MAHİR

Mahir’den,

Hayri Balta sana hayırlı günler diliyorum Sana birkaç soru sormak istiyorum.

Sana göre bu kainat insanlar hayvanlar ağaçlar vb. gibi canlılar nasıl oluştu bunu açıklar mısın?

Bir de ahiretin varlığına inanıyormu sun? İnanıyorsan veya inanmıyorsan niye?

Cevap yazarsan sevinirim…

Mahir, 12.12.2003

X

Sayın Mahir,

İletini aldım. Çarşamba gününe değin doluyum. Sorularının yanıtını ancak çarşambadan sonra verebilirim. Ama bu ara zaman bulursam yanıtımı çabuklaştırırım.

Saygılarımla,

H.B.12.12.2003

X

Sayın Mahir,

Önce saygı, sevgi, edepli söylemin için sevdim seni.

İki soru sormuşsun bana. Yanıt veriyorum iki soruna:

İki sorundan ilki: “Bu evren nasıl görüntüye geldi”

İkincisi: “Ahretin varlığına inanıyor musun? İnanıyorsan niye, inanmıyorsan niye?” değil mi?

Bütün ruhçular (dincilerin hepsi) Evren’e bakmışlar, merak etmişler.  Şöyle bir tahmin yürütmüşler…Şu kulübeyi yapan biri olduğuna göre; muhakkak bu Evren’i (Dünyayı, ayı, güneşi, yıldızları…) de yaratan biri var demişler? Görülüyor ki soruyu soran da, yanıtlayan da kendileri… “Bakın! İşte aradığınız Tanrı benim diyen biri yok ki!”

İnsandır Tanrı kavramını yaratan. Tanrı da bir kavramdır inan…

Tanrı: Madde olarak yoktur, mana olarak vardır. Varlık olarak yoktur, kavram olarak vardır. Ruh olarak yoktur, simgesel olarak vardır. Kişi (zat) olarak yoktur nitelik (sıfat: esma-i hüsna dedikleri…) olarak vardır.

Demek ki var deyen de insan, yok deyen de insan… Bunun dışındaki söylemler bilgisizliktendir, korkudandır, umuttandır… Dahası çok büyük bir aldanma, kocaman bir yalandır…

Ahretin varlığına gelince; bu da bir kavramdır, çok  ince.

Ahretin Türkçe’si “Gelecek zaman” demektir. Yarın, bu güne göre ahrettir.

İnsan; olumlu ya da olumsuz bir iş yaparken muhakkak düşünür. “Acaba bu davranışım nasıl karşılanır?” diye içinden geçirir.

Bütün ruhçular (dinciler demek istiyorum…) kutsal kitaplarında bir ahretin varlığından söz ederler ve de insanın ahretle öldükten sonra karşılaşacağını ileri sürerler…

Oysa öldükten sonra gideceğimiz, hesap vereceğimiz bir yer yoktur. Çünkü Tanrı: “Ölüler için  değil diriler  içindir.” (İncil. Matta. 22/32, Markos. 12/27, Luka. 20/38)

Ölü-diri kavramları dinlerin temel taşıdır. İnsan, tapınmalarla (ibadetlerle) değil;  kötülüklere öldükten Tanrı’ya kavuşur.

Bu konularda bilgi sahibi olmak istiyorsan Kutsal kitapları bir  karıştır ve de Kuran’daki şu ayetleri araştır:

“Kuran ölülere değil dirilere gönderilmiştir.” (K. 26/70)

“Onlar ölüdürler.” (K. 16/21) dedikten sonra İslam Peygamberi kendi kendine: “Sen ölülere duyuramazsın!2 (K. 27/80, 30/52, 35/22) demiştir.

Bütün ruhçular, Tanrı’dan söz ederler ama Tanrı’yı bilmezler. Hepsi de sanal bir Tanrı’nın, sanal bir ahretin peşine düşerler. Olmaz edepsizliği yaparlar sonra da “Allah büyüktür, nasıl olsa bizi affeder!” derler.

Bunların başında da tanınmış ilahiyatçılar gelir. Ör. Bunlardan üçü Yaşar Nuri Öztürk, Zekeriya Beyaz, Bayraktar Bayraklı gibilerdir.

