KIZMAK YOK…

  1. ABDULLAH HOCA…

Abdullah Hoca, her Perşembe geçer televizyonun karşısına. Seyreder televizyonu, hem sevinçle, hem kederle. İnanç dünyası programını izlerken dünyaya erken gelmiş olduğu kanısına varır, üzülür (niçin üzüldüğü biraz sonra anlaşılacaktır).

Abdullah Hoca televizyonun yanlışlarını çıkardıkça kendi bilgiçliğinden gurur duyar, örneğin İnanç Dünyası programına Kuran-ın Arapça okunuşu ile başlanırdı. Önce Arapça okunur, sonra Türkçeye çevrilirdi.

Ancak Abdullah Hoca, Türkçe çevirilerin yanlış olduğuna inanırdı. Eksik yapıldığına inanırdı. Çünkü Kuran-ı okuyan hafız, okumasına “Evüzübilla himme şcytanürrecim” diye başlardı. Ne var ki bu Türkçeye “Allah adı ile esirgeyen rahman ve rahim Allah adıyla başlarım.” diye çevrilirdi. Oysa “Evüzübilla himme şeytanürrecim”in Türkçesi “Şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım. Şeytanı taşlarım” olacaktı. Ama çeviriciler nedense şeytanın taşlanmasından ve şeytanın şerrinden söz etmiyorlardı. Oysa bu çok günahtı. Allah kelamını eksik söylemek kadar günah bir şey olamazdı. Oysa bu şeytanın taşlanması olayı çok önemli idi. Çünkü şeytan Allah’a karşı gelmiş. Allah da onu lanetlemiş ve taşlanmasını emretmişti. Kur’an çeviricilerin bu olayı atlatmalarını büyük bir günah olarak kabul ediyordu.

Allah’a: “Senin kullarını baştan çıkaracağım” diyen bu şeytan değil miydi. Onun için her kim ne zaman Kuran okursa bu okumaya şeytanı lanetleyerek, şeytanı taşlayarak başlardı. Nedense TRT’ciler bu şeytan olayına hiç değinmiyorlardı.

Abdullah Hoca’yı baştan çıkaran ikinci görüntü de “İlahilerin okunması” bölümü idi. Bu bölümde yere bağdaş kurmuş pantolonlu, kravatlı başı açık kişilerin ellerini dizlerine vurarak, tempo tutarak, birbirlerine bakarak ilahi okumalarını hiç de doğru bulmuyordu. Bir kere Allah kelamı, ilahiler baş açık olarak okunamazdı. İlahi okunurken birbirine bakılmaz, kendinden geçmek gerekirdi. Oysa bunlar birbirlerinin gözlerinin içine bakarak doğru okuyup okumadıklarını anlamak istiyorlardı. Bu doğru değildi. Müslüman dediğin Allah kelamını söylerken Allah’la bir olup onunla bütünleşmeli idi.

Abdullah Hoca, bu ilahilerin okunması programında geçmişte başından geçen bir olayı hatırlardı. Kendisi de arkadaşları ile evinde bir gece düzenlemiş, hep birlikte ilahiler söylemişlerdi. Ama polis nerden duymuşsa duymuş, ilk gece kendilerini basıp karakola götürmüş, günlerce nezarette kalmış, arkadaşları ile birlikte mahkeme kapılarında sürünmüştü. Kendileri ilahi okursa suç oluyordu da, bu TRT’de ilahi okununca niçin kimse karışmıyordu.

Abdullah Hoca: “Serbestçe ilahi okumak için TRT’ci mi olmak gerek” diyordu. Bu devletin işine akıl sır ermiyordu…

Ankara, Barış, 3 Şubat 1985

66-EN BÜYÜK SAVAŞ