LAİKLİK 29

29 NASIL KAFA KESİLİR?

Britanya vatandaşı Müslüman göçmen Samina Malik, “kökten dinci” şiirleri ve El Kaide’yi destekleyen tavırları nedeniyle terörle mücadele tedbirleri kapsamında bu ülkede ceza alan ilk “düşünce suçlusu” oldu.

Malik, TMK’nın 58. Maddesi uyarınca “Terörist faaliyetler için veri biriktirmek” suçundan hüküm giydi.

Kendisine “lirik terörist” adını takan Malik’in şiirlerinde:

“Yaşayan şehitler uyanıyor

Kâfirlerin dünyası sarsılıyor” gibi mısralar var.

Heathrow Havaalanı’nda hizmetli olarak çalışan Malik, dokuz ay hapis cezası aldı.

“Bırakın cihat yapalım

Ön saflara geçelim

Kafirlerin kafasını keselim” diye yazan Samina Maliki, “Nasıl kafa kesilir?” başlıklı şiirinde şöyle diyordu:

“Nasıl Kafa Kesilir?”

Göründüğü kadar pis bir iş değil,

Sadece bileğin bir kayışından ibaret..

Serseri elbette çırpınıp bağıracak…

Ama bu eşeği kaale alma,

Bıçağın rüzgara ve nefes borusuna çarptığını fark edeceksin

Durma…

Tüm gücünle devam et!.. (TARAF, 8.11.2007)

+

Nasıl Boğazlanır?

Malatya’da Zirve Yayınevinde Hıristiyan katliamı:

“Korutularak sandalye bağlanan üç kişiye saatlerce işkence edildi. Defalarca bıçaklandıktan sonra boğazları kesilerek öldürüldüler… (TARAF, 10.11.2007 İfade tutanaklarından…)

+

Gördünüz  mü ülkemizde neler oluyor.

Okudukça insanın aklı duruyor…

Bütün bu kesmeler niçin oluyor.

Bütün bunlar Allah’ın emir sanılarak oluyor.

Bizimkiler de  “İslam’da bu yok!“ diyerek için içinden çıkıyor.

Demek ki sbizimkiler Kuran’ı okumuyor,

Ya da okuyor  ama anlamıyor…

Sakın böyle bir ayet Kuran’da yok demeyin,

Kuran’ın 8/12 ve 47/4 ayetlerini inceleyin…

Av. Hayri Balta, 9.11.2007

30 NASIL BOĞULUR?

LAİKLİK 28

28 AZRAİL’E TOKAT

Dün yazdığım yazının devamı yazı:

Bir okuyucum göndermiş, tipik bir dolandırıcılık olayı.

Millet Azrail’le, Cebrail’le, Mikail’le bozmuş kafayı…

Eğer sürücü laik eğitim almış olsaydı…

Dolandırıcıların dolmasını yutar mıydı?..

Milletin beynini yıkayı yıkayı.

Millet üşüttü kafayı…

Azrail, Cebrail, Mikail simgesel anlatımdır.

Bu terimlerin maddi varlık olması hayaldir.

Asırlardır insanları böyle kandırdılar.

İnsanın altından  arabasını, atını böyle aldılar…

Şoför laik eğitimden geçseydi

Arabadan inmezdi.

İkisini de evire çevire döverdi.

Azrail’im demesi kolay…

Her Azrail’im diyene

Atarsın tokat biter olay…

Ne demiş atalarımız: Din adamlarının her sözüne aldanma.

O ne yaparsa sen akıl yolundan şaşma…

Ne zamana değin sürecek bu masal, bu hurafe…

İnsanlık rahat edemez laik eğitimden geçmezse

Av. Hayri Balta, 4.12.2007

LAİKLİK 27

27. YAŞANMIŞ GERÇEK OLAY…

 Adamın biri arabasıyla giderken yolda bir yolcu alır arabaya. Adam arka tarafa biner…

Şoför döner:

“Eee hemşerim, kimsin? Nereye gidersin? ” der..

Yolcu: “Ben Azrail’im, canını almaya geldim.”

Şoför alaycı bir tavırla: “Sen mi Azrailsin” der güler.

“Yaw senin gibi Azrail olur mu hiç?”

Yolcu sakin bir tavırla: “Sen daha önce Azrail gördün mü de tarif ediyorsun…”

 

Ve ekler yolcu: “İnanmadın bana öylemi?”