Biliyorum, şimdi Mahir kardaşım benden örnek ister. Bu konuda sana iki örnek yeter. Eğer Y. N. Ö.’ün  Tanrı bilgisi (Burada Tanrı, sorumluluk duygusunun simgesidir…) olsaydı, Tanrı’dan korksaydı, bir milletvekili olarak TBMM’ye devamsızlık edenlerin başında gelmezdi. Y. N. Öztürk Meclisin en devamsız milletvekillerinden birisi… Bunun aldığı aylık haram değil mi?

Aynı şekilde Zekeriya Beyaz’ın da Tanrı bilgisi olsaydı, ahreti bilseydi; uçakla gidip geldiği biletlerin parasını hem Vakıf’tan hem de Üniversiteden tahsil eder miydi?..

Tanrı’dan korksaydı; şu soruyu kendi kendine sormaz mıydı?: “Bir kere verdiğim uçak biletlerinin parasını iki yerden nasıl alırım?  Farkına varırlarsa, benden hesap sorarlarsa, zorda kalırım!” demez miydi?

Bu işi yaparken içindeki uyaran duygu (Cebrail, Ruhul Kudüs, iyiliğe yönelten duygu:Tanrı) kendisini uyarmıştır. Ama şeytan (Kötülüğe sürükleyen duygu…) üstün gelerek  “Al al, fırsat bu fırsat! Kim farkına varacak!” diye kendisini aldatmıştır.

Şeytan (İçindeki kötülüğe sürükleyen duygu ve düşünce…)  kendisini köçek gibi oynatmıştır. Bu nedenle hakkında İstanbul Kadıköy adliyesinde dava açılmıştır.

Öldükten sonra kendisinden hesap sorulacağını; kim nasıl nerden bilecektir? Kaldı ki kendi anlayışına göre “Allah büyüktür, günahını affedecektir!”

Mahir kardaşım, Tanrı’ya da inanırım, ahrete de inanırım. Dünyanın En Allahçı, en dindar insanlarından biri sayılırım.

Şimdi ben sanal Allah delilerine bunları nasıl anlatırım? Onların bu Allah saplantılarına baktıkça şaşar kalırım.

Aklı başında bir insan görmediği Tanrı’ya inanır mı? Kafir diye bir başka insanın canına kıyar mı?

Bilmem Mahir kardaşım, sorularına yanıt verdim mi? Sen hiç böyle yanıt veren birini gördün mü?

Şimdi kal sağlıcakla, saygı sevgi yeniden sana…

Av. Hayri Balta, 12.12.2003

X

Ben yine sana hayırlı günler dileyerek başlamak istiyorum ; edepli olmama sevinmişsin sağol ben edepi sevmenden dolayı sevindim.Öncelikle şunu söylemek istiyorum söylediklerinden çok birşey anladığımı sanmıyorum gerçekten senin gibi anlatan ikinci bir şahıs görmedim.İlk sorumda demiştim ki sana sen de vermişsin cevabını bana kısaca.Anladığıma göre diyorsun ki bu evren deki herşeyi biz adlandırmışız kavramları bizler oluşturmuşuz.Tanrı da bir kavram olduğuna göre diyorsun Tanri kavramını da biz yaratmışız öyle değil mi?Ben ama Tan rıyı kim oluşturmuş diye sormadım bizleri kim oluşturmuş evren ilk canlılar nasıl oluşmuşlar diye sordum.Yani ilk insan nasıl meydana gelmiş herhalde onun kendi kendini yaptığına ihtimal vermiyorsundur öyle değil mi?Yoksa evrim sonucu mu oluşmuştur ilk insan ha ne dersin?Ben bu soruma yanıt almak istiyorum.Ayrıca dincileri yürüttüğü tahminin yanlışlığı nerede sen sadece onlar hakkında bilgi vermişsin ama bu yargılarını çürütecek birşey söyleyememişsin.

