GÖKMEN COLOĞLU
- “Bu çok saçmayı bu kadar toplu durumda ilk defa okudum. Derleyene teşekkür ederim; fakat zihniyet 1920’lerden kalmış gibi eski ve küf kokuyor. Bunları her daim okuduk ve hatta gördük. Özellikle laiklik adına ne gibi cinayetlerin islendiğini ve nasıl bir zümre hakimiyeti ( yani efendim oligarşi) kurulmaya çalışıldığını da gördük. Her siyasi, kurulusu destekleyenler olduğu kadar desteklemeyenler de olabilir.
Vakti ile kendi iktidarlarını daim kılmak için yaptıkları secim düzenine simdi kendileri düştüler diye yeni yeni temsil çoğunluğu ahkamları da kesmemek lazım. Hiç beklemeyin gelecek secimde eğer bu kimseler hiçbir şey yapmasalar da sadece söz verdikleri ‘Vatandasın Bilgi Edinme hakki Kanunu”nu çıkartsalar zaten % 60in üstünde oy alırlar.
Yani boşuna tapınılmasın azınlık iktidarı diye. 3 kasımdan bugüne kadar hiçbirisi seçilmemiş sokaktaki vatandaşlardan oluşan bir kabine ile hükümet edildi. Boşuna beceriksizlik beklemeyin. Aslında milletin beceriksizliğe artık tahammülü kalmadı.
Yani ne olsa idi % 40 oya dayanan birkaç parti koalisyon kurup kendi bakanları ile beraber Türkiye’de soygun avına çıksalar sadece kendi ceplerini doldursalar ve her gün Atatürk’ü anma günü ilan edip arkasından ağıtlar yaksalar ve gene de soygunlarına devam etseler; acılan tahkikatları kendi siyasi otoriteleri ile durdurup akamete uğratsalar daha mı iyi olacaktı; daha mi rahat edilecekti? Vallahi su memlekette kendini soydurtmaktan bu kadar hoşlanan adamların varlığını görünce bayağı şaşırıyorum.”
Dedikleri bu. Önce şu kanımı belirteyim bu Gökmen arkadaş sözü uzatıyor. Kafasının karışık olduğu ve bir de öfkeye kapıldığı belli. Çünkü ben bütün soyguncuların, vurguncuların sahte Atatürkçülerin vatan-millet-sakarya diye diye halka attıkları kazıkların hesabı sorulsun diyorum. O da beni soygunculuğun sürüp gitmesini istermiş gibi gösteriyor. Oysa ben yaşamım boyunca soyguncularla, vurguncularla uğraştım.
Ayrıca beni, yazımla ilgisi olmayan konulara çekmek istiyor ki ben buna gelemem. Kaldı ki ben hiçbir zaman dediğim dedik çaldığım düdük de demem. Desem, desem: “Benim şimdilik görüşüm bu!” derim.
Ben, yeni yöneticilere diyorum ki; halkın karnını doyurun, halkımıza iş bulun, aş bulun, karakolda dayak atılmasına ve işkence edilmesine izin vermeyin. Yolsuzlukların üstüne gidin, verdiğiniz sözü yerine getirin…
Ben yetmiş bir yıllık yaşamımın 53 yılını siyasetle iç içe yaşamış bir kişi olduğum için “Amanın, diyorum, Devletle takışmayın; devletin nelerden rahatsız olduğunu iyi bilirsiniz, aman dikkat!” diyorum. 1930, 1960,1997 yılındaki olayları da örnek gösteriyorum. Sonra siyaset-mafya-bürokrasinin çalışmalarınıza engel olmasını önleyiniz diyerek kafayı: “Türban’a, İmam Hatip Okullarına, Kuran kurslarına takmayın!” diyorum. Bu yola giderseniz şeriat isterikçilerin Osmanlı döneminde bile başına gelenle karşılaşırsınız diyorum.