Şoför: “inanmadım tabii!..”

Yolcu: “O zaman 200 metre ileride bir adam daha alacaksın…”.

Gerçekten de adamın dediği gibi şoför 200 metre ilerde bir yolcu daha
alır..

Ama yolcu ön tarafa oturur..

Olaylar bundan sonra daha da  ilginçleşir…

Şoför Yeni binene:

“Ee sen kimsin nereye gidersin?” söyle…

Öndeki: “Abi beni, merkezde bir yerde indirirsen çok sevinirim adım falanca…”

Şoför: “Yaw şu arkadaki adam bana Azrailim diyor, görüyor musun şu herifi?

Hem iyilik ediyoruz, hem de dalga geçiyor zibidi…”

Öndeki arkaya bakar:

- Abi arkada kimse yok ki!..

Şoför hışımla arkaya bakar ve:

“Kör müsün be, arkada oturuyor adam”

 

Öndeki arkaya bir daha bakar ve: “Abi senin kafan iyi mi? Yoksa dalga mı
geçiyorsun?”

Bu sefer arkadaki söze girer: “Gördün mü” der, “Öndeki beni ne duyabilir, ne de görebilir…”

Şoför bir anda dizlerinin bağı çözülür bet beniz atar..

Arkadaki, şoföre: “Hadi” der “arabayı kenara çek 2 rekat namaz kıl canını alacağım.”

Şoför ağlamaklı çaresiz bir şekilde arabayı kenara çeker ve iner arabadan..

Sonra… Sonra ne olmuş biliyor musunuz?

Adamlar arabayı aldığı gibi kaçar…

Av. Hayri Balta, 4.12.2007

ARKASI YARIN…

LAİKLİK 26

.

26 TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN ŞAN VE ŞEREFİ” NASIL YÜCELTİLİYOR?

Yukarıda gördüğünüz fotoğrafı ve aşağıdaki “Basından Seçmeleri”; Cumhuriyetimizi, Atatürk ilkeleri doğrultusunda korumaktan başka tutkusu olmayan iyi yürekli dostumuz Em. Albay Cemil Denk göndermiş.

Kendisine teşekkür ettikten sonar birkaç satır da bizim yazmamız gerekmiş…

+

İşte Em, Albay Cemil Denk’in Basından Seçmeleri:

SUUDİ Arabistan Kralı Abdullah’a, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan Türkiye Cumhuriyetinin “Devlet Şeref Madalyası” verdi. Ancak Kral, ziyaret tarihi Ulu Önder Atatürk’ün ölüm yıl dönümü 10 Kasım’a denk gelmesine rağmen ANITKABİR’E GİTMEDİ.

Skandal bununla da bitmedi.

Suudi bayrağının yarıya indirilmesine karşı çıktı.

Kaldığı otelde Gül ve Erdoğan’ı ayağına çağırarak görüştü.”

“Acaba Suudi Kralı’yla Gül ve Erdoğan’ın aralarında bizim bilmediğimiz bir dinsel hiyerarşi mi mevcut…” (Melih Aşık. Milliyet yazan)

“- DİNSEL HİYERARŞİ” olması akla yakın geliyor!..

Laikliğin içini bu kadar oymaya çalışan bir kadronun şeriatçı bir ülkenin kralına böyle bir rağbeti göstermesi normaldir!..

Üstelik bunlarda bir de Arap merakı var!”. (Cemil Tosun Sözcü)

 “Belki bu kadar açık konuşmak ayıp olacak ama itiraf edelim: Arabın ihanetini unuttuk, parasına diktik gözümüzü.” (Nazlı Ilıcak, Sabah yazarı)

“AKP’nin, ikinci cumhuriyetçilerin desteği ile kurmaya çalıştığı düzenin adını koyalım: 3. MEŞRUTİYET!” (Cumhuriyet- Kaan Bür)

“Devletin şerefini de pazarladık. Sırada ne vardı? (Cumhuriyet. M. Alpaslan Yener)

      :“Hamdolsun istediğimizi aldık diyenlere karşı; bizim de, an dolsun, emperyalizm ve işbirlikçilerine istediklerini vermeyeceğiz’ deme hakkımız var.” ( Cumhuriyet Tarık Emre) 15.11.2007)

+

Yazarınız da şöyle der:

Anayasamızın 103. maddesinde Cumhurbaşkanımız şöyle yemin eder:

“Cumhurbaşkanı sıfatıyla… Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından  ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla  yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Türk milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerinde üzerine andiçerim.”

“Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini yüceltmek” bir şeriat devleti kralının çağırması üzerine ayağına mı gitmek mi derim..

Cumhur Başkanları yabancı konukları ve devlet başkanlarını karşılamak için ayakta durur.

Teamüle göre konuk devlet başkanları Cumhur Başkanımıza doğru yürür.

Cumhur Başkanları durduğu yerden bir adımı bile atmaz.

Konuk devlet başkanları yanına kadar gelmezse elini uzatmaz.

Öyle ki Osmanlı Padişahları tahtında oturur, ayağa bile kalkmaz.

Bizimkisi ise, Şeriatçı Kralın huzuruna gider çağrı alır almaz…

Konuk kral ne Anıtkabir’e giderek şeref defterini imzalar.

Ne de bayrağını yarıya indirerek Devletimize saygı duyar…

Kralımız öyle mağrur bir kraldır ki som altından koltuğunu birlikte getirir.

Sanki bir başka koltuğu oturursa kıçı kaşınır.

Her gittiği yere kendi fotoğrafını asar.

Kendi fotoğrafından başka fotoğrafın asılmasını yasaklar.

Krallığının bayrağı yanında durur.

Bayrağının gölgesinde tahtına kurulur.

Yeşil renkli bayrağın üzerinde ayet yazılmıştır.

Bu ayetin altına da bir kılıç konulmuştur…

Ayet ve kılıç; iki şıktan birini kabul edeceksin anlamındadır.

Derler ki “Cennet kılıçların gölgesi altındadır..”

Bunlar tipik bir şeriat devletinin simgesidir.

Laik bir devletin Cumhur Başkanı, Şeriat Devleti kralının ayağına nasıl gidebilir?

“Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefi” böyle mi yüceltilir?..

Gördünüz mü? “Türkiye Cumhuriyetinin Şan ve Şerefi” Nasıl Yüceltiliyor?

Av. Hayri Balta, 16.11.2007

LAİKLİK 25

25

SOLLA…

Sevgili Dostlar,

Lütfen dikkatle OKUYUN,

Yaşadığın dünyayı sorgulayamıyorsanız, bari ülkenizi  sorgulayın…

Asıl değeri 9 trilyon dolar,

Dikkat 9 milyar dolar veya 9 milyon dolar değil, 9 trilyon dolar…

ABD ise, 9 trilyon dolar olan Bor İşletmelerini;  sadece 40 (kırk) milyon dolara kapatacak.

Evet, yanlış duymadınız; yalnızca, 40 milyon dolara kapatacak.

9 trilyon dolar nere, 40 milyon dolar nere?

Yazıklar olsun… Kaptırana, verene…

Altı üstü bir mail, göndermekle bu iş olmaz demeyin,

Lütfen, vatanını sevenlere gönderin.

Hepinizin bildiği gibi, ETİBANK özelleştirilecek

Ve ihaleye de alıcısı Amerika girecek…

Size nasıl gelir Bor İşletmeleri de  ETIBANK bünyesinde dersek.

Konulan fiyat nedir? 9 TRİLYON DOLAR,

9 TRİLYON DOLARA karşı 40 MILYON DOLAR…

Lütfen bir okuyun ve lütfen herkese iletin…

Lütfen… “Önemli!!! Çok önemli deyin…”

Borla çalışan araba üretildi, Türkiye kıskaçta,

Patentli 600 proje olduğu çıktı ortaya,

600 proje çalıştırılacak borla…

Bu projelerden biri de araba…

Türkiye, dünya rezervinin yüzde 70`ine sahip; bunu bilir, uluslararası teröristler,

Uluslararası teröristler,Türkiye uyanmadan bu kaynağı ele geçirmek isterler…

Bu maili çoklu yollayarak en azından bir toplum bilinci oluşmasına yardım edebiliriz…

Ya da; torunlarınız, size ve 7 ceddinize …… direkt siliniz…

Daha önce yollamış olsan bile tekrar yolla.

Hadi Bor madenimizi satacak olanı solla…

Saygılarımla,

TC Vatandaşı, 11.12.2007

+

Bu iletiyii bir TC Vatandaşı yollamış…

Anlaşılıyor ki; korktuğu için adını, soyadını koymamış…

Ne amaçla koymamış olursa olsun…

Yeter ki millet bu olayı duysun…

Şimdi kalın sağlıcakla,

Av. Hayri Balta, 11.12.2007

LAİKLİK 24

24 TÜRBANSIZ OLANLAR…

TÜRBANLI üniversiteye girer mi, girmez mi?