İkinci soruma gelince anladığıma göre diyorsun ki ahiret kelimesinin türkçe karşılığı gelecek zamandır.Böylece yaptığımız şeyleri cezasını çekecekesk ileriki zaman lar da ömrümüzün ilerleyen zamanlarında çekeceğiz öyle mi (Ben böyle anladım)Peki ömrümüzün ilerleyen zamanlarında bize bu cezayı verecek olan kimdir?Veyahutta bizi ödüllendirecek olan kimdir?Lütfen bu sorumun cevabını da merak ediyorum.Ayrıca örnek olarak vermiş olduğun kişilerin bana göre zaten islami yaşamla ilgileri bence çok az kalplerini yaşamlarını bilmediğim için böyle diyorum yoksa onlar hakkında çok daha fazla şeyler söylerdim…Bana göre İslama çok büyük zararları dokunuyor temsil noktasında bence sıfıra yakınlar.

Ayrıca bu arada cevaplarını verirken Kur’an’a dayandırmışsın ben bildiğim kadarıyla sen Kur’an’a innamıyorsun beşer kelamı diyorsun öyleyse ona niçin istinbat edip onun hükümleriyle cevap vermeye çalışıyorsun.Lütfen bu sorularıma da cevaplar istiyor ve sana hoşçakal diyorum ayrıca edep mevzuu zaten bizim İslami prenisplerimiz içerisinde böyledir sana diken uzatana sen güller uzatacaksın ayrıca bu zamanda medenilere galebe ikna iledir.Herşey konuşarak hallolunabilir.Seygiyle sesnlikle kal

Mahir, 17.1.2003

X

Hayri Balta hayırlı günler halaen cevabını göndermedin lütfen cevabını munirm008@hotmail.com a gönder  görüşmek üzere selametle

Mahir, 25.12.2003

X

Mahir kardaşım,

Önce saygı, sevgi sunarım…

İletilerine dikkat ediyorum. Allah’ın bir selam sabahını göremiyorum.

Size daha önce de, ilk iletini aldığımda, yazmıştım.  “…İletini aldım. Çarşamba gününe değin doluyum.” demiştim. Böylece işlerimin yoğun olduğunu belirtmek istemiştim.

Bu işlerim arasında okumak var, yazmak var. Sorulara yanıt vermek var, sitemize yazı hazırlamak var. Eşin dostun sorularına yazılı olarak yanıt vermek yanında kimilerine sözlü olarak yanıt vermek de var. Bütün bunlara bir de yaşlılığı ve ağır hastalıklarımı eklersen gerçekten bu Hayri Balta size ne zaman hemen mektup yazar.

Ne ise daha fazla beklersem sizi üzeceğimi anladım. Diğer işlerimi bıraktım, size yanıt vermeyi öne aldım.

Özetlersek; sormuşsun bana üç soru… Sorduğun bu soruların yanıtları verilmiştir Sitemdeki birçok yazılarda doğrusu. Sorularına sitemdeki yazılarda yanıt arayacağına kestirmeden giderek bana sormuşsun sorunu…

İşte ilk sorunuz: “…ilk canlılar nasıl oluşmuşlar diye sordum. Yoksa evrim sonucu mu oluşmuştur ilk insan ha ne dersin?”

Biliyorsun bu konuda iki görüş var. Ruhçular bu konuda “Yaratan Ruhtur! (Tanrı)” der. Maddeciler ise “Yaratan maddedir!” der.

Ruhçular derler ki “Tanrı, doğmamıştır, doğurmamıştır. Onun varlığı kendindendir. Onu kimse yaratmamıştır.”

Maddeciler derler ki: “Madde doğmamıştır, doğurmamıştır. Onun varlığı kendindendir. Başkası tarafından yaratılmamıştır.”

Ruhçular bu savlarına karşı bir dayanak gösteremezler; maddeciler ise dayanak gösterirler. Dayanağımız “Bilimdir” derler. Çünkü bilim: “Hiçbir madde yoktan var olmamıştır. Var olan madde de yok olmayacaktır” der.

Maddecilerin bilimsel bir dayanağı var. Ruhçuların ise bilimsel bir dayanağı olmayıp yalnızca dayatmaları var.

Gösterdiğimiz örnekte bilim (maddeciler)  “var olan yoktan var olmamıştır” derken ruhçular, “bu maddeyi yaratan bir Ruh (Tanrı) var” derler.

Bu duruma göre Tanrı var diyen kim oluyor?Tanrı’yı yaratan kim oluyor? İnsan…

Kusura bakma ama ben bu kadar zeki değilim. Ben haddini bilen biriyim.