Geriye dönüş olmaz diyorum. Mevlana gibi: “Dünle söylenen dünle geçti cancağızım! Bu gün için yeni şeyler söylemem lazım!” diyorum. Yani bu sözleri Mevlana benden 700 yıl önce söyler de ben söyleyemez miyim.. Ne var bu sözlerimde, bir dost sözü bunlar.
70 yıllık tarihimizde ilk olarak halka daha yakın bir hükümetle karşı karşıyayız. Bunlar geçmiş dönemlerde hükümet edenlerden daha çok halkın içinden çıkmış kişiler. Aman diyorum bu fırsatı iyi değerlendirin. “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Devletin hakkını devlete verin!” ve de Devletle takışmayın yarı yolda kalırsınız diyorum. Bu uyarı görevi yapıyorum açıkça. Bunda kısacak ne var ki…
Sonra bu Gökmen arkadaşa http://www.hayribalta.cjb.net./ Adresindeki siteme girmenizi salık veririm. 1920 kafasında mıyım, yoksa halktan yana mıyım orada görür…”
Şimdi gelelim ikinci dostumuza. Bu arkadaş adını belirtmemiş. Belki de ben çıkaramadım. Bu da şöyle diyor, yine italik harflerle:
- “Evet….çok iyi ve de büyük laflar etmiş……neden hayretler içinde kaldınız ki? Bu lafları küçük ve de az buluyorsanız siz daha büyük daha çok laflar edersiniz.
Ancak alay etmek hakkiniz olmasa gerek”
Adını bilemediğim arkadaş, sözüm sana… Ben yaşamımda kimse ile alay etmedim. Alay etmek kişilik bozukluğundan olduğu için kendime yakıştıramam…
“Büyük laflar” ettiğim kanınıza gelince ben ne söylediğimi biliyorum. Evet söylediklerim büyük sözler, yenir, yutulur gibi de değil. Gerçekten de bunları az bulursanız daha büyük sözler gelir…
Şimdilik sizi daha fazla incitmek istemiyorum, bu kadarı yeter diyorum.
Şimdi gelelim 3. dostumuza Sinem Caner dostumuza, bu da italik harflerle:
- “In sanalsiyaset @y…,
Sinem Caner wrote:
Ba ba ba ba, Mümtaz Şahış, Değerli Şahsiyet Av. Hayri Balta çok büyük laf etmiş.. Şak şak şakkk”
Bu da öyle bir şak şak çekmiş ki bana, döndüm şaşkına. Şaşkınlığımın nedeni şu ki, kimse “şak şak!” çekmedi bu güne kadar bana. “Hep, Allahsız, dinsiz, kafir ve de komünist, olduğumu söylediler bu güne kadar, doya doya.
Merak ettiğim bir nokta var. Sinem Caner kadın mı, erkek mi? Öncelikle bunu bilmem gerekli…
Bayan olursa bir başka, bay olursa bir başka olacak yanıtım çünkü.
“Ba ba ba ba, Mümtaz Şahış, Değerli Şahsiyet Av. Hayri Balta çok büyük laf etmiş..” demiş ya bana, Soracağım ona: Neyime göre karar verdin “Değerli ve Mümtaz” şahıs olduğuma…
Evet, ben değerli ve mümtaz bir şahsiyetim. Ona da “Değerli ve Mümtaz şahıs olduğumu göstereceğim”
Şimdilik bu kadar.
Ne dinciyim, ne kinci… Öfke yok bende, kimseye… Ben edep erkan sahibi bir kişiyim. Kendi kendimi yetiştirmiş, ermiş, bilge biriyim. Bunu bilsinler de ona göre tavır alsınlar. Onlar bana sövse de, küfür etse de, aşağılasa da, kızsa da benim kendileri seviyesine düşmeyeceğimi öncelikle bilsinler…
Saygılar, sevgiler başta Çetin dostum olmak üzere… Yalnız ona değil sizlere de…
Şimdi kalın sağlıcakla,
Av. Hayri Balta, 19.11.2002
x