saffat/37: 62. Şimdi ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?.
63. Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.
64. Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.
65. Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir.
66. (Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.
67. Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.
68. Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır.
Dinsizler kendiliklerinden mi inanmazlar Tanrı’ya-eger varsa-?
Insan Suresi, ayet:30, Tekvir:29 “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz..”
76/Insan/30: 76/30. Allah dilemedikce siz dileyemezsiniz. Dogrusu Allah, bilendir, Hakim’dir.
81/tekvir/29: Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikce sizler bir sey dileyemezsiniz.
“Allah kimi dilerse onu saptırır, ve kimi dilerse onu doğru yola koyar.” (Enam suresi, ayet:39)
6/Enam/125: Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini Islamiyet’e acar, kimi de saptirmak isterse, goge yukseliyormus gibi, kalbini dar ve sikintili kilar. Allah Boylece, inanmayanlari kufur batakliginda birakir.
6/Enam/33: 6/39. Ayetlerimizi yalanlayanlar karanliklarda kalmis sagir ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptirir ve kimi dilerse onu dogru yola koyar.
10/Yunus/99“Ey Muhammed! Rabbin dileseydi, yeryüzünde insanların hepsi inanırdı.”
10/Yunus/99: 10/99. Rabbin dileseydi, yeryuzunde bulunanlarin hepsi inanirdi. oyle iken insanlari inanmaya sen mi zorlayacaksin?
32/Secde/13):Biz dilesek herkese hidayet verirdik. Fakat cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduracağıma dair, benden söz çıkmıştır.”
32/Secde/13: Biz dilesek herkese hidayet verirdik, fakat cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduracagima dair Benden soz cikmistir.
Enam/125: Allah kimi doğru yola koymak isterse, onun kalbini Islamiyet’e açar. Kimi de saptırmak isterse, göğe yükseliyormuş gibi, kalbini dar ve sıkıntılı kılar. Allah inanmayanları küfür karanlığında bırakır
Enam/149): “Ustün delil, Allah’ın delilidir. O dileseydi, hepinizi doğru yola eriştirirdi de!”
Hacca Nasıl Gitmeli?
Dindarlar, İslamiyet’in beş şartından birisi olarak saydıkları “Hac’ca gitmeyi” gerçekleştirmek isterler ve imkan bulunca da bunu yaparlar. Kendi ülkelerinde ve dünyada milyarlarca aç, hasta yoksul insan varken, kişi başına birkaç bin Amerikan dolarını harcayıp Mekke’ye Hacca giderler..
Peki, “Allah’a yaranmak” için yapılan bu “fariza”, acaba Allah -varsa eğer- tarafından kabul ediliyor mu?
Usulune uygun yapılırsa “edilir”, usulüne uygun yapılmaz ise “edilmez”.
Peki, Hac’ca gitmenin usulü nedir? Herşeyden önce, Kâbe’de yapılacak dinsel törenlerden önce, oraya nasıl gidileceği önemlidir..
Nasıl gidilecek?
Uçak ile mi? Araba ile mi?
Hiçbiri değil..
Hac’a ancak ve ancak ya yaya, ya da deve ile gitmek şart..
Bu da nereden çıktı? diye sorabilirsiniz.. Haklısınız da.. Kur’an böyle “emrediyor”.. Kuran’ın Allah’tan geldiğine inanıyorsanız, Kuran’daki emirleri yerine getirerek Allah’ın-varsa eğer- takdirini kazanacağınıza ve cennet ile mükafatlandırılacağınıza inanıyorsanız, Hacca yürüyerek veya deve üzerinde gitmeniz şarttır. Bakalım, Kuran’daki Hac Suresi’nin 27 numaralı ayeti ne diyor? (Size 3 adet Türkçe tercüme, 3 adet de İngilizce tercüme olmak üzere toplam 6 adet tercüme veriyorum.. )
22 – Hac Suresi – Ayet 27 Bütün insanlar içinde haccı ilan et ki, gerek yaya olarak ve gerek uzak yoldan gelen incelmiş develer üzerinde sana gelsinler. Elmalılı Hamdi Yazır
Elmalı’lı Hamdi yazır, “incelmiş deve” kelimesini açıkça kullanmıştır. Y.Nuri Öztürk de “incelmiş binit” diyerek “deve”yi kastetmiştir. (İncelmiş uçak ya da incelmiş araba olamayacağına göre..). Diyanet ise tercümesinde “ince” ya da kalın olduğuna bakmadan “binek” demeyi tercih etmiş.. Uçak ya da araba için “binek” öneki kullanılmadığına göre, burada da hayvan, yani “deve” belirtilmiş oluyor.
Bu durumda Hac’ca uçak araba ya da otobüsler gitmiş olanlar, bu yaptıkları seyahatin Kuran’a ters olduğunu görmüş oluyorlar.. Dolarlar ve onca zahmet boşa gitmiş demek ki.. Neyse, bir kez de “yürüyerek” veya “deve” ile Hac farizasını yerine getirirler de, Allah’ın-varsa eğer- takdirine mazhar olurlar..
Türk Müslümanlarına Göre Kuran’ın Özellikleri
1- Arapça dilindedir.
2- Arapça oldugu için Araplarin haricinde baska dilleri konusan insanlar anlamaz.
3- Arapçada bir kelimenin o kadar çok anlami vardir ki, -ohhoooo- baska dile tercüme edilemez.
4- Baska dile yapilan tercümeler yanlistir. Ayrica, bu baska dillere tercüme edilen Kuran’lari okuyanlar ne okudugunu anlamayacak kadar aptaldirlar.
5- Baska dillere tercüme edilen Kuran’lari okuyanlarin Kuran’dan verdikleri örnekler hep yanlis tercüme edilmis ya da içinden cimbizla çekilmis örneklerdir. Kuran’a ait sayilmazlar. Halbuki, dincilerin verdikleri örnekler ise dogru tercüme edilmis ve Kuran’iu oldugu gibi yansitan örneklerdir.
6- Kuran’i bir Türk ancak ve ancak Said-i Nursi ya da Harun Yahya’nin aciklamalariyla anlayabilir. (Diger milletlerin de Said-i Nursi ve Harun Yahyalari olmalari gerekir ki Kuran’i anlayabilsinler.. )
7- Bu konuda en sansli millet Araplardir. Çünkü, Kuran Arapçadir, Arap Arapça konusur ve okur, o zaman Said-i Nursi ve Harun Yahya’ya ihtiyaçlari olmadan Kuran’i okur ve anlarlar.
8- Ama Araplar, Arapça okuyup anladiklari Kuran’da kendilerine söylenen seyleri yaptiklarinda Türklere göre bu yapılanlar yanlıştır, islamiyetle bağdaşmaz (mesela şeriat uygulamaları gibi, hırszların elinin kesilmesi, karının koca tarafından dövülebilmesi, zina yapanın kırbaçlanması, mahkemelerde kadınların şahitliğinin kabul edilmemesi, erkeklerin 4 kadınla evlenebilmeleri, erkeklerin cariye alabilmesi, kız çocuklarına erkek çocuklara göre mirasta yarı pay verilmesi vb). Bu nedenle Arapların Arapça okudukları ve öğrendikleri Islamiyet gerçek islamiyet değildir. Bir Arap bile Arapça olan Kuran’ı okudugunda anlayamaz ve yaptigi ibadetten uyguladigi Seriat kanunlarina kadar hersey yanlistir..
9- Bu durumda bir Türk müslümanina göre, dünyada Kuran’i gerçekten okuyup anlayacak ve uygulayacak insan henüz anasindan dogmamistir ve Seriat kurrallariyla yönetilen müslümanlar da Kuran’i anlayamamis olan sahte muslumanlardir.
10- Kuran’da sifreler bulunmaktadir. Kuran bu nedenle tam bir bilmece-bulmaca kitabidir. (Görüşüm odur ki, gazetelerin tatil günü eklerinde bulmaca ilavesi yerine verilmesi faydali olur.)
11- Kuran’da bu yukarida yazilmis hususlar yazili degildir ama Türk müslümani bunlara sanki Kuran’da varmis gibi inanmayı tercih eder.
X
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK ELEŞTİRİLİYOR

Yaşar Nuri Öztürk Firavunun Mantığıyla İslamiyeti Sapıtmaya Çalışıyor
Ağustos 3rd, 2007 — kral53
Eceli Yaklaşan Bir İnsan Derler Ya Etrafa Saldırır Bu Yaşar Nuri Öztürkünde Bir Şeyleri Yaklaştı Heralde İslamiyete Saldırıyor Allah İslah Etsin Rabbim Müslümanları Bu Tur İnsanların Şerrinden Korusun Tesettürü inkâr eden, İslam Gerçeği isimli kitabın yazarlarından birisidir. Sol bir partiye üye olup, siyasete atılan Yaşar Nuri Öztürk, Kur’anda İslam kitabında diyor ki:1- Ebrehe’nin ordusunu helak eden siccin taşları, veba mikroplarıdır. (s. 45)
(Mason Abduha Özenmiş Galiba)
2- Mirac ruhani bir olaydır. (s. 58)
(Küçücük beyni mucizeyi kabul etmiyor!)
3- Ayın ikiye ayrılma mucizesi, fiili değildir. Resulullah, böyle görüntü meydana getirdi. (s. 90)
4- Kur’anda kadere iman diye bir şey yoktur. (s. 93,95)
5- Davud Peygamber günah işlemiştir. Peygamberler günahtan beri değildir. (s. 101)
6- Kur’anı anlamadan okumak hatim sayılmaz. (s. 102)
7- Yolculukta bakımsız mescitlerde namaz kılmamalı, namazları cem etmelidir. (s. 104)
8- Cennette Allah görülmeyecektir. (s. 108)
9- Hazret-i Peygamber, ümmî değildi. (s. 110,334)
(Hadisleri inkar ettiği için, Kur’anı ve hadisleri Sahabiler yazdığı için! böyle diyor, Yoksa davasının batıl olduğu ortaya çıkar!)
10- Cihazdan dinlemekle hatim olur. (s. 117)
11- Ölüler için Kur’an okunmaz. (s. 118-317)
12- Camilerdeki Muhammed v.s.nin ismi yazılı tablolar tevhid inancına ters düşer. (s. 120)
13- Resulullah, tek bir hadisin bile yazılmasına izin vermemiştir. (s. 127)
(Böyle zındıklık görülmemiş! Hadisi kabul etmiyorda bir tek, hadis yazılmaması ile ilgili rivayeti kabul ediyor!)
14- Hazret-i İbrahimin babası putperest idi. (s. 55)
15- Kur’anın hiçbir âyeti nesh edilmemiştir. (s. 157)
16- İslamiyette tenasüh (reenkarnasyon) vardır. (s. 161,249,257,283,312,320)
17- Kur’ana abdestsiz, gusülsüz el sürülür ve okunur. (s. 162,163,288)
18- Hazret-i Musa, günah işlemiştir. Bir kıbtiyi öldürmüştür. (s. 165)
19- Namazda her millet kendi lisanı ile okuyabilir. (s. 295)
20- Allaha ve ahirete inanan ve barışa yönelik hizmetler sergileyen herkes, ister yahudi, ister hıristiyan olsun cennete girecektir. (s. 367,493,511)
21- Namaz kılarken kıbleye yönelme şartı yoktur. (s. 580)
22- Mezhebi dörtte sınırlamak, İslama yapılabilecek en büyük kötülüktür. (s. 399)
23- Oruç kefareti diye bir şey yoktur. (s. 415)
24- Dinden dönen, mürted olan öldürülmez. (s. 424)
25- Müslüman kadın, kitap ehli kâfirlerle evlenebilir. (s. 425)
26- Kadın hayz halinde, namaz kılar, oruç tutar, Kur’an okur, tavaf eder. (s. 429)
27- Şahitlikte iki kadının bir erkeğe eşitliği yanlıştır. (s. 453,452)
28- Kadınlara da cuma namazı farzdır. Cuma namazı iki rekattır, diğerleri bid’attir. (s. 515)
29- Eskiden, köle kadınlardan ayırt edilmesi için, hür kadınlar örtünürdü. Bugün için böyle bir şeye ihtiyaç olmadığı için, kadınların örtünmesi farz değildir. (s. 529, 615)
Böyle inançlardan Allah’a sığınırız…
Bunlar hep yüce rabbimizi inkar sözleridir eğer bu adam suretinde görünen herif bu sözlerinden tövbe etmezse allaha yemin ederimki cehennemin kör kuyularına atılır Rasulullahın sözlerini ve kuranın sözlerini yalanlamak şirktir ve kafirliktir ve bu günahı cehennem ateşinden başka bir şey temizlemez birde profesör doktor olacak Allahım böyle kafir insanları bizden uzak kılsın AMİN
insanlar bu söylemlerinden dolayı yaşar nuriyi kafir olarak ilan ediyorlar.bende kendisine birçok anlamda katılmıyorum.ama onun bu şekilde kafir olarak ilan edilmesi kör bir cehaletten başka birşey değildir.çünkü insanlar Allahın kitabı olan kuranı kerime o kadar uzak tırlar ki.kuranın yazdığı ve onayladığı bir fikir dahi insanlara küfür gibi gelebiliyor.insanları eleştirebilirsiniz.ama bir müslümana özelliklede kuranı kerime göre yaşamaya çalışan bir Müslüman’a kafir diyen insanlar Allaha bunun hesabını verecekler…yazıklar olsun size.emevilerin ve abbasilerin küfürlerini din olarak kabul ediyorsunuz ama kuran size anlatıldığı zaman anlatanları kafirlikle suçluyorsunuz……yazıklar olsun….kurandan uzaklaşanlara.ve dini kuranın haricindeki başka kaynaklardan öğrenenlere……..vesselam….
x
34. Kuran Kime İnmiş?
Kuran’ın bazı surelerinde aşağıda görüldüğü şekilde,Kuran’ın sadece Araplara, sadece Mekke ve çevresine indirildiği ve bu yüzden Arapça olduğuna dair ayetler vardır.
Enam 92: ‘Bu Kitap (Kur’ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden, şehirler anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. ‘(Elmalılı)
Enam 92: ‘Bu indirdiğimiz Kuran kendinden öncekileri (Tevrat ve İncil’i) tasdik eden, şehirlerin anası olan Mekke Halkını ve çevresindekileri…. (Abdullah Aydın)
Enam 92: ‘Bu mübarek bir kitaptır ki onu kendinden önceki kitapları tasdik edici olarak MEKKE halkını ve civarındakileri kendisiyle korkutman için indirdik.’ (Doç Necip Taylan MÜ il. Fak.)
Şura 7: ‘İşte böylece sana ARAPÇA bir Kuran vahyetmekteyiz, ki Anaşehir(Mekke) halkını ve çevresindekileri uyarasın….’ (ELMALILI)
Şura 7: ‘Şehirler anası (olan Mekke’de) ve onun çevresindekileri uyarman …….. ARAPÇA bir Kuran vahyettik. ‘ (Diyanet Meali no 86)
Mealler Açık..
Ne diyor?
Biz Mekke ve civarına hükmetmen için Kuran indirdik. Nasıl indirdik ?ARAPÇA. Neden? Çünkü Mekke ve çevresi Arapça bilir de ondan. Yani Çinlilere inse Arapça olmazdı.
Fussilet 44’te de şöyle der: ‘Eğer biz onu yabancı dilden bir Kuran kılsaydık, diyeceklerdi ki: ‘Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi?’ ARAB’A YABANCI DİLDEN KİTAP OLUR MU?’
Yani,kitap kime inmiş, ARAB’A,
Bu yüzden yabancı dilden olamazmış. Kitap ARAB’A inmişse,
O halde,
Bize ne?
Çetiner Çalış, 17.7.2004
+
Çetiner Bey,
Yazınızı başka bir gurupla paylaştım, bana gelen cevap bu :
Kuran Kime İnmiş?
Kur’an sadece Araplar için değil bucun dünya insanları için indirilmiş bir kitaptır
ISTE BUNU DOGRULAYAN AYETLER
Sad Suresi 87. Ayet: (Kur’an) bütün alemler için sırf bir zikir, bir öğüttür
Yusuf Suresi 104. Ayet: Buna karşı onlardan bir ücret de istemiyorsun; O Kur’an bütün alemlere ancak ilahi bir uyarıdır
Tekvir Suresi 27. Ayet: O, sadece bir öğüttür, alemler için
Enam Suresi 156. Ayet: Ve: “Bizden önce kitap yalnız iki topluluğa indirildi. Doğrusu biz, onlar gibi okuyup anlamaktan habersiziz.” demeyesiniz
Fussilet Suresi 2. Ayet: O Rahman (bağışlaması, bütün varlıkları kapsayan) ve Rahim (çok merhametli Allah) tarafından indirilmiştir
Suara Suresi 192. Ayet: Ve gerçekten bu (Kur’an) alemlerin Rabbinin indirmesidir
Ali İmran Suresi 138. Ayet: İşte bu, bütün insanlar için bir açıklama ve özellikle korunacak takva sahipleri için bir hidayet ve öğüttür
Nisa Suresi 1. Ayet: Ey bütün insan kümeleri, sizleri birtek kişiden yaratan sonra ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmketen sakının! O Allah’a karşı gelmekten korkun ki, siz O’nun ve o rahimlerin (akrabalık) hürmetine birbirinizden isteklerde bulunursunuz. Şüphesiz ki Allah, üzerinizde gözcü bulunuyor
Hacc Suresi 27. Ayet: bütün insanlar içinde haccı ilan et ki, gerek yaya olarak ve gerek uzak yoldan gelen incelmiş develer üzerinde sana gelsinler
Ali İmran Suresi 96. Ayet: Doğrusu insanlar için kurulan ilk ma’bet, kesinlikle Mekke’deki o çok kutsal ve bütün alemlere hidayet olan İbadet Evi’dir.
Bakara Suresi 143. Ayet: İşte böyle sizi, bütün insanlar üzerine adalet örneği, hak şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun diye, doğru bir caddeye çıkarıp ortada yürüyen bir toplum yaptık. Sana önceden durduğun Ka’be’yi kıble yapmamız da yalnız peygamberlerin izinde gidecekleri iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayırt etmemiz içindir. Elbette o, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerden başkasına mutlaka ağır gelecekti. Allah imanınızı zayi edecek değildir. Allah insanlara karşı çok şefkatli ve merhametlidir
Enam Suresi 92. Ayet: İşte bu da bizim indirdiğimiz bir kitap! Feyiz bereketi dünyayı tutacak; bu tasdik etmedikçe önceki kitaplar muteber olmayacak. Bir de Mekke ve çevresindekileri uyarsın diye indirmişizdir. Ahirete inananlar, buna da iman ederler. Ve onlar namazlarını devamlı kılarlar.
Ankebut Suresi 6. Ayet: Cihad eden yalnızca kendi hesabına cihad eder;çünkü Allah, bütün alemlerden müstağnidir.
Nahl Suresi 44. Ayet: Onları açık mucizelerle ve kitaplarla göndermiştik. Sana da bu Kur’an’ı indirdik, insanlara kendilerine indirileni anlatasın diye. Belki düşünürler
Zümer Suresi 41. Ayet: Biz, insanlar için sana hak ite kitap indirdik. O halde kim yola gelirse kendi lehinedir; her kim de saparsa yalnızca kendi aleyhine olarak sapmış olur. Sen onların üzerine vekil değilsin!
Hz. Muhammed (asv) da bütün insanları uyarmak için gönderilmiştir.
Enbiya Suresi 107. Ayet: Seni sadece bütün kainata rahmet olarak göndermişizdir
Sebe Suresi 28. Ayet: Seni de ancak bütün insanları içeren bir elçilikle rahmetimizin müjdecisi, azabımızın habercisi olarak gönderdik, başka değil. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yunus Suresi 2. Ayet: İnsanlar için, içlerinden bir ere: “bütün insanları uyar ve iman edenleri müjdele; kendileri için Rablerinin katında yüce bir mertebe var!” diye vahyedişimiz hiç duyulmadık şaşılacak birşey mi oldu ki, kafirler: “Kesinlikle bu bir sihirbazdır!” dediler.
Enam Suresi 19. Ayet: De ki: “Şahitlikçe hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. Ve bu Kur’an bana vahyolundu ki, sizi ve onun ulaştığı herkesi uyarayım. Gerçekten siz, Allah’tan başka tanrılar olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem!” De ki: “O birtek ilahtır ve gerçekten ben ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım!”
Ve bu ayetleri inkar edenler
Zümer Suresi 63. Ayet: bütün göklerin ve yerin kilitleri O’nundur Allah’ın ayetlerim inkar edenlere gelince, işte onlar, kendilerine yazık edenlerdir
Ali İmran Suresi 78. Ayet: Bir de onlardan bir grup vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba bakarak eğip büğerler. Oysa o, kitaptan değildir. Yine: “O, Allah tarafındandır.” derler. Oysa Allah tarafından değildir. Ama, bile bile Allah namına yalan söylerler.
Enam Suresi 157. Ayet: Yahut: “Eğer bize kitap indirilmiş olsaydı, herhalde onlardan daha çok muvaffak olurduk.” demeyesiniz diye. İşte size Rabbinizden apaçık bir delil, bir hidayet ve rahmet geldi. Artık Allah’ın ayetlerini inkar edenden ve onlardan alıkoymaya kalkışandan daha zalim kim olabilir? Elbette Biz, o ayetlerimizi engellemeye yeltenenleri, bu suçları sebebiyle, en müthiş bir azapla cezalandıracağız.
Ve daha nice ayet…
Allah (cc) Kuran’ı ve peygamberi bütün insanlık alemi için gönderilmiştir
Bundan şüphe yoktur
Lütfen bir iddiada bulunduğunuz zaman iyi duşunun ve onu gerçeklerle açıklayınız
Aksı taktirde yalan söylemiş olursunuz
Ayetler ve Türkçe tercümeleri alttaki kaynaklardan alınmıştır
Allah herkese doğru yola hidayet eylesin
Amin
Nizom Vera, 20.7.2004
X
2. Cabir b. Abdullah (r.ahm.) söyle anlatir:
Hz. Peygamber (a.s.): bir gün” Kaab b. Esref’i kim öldürebilir? Çünkü o Allah’a ve elçisine eziyet etmistir” diye sordu. Muhammed b. Mesleme ise bunun üzerine: “Ey Allah’in elçisi! Onu benim öldürmemi ister misin?” dedi. Peygamberimiz: “Evet isterim” buyurdu. Ibn Mesleme: “Öyle ise ona bazi sey söylememe (ve böylece bir hile hazirlamama) izin ver” dedi. Hz. Peygamber: “Istedigini söyle” dedi. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme Kaab’in yanina vardi ve ona söyle dedi: “Su adam (yani Peygamber) bizden zekât istedi ve bizi darliga düsürdü.” Kaab, bu sözü isitince: “Vallahi daha çok yaka silkeceksiniz” dedi. Muhammed b. Mesleme: “Bir kere ona tabi olmus bulunduk. Onun isinin nereye varacagini görmek için onu simdi terketmek istemiyoruz. Simdi bana biraz ödünç vermeni istiyorum” dedi. Kaab: “Peki sen bana rehin olarak ne veriyorsun?” dedi. Muhammed b. Mesleme: “Neyi istersin?” dedi. Kaab: “Bana kadinlarinizi rehin verin, dedi. “Sen Arabin yakisiklisisin, kadinlarimizi sana nasil rehin birakiriz? dedi. Kaab: “Öyle ise bana ogullarinizi rehin verin, dedi. Muhammed: “O zaman da birimizin oglu hakkinda: “Bu iki deve yükü hurma karsiliginda rehin olan çocuktur,” denilerek alay edilir. Fakat biz sana silahimizi, zirhimizi rehin birakabiliriz” dedi. Kaab bu teklifi kabul etti ve Ibn Mesleme ona Haris, Ebu Abs b. Cebr ve Abbad b. Bisr ile gelerek belli bir vakitte rehni teslim edecegini vaat etti. Bu grup bir gece topluca gelerek Kaab’i çagirdilar ve O da yanlarina indi. Ravi Sufyan: Amr’in disindaki ravilerin söyle dedigini rivayet etmistir: Kaab onlarin yanina inerken, karisi kendisine hitaben: “Dikkatli ol, ben bir ses isitiyorum… sanki kan dökecek birinin sesi!” dedi. Kaab: “Bu gelen Muhammed b. Mesleme ile onun süt kardesi ve Ebu Naile’dir üstelik mert adam geceleyin kiliçla vurulmaya çagrilsa bile kabul eder” dedi. Muhammed b. Mesleme arkadaslarina: “Kaab geldigi zaman ben elimi onun basina uzatacagim. Onu simsiki tuttugum zaman hemen öldürünüz” diye talimat verdi. Kaab b. Esref onlarin yanina kilicini kusanmis sekilde indi. Onlar: “Güzel kokuyorsun” dediler. O: “Evet, Arap kadinlarinin en güzel kokulusu benim hanimimdir” dedi. Muhammed b. Mesleme: “Koklamama müsaade eder misin?” dedi. Kaab bunu kabul edince Ibn Mesleme uzanip kokladi ve sonra: “Bir daha koklayabilir miyim?” dedi. Bu defa Muhammed b. Mesleme, Kaab b. Esref’in basini simsiki yakaladi. Sonra arkadaslarina: “Haydi vurunuz! dedi, ve bu sekilde Ibn Esref’i öldürdüler.
Sahih-i Müslim’deki hadis numarasi [Sadece Arapça]: 3359
Çetiner Çalış’tan, 29.9.2004
X
3. Çok güzel sorular bunlar.
Teşekkürler size sayın Balta.
EYYYY İslami / Müslümanlığı iyi hatta çok iyi bildiklerini ve de kendilerini HIYAR EXPER(T)i olduklarını zanneden HIYARLAR ibn HIYARLAR !
Cevap isterim bu sorulara CEVAP ?
Yürek var mı sizde bunları cevaplandırabilecek?
Kemiğinizi yalamayı bırakın da cevap verin tescilli/tescilsiz HIYAR lar.
Aydınlığa giden yolda çok önemli tespitlerdir bunlar.
Birkaç soru da sayın Edip Yüksel beyden aktarmak isterim.
4. KURAN’A IKI SURE EKLEDIGINE VEYA KURANDAN IKI SURE ÇIKARDIGINA INANDIGINIZ SAHABELERI NEDEN KAFIR ILAN ETMIYORSUNUZ?
Hadis kitaplarina göre Abdullah Ibni Mesud, Muhammed’in en yakin arkadaslarindandir. Ibni Mesud’un rivayet ettigi hadisler sünni mezheplerin en önemli kaynaklarindan biridir. Buhari ve Ibni Hanbel’in Müsnedi basta olmak üzere bir çok hadis kitabina göre, Ibni Mesud özel bir Kuran nüshasina sahipti ve ona son iki sureyi dahil etmemisti. Hadis kitaplarina göre, Ibni Mesud, Felak ve Nas surelerinin sadece bir dua oldugunu ve Kuran’dan olmadigini iddia ediyordu.
Yine ayni hadis kitaplarina göre Muhammed peygamberin en yakin arkadaslarindan ve vahiy katiplerinden Ubeyy Ibni Kaab ayni sekilde özel ve farkli bir Kuran nüshasina sahipti. Rivayete göre, Ibni Kaab, 114 sureye ilaveten iki fazla sureyi Kuran’ina sokmustu. Hanefilerin yatsidan sonraki vitir namazlarinda, Safiilerin de sabah namazlarinda okuduklari dualari iki ayri sure olarak kabul ederek Kuran’a sokan Ibni Kaab, rivayete göre onlari “Hafd Suresi” ve “Hal’ Suresi” olarak adlandiriyordu.
a) Yukaridaki rivayetleri içeren hadis kitaplari hakkinda ne diyorsunuz? Sözkonusu rivayetleri nakleden hadis kitaplari, peygamberimizin en yakin arkadaslarina iftira ve hakaret etmiyor mu? Neden o hadis kitaplarini Kuran’a es kosarak dininizin önemli bir kaynagi olarak kabul ediyorsunuz?
b) Yukaridaki iddialari “dogru” diyerek rivayet eden hadis kitaplari dogru ise, neden siz, Ibni Mesud ve Ibni Kaab yoluyla rivayet edilen yüzlerce hadisi delil ve kaynak olarak kabul ediyorsunuz?
c) Ibni Mesud ve Ibni Kaab’i, hiç bir delilleri olmadan Kuran’in iki suresini inkar eden ve Kuran’a iki sure ilave eden adamlar olarak tanidiginiz halde neden onlari en üstün müslümanlar diye takdim ediyorsunuz? Neden onlari, peygamberin emaneti olan Kuran’a ihanet eden iki mürted olarak ilan etmiyorsunuz?
d) Vahiy katiplerinden Ibni Kaab tarafindan Kuran’a sokulan “iki surenin” Kuran’dan olmadigina dair deliliniz nedir? Kuran’in edebi yönden mucize oldugunu iddia edip durdugunuza göre o iki duanin Kuran’dan olmadigini edebiyat kriteriyle kanitlayabilmelisiniz. Kriteriniz, deliliniz nedir?
Saygilarimla,
Çetiner Çalış, 26.9.2004
X
KURAN’DAN BAZI AYETLER