Böyle inanan, düşünen birine “Yoksa canlı  Evrim sonucu mu oluştur?” diye sorulur mu? Hele anadan doğma “maddeci” olan Hayri Balta maddenin yoktan var olduğu teorisini doğru bulur mu?

Şimdi gelelim ikinci soruna: “…diyorsun ki ahiret kelimesinin türkçe karşılığı gelecek zamandır. Peki ömrümüzün ilerleyen zamanlarında bize bu cezayı verecek olan kimdir?” Evet böyle diyorum ahret insanın eylemlerinin sonuçları karşılaşacağı bir sondur.

Bu sonuç “ölüler” için değil “Diriler” içindir. “Ölü” ve “Diri” konusunda ilk iletimde ayrıntılı yanıt verilmiştir. Öyle ki “Tanrı, ölüler için değil diriler için!” (İncil. Matta. 22/32, Markos. 12/27, Luka. 20/38) denmiştir.

Bizim bu görüşümüz vuslata ermiş insanlar (İnsan-ı kâmiller) içindir. Olgunlaşmamış insan Tanrı’yı, ahreti, cenneti, cehennemi ne bilir.

Olgunlaşmamış insanlara “Günah işlerseniz, cezanızı öldükten sonra ahrette Tanrı verecektir!” denir. Böylece cahil insanların, ahret korkusu ile, günah işlemeleri önlenmeye çalışılır. Ama böyle denilmesine karşın cahil insanların suç işlemesi önlenebilmiş midir?  Bütün dünyada suç işlemiş olanların çoğunluğu dincilerdir…

Gelelim üçüncü soruna: “…cevaplarını verirken Kur’an’a dayandırmışsın ben bildiğim kadarıyla sen Kur’an’a innamıyorsun beşer kelamı diyorsun öyleyse ona niçin istinbat edip onun hükümleriyle cevap vermeye çalışıyorsun.” Nereden biliyorsun benim Kuran’a inanmadığımı, niçin böyle suçluyorsun beni?

Ben bu anlayışa vardımsa dayanağım kutsal kitaplardır. Tanrı’yı kendimde aramanın dayanağı diğer kitaplar yanında Kuran’dır. Örneğin bak şu ayetlere. Bu ayetlere göre “Tanrı, kişinin kendisi ile kalbi arasında.” (K. 8/12) “Tanrı, insana şah damarından daha yakındır!” (K. 50/16)

Ben Kuran’ın Peygamber sözü olduğunu ileri sürüyorum. Çünkü peygamber de beşerdir, şaşar diyorum.

Şimdi Türkiye Cumhuriyeti yasaları;  Kuran’ın 230-232 ayetine hukukunda yer vermemektedir. Oysa Kuran’a göre: “Tanrı’nın hükmünü geri çevirecek yoktur.” (K. 13/41)

Soruyorum sana Tanrı hükmüne niçin sahip çıkmamaktadır? Tanrı böyle demiş olsaydı elbette hükmüne sahip çıkacaktır.

Sahi, Tevrat ve İncil değiştirilmiştir deyen bir Müslüman’a;  bu güne değin bir Yahudi ve bir Hıristiyan’dan, “Müslüman olmadığın halde niçin Tevrat’tan-İncil’den örnek veriyorsun?” diyen olmuş mudur. Bir komünist, Marks’ı eleştiren bir kapitalistte “Komünist olmadığın halde niçin Marks’ı, Komünizmi eleştiriyorsun!” demiş midir?..

Mektubunu şöyle bitirmişsin: “… edep mevzuu zaten bizim İslami prenisplerimiz içerisinde böyledir sana diken uzatana sen güller uzatacaksın ayrıca bu zamanda medenilere galebe ikna iledir.Herşey konuşarak hallolunabilir.Seygiyle sesnlikle kal…”

Beklerim sana diken uzatana gül uzatırsın; şeytana uyup ona bu kâfir olmuş demezsin… Her şeyi konuşarak halledersin. Bizden Tanrı’nın bir selam-sabahını esirgemezsin..