Devamlı bunu tartışıyoruz…

Üniversiteye “türbansız” olarak girmiş bulunanları ise hiç tartışmıyoruz.

*

Sormuşlar onlara…

- En büyük derdin ne?

- Parasızlık.

- Sonra?

- Iş.

Parasızlıktan şikáyet edenlerin oranı ne biliyor musunuz? Yüzde 90.

“Ülkedeki gelir dağılımı berbat” diyenlerin oranı, yüzde 97.

“Bizim ahali, şahsi menfaat için her şeyi yapar abi” diyenlerin oranı, yüzde 95.

“Kimseyi yemesinler, bu memleket demokratik falan değil” diyenlerin oranı, yüzde 90.

“Eşitlik meşitlik diyorlar, hepsi hikáye…”

Yüzde 98.

*

Gazi, Akdeniz, Atatürk, Dokuz Eylül, Ticaret, Inönü, Istanbul, ODTÜ gibi üniversitelerimizde yapılan araştırmaların ortalaması, üç aşağı beş yukarı, böyle…

*

10’da 8’i “sosyal yaşantım bitki gibi, öylesine nefes alıp yaşıyoruz işte” diyor.

10’da 9’u “görünen o ki iş falan bulamayacağım” diyor.

“Bu şartlarda nasıl evlenebilirim ki” diyenlerin oranı, yüzde 75.

10’da 7’sinin sevgilisi yok.

- Niye yok?

- Simitçiye mi götüreyim?

Depresyondayım…

Yüzde 55.

Asabiyim, yüzde 71.

Mutsuzum, yüzde 60.

Karamsarım, yüzde 65.

Şişmanım, yüzde 35.

- Niye şişmansın?

- Simit yemekten!

10’da 6’sı, çok istediği halde sinemaya gidemiyor.

Sıkı durun…

“Hayatımda bir kez bile sinemaya gitmedim” diyenlerin oranı, yüzde 4.

“Tiyatronun kapısından içeri girmedim” diyenlerin oranı, yüzde 23.

Bale, opera, zaten havagazı.

- Otomobilin var mı?

- Dalga mı geçiyorsun, yüzde 98.

Maça gidemiyorum…

Yüzde 70.

- Gitmek ister miydin?

- Yüzde 100!

Yüzde bin pişman olduğunu belirten, “okuduğum meslek bana göre değil” diyenlerin oranı, yüzde 67

Umudum yok, yüzde 82.

“Hayallerim, galiba hayal olarak kalacak…”

Yüzde 84.

*

Hayatın anlamı ne?

Yüzde 64’ü cevap veremiyor… Maalesef.

Ve, daha büyük maalesef…

Yüzde 32’si “hayatın değeri yok” diyor.

Peki ya ailen?

Yüzde 45’inin geliri, bin liradan az!

Ana, baba, kardeş, üniversiteli genç, ev kira…

Bin lira

*

Vaziyet bu.

Sen kafayı saça takmışsın.

*

Hayatın başlangıcında, böylesine bir yoksulluğu, böylesine bir çaresizliği, karamsarlığı, umutsuzluğu, nasıl örtebilir ki türban?

Nasıl?

Yılmaz ÖZDIL 22.9.2007 Hürriyet.  yozdil@hurriyet.com.tr

+

Not:

Gördünüz mü türban tartışmaları neleri karartıyor…

İktidar “laiklik dinsizliktir!” dedikçe millet çoşuyor…

Av. Hayri Balta, 22.9.207

LAİKLİK 23

23 VAH Kİ VAH!..

 

 Önce Emin Çölaşan’ın yazısını okuyalım…

“ELİMDE İstanbul’da haftalık yayınlanan bir İslamcı Dergi var. Seçim sonrasındaki iki ayrı kapağını burada görüyorsunuz. İlkinde Anıtkabir’e kilit vurulmuş ve altı ok Atatürk’ün mezarından ceset halinde çıkarılıyor.

Bir sonraki kapakta ise altı ok şöyle tanımlanıyor: (Aslında Cumhuriyet rejimine küfrediliyor!)