Islam hakkındaki bilgilerimiz nereden kaynaklanıyor? Kimimiz ilkokul , ortaokul ve lisede din dersi okuduk, kimimiz sadece ailemiz, arkadaşlarımız ve çevremizden öğrendiklerimizi biliyoruz. Nüfusunun %99’unun “müslüman olduğu” söylenen ama bu müslümanlığın hiçbir zaman “esas müslümanlığa”, yani Islam Devletleri’nin müslümanlığına benzemeyen bir müslümanlık yaşanan bir ülkede yaşıyoruz.
Islam’a göre yenmesi “haram” olan domuz etini yemeye cesaret eden pek yok, ama, yine Islam’a göre içilmesi haram olan içkiyi içenlerin çok olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Arap ülkelerinde yapılması yasak birçok şeyi yapan, ama “Elhamdülillah müslümanım” diyenlerin çok görüldüğü bir ülkede yaşıyoruz.
Demek ki, Türkiye’de Islam değişmiş.. Değişik bir müslümanlık uygulanıyor. Müslümanlık daha “çağdaş”laştırılmış..
Ve, Islam Ulkelerindeki müslümanlık ve yaşam tarzını Türkiye’ye getirmek isteyenler de var. Kapatılan Refah Partisi, ondan once kapatılan Milli Selamet Partisi ve bugün faaliyet gösteren “malum” parti(ler) bu özlemin pesindeler.
Peki, Islam dininin “anayasası” olan Kuran’ı kaç kişi okudu ve okuduklarını düşündü? Bu sayfayı şu anda okumakta olan “siz” Kuran’ı okudunuz mu?
Ben okudum.. Ve, bana din derslerinde anlatılan Islam’dan çok daha farlı bir Islam ile karşılaştım Kuran’da..
Önemli bulduğum ayetleri, yorumsuz iletiyorum.. (Sadece ana başlıklarda gruplandırararak).
Başlamadan önce de, Osmanlı döneminde müslümanlık propagandası için giden Japonya’ya giden elli kişilik bir kurula Japonlar’ın sorduğu bir soruyu iletiyorum (Dünya Gazetesi, 2.5.1963).
“Bize bir Müslüman millet gösteriniz ki, bu dini kabul etmeden önce sefil ve peri?an iken kabul ettikten sonra ilerlemiş, gelişmiş, mesut ve müreffeh olmuştur. Bir tek örnek verin, kâfi.”
Yıl 1999.. Islamiyetin Muhammed tarafından uyduruluşundan bu güne kadar 1400 yıl geçti. Bugün, hâlâ böyle bir Islam memleketi yok!..
Kuran’dan tam ayet metinleri :(Diyanet tercümesi’nden):
Kur’an bir bilmece-bulmaca kitabı mıdır?
Kuran, kim için ve ne zaman hazırlanmıştır?
Kuran, Muhammed’in yaşadığı devirdeki insanlara islamiyeti tanıtmak ve islami emirleri bildirmek için hazırlanmıştır. Dolayısı ile bir kargaşa çıkmamsı için Kur’an’da yazılanlar açık, net ve kesin olmalıdır.
Bazıları, Kuran’ın her okuyan tarafından anlaşılamayacağını, Kuran’ı anlamak için önceden bilgi sahibi olunmasını, “ilim” sahibi olunmasını ileri sürerek Kuran’daki akıldışı, bilimdışı, antihümanist ve çağdışı ayetlerin anlamlarını gizlemek isterler. “Kuran’daki şu kelimenin anlamı aslında bu değildir, bu ayet o değil, bu anlama geliyor..” gibi tartışmaları zaman zaman duyarız.
Kuran, kendisini okuyan herkesin ayrı birşey anlayacağı bir bilmece-bulmaca kitabı mıdır, yoksa, her okuyanın aynı şeyi anlaması ve aynı şeyi uygulaması için hazırlanmış bir Islam Anayasası mıdır?
Elbette ki, Kuran, kendisini okuyan herkesin ayrı birşey anlayacağı bir bilmece-bulmaca kitabı değil, her okuyanın aynı şeyi anlaması ve aynı şeyi uygulaması için hazırlanmış bir Islam Anayasası’dır.
Kuran, kendisinin açık, net ve anlaşılır bir kitap olduğunu kendisi şu ayetlerde söylüyor:
43:2. Apaçık Kitab’a andolsun ki ,
44:2. Apaçık olan Kitab’a andolsun ki,
58:5. Allah’a ve Resûlüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır.
65:11. İman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah’ın apaçık âyetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah’a inanır ve faydalı iş yaparsa Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Allah o kimse için gerçekten güzel bir rızık vermiştir.
2:99. Andolsun ki sana apaçık âyetler indirdik. (Ey Muhammed!) Onları ancak fasıklar inkâr eder.
4:174. Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.
5:15. Ey ehl-i kitap ! Resûlümüz size Kitap’tan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi.
6:59. Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.
15:1. Elif. Lâm. Râ. Bunlar Kitab’ın ve apaçık bir Kur’an’ın âyetleridir.
29:49. Hayır, o (Kur’an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkâr eder.
36:69. Biz ona (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah’tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.
“Islam hoşgörü dini” midir? Kuran’daki “şiddet ayet”leri
Bakara/2/191. Onlari buldugunuz yerde oldurun. Sizi cikardiklari yerden siz de onlari cikarin. Fitne cikarmak, adam oldurmekten daha kotudur. Mescidi Haram’in yaninda, onlar savasmadikca siz de onlarla savasmayin. Sizinle savasirlarsa onlari oldurun. Inkar edenlerin cezasi boyledir.
Ali Imran/3/85. Kim Islamiyet’ten baska bir dine yonelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir.
Ali Imran//3/118. Ey Inananlar! Sizden olmayani sirdas edinmeyin, onlar sizi sasirtmaktan geri durmazlar, sikintiya dusmenizi isterler. Onlarin ofkesi agizlarindan tasmaktadir, kablerinin gizledigi ise daha buyuktur. Eger aklediyorsaniz, suphesiz size ayetleri acikladik.
Ali Imran/3/119. Iste siz, onlar sizi sevmezken onlari seven ve Kitablarin butunune inanan kimselersiniz. Size rasladiklari zaman: “Inandik”derler, yalniz kaldiklarinda da, size ofkelerinden parmaklarini isirirlar. De ki: “Ofkenizden catlayin”. Allah kalblerde olani bilir.
Bu ayetin tercümesinde bir okurun uyarmasi üzerine tekrar bir kontrol yaptim. Daha önceki baskida, “çatlamak” yerine “gebermek”fiili kullanilmisti ve okur, kendi elindeki meallerde böyle bir kelime kullanilmadigini söylemisti. Diyanet tercümesinde ise yukaridaki sekilde yer almisti ayet.. Bunun üzerine, Kuran’in Ingilizce tercümelerinden bir kontrol yapmak lüzumu hissettim:
Kuran’in Ingilizce diline yapilmis 3 adet onemli ve tum dunyaca kabul edilen tercumelerinden alinan Al-i Imran Suresinin 119.ayetinin tercumeleri asagidadir:
Translation: Pickthall
[Al-Imran 3:119] Lo! ye are those who love them though they love you not, and ye believe in all the Scripture. When they fall in with you they say: We believe; but when they go apart they bite their finger-tips at you, for rage. Say: Perish in your rage! Lo! Allah is Aware of what is hidden in (your) breasts.
Translation: Yusufali
[Al-Imran 3:119] Ah! ye are those who love them, but they love you not,- though ye believe in the whole of the Book. When they meet you, they say, “We believe”: But when they are alone, they bite off the very tips of their fingers at you in their rage. Say: “Perish in you rage; God knoweth well all the secrets of the heart.”
Translation: Shakir
[Al-Imran 3:119] Lo! you are they who will love them while they do not love you, and you believe in the Book (in) the whole of it; and when they meet you they say: We believe, and when they are alone, they bite the ends of their fingers in rage against you. Say: Die in your rage; surely Allah knows what is in the breasts.
Simdi sözlüğe bakalım:
Perish: ölmek, mahvolmak, yok olmak, telef olmak, zail olmak (Redhouse Turkce-Ingilizce, Sf 416)
Perish: …2.to die; esp., to die a violent or untimely death-… (New World Dictionary of the American Language, Second College Edition, Sf 1059)
Burada görülüyor ki, üç adet Ingilizce Kuran tercümesinin ikisinde Ingilizce tercümede “die” yani “ölmek” fiili kullanılırken, bir diğerinde “perish” yani gene ölmek ama, daha ‘beter’ ölmek fiili kullanılmış.
Benim kanım, Diyanet’in tercümesinde kullanılan “çatlamak” fiili, eksik ve yetersiz tercümedir. Biraz ayeti yumuşatmak için kasten yapılmış havasını veriyor..
Maide/5/33. Allah ve peygamberiyle savasanlarin ve yeryuzunde bozgunculuga ugrasanlarin cezasi oldurulmek veya asilmak yahut capraz olarak el ve ayaklari kesilmek ya da yerlerinden surulmektir. Bu onlara dunyada bir rezilliktir. Onlara ahirette buyuk azab vardir.
Maide/5/35. Ey Inananlar! Allah’tan sakinin, O’na ulasmaya yol arayin, yolunda cihad edin ki kurtulasiniz.
Maide/5/38. Erkek hirsiz ve kadin hirsizin, yaptiklarindan oturu Allah tarafindan ibret verici bir ceza olarak, ellerini kesin. Allah Guclu’dur, Hakim’dir.
Maide/5/51. Ey Inananlar! Yahudileri ve hiristiyanlari dost olarak benimsemeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandir. Allah zulmeden kimseleri dogru yola eristirmez.
Tevbe/9/5. Hurmetli aylar cikinca, puta tapanlari buldugunuz yerde oldurun; onlari yakalayip hapsedin; her gozetleme yerinde onlari bekleyin. Eger tevbe eder, namaz kilar ve zekat verirlerse yollarini serbest birakin. Dogrusu Allah bagislar ve merhamet eder.
Tevbe/9/29. Kitap verilenlerden, Allah’a, ahiret gunune inanmayan, Allah’in ve peygamberinin haram kildigini haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarini bukup kendi elleriyle cizye verene kadar savasin.
Tevbe/9/41. Isteyen, istemeyen, hepiniz savasa cikin. Allah yolunda mallarinizla, canlarinizla cihat edin. Bilirseniz bu sizin cin hayirlidir.
Tevbe/9/73. Ey Peygamber! Inkarcilarla, ikiyuzlulerle savas; onlara karsi sert davran. Varacaklari yer cehennemdir, ne kotu donustur.
Tevbe/9/113. Cehennemlik olduklari anlasildiktan sonra, akraba bile olsalar, puta tapanlar icin magfiret dilemek Peygamber’e ve muminlere yarasmaz.
Tahrim/66/9. Ey Peygamber! Inkarcilarla ve ikiyuzlulerle savas; onlara karsi sert davran. Onlarin varacaklari yer cehennemdir, ne kotu donustur!…
Bakara/2/ 193. Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.
Hizbullah, IBDA-C, ve diger islam örgütleri ile Cübbeli Ahmet Hoca’lar, Şevki Yılmaz’lar gibi cahil kişileri şiddete yöneltici ve yalan yanlış bilgilerle kandıranlar, eylem ve konuşmalarını işte bu yurıdaki ayetlere dayandırıyorlar. Güçlerini, bu ayetlerden alıyorlar. Allah’tan-varsa eğer- geldiği iddia edilen ama aslında Muhammed ve arkadaşlarının hazırladığı Kuran ayetlerinden… Islamiyet, ilk günlerinden beri şiddetle birliktedir..
“Islam cinsiyet ayrımı yapmaz” mı?
Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.(Nisa/34)
(Yukarıdaki ayet ile kocaya, karısını dövme özgürlüğü tanınıyor ama, kadına kocasını dövme özgürlüğü verilmez hiçbir ayette…)
Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah’tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Nisa/4/128
(Nisa/34 ile karısını dövebilme hakkına sahip olan kocaya, yukarıdaki ayete göre kadın sadece “sulh” yapmakla yükümlü…)
“Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinda belli hakları vardır.Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler.” (Bakara/228)
(Erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu kesinlikle belirten bir ayet…)
Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdir de) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.(Nisa/3)
(Erkeklere, birden çok kadınla evlenme hakkı tanınırken, kadınlara birden çok erkekle evlenme hakkı tanınmıyor…Ayrıca, erkekler karılarının haricinde “cariye” sahibi olabilirler ama kadınlara kocalarından başka erkek hakkı tanınmıyor…)
“Islam akıl ve mantık dini” midir?
Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik, yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik. (Hicr/19)
Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. (Hicr/26)
Cinleri de daha önce zehirli ate?ten yaratmıştık.(Hicr/27)
“Islam tüm insanlığa gönderilmiş” midir?
Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur’an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab’a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. Inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur’an’da ne söylendiğini anlamıyorlar. (Fussilet/44)
Bu (Kur’an), Ümmü’l-kurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler.(En’am/92)
Şehirlerin anası (olan Mekke’de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur’an vahyettik. (Insanların) bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehennemdedir. (Şura/7).
Islamda Içki Yasagi ve Çelişkileri-Cennet Bilgileri
5/Maide/90. Ey iman edenler! şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.
16/Nahl/67: 67. Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. Işte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.
16/Nahl/69: 69. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavimiçin büyük bir ibret vardır.
47/Muhammed/15. Müttakîlere vâdolunan cennetin durumu şöyledir: Içinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Rablerinden de bağışlama vardır. Hiç bu, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?
78/Nebe 31. Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır.
78/Nebe 32. Bahçeler,bağlar,
78/Nebe 33. Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,
78/Nebe 34. Ve içki dolu kâse(ler) .
76/El-Insan 5. Iyiler ise, kâfûr katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler.
76/El-Insan 6. (Bu,) Allah’ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.
76/El-Insan 14. (Cennet ağaçlarının) gölgeleri, üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.
76/El-Insan 15. Yanlarında gümüşten kaplar ve billûr kupalar dolaştırılır.
76/El-Insan 16. Gümüşten öyle kadehler ki onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir.
76/El-Insan 17. Onlara orada bir kâseden içirilir ki (bu şarabın) karışımında zencefil vardır.
76/El-Insan 18. (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebîl denir.
76/El-Insan 19. O insanların etrafında öyle ölümsüz genç nedîmler dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın.
76/El-Insan 20. Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün.
76/El-Insan 21. Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır; gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.
76/El-Insan 22. (Onlara ?öyle denir:) Bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin gayretiniz karşılığını bulmuştur.
37/Es-Saffat 43. Naîm cennetlerinde .
37/Es-Saffat 44. Tahtlar üzerinde karşılıklı otururlar.
37/Es-Saffat 45. Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
37/Es-Saffat 46. Berraktır, içenlere lezzet verir.
37/Es-Saffat 47. O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar.
37/Es-Saffat 48. Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır.
37/Es-Saffat 49. Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.
4/Nisa/57. Inanıp; iyi işler yapanları da, içinde ebediyen kalmak üzere girecekleri, zemininden ırmaklar akan cennetleresokacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve onları koyu (tatlı) bir gölgeye koyarız.
Islam’da Kadın Ve Erkek Eşitsizliği (Miras Konuları)
Nisa/4/11. Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). ?üphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.
Nisa/4/12. Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut birkızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah’tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir.
Nisa/4/176. Senden fetva isterler. De ki: “Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kızkardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kızkardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir.
Zakkum Bitkisi Haram!..
Saffat/37: 62. Şimdi ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?.
63. Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.
64. Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.
65. Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir.
66. (Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.
67. Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.
68. Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır.
Dinsizler kendiliklerinden mi inanmazlar Tanrı’ya-eger varsa-?
Insan Suresi, ayet:30, Tekvir:29 “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz..”
76/Insan/30: 76/30. Allah dilemedikce siz dileyemezsiniz. Dogrusu Allah, bilendir, Hakim’dir.
81/tekvir/29: Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikce sizler bir sey dileyemezsiniz.
“Allah kimi dilerse onu saptırır, ve kimi dilerse onu doğru yola koyar.” (Enam suresi, ayet:39)
6/Enam/125: Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini Islamiyet’e acar, kimi de saptirmak isterse, goge yukseliyormus gibi, kalbini dar ve sikintili kilar. Allah Boylece, inanmayanlari kufur batakliginda birakir.
6/Enam/33: 6/39. Ayetlerimizi yalanlayanlar karanliklarda kalmis sagir ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptirir ve kimi dilerse onu dogru yola koyar.
10/Yunus/99“Ey Muhammed! Rabbin dileseydi, yeryüzünde insanların hepsi inanırdı.”
10/Yunus/99: 10/99. Rabbin dileseydi, yeryuzunde bulunanlarin hepsi inanirdi. oyle iken insanlari inanmaya sen mi zorlayacaksin?
32/Secde/13):Biz dilesek herkese hidayet verirdik. Fakat cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduracağıma dair, benden söz çıkmıştır.”
32/Secde/13: Biz dilesek herkese hidayet verirdik, fakat cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduracagima dair Benden soz cikmistir.
Enam/125: Allah kimi doğru yola koymak isterse, onun kalbini Islamiyet’e açar. Kimi de saptırmak isterse, göğe yükseliyormuş gibi, kalbini dar ve sıkıntılı kılar. Allah inanmayanları küfür karanlığında bırakır
Enam/149): “Ustün delil, Allah’ın delilidir. O dileseydi, hepinizi doğru yola eriştirirdi de!”
Hacca Nasıl Gitmeli?
Dindarlar, İslamiyet’in beş şartından birisi olarak saydıkları “Hac’ca gitmeyi” gerçekleştirmek isterler ve imkan bulunca da bunu yaparlar. Kendi ülkelerinde ve dünyada milyarlarca aç, hasta yoksul insan varken, kişi başına birkaç bin Amerikan dolarını harcayıp Mekke’ye Hacca giderler..
Peki, “Allah’a yaranmak” için yapılan bu “fariza”, acaba Allah-varsa eğer- tarafından kabuk ediliyor mu?
Usulune uygun yapılırsa “edilir”, usulüne uygun yapılmaz ise “edilmez”.
Peki, Hac’ca gitmenin usulü nedir? Herşeyden önce, Kâbe’de yapılacak dinsel törenlerden önce, oraya nasıl gidileceği önemlidir..
Nasıl gidilecek?
Uçak ile mi? Araba ile mi?
Hiçbiri değil..
Hac’a ancak ve ancak ya yaya, ya da deve ile gitmek şart..
Bu da nereden çıktı? diye sorabilirsiniz.. Haklısınız da.. Kur’an böyle “emrediyor”.. Kuran’ın Allah’tan geldiğine inanıyorsanız, Kuran’daki emirleri yerine getirerek Allah’ın-varsa eğer- takdirini kazanacağınıza ve cennet ile mükafatlandırılacağınıza inanıyorsanız, Hacca yürüyerek veya deve üzerinde gitmeniz şarttır. Bakalım, Kuran’daki Hac Suresi’nin 27 numaralı ayeti ne diyor? (Size 3 adet Türkçe tercüme, 3 adet de İngilizce tercüme olmak üzere toplam 6 adet tercüme veriyorum.. )
22 – Hac Suresi – Ayet 27
“Bütün insanlar içinde haccı ilan et ki, gerek yaya olarak ve gerek uzak yoldan gelen incelmiş develer üzerinde sana gelsinler.” (Elmalılı Hamdi Yazır)
İngilizce tercümelerde, “camel” kelimesinin anlamını merak edenler sözlüğe baktıklarında “deve” olduğunu göreceklerdir. Devenin de “incelmişi” isteniyor.. Türkçe tercümelerde, Elmalı’lı Hamdi yazır, “incelmiş deve” kelimesini açıkça kullanmıştır. Y.Nuri Öztürk de “incelmiş binit” diyerek “deve”yi kastetmiştir. (İncelmiş uçak ya da incelmiş araba olamayacağına göre..). Diyanet ise tercümesinde “ince” ya da kalın olduğuna bakmadan “binek” demeyi tercih etmiş.. Uçak ya da araba için “binek” öneki kullanılmadığına göre, burada da hayvan, yani “deve” belirtilmiş oluyor.
Bu durumda Hac’ca uçak araba ya da otobüsler gitmiş olanlar, bu yaptıkları seyahatin Kuran’a ters olduğunu görmüş oluyorlar.. Dolarlar ve onca zahmet boşa gitmiş demek ki.. Neyse, bir kez de “yürüyerek” veya “deve” ile Hac farizasını yerine getirirler de, Allah’ın-varsa eğer- takdirine mazhar olurlar..
X
TÜRK MÜSLÜMANLARINA GÖRE KURAN’IN ÖZELLİKLERİ

1- Arapça dilindedir.
2- Arapça oldugu için Araplarin haricinde baska dilleri konusan insanlar anlamaz.
3- Arapçada bir kelimenin o kadar çok anlami vardir ki, -ohhoooo- baska dile tercüme edilemez.
4- Baska dile yapilan tercümeler yanlistir. Ayrica, bu baska dillere tercüme edilen Kuran’lari okuyanlar ne okudugunu anlamayacak kadar aptaldirlar.
5- Baska dillere tercüme edilen Kuran’lari okuyanlarin Kuran’dan verdikleri örnekler hep yanlis tercüme edilmis ya da içinden cimbizla çekilmis örneklerdir. Kuran’a ait sayilmazlar. Halbuki, dincilerin verdikleri örnekler ise dogru tercüme edilmis ve Kuran’iu oldugu gibi yansitan örneklerdir.
6- Kuran’i bir Türk ancak ve ancak Said-i Nursi ya da Harun Yahya’nin aciklamalariyla anlayabilir. (Diger milletlerin de Said-i Nursi ve Harun Yahyalari olmalari gerekir ki Kuran’i anlayabilsinler.. )
7- Bu konuda en sansli millet Araplardir. Çünkü, Kuran Arapçadir, Arap Arapça konusur ve okur, o zaman Said-i Nursi ve Harun Yahya’ya ihtiyaçlari olmadan Kuran’i okur ve anlarlar.
8- Ama Araplar, Arapça okuyup anladiklari Kuran’da kendilerine söylenen seyleri yaptiklarinda Türklere göre bu yapılanlar yanlıştır, islamiyetle bağdaşmaz (mesela şeriat uygulamaları gibi, hırszların elinin kesilmesi, karının koca tarafından dövülebilmesi, zina yapanın kırbaçlanması, mahkemelerde kadınların şahitliğinin kabul edilmemesi, erkeklerin 4 kadınla evlenebilmeleri, erkeklerin cariye alabilmesi, kız çocuklarına erkek çocuklara göre mirasta yarı pay verilmesi vb). Bu nedenle Arapların Arapça okudukları ve öğrendikleri Islamiyet gerçek islamiyet değildir. Bir Arap bile Arapça olan Kuran’ı okudugunda anlayamaz ve yaptigi ibadetten uyguladigi Seriat kanunlarina kadar hersey yanlistir..
9- Bu durumda bir Türk müslümanina göre, dünyada Kuran’i gerçekten okuyup anlayacak ve uygulayacak insan henüz anasindan dogmamistir ve Seriat kurrallariyla yönetilen müslümanlar da Kuran’i anlayamamis olan sahte muslumanlardir.
10- Kuran’da sifreler bulunmaktadir. Kuran bu nedenle tam bir bilmece-bulmaca kitabidir. (Görüşüm odur ki, gazetelerin tatil günü eklerinde bulmaca ilavesi yerine verilmesi faydali olur.)
11- Kuran’da bu yukarida yazilmis hususlar yazili degildir ama Türk müslümani bunlara sanki Kuran’da varmis gibi inanmayi tercih eder.
X
KURAN, GERÇEKTEN ALLAH’IN KELAMI (SÖZLERİ) Mİ?

Nisa/4:82. Hâla Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.
Müslümanlara göre Kuran; Allah’ın kelamıdır. Yukarıdaki ayette de söylendiği gibi, Kuran, Allah tarafından gelmişse, Allah o sözleri söylemiş gibi okunmalıdır. Ayrıca, Kuran, Allah tarafından gönderilmiş ve Allah’ın sözlerini içeriyorsa, Kuran’da asla herhangi bir yanlış ve tutarsızlık bulunmamalıdır.
Halbuki, gerçek böyle değildir.
Ilk olarak, Kuran’ın bazı ayetlerine bakarak, bu sözlerin Allah değil, fakat Muhammed’in kendisi tarafından söylendiğini anlayabiliriz:
Fatiha/1:1-7: 1:1. Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın adıyla.
1:2. Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
1:3. O, rahmândır ve rahîmdir.
1:4. Ceza gününün mâlikidir.
1:5. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.
1:6. Bize doğru yolu göster.
1:7. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!
Bu ifadeyi okuyan her okur yazarın kolaylıkla anlayabileceği üzere, bu sözler Allah’a hitaben söylenmiştir.. Bir dua şeklinde Allah’a söylenmektedir. Bunlar, duacı olan Muhammed’din, Allah’a söylediği ve doğru yolu bulmak için Allah’tan yardım istediği sözlerdir. Kuran, böylece, Allah’ın değil, fakat Muhammed’din sözleriyle başlamaktadır.
Enam/6: 104. (Doğrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize bekçi değilim.
Bu ifadede de, “Rab” ve “Bekçi” olarak iki özne bulunmaktadır. “Ben bekçiniz değilim” diyen herhalde Muhammed’dir, Allah değil..
Neml/27: 91. (De ki:) Ben ancak, bu şehrin (Mekke’nin) Rabbine -ki O burayı dokunulmaz kılmıştır- kulluk etmekle emrolundum. Her şey de zaten O’na aittir. Bana müslümanlardan olmam ” emredildi. Buradaki ifadeden de sözlerin Allah’a değil, Muhammed’e ait plduğu anlaşılıyor.
Tekvir/81: 15. ?imdi yemin ederim o sinenlere ,
Burada da yemin eden Muhammed’dir, Allah olamayacağına göre..
inşikak/84:16-19 84: 16. Hayır! Şafağa, yemin ederim ki ,
84:17. Geceye ve onda basan karanlığa,
84:18. Dolunay olmu? aya ,
84:19. Ki,siz elbette halden hale geçeceksiniz.
Burada da yemin eden Allah olamayacağına göre Muhammed’dir.. Muhammed burada islam öncesi inanışlarını da ortaya koymaktadır. Güneş ve ay, islam öncesi Arap’larca kutsal sayılırdı.
Enam/6: 114. (De ki): Allah’dan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size Kitab’ı açık olarak indiren O’dur. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur’an’ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma!
Burada da sözlerin sahibinin Allah değil, Muhammed olduğu anlaşılıyor. Tercümeye “de ki” diye bir ilave yapılmış.. Bu ilave Arapça Kuran’da bulunmamaktadır.
x
KURAN’DAKİ SAYISAL HATALAR:

Kuran’da bol miktarda sayısal hatalar da bulunmaktadır. Allah (varsa eğer), basit aritmetik işlemlerde bile hata yapamayacağına göre (ne de olsa kainatı yattığına inanılıyor, yani bilgisi her konuda yüksek olmalı..), bu hataları Kuran’ın yazarı olan ve hesap yapma kabiliyeti olmayan Muhammed’in yaptığı anlaşılmaktadır:
Cennet ve dünyayı yaratmak kaç gün aldı?
Araf/7:54. Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
Yunus/10:3. Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah’dır. Onun izni olmadan hiç kimse şefaatçı olamaz. İşte O Rabbiniz Allah’tır. O halde O’na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz!
Hud/11:7. O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş’ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Yemin ederim ki, (Resûlüm!): “Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz” desen, kâfir olanlar derhal “Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir” derler.
Furkan/25: 59. Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden (ona hükmeden) Rahmân’dır. Bunu bir bilene sor.
Evet, yukarıdaki ayetlerin tümünde, yer ve göğün altı günde yaratıldığı söyleniyor. Halbuki, aşağıdaki ayetlerde ise, yer ve göğün sekiz günde yaratıldığı anlaşılıyor ki, bu ayetlerle yukarıdaki ayetler bir çelişki içindedir..
Fussilet/41:9. De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O’na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.
Fussilet/41:10. O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti.
Fussilet/41:12. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah’ın takdiridir.
Hesap edelim:
2 gün(yer)+ 4(gıdaların oluşumu)+ 2(gökler)= 8 Gün (6 değil!..)
Muhammed’in ya hesabı zayıftı, ya da Kuran’ı yazdırırken daha önce ne söylediğini unutuyor ve böylece çelişkili ayetler oluşturuyordu..
x
KURAN’DAKİ MİRAS HUKUKUNDA SAYİSAL HATALAR