Şimdi kal sağlıcakla. Yeniden saygı sevgi sana…

Av. Hayri Balta, 26.12.2003

X

Hayri Balta sorduğum sorulara halen cevap alamadım yoksa acaba mail de mi bir hata var bilemiyorum.O soruların cevabını beklemekle birlikte sence sen öldükten sonra sana ne olacak toprak mı olacaksın yoksa yok mu olacaksın.Peki yok olacaksan yok olmayı istermiydin yoksa yaşamak mı isterdin? 26.12.2003

+

Sayın Mahir,

Önce saygı, sevgi,

Bir dakika önce sorularına yanıt verilmiştir.

Ben öldükten sonra İnsan olarak ruh olarak yok olacağım; ama toprak olarak, madde olarak yok olmayacağım.

Madde olarak varlığımı ebediyen sürdüreceğim.  Daha sana ben ne diyeyim.

Şimdi kal sağlıcakla, saygı, sevgi sana. H.B. 26.12.2003

X

Sayın Hayri Balta,iyi günler dilerim öncelikle…

Maddecilik ve Ruh’çuluk konusunda aydınlatmanız için teşekkürler. Verdiğiniz ayetlerin İncil’de olanlarını kaynağından inceledim ve konu ile ilintilerinin farklı olduğunu farkettim.

Örneğin:

Matta 22:32.Mat 22:31 Ölülerin dirilmesi konusuna gelince, Tanrı’nın size bildirdiği şu sözü okumadınız mı?

Mat 22:32 `Ben İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısıyım’ diyor. Tanrı ölülerin değil, yaşayanların Tanrısıdır.»

Görüldüğü üzere, bir önceki ayette sorulan soruya verilen bir yanır 32. Ayet.. Bu ayeti kaynak gösterdiğinizde, yeniden kıyam etmeye inandığınızı anlayabilirmiyiz?

Mar 12:25 İnsanlar ölümden dirilince ne evlenir ne evlendirilir, göklerdeki melekler gibidirler.

Mar 12:26 Ölülerin dirilmesi konusuna gelince, Musa’nın kitabında, alevlenen çalıyla ilgili bölümde Tanrı’nın Musa’ya söylediklerini okumadınız mı? `Ben İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısıyım’ diyor.

Mar 12:27 Tanrı ölülerin değil, yaşayanların Tanrısıdır. Siz büyük bir yanılgı içindesiniz.»

İncilin bu Kitapçığı yine ölümden kıyam üzerine bir vaazı konu ediyor

Luk 20:37 Musa bile alevlenen çalıyla ilgili bölümde Rab için, `İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısı’ deyimini kullanarak ölülerin dirileceğine işaret etmişti.

Luk 20:38 Tanrı ölülerin değil, yaşayanların Tanrısıdır. Çünkü O’na göre bütün insanlar yaşamaktadır.»

Konu yine aynı.. Yanıt yine aynı üç tanık aynı şeyleri kayda almış. Ölümden sonra kıyam vardır…. Bu ayetleri reankarnasyon düzeyinde tartışabilseydik farklı sentezlere ulaşabilirdik. Ama cezalandırma konusuna uymamış gibi.!

“Bizim bu görüşümüz vuslata ermiş insanlar (İnsan-ı kâmiller) içindir. Olgunlaşmamış insan Tanrı’yı, ahreti, cenneti, cehennemi ne bilir. Olgunlaşmamış insanlara “Günah işlerseniz, cezanızı öldükten sonra ahrette Tanrı verecektir!” denir. Böylece cahil insanların, ahret korkusu ile, günah işlemeleri önlenmeye çalışılır. Ama böyle denilmesine karşın cahil insanların suç işlemesi önlenebilmiş midir?  Bütün dünyada suç işlemiş olanların çoğunluğu dincilerdir…demişsiniz.

Sanırım bu kişisel düşüncedir. Bu senteze hangi ayetlerden ulaştığınızı açıklasaydınız. Halbuki benim bildiğim kadarı ile İncil Kurtuluş üzerinedir. Yani yokoluşa giden insanlığa bir kurtuluş şansı ve ümidi vermektedir.

Bu fikri yine İncil’in sözlerinden almaktayız.

Yu 3:18 O’na iman eden yargılanmaz, iman etmeyen ise zaten yargılanmıştır. Çünkü Tanrı’nın biricik Oğlunun adına iman etmemiştir. Elçi Yuhanna devamla:”yargı şudur, dünyaya ışık geldi ama insanlar O’nu reddettiler” diye açıklar.