“Dinsizlik, Halk Düşmanlığı, Fahişelik-İbnelik, Ayyaşlık-Hırsızlık, Batıcılık-Hayvanlık, Vatan Hainliği.”

Emin Çölaşan devam ediyor:

(Altı Ok’un üzerinde yazılanlar) 

1. Dinsizlik

2. Halk Düşmanlığı

3. Fahişelik – İbnelik

4. Ayyaşlık – Hırsızlık

5. Batıcılık – Hayvanlık

6. Vatan Hainliği”

+

Dün bir, bu gün iki…

Daha Hükümet kurulmadı. Cumhurbaşkanı seçilmedi.

Ama “Şuur ve Ahlak” sahiplerinin ağzından çıkan sözcüklere bakın.

Hele Altı Ok üzerinde yazılan sözler İslam ahlakına mensup seviyeli bir kişinin ağzından çıkacak sözler mi?..

Yarın bunlar söz sahibi olunca vay Laiklerin haline, vay Deistlerle, Ateistlerin haline…

Öyle sanıyorum ki bunlar “Biz size oy verdik!” diyerek dizginleri ellerine geçirdikçe; yurdumuz Afganistan da, İran’dan da, Suuidi Arabistan da beter olacak.

Bunlar; onlara, “Müslümanlık nasıl olurmuş görün!” diyecekler…

Öyle anlaşılıyor ki iktidardakiler de, iktidara oy verenler de, seçim sonuçlarına bakarak “Gemi azıya alanlar” da Türk tarihini okumamışlar…

Eğer Türk tarihini okumuş olsalardı; Ordu, her zaman gericiliğe engelledi…

Her zaman “Öz de değil sözde olanların” yolunu tıkadıklarını görürlerdi…

Ne deyelim kendi düşen ağlamaz!..

Vah ki vah!..

24 TÜRBANSIZ OLANLAR…

LAİKLİK 22

22 FENER RUM PATRİKHANESİ TÜZÜĞÜ

Aşağıdaki iletiyi, 11. 8.2007 tarihinde, Murat Binzet adlı bir okurumuz göndermiştir.

Benim bu konuda araştırmalarım olmadığı gibi bilgim de yoktur.

Ne var ki okur okumaz dilim tutulmuştur.

Nasıl olur:

“Göze   göz,    dişe    diş,” denildiğini işittiniz. Fakat ben size derim, şerire karşı koyma; fakat her kim senin sağ- yanağına vurursa, ona ötekini de çevir. Ve eğer bir adam seninle mahkemeye gidip senin gömleğini   almak isterse,  ona abanı da bırak. Ve her kim seni bir mil gitmeğe zorlarsa, onunla iki mil git. Senden dileyene ver, ve senden ödünç isteyenden  yüz çevirme,

“Sen komşunu  sevecek ve düşmanına buğz edeceksin” denildiğini işittiniz; fakat ben size derim, Düşmanlarınızı    sevin, ve  size ezâ edenler için duâ edin ki göklerde olan Babanı­zın oğulları olasınız; zira o, güneşini fenaların ve iyilerin üzerine doğdurur; ve salihler   ile fasıkların üzerine yağmur yağdırır. Çünkü, eğer sizi sevenleri severseniz, ne ecriniz olur? Vergi mültezimleri de aynini yapmazlar mı? Ve eğer yalnız kardeşlerinizi selâmlarsanız, fazla ne yap­mış olursunuz? Putperestler de aynini yapmaz­lar mı?” (İncil. Matta. 5/38-47) deyen bir dinin mensupları tabi oldukları Devlete düşmanlık tohumları eker ve kendi mensuplarını Türklere karşı düşmanlığa motive eder.

Ben bu konuda kendilerine şöyle diyorum. Kılıç tutanların    “Kılıç tutanların hepsi  kılıçla   helak olacaklardır.”

Okuyalım:

“İşte, İsa ile beraber olanlardan biri el atıp kılıcını çekti ve başkâhinin hizmetçisine vurup kulağını düşürdü. O zaman İsa ona dedi: Kılıcını tekrar yerine koy, zira   kılıç    tutanların    hepsi  kılıçla   helak olacaklardır.” (İncil. Matta. 26/51-52)

Yunanistan okullarında bütün öğrenciler Türklere karşı düşmanlık duyguları ile eğitiliyor.