Kadinlarin cenaze namazi kilip kilmamasi konusunda bile büyük eksikliklere sahip olan Kuran’da, miras konularina nedense büyük yer ayrilmiş ve bu konuda çok detayli ayetlere yer verilmiştir.
Asagidaki ayetler, “miras” hukuku ile ilgilidir. Bu ayetlere göre hesap yapildiginda, mirasçilarda, “sona kalan dona kalmakta”dir, çünkü, mirasin paylari toplandiginda, toplam, mirastan “fazla” olmaktadir!
Önce ayetlere bakalim, sonra iki ayri örnek üzerinde mirasi paylastiralim ayetlere göre:
Nisa/4:11. Allah size, çocuklariniz hakkinda, erkege, kadinin payinin iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadin iseler, ölünün biraktiginin üçte ikisi onlarindir. Eger yalniz bir kadinsa yarisi onundur. Ölenin çocugu varsa, ana-babasindan her birinin mirastan altida bir hissesi vardir. Eger çocugu yok da ana-babasi ona vâris olmuş ise, anasina üçte bir (düşer). Eger ölenin kardeşleri varsa, anasina altida bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacagi vasiyetten ve borçtan sonradir. Babalariniz ve ogullarinizdan hangisinin size, fayda bakimindan daha yakin oldugunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafindan konmuş farzlardir (paylardir). şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.
Nisa/4:12. Yapacaklari vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eger çocuklari yoksa, biraktiklarinin yarisi sizindir. Çocuklari varsa biraktiklarinin dörtte biri sizindir. Çocugunuz yoksa, sizin de, yapacaginiz vasiyetten ve borçtan sonra, biraktiginizin dörtte biri onlarindir (zevcelerinizindir). Çocugunuz varsa, biraktiginizin sekizde biri onlarindir. Eger bir erkek veya kadinin, anababasi ve çocuklari bulunmadigi halde (kelâle şeklinde) mali mirasçilara kalirsa ve bir erkek yahut bir kizkardeşi varsa, her birine altida bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktirlar. (Bu taksim) yapilacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara ugramaksizin (yapilacak)tir. Bunlar Allah’tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkiyle bilendir, halîmdir.
Nisa/4:176. Senden fetva isterler. De ki: “Allah, babasi ve çocugu olmayan kimsenin mirasi hakkindaki hükmü şöyle açikliyor: Eger çocugu olmayan bir kimse ölür de onun bir kizkardeşi bulunursa, biraktiginin yarisi bunundur. Kizkardeş ölüp çocugu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kizkardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) biraktiginin üçte ikisi onlarindir. Eger erkekli kadinli daha fazla kardeş mevcut ise erkegin hakki, iki kadin payi kadardir. şaşirmamaniz için Allah size açiklama yapiyor. Allah her şeyi bilmektedir.
Varsayalim ki, bir adam öldü ve geride üç kiz evlat, bir ana, bir baba ve eşini birakti.. Yukaridaki ayetlere göre miras paylaşimi şöyle olacaktir:
Üç kiz evlata mirasin 2/3’ü, ana ve babanin her birine 1/6, karisina 1/8 kalacaktir.
Bu durumda, matematik yapalim:
(2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8)= 27/24 = 1,125 bulunur! (1,0 olmasi gerekirdi!..)
Yani, miras paylaşildigi zaman herbir mirasçinin aldiginin toplami, mirastan fazla çikmaktadir!..
Allah, miras paylaşiminda böyle büyük bir hesap hatasi yapamayacagina göre, ayet Allah’a ait olamaz, Muhammed’e aittir..
Hesap bilmeyen Muhammed’e..
Bir diger örnek verelim:
Bir adam ölür ve geride anası, karısı, ve iki kızkardeş kalır. Kuran’in yukarida verilen ilgili miras ayetlerine göre; ana’ya mirasin 1/3’ü, karisina mirasin 1/4 ‘ü, iki kızkardeşe de toplam 2/3’ü kalacaktir:
Hesap yapalim:
(1/3)+(1/4)+(2/3)= 15/12= 1,25 !..
Burada da, miras paylaşiliyor, paylar toplaninca, mirastan daha büyük, %25 daha büyük çikiyor!..
Allah-varsa eger- bu kadar hesap bilmez olabilir mi? Bu yanlış paylaşım oranları ile dolu ayeti Allah gönderemeyecegine göre,
Muhammed kendisi yazmiş olmaktadir..
Not: Okul önlerinde, Allah’in örtünme emri gerekçesi ile, “basörtüsü eylemi” yapan bayanlarin; inandiklari Allah’tan gelmis olduguna inandiklari Kuran’in bu ayetlerine göre, medeni kanunun miras haklarini kadinlarin aleyhine düzenlenmesi için eylem yapmalarini, bir erkek olarak çok arzu ederim..(:->>
(Malum, bu ayetlere göre erkekler daha avantajli da..)
Allah’in 1 günü 1.000 yil mi, 50.000 yil mi?
Kuran’daki bazi ayetlerde Allah’in bir gününün kaç dünya yilina eşdeger oldugu konusunda da çelişkiler bulunmaktadir:
Hacc/22:47. (Resûlüm!) Onlar senden azabin çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vâdinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarinizdan bin yil gibidir.
Secde/32:5. Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yil tutan bir günde O’nun nezdine çikar.
Yukaridaki ayetlerde, Allah’in bir gününün, dünyanin 1.000 yilina denk oldugu söyleniyor.
Halbuki, aşagidaki ayette ise, Allah’in bir gününün, dünyanin 50.000 yilina denk oldugu ifade ediliyor:
Mearic/70:4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktari (dünya senesi ile) ellibin yil olan bir günde yükselip çikar.
Peki, bunlardan hangisi dogru? Bu birbiriyle çelişen ayetlere göre, Allah’in bir günü, dünyanin 1.000 yilina mi, 50.000 yilina mi eşdeger? Bu hatayi Allah-varsa eger- yapmiş olabilir mi, yoksa, Kuran Muhammed’in mi kelamidir? Allah versa eger, boylesine bir hatayi yapmayacagina gore, Kuran’in insan elinden cikma bir kitap oldugu, Allah’in degil, Muhammed^’in kelami oldugu anlasilmaktadir.
Kuran’daki çeliskilerden biri de, “cennet” sayisidir
Bir tane mi cennet var, yoksa, birden çok mu cennet var?
Muhammed, Kuran’i yazdirirken bu konuya pek dikkat etmemis.. Bazan tekil, bazan cogul ifede kullanmis..
Bu da, Kuran’in, Allah’in kelami degil, fakat Muhammed’in kelami oldugunu gösteriyor. Ayetlere bakalim:
Zümer/ 39/73. Rablerine karsi gelmekten sakinanlar, boluk boluk cennete goturulurler. Oraya varip da kapilari acildiginda, bekcileri onlara: “Selam size, hos geldiniz! Temelli olarak buraya girin” derler.
Fussilet/ 41/30-2. “Rabbimiz Allah’tir” deyip sonra da dogrulukta devam edenler, onlari, melekler, olumleri aninda: “Korkmayiniz, uzulmeyiniz, size soz verilen cennetle sevinin, biz dunya hayatinda da, ahirette de size dostuz. Burada, canlarinizin cektigi, umdugunuz seyler, bagislayan ve aciyan Allah katindan bir ziyafet olarak size sunulur” diyerek inerler. *
Hadid/ 57/21. Ey insanlar! Rabbiniz tarafindan bagislanmaya, Allah’a ve peygamberine inananlar icin hazirlanmis, genisligi yerle gogun genisligi kadar olan cennete kosusun; bu Allah’in diledigine verdigi lutfudur. Allah, buyuk lutuf sahibidir. Naziat/ 79/40-1. Ama kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kotulukten alikoymussa, varacagi yer suphesiz cennettir.
Yukaridaki ayetlerde, “cennet”, “tekil” olarak yazilmis.. Yani, bir “adet” cennet anlaminda..
Halbuki, asagidaki ayetlerde ise tam tersi yazilmis: Cennet degil, ama “cennetler”den sözediliyor:
Kehf/18/30-1. iyi hareket edenin ecrini zayi etmeyiz. Dogrusu, inanip yararli is yapanlara, iste onlara, iclerinden irmaklar akan Adn cennetleri vardir. Orada altin bilezikler takinirlar, ince ve kalin ipekliden yesil elbiseler giyerek tahtlari uzerinde otururlar.
Ne guzel bir mukafat ve ne guzel yaslanacak yer! *
Hacc/ 22/23. Dogrusu Allah, inanip yararli is isleyenleri, iclerinden irmaklar akan cennetlere koyar. Orada altin bilezikler ve inciler takinirlar. Oradaki elbiseleri de ipektendir.
Fatir/ 35/33. Bunlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altin bilezikler ve incilerle suslenirler, oradaki elbiseleri de ipektir.
Nebe/78/31-4. Dogrusu, Allah’a karsi gelmekten sakinanlara kurtulus, bahceler, baglar, yasitlar ve dolu kadehler vardir.
Hangisine inanacaksiniz?
Kuran, Allah’in-varsa eger- kelami olsa idi, böyle yanlislar yapar miydi?
Ama, Muhammed’in kelami olunca, bu tip yanlislari yapmis Muhammed..
Kuran’a Göre Daglar Deprem’leri Onlemek İçin(mis)..
Tüm dünyada zaman zaman deprem oluyor. Müslüman olmayan topraklar, müslüman olan topraklar demeden, dünyanın belirli bölgelerinde depremler oluyor.
1999 yılınının 17 Ağustos ve 12 Kasım günlerinde de Türkiye’de olan depremlerde onbinlerce kişi öldü, milyarlarca dolar maddi kayıp oluştu.
08.10.2005 tarihinde islami şeriatla yönetilen Pakistan’ın dağlık Keşmir bölgesinde meydana gelen 7,6 şiddetindeki deprem, onbinlerce kişinin ölümüne neden olmuştur.
Peki, niye deprem oldu? Muhammed’in Kuran’inda, deprem olmasin, insanlar sallanmasin diye, Allah’in daglari yarattigi yazmiyor mu?
Bu bilimsel(!) gerçege ragmen, niye deprem oluyor?
“Enbiya/21/31. Yeryuzune, insanlar sarsilmasin diye sabit daglar yerlestirdik; rahat gidebilsinler diye aralarinda genis yollar varettik.”
“Nahl/16/15-6. Yeryuzunde, sarsilmayasiniz diye, sabit daglar, nehirler ve belki yolunuzu bulursunuz diye yollar ve isaretler meydana getirmistir. Onlar yildizlarla da yollarini bulurlar.”
“Lokman/31/10. Allah gokleri gordugunuz gibi direksiz yaratmis, sizi sallar diye yeryuzune sabit daglar koymus; orada her turlu canliyi yaymistir. Gokten su indirip orada her hos ciftten yetistirmisizdir.”
İrdeleyelim: 1) Allah, yarattigi daglarda imalat hatasi yapmistir.. Daglar, yeterince agir olmamistir, onun için yerin sallanmasini önleyemiyor.. 2) Muhammed, bilmediği bir konu hakkında konuşarak, asırlar sonra haksız çıkmıştır ..
Her konuyu bilen(!), tüm zamanlara(!) hitabeden Kuran’in Muhammed’in kelami oldugu bir kez daha anlasiliyor…
X
ŞEYTAN HAKKINDAKİ AYETLER

A’raf suresinin 27. ayetinde, “SEYTAN”dan söz edilirken: “…Sizin onlari görmeyeceginiz yerlerden,o ve toplulugundan olanlar, sizi görürler.” deniyor.
Bundan su çikiyor açikça: – Seytan ve toplulugundan olanlar, insanlari görürler. – insanlarsa ne seytani, ne de onun toplulugundan olanlari görebilirler. “Seytan ve toplulugu ( huve ve kabiluhu )” anlatiminin kapsami içinde, Kur’an yorumculari, “cin”leri de görürler. ( Bkz. Taberi, Camiu’l-Beyan fi-Tefsiri’l-Kur’an, 8/113, F. Razi, e’t- Tefsiru’l-Kebir, 13/54.) Böyleyken, Elmali Hamdi Yazir, “müfessirin (Kur’an yorumculari) demislerdir ki bundan, insanin seytani hiç göremeyecegi zannedilmemelidir…” diyor. (Bkz. Hak dini Kur’an Dili, 3/2147.). Oysa, ayetteki açik anlatim nedeniyle, “Kur’an yorumculari”nin tümü bu görüsü paylasmaz. (Bkz. Taberi, ayni yer; F. Razi, ayni yer; Celaleyn 1/132;Tefsiru’n-Nesefi, 2/50.)
Fahruddin Razi, su nedenlerle “cin”lerin, “seytan”larin insanlara görünmemesi gerektigini yazar: ( Bkz. F. Razi, ayni yer.) Baska kiliklara bürünerek bile olsa “cin-seytan” insana gözükür olsa: – insan örnegin karisinin, çocugunun, gerçekte “CiN” oldugunu düsünebilir. – insan her gördügü kimse için de bu saniya( cin oldugu sanisina) kapilabilir. – Ve böylece kimseye güven kalmaz.
-……… Gelin görün ki, Muhammed, “SEYTAN”i, “CIN”i, hem de somut bir biçimde gördügünü söyler.
“Seytani yere yatirdim, boguyordum”
Nesei’nin Aise’den aktardigi bir hadise göre Muhammed söyle der: “Namaz kilarken seytan geldi. Hemen yakaladim, yere yatirdim, boguyordum onu. O denli ki, onun dilinin soguklugunu elimin üzerinde duydum.”. ibn Teymiyye, bu hadisi saglamlikta Buhari’nin kosullarini tasidigini belirtir. (Bkz. Takiyyundin ibn Teymiyye, izahu’d Delale fi Umumi’r-Risale, Misir, 1369, s. 41. Bu hadis için ayrica bkz. Kamil Miras, Tecrid-i Sarih Ter., 288 no.’lu hadisin “izah”indaki 2 no.lu not.) Seytanin “yatirilmasi”, “bogulmasi” ve “dilindeki sogukluk, bu soguklugun elde duyulmasi”, “bes duyu” içine giren, somut durumlardir. Muhammed’in “seytani bogarken onun salyasinin eline bulastigini, elinde bunu duydugunu(hissettigini)” anlattigi da aktarilir. (Bkz. Ahmet ibn Hanbel, Müsned, 3/82. )
Cinin-seytanin direge baglanmasi
Ayni hadiste, Muhammed’in “seytani yakaladiginda, bir direge baglamak istedigini, buna güç yetirebildigini, ama bu tür seylerin Süleyman peygambere özgü kalmasi gerektigini düsünüp direge baglamaktan vazgeçtigini” anlattigi belirtilir. Yine bu hadiste Muhammed’in “…Direge baglardim ve Medine çocuklari onunla oynarlardi yoksa.” dedigi de aktarilir.(Bkz. Ayni kaynaklar.) Bu hadis, Buhari’nin ve Müslüm’in e’s-sahihlerinde de -biraz degisikliklerle- yer aliyor. Müslim’deki bir aktarmaya göre Muhammed söyle anlatmakta: -“Tanri düsmani iblis, yüzümü yakmak amaciyla, bir ates aleviyle geldi. Bu nedenle ben üç kez: “Senden Tanri’ya siginirim!” dedim. Sonra “Tanri’nin tam lanetiyle seni lanetlerim!” diye ekledim. Yine üç kez. Geriye gitmedi. Yakalamak istedim sonra. Tanri’ya antiçerek söylerim ki, kardesimiz Süleyman’in (bu tür seyleri yapmanin kendisine özgü kilinmasina iliskin) istegi olmasaydi baglanacakti o. Ve Medine halkinin çocuklari onunla oynayacaklardi.” (Bkz. Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’l-Mesacid/40, hadis no: 542.)
Bir baska aktarmaya da, Buhari ve Müslim, birlikte söyle yer verirler: “Dün gece, CiNLERDEN iFRiT, namazimi bozdurmak içn bana ansizin saldirdi. Tanri, bana, onu yakalama olanagi verdi. Ve onu, Mescid’in direkelrinden bir direge baglamak istedim. Sabah olunca, tümünüz ona bakip seyredesiniz diye…Ne var ki, kardesim Süleyman’in:”Tanrim beni bagisla, bana benden sonra kimsenin ulasamayacagi bir egemenlik ver!”(Sad, ayet:35) biçimindeki sözünü animsadim ( ve onu direge baglamaktan vazgeçtim).” (Bkz. Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’s-Selat/75; Tecrid, hadis, no: 288; Müslüm, e’s-Sahih, Kitabu’s,Selat/75; Tecrid, hadis no: 288; Müslüim, e’s-Sahih, Kitabu’l- Mesacid/39, hadis no: 541.) “Cin-seytan” için, hadislerde baska somut seyler de anlatilir. Örnegin “Seytan”in “zart” diye “sesli olarak yellenmesi”.
“Seytan zart diye ses çikararak yellenir”
Muhammed’in söyle dedigi aktarilir: “Namaza çagrildiginda(ezan), SEYTAN geri geri gidip uzaklasir. VE ZART (zurat) diye sesli yellenerek gider. Ezan sesini isitemeyecegi yere degin uzaklasir… (Bkz. Buhari, e’s- Sahih, Ezan/4; Tecrid, hadis no: 360; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’s-Selat/16-19 hadis no:389.) Kimileri bunun bir “temsil” oldugu görüsünde. (Bkz. Kamil Miras, bu hadisin “izahi”ndaki 2 no’lu not.). Ne var ki, “temsil” için “Seytan”in yellenirken ZART diye ses çikardigini” söylemeye gerek olmadigi düsünülebilir. Su da var: Muhammed, “cinin-seytanin, yemesinden-içmesinden” söz eder. (Bkz. Müslim, e’s-SAhih, Kitabu’l Esribe/102-106; hadis no: 2017-2020.) ibn Melek de Nevevi’ye dayanarak “bu yeme- içmenin gerçek anlamdaki bir yeme içme oldugunu” savunur. ( Bkz. Mebakiru’l-Ezhar fi Serhi Mesariki’l-Envar, 1/100.)”Yemesi-içmesi” olanin, “sesli olarak yellenmesi” de dogal degil mi? Yani Muhammed’in sözlerini “tevil” etmeye gerek bulunmamakta.
(2000’e Dogru, 8 Nisan 1990, Yil 4, Sayi 15’ten alinmistir)
X
KURAN’DAKİ BİLGİLER ISLAMİYET’TEN ÖNCE BİLİNİYORDU

İslamcılar, Kuran’ın bilimsel bir kitap olduğunu , Kuran’da yazılı olan bazı bilgilerin o zamandan önce insanlarca bilinmediğini ve böylece Kuran’ın Allah’tan-varsa eğer- geldiğini iddia ederler.
Muhammed’in Kuran’ı hazırladığı zamanda Muhammed’in de içinde bulunduğu Arap toplumunun bilimsel konularda cahil olduğu bellidir. Öyle ki, Kuran’dan önce diğer gelişmiş toplumlarca zaten bilinen bilgiler Kuran’da yer alınca ilk müslümanlar ve onları takip eden müslümanlar bu bilgileri yeniymiş gibi sanmışlar ve Kuran’ın insan elinden çıkamayacağına ancak ve ancak Allah’ın sözü olabileceğine kanaat getirerek büyük yanılgıya düşmüşlerdir.
Kuran’dan önce yaşamış olan Vikingler dünya akarsuları ve denizleri arasında mekik dokuyarak değişik coğrafi bölgeleri tanıyorlardı. hangi denizin tuzlu, hangi denizin daha az tuzlu suya sahip olduğunu biliyorlardı.
Sümerler, Asurlular ve Babilliler büyük şehirler ve medeniyetler kurmuşlardı. Romalılar o muhteşem Roma İmparatorluğpu’nu oluşturmuş, metal ve taş ilemesinin büyük ustalığıyla Roma’yı ve Roma ordusunun silahlarını mühendislik harikası olarak yaratmıştı. Mısırlılar, bugün bile nasıl inşa edildiği tartışılan muhteşem piramitleri mühendislik ve mimarlık bilimlerinin en üst seviyesindeki bilgilerle inşa etmişlerdi. Yine Mısırlılar,
Muhammed’den yüzlerce yıl önce ölü insanları mumyalayarak insan bedeninin en bilinmez sanılan sırlarını ortaya çıkarmışlar, insanın üremesinin embriyodan bebek oluşumuna kadar olan safhaları resimlerle açıklar duruma gelmişlerdi.
Şimdi de bazı somut örneklere bir göz atalım:
YAZININ BİLİNEN İLK ÖRNEĞİ BASRA’DA
Bilinen ilk yazı örneği yaklaşık MÖ 3300 tarihinden kalma Basra yakınlarında bulunan Uruk kil tabletleri üzerinde yer alıyor. Yazı bu tarihte bile 700’ün üstünde değişik işarete sahip bütünsel bir sistemdi. İlk tabletler, tahıl, bira ve canlı hayvan gibi malların alışverişine ilişkin kayıtları ya da yazmayı yeni öğrenen yazmanların kullandığı listeleri içeriyordu.
4 BİN YIL ÖNCE BİLEŞİK FAİZ HASABI YAPIYORLARDI
Geometri Mısır’da cebir Mezopotamya’da doğdu. Mezopotamyalılar MÖ 2000’lerde olağanüstü bir matematik bilgisine sahiptiler. Çarpma ve ters sayı cetvellerinden başka kare, karekök, küp ve küp kök cetvellerini kullanıyorlar, bileşik faiz hesaplarını yapabiliyorlardı. Pi sayısını bulmuşlardı ve 3.125 olarak uyguluyorlardı. Hesaplarında iki tabanlı logaritma kullanıyorlardı.
Klasik matematiğin esaslarını MÖ 700-600’lü yıllarda yaşayan Yunanlı Pisagor ve Tales’ten 1400 yıl önce biliyorlardı. Babilliler, ünlü Pisagor Teoremi’ni, ondan 1400 yıl önce 15 ayrı çözümde bulmuşlardı. Mezopotamyalıların Tales teoremini Yunanlılardan önce bildiklerini gösteren bir tablet halen Vatikan’da bulunuyor.
BABİLLİLER’İN MÖNÜSÜNDE 20 ÇEŞİT BİRA VARDI
İlk bağcılık burada yapılmış, ilk şarap kadehi burada kaldırılmıştı. Biranın da doğum yeri burası olmuştu. Bira ile ilgili en eski belgeler 6 bin yıl öncesine dek uzanıyor. Birayı Sümerler ortaya çıkarmış, Babilliler de çeşitlendirmiş. Babillilerin mönüsünde tam 20 farklı bira olduğu tespit edilmiş. Bira ile ilgili ilk yasayı koymak da yine aynı Hammurabi’ye nasip olmuş.
Hammurabi, kişi başına günlük bira istihkakı konusunda da bir yasa çıkarmış. Buna göre, sıradan bir işçiye 2 litre, devlet memuruna 3 litre ve idarecilerle yüksek makamlardaki din adamlarına 5 litre bira veriliyormuş. Para ile satılmaz, satan da idamla cezalandırılırmış.
BÜTÜN İNANÇLAR BURADA YEŞERDİ
Eski Mezopotamya’da yüzlerce tanrıya tapılır, her etnik grubun, hatta her kentin kendi tanrıları bulunurdu. Aynı topraklarda daha sonraki dönemlerde tek tanrılı dinler ortaya çıktı. Ama çok tanrılı dönemlerde de hoşgörü hakimdi. Bir yörenin tanrıları çoğu kez bir başka bölgenin tanrılarına dönüşür ya da özdeşleştirilirdi. Böylece Babil ve Asur geliştikçe Marduk ve Aşşur öne çıktı. Tanrılar insan biçimindeydi, olağanüstü güçleri vardı, ama tıpkı insanlar gibi duygulara ve ihtiyaçlara da sahipti. Kimi iyi, kimi kötü olan cinler, ruhlar, doğaüstü güçler çeşitli biçimlere girer ve çoğu kez de hem insan hem de hayvan özelliklerine sahip olurdu.
Bugün Anadolu’da yer yer devam eden cin ve perilere ilişkin inançların kökeninde eski Mezopotamya efsanelerinin önemli bir yeri var. Eski Mezopotamyalılar da kötü ruhları ve cinleri kovalamak, insanı nazardan korumak için kurşu> demetleri bağlar, nallar asarlardı.
HARRY POTTER VE YÜZÜKLERİN EFENDİSİ DE MEZOPOTAMYALI
Mezopotamya’dan yayılan inançlar Batı düşüncesinin ve hayal gücünün şekillenmesinde hálá etkisini sürdürüyor. Bilimkurgu romanlarında ve filmlerde görülen doğaüstü kahramanların neredeyse tümü Mezopotamya inançlarının bir başka versiyonu olarak karşımıza çıkıyor. Son dönemde dünyanın ilgisini çeken Harry Potter ya da Yüzüklerin Efendisi gibi roman ve filmlerde hemen tüm kahramanların prototipini Mezopotamya efsaneleri ve inançlarında bulmak mümkün.
BİR ÇEŞİT PİL KEŞFETTİLER TIP ALANINDA KULLANDILAR
Mezopotamyalıların elektriği de bilinenden yaklaşık 2 bin yıl önce keşfetmiş olabilecekleri düşünülüyor. 1938’de Alman arkeolog Wilhelm König Bağdat’ın biraz dışında bir toprak kap buldu. 13 santim yüksekliğindeki kabın içinde demir bir çubuğu saran bakır bir silindir vardı.
O zaman König bunun bir pil olduğuna kanaat getirmişti. Günümüzde bu konu üzerine kafa yoran birçok uzman pillerin tarihini MÖ 200 yılı civarındaki Pers ya da Sasani kültürüne dayandırıyor. Uzmanlar aynı teknikle laboratuvar ortamında pillerin taklitlerini ürettiler. Bu sayede Bağdat pillerinin 0,8 ile 2 volt arasında bir güçte elektrik üretebildiği anlaşıldı. Bu pillerin hangi amaçla kullanıldığı konusunda iki ihtimal ortaya atılıyor. Bir ihtimale göre pillerin ürettiği elektrik akımı tıpta bir tür ağrı kesici gibi kullanılıyordu. Diğer ihtimalde ise altın ve gümüş gibi değerli metalleri parlatmak için pilin ürettiği akımdan faydalanılıyordu.
Bağdat’taki pillere inanan uzmanlar elektrolit madde olarak da üzüm suyunun kullanıldığını öne sürüyorlar.
Babil devleti, bölgedeki uygarlıklar arasında en ileri olanı. Babil’in en büyük kralı, şüphesiz Hammurabi’ydi. Onun düzeninin hüküm sürdüğü Babil’de tek eşlilik esastı. Kadın dava açmak, çeyizinin gelirini veya kocasından kalan mirası yönetmekte özgürdü. Miras kız ve erkek çocuk arasında eşit paylaştırılırdı.
Kaynak: Hürriyet, 20.04.2003
Ku’ran, Sigara ve Uyuşturucular
Günümüzde sigara ve uyuştucuların sağlığa ne kadar zararlı olduğu ispatlanmıştır. Modern toplumlarda, kapalı mekanlarda sigara içmek yasaklanıyor. Sigara ambalajlarının üzerine öldürücü olduğuna dair uyarı ibareleri konuluyor. Uyuşturucu maddelerin kullanımı yasaklanıyor, uyuşturucu içeren ilaçlar özel reçetelerle sayılıyor. Çünkü, tıbben sigara ve uyuşturucu maddelerin sağlık için bir felaket olduğu ispatlanmıştır.
Hal böyle iken, Kuran’da, sigara ve uyuşturucu haram edilmemiştir. Domuz etini haksız yere haram eden Kuran, sigara ve uyuşturucuyu haram etmemiştir, yasaklamamıştır.
Günde bir bardak içilen kırmızı şarabın sağlığa faydalı olduğu bugün tıbben ispatlanmışken, Kuran, sigara ve uyuşturucuyu haram etmemiştir, yasaklamamıştır.
Kuran’ın ne denli “bilimsel(!) olduğu bu örneklerden de görülmektedir. Bu örnekler de göstermektedir ki, Kuran, Allah’ın-varsa eğer- sözleri değil, insan ürünü, Muhammed ve arkadaşlarının ürünü bir kitaptır.
X
MUHAMMED’İN KURAN’I HAZIRLAMASINDA
YARDIMCI OLAN ETKENLER

