KIZMAK YOK

116- SATYA SAİ BABA

Satya Sai Baba adını ilk olarak duyuyorum. Halen Hindistan’da yaşayan bir Peygamber diyorlar…

Kendisini görüp gelenler anlatıyor. Şimdilerde 60 yaşlarında imiş. 96 yaşına değin yaşayacağım dediğini anlatıyorlar…

Arkadaşımız, adını duyunca merak edip Hindistan’a gitmiş.

Kendisini görmüş, dinsel törenlerine katılmış.

Anlattıklarını kabul etmeyince bana filmini göstermeyi önerdi.

Amerikan film şirketlerinden biri Satya Sai Baba’nın dinsel törenlerini ve mucizelerini filme almış.

Film üç bölüm olarak hazırlanmış.

Birinci bölüm Satya Sai Baba’nın çocukluk, gençlik ve öğrencilik yıllarına ilişkin.

İkinci bölüm dinsel törenlerine, öğretilerine ve mucizelerine ilişkin…

Üçüncü bölüm ise doğrudan doğruya İsa Peygamberin kaybolmuş yıllarına ilişkin.

Zaten filmin adı da İsa’nın Kaybolmuş Yılları.

Bilindiği gibi İsa Peygamberin gençliğindeki 18 yıla kayıp yıllar deniyormuş…

Nerede yaşadığı, ne yaptığı bilinmiyormuş…

İşte bu 3. bölümde İsa’nın kaybolmuş yılları ele alınıyor.

Kendisinin 12-13 yaşlarında iken Kudüs’ten Hindistan’a doğru gittiğini, orada Hintli yogilerden öğretiler aldıktan sonra Kudüs’e gelip peygamberliğe başladığını anlatırken mucizeleri ile Satya Sai Baba’nın mucizeleri arasındaki benzerliğe dikkati çekiliyor…

Gerçekten de Satya Sai Baba İncil’de anlatıldığı gibi kendisine getirilen kötürüm hastaları, yatalak hastaları iyi etmeye çalışıyor.

Onlara umut veriyor.

Güven veriyor.

Elleri ile başlarını meshediyor.

Burada dikkatimi çeken iki mucizesini anlatmadan geçemeyeceğim. Başparmağı ile işaret parmağını hastanın başında birbirine sürtüyor ve ellerinden kutsal sayılan küller dökülüyor.

Hiçbir yere değmeden iki parmağı arasında bu küller nasıl oluşuyor. Şaşılacak şey. Yine sağ elini boşlukta bir yarım daire şeklinde hareket ettiriyor…

Bir de bakıyorsun elinde bir kolye… Bu kolyeyi hastanın boynuna kendi eliyle takıyor.

Filmde bunlar bütün açıklığı ile görüntüye geliyor…

Şimdi hemen akla şöyle bir soru gelebilir; “Allah neye kadir değil” gibisinden. Ama Satya Sait Baba’nın öğretmeye çalıştığı din bütün Çin ve Hint dinlerinde olduğu gibi Allah’a dayanmıyor.

Doğrudan doğruya İnsana dayanıyor.

İnsandaki sevgi dolu yüreğe dayanıyor.

Satya Sai Baba müzikle de ilgileniyor.

Yüz binlerce kişinin karşısında orkestra şefi gibi hem şarkı söylüyor, hem topluluğu yönetiyor, hem de ritm tutuyor.

Filmdeki kişiliğini, fiziğini incelemeye çalışıyorum. Başında gür kara saçlar, dikleşmiş saçının her teli.

Bir kavuk büyüklüğünde saçlar başında peruk gibi.

Gözler çok iri.

Yüz yuvarlak, burun ve dudaklar iri.

Yürürken, konuşurken gayet soğukkanlı, dilek mektupları topluyor.

Bu dilek mektuplarını toplarken kendinden emin görünüyor…

Herkes eteklerini öperken, ayaklarına kapanırken, önünde yerlere kapanırken kendisi dilek mektuplarını topluyor. Derde deva olacağını söylüyor…

Öğretileri, filmdeki sözleri çok güzel…

Bu güzel sözler için mucizeye ne gerek var.

Demek ki insan söze önem vermiyor, mucize istiyor…

Hâlâ insanlar mucizenin ardına düşüyor…

İlle de olağan üstü işler olsun diyor…

Oysa sirklerde hayvanlar da olağanüstü işler yapıyor.

Şimdi hayvanın ardına mı düşelim olağanüstü işler yapıyor diye…

Önemli olan sözdür, yaşamdır, davranıştır…

Bütün bunlara karşı Satya Sai Baba’nın filmini, filmdeki dinsel törenleri, mucizeleri, hastaları iyi etmesi, öğretileri dikkatimi çekti.

Gördüğüm günden bu yana düşünüyorum.

Muhakkak bunda bir numara var diyorum…

Bir de Hıristiyanların bu filmle İsa ve Satya Sai Baba arasında bağlantı kurmalarını gerçekçi buluyorum.

Hiç olmazsa Isa’nın gösterdiği mucizelerle Satya Sai Baba arasında koşutluk kuruluyor.

İsa’nın mucizelerini Allah’a değil de götürüp Hindistan’daki yogilere dayıyor.

Böylece gerçek payı daha bilimsel toplumsal oluyor…

Satya Sai Baba’nın mucizelerinde bizim bilmediğimiz bir numara var.

Bu tür olağan üstü gösterileri Yogi’ler çok güzel yapar.

Satya Sai Baba’ya bu tür gösterilerle din yaymayı yakıştıramıyorum. Sözler ve davranışlar güzelse mucizeye ne gerek var diyorum…

Gaziantep, Bugün, 3 Ağustos 1990

117- DİN