Bilmiyorum, Rum Patrikhanesi 1984 yılında yazılan aşağıdaki tüzüğe itibar ediyor mu? Ediyorlarsa düşman sayılırlar ve düşmanlara karşı da hiç de iyi duygular beslenmez.

Olanağı olanlar “Fener Rum Patrikhanesi” yetkililerine sorarak bu konuya aydınlık getirmekle yükümlüdürler.

Yineliyorum:  “kılıç    tutanların    hepsi  kılıçla   helak olacaklardır.” (İncil. Matta. 26/51-52)

Av. Hayri Balta, 13.8.2007

23 VAY ANAM VAY!..

LAİKLİK 21

21 AKILLI TASARIMCIMIZIN YAPTIĞINA BAK… 

Akıllı tasarımcının yaptığına bak…

Olur mu suyu bol yere yağmur yağdırmak?

 

Yaratılışçıların sıkı sıkıya sarıldıkları Akıllı Tasarımcımız, her kim ise, şaşırdı…

Yaptıkları ile bardağı taşırdı.

Öyle ya… Ankara, İstanbul susuzluktan kırılırken,

Afrika’dakiler kuraklıktan ölürken…

 

Sen tut yağmurunu kuraklık tehlikesi olmayan

Nehirlerindeki sularına balıklama atlayan

Güney Asya’daki Hindistan, Bangladeş ve Nepal’e yağmur yağdır.

Yağdırdığı yağmurlarla 1400 kişiyi boğdur…

 

Akıllı Tasarımcının yaptığı bu işe ne nedir?

Bunların ardından gidenlerin başına kim bilir daha neler gelir…

Suçsuz günahsız insanların evini başına yıkmış…

Evi başına yıkılanlar, kulübelerini sele kaptırmış…

25 milyon insan da evsiz barksız kalmış.

Yoksul köylüler helikopterlerden atılan yiyecek paketlerini kapışıyor.

Ellerine geçen yiyecek paketleri ile  yaşam mücadelesi veriyor.

Demek ki bu Akıllı Tasarımcımız ne yaptığını bilmiyor…

Bu akılı tasarımcıda akıl olsaydı

Yağmurunu İstanbul ile Ankara’ya yağdırsaydı…

Afrika kıtasındaki kuraklığını giderirdi…

Ne var ki bizim akıllı tasarımcımız

Barajlarımızın, nehirlerimizin, ırmaklarımızın, çaylarımızın kuruduğu görmedi…

Yağmurunu bol sulu Hindistan’a Verdi.

Bu, Akılı Tasarımcının yapacağı iş mi?

Hep söyledim yine söylüyorum…

Doğa olayları Müslüman kafir dinlemez…

Yarattığı doğa olayları ile milyonlarca insan ölmüş,

Evsiz barksız kalmış zerre kadar etkilenmez.

Akıllı Tasarımcı niçin bunlara çözüm getirmez.

Gelin Doğa olayları ile İlahi olaylarını birbirine karıştırmayalım.

Aklımızı kullanarak bilime başvuralım.

Olası kuraklık ve doğal afetler için önlem alalım.

Şimdi gelin aşağıdaki resme bakalım ve de haberleri okuyalım…

“Muson Yağmurları Asya’da 25 Milyon İnsanı Evsiz Bıraktı

GÜNEY Asya’da haziran-eylül ayları arasında yaşanan muson mevsimi, bu yıl Hindistan, Bangladeş ve Nepal’de haziran ayından bu yana 1400 kişinin ölümüne, 25 milyon insanın da evsiz kalmasına yol açtı. Hiçbir muson mevsiminde bu kadar çok yağış yaşanmadığı ve yağışlardaki bu artışta küresel ısınmanın rol oynadığı belirtiliyor. Muson yağmurla­rından en kötü şekilde etkilenen Hindistan’da 12 milyon insan evsiz kalırken, diğer ülkelerin de durumları endişe verici. Hintli yetkililer, tüm nehirlerin su seviyesinin tehlike sınırının üzerinde olduğunu açıklayarak halkı uyardı. En son 1120 kişinin öldüğü belirtilen ülkede, köylüler helikopterlerden atılan yiyecek paketlerine akın ederek yaşam mücadelesi veriyor.