(Arif Tekin’in Kuran’ın Kökeni adlı eserinden derlenmiştir)
Muhammed’in Bilgi-Kültür Seviyesi ve Aile YapısI
Muhammed, Mekke Site Devleti’nin emirliğini yürüten bir ailenin çocuğuydu.
Babası Abdullah ölmüş, dedesi Abdulmuttalib onu himayesine almıştı.
Abdulmuttalib, aynı zamanda Mekke’nin yönetiminden sorumluydu. Onun ölümünden sonra da Muhammed’in amcası Ebu Talip, hem bu yönetim görevini, hem de Muhammed’in velayetini üstlenmişti.
Muhammed’in yönetici bir ailenin çocuğu olması, kendisinin çevredeki insanlardan daha ileri bir kültür düzeyine sahip olması konusunda çok önemli bir avantajdı.
Kaldı ki Araplar, çocukları iyi Arapça öğrensinler diye onları Arapça’nın iyi konuşulduğu bölgelerdeki süt annelerine verirlerdi. Bu, öteden beri süregelen bir gelenekti.
Mekke’de konuşulan Arapça’nın pek o kadar gelişmiş olmaması, çocukların, öz Arapça konuşulan bir bölgeye gönderilmesine başlıca sebep teşkil ediyordu.
Çocukların bu bölgelerdeki süt annelerine verilmesinin bir diğer nedeni de, onların iyi bir şekilde Arapça’yı kavrayıp, yapılan şiir müsabakalarında şiir okuyabilecek birer aşamaya gelmelerinin sağlanmasıydı.
Muhammed’in ileri gelen bir ailenin çocuğu olması, ona bu imkanı sağladı ve Muhammed, dilin öğrenilebileceği en iyi yaş olan olan 0-6 yaşları arasında Mekke civarındaki Sadoğulları’nda kalmıştır.
O’nun öz Arapça öğrenmek üzere sütannesine verildiği ve bunun sonucunda da çok güzel Arapça öğrendiği kendisi tarafından şu şekilde dile getirilmiştir:
“İçinizde benim gibi Arapça bilen yoktur. Zira hem Kureyş kabilesinden olmam, hem de öz Arapça’yı konuşan Sadoğulları yanında kalmam, bana bu imkanı sağladı.” (İbn-i Sad, Tabakat-ı Kübra, 1/53; Kütüb-i Sitte, İbrahim Canan Tercemesi, 15/349; Halebi, İnsanü’l Uyun, 1/89; Hüseyin Akgül, Hz.Muhammed, s.14, Diyanet Yayını; Diyarbekiri, Tarih-i Hamis, 1/223; Zekeriya Kitapçı, Yeni İslam tarihi ve Türkler, s.136-137; İbn-i Hişam, Siret-i Nebi, s.167-168.)
Muhammed’in toplumsal olaylarda duyarlı olmasına olumlu etki yapan fakirlik faktörü
Gerçek şudur ki, Muhammed, kendi çağının çok önemli bir devlet adamıdır. Onun çok zeki bir insan olduğu konusunda şüphe yoktur. Muhammed’in yönetici bir aileden gelip yetim kalması sonucu, ekonomik şartların onun aleyhine oluşması, onu arayışlara sevk etmeye vesile olmuştur.
Hatta zaman içinde onun ekonomik durumu o kadar kötüleşmiştir ki; Mekke halkına çobanlık yapacak kadar yoksullaşmıştır.
Ekonomik olarak büyük sıkıntılar içine girdiği için, amcası Ebu Talip’ten kızı Ümmü Hani’yi istediği halde, amcası kendisine vermemiş ve aynen şöyle demiştir: “Herkes ancak kendi dengiyle evlenir. Senin durumun belli, ben nasıl sana kızımı vereyim?”.
Çok zeki olan Muhamed’in bu dezavantajlar içerisinde yaşaması, onun duyarlı bir birey olmasına önemli derecede etki yapmıştır. Zaten tarih boyunca sosyal olaylarda genelde yoksullar devrim yapmışlardır. Bu olayın da Kuran’ın oluşturulmasında Muhammed’i harekete geçiren önemli bir etken olduğu düşünülebilir. (Çobanlık yaptığına dair kaynakça: Buhari, İcare, 2. bap; İbnü’l Cevzi, Sıfat-ı Safve, 1/35; İbn-i Sad, Tabakat-ı Kübra, 1/59; Hindi, Kenzü’l Ummal, No: 37763; heysem,, Mecmeu’z-Zevaid, 9/221; Askalani, el-İsabe…, No: 12285; Muhammed Sait Mubeyyıd, Mevsuatu Hayati-s-Sahabiyat, 611; İbn-i Habib, Muhabber, 98).
Muhammed okur-yazar mıydı? Kuran’ın ilk ayetiyle Muhammed’in okuryazar olmadığı iddiası arasındaki çelişki
Kuran’ın ilk cümlesi “Oku!”dur. Kuran, İslamiyet’in kutsal kitabı olduğuna göre, kendisini Allah elçisi olarak tanıtan Muhammed’in 63 yaşına kadar okur-yazar olmaması nasıl açıklanabilir? Bu durumda karşımıza şöyle bir olumsuz tablo çıkmaktadır: (Bu mantık, Kuran’ın gerçekten kutsal bir kitap ve Muhammed’in de gerçekten Allah’ın -varsa eğer- peygamberi olduğu varsayımı ile mümkündür):
Birinci durum, Allah’ın Muhammed’e gönderdiği ilk ayet “Oku!” olmasına rağmen, Muhammed bu emri dikkate almamış, okuma-yazma öğrenmek için bir gayrete girmemiş demektir. Ya da, Allah, okumanın önemini bu denli bir hassasiyetle vurgulamış olmasına rağmen, Muhammed’e okuma-yazmayı becerecek akli yeteneği vermemiştir.
Oysa, kutsal bir kitabını insanlara duyurmak için seçilmiş olan birisi için bunlar geçerli olamaz. Çünkü, her iki durumun da geçerli olması halinde bir iç tutarsızlık ortaya çıkar. Birinci durumun, yani Muhammed’in Allah’ın emrini dikkate almamış olmasının kabulü halinde, Muhammed, Allah’ın emrine itaatsizlik göstermiş demektir. Bu da hemen işin başında iken, peygamberlik sıfatını kaybetmesi anlamına gelir. Zira, İslam inancına göre, bir insanın peygamber olabilmesi için zorunlu beş temel koşuldan birisi olan “sadakat” sıfatına sahip olması gerekir. Bir başka deyişle, bir peygamberin “Tanrı’sına sadık ve onun emirlerini harfiyen yerine getirmesi” beklenir. Bu asgari bir koşuldur. Bundan ayrı olarak, diğer ikinci koşul olan “emanet” de yerine getirilmemiş sayılır. Allah’tan “Oku!” emrini alan kişi, bu emri yerine getirmeyerek güven vermemiş olur. Bu her şeyden önce, Kuran’a karşı suç olsa gerekir. Zira, peygamberliğin bir diğer koşulu da, “ismet”tir. Yani, masum-suçsuz olmak demektir.
Muhammed, ömrünün sonuna kadar peygamberlik sıfatını taşıyacağına göre, tüm bu koşullara ömrünün sonuna kadar sahip olması gerekiyordu. Hal böyle olunca, önermemizi, “Muhammed, Allah’a sadık, bağlı ve onun emirlerini kusursuz bir şekilde yerine getiren aynı zamanda güven verici birisidir” şeklinde formüle ettiğimiz durumda da, onun neden okur-yazar olmadığını açıklamakta çaresiz kalırız.
Burada elimizde tek bir yol kalıyor. O da, ilk çözümlemede ele aldığımız ikinci olasılık. Yani, Muhammed’in okur-yazar olamayacak kadar zeki ve becerikli olmadığı.. Oysa, bu durumda da bunu düşünmek mümkün değildir. Öncelikle, peygamber olmanın diğer bir koşulu olan “fetanet” karşımıza çıkar. Fetanet, akıllı ve zeki olmak demektir. Şu halde, Muhammed, akıllı ve zeki olmalı idi.
Buna ilave olarak, İslam inancına göre madem ki Allah herkese dilediği ölçüde zeka ve beceri verme kudretine sahiptir, yine made mki Muhammed Allah’ın en sevgili kuludur, o halde Allah, belki de ilk olarak Muhammed’e okuma-yazma konusunda gerekli yetenekleri vermiş olmalıydı. Bu durumda, Muhammed’in sorunu daha da büyüyecek, öyle ki; Muhammed, sadece “Oku!” emrini yerine getirmeyen bir kişi olarak değil, peygamberlik görevinin gerektirdiği beş zorunlu koşuldan dördünü ihlal edip, sadece “tebliğ” koşulunu yerine getiren bir peygamber olarak karşımıza çıkmış olacak. Bu durumda da, Allah’ın emirlerini insanlığa aktaran/duyuran, ancak kendisi o emirleri yerine getirmeyen bir peygamber durumuna düşer.
Ayrıca, Muhammed’in ashabından olan Zeyd bin sabit, 15-20 gün gibi çok kısa bir süre içinde İbraniceyi öğreniyor ise, Muhammed’in okuma-yazma bilmediğini ve öğrenemediğini gerçekçi bulmak çok güçtür. (Zeyd’in 15-20 günde Muhammed’in emriyle yazı öğrendiğine ilişkin kaynakça: İbni Esir, el-kamil, 2/176, “Üsd”, No:1824; Ebu davud, İlim, 1; Tirmizi, İstizan, 22, No:2716; Buhari, Ahkam, 40).
Netice olarak, şu sonuca varıyoruz: Muhammed, kendi zamanının duyarlı insanların en önemlisi ve gerçekten de kendisi en iti yetiştirmişlerden birisidir. “Okur-yazar olmaması” iddiası ise, bu kendi düşüncelerini topluma kabul ettirebilmek için uydurulmuş bir taktitktir. Böylece, “Kur’an, Allah’ın, Muhammed aracılığıyla insanlığa gönderdiği bir kutsal kitap değildir. Kuran, Muhammed’in ve arkadaşlarının hazırlamış olduğu bir beşeri eserdir.”
Bütün bu bilgiler değerlendirildiğinde, Muhammed’in okur-yazar olmadığı iddiası pek gerçekçi olmuyor. Ancak; varsayalım ki, Muhammed okur-yazar değildi; bu durumda da yine birşey değişmez. Zira onun “vahiy katipleri” denilen ve aynı zamanda Muhammed’in çoğu kez kendileriyle iştişare yaptığı bir kurmay kadrosu vardı. Dört halife de bu kadronun içinde yer alıyordu. Bu durumda, Muhammed’in yazdırdığı ayetlerin bazılarının, bu seçkin kadro tarafından şekillenmiş olması mümkündür. Enes bin Malik’in şu anlatımına bakınız:
“Vahiy katiplerinden birisi, Muhammed’i sınamak için hep kendisine yazdırılmak istenenenin tersini Kuran’a yazıyordu. Özellikle bu ters ayetleri, Bakara ve Al-i Imran surelerine yazıyordu. Adam, Muhammed’in bu yanlışları farketmediğini görünce, onun peygamberliğine inanmıyor ve sonuçta Islamiyet’ten vazgeçip, Hristiyanlığa geçiyor. Doğal olarak da bu olayın propagandasını yapmaya başlıyor. Birgün adam vefat ediyor. Mezara gömülünce, onun cenazesi ertesi gün mezarın dışında bulunuyor. Bunun gerekçesi de, Muhammed’e karşı geldiği ve Kuran’a da yanlışlar yazıp propaganda yaptığı için,, Allah’ın onu cezalandırması olarak öne sürülüyor. Bu durumda, adamın akrabası ile Muhammed ve taraftarları arasında sert tartışmalar yaşanıyor: Akrabası, ‘Cenazemizii siz çıkarmışsınız’ diyor, Muhammed ve müslümanlar da ‘Hayır, biz öyle birşey yapmadık, adamınız işlediği günahtan dolayı Allah tarafından mezardan atılmıştır’ diyorlar. Bir daha gömülür ve ertsi günün sabahı onun cenazesi bir hada mezarın dışında bulunur. Tekrar tartışma, tekrar gömülme derken, üçüncü gün bir hada cenaze dışarıda bulunur. En son, orta yerde kalır.” (Bu efsanenin anlatıldığı kaynaklardan bazıları: Tecrid-i Sarih, Diyanet Tercemesi, No: 1477-9/309; Buhari-Müslim hadisleri, el-Lü’lüü ve’l mercan, No:1772; Buhari, menakıb, 25; Müslim; Sıfat-ı Munafıkin, Bo:2781; İbn-i Seyyid-in Nas, Uyun-ül Eser, “Katipler” bölümü, 2/316; Ebu davut Sicistani, Kitabü’l Mesahif, s.3; Ahmet bin Hanbel, Müsned, 3/121).
Bu olay, Kuran’dan sonra İslamın ikinci anayasaı olan ve aynı zamanda Diyanet tarafından tercüme edilen Tecrid-i sarih’te sanki bir mucize olarak değerlendirilmiştir. Şunu da belirtmek gerekir ki, kabrin cenazeyi dışarı atması hep geceleyin oluyordu. İlmi verilere ve aklı selime ters düşen bu masaldan ibret almak gerekiyor!.
Muhammed okur-yazar olmasa bile bu Kuran’ı hazırlayamayacağını göstermez, diyoruz. Ve bir iki örnek veriyoruz: Bilindiği gibi Aşık Veysel de okur-yazar değildi ve küçük yaşta da görme kabiliyetini kaybetmişti. Ancak, onun hazırladığı şiirler ve besteleri o kadar güzeldir ki, herkes tarafından tanınan bir ozan olmuştur. Yine, zamanımızın ses sanatçılarından İbrahim Tatlıses de okur-yazar değildi. Ama, ezberleyerek okuduğu, yorumladığı türkü ve şarkılar ile zamanımızın en ünlü sanatçılarından birisi durumundadır. Şimdi, okur-yazar olmamalarına rağmen insanlara hitap etmekte bu kadar kabiliyetli olan bu insanları, peygamber mi ilan etmek gerekiyor?
Şu halde, acaba Kuran’ın Ankebut Suresi’nin 48,ayetiyle benzerlerinde yer alan “Ey Muhammed, sen okur-yazar değildin” sözünden ne amaçlanmış olabilir? Evet, olay aslında bir taktiktir. Bu taktik ile “Okur-yazar bile olmayan birisi, nasıl olur da böyle bir kitabı ortaya çıkarabilir? Elbette çıkaramaz. Arkasında ilahi bir güç bulunmayan bir ümmi böyle bir kitap hazırlayamaz. O halde, Muhammed’in arkasında ilahi bir güç yani Allah vardır, Kuran, Allah’tan inmiş semavi bir kitaptır” denmek istenmiştir.
Muhammed’in arkadaşlık kurduğu insanların bilgi seviyesi
Muhammed, henüz kendisini peygamber ilan etmeden, Mekke’nin tahsil görmüş en bilgili insanlarıyla oturup kalkardı. Peygamber olduktan sonra, muhalifler ona karşı, “Hayır, bu bilgileri daha önce kendileriyle irtibat olduğu şahıslardan almıştır, bu işin Allah’la ilgisi yoktur” gibi eleştirilerde bulunmaya başlayınca, Nahl Suresi’nin 103.ayeti ortaya çıkıyor.
Ayet şöyle: Nahl: 16/103. ” And olsun ki: “Ona elbette bir insan ogretiyor” dediklerini biliyoruz. Kast ettikleri kimsenin dili yabancidir, Kuran ise fasih Arabcadir. ”
Şimdi bu ayetle ilgili olarak çeşitli müfessirlerin yorumlarına bakalım:
1. Ubeydullah bin Müslüm anlatıyor:
“Mekke’de çok bilgili iki Hristiyan köle vardı. Bunlar aslen Iraklı idiler. Adları Yesar ile Hayr idi. Bunların birçok kitapları vardı. Fırsat buldukça bu kitapları okurlardı. Muhammed de çoğu kez onlara uğrar, kendilerini dinlerdi. Günün birinde, peygamberlik iddiası ile ortaya çıkınca, muhalif olanlar, “Hayır, Muhammed bu bilgileri Allah’tan değil de adı geçen kölelerden almıştır. Allah’ı ise işini sağlama almak için kullanıyor” demeye başladılar. Bu yüzden, nahl Suresi’nin 103.ayeti cevap olarak indi.”
2. Carullah Zamahşeri’nin “el-Keşşaf….” adlı tefsirinde ve Muhammed bin Cerir Taberi’nin ünlü Camiu’l Beyan adlı tefsirinde Nahl Suresi’nin 103.ayeti için şöyle deniyor:
“Mekke’de Tevrat ve İncil’i çok iyi bilen Cebr-i Rumi veya Aiş ya da Yaiş adında bir demirci vardı. Kimileri de adı Yesar-i Rumi idi diyorlar. Ayrıca onun yanında bir kardeşi de vardı, Muhammed sık sık bunlara gidip kendilerinden bilgi alırdı. Muhammed, peygamberlikle görevlendirilince, ona muhaklif olanlar, “Muhammed bu bilgileri Allah’tan değil de, adı geçen demirci köleden almış” demeye başladılar. Bunun üzerine Nahl Suresi’nin 103.ayeti indi.
3. İmam Suyuti, Lübabü’n-Nükul adlı eserinde, Nahl Suresi’nin 103.ayeti için şöyle diyor:
“Mekke’de Bel’am adında birisi vardı. Muhammed, sık sık ona gider, kendisinden bilgi alırdı. Kimileri de, o dönemde Mekke’de Yesar ve Cebr adlarında iki yabancının bulunduğunu, bunların çok kitapları olduğunu ve Muhammed’in genellikle onlara uğrayıp kendilerinden yararlandığını kaydediyorlar. Daha sonra, Muhammed peygamberlikle görevlendirilince, muhalifler, “Hayır, yalan konuşuyor. Bu bilgileri Allah’tan değil; adı geçen kişi veya kişilerden alıyor” demeye başladılar. Bu ağır itham üzerine Nahl Suresi 103.ayeti indi.”
4. Kadı Beydavi, Envarü’t Tenzil adlı tefisirinde şöyle diyor:
“Mekke’de Amr bin Hadremi’nin bir kölesi vardı. Adı Cebr-i Rumi idi. Kimileri, bununla birlikte Yaser adında bir kölenin daha olduğunu söylüyorlar. Kimileri de bu şahsın, Huveytıb’ın kölesi Aiş olduğunu belirtiyorlar. Muhammed, peygamberlik iddiasında bulununca, muhalif gruplar, “Muhammed, Kuran bilgilerini bu kölelerden alıyor, Allah’ı ise toplumu etkilemek için kullanıyor” şeklinde eleştiriler yöneltmeye başladılar. Bunun üzerine, Nahl Sures’nin 103.ayeti indi.”
5. Nesefi, “Medark …” adlı tefsirinde şöyle diyor:
“Huveytıb’ın Aiş ya da Yaiş adında bir kölesi vardı. Bazıları da bunun isminin Cebr-i Rum-i olup Amr bin Hademi’nin kölesi olduğunu ileri sürmüşler. Bu köleler, Tevrat ve İncil’i çok iyi bilirlerdi. Muhammed, daima onlara uğrar ve kendilerinden bilgi edinirdi. Peygamberlik davası ortaya çıkınca, inanmayanlar dedikodu yapmaya başladılar ve Kuran’ın dayanağının Allah değil de bu şahıslar olduğunu, Muhammed’in aktardıklarının ise, sadece adı geçen kişilerden öğrendiği bilgiler olduğunu söylemeye başladılar. Bu yüzden ilgili ayet indi.”
6. Fahrettin-i er-Razi, Tefsiri Kebir adlı yapıtında şöyle diyor:
“Mekke’de Tevrat ve İncil’i çok iyi bilen ve bolca da kitapları olan bir köle vardı. Onun adı çok ihtilaflıdır. Kimisi Yeiş, kimisi Addas, kimisi Cebr, kimisi Cebra, kimisi Bel’am diyor. Muhammed, sık sık uğrar, ondan bilgi alırdı. Kuran olayı ortaya çıkınca, inanmayanlar zaman içinde ‘Bu işin arka planında Allah değil de, adı geçen kişiler vardır’ demeye başladılar. Kimileri de, ‘Aslında Kuran’ı, çok açıkgöz olan Hatice Muhammed’e öğretiyor; fakat kendisi kadın olduğu için öne çıkamıyor, bu nedenle Muhammed’i öne çıkarıyor, yani Kuran’ın baş aktörü Hatice’dir’ diyorlardı. İşte, bütün bu itirazlara cevap mahiyetinde adı geçen ayet inmiştir.
7. Bazı kaynaklar da, “Nahl Suresi’nin 103.ayetinde kendisinden söz edilen ve Muhammed’i etkileyen kişinin aslında Selman-ı Farisi olduğunu, ayetin de u iddiaları reddetmek için indiğini” yazıyorlar.
Acaba, iddia edildiği gibi, Selman-ı Farisi olsun, diğerleri olsun- gerçekten adı geçen şahıslarda Kuran’ı ortaya çıkrabilecek bilgi birikimi var mıydı, yoksa bu görüş muhalefet tarafından ortaya atılan bir iftira mıydı? Selman-ı Farisi hakkında bildiklerimiz şunlar:
Selman-ı farisi, aslen Iranlı idi. Başta Zerdüştilik olmak üzere, bütün dinler konusunda fevkalade kendisini yetiştirmiş bir insandı. Kendisi aynı zamanda, hem çok zengin bir ailenin çocuğuydu, hem de onun ailesi Iran’da Zerüştilik’te zirveye ulaşmış bir aileydi, din işlerine bakardı. Ticaret için Şam tarafına gelmiş, dinler konusunda araştırma yapmak amacıyla da bir daha memleketine dönmemişti. Yıllarca birçok papazdan İncil hakkında ders almış, daha sonra Irak’a geçmişti. Bu süreç içerisinde en az on Hristiyan ve Yahudi din alimleri yanında kalıp, onlardan ders alarak kendisini “din”ler konusunda son derece iyi yetiştirmişti. Daha sonra Muhammed ile buluşup ilişkilerini derinleştirerek nihayet Islamiyet’e geçmişti. Öylesine akıllı bir insandı ki, Hicri 5.yılında Müslümanlar ile Mekke müşrikleri arasında Medine’de meydana gelen Hendek savaşı’nda “Medine’nin etrafına hendek kazıp savunma yapalım” fikrini ortaya atarak, müslümanların savaşı kazanmalarını sağlamıştı. Hz.Ali, onun hakkında “Selman tüm ilimlerde uzman bir kişiydi, onun ilmi bitmeyen bir denizdi” demiştir. Selman’ın arkadaşları da kendisi için, “Selman lokman hekim gibiydi” diyorlardı. Ebu Hüreyre, “Selman, hem Kuran’da hem de İncil’de uzman bir insandı” demiş. Selman-ı Farisi, başarılarından dolayı, Medayın’a vali olarak tayin edilmişti. İmam Zehebi, onun hakkında, “Selman’ın kavradığı bilgiler için en az ikiyüzelli yıllık bir zamana ihtiyaç vardır, halbuki Selman 70-80 yıl yaşamıştır” diyor. Muhammed de onun hakkında, “Selman-ı Farisi, bizim ailenin ferdidir. Selman, eğer ilim Süreyya yıldızında olsa gidip oradan alır” demiştir. (Selman ile ilgili bilgiler için birkaç eser: Belazuri, Ensabü’l Eşraf, 2/128; Askalani, el-İsabe, No: 3359 ve Tehzib-i Tehzib, 4/139; İbnü’l Cevzi, Sıfat-ı safve, 1/270; İbn-i Esir, Üsd… No:2149; İbn-i Seyyidi’n Nas, Uyunü’l Eser, 1/17; İbn-i Abdi’l ber, İstiab…, No: 1014).
Özetlenecek olursa;
1. Muhammed’in arkadaşlık kurduğu insanların yahudilik, Hristiyanlık ve Zerdüştilik hakkında geniş bilgi sahibi olmaları, ister istemez, Muhammed’e bu insanlardan öğrendiklerini yorumlayarak Kuran’ı hazırladığını akla getiriyor. Ayrıca, Muhammedin de Yahudilik ve Hristiyanlık’ın doğduğu coğrafi bölgede doğması, Tevrat-İncil-Zerdüştilik kültürünün hakim olduğu bir çevrede yaşaması ve Kuran’da bu inançlardan alıntuılar bulunması Kuran’ın Muhammed tarafından hazırlandığını gösteriyor.
2. Muhammed’in iki kez Şam tarafına gidip rahip Bahira ve rahip Nastura ile ayrı ayrı uzun görüşmeler yapmış olması da Kuran’ın Allah’tan değil de edinilen bilgiler ,ile insan tarafından hazırlandığı tezini güçlendirir.
3. Muhammed’in üst düzeyde yönetci olan bir ailenin çocuğu olmasının, kendisinin kültürlü bir insan olarak yetişmesine imkan veriyor. Kültürlü bir insan da Kuran gibi bir kitabı hazırlayabilir.
4. Çok zeki bir insan olan Muhammed’in bir ara içine düştüğü ekonomik darlık nedeniyle çobanlığa başlaması, ve bu nedenle amcası Ebu talib’in kızını Muhammed’e vermemesi, Muhammed’in mevcut düzene karşı çıkmaya teşvik etmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
5. Muhammed’in, öz Arapça öğrenmesi içim süt annesine verilmesi ve sonuçta Muhammed’in çok mükemmel bir şekilde Arapça öğrenmesi, onu dil bilgisi ve edbiyat alanında yetkin birisi durumuna getirmiştir. Kuran’daki dilbilgisi kurallarına titizlikle uyulması, bunun bir sonucudur. Kuran, ancak ve ancak Muhammed’in ortaya çıkardığı beşeri bir eserdir.
6. Muhammed’in henüz 20’li yaşlarda iken, “Hilfü’l Fudul” gibi insan hakları teşkilatlarına girmesi ve bu tür toplumsal çalışmaların kendisine yetkinlik kazandırması, 40 yaşına geldiğinde peygamberlik iddiası için kendisibne yeterli güç ve ilhamı vermiştir.
MUHAMMED’İN RAHİP BATİRA VE NASTURA İLE GÖRÜŞMESİ
Şu da bilinmelidir ki, Muhammed iki kez Şam tarafına gidip orada Rahip Batira ve Rahip Nastura ile ayrı tarihlerde görüşmüştür Bu görüşmeler esnasında çok önemli sohbetlerde bulunulduğu tarihi kaynaklarda mevcuttur (İbn-i Sad, Tabakat-ı Kübra, 1/62; Kastalani, el-Mevahib, 1/101).
Gerçek bu iken, Muhammed’in yeni bir oluşum için onlardan da yararlandığı söylenebilir. Hatta bu görüşmenin, Muhammed üzerinde yaptığı etkiyle ilgili özel kitaplar bile yazılmıştır. Mesela, 1988 yılında Paris’te yayınlanan Kuran’ın Yazarı Hıristiyan Keşiş Bahira Efsanesi adlı yapıt, bu konuda örnek olarak gösterilebilir. Bu yapıtta, “Muhammed, bilgisinin Tanrı’dan değil; Keşiş Bahira’dan almıştır deniyor. Kaldı ki, Muhammed’in ticaret amacıyla 12 ve 25 yaşlarında iken bir-iki kez Şam tarafına gittiği ve adı geçen papazlarla dini konularda sohbet ettiği bilinen bir gerçektir.
KURAN’IN TEVRAT VE İNCİL İLE İLİŞKİSİ
Muhamed zamanında hem Matta, Markos, Luka, Yuhanna İncilleri; hem de şu anda var olan Tevrat mevcuttu, bunlar yeni bir oluşum için kaynak olarak vardı. Zaten, Kuran’da var olan sosyal içerikli temaların hemen hemen hepsi, Tevrat’ta da vardır. Elimizde var olan Tevrat kitabı, MÖ 6.asırda “Azra” adında bir kahin tarafından yazılıp bugünkü durumunu almıştı. Yani, Muhammed’den 10 asır önce Tevrat yazılı hale getirilmiş ve bugüne kadar korunan bir belge olarak devam edegelmiştir. Aynı zamanda, bugün var olan dört İncil de MS 325 yılında bin kişilik ruhani bir meclis tarafından son şeklini almıştı. Böylece, bu kitaplar da, o günkü toplumun ve dolayısıyla Muhammed’in kullanımına hazır durumdaydı. Özellikle Tevrat’ın Kuran’ın oluşturulması üzerindeki etkisinin oldukça büyük olduğu gözlenmektedir. Bu konuda somut birkaç örnek vermek gerekirse, Ebu Hüreyre şöyle demektedir:
“Ehl-i Kitap (Yahudiler), Tevrat’ı İbranice olarak okur, bize de Arapça olarak açıklamasını yaparlardı. Buna karşı Muhammed bize, ‘Siz onları ne doğrulayın, ne de yalanlayın’ diyordu.” (Tecrid-i sarih, Diyanet tercemesi, No: 1679).
Bir diğer örneği de Halife Ömer’den dinleyelim:
“Ehl-i Kitap kendi aralarında Tevrat okurken, ben de onları dinlerdim. Gerçekten Kuran ile Tevrat arasında herhangi bir fark görmezdim” (Vahidi, Eshab-ı Nüzul, bakara Suresi, 98.ayet)
Gerek bu ifadeler, gerekse Kuran ile Tevrat’ın birlikte incelenmesi halinde ortaya çıkacak olan tıpatıp ortak noktalar-benzerlikler gösteriyor ki; gerçekten Kuran’ın oluşturulması sırasında Tevrat kültürü fevkalede ekili olmuştur.
Söz, Tevrat ile Kuran arasındaki benzerliklerden açılmışken, bu benzerlikleri, bazı somut örneklerle açıklamakta yarar var. Örneğin;
1. Boy abdesti. İslamiyetten önce hem Arapların inançlarında, hem de Tevrat’ta (Yahudilik’te) mevcuttu. (İbn-i habib, Muhabber, s.319; Halebi, İnsanü’l Uyun, 1/425 ve Tevrat, “Levililer” Bölümü, 15/16-18).
2. Namaz da İslamiyet’ten önce vardı. Hatta, bugünkü gibi günde beş vakit kılınıyordu. İsimleri, Şaharit (sabah namazı), Musaf (öğle namazı), Minha (ikindi namazı), Neilat Şerarim (akşam üstü) ve Maarib (akşam namazı) olarak halk arasında kullanılıyordu. (Hayrullah örs, Musa Ve Yahudilik, s.399-405; Doç.Dr. Ali Osman Ateş, Asr-ı Saadette İslam; Şaban Kuzgun, Hz. İbrahim Ve Hanifilik, s.117; Epstein, Judaism, s.162.)
3. İslamiyet’ten önce cuma namazı var olup, “Arube” adıyla bilinirdi. Bunu, Muhammed’den önce Kab bin Lüey oluşturmuştu. Ayrıca, namazın daha önce var olduğu Kuran’ın birçok ayetinde de bulunuyor. (Al-i İmran suresi-39, İbrahim suresi-40, Meryem suresi-31 vb.)
Diğer taraftan, günlük namazların cemaatle kılınması geleneği, Muhammed’den önce Yahudilik’te uygulanıyordu. Ancak onlar, namazın kılındığı mabede cami değil, havra diyorlardı. Yahudilerde, cemaat kavram yerine “minyan” kullanılıyordu. Hatta, namazın cemaatle kılınmasına çok önem veriliyordu ve bir namazın cemaatle kılınabilmesi için 13 yaşını tamamlamış en az 10 erkeğin katılımı zorunluydu. (Hayrullah örs, Musa Ve Yahudilik, s.399-405; Abdurrahman Küçük-Günay Tümer, Dinler Tarihi, s.226-227.)
İslamiyet’te varlığı en başta Kur’an ile (Nisa-43) sabit olan Teyemmüm (toprakla temizleme usulü), bile daha önceden gelen bir uygulamadır. Su olmadığında, cünup halinde Yahudiler bu yönteme başvuruyorlardı. (İslam Ansiklopedisi, Wensinck, M.E.B. Tercemesi, “Teyemmüm” madesi, 12/1-223).
4. Muhammed’den önceki dönemlerde Araplar tarafından kutlanan iki önemli bayram geleneği vardı. 21 Mart’ta Nevroz, 22 Eylül’de Mihriban bayramları kutlanıyordu. Muhammed döneminde, bu bayramlar müslümanlara yasaklanarak, bunların yerine Ramazan ve Kurban bayramları getirildi. Böylece, iklim değişikliklerini haber vermesi nedeniyle, tarımsal faaliyetler açısından da rasyonel bir yarar sağlayan Nevroz ve Mihriban bayramları, sadece dinsel içeriği olan bayramlar ile değiştirildi. Böylece, bayramların da Islamiyetin getirdiği yeni bir gelişim olduğundan söz edilemez.
5. İslami bir gelenek olduğu sanılan “yağmur duası” da daha önceden vardı. Bakara suresi’nin 60.ayetinde bu konuya değinilmiştir.
6. İslamiyette kadınların kulandığı başörtüsü, Yahudilik ve Hırıstiyan kültüründen gelen bir adettir. Hatta, Yahudilik öncesinden bile gelen bir adettir. Yahudi kadınların, özellikle bir ibadeti izlerken, başlarını mutlaka örtmesi gerekiyordu. Bu onlar için bir zorunluluktu. Kadınların başörtüsü takması, Hıristiyanlık’ta da önemliydi. (Abdurrakman Küçük-Günay Tümer, Dinler Tarihi, s.227; Örneğin; Pavlus’un 1.Korintoslulara mektupları, 11/3-8).
7. İslamiyet’te bazı önemli durumlarda var olan iki namazı birleştirme (Cem’u takdim, Cem’u tehir) gibi detayların geçmişi bile Hz. İbrahim dönemine dayanır. Dolayısı ile, bu da Muhammed tarafından getirilen bir yenilik değildir.
8. İslamiyet’ten önceki gelenekler ile, kişinin kendi annesi, kardeşi, teyzesi, halası, üvey annesi ve eşi henüz hayatta iken baldızı ile evlenmesi yasaktı. Tevrat’a göre, bunlara uymayan kişi idam ile cezalandırılırdı. Bunlar da Kuran’da aynen kabul edildi. (Örneğin, Nisa suresi 23.ayet). (Tevrat, “Levililer” Bölümü, 18/6-24 ile 20/11; İbn-i Habib, Mubber, s.325-327 ve Munammak, s.21; Yakubi tarihi, 2/15; İbn-i Kuteybe, el-Maarif, s.50; Belazuri, Ensaül Eşraf, 1/87; Isfehani, el-Ağani, 3/152).
9. İçkinin verdiği zarar göz önüne alınarak, konuyla ilgili yasak Muhammed’den önce de uygulanıyordu. Bu yasaktan Tevrat ve İncil’de de söz edilir. Ayrıca, Muhammed’den önce Osman bin Maz’un, Kus bin Saide, Hz.Ali, Varaka, Ebu Zer ve Zeyd bin Amr yasak koymuşlardı.
10. Oruç ibadetinin Muhammed’den asırlar önce var olan bir adet olduğunu Kuran zaten yazıyor. (Bakara 183.ayet). Hatta, o zaman Orucun başlangıcı bile İslamiyet’teki gibi aya göre tespit ediliyordu. Tıpkı, bugünkü müslümanlar gibi, Ay’ı görmek için gözetleme heyetleri bile kuruluyordu. (Hayrullah Örs, Musa Ve Yahudilik, s.409)
11. Kandil geceleri, İslamiyet’ten önceki dönemlerde vardı. Örneğin, Yahudiler’deki “Roş ha şana” kandili, Tişri ayının birinde başlayıp iki gün devam ederdi. Yahudilerin inançlarına göre, bu iki günde kainatın ve insanın kaderinin yeniden tayini söz konusuydu. Tıpkı, Islamiyet’teki Kadir ve Berat kandilleri gibi. (Abdurrahman Küçük-Günay Tümer, Dinler Tarihi, s.230.)
12. İslamiyet’teki “Kuran’ı hatmetme, hatim indirme” adeti de Yahudilik’ten alınmadır. Yahudilikte, “simra tora” adıyla anılan bu gelenekte Tevrat her yıl bir kez hatmedilir ve bunun sonunda da bayram yapılırdı. (Abdurrahman Küçük-Günay Tümer, Dinler Tarihi, s.231.)
13. İslamiyet’te her ayın 13, 14 ve 15.günlerinde oruç tutulmasının sevap olduğuna inanılır. Bu günlere “Eyyam-ı Biz” denir. Bu adet de Yahudilik’ten alınma bir adettir. Muhammed, “Kim ayın bu üç gününde oruç tutarsa, sanki senenin tüm günlerinde oruç tutmuş gibidir” demiştir. (Tevrat, “Levililer”, 23/4-6; Tecrid-i Sarih, Diyanet Tercemesi, 601 numaralı hadisin şerhi, 4/152; Sünen-i Ebu Davut, Savm-68, No:2449; Sünen-i Nesai, Savm-84, No:2419-2425; İbn-i Mace, Savm-29, No:1707).
14. İslamiyet’ten önceki dönemlerde de, bir kadın kocası tarafından üç kez boşanırsa, artık birbirlerinden ayrılmaları zorunlu olurdu. İslamiyet, bu geleneği de almıştır. (Bakara suresi 229 ve 230.ayetler). Ayrıca, Hac’da Kurban kesmek, Şeytan taşlamak, senenin 12 ayından dördünün “hürmetli aylar” olarak kabul edilmesi, ölen birisinin yıkanması, kefenlenmesi, cenaze namazının kılınması, verasette kız çocuklara erkeklerin aldığı payın yarısının verilmesi vb. gibi adetler, İslam’dan önce de geçerliydi. (Örneğin İbn-i Habib, Muhabber, s.309-324; Halebi, İnsanü’l Uyun, “Batn-ı Nahle” bölümü, 3/156).
15. İslam’a göre hırsızlık yapan birinin cezalandırılmasındaki yöntem ve hukuki düzenlemeler de Kuran’ın ortaya attığı yeni bir olay değildir. Bunlar, eskiden beri var olan düzenlemelerdi. Erkeklerin sünnet olmaları, yeni doğan çocuklar için “akika” denilen kurban kesilmesi, kadınlarla ilgili “iddet” (kadının eşinin ölmesi durumunda yeniden evlenmesi için belirli bir süre beklenmesi zorunluluğu) ve erkekle kadın arasındaki özel ilişkilerin belli bir düzlemdeki yasalarını ifade eden “zihar”, “ila” gibi adetler daha önce de vardı. (Tevrat, “Tekvin” Bölümü, 17/11-14; Kuran, Maide Suresi 38.ayet; İbn-i Habib, Muhabber, 329; İbn-i Esir, Üsd-ül Gabe, No.7527-7530; Alusi, Büluğü’l Ereb, 2/50; Taberi Tefsiri, 23/76).
16. Çalışanın alınterinin kurumadan ücretinin ödenmesi prensibi, Muhammed’in hadislerinde vazedilen bir düzenleme olarak sanılırsa da, bu düzenleme Tevrat’tan alınmadır. (Tevrat, “Tesniye” bölümü, 24/14-15).
17. Kur’an’da var olan bütün İsrailoğulları peygamberlerinin tüm efsaneleri, Tevrat’ta kapsamlı biçimde anlatılmaktadır. (Örneğin, Hz. İbrahim, Hz.Musa, Hz.Eyüp, Hz.Davut, Hz.Süleyman gibi).
18. Kesilmeyen bir hayvanın (leş) etini yemek, Islamiyetten önce de haram idi. (Tevrat, “Levililer”, 22/8).
19. Mekke’nin harem bölgesi (hürmetli şehir) sayılması, Hz.İbrahim’den beri gelen bir gelenekti.
20. İslamiyet’teki köleyi azad etmek geleneği, Islamiyet öncesinde de vardı. (Tecrid-i Sarih, Diyanet Tercemesi, No:705-709).
21. Zekat verilmesi de Islamiyet öncesinde var olan bir adetti. Bu durum, Kuran’ın kendisinde bile yazıyor. (Hz. İsa ile ilgili Meryem suresi 31.ayet, İsmail peygamber ile ilgili Meryem suresi 55.ayet, Hz.İbrahim ile ilgili Enbiya suresi 73.ayet).
22. Kabe’yi örtme geleneği Islamiyet’ten önce de vardı (Moğultay, el-İşare, s.49; Moğultay, bu kaynağında şu eserlerden alıntı yapmıştır: Askeri, el-Evail, 16; Süheyli, Revdü’l Unuf, 1/146; İbn-i Kuteybe, el-Maarif, 551; İbn’il Cevzi, Telkih, 446; Suyuti, el-Vesail, s.84; İbn Hazm, Cemheretü’l Ensab, s.189).
23. Yanlışlıkla öldürülen bir insanın kan bedelinin 100 deve olması, Islamiyet’ten önce de var olan bir gelenekti.
24. Farklı inançlarda olan insanların evlenmesine getirilen kısıtlamalar, Islamiyet’e Yahudilik’ten alınmıştır. (Tevrat, “Tekvin”, 34/1-26; “esniye”, 7/3; Kuran Bakara Suresi 221.ayet).
25. Erkeğin birden çok kadınla evlenebilmesi de Islamiyet’e, yahudilikten alınmış bir adettir. (Tevrat, “Tekvin”, 16/1…,29/17, 32/22; “2.samuel”, 25/40; “1.Krallar”, 11/1; Kuran, Nisa-54, Ra’d-38, Ahzab-38, Sad-23, 24, vb.)
26. Islamiyet’te herhangi bir davanın ispatı için gereken iki erkeğin şahitliği adeti de İslamiyet öncesinden gelmektedir. (Tevrat, “Tesniye”, 17/16, 19/15; Kuran, bakara-282; Yuhanna İncili, 8/17; Matta İncili, 18/16).
27. Kuran’daki cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, yaraya yara.. şeklinde ifade edilen ceza biçimleri de Tevrat’tan alınmıştır. (Tevrat, “Çıkış”, 2/23-25, “Levililer”, 24/17-20, “Tesniye”, 19/21; Kuran, Maide-45).
28. İslamiyet’te yemin, ancak Allah’ın adı ve sıfatları ile geçerlik kazanır. Bu gelenek de Tevrat!tan alıntıdır. (Tevrat, “Tesniye”, 20/20).
29. Kuran’a göre, Allah’a şirk koşmanın cezası çok ağırdır. (Nisa suresi 48 ve 116.ayetler). Bu inanç, Tevrat’ta da bulunmaktadır. (Tevrat, “Çıkış”, 22/20, “Tesniye”, 17/2-7).
30. Yol kesenlere ve dine göre terör sayılan hareketlere katılanlara ve yer yüzünde fesat çıkaranlara Islamiyet’ten önce de ağır cezalar verilirdi. Kuran’a da bu adetlerden alıntı yapılmıştır. (Kuran, Maide Suresi, 33,ayet; İbn-i Habib, Muhabber, 327).
31. Dicle ie Fırat’ın çok önemli iki nehir oldukları da Kuran’a Tevrat’tan yapılmış bir alıntıdır. (Dicle ve Fırat hikayesi için kaynakça: Tevrat, “Tekvin” Bölümü, 2/13-14; Tecrid-i Sarih, Diyanet Tercemesi, No:1551; Buhari-Müslim, el-Lü’lüü ve’l Mercan, No: 103; Buhari, Bed’ü’l Halk, 6; Menakıb-ı Ansar, 42; Eşribe, 12; Müslim, İman, No:164, Cennet, No:2839 ve diğer hadis kaynakları).
Burada, Tanrı’nın hem Tevrat’ta, hem de Kuran’da aynı nehirlere önem vermesi dikkat çekicidir. Dicle ile Fırat Ortadoğu bölgesi için önemlidir ama, örneğin Amerika kıtasında yaşayan insanlar için önemliş değildir. Onlar için Missisippi nehri daha önemli olmasına rağmen, Tevrat ve Kuran’da ne Missisippi, ne de Amazon gibi diğer önemli nehirlerden bahis yoktur. Tanrı’nın peygamberleri, doğadan örnekler verirlerken, her seferinde Orta Doğu coğrafyasını esas almışlardır. halbuki, madem ki İslam dini evrenseldir, ve o ki ille de onun kutsal kitabında bir dağ ya da nehir işleniyorsa, o zaman dünyanın her coğrafyasından bunlar için örnekler verilmesi gerekmez miydi?
32. Nuh Tufanı efsanesi de Kuran’ın birçok ayetine Tevrat’tan alınmıştır. Aslında, bu efsane, Tevrat’a da Sümerlerin çok tanrılı dininden gelmiştir. 1862’de Nineva-Musul’da bulunan bir Sümer tabletinde Nuh Tufanı anlatılmaktadır. (Bkz. Kuran Incil ve Tevrat’ın Kökeni)
(Kaynak: Arif tekin, Kuran’ın Kökeni, Analiz Basım Yayın Uygulama Ltd. Şti., Birinci Basım, Mayıs 2000.)

Aşağıdaki satırları “İLKÖĞRETİM DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ 8 MEB Yayınlarından. Komisyon. Birinci Basım. 2002. s. 93” ten alıyorum.
“Dinde Zorlama Yoktur
Din; insan yaşamına anlam kazandırır, ona yol gösterir. İnsanı her zaman iyi, güzel ve doğru olana yönlendirir.
Din duygusu, insanın doğasında vardır. Din insanlara doğruyu ve yanlışı gös-termiş; fakat, hiçbir zaman onları inanma konusunda zorlamamıştır. Bu durum Kuranı¬kerim’de şöyle dile getirilir:
“Dinde zorlama yoktur. Doğruluk ve eğrilik birbirin¬den ayrılmıştır…” (K. 2/256)
“Hak Rabb’inizdendir. Öyleyse dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (K. 18/29)
Yüce Allah, Peygamberimize de dinde zorlama yapmamasını öğütlemiş şöyle buyurmuştur:
“Resule düşen (vazife) ancak duyurmaktır.” (K. 5/99)
“O hâlde Resulüm, öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onlar üzerinde bir zorba değilsin.” (K. 88/21-22)
“Eğer Rabb’in dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederdi. O hâlde sen inanmaları için insanları zorlayacak mısın?” (K. 10/99)
Peygamberimiz yaşamının hiçbir döneminde insanlara karşı zor kullanmamış¬tır.
Mekke fethedildiği ve insanların telâş içinde olduğu bir zamanda o, Mekkelilere şöyle seslenmiştir:
“Bugün artık hiçbir şekilde hor görülmeyeceksiniz. Haydi şimdi dağılın. Hepiniz hür ve serbestsiniz.” (Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, C, I, s. 68.)
(İLKÖĞRETİM DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ 8. SINIF. MEB Yayınlarından. Komisyon. Birinci Basım. 2002. s. 93)
+
Bilmiyorum, “Dinde Zorlama Yoktur” diye örnek ayetler gösteren bu Komisyon mensupları aşağıda sıraladığın ayetler için ne deyecektir?
Gerçekleri tek yanlı vermek bir din adamına yakışır mı?
Eğer bu ders kitabını yazan Komisyon üyelerinde Tanrı bilgisi olsaydı Türk çocuklarına gerçekleri tek yanlı olarak vermezlerdi. Tanrı bilgisi olan Allah içinde olsa, Din için de olsa insanlara yalan söylememesi gerekirdi.
Yalan üstüne din bina edilir mi? Niçin bu din adamları gerçeklerin söylenmesine dayanamıyorlar.
Biliyorsunuz Suudi Arabistan’da; Medya da din konusunda yapılan tartışmaları yasaklamıştır. Ne çıkar, bu gün Internet sayesinde Dünyanın her yerinde insanoğlu gerçekleri araştırmaktadır ve de bunları yayınlamaktadır.
Nereye değin tek yanlı yayın yapacaklardır.
Neysen Tevfik’in dediği gibi: “Ne hakikat, ne tarikat ne töre?Süremez hükmünü yaşadıkça bu küre…”
Neyse sözü daha fazla uzatmadan gelin şu Komisyon üyelerinin görmezden geldikleri cihad ve savaş ayetlerine bir göz atalım. Bakalım bizim Komisyon üyeleri bu ayetler için ne deyecektir?
“Onları bulduğunu yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları
çıkarın. Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram’ın yanında onlar savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa onları bulduğunuz yerde öldürün.” (K. 2/191)
“Fitne kalmayıp din yalnız Allah’ın dini oluncaya kadar onlarla savaşın” (K. 2/193 ve 8/39)
“Allah yolunda öldürülür veyâ ölürseniz, size Allah’tan onların topladıklarından hayırlı bir mağfiret ve rahmet vardır.” (K. 3/117)
“O halde, dünya hayatı yerine ahreti alanlar, Allah yolunda savaşsınlar: Kim Allah yolunda savaşır, öldürülür veya galip gelirse, Biz ona büyük bir ecir vereceğiz.” (K. 4/74)
“Allah yolunda öldürülür veyâ ölürseniz, size Allah’tan onların topladıklarından hayırlı bir mağfiret ve rahmet vardır.” (K. 3/117)
“O halde, dünya hayatı yerine ahreti alanlar, Allah yolunda savaşsınlar: Kim Allah yolunda savaşır, öldürülür veya galip gelirse, Biz ona büyük bir ecir vereceğiz.” (K. 4/74)
“Onlar kendileri inkâr ettikleri gibi, keşke siz de inkâr etseniz de eşit olsanız isterler. Allah yolunda hicret etmedikçe onlardan dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları tutun, bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan dost ve yardımcı edinmeyin.” (K. 4/89)
“… eğer sizden uzak durmazlar, barış teklif etmezler ve sizden el çekmezlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün. İşte onların aleyhlerine size apaçık ferman verdik.” (K. 4/9l)
“Allah ve peygamberleriyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezâsı öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara âhirette büyük azâb vardır.” (K. 5/33)
“Rabbin meleklere ben sizinleyim. ‘İnananları destekleyin’ diye vahyetti. ‘Ben, inkâr edenlerin kalplerine korku salacağım, artık onların boyunlarını vurun, parmaklarını doğrayın’ dedi.” (K. 8/12)
“Fitne kalmayıp, yalnız Allah’ın dini kalana kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse bilsinler ki Allah onların işlediklerini şüphesiz görür.” (K. 8/39)
“Ey Peygamber! Mü’minleri savaş için coştur. İzin sabırlı yirmi kişiniz onlardan iki yüz kişiyi yener. Sizin yüz kişiniz, inkâr edenlerden bir kişiyi yener; çünkü onlar anlayışsız bir güruhtur. Şimdi Allah yükünüzü hafifletti, zira içinizde zaaf bulunduğunu biliyordu. Sizin sabırla yüz kişiniz onlardan iki yüz kişiyi yener; sizin bir kişiniz, Allah’ın izniyle, iki bin kişiyi yener. Allah sabredenlerle beraberdir.” (K. 8/65-66)
“Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekatı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlıgayan, esirgeyendir.” (K. 9/5
“Eğer, adlaşmalarından sonra, yeminlerini bozarlar, dîninize dil uzatırlarsa, inkârda önde gidenlerle savaşın, -çünkü onların yeminleri sayılmaz- belki vazgeçerler.” (K. 9/11)
“Kitap verilenlerden, Allah’a, âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve “Onlarla savaşın ki Allah sizin elinizle onları azâblandırsın, rezil etsin ve sizi üstün getirsin de müminlerin gönüllerini ferahlandırsın, kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah bilendir, Hakimdir. “ (K. 9/14-15)
“Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (K. 9/29)
“Ey inananlar! Size ne olduğu ki, ‘Allah yolunda, savaşa çıkın’ dendiği zaman yere çöküp kaldınız? Âhireti bırakıp dünya hâyatına mı razı olduğunuz? Oysa dünya hayatının geçimi âhirete göre pek az bir şeydir. Çıkmazsanız Allah size can yakıcı azapla azap eder ve yerinize başka bir millet getirir. O’na bir şey yapamazsınız. Allah her şeye kadirdir.” (K. 9/38-39)
“İsteyen, istemeyen, hepiniz savaşa çıkın, Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihâd edin. Bilirseniz bu sizin için hayırlıdır.” (K. 9/41)
“Ey Peygamber! İnkârcılarla, ikiyüzlülerle savaş; onlara karşı sert davran. Varacakları yer cehennemdir, ne kötü dönüştür.” (K. 9/73)
.”Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını -Tevrat, İncil ve Kuran’da söz verilmiş bir hak olarak- cennete karşılık satın almıştır. Verdiği sözü Allah’tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişe sevinin; bu büyük başarıdır.” (K. 9/111)
“Ey inananlar! Yakınınızda bulunan inkârcılarla savaşın; sizi kendilerine karşı sert bulsunlar. Bilin ki Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlarla berâberdir.” (K 9/123)
“Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim var mıdır? Şüphesiz suçlulardan öç alacağız.” (K. 32/22)
“Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız ya da fidye ile salıverin; Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü de öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir. Allah kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz.” (K. 47/4)
“Ey inananlar! Sizler daha üstün olduğunuz halde düşman karşısında gevşemeyin ki barış istemek zorunda kalmayasınız; Allah sizinle beraberdir; sizin işlerinizi eksiltmeyecektir.” (K. 47/35)
“Ey Muhammed! Bedevilerden geri kalmış olanlara de ki: ‘Güçlü kuvvetli bir millete karşı, onlar Müslüman olana kadar savaşmaya çağrılacaksınız; eğer itâat ederseniz Allah size güzel ecir verir, ama daha önce döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi can yakan bir azaba uğratır.” (K.48/16)
“Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken onlara sevgi gösteriyorsunuz; oysa onlar Rabbiniz olan Allah’a inandığınızdan ötürü sizi ve Peygamberi yurdunuzdan çıkarıyorlar… Eğer sizler Benim yolumdan savaşmak ve rızamı kazanmak için yola çıkmışsanız onlara nasıl sevgi gösterirsiniz. Ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden onlara sevgi gösteren kimse, şüphesiz doğru yoldan sapmıştır.” (K.60/1)
“Ey Peygamber! İnkârcılarla ve ikiyüzlülerle savaş, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir, ne kötü dönüştür!.” (K. 66/9)
“Dinde Zorlama Yoktur”muş da bu Emeviler Müslümanlığı Türklere zorla kabul ettirdikleri tarihi olaylara ne deyeceğiz?
Araplar 670’lerden başlayarak 740’lara kadar uzanan tarihsel süreçte Türklere İslamiyet’i zorla kabul ettirmişlerdir.
Ettirmişlerdir, ettirmişlerdir ama halâ çocuklarımıza verilen ders kitaplarında: “Hiçbir zorlama olmadan, kendi gönülleri ile İslâmiyet’i kabul eden Türklerin Müslü¬man olmasında önemli iki büyük sebep vardır.” diye öğretiliyor…
Bu da yalan; yalan ki ne yalan…Gelecek yazımıza bu konuda da açıklama yapılacaktır. Ancak şimdi yalnızca bir örnek sunuyorum.
Takdir sizin; ister inanın, ister inanmayın..
İşte örnek bölüm:
“Kuteybe; Abdurrahman’ın; böyle kalabalık Türk esirleri ile geldiğini görünce hemen tahtının çıkarılmasını ve bir meydana kurulmasını istedi.
Tahtının üzerine mağrur bir eda ile oturan Kuteybe, bu Türk esirlerinden bin tanesini sağına, bin tanesini soluna, bin tanesini arkasına ve bin tanesini de önüne dizilmelerini söylemiş ve sonrada Arap askerlerine dönerek yalın kılıç bu Türklerin kafalarının koparılmasını emretmiştir.
Cebbar, zorba, insafsız Arap komutanının etrafının bir anda bu Türklerin kafa kol ve gövdeleri ile bir kan gölü haline geldiğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Bu harplerde öldürülen Türklerin haddi hesabı yoktu. Nitekim bu vahşetten adeta gururlanan bir Arap şairi Kaah el-Aşkari şöyle haykırmıştır:
“Kazah ve Facfac önlerinde korkudan birbirlerine sarılmış zavallı Türkleri öldürdüğünüz geceleri hele bir hatırlayınız.
Herkesi kılıçtan geçirdiniz. Sadece ata dahi binmeyecek yaşta küçük çocuklar kaldı. Binenler de o hırçın atların sırtında sanki bir yük gibiydiler.“
Bir not daha:
“1. Semerkant Araplara her sene 2.200.000 altın ödeyecektir..
2. Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak verecektir.. (Ziya Kitapçı İslam Tarihi ve Türkler. s. 314)
+
Devam, devam iyi gidiyor yalanlar.
Aferin size, gerçekleri gizleyerek Allah’a hizmet ettiğini sananlar…
Eren Bilge, 18.2.2008
X
ÖMER’İN ADALETİ

9 -14 Ağustos günleri BİRGÜN gazetesinde “İslam Altın Çağını Yaşadı mı?” başlıklı Aydın KARAHASAN tarafından bir YAZI DİZİSİ yayınlandı. 3. Bölümde (11 Ağustos 2005 Perşembe) “HALİFE ÖMER’İN ADALETİ” başlıkla bir yazı vardı. Dizi yazıda Ömer’in adaletsizliğine örnek olarak Mısır’daki İskenderiye kütüphanesi ile İran’ın ilimlerini ortadan kaldırması örnek olarak gösteriliyordu. Aynı dizide Allah tarafından korunduğu Kuran’da belirtilen Mekke ve Medine’nin başına gelenler de anlatılmaktadır.
Kuran’da; Mekke’nin Allah tarafından korunduğu şu ayetlerle dile getirilir:
1. “Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken Bizim Mekke’yi güven içinde ve kutsal bir yer kıldığımızı görmediler mi?” (K. 29/67)
2. “And olsun bu güvenli Mekke şehrine ki:” (K. 95/3)
Şimdi güven içinde bulunduğu söylenen Mekke’nin düştüğü duruma bakın.
“Bu dinsiz Emeviler yalnız mevalilere (Arap ırkından olmayan Müslümanlar) kendi ırkından olan Araplara bile en akla gelmedik zulümleri ve kötülükleri yaptılar. Kerbela’da başta peygamberin torunu Hüseyin olmak üzere peygamberin evlad ve iyalini Halife Yezid vasıtasiyle kılıçtan geçirdiler. Medine’de katliam yaptırarak bütün ensarı (İslam dini yardımcıları) ortadan kaldırdılar. Yine ondan biraz sonra Haccac, mancınıklarla Mekke’yi yerle bir ederek işgal etti. Abdullah bin Zübeyr’in kafasını kendi eliyle koparıp üç gün Kabe içinde gezdirdi. Üç gün boyunca Kabe içindekileri de kılıçtan geçirdi.
Oradan Medine’ye giden Haccac, oradaki halkı da kılıçtan geçirir. Kapısı kapalı görülen bütün evler, içlerindeki eşya ve insanlarla, yakılır. Kapı açıksa kılıç, kapalıysa ateş! Kuranlar parçalanıp ayaklar altına alınıyor; kadınların yaşmakları yüzlerinden çekiliyor, halhalları ayaklarından koparılıyor. Dinsizlik bir vahşet haline alıyor. Bir düşünür diyor ki: “Emeviler devri eski putperestliğin dirilmesinden başka bir ey değildir.” (BİRGÜN10 AĞUSTO 2005. Dizi no. 2)
Dizide Ömer’le ilgili şu olay hakkında bilgi verilmiyor. Bilgi verilmeyen bu olayı da ben ekleyeyim istedim. Yalnız ben yazıma kaynak olarak Kuran’ı göstereceğim. Çünkü, biliyorum ki, dinin çekiciliğine kapılmış yurttaşlarımız Hadisten örnek verildiği zaman “Bu hadis sahih olmayabilir!” diyerek işin içinden kolayca çıkabiliyorlar. Ne var ki Kuran’dan da alıp aktarsanız; düşünme gereği bile duymadan hemen kendilerine göre makul olan bir gerekçe gösterebiliyorlar. Gösterilen bu gerekçelerin sağlıklı muhakeme ürünü olmadığı için ilk bakışta görülmektedir.
Ömer’in adaletine ilişkin, halk arasında, bir çok kıssa söylenir. Bunardan biri, iki kadın bir çocuğa sahip çıkar. Ömer’in huzuruna çıkan kadınlara Ömer: “Değil mi ki bu çocuk ikinizin. Ben de ortasından kılıçla ikiye ayırıp yarısını birinize, diğer yarısını da diğer birinize vereceğim.” deyince çocuğun gerçek annesi: “Ben hakkımdan vazgeçiyorum. Yeter ki parçalama, çocuğu ona ver!” deyince. Ömer: “Al bu çocuğun gerçek annesi sensin …” diyerek çocuğu anasına verir.
Güzel bir öykü. Gerçekten olmuş mu yoksa kurgu mu orasını bilmiyorum, ama deyecek bir sözüm yok. Güzel bir buluş ve aslında bu olay Tevrat. I. Krallar 3/16-28’ de geçer ve Süleyman’ın hikmetine örnek olarak gösterilir. Bizimkiler Ömer’i yüceltecekler ya… Zaten Müslüman olup da Tevrat’ı veya İncil’i okumak isteyenlere de “tahrif” edilmiştir diyerek yasaklamışlar ya… Yalanlarının ortaya çıkmayacağından eminler…
Ömer’i yüceltmek için bir de şu olayı anlatırlar. Ömer Kudüs’ü fethetmiş. Orduları ile Kudüs’e girecek. Ömer öylesine adil ki altındaki deveye bir kölesi, bir de kendisi biniyor. Tam Kudüs’e girerlerken deveye binme sırası köleye gelir.. Ama Kudüs halkı Ömer diye köleyi alkışlar.
Bizimkiler bu olayı Ömer’in adaletine örnek olarak anlatırlar. Ama şöyle düşünmeyi akıl bile edemezler. Acaba Ömer’in kaç kölesi vardı? Niçin diğer köleleri de sıraya koymadı? Sonra Kudüs’ü fethetmiş Ömer. Kölelerinin altına çekecek at ve deve mi bulamadı? At, deve köküne kıran mı girdi de, bir deveyi kölesi ile paylaşıyor. Ömer’in gücü mü yetmez di bir at veya deve getirttirip kölesinin altına çekmeye… Hem Ömer bu kadar adaletli imiş de kölelerini azat etmek niçin aklına gelmiyor. İslam’a göre bütün kullar eşit olduğuna göre nedir bu hür köle ayrımı?.. Neresinden bakarsaniz bakın iler tutar yeri yok!..
Bizimkiler bu sorulara yanıt vermeyi düşünmezler bile. Ne söylenmişse ne konulmuşsa önlerine onu kabul etmek zorundadırlar. Kabul etmedikleri takdirde Ömer’in adaleti ile karşılaşacakları bilirler…
Şimdi sözü daha fazla uzatmadan Ömer’in Adaleti başlıklı konumuza girelim. Ömer’in adaletinin ne menem bir şey olduğunu görmek için önce şu olaylara göz atmamız gerekiyor.
“Zübeyr, ensardan biri ile su hususunda anlaşmazlığa düşmüş. Çünkü her ikisi de hurmalarını Şiracu’l- Harre’den gelen su ile suluyorlardı. Sorunun çözümü için Peygamberin katına çıkmışlar. Peygamber de dinlemiş: “Zübeyr önce sen sula, sonra suyu komşuna bırak!” demiş. Ensardan olan kararı beğenmemiş. “Ey Peygamber Zübeyr halanın oğlu olduğu için onu kayırıyorsun.” demiş.
İkici anlatılan olay da şu: “Bir münafık ile bir Yahudi aralarındaki anlaşmazlığa düşerler. Peygamber Yahudi lehine hüküm verince münafık buna razı olmayarak “Haydi bir de Ömer’e gidelim!” der. Birlikte Ömer’e giderler. Yahudi, Peygamberin lehine hüküm verdiği halde hasmının bunu kabul etmediğini ve bu nedenle kendisine geldiklerini söyler.”
Ömer: “Öyle mi?” diye münafık’a sorar. O da “Evet! der, dediği gibi oldu.” Ömer, “Öyleyse biraz bekleyin! Şimdi hemen gelip hükmümü vereceğim.” diyerek evine girer, kılıcını alır gelir ve: “Peygamberin hükmüne razı olmayanın alacağı hüküm budur!” diyerek münafık’ın boynunu vurur ve onu öldürür. Ancak Kuran’da şöyle bir hüküm vardır:
“Kim bir mü’mini kasden öldürürse cezâsı içinde temelli kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, lânetlemiş ve büyük azâb hazırlamıştır. (K. 4/93)
(Bu konuda derinliğine bilgi edinmek isteyenler şu kitaplara bakabilirler:
ESBÂB-I NÜZUL. Abdulah EL-KÂDİ. Tercüme Doç. Dr. Salih Akdemir. FER yayınevi. Ank. 1986. s. 117. ESBÂB-I NÜZUL. H. Tahsin Emiroğlu. Konya 1968.
ESBÂB-I NÜZUL. İMAM EBUL-HASEN ALİ BİN AHMED EL VAHİD)
Bu ayet gereğince müminler arasında bir dedikodu başlar. “Ömer nasıl olur da bir mümini öldürür? Şimdi Ömer cehennemde temelli kalacak mı?”
Peygamber bakar ki bu işin sonu kötü olacak. Hemen şu ayetin geldiğini söyler: “Hayır; Rabbi’ne and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeyde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamâmen kabul etmedikçe inanmış olamazlar…” (K. 4/65. Ayetler Diyanetin 1983 tarihli 9. baskısından…)
Böylece Peygamberin hükmüne içinde bir sıkıntı duymadan katlanmayan tamamen inanmış sayılmaz. Dolayısıyla Ömer’in öldürdüğü mümin sayılamaz. Hani İslam’da hoşgörü ve sevgi vardı. Ömer “Peygamberin verdiği hüküm temyiz edilemez. Ben, Peygamberin verdiği hükmü temyiz edersem ondan büyük olurum ki haşa… Öyle ise çekin gidin huzurumdan!..” dese ne olurdu?
İşte bu nedenle Kuran hükümlerine bir kuşku duymadan inanmayanların katli vacip olur. “Kâfirdir, kâtli vaciptir!” hükmünün gerekçesi budur. Bunun içindir ki Allah’ın hükmettiği ile hükmetmeyen “kafirlerle, onlar İslam’ı kabul edinceye kadar savaşmak Allah’ın emri” (K. 9/29) sayılır. Gerçek İslam Allah’ın emrini yerine getirmek için günümüzde olduğu gibi kâfire savaş açmalıdır.
Ne diyordu İngiltere’den sınır dışı edilen Ömer Bahri Muhammed: “İngiltere İslam ülkesi olana kadar terör estireceğiz!” (Bak. Vatan gazetesi. 8.8.2005)
Demek istiyorum ki söylenenlere inanmayıp gerçeği araştıralım. Nasıl olsa her konuda Türkçe yazılmış kitaplar var…
X
Sn Hayri Balta’nın İslamiyet hakkında sıraladıklarına bir Türk Müslüman’ın Kuran hakkındaki genel görüşlerini sıralayayım.. Bu sıralama, uzun süredir özel ye da internetten İslamiyet konusunda tartıştığım Türk Müslümanlardan gelmiş “nakarat” görüşlerin bir özetidir:
Buna göre, İslam dininin anayasası Kuran’ın bir Türk Müslüman’a göre özelliklerini sıralayacak olursak…
Kuran;
1- Arapça dilindedir.
2- Arapça olduğu için Arapça bilmeyen insanlar anlamaz.
3- Arapçıda bir kelimenin o kadar çok anlamı vardır ki, başka dile tercüme edilemez.
4- Bu nedenle Kuran’ın başka dile yapılan tercümeler yanlıştır. Ayrıca, bu başka dillere tercüme edilen Kuran’ları okuyanlar ne okuduğunu anlamayacak kadar aptaldırlar.
5- Başka dillere tercüme edilen Kuran’ları okuyanların Kuran’dan verdikleri örnekler hep yanlış tercüme edilmiş ye da içinden cımbızla çekilmiş örneklerdir. Kuran’a ait sayılmazlar. Dincilerin verdikleri örnekler ise doğru tercüme edilmiş ve Kuran’ın olduğu gibi yansıtan örneklerdir.
6- Kuran’ı bir Türk ancak ve ancak Said-i Nursi ya da Harun Yahya’nın açıklamalarıyla anlayabilir. Diğer milletlerin de Said-i Nursi ve Harun Yahyaları olmaları gerekir ki Kuran’ı anlayabilsinler..
7- Bu konuda en şanslı millet Araplardır. Kuran Arapçadır, Araplar Arapça konuşur ve okur, o zaman Said-i Nursi ve Harun Yahya’ya ihtiyaçları olmadan Kuran’ı okur ve anlarlar.
8- Ama okuyup anladıkları şeyleri yaptıklarında Türklere göre tam Müslüman olmazlar; çünkü, bir Arap bile Arapça Kuran okuduğunda anlayamaz ve yaptığı ibadetten uyguladığı Şeriat kanunlarına kadar hersey yanlış sayılır..
9- Bu durumda bir Türk müslümanına göre, dünyada Kuran’ı gerçekten okuyup anlayacak ve uygulayacak insan henüz anasından doğmamıştır ve Şeriat kurallarıyla yönetilen müslümanlar da Kuran’ı anlayamamış olan sahte Müslümanlardır. Şeriat kurallarına göre yönetilen Arap memleketlerinde dahi gerçek İslam bilinmemekte ve uygulanmamaktadır. Bugün yeryüzünde İslamiyetçi tam anlamıyla uygulayan toplum aradan geçen 1400 seneye rağmen yoktur.
10- Kuran’da şifreler bulunmaktadır. Kuran bu nedenle tam bir bilmece-bulmaca kitabidir. Gazetelerin tatil günü eklerinde bulmaca ilavesi yerine verilmesi faydalı olur.
11- Kuran’da bu yukarıda yazılmış hususlar yazılı değildir ama Türk Müslüman bunlara sanki Kuran’da varmış gibi inanmayı tercih eder
Mustafa Kemaloğlu, 30.12.2005
(G. T. 30.12.2005)
X
KURAN’DAKİ CELİSKİLER