Yardımların ulaşamaması nedeniyle ölüme sürüklenen halk, evlerinin çatılarında kurtarılmayı beklerken AFP’ye konuşan 40 yaşındaki Hintli bir köylü “Bu felaketin içinde yaşamaktansa ölmek daha iyi” diyerek felaketin boyutlarını anlattı. Elektriğin, temiz suyun, yiyeceğin olmadığı bölgeler için uluslararası yardım kuruluşları dünya kamuoyundan destek beklerken, yetkililer ayrıca salgın nedeniyle ölü sayısının artmasından korkuyor.”

(Hürriyet, 6.8.2007. DIŞ HABERLER SERVİSİ)

+

Akıllı tasarımcımız ise yağmurunu kuraklık çeken ülkelere yağdırmıyor…

Bir parça aklı olan ise “Bu işler Akıllı Tasarımcının yapacağı işler değil, bundan bir hikmet var” diyor…

Şimdi başa dönelim…

Tasarımcıya soralım:

Akıllı tasarımcının yaptığına bak…

Olur mu suyu bol yere yağmur yağdırmak?

Av. Hayri Balta, 5.8.2007

 

22 FENER RUM PATRİKHANESİ TÜZÜĞÜ

LAİKLİK 20

20 MEDYUM SİBEL / GEL HELE GEL

Biliyorum yazımızın başlığı dikkatinizi çekmiştir.

Aşağıdaki okuyacağınız habere göre:

Medyum Sibel’e para kaptıran birisi: “Gel hele gel!” demiştir.

Haber dünkü gazetelerin hepsinde vardı.

İlgi çekici haber bütün gazetelerde şu şekilde yer aldı:

“Çorbacı’da Medyum Cinayeti:

Antalya Finike’de A. T. Adlı bir kişi sabaha karşı Şerbetçi Bulvarı’ndaki çorbacıya girerek “SİBEL KİM?” dedi…

Medyum Sibel olarak bilinen Sibel Ünal (37) “Benim!” yanıtını verdi.

 “Bizi bitirdin. 80 milyarımız gitti!” diyerek kafasına iki el ateş etti.

Ölünceye kadar da başında bekledi.” (2.8.2007 tarihli Gazeteler)

Öyle anlaşılıyor ki bizim Medyum Sibel, kim bilir hangi vaatlerle A. T.’nin 80 milyarını iç etmiş.

İç etmiş ama başına gelecekleri de bilmemiş….

Kendisi himmet-i muhtaç bir dede.

Nerde kaldı gayriye himmet ede…

Biliyorsunuz medyumlar “gelecekten haber vereceklerini  ve de gaybı bileceklerini söylerler.”

Oysa bütün din kitapları “Geleceği de kaybı da ancak Tanrı bilir.” der…

Bizim Medyum Sibel ise başına gelecekleri bilmiş olsaydı…

“Sibel Benim!” diye ölüme davetiye çıkarmazdı.

Hiç olmazsa kaçar, saklanırdı…

Bu bile gelecekten haber verdiklerini söyleyen medyumların birer sahtekar olduğunu göstermeye yeter bir örnek.

Gerçek böyle ama; Medyumlardan yardım uman yurttaşlarımıza ne demek gerek…

Bizim dine karşı olmak ya da yurttaşlarımızın inançlarına karışmak gibi bir düşüncemiz yoktur.

Bizim bütün çabamız; akıl, mantık, bilim dışı hurafeler ve safsatalar karşısında gerçeği anlatmaktır…

Yaratan’ın insana verdiği en değerli organ olan aklını kullanmasını sağlamaktır…

Dünya kuruldu kurulalı bütün aydınlar insanlara aklını kullanmasını söylemiştir…

Bütün din kitapları da insana aklını kullanmasını öğütlemiştir…

Ne var ki tarih boyunca insanlar ölülerden yardım ummuş…

Gitmiş mezarlara, türbelere çaput bağlayarak dilekte bulunmuş.

Bunun yanında insanlar atalarından ne görmüşse ona sarılmakta.

Kendisine doğruları söyleyenlere küsüp darılmakta…

Durup dururken kocasının kendisini aldatıp aldatmadığını öğrenmek için medyumlara para kaptırmakta.

Ne var ki devletimiz de bu tür medyumlara ruhsat vererek kendilerine çalışma olanağı sağlamakta.

“Sen halkı kazıkla

Bize de biraz vergi arakla!”

Medyum Sibel’in başına gelen aklı başında olanlara güzel bir örnektir.

Yapılacak iş: “Gelecekten haber vereceklerini ve kaybı bileceklerini söyleyenlere gülmektir…”

Av. Hayri Balta, 3.8.2007