Bu sayfada, Kuran’dan derlediğimiz bazı çelişkileri veriyoruz. Öncelikle belirtmeliyiz ki, bu ve benzeri çelişkiler tefsircileri oldukça zorlamakta ve ‘sonra gelen Ayet’in, önce gelen Ayet’in hükmünü iptal ettiği’ söylenmektedir. Asil sorun ve çelişki bu noktada başlamaktadır.
Öncelikle hangi Ayet’in önce hangisinin sonra geldiği tam olarak bilinememektedir. Çünkü Kuran kronolojik bir yapı taşımamaktadır. Bir çok araştırmacı, bazı Sure’lerin Ayetlerinin birbirine karışmış olabileceğini bile iddia etmişlerdir. Zaten Kuran’ın Sure sıralamasına bakılacak olursa, sonlarda Mekkeli Sure’ler, baslarda Medineli Sure’ler görülmektedir.
Simdi çelişkili Ayet’lerin bir kısmına bakalım;
Bakara-106 ‘Herhangi bir Ayet’in hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya benzerini getiririz. Allah’ın hersele gücünün yettiğini bilmezcisin?’
Bakara-106 da böyle söylenirken, aşağıdaki Ayet’lerde farklı söylenir;
Fatir-43 ‘… Hayır! sen Allah’ın kanununda değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın kanununda asla bir döneklik bulamazsın.’ – Feth-23 ‘… Allah kanununda hiçbir değişiklik bulamazsınız.’ Ayrıca Yunus-64, Fetih-23, En’am-115, Ahzab-62 dede ayni hükümler bulunmaktadır
Maide-69 ‘Fakat inananlar, Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan Allah’a ve ahiren gününe inanan, iyi isler yapana korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.’ Ayni hüküm Bakara-62’dede gedmektedir. Fakat Al-i Imran-85 ise ‘Kim Islamiyetten başka bir din ararsa onunki kabul edilmeyecektir. O ahrette de kaybedenlerdendir.’ denilmektedir.
Fussilet-34 ‘Iyilik ve fenalik bir olamaz. Sen fenaligi en guzel sekilde karsila. O zaman aranizda dusmanlik bulunan kimse ile bile yakin dost oldugunu gorursun.’ Bu ayet’e karşılık ise;
Sura-40 ‘Bir kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür. Fakat kim affeder ve barışırsa onun mükafatı Allah’a aittir. Şüphe yok ki o zalimleri sevmez.’ – Bakara-179 ‘Ey akli erenler! kısasta sizin için hayat vardır…’ veya Maide-45 ‘O kitapta cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karsı yaraları ödeşme yazdık. Fakat kim sadaka olarak bağışlarsa, bu ona kefaret olur…’ yazılmaktadır.
Enam-62’de ‘… Sonra her isi doğru olan kudret ve tasarrufun sahibi Allah’larının huzuruna götürürler. Bilin ki hüküm onundur. O hesap görenlerin en süratlisidir.’ derken; Hacc-47 ‘Senden baslarına acele azap getirmeni istiyorlar, Allah sözünden asla caymayacaktır. Rabbinin katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir.’ denmektedir.
Ayrıca Hacc-47 de, rabbinin katında bir gün sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir hükmü Secde-5 dede vardır. Secde-5 ‘Gökten yere kadar her isi Allah düzenler. Sonra isler sizin sayışınıza göre bin yıl tutan bir günde içinde O’na yükselir.’ Yani bu iki Ayet’e göre, Allah katında bir gün Dünya günü ile bin yıldır. Meraic-4 ‘Melekler ve ruh oraya miktarı ellibin yıl olan bir günde çıkarlar.’ gün hesabi bu sefer ellibin yıl olmuştur.
Peş peşe iki Ayet var bunlar Enfal Suresindedir;
Enfal-65 ‘Ey peygamber inananları savaşa teşvik et. Eğer içinizden sabırlı yirmi kişi bulunursa onların iki yüzüne galip gelir. Ve eğer sizden yüz kişi olursa, kafirlerin binini yanar. Çünkü onlar hiç bir şeyden anlamaz güruhturlar.’
Enfal-66 ‘Simdi Allah yükünüzü hafifletti. Bildi ki sizde muhakkak bir zaaf var. Artık sizden sabırlı ve metanetli yüz kişi olursa iki yüzünü yanarlar. Eğer sizden bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bine galebe çalarlar. Allah sabır ve sebat edenlerle beraberdir.’
En’am-111 ‘…Allah dilemedikçe inanmazlardı…’
En’am-125 ‘Allah kimi doğru yola götürmek isterse, gönlünü Müslümanlığı kabul etmesi için acar. Kimide sapıklıkta bırakmak isterse, onunda gönlünü daraltır ve sıkıntılı kılar…’
Bakara-7 ‘Allah onların yüreklerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde perde vardır…’
Bakara-256 ‘dinde zorlama yoktur…’
Muzemmil-19 ‘Şüphe yok ki bu (Kur’an) bir öğüttür. O halde dileyen Rabbine götüren yolu tutsun…’
Mudessir-54-55 ‘Şüphesiz ki, gerçekten de Kuran bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır.’
(Benzer hükümleri içeren daha pek çok Ayet vardır)
Nisa-89 ‘Onlar sizin kendileri gibi kafir ve böylece eş olmanızı isterler. Allah yolunda göç etmedikçe onlardan dost edinmeyin. Bunu kabul etmez de yüz çevirirlerse onları tutun, bulduğunuz yerde oldurun…’
Tevbe-5 ‘Hürmetli aylar çıkınca Allah’a eş koşanları nerede bulursanız oldurun. Yakalayıp hapsedin. Gelip gececikleri bütün yolları tutun. Fakat tövbe ederler, namaz kılarlar ve zekat verirlerse onların pesini bırakın…’
İnsanların topraktan, sudan, çamurdan, meniden, kandan, balcıktan, yumurtadan yaratıldığı söylenmektedir. bakılacak Ayet’ler Kıyamet-37, Nahl-4, Hud-61, Meryem-67, Rum-20, Fatir-11, Ali-imran-59-60, Hicr-26, Furkan-54, Nur-45, Alak-2, Enbiya-30 vb.
En’am-108 ‘Allah’tan başka dua ettikleri şeylere sövmeyin ki, onlar da bilgisizlikte aşırıya gidip Allah’a sövmesinler…’
Tevbe-28 ‘Ey inananlar’ Allah’a es koşanlar mutlaka pisliklerdir…’
Bakara-29 ‘Yeryüzündeki herseli sizin için yaratan odur. Sonra göklere yönelerek yedi kat göğü sizin için düzenledi, yarattı. O herseli bilir.’
Fussilet-9 – Yeryüzünün iki günde yaratıldığı,
Fussilet-10 – Bitkilerin dağların ve gıdaların yaratılması.
Fussilet-11 ‘Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi…’
Fussilet-12 ‘Allah bu suretle iki gün içinde yedi gök vucuda getirdi ve her göğün isini kendisine bildirdi…’
Yani bu iki Sure de, önce yer sonra gökyüzünün yaratıldığı söylenmekte.
Naziat-27 ‘Sizi mi yaratmak daha güçtür, yoksa göğü mu? Allah onu (göğü) kurdu.’
Naziat-28 ‘O’nu yükseltti ve düzen verdi.
Naziat-29 ‘Onun gecesini karartı gündüzünü aydınlık yaptı.’
Naziat-30 ‘Bundan sonra da yeryüzünü düzenledi.’
Naziat-31 ‘Oradan suyunu çıkardı ve otlak meydana getirdi.’
Naziat-32 ‘Dağları sapasağlam yerleştirdi.’ ….
Zariyat-56 ‘Ben cinleri de insanları da ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.’
A’raf-179 ‘Andolsun ki, biz cinlerin ve insanların çoğunu cehennem için yarattık. onların kalpleri vardır ama, anlamazlar. Gözleri vardır ama o gözlerle görmezler…’
Allah’ın Resul’ü Isa yoksa cehennemdeki?
Tevbe-31 ‘Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih’i rableri olarak kabul ettiler. Halbuki olara da ancak tek Allah’a kulluk etmeleri emredilmişti. Ondan başka tapacak tanrı yoktur. O, onların es koştukları şeylerden münezzehtir.’
Enbiya-98 ‘Hiç şüphe yok ki siz ve Allah’ın dışında taptıklarınız cehennemin odunusunuz. Oraya gireceksiniz.’
Enbiya-99 ‘Eğer onlar tanrı olsalardı, cehenneme girmeyeceklerdi. Hepsi orada ebediyken kalacaklardır.’
Aslında örnekler daha çoğaltılabilir.
Tüm bu örnekleri yorumsuz olarak verdim. Yorumları size bırakıyor ve son bir Ayet ile yazımı noktalıyorum;
Nisa-82 ‘Kuran’ı düşünmüyorlar mı? Allah katından başka yerden gelseydi, onda birbirini tutmaz pek çok şey bulurlardı.’
X
KUTSAL KİTAPLARDA ÖLDÜRMEK

K. 8/24
HAYAT VERECEK SÖZLER
Ayet:
“Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” * (K. 8/24) Diyanet Vakfı Meali
Açıklaması:
* “İnsanlara hayat verecek şey Allah ve Resulünün emir ve yasaklarıdır. Şüphesiz ki O’nun her emrinde bir hikmet ve hayat vardır. Onun için O’ndan gelen her emri kabullenmek ve yerine getirmek gerekir.
Ayette “Allah kişi ile kalbi arasına girer” buyruluyor. Bu durumu tasvirden aciziz. Ancak başka bir ayette “Biz insana şah damarından daha yakınız” buyrulmuştur.
Allah insanın kabiliyetine göre kalbini dilediği tarafa çevirir.
Peygamberimiz şöyle dua ederdi: “Ey kalpleri çeviren Allah! Benim kalbimi senin dinin üzerinde sabit kıl!”
Tefsir:
24’ncü âyette yüce Allah, müminlere, Elçisinin sözlerini dinlemelerini, Elçisi kendilerine hayat verecek önemli şeylere çağırdığı zaman onun çağrısına uymalarını emrediyor.
Allah’ın, insanın kalbine, bütün düşüncelerine vakıf olduğunu, insanların O’nun huzuruna çıkacaklarını, yani içlerinde taşıdıkları kötü niyet ve düşüncelerin, Allah’ın huzurunda açığa çıkacağını hatırlatıyor.
“Biliniz ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer.” cümlesini bazı müfessirler şöyle manalandırıyorlar: Allah sizi birden bire öldürüverir, artık Allah’a ve Elçisine uyma fırsatını kaçırırsınız. Bu ifade, insanları derhal söze uymağa teşvik etmektedir.
Bazı müfessirlere göre e bu ifade: “Biz ona, şah damarından daha yakınız”‘ ifadesi gibidir. Allah, kişiye, yapacağı işten daha yakındır. İnsanın düşüncesiyle yapacağı işler arasına girer, onu şaşkınlık içinde bırakır. Her iki takdirde de Allah ve Elçisinin emirlerine sürâtle uymağa teşvik vardır.
Av. Eren Bilge Balta Yorumu:
Öncelikle ayetteki şu tümceye dikkatinizi çekerim. İşte o cümle: “Allah ve Resulüne uyun.”
Burada Allah ve Peygamber özdeşliği görüyoruz. Çünkü Allah başka, Peygamber başka sözler söylemiyor ki…
Kaldı ki ayette “Allah kişi ile onun kalbi arasına girer” deniyor…
Bu ayette ne denmek isteniyor önce bu konu üzerinde düşünmekte yarar var.
Ne demek oluyor bu “Allah’ın kişi ile onun kalbi arasına girmesi?”
Kişi ile onun kalbi arasına giren Allah; kişinin aklı, önsezisi, sağduyusu, sevgi, şefkat gibi insanî özellikler, uzgörürü (gerçeği önceden görebilmek yetisi), vicdanı gibi üstün değerlerdir. Saydığım bu kavramların işlevine Hıristiyanlıkta Ruhül Kudüs; İslamiyet’te ise Cebrail adı verilir. Bütün bunlar din dili kapsamına girer ve simgesel anlatımlardır. Öyle sanıldığı gibi ne getiren vardır, ne götüren vardır. Hepsi senden sanadır…
Yaratan yaratılan ayrılığı yoktur. İslam ulularının vahdet-i vücut (varlık birliği) dediği de budur.
Yunus emre bu gerçeği aşağıdaki biçimde dile getirmiştir:
“Bir ben vardır benden içeri…”
Ayetteki “Hayat verecek şey!” terimi dinsel bir terimdir ve çok önemlidir.
İnsana “Hayat verecek şey!” İnsanın dünya görüşünü değiştirecek akılcı, bilimsel, sağduyuya uygun, mantıksal yeni görüşlerdir. İnsanın daha önce duymadığı Hak sözlerdir. VE madde âleminden mana alemine geçmesidir…
Bu sözleri İslam Peygamberi çağırdığı bir mümin için söylüyor. Bir adam aracılığı ile çağırdığı mümin: “Şu namazımı bitireyim de öyle gideyim!” diyor.
Bunun Üzerine İslam peygamberi kendisinin söyleyeceği sözleri; müminin kılacağı namazdan daha önemli görüyor “Benim sözlerim kılacağın namazdan daha önemlidir. Çünkü söylediğim sözler sana hayat verecektir. Seni diriltecektir.”
Yunus Emre kendisine hayat veren sözleri duyduğunda:
“Ballar balını buldum; kovanım yağma olsun!” demiştir…
Yine Yunus Emre böyle kendisine hayat veren sözleri duyduğunda duygularını şu biçimde dile getirmiştir:
Ayrıkçı nesne görmüşüm; bildiklerimi unutmuşum…
Av. Eren Bilge Balta, 22.7.2010
X
BAKARA SURESİ: 191 Onları yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne/baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram’da, onlar sizinle çarpışmaya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmaya girmeyin. Eğer sizinle çarpışmaya girerlerse siz de onları öldürün. İşte böyle verilir küfre sapanların cezası!
NİSA SURESİ : 66 Eğer onlar üzerine, “Kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın!” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ama onlar kendilerine öğütleneni yapsalardı, onlar için hem daha hayırlı olurdu hem de ömürlü olmaları bakımından daha yarayışlı.
NİSA SURESİ : 89 Onlarla eşitlenesiniz diye kendilerinin küfre saptığı gibi küfre sapmanızı istediler. O halde, Allah yolunda göç edecekleri vakte kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Bir daha da onlardan ne dost edinin ne de yardımcı.
NİSA SURESİ : 91 Diğer bazılarını da bulacaksınız ki, hem sizden emin olmak hem de kendi toplumlarından emin olmak isterler. Ama fitneyle yüz yüze getirildiklerinde başaşağı içine dalarlar. Bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barışa gitmezler ve ellerini sizden çekmezlerse onları yakalayın, tuttuğunuz yerde öldürün. İşte böylelerinin üstüne gitmeniz için size açık bir izin ve kuvvet verilmiştir.
TEVBE SURESİ : 5 O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı/duayı yerine getirir, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
TEVBE SURESİ : 12 Eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine son verebilirler.
YÛSUF SURESI: 9 “Yûsuf’u öldürün yahut bir yere götürüp atın ki, babanızın ilgisi yalnız size yönelsin ve bunun ardından barışcıl ve hayırsever bir topluluk haline gelesiniz.”
ANKEBUT SURESİ : 24 Toplumunun İbrahim’e cevabı sadece şunu söylemeleri oldu: “Bunu öldürün, yahut yakın!” Ama Allah onu ateşten kurtardı. İnanan bir toplum için bunda elbette ibretler vardır.
MÜMİN SURESİ : 25 Mûsa, katımızdan hakkı onlara getirince, şöyle dediler: “Onunla beraber iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün, kadınlarını hayata salın/kadınlarına uygunsuzca davranın/kadınlarının rahimlerini yoklayın!” Ama inkârcıların tuzağı hep boşa çıkmıştır.
BAKARA SURESİ: 54 Hani, Mûsa, toplumuna demişti ki: “Ey toplumum, buzağıyı tanrı edinmenizle öz benliklerinize zulmettiniz. Hadi, yaratıcınıza, Bâri’inize tövbe edin; egolarınızı öldürün. Böyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir; O sizin tövbelerinizi kabul eder. Hiç kuşkusuz O, evet O, tövbeleri çok kabul edendir, rahmeti sonsuz olandır.”
ELÇİLERİN İŞLERİ: Elç.21: 36 Kalabalık, “Öldürün onu!” diye bağırarak onları izliyordu.
Pavlus’tan KOLOSELİLER’E MEKTUP: Kol.3: 5 Bu nedenle bedenin dünyasal eğilimlerini fuhşu, pisliği, şehveti, kötü arzuları ve putperestlikle eş olan açgözlülüğü öldürün.
MISIRDAN ÇIKIŞ : Çık.1: 16 “İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyibakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.”
ÇÖLDE SAYIM : Say.25: 5 Bunun üzerine Musa İsrail yargıçlarına, “Her biriniz kendi adamlarınız arasında Baal-Peor’a bağlanmış olanları öldürün” dedi.
ÇÖLDE SAYIM : Say.31: 17 Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları öldürün.
YASANIN TEKRARI : Yas.13: 10 Taşlayarak öldürün onu. Çünkü Mısır’dan, köle olduğunuz ülkeden sizi çıkaran Tanrınız RAB’den sizi saptırmaya çalıştı.
YASANIN TEKRARI : Yas.17: 5 bu kötülüğü yapan erkeği ya da kadını kentinizin kapısına çıkarın ve taşa tutarak öldürün.
1.SAMUEL : 1.Sa.22: 17 Sonra yanında duran nöbetçi askerlere, “Gidin ve Davut’u destekleyen RAB’bin kâhinlerini öldürün!” dedi, “Çünkü onun kaçtığını bildikleri halde bana haber vermediler.” Ne var ki, kralın görevlileri el kaldırıp RAB’bin kâhinlerini öldürmek istemediler.
2. SAMUEL : 2.Sa.13: 28 Avşalom hizmetkârlarına şöyle buyurdu: “Dinleyin! Amnon’unşaraptan iyice keyiflendiği anı bekleyin. Size ‘Amnon’u vurun dediğim an onu öldürün. Korkmayın! Size buyruğu ben veriyorum. Güçlü ve yürekli olun!”
1. KRALLAR: 1.Kr.21: 10 Karşısına da, ‘Navot Tanrı’ya ve krala sövdü diyen iki yalancı tanık koyun. Sonra onu dışarı çıkarıp taşlayarak öldürün.”
2. KRALLAR : 2.Kr.9: 27 Yahuda Kralı Ahazya olanları görünce Beythaggan’a doğrukaçmaya başladı. Yehu ardına takılıp, “Onu da öldürün!” diyebağırdı. Ahazya’yı Yivleam yakınlarında, Gur yolunda, arabasınıniçinde vurdular. Yaralı olarak Megiddo’ya kadar kaçıp orada öldü.
2. KRALLAR : 2.Kr.10: 25 Yakmalık sununun sunulması biter bitmez, Yehu muhafızlarlakomutanlara, “İçeriye girin, hepsini öldürün, hiçbiri kaçmasın!”diye buyruk verdi. Muhafızlarla komutanlar hepsini kılıçtangeçirip ölülerini dışarı attılar. Sonra Baal’ın tapınağının iç bölümüne girdiler.
2. KRALLAR : 2.Kr.11: 8 Herkes yalın kılıç kralın çevresini sarsın, yaklaşan olursa öldürün. Kral nereye giderse, ona eşlik edin.”
1. TARİHLERAdem’in Soyu(Yar.10:2-31; 11:10-26) : 1.Ta.20: 4 Bir süre sonra Filistliler’le Gezer’de savaş çıktı. Bu savaş sırasında Huşalı Sibbekay, Rafa soyundan Sippay’ı öldürünce, Filistliler boyun eğdiler.
2. TARİHLER : 2.Ta.23: 7 Levililer yalın kılıç kralın çevresini saracaklar. Tapınağa yaklaşan olursa öldürün. Kral nereye giderse, ona eşlik edin.”
YEREMYA : Yer.50: 27 Genç boğalarını öldürün, Kesime gitsinler! Vay başlarına! Çünkü onların günü, Cezalandırılma zamanı geldi.
HEZEKİEL : Hez.9: 5 Öbürlerine, “Kent boyunca onu izleyin ve kimseye acımadan, kimseyi esirgemeden öldürün” dediğini duydum.
HEZEKİEL : Hez.9: 6 “Yaşlıyı, genci, genç kızı, kadını, çocukları öldürün. Yalnız alınlarında işaret olanlara dokunmayın. İşe tapınağımdan başlayın.” Onlar da tapınağın önünde duran İsrail ileri gelenlerinden işe başladılar.
X
BAKARA SURESİ: 28 Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz/Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz?! Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O’na döndürüleceksiniz.
BAKARA SURESİ: 54 Hani, Mûsa, toplumuna demişti ki: “Ey toplumum, buzağıyı tanrı edinmenizle öz benliklerinize zulmettiniz. Hadi, yaratıcınıza, Bâri’inize tövbe edin; egolarınızı öldürün. Böyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir; O sizin tövbelerinizi kabul eder. Hiç kuşkusuz O, evet O, tövbeleri çok kabul edendir, rahmeti sonsuz olandır.”
BAKARA SURESİ: 61 Siz şöyle demiştiniz: “Ey Mûsa, biz bir tek yemeğe asla dayanamayız; bizim için Rabbine dua et de bize yerin bitirdiklerinden, baklasından, acurundan, sarmısağından, mercimeğinden, soğanından çıkarıversin.” Mûsa şöyle demişti: “Siz daha aşağı bir nimete daha üstün bir nimeti mi değişmek istiyorsunuz? İnin bir kasabaya; istediğiniz sizin olacaktır.” Ve üzerlerine zillet, eziklik ve yoksulluk damgası vuruldu, Allah’tan bir gazaba çarpıldılar. Bu böyle oldu, çünkü onlar Allah’ın ayetlerini inkâr ediyor ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. İsyan ettikleri için böyle oldu. Sınır tanımıyor, azgınlık yapıyorlardı.
BAKARA SURESİ: 72 Siz bir adam öldürmüştünüz de onunla ilgili olarak çekişip duruyordunuz. Oysaki Allah, sizin sakladıklarınızı ortaya çıkaracaktı.
BAKARA SURESİ: 73 Şöyle dedik: “Kesilen ineğin bir parçasıyla öldürülen adama vurun.” İşte böyle diriltir Allah ölüleri. Size ayetlerini gösteriyor ki, aklınızı işletebilesiniz.
BAKARA SURESİ: 85 Bütün bunlardan sonra siz şu insanlarsınız: Birbirinizi öldürüyorsunuz. İçinizden bir zümreyi yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlar aleyhine kötülük ve düşmanlık hususunda dayanışmaya giriyorsunuz. Esasında onları yurtlarından çıkarmak size haram edildiği halde, esir olarak size geldiklerinde fidyelerini veriyorsunuz. Şimdi siz Kitap’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezillikten başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise böyleleri azabın en şiddetlisine itilir. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
BAKARA SURESİ: 87 Yemin olsun ki, Mûsa’ya Kitap’ı verdik. Ve arkasından da resuller gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da açık-seçik deliller verdik ve kendisini Ruhulkudüs’le güçlendirdik. Bir resulün size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük taslanmadınız mı? Bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz.
BAKARA SURESİ: 91 Onlara, “Allah’ın indirmiş olduğuna inanın!” denildiğinde şöyle konuşurlar: “Biz, bize indirilene inanırız.” Ve ondan ötesini inkâr ederler. Oysaki o, kendilerinin yanındakini doğrulayıcı bir gerçektir. Söyle onlara: “Madem iman sahibiydiniz, daha önce Allah’ın peygamberlerini niye öldürüyordunuz?”
BAKARA SURESİ: 154 Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Tam aksine, onlar dirilerdir ama siz farkında olmazsınız.
BAKARA SURESİ: 178 Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye karşılık hür, köleye karşılık köle, dişiye karşılık dişi… Kim kardeşi tarafından herhangi bir şekilde affa uğrarsa, bu durumda örfü izlemek ve affedene en güzel biçimde bir ödeme yapmak gerekir. İşte bu, Rabbinizden size bir hafifletme ve bir rahmettir. Kim bundan sonra azgınlık ve düşmanlık ederse onun için korkunç bir azap vardır.
BAKARA SURESİ: 191 Onları yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne/baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram’da, onlar sizinle çarpışmaya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmaya girmeyin. Eğer sizinle çarpışmaya girerlerse siz de onları öldürün. İşte böyle verilir küfre sapanların cezası!
BAKARA SURESİ: 251 Nihayet Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Ve Dâvud Câlût’u öldürdü. Ve Allah, Dâvud’da mülk/saltanat ve hikmet verdi. Ve ona dilediği şeylerden öğretti. Eğer Allah’ın, bazı insanları diğer bazılarıyla savması olmasaydı, yeryüzü bozguna uğrardı. Ama Allah âlemlere karşı çok lütufkârdır.
BAKARA SURESİ: 253 İşte resuller! Biz onların bazısını bazısına üstün kılmışızdır. Allah, onlardan bazısıyla konuşmuştur. Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya açık ayetler verdik ve onu Ruhulkudüs’le güçlendirdik. Allah dileseydi, onların ardından gelenler, açık-seçik mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak tartışmaya girdiler de içlerinden bazısı iman etti, bazısı küfre saptı. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ne var ki, Allah dilediğini yapıyor.
BAKARA SURESİ: 258 Allah’ın kendisine mülk ve saltanat verdiğini iddia ederek/Allah kendisine mülk- saltanat verdiği için, Rabbi hakkında İbrahim’le çekişeni görmedin mi? İbrahim şöyle demişti: “Benim Rabbim odur ki, hayat verir ve öldürür.” O da şöyle demişti: “Ben de hayat veririm, ben de öldürürüm.” İbrahim, “Allah, Güneş’i doğudan getiriyor, hadi sen onu batıdan getir!” deyince, küfre sapan o adam apışıp kalmıştı. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
BAKARA SURESİ: 259 Ya şu kişi gibisini görmedin mi? Çatıları çökmüş, duvarları-damları yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle demişti: “Allah şurayı ölümünden sonra nasıl hayata kavuşturacak?” Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra diriltmişti. “Ne kadar bekledin?” demişti. “Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim.” dedi. “Hayır, dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak! Henüz bozulmamış. Eşeğine bak! Seni insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak, nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra et giydiriyoruz onlara.” İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o: “Allah’ın her şeye kadir olduğunu biliyorum.”
ALİ İMRAN SURESİ : 21 Allah’ın ayetlerini inkâr edip haksız yere peygamberleri öldürenler ve insanlar içinden adaletle emredenlerin canına kıyanlar var ya, işte onlara korkunç bir azabı muştula.
ALİ İMRAN SURESİ : 112 Allah’tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmaları dışında, nerede bulunsalar üzerlerine zillet damgası vurulur. Allah’ın hışmına uğramışlardır. Üzerlerine miskinlik damgası vurulmuştur. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah’ın ayetlerine küfrediyor, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı; isyan etmişlerdi, zulüm ve azgınlık sergiliyorlardı.
ALİ İMRAN SURESİ : 144 Muhammed bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölse yahut öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri dönen, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir.
ALİ İMRAN SURESİ : 152 Yemin olsun ki, siz onları Allah’ın izniyle öldürmekteyken, Allah size vaadini doğrulamıştı. Nihayet,siz korkuya kapıldınız, yapılacak iş hususunda çekiştiniz. Ve Allah, sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra isyan ettiniz. İçinizden bir kısmı dünyayı istiyordu, bir kısmınız ise âhireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan uzaklaştırdı. Yemin olsun, sizi affetmişti. Allah, müminlere karşı lütuf sahibidir.
ALİ İMRAN SURESİ : 154 Sonra bu kederin ardından üzerinize, içinizden bir grubu sarıp kuşatan, güven verici bir uyku indirdi. Bir grup da -gerçekten onlar kendi canlarının derdine düşmüştü- Allah hakkında gerçek dışı sanılara, cahiliye düşüncelerine kapılıyordu. “Şu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. De ki: “Emir/iş ve oluş tümüyle Allah’ındır.” Öz benliklerinde, sana açıklamaz oldukları şeyler saklıyorlar. Diyorlar ki: “Bu işten bizim lehimize bir şey olsaydı, şuracıkta öldürülmezdik.” Söyle onlara: “Evlerinizde kalsaydınız bile, üzerlerine ölüm yazılmış olanlar, uzanacakları yerleri muhakkak boylayacaklardı.” Bu, Allah, göğüslerinizdekini denesin, kalplerinizdekini ortaya çıkarsın diyedir. Allah, göğüslerin özünü çok iyi bilir.
ALİ İMRAN SURESİ : 156 Ey iman sahipleri! Yeryüzünde dolaşan yahut gazaya çıkan kardeşleri için şöyle diyen inkârcılar gibi olmayın: “Yanımızda olsaydılar ölmezlerdi, öldürülmezlerdi.” Allah bunu onların kalplerinde bir özlem yapacaktır. Allah, diriltir de öldürür de. Allah, yapıp ettiklerinizi en iyi şekilde görmektedir.
ALİ İMRAN SURESİ : 157 Allah yolunda öldürülür yahut ölürseniz, Allah’tan bir bağışlanma ve bir merhamet/bir sevgi onların derleyip topladıklarından çok daha iyidir.
ALİ İMRAN SURESİ : 158 Ölür yahut öldürülürseniz elbette ki Allah’a götürüleceksiniz.
ALİ İMRAN SURESİ : 168 Yerlerinde oturup da kardeşleri için, “Bizi dinlemiş olsalardı öldürülmeyeceklerdi.” diyenlere şöyle söyle: “Eğer doğru sözlüler iseniz, kendi benliklerinizden uzaklaştırın ölümü!”

ALİ İMRAN SURESİ : 169 Allah yolunda öldürülmüş olanları ölüler sanma sakın. Hayır! Onlar diridirler. Rablerinin katında rızıklandırılıyorlar.
ALİ İMRAN SURESİ : 181 Yemin olsun ki, Allah, “Allah yoksuldur, bizler zenginleriz!” diyenlerin sözünü işitti. Dediklerini de yazacağız, haksız yere peygamberleri öldürmelerini de. Ve şöyle diyeceğiz: “Tadın, yakıp pişiren azabı!”
ALİ İMRAN SURESİ : 195 Rableri onlara cevap verdi: “Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkenceye uğratılanlar, çarpışıp da öldürülenler var ya, onların kötülüklerini yemin olsun örteceğim. Ve yemin olsun ki onları, Allah katından bir karşılık olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım.” Allah katındandır karşılıkların en güzeli.
NİSA SURESİ : 66 Eğer onlar üzerine, “Kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın!” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ama onlar kendilerine öğütleneni yapsalardı, onlar için hem daha hayırlı olurdu hem de ömürlü olmaları bakımından daha yarayışlı.
NİSA SURESİ : 74 İğreti hayatı âhiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda çarpışsınlar. Allah yolunda çarpışıp da öldürülen yahut galip gelene biz, yakında, büyük bir ödül vereceğiz.
NİSA SURESİ : 89 Onlarla eşitlenesiniz diye kendilerinin küfre saptığı gibi küfre sapmanızı istediler. O halde, Allah yolunda göç edecekleri vakte kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Bir daha da onlardan ne dost edinin ne de yardımcı.
NİSA SURESİ : 91 Diğer bazılarını da bulacaksınız ki, hem sizden emin olmak hem de kendi toplumlarından emin olmak isterler. Ama fitneyle yüz yüze getirildiklerinde başaşağı içine dalarlar. Bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barışa gitmezler ve ellerini sizden çekmezlerse onları yakalayın, tuttuğunuz yerde öldürün. İşte böylelerinin üstüne gitmeniz için size açık bir izin ve kuvvet verilmiştir.
NİSA SURESİ : 92 Yanlışlık hali müstesna, bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Yanlışlıkla bir mümini öldürenin, özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması, ölenin ailesine de üzerinde anlaşmaya varılacak tatmin edici bir diyet vermesi gerekir. Vârislerin, diyeti bağışlaması hali müstesna. Eğer öldürülen, mümin olmakla birlikte size düşman bir topluluktan ise o zaman öldürenin, özgürlüğünden yoksun bir mümini özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Öldürülen, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir toplumdan ise o durumda, öldürülenin ailesine tatmin edici bir diyet verme yanında, hürriyetinden yoksun bir mümini hürriyetine kavuşturmak da gerekli olur. Bunlara imkân bulamayan, Allah’a tövbe olarak iki ay kesiksiz oruç tutar. Allah, gereğince bilendir, hikmeti sonsuzdur.
NİSA SURESİ : 93 Bir mümini kasten öldürene gelince, onun cezası,içinde uzun süre kalmak üzere cehennemdir. Allah gazap etmiştir böylesine, lanetlemiştir onu; çok büyük bir azap hazırlamıştır ona.
NİSA SURESİ : 155 Başlarına gelenler; ahitlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve “Kalplerimiz kılıflıdır” demeleri,daha doğrusu,küfürleri yüzünden Allah, kalpleri üzerine mühür basmıştır da pek azı müstesna, iman etmezler.
NİSA SURESİ : 157 “Biz, Allah’ın resulü Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demeleri yüzünden. Oysaki onu öldürmediler, onu asmadılar da; sadece o onlara benzer gösterildi. Onun hakkında tartışmaya girenler, onunla ilgili olarak tam bir kuşku içindedirler. Onların, ona ilişkin bir bilgileri yoktur; sadece sanıya uymaktalar. Onu kesinlikle öldürmediler.
MAİDE SURESİ : 27 Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini de gerçek olarak oku. Hani, ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmişti, ötekinden kabul edilmemişti. “Seni mutlaka öldüreceğim.” dedi. Öteki: “Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder.” dedi.
MAİDE SURESİ : 28 Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmayacağım. Şu bir gerçek ki, ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
MAİDE SURESİ : 30 Nihayet nefsi onu kardeşini öldürmeye ısındırdı, o da onu öldürdü. Böylece hüsrana uğramışlardan oldu.
MAİDE SURESİ : 32 İşte bu yüzden biz, İsrailoğulları üzerine şunu yazdık: Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. Andolsun, resullerimiz onlara açık-seçik kanıtlar getirmişlerdir. Ama onlardan birçoğu bunun ardından da yeryüzünde zulüm ve azgınlığa sapmaktadır.
MAİDE SURESİ : 33 Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır.
MAİDE SURESİ : 70 Yemin olsun ki biz, İsrailoğullarının kesin sözlerini almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin hoşlanmadığı birşeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da öldürüyorlardı.
MAİDE SURESİ : 95 Ey iman sahipleri! İhramda olduğunuz zaman av öldürmeyin. Sizden kim kasten onu öldürürse cezası şudur: Öldürdüğü hayvana denk deve-sığır, davar cinsinden, Kâbe’ye varacak kurbanlık bir hediye ki, içinizden adalet sahibi iki kişi belirleyecektir. Yahut yoksullara yedirme şeklinde bir keffâret, yahut buna denk oruç. Taki yaptığının vebalini tatsın. Allah, geçmişi affetmiştir. Kim bir daha yaparsa, Allah ondan öç alacaktır. Allah çok güçlüdür, öc alıcıdır.
EN’AM SURESI : 60 O, odur ki, geceleyin sizi öldürür. Gün boyunca neler yapıp neler kazandığınızı bilir. Sonra, belirlenmiş süre işletilip tamamlansın diye, gün içinde sizi diriltir. Nihayet O’nadır dönüşünüz. Sonra, yapıp ettiklerinizi size haber verecektir.
EN’AM SURESI : 137 Aynen bunun gibi, müşriklerden birçoğuna, Allah’a ortak koştukları kişiler, öz evlatlarını öldürmeyi güzel göstermiştir ki, hem onları yok etsinler hem de dinlerini onlar aleyhine karmakarışık hale getirsinler. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, düzdükleri iftiralarla baş başa bırak.
EN’AM SURESI : 151 De ki onlara: “Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah’ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz.”
A’RAF SURESI: 127 Firavun kavminin kodamanları dediler ki: “Mûsa’yı ve toplumunu, yeryüzünü fesada verip seni ve ilahlarını terk etsinler diye mi bırakıyorsun?” Dedi ki Firavun: “Biz onların oğullarını öldürüp kadınlarını diri bırakacağız/kadınlarının rahimlerini yoklayıp çocuk alacağız/kadınlarına utanç duyulacak şeyler yapacağız. Üstlerine sürekli kahır yağdıracağız.”
A’RAF SURESI: 158 De ki: “Ey insanlar! Ben sizin tümünüze Allah’ın resulüyüm! Göklerin ve yerin mülkü o Allah’ındır! İlah yoktur O’ndan başka! O diriltir, O öldürür. O halde Allah’a ve resulüne iman edin; Allah’a ve onun sözlerine inanan o ümmî peygambere iman edip uyun ki, doğruya ve güzele ulaşabilesiniz.”
ENFAL SURESİ : 17 Siz öldürmediniz onları, Allah öldürdü onları. Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı. İnananları kendisinden güzel bir imtihanla denemek için yaptı bunu. Allah; işitendir, bilendir.
ENFAL SURESİ : 30 Küfre sapanlar, seni tutup bağlamaları yahut öldürmeleri ya da yurdundan çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlar, Allah da tuzak kurar. Ama Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.
TEVBE SURESİ : 5 O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı/duayı yerine getirir, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
TEVBE SURESİ : 12 Eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine son verebilirler.
TEVBE SURESİ : 111 Allah, müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır. Allah yolunda çarpışırlar da öldürürler, öldürülürler. Allah’ın; Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kendi üzerine hak olarak yazdığı bir vaattır bu. Ahdine, Allah’tan daha vefalı kim var? Perçinlediğiniz bu antlaşmanızdan ötürü müjdeler olsun size. İşte budur o büyük başarının ta kendisi.
TEVBE SURESİ : 116 Göklerin de yerin de mülk ve yönetimi Allah’ındır. Diriltir de öldürür de. Sizin için Allah dışında ne bir dost vardır ne de bir yardımcı.
YÛNUS SURESİ: 56 O, hayat verir, O öldürür. O’na döndürüleceksiniz.!
YÛSUF SURESI: 9 “Yûsuf’u öldürün yahut bir yere götürüp atın ki, babanızın ilgisi yalnız size yönelsin ve bunun ardından barışcıl ve hayırsever bir topluluk haline gelesiniz.”
YÛSUF SURESI: 10 İçlerinden söz alan biri şöyle konuştu: “Yûsuf’u öldürmeyin. Onu bir kuyunun dibine bırakın; gelip geçen kafilelerden biri onup bulup alır. Yapacaksanız böyle yapın!”
YÛSUF SURESI: 101 “Rabbim, sen bana mülk ve saltanattan bir nasip verdin. Olayların ve düşlerin yorumundan bana bir ilim öğrettin/olayların ve düşlerin yorumu konusunda beni eğittin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Benim dünyada da âhirette de Velî’m sensin! Beni müslüman/sana teslim olmuş olarak öldür ve beni barışsever hayırlı kullar arasına kat!”
HİCR SURESI : 23 Biz, elbette biz, hayat veriyoruz; biz öldürüyoruz. Ve biziz Vâris olanlar/mirasçı kalanlar.
İSRA SURESI : 31 Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırıyoruz. Kuşkusuz, onları öldürmek büyük bir günahtır.
İSRA SURESI : 33 Allah’ın saygıya layık kıldığı cana haklı bir sebep yokken kıymayın. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisine yetki/söz hakkı vermişizdir. Ama o da öldürmede sınır tanımazlık etmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.

X
MATTA: Mat.5: 21 “Atalarımıza, ‘Adam öldürmeyeceksin. Öldüren yargılanacak’ dendiğini duydunuz.

MATTA: Mat.19: 18-19 “Hangi buyrukları?” diye sordu adam. İsa şu karşılığı verdi: “‘Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin’ ve ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.'”
MARKOS: Mar.10: 19 O’nun buyruklarını biliyorsun: ‘Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, kimsenin hakkını yemeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin.'”
LUKA: Luk.18: 20 O’nun buyruklarını biliyorsun: ‘Zina etmeyeceksin, adam öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin.'”
Pavlus’tan ROMALILAR’A MEKTUP: Rom.13: 9 “Zina etmeyeceksin, adam öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, başkasının malına göz dikmeyeceksin” buyrukları ve bundan başka ne buyruk varsa, şu sözde özetlenmiştir: “Komşunu kendin gibi seveceksin.”
YAKUP’UN MEKTUBU: Yak.2: 11 Nitekim “Zina etmeyeceksin” diyen, aynı zamanda “Adam öldürmeyeceksin” demiştir. Zina etmez, ama adam öldürürsen, Yasa’yı yine de çiğnemiş olursun.
MISIRDAN ÇIKIŞ : Çık.20: 13 “Adam öldürmeyeceksin.
MISIRDAN ÇIKIŞ : Çık.23: 7 Yalandan uzak duracak, suçsuz ve doğru kişiyi öldürmeyeceksiniz. Çünkü ben kötü kişiyi aklamam.
YASANIN TEKRARI : Yas.5: 17 “‘Adam öldürmeyeceksin.
ELÇİLERİN İŞLERİ: Elç.21: 36 Kalabalık, “Öldürün onu!” diye bağırarak onları izliyordu.
Pavlus’tan KOLOSELİLER’E MEKTUP: Kol.3: 5 Bu nedenle bedenin dünyasal eğilimlerini fuhşu, pisliği, şehveti, kötü arzuları ve putperestlikle eş olan açgözlülüğü öldürün.
MISIRDAN ÇIKIŞ : Çık.1: 16 “İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyibakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.”
ÇÖLDE SAYIM : Say.25: 5 Bunun üzerine Musa İsrail yargıçlarına, “Her biriniz kendiadamlarınız arasında Baal-Peor’a bağlanmış olanları öldürün” dedi.
ÇÖLDE SAYIM : Say.31: 17 Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları öldürün.
YASANIN TEKRARI : Yas.13: 10 Taşlayarak öldürün onu. Çünkü Mısır’dan, köle olduğunuzülkeden sizi çıkaran Tanrınız RAB’den sizi saptırmaya çalıştı.
YASANIN TEKRARI : Yas.17: 5 bu kötülüğü yapan erkeği ya da kadını kentinizin kapısınaçıkarın ve taşa tutarak öldürün.
1.SAMUEL : 1.Sa.22: 17 Sonra yanında duran nöbetçi askerlere, “Gidin ve Davut’udestekleyen RAB’bin kâhinlerini öldürün!” dedi, “Çünkü onunkaçtığını bildikleri halde bana haber vermediler.” Ne var ki,kralın görevlileri el kaldırıp RAB’bin kâhinlerini öldürmek istemediler.
2. SAMUEL : 2.Sa.13: 28 Avşalom hizmetkârlarına şöyle buyurdu: “Dinleyin! Amnon’unşaraptan iyice keyiflendiği anı bekleyin. Size ‘Amnon’u vurun dediğim an onu öldürün. Korkmayın! Size buyruğu ben veriyorum. Güçlü ve yürekli olun!”
1. KRALLAR: 1.Kr.21: 10 Karşısına da, ‘Navot Tanrı’ya ve krala sövdü diyen iki yalancı tanık koyun. Sonra onu dışarı çıkarıp taşlayarak öldürün.”
2. KRALLAR : 2.Kr.9: 27 Yahuda Kralı Ahazya olanları görünce Beythaggan’a doğrukaçmaya başladı. Yehu ardına takılıp, “Onu da öldürün!” diyebağırdı. Ahazya’yı Yivleam yakınlarında, Gur yolunda, arabasınıniçinde vurdular. Yaralı olarak Megiddo’ya kadar kaçıp orada öldü.
2. KRALLAR : 2.Kr.10: 25 Yakmalık sununun sunulması biter bitmez, Yehu muhafızlarlakomutanlara, “İçeriye girin, hepsini öldürün, hiçbiri kaçmasın!”diye buyruk verdi. Muhafızlarla komutanlar hepsini kılıçtangeçirip ölülerini dışarı attılar. Sonra Baal’ın tapınağının iç bölümüne girdiler.
2. KRALLAR : 2.Kr.11: 8 Herkes yalın kılıç kralın çevresini sarsın, yaklaşan olursaöldürün. Kral nereye giderse, ona eşlik edin.”
1. TARİHLERAdem’in Soyu(Yar.10:2-31; 11:10-26) : 1.Ta.20: 4 Bir süre sonra Filistliler’le Gezer’de savaş çıktı. Bu savaş sırasında Huşalı Sibbekay, Rafa soyundan Sippay’ı öldürünce, Filistliler boyun eğdiler.
2. TARİHLER : 2.Ta.23: 7 Levililer yalın kılıç kralın çevresini saracaklar. Tapınağa yaklaşan olursa öldürün. Kral nereye giderse, ona eşlik edin.”
YEREMYA : Yer.50: 27 Genç boğalarını öldürün, Kesime gitsinler! Vay başlarına! Çünkü onların günü, Cezalandırılma zamanı geldi.
HEZEKİEL : Hez.9: 5 Öbürlerine, “Kent boyunca onu izleyin ve kimseye acımadan,kimseyi esirgemeden öldürün” dediğini duydum.
HEZEKİEL : Hez.9: 6 “Yaşlıyı, genci, genç kızı, kadını, çocukları öldürün. Yalnız alınlarında işaret olanlara dokunmayın. İşe tapınağımdan başlayın.” Onlar da tapınağın önünde duran İsrail ileri gelenlerinden işe başladılar.
MISIRDAN ÇIKIŞ : Çık.1: 16 “İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyibakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.”
ÇÖLDE SAYIM : Say.31: 17 Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları öldürün.
LEVİLİLER : Lev.24: 23 Musa bunları İsrail halkına bildirdikten sonra, halk RAB’be lanet eden adamı ordugahın dışına çıkardı ve taşlayarak öldürdü. Böylece İsrail halkı RAB’bin Musa’ya verdiği buyruğu yerine getirmiş oldu.
ÇÖLDE SAYIM : Say.15: 36 Böylece topluluk adamı ordugahın dışına çıkardı. RAB’binMusa’ya buyurduğu gibi, onu taşlayarak öldürdüler.
YASANIN TEKRARI : Yas.21: 21 Bunun üzerine kentin bütün erkekleri onu taşlayarak öldürecekler. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız. Bütünİsrailliler bunu duyup korkacaklar.”
YASANIN TEKRARI : Yas.22: 21 kızı baba evinin kapısına çıkaracaklar. Kent halkı taşlayarak kızı öldürecek. Babasının evindeyken fuhuş yapmakla İsrail’de iğrençlik yapmıştır. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız.
YASANIN TEKRARI : Yas.22: 24 ikisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek içinbağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdakikötülüğü ortadan kaldıracaksınız.
1. KRALLAR: 1.Kr.21: 13 Sonra iki kötü adam gelip Navot’un karşısına oturdu ve halkın önünde: “Navot, Tanrı’ya ve krala sövdü” diyerek yalan yere tanıklık etti. Bunun üzerine onu kentin dışına çıkardılar ve taşlayarak öldürdüler.
X
BAKARA SURESİ: 191 Onları yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne/baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram’da, onlar sizinle çarpışmaya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmaya girmeyin. Eğer sizinle çarpışmaya girerlerse siz de onları öldürün. İşte böyle verilir küfre sapanların cezası!
NİSA SURESİ : 66 Eğer onlar üzerine, “Kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın!” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ama onlar kendilerine öğütleneni yapsalardı, onlar için hem daha hayırlı olurdu hem de ömürlü olmaları bakımından daha yarayışlı.
NİSA SURESİ : 89 Onlarla eşitlenesiniz diye kendilerinin küfre saptığı gibi küfre sapmanızı istediler. O halde, Allah yolunda göç edecekleri vakte kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Bir daha da onlardan ne dost edinin ne de yardımcı.
NİSA SURESİ : 91 Diğer bazılarını da bulacaksınız ki, hem sizden emin olmak hem de kendi toplumlarından emin olmak isterler. Ama fitneyle yüz yüze getirildiklerinde başaşağı içine dalarlar. Bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barışa gitmezler ve ellerini sizden çekmezlerse onları yakalayın, tuttuğunuz yerde öldürün. İşte böylelerinin üstüne gitmeniz için size açık bir izin ve kuvvet verilmiştir.
TEVBE SURESİ : 5 O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı/duayı yerine getirir, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
TEVBE SURESİ : 12 Eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine son verebilirler.
YÛSUF SURESI: 9 “Yûsuf’u öldürün yahut bir yere götürüp atın ki, babanızın ilgisi yalnız size yönelsin ve bunun ardından barışcıl ve hayırsever bir topluluk haline gelesiniz.”
ANKEBUT SURESİ : 24 Toplumunun İbrahim’e cevabı sadece şunu söylemeleri oldu: “Bunu öldürün, yahut yakın!” Ama Allah onu ateşten kurtardı. İnanan bir toplum için bunda elbette ibretler vardır.
MÜMİN SURESİ : 25 Mûsa, katımızdan hakkı onlara getirince, şöyle dediler: “Onunla beraber iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün, kadınlarını hayata salın/kadınlarına uygunsuzca davranın/kadınlarının rahimlerini yoklayın!” Ama inkârcıların tuzağı hep boşa çıkmıştır.
BAKARA SURESİ: 54 Hani, Mûsa, toplumuna demişti ki: “Ey toplumum, buzağıyı tanrı edinmenizle öz benliklerinize zulmettiniz. Hadi, yaratıcınıza, Bâri’inize tövbe edin; egolarınızı öldürün. Böyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir; O sizin tövbelerinizi kabul eder. Hiç kuşkusuz O, evet O, tövbeleri çok kabul edendir, rahmeti sonsuz olandır.”
ELÇİLERİN İŞLERİ: Elç.21: 36 Kalabalık, “Öldürün onu!” diye bağırarak onları izliyordu.
Pavlus’tan KOLOSELİLER’E MEKTUP: Kol.3: 5 Bu nedenle bedenin dünyasal eğilimlerini fuhşu, pisliği, şehveti, kötü arzuları ve putperestlikle eş olan açgözlülüğü öldürün
MISIRDAN ÇIKIŞ : Çık.1: 16 “İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyibakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.”
ÇÖLDE SAYIM : Say.25: 5 Bunun üzerine Musa İsrail yargıçlarına, “Her biriniz kendi adamlarınız arasında Baal-Peor’a bağlanmış olanları öldürün” dedi.
ÇÖLDE SAYIM : Say.31: 17 Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları öldürün.
YASANIN TEKRARI : Yas.13: 10 Taşlayarak öldürün onu. Çünkü Mısır’dan, köle olduğunuz ülkeden sizi çıkaran Tanrınız RAB’den sizi saptırmaya çalıştı.
YASANIN TEKRARI : Yas.17: 5 bu kötülüğü yapan erkeği ya da kadını kentinizin kapısına çıkarın ve taşa tutarak öldürün.
1.SAMUEL : 1.Sa.22: 17 Sonra yanında duran nöbetçi askerlere, “Gidin ve Davut’u destekleyen RAB’bin kâhinlerini öldürün!” dedi, “Çünkü onun kaçtığını bildikleri halde bana haber vermediler.” Ne var ki, kralın görevlileri el kaldırıp RAB’bin kâhinlerini öldürmek istemediler.
2. SAMUEL : 2.Sa.13: 28 Avşalom hizmetkârlarına şöyle buyurdu: “Dinleyin! Amnon’unşaraptan iyice keyiflendiği anı bekleyin. Size ‘Amnon’u vurun dediğim an onu öldürün. Korkmayın! Size buyruğu ben veriyorum. Güçlü ve yürekli olun!”
1. KRALLAR: 1.Kr.21: 10 Karşısına da, ‘Navot Tanrı’ya ve krala sövdü diyen iki yalancı tanık koyun. Sonra onu dışarı çıkarıp taşlayarak öldürün.”
2. KRALLAR : 2.Kr.9: 27 Yahuda Kralı Ahazya olanları görünce Beythaggan’a doğrukaçmaya başladı. Yehu ardına takılıp, “Onu da öldürün!” diyebağırdı. Ahazya’yı Yivleam yakınlarında, Gur yolunda, arabasınıniçinde vurdular. Yaralı olarak Megiddo’ya kadar kaçıp orada öldü.
2. KRALLAR : 2.Kr.10: 25 Yakmalık sununun sunulması biter bitmez, Yehu muhafızlarlakomutanlara, “İçeriye girin, hepsini öldürün, hiçbiri kaçmasın!”diye buyruk verdi. Muhafızlarla komutanlar hepsini kılıçtangeçirip ölülerini dışarı attılar. Sonra Baal’ın tapınağının iç bölümüne girdiler.
2. KRALLAR : 2.Kr.11: 8 Herkes yalın kılıç kralın çevresini sarsın, yaklaşan olursa öldürün. Kral nereye giderse, ona eşlik edin.”
1. TARİHLERAdem’in Soyu(Yar.10:2-31; 11:10-26) : 1.Ta.20: 4 Bir süre sonra Filistliler’le Gezer’de savaş çıktı. Bu savaş sırasında Huşalı Sibbekay, Rafa soyundan Sippay’ı öldürünce, Filistliler boyun eğdiler.
2. TARİHLER : 2.Ta.23: 7 Levililer yalın kılıç kralın çevresini saracaklar. Tapınağa yaklaşan olursa öldürün. Kral nereye giderse, ona eşlik edin.”
YEREMYA : Yer.50: 27 Genç boğalarını öldürün, Kesime gitsinler! Vay başlarına! Çünkü onların günü, Cezalandırılma zamanı geldi.
HEZEKİEL : Hez.9: 5 Öbürlerine, “Kent boyunca onu izleyin ve kimseye acımadan, kimseyi esirgemeden öldürün” dediğini duydum.
HEZEKİEL : Hez.9: 6 “Yaşlıyı, genci, genç kızı, kadını, çocukları öldürün. Yalnız alınlarında işaret olanlara dokunmayın. İşe tapınağımdan başlayın.” Onlar da tapınağın önünde duran İsrail ileri gelenlerinden işe başladılar.
X
BAKARA SURESİ: 28 Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz/Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz?! Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O’na döndürüleceksiniz.
BAKARA SURESİ: 54 Hani, Mûsa, toplumuna demişti ki: “Ey toplumum, buzağıyı tanrı edinmenizle öz benliklerinize zulmettiniz. Hadi, yaratıcınıza, Bâri’inize tövbe edin; egolarınızı öldürün. Böyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir; O sizin tövbelerinizi kabul eder. Hiç kuşkusuz O, evet O, tövbeleri çok kabul edendir, rahmeti sonsuz olandır.”
BAKARA SURESİ: 61 Siz şöyle demiştiniz: “Ey Mûsa, biz bir tek yemeğe asla dayanamayız; bizim için Rabbine dua et de bize yerin bitirdiklerinden, baklasından, acurundan, sarmısağından, mercimeğinden, soğanından çıkarıversin.” Mûsa şöyle demişti: “Siz daha aşağı bir nimete daha üstün bir nimeti mi değişmek istiyorsunuz? İnin bir kasabaya; istediğiniz sizin olacaktır.” Ve üzerlerine zillet, eziklik ve yoksulluk damgası vuruldu, Allah’tan bir gazaba çarpıldılar. Bu böyle oldu, çünkü onlar Allah’ın ayetlerini inkâr ediyor ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. İsyan ettikleri için böyle oldu. Sınır tanımıyor, azgınlık yapıyorlardı.
BAKARA SURESİ: 72 Siz bir adam öldürmüştünüz de onunla ilgili olarak çekişip duruyordunuz. Oysaki Allah, sizin sakladıklarınızı ortaya çıkaracaktı.
BAKARA SURESİ: 73 Şöyle dedik: “Kesilen ineğin bir parçasıyla öldürülen adama vurun.” İşte böyle diriltir Allah ölüleri. Size ayetlerini gösteriyor ki, aklınızı işletebilesiniz.
BAKARA SURESİ: 85 Bütün bunlardan sonra siz şu insanlarsınız: Birbirinizi öldürüyorsunuz. İçinizden bir zümreyi yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlar aleyhine kötülük ve düşmanlık hususunda dayanışmaya giriyorsunuz. Esasında onları yurtlarından çıkarmak size haram edildiği halde, esir olarak size geldiklerinde fidyelerini veriyorsunuz. Şimdi siz Kitap’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezillikten başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise böyleleri azabın en şiddetlisine itilir. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
BAKARA SURESİ: 87 Yemin olsun ki, Mûsa’ya Kitap’ı verdik. Ve arkasından da resuller gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da açık-seçik deliller verdik ve kendisini Ruhulkudüs’le güçlendirdik. Bir resulün size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük taslanmadınız mı? Bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz.
BAKARA SURESİ: 91 Onlara, “Allah’ın indirmiş olduğuna inanın!” denildiğinde şöyle konuşurlar: “Biz, bize indirilene inanırız.” Ve ondan ötesini inkâr ederler. Oysaki o, kendilerinin yanındakini doğrulayıcı bir gerçektir. Söyle onlara: “Madem iman sahibiydiniz, daha önce Allah’ın peygamberlerini niye öldürüyordunuz?”
BAKARA SURESİ: 154 Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Tam aksine, onlar dirilerdir ama siz farkında olmazsınız.
BAKARA SURESİ: 178 Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye karşılık hür, köleye karşılık köle, dişiye karşılık dişi… Kim kardeşi tarafından herhangi bir şekilde affa uğrarsa, bu durumda örfü izlemek ve affedene en güzel biçimde bir ödeme yapmak gerekir. İşte bu, Rabbinizden size bir hafifletme ve bir rahmettir. Kim bundan sonra azgınlık ve düşmanlık ederse onun için korkunç bir azap vardır.
BAKARA SURESİ: 191 Onları yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne/baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram’da, onlar sizinle çarpışmaya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmaya girmeyin. Eğer sizinle çarpışmaya girerlerse siz de onları öldürün. İşte böyle verilir küfre sapanların cezası!
BAKARA SURESİ: 251 Nihayet Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Ve Dâvud Câlût’u öldürdü. Ve Allah, Dâvud’da mülk/saltanat ve hikmet verdi. Ve ona dilediği şeylerden öğretti. Eğer Allah’ın, bazı insanları diğer bazılarıyla savması olmasaydı, yeryüzü bozguna uğrardı. Ama Allah âlemlere karşı çok lütufkârdır.
BAKARA SURESİ: 253 İşte resuller! Biz onların bazısını bazısına üstün kılmışızdır. Allah, onlardan bazısıyla konuşmuştur. Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya açık ayetler verdik ve onu Ruhulkudüs’le güçlendirdik. Allah dileseydi, onların ardından gelenler, açık-seçik mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak tartışmaya girdiler de içlerinden bazısı iman etti, bazısı küfre saptı. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ne var ki, Allah dilediğini yapıyor.
BAKARA SURESİ: 258 Allah’ın kendisine mülk ve saltanat verdiğini iddia ederek/Allah kendisine mülk- saltanat verdiği için, Rabbi hakkında İbrahim’le çekişeni görmedin mi? İbrahim şöyle demişti: “Benim Rabbim odur ki, hayat verir ve öldürür.” O da şöyle demişti: “Ben de hayat veririm, ben de öldürürüm.” İbrahim, “Allah, Güneş’i doğudan getiriyor, hadi sen onu batıdan getir!” deyince, küfre sapan o adam apışıp kalmıştı. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
BAKARA SURESİ: 259 Ya şu kişi gibisini görmedin mi? Çatıları çökmüş, duvarları-damları yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle demişti: “Allah şurayı ölümünden sonra nasıl hayata kavuşturacak?” Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra diriltmişti. “Ne kadar bekledin?” demişti. “Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim.” dedi. “Hayır, dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak! Henüz bozulmamış. Eşeğine bak! Seni insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak, nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra et giydiriyoruz onlara.” İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o: “Allah’ın her şeye kadir olduğunu biliyorum.”
ALİ İMRAN SURESİ : 21 Allah’ın ayetlerini inkâr edip haksız yere peygamberleri öldürenler ve insanlar içinden adaletle emredenlerin canına kıyanlar var ya, işte onlara korkunç bir azabı muştula.
ALİ İMRAN SURESİ : 112 Allah’tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmaları dışında, nerede bulunsalar üzerlerine zillet damgası vurulur. Allah’ın hışmına uğramışlardır. Üzerlerine miskinlik damgası vurulmuştur. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah’ın ayetlerine küfrediyor, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı; isyan etmişlerdi, zulüm ve azgınlık sergiliyorlardı.
ALİ İMRAN SURESİ : 144 Muhammed bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölse yahut öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri dönen, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir.
ALİ İMRAN SURESİ : 152 Yemin olsun ki, siz onları Allah’ın izniyle öldürmekteyken, Allah size vaadini doğrulamıştı. Nihayet,siz korkuya kapıldınız, yapılacak iş hususunda çekiştiniz. Ve Allah, sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra isyan ettiniz. İçinizden bir kısmı dünyayı istiyordu, bir kısmınız ise âhireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan uzaklaştırdı. Yemin olsun, sizi affetmişti. Allah, müminlere karşı lütuf sahibidir.
ALİ İMRAN SURESİ : 154 Sonra bu kederin ardından üzerinize, içinizden bir grubu sarıp kuşatan, güven verici bir uyku indirdi. Bir grup da -gerçekten onlar kendi canlarının derdine düşmüştü- Allah hakkında gerçek dışı sanılara, cahiliye düşüncelerine kapılıyordu. “Şu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. De ki: “Emir/iş ve oluş tümüyle Allah’ındır.” Öz benliklerinde, sana açıklamaz oldukları şeyler saklıyorlar. Diyorlar ki: “Bu işten bizim lehimize bir şey olsaydı, şuracıkta öldürülmezdik.” Söyle onlara: “Evlerinizde kalsaydınız bile, üzerlerine ölüm yazılmış olanlar, uzanacakları yerleri muhakkak boylayacaklardı.” Bu, Allah, göğüslerinizdekini denesin, kalplerinizdekini ortaya çıkarsın diyedir. Allah, göğüslerin özünü çok iyi bilir.
ALİ İMRAN SURESİ : 156 Ey iman sahipleri! Yeryüzünde dolaşan yahut gazaya çıkan kardeşleri için şöyle diyen inkârcılar gibi olmayın: “Yanımızda olsaydılar ölmezlerdi, öldürülmezlerdi.” Allah bunu onların kalplerinde bir özlem yapacaktır. Allah, diriltir de öldürür de. Allah, yapıp ettiklerinizi en iyi şekilde görmektedir.
ALİ İMRAN SURESİ : 157 Allah yolunda öldürülür yahut ölürseniz, Allah’tan bir bağışlanma ve bir merhamet/bir sevgi onların derleyip topladıklarından çok daha iyidir.
ALİ İMRAN SURESİ : 158 Ölür yahut öldürülürseniz elbette ki Allah’a götürüleceksiniz.
ALİ İMRAN SURESİ : 168 Yerlerinde oturup da kardeşleri için, “Bizi dinlemiş olsalardı öldürülmeyeceklerdi.” diyenlere şöyle söyle: “Eğer doğru sözlüler iseniz, kendi benliklerinizden uzaklaştırın ölümü!”
ALİ İMRAN SURESİ : 169 Allah yolunda öldürülmüş olanları ölüler sanma sakın. Hayır! Onlar diridirler. Rablerinin katında rızıklandırılıyorlar.
ALİ İMRAN SURESİ : 181 Yemin olsun ki, Allah, “Allah yoksuldur, bizler zenginleriz!” diyenlerin sözünü işitti. Dediklerini de yazacağız, haksız yere peygamberleri öldürmelerini de. Ve şöyle diyeceğiz: “Tadın, yakıp pişiren azabı!”
ALİ İMRAN SURESİ : 195 Rableri onlara cevap verdi: “Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkenceye uğratılanlar, çarpışıp da öldürülenler var ya, onların kötülüklerini yemin olsun örteceğim. Ve yemin olsun ki onları, Allah katından bir karşılık olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım.” Allah katındandır karşılıkların en güzeli.
NİSA SURESİ : 66 Eğer onlar üzerine, “Kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın!” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ama onlar kendilerine öğütleneni yapsalardı, onlar için hem daha hayırlı olurdu hem de ömürlü olmaları bakımından daha yarayışlı.
NİSA SURESİ : 74 İğreti hayatı âhiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda çarpışsınlar. Allah yolunda çarpışıp da öldürülen yahut galip gelene biz, yakında, büyük bir ödül vereceğiz.
NİSA SURESİ : 89 Onlarla eşitlenesiniz diye kendilerinin küfre saptığı gibi küfre sapmanızı istediler. O halde, Allah yolunda göç edecekleri vakte kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Bir daha da onlardan ne dost edinin ne de yardımcı.
NİSA SURESİ : 91 Diğer bazılarını da bulacaksınız ki, hem sizden emin olmak hem de kendi toplumlarından emin olmak isterler. Ama fitneyle yüz yüze getirildiklerinde başaşağı içine dalarlar. Bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barışa gitmezler ve ellerini sizden çekmezlerse onları yakalayın, tuttuğunuz yerde öldürün. İşte böylelerinin üstüne gitmeniz için size açık bir izin ve kuvvet verilmiştir.
NİSA SURESİ : 92 Yanlışlık hali müstesna, bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Yanlışlıkla bir mümini öldürenin, özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması, ölenin ailesine de üzerinde anlaşmaya varılacak tatmin edici bir diyet vermesi gerekir. Vârislerin, diyeti bağışlaması hali müstesna. Eğer öldürülen, mümin olmakla birlikte size düşman bir topluluktan ise o zaman öldürenin, özgürlüğünden yoksun bir mümini özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Öldürülen, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir toplumdan ise o durumda, öldürülenin ailesine tatmin edici bir diyet verme yanında, hürriyetinden yoksun bir mümini hürriyetine kavuşturmak da gerekli olur. Bunlara imkân bulamayan, Allah’a tövbe olarak iki ay kesiksiz oruç tutar. Allah, gereğince bilendir, hikmeti sonsuzdur.
NİSA SURESİ : 93 Bir mümini kasten öldürene gelince, onun cezası,içinde uzun süre kalmak üzere cehennemdir. Allah gazap etmiştir böylesine, lanetlemiştir onu; çok büyük bir azap hazırlamıştır ona.
NİSA SURESİ : 155 Başlarına gelenler; ahitlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve “Kalplerimiz kılıflıdır” demeleri,daha doğrusu,küfürleri yüzünden Allah, kalpleri üzerine mühür basmıştır da pek azı müstesna, iman etmezler.
NİSA SURESİ : 157 “Biz, Allah’ın resulü Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demeleri yüzünden. Oysaki onu öldürmediler, onu asmadılar da; sadece o onlara benzer gösterildi. Onun hakkında tartışmaya girenler, onunla ilgili olarak tam bir kuşku içindedirler. Onların, ona ilişkin bir bilgileri yoktur; sadece sanıya uymaktalar. Onu kesinlikle öldürmediler.
MAİDE SURESİ : 27 Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini de gerçek olarak oku. Hani, ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmişti, ötekinden kabul edilmemişti. “Seni mutlaka öldüreceğim.” dedi. Öteki: “Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder.” dedi.
MAİDE SURESİ : 28 Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmayacağım. Şu bir gerçek ki, ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
MAİDE SURESİ : 30 Nihayet nefsi onu kardeşini öldürmeye ısındırdı, o da onu öldürdü. Böylece hüsrana uğramışlardan oldu.
MAİDE SURESİ : 32 İşte bu yüzden biz, İsrailoğulları üzerine şunu yazdık: Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. Andolsun, resullerimiz onlara açık-seçik kanıtlar getirmişlerdir. Ama onlardan birçoğu bunun ardından da yeryüzünde zulüm ve azgınlığa sapmaktadır.
MAİDE SURESİ : 33 Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır.
MAİDE SURESİ : 70 Yemin olsun ki biz, İsrailoğullarının kesin sözlerini almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin hoşlanmadığı birşeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da öldürüyorlardı.
MAİDE SURESİ : 95 Ey iman sahipleri! İhramda olduğunuz zaman av öldürmeyin. Sizden kim kasten onu öldürürse cezası şudur: Öldürdüğü hayvana denk deve-sığır, davar cinsinden, Kâbe’ye varacak kurbanlık bir hediye ki, içinizden adalet sahibi iki kişi belirleyecektir. Yahut yoksullara yedirme şeklinde bir keffâret, yahut buna denk oruç. Taki yaptığının vebalini tatsın. Allah, geçmişi affetmiştir. Kim bir daha yaparsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah çok güçlüdür, öc alıcıdır.
EN’AM SURESI : 60 O, odur ki, geceleyin sizi öldürür. Gün boyunca neler yapıp neler kazandığınızı bilir. Sonra, belirlenmiş süre işletilip tamamlansın diye, gün içinde sizi diriltir. Nihayet O’nadır dönüşünüz. Sonra, yapıp ettiklerinizi size haber verecektir.
EN’AM SURESI : 137 Aynen bunun gibi, müşriklerden birçoğuna, Allah’a ortak koştukları kişiler, öz evlatlarını öldürmeyi güzel göstermiştir ki, hem onları yok etsinler hem de dinlerini onlar aleyhine karmakarışık hale getirsinler. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, düzdükleri iftiralarla baş başa bırak.
EN’AM SURESI : 151 De ki onlara: “Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah’ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz.”
A’RAF SURESI: 127 Firavun kavminin kodamanları dediler ki: “Mûsa’yı ve toplumunu, yeryüzünü fesada verip seni ve ilahlarını terk etsinler diye mi bırakıyorsun?” Dedi ki Firavun: “Biz onların oğullarını öldürüp kadınlarını diri bırakacağız/kadınlarının rahimlerini yoklayıp çocuk alacağız/kadınlarına utanç duyulacak şeyler yapacağız. Üstlerine sürekli kahır yağdıracağız.”
A’RAF SURESI: 158 De ki: “Ey insanlar! Ben sizin tümünüze Allah’ın resulüyüm! Göklerin ve yerin mülkü o Allah’ındır! İlah yoktur O’ndan başka! O diriltir, O öldürür. O halde Allah’a ve resulüne iman edin; Allah’a ve onun sözlerine inanan o ümmî peygambere iman edip uyun ki, doğruya ve güzele ulaşabilesiniz.”
ENFAL SURESİ : 17 Siz öldürmediniz onları, Allah öldürdü onları. Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı. İnananları kendisinden güzel bir imtihanla denemek için yaptı bunu. Allah; işitendir, bilendir.
ENFAL SURESİ : 30 Küfre sapanlar, seni tutup bağlamaları yahut öldürmeleri ya da yurdundan çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlar, Allah da tuzak kurar. Ama Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.
TEVBE SURESİ : 5 O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı/duayı yerine getirir, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
TEVBE SURESİ : 12 Eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine son verebilirler.
TEVBE SURESİ : 111 Allah, müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır. Allah yolunda çarpışırlar da öldürürler, öldürülürler. Allah’ın; Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kendi üzerine hak olarak yazdığı bir vaattır bu. Ahdine, Allah’tan daha vefalı kim var? Perçinlediğiniz bu antlaşmanızdan ötürü müjdeler olsun size. İşte budur o büyük başarının ta kendisi.
TEVBE SURESİ : 116 Göklerin de yerin de mülk ve yönetimi Allah’ındır. Diriltir de öldürür de. Sizin için Allah dışında ne bir dost vardır ne de bir yardımcı.
YÛNUS SURESİ: 56 O, hayat verir, O öldürür. O’na döndürüleceksiniz.!
YÛSUF SURESI: 9 “Yûsuf’u öldürün yahut bir yere götürüp atın ki, babanızın ilgisi yalnız size yönelsin ve bunun ardından barışcıl ve hayırsever bir topluluk haline gelesiniz.”
YÛSUF SURESI: 10 İçlerinden söz alan biri şöyle konuştu: “Yûsuf’u öldürmeyin. Onu bir kuyunun dibine bırakın; gelip geçen kafilelerden biri onup bulup alır. Yapacaksanız böyle yapın!”
YÛSUF SURESI: 101 “Rabbim, sen bana mülk ve saltanattan bir nasip verdin. Olayların ve düşlerin yorumundan bana bir ilim öğrettin/olayların ve düşlerin yorumu konusunda beni eğittin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Benim dünyada da âhirette de Velî’m sensin! Beni müslüman/sana teslim olmuş olarak öldür ve beni barışsever hayırlı kullar arasına kat!”
HİCR SURESI : 23 Biz, elbette biz,hayat veriyoruz; biz öldürüyoruz. Ve biziz Vâris olanlar/mirasçı kalanlar.
İSRA SURESI : 31 Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırıyoruz. Kuşkusuz, onları öldürmek büyük bir günahtır
İSRA SURESI : 33 Allah’ın saygıya layık kıldığı cana haklı bir sebep yokken kıymayın. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisine yetki/söz hakkı vermişizdir. Ama o da öldürmede sınır tanımazlık etmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.

X
MATTA: Mat.5: 21 “Atalarımıza, ‘Adam öldürmeyeceksin. Öldüren yargılanacak’ dendiğini duydunuz.
MATTA: Mat.19: 18-19 “Hangi buyrukları?” diye sordu adam. İsa şu karşılığı verdi: “‘Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin’ ve ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.'”
MARKOS: Mar.10: 19 O’nun buyruklarını biliyorsun: ‘Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, kimsenin hakkını yemeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin.'”
LUKA: Luk.18: 20 O’nun buyruklarını biliyorsun: ‘Zina etmeyeceksin, adam öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin.'”
Pavlus’tan ROMALILAR’A MEKTUP: Rom.13: 9 “Zina etmeyeceksin, adam öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, başkasının malına göz dikmeyeceksin” buyrukları ve bundan başka ne buyruk varsa, şu sözde özetlenmiştir: “Komşunu kendin gibi seveceksin.”
YAKUP’UN MEKTUBU: Yak.2: 11 Nitekim “Zina etmeyeceksin” diyen, aynı zamanda “Adam öldürmeyeceksin” demiştir. Zina etmez, ama adam öldürürsen, Yasa’yı yine de çiğnemiş olursun.
MISIRDAN ÇIKIŞ : Çık.20: 13 “Adam öldürmeyeceksin.
MISIRDAN ÇIKIŞ : Çık.23: 7 Yalandan uzak duracak, suçsuz ve doğru kişiyi öldürmeyeceksiniz. Çünkü ben kötü kişiyi aklamam.
YASANIN TEKRARI : Yas.5: 17 “‘Adam öldürmeyeceksin.
ELÇİLERİN İŞLERİ: Elç.21: 36 Kalabalık, “Öldürün onu!” diye bağırarak onları izliyordu.
Pavlus’tan KOLOSELİLER’E MEKTUP: Kol.3: 5 Bu nedenle bedenin dünyasal eğilimlerini fuhşu, pisliği, şehveti, kötü arzuları ve putperestlikle eş olan açgözlülüğü öldürün.
MISIRDAN ÇIKIŞ : Çık.1: 16 “İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyibakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.”
ÇÖLDE SAYIM : Say.25: 5 Bunun üzerine Musa İsrail yargıçlarına, “Her biriniz kendiadamlarınız arasında Baal-Peor’a bağlanmış olanları öldürün” dedi.
ÇÖLDE SAYIM : Say.31: 17 Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları öldürün.
YASANIN TEKRARI : Yas.13: 10 Taşlayarak öldürün onu. Çünkü Mısır’dan, köle olduğunuzülkeden sizi çıkaran Tanrınız RAB’den sizi saptırmaya çalıştı.
YASANIN TEKRARI : Yas.17: 5 bu kötülüğü yapan erkeği ya da kadını kentinizin kapısına çıkarın ve taşa tutarak öldürün.
1.SAMUEL : 1.Sa.22: 17 Sonra yanında duran nöbetçi askerlere, “Gidin ve Davut’u destekleyen RAB’bin kâhinlerini öldürün!” dedi, “Çünkü onunkaçtığını bildikleri halde bana haber vermediler.” Ne var ki,kralın görevlileri el kaldırıp RAB’bin kâhinlerini öldürmek istemediler.
2. SAMUEL : 2.Sa.13: 28 Avşalom hizmetkârlarına şöyle buyurdu: “Dinleyin! Amnon’unşaraptan iyice keyiflendiği anı bekleyin. Size ‘Amnon’u vurun dediğim an onu öldürün. Korkmayın! Size buyruğu ben veriyorum. Güçlü ve yürekli olun!”
1. KRALLAR: 1.Kr.21: 10 Karşısına da, ‘Navot Tanrı’ya ve krala sövdü diyen iki yalancı tanık koyun. Sonra onu dışarı çıkarıp taşlayarak öldürün.”
2. KRALLAR : 2.Kr.9: 27 Yahuda Kralı Ahazya olanları görünce Beythaggan’a doğrukaçmaya başladı. Yehu ardına takılıp, “Onu da öldürün!” diyebağırdı. Ahazya’yı Yivleam yakınlarında, Gur yolunda, arabasınıniçinde vurdular. Yaralı olarak Megiddo’ya kadar kaçıp orada öldü.
2. KRALLAR : 2.Kr.10: 25 Yakmalık sununun sunulması biter bitmez, Yehu muhafızlarlakomutanlara, “İçeriye girin, hepsini öldürün, hiçbiri kaçmasın!”diye buyruk verdi. Muhafızlarla komutanlar hepsini kılıçtangeçirip ölülerini dışarı attılar. Sonra Baal’ın tapınağının iç bölümüne girdiler.
2. KRALLAR : 2.Kr.11: 8 Herkes yalın kılıç kralın çevresini sarsın, yaklaşan olursaöldürün. Kral nereye giderse, ona eşlik edin.”
1. TARİHLERAdem’in Soyu(Yar.10:2-31; 11:10-26) : 1.Ta.20: 4 Bir süre sonra Filistliler’le Gezer’de savaş çıktı. Bu savaş sırasında Huşalı Sibbekay, Rafa soyundan Sippay’ı öldürünce, Filistliler boyun eğdiler.
2. TARİHLER : 2.Ta.23: 7 Levililer yalın kılıç kralın çevresini saracaklar. Tapınağa yaklaşan olursa öldürün. Kral nereye giderse, ona eşlik edin.”
YEREMYA : Yer.50: 27 Genç boğalarını öldürün, Kesime gitsinler! Vay başlarına! Çünkü onların günü, Cezalandırılma zamanı geldi.
HEZEKİEL : Hez.9: 5 Öbürlerine, “Kent boyunca onu izleyin ve kimseye acımadan,kimseyi esirgemeden öldürün” dediğini duydum.
HEZEKİEL : Hez.9: 6 “Yaşlıyı, genci, genç kızı, kadını, çocukları öldürün. Yalnız alınlarında işaret olanlara dokunmayın. İşe tapınağımdan başlayın.” Onlar da tapınağın önünde duran İsrail ileri gelenlerinden işe başladılar.
MISIRDAN ÇIKIŞ : Çık.1: 16 “İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyibakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.”
ÇÖLDE SAYIM : Say.31: 17 Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları öldürün.
LEVİLİLER : Lev.24: 23 Musa bunları İsrail halkına bildirdikten sonra, halk RAB’be lanet eden adamı ordugahın dışına çıkardı ve taşlayarak öldürdü. Böylece İsrail halkı RAB’bin Musa’ya verdiği buyruğu yerine getirmiş oldu.
ÇÖLDE SAYIM : Say.15: 36 Böylece topluluk adamı ordugahın dışına çıkardı. RAB’binMusa’ya buyurduğu gibi, onu taşlayarak öldürdüler.
YASANIN TEKRARI : Yas.21: 21 Bunun üzerine kentin bütün erkekleri onu taşlayarak öldürecekler. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız. Bütünİsrailliler bunu duyup korkacaklar.”
YASANIN TEKRARI : Yas.22: 21 kızı baba evinin kapısına çıkaracaklar. Kent halkı taşlayarak kızı öldürecek. Babasının evindeyken fuhuş yapmakla İsrail’de iğrençlik yapmıştır. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız.
YASANIN TEKRARI : Yas.22: 24 ikisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek içinbağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdakikötülüğü ortadan kaldıracaksınız.
1. KRALLAR: 1.Kr.21: 13 Sonra iki kötü adam gelip Navot’un karşısına oturdu ve halkın önünde: “Navot, Tanrı’ya ve krala sövdü” diyerek yalan yere tanıklık etti. Bunun üzerine onu kentin dışına çıkardılar ve taşlayarak öldürdüler.
X
BENİ KUREYZA YAHUDİ KATLİAMI

Hendek Savaşı bitmiş, müşrikler geri dönmüş, Muhammed eve gelip istirahate çekilmiştir. Tam bu sırada Cebrail, bir katıra binmiş vaziyette kılıcını kuşanmış, ter ve toz duman içinde Muhammed’ in yanına varıp kendisine “Bak, biz melekler kırk gündür düşmanlarınızla savaşıyoruz, gördüğün gibi silahlarımızı hala da bırakmış değiliz. Kalk, hepiniz Beni Kureyza Yahudilerinin bulunduğu diyara gidin onları öldürün.; ben de hemen önden gidip evlerini üzerlerine yıkarım” diyor. (Tecrid-i sarih, Diyanet Tercümesi, No: 512, 1191,1565)
Cebrail’ in bu açıklamasından sonra Muhammed Müslümanlara, “İkindi namazımızı Beni Kureyza’ da kılacağız, haydi savaşa” talimatını veriyor (Kureyzalılar, Hendek Savaşında Mekkelileri desteklemişti-ADMIN). Çoluk çocuk dahil yaklaşık 1500 kişilik bir Yahudi kitlesini ele geçiriyorlar (kısmen sağ, kısmen ölü olarak). Ele geçirilen bu insanların elleri boyunlarına bağlanıyor ve onların akıbeti hakkında Muhammed, daha önce Yahudi olup da sonradan Müslüman olan Sad Bin Muaz’a yetki veriyor. Sad’ın Hendek Savaşı’nda bir damarı kesilmişti ve kanaması devam ediyordu. Muhammed’in talimatıyla Sad bir eşeğe bindirilip onun huzuruna getiriliyor. Muhammed ona, “Bu insanların kaderini sana bırakıyorum. Acaba bunlar hakkında kararın nedir?” diye soruyor. Sad’ın verdiği yanıt aynen şu: “Eli silah tutan her erkeği kılıçtan geçireceğiz. Kadın ve kızları cariye (iş ve seks kölesi); ergenlik çağına gelmeyen erkek çocukları da köle muamelesine tabi tutacağız.” diyor.
Muhammed, Sad’ın bu yanıtına karşı, “Senin verdiğin bu kararAllah’ın emrine tam uygundur ve sen bu kararda tam isabetli davrandın. Zaten seher vakti Cebrail de aynı ifade doğrultusunda Allah’tan bana vahiy getirdi” diyor. (Tecrid-i Sarih, Diyanet Tercümesi, No:289 hadis şerhiyle 1575 ve 1591 nolu hadisler)
Bu esirlerden erkek olanlar “Üsame Bin Zeyd” evinde; kadınlar ve çocuklar ise “Remle Binti Haris” evinde toplatılırlar. Muhammed erkeklerin idam kararını verdikten sonra Medine’ nin bugünkü pazaryeri olan semtte hendekler-çukurlar kazılarak mezar gibi hazır hale getirilir. Daha sonra erkekler eli kolu bağlı bir vaziyette ve kafileler halinde oraya yanaştırılıp başları kesilir ve o çukurlara atılır. Muhammed bu kesim işleminde Hz. Ali ve Zübeyr bin Avam’ı görevlendirmişti. Bilindiği gibi ikisi de Muhammed tarafında cennetle müjdelenmiştir. Ali ve Zübeyr kesim işine devam ederlerken Muhammed de bir yerde oturmuş onları seyrediyordu. Ayşe (Hz.) nin aktardığına göre, bu kesim işi sabahtan akşama kadar sürmüş. Erkekler idam edilirken, Yahudi kadınlar ve çocuklar da buna feryat edip saçlarını başlarını yolmuşlar.(Vakıdi, Meğazi, 2/512-517)
İdamlar yapılmadan evvel Muhammed, sanki çok önemli bir büyüklükte bulunuyormuş gibi “Arkadaşlar, onları şimdi idam etmeyelim; çünkü hava sıcaktır. Ayrıca eğer canları istiyorsa kendilerine hurma yedirin gibi” traji-komik talimatta da bulunuyor. İdamlıkların önüne atılan birkaç hurma da hayvana yem atılır gibi atılıyor. (Vakıdi, Meğazi, 2/512-14; Serahsi, Siyeri Kebir Şerhi, 3/1029 No: 1900)
Yaygın olan görüşe göre idam edilenlerin sayısı 800 ile 900 arasında değişiyor (Nesefi, Taberi, Alusi, İbni Kesir) . En düşük rakamı veren İslamcı yazarlara göre (Begavi, Suyuti, İbn’il Cezvi) ise 400 ila 600 arasında Yahudi idam edilmiştir.
Muhammed, o insanları teslim aldıktan sonra bir yerde toplayıp kendilerine, “Ey domuz ve maymun kardeşleri! Yediniz mi! İşte haliniz; görün bakalım” diyerek hakaret ediyor. Onlar da buna karşı, “Ey Muhammed, biz senden bunu beklemezdik, neden böyle haksızlık yapıyorsun?” şeklinde yanıt veriyorlardı (Bu kısım pek çok İslami Kaynakta yer alır örnek olarak, Taberi, Ahzap Tefsiri, ayet 26-27) (İdamlar konusunda en büyük eleştiri, yargılama olmaksızın idamların gerçekleştirilmesine atfedilebilir. Beni Kureyza kabilesinin her ferdi suçlu muydu? Aralarında suçsuz olan yok muydu? Neden hepsi birden, ayırt edilmeksizin, yargılanmaksızın idam edildi? Savaş esirlerinin idam edilmesi doğru mudur? -ADMIN.)
Muhammed, bu Yahudilerin karıları ve kızlarından 16 tanesini özel olarak ayırıyor ve bunlardan Reyhane’yi kendine seçip geriye kalan 15 tanesini de diğer önemli dostlarına dağıtıyor. Bir Yahudi:
“Artık her şeyimize el koydunuz, hiç olmazsa gözlerimizin önünde namusumuza el uzatmayın” diyor. Fakat, Muhammed bunu dinlemiyor (Kaynak: Vakıdi, Meğazi, 2/250)
Muhammed, ihtiyaç fazlası kadın ve erekek çocukların bir bölümünü, Sad bin Zeyd’e teslim edip onları satmak için Necd bölgesine, bir kısmını da şam tarafına gönderiyor. Müslümanlardan Muhammed bin Mesleme:
“Beni Kureyza Savaşı’nda kadınlar bölüşülürken bana üç tane düştü; hepsini de sattım” diyor. (Kaynak: Diyarbekiri, Tarihi Hamis,1/499 ve Vakıdi age 2/523-25)
–Arif Tekin’ in Yazısının Sonu–
Konu Hakkında İslamcıların Soru ve Açıklamalarına Yanıtlar:
İslamcı: Yahudiler, bu olaydan yıllar evvel Muhammed ile Medine’nin ortak savunması üzerine antlaşması yapmışlardı. Oysa Hendek Savaşı sırasında bu antlaşmaya ihanet etmişlerdir.
Yanıt: Muhammed’ in Medineye hicret ettiği ilk zamanlarda böyle bir antlaşma yapıldığı tarihi kayıtlarda geçer. Ancak bu döneme kadar Müslümanlar Mekke’de azınlıkta olan ve mağdur oldukları için Medineye hicrete muhtaç bir topluluk görünümündeydi. Henüz silahlanmamışlar ve çete savaşına başlamamışlardı. Yahudiler bu koşullarda antlaşma yapmışlardı. Oysa kısa bir süre sonra Müslümanlar çete savaşına ve yağmalamalara girişti. Mekkelilerin ticaret konvoylarını kesmeye çalıştı. Baht-i Nahle olayı ile Müslümanlar ilk kez Mekke müşriklerine saldırarak silahsız dört kişiden bir kişiyi ödürüp ikisini ise tutsak aldılar. Bu tutsağa karşılık olarak fidye istediler. Müslümanların bu davranışları Medineli Yahudilerin tepkisini çekti.
Muhammed, Kurezya olayından evvel zaten iki Yahudi kabilesini ortadan kaldırmış idi (Bu olayların traji-komik yanı Muhammed’ in Medine’ye misafir olarak gelmiş ama Medine’nin esas sahiplerinden olan Yahudileri kovmuş olmasıdır). Bu olaylardan sonra artık Medine antlaşmasının fiili olarak hiç bir geçerliliği kalmamıştı.
Muhammed, Medineli Yahudilerin Müslüman olması için çalıştı. Bunu başaramayınca onlarla arasına mesafe koymak için kıbleyi Kudüs’den Mekke’ye çevirdi. Çünkü Kudüs Yahudilerin kutsal şehriydi. Bu olayla birlikte Müslümanlar ile Medineli Yahudiler arasındaki eski antlaşma fiilen ortadan kalkmış idi. Medine’deki misafir Müslümanlar ile Yahudilerin arası iyice gerilmişti. Yahudiler, misafir olarak Medine’ye gelen Müslümanları artık sevmiyor ve düşman biliyordu, huzurları bozulmuştu.
Tüm bu nedenlerden dolayı Medineli Yahudiler Hendek Savaşı’nda Mekkelilere yardım etmiştir.
İslamcı: Yahudi erkeklerin idam kararı Tevrat’a göre yapıldı.
Yanıt: Katliamın sorumluluğu altında kısmen vicdan azabı duyan Müslümanların sorumluluğu Tevrat’a yıkmak için uydurdukları bir iddiadır bu.
Sad Bin Muaz kararını açıkladıktan sonra Muhammed:
“Yaşa! Allahın hükmü de senin verdiğin hüküm ile aynı doğrultuda idi.” demiş ve zaten verilen kararın önceden kendisine vahiy olarak indirildiğini söylemiştir. Dolayısıyla karar İslam’ın “tanrısının” kararıdır, Sad Bin Muaz’ın değil.
Yahudiler müşrikleri desteklerken kendilerine göre haklı idiler. Dolayısıyla kendilerini haklı bulurlarken Tevrat şeriatının aleyhlerinde kullanılması mantıksız olurdu.
İslamcı: Yahudi erkek esirler idam edilmeyip ne yapılabilirdi ki? O dönemlerde esir kampları da olmadığına göre, öldürülmeyip beslenecekler miydi? Eğer serbest bırakılsalardı tekrar düşman saflarda yer alırlardı.
Yanıt: Sanki başka seçenek yokmuş gibisinden yapılan bu iddialar aslında suç savmak amacıyla yapılmış bir savunma mekanizması değil mi? Çünkü, nasıl ki Yahudi kadınlar ve çocuklar esir olarak özellikle o dönemin ünlü Şam Esir Pazarı’nda satıldı iseler erkekler de aynı şekilde satılabilirlerdi. Ya da bir kısmı Müslüman ailelere köle olarak verilebilirdi (Bunu köleliği hoş gördüğümüz için değil daha o dönemde bile esirleri idam etmek ile serbest bırakmak haricinde başka bir seçeneğin daha varolduğunu göstermek için belirtiyorum). Demek ki Muhammed’ in böyle bir seçeneği de var idi. Ama o bu seçeneği seçmek istememiş, “tanrının” bir elçisi gibi değil, tarihteki pek çok kral ve komutan gibi düşmanına karşı kin ve intikam duyguları ile davranmıştır.
X