Rom 5:17 Çünkü eğer ölüm bir tek adamın suçu yüzünden o tek adam aracılığıyla egemenlik sürdüyse (Adem kastediliyor), Tanrı’nın bol lütfunu ve aklanma bağışını alanların bir tek adam, yani İsa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik sürecekleri çok daha kesindir.Rom 5:21 Öyle ki, günah ölüm yoluyla egemenlik sürdüğü gibi, Tanrı’nın lütfu da Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla sonsuz yaşam vermek üzere doğrulukla egemenlik sürsün.

Pavlus Romalılara yazdığı bu mektupta, Tevrat Tekvin bölümüne atıfta bulunarak, Adem ile başlayan yozlaşmanın devam ettiğini, İsa’nın adına ( Tanrı Kurtarır anlamına gelir) iman edenlerin ölselerde yaşayacağını iddia eder.

Grubu daha fazla ayetlere ve öğretişlere boğmamak için uzatmak istemiyorum. Tevrat, Zebur ve İncil kökenli mantığın ölümün insan yolu ile girdiğini, kaçınılmaz olarak devam ettiğini, Tanrı’nın kendine inananları kurtarmak için insan bedeninde bir Kurban yollayacağını anlatır.. (Tevrat Yeşeya 53. Bölüme bakılabilir).

Bu bilgilerden hareketle En-el hak felsefesine benzeyen ama olmayan, kemale erme konusunda Mevlevi felsefesi ve Budist fikirlerin kokusunu veren fikirlerinizi bir kez daha analiz etmenizi öneririm. Maddeci bir görüşe sahip olan sizin, teolojinizi oluştururken yararlandığınız kaynağın maddi temeline özen gösterdiğinizi umuyor ve bu özeni artırmanızı diliyorum.

Bu vesile ile tüm öbek üyelerinin Yeni Yılını Kutluyor ve Esenlikler diliyorum.

Saygı ve Sevgilerimle, Erdal, 26.12.2003

X

Sayın Erdal,

İletini aldım. Anlamak için çok zorlandım.

İncil, Tevrat ile haşır neşir olduğun anlaşılıyor. Ama kimi yerlerde ne demek istediğimi anlatamadığım görülüyor.

Örneğin: “Bu ayeti kaynak gösterdiğinizde, yeniden kıyam etmeye inandığınızı anlayabilirmiyiz?” diyorsunuz. Bu kanıya nasıl varıyorsunuz?

İnsan fiziksel olarak öldükten sonra dirilir mi? Böyle bir olasılığa akıl erdirilir mi?

Öldükten sonra dirilmenin simgesel bir anlamı vardır. İnsan bu şekilde öldükten sonra Tanrı’ya ulaşır.

İnsanın kötü alışkanlıklarını terk ederek iyi alışkanlık kazanarak yeni insan olmasına öldükten sonra dirilmek denir. Kötülüğe bağışıklık kazanan bir insan gider yerine erdem sahibi bilge bir insan gelir. İşte bu olaya din anlayışında “öldükten sonra yeniden dirilme” denir. Hıristiyanlık anlayışına göre  de “Yeniden doğma” denir. Yoksa insan fiziksel olarak öldükten sonra nasıl dirilir?

Bir de “Ölümden sonra kıyam vardır.” demişsin. Sana göre varsa var, böyle bir görüşü bana layık görürsen hata edersin…

Hakkımda bir kanata varmışsınız. “Sanırım bu kişisel düşüncedir. Bu senteze hangi ayetlerden ulaştığınızı açıklasaydınız.” demişsiniz.

Bu düşünceler elbette benim düşüncelerimdir. “Bu senteze hangi ayetlerden ulaştığımı” öğrenmek isterseniz www.hayribalta.cjb.net adresinde bulunan sitemi incelemelisiniz.

Ben bu senteze ulaşmak için 50 yılımı verdim. Bu elli yıl içinde sayısız demir-çelik fırınlarına girdim. Hamdım, yandım, piştim, kendimden geçtim, vuslata eriştim. Bin kere aşağılandım, bir kere olsun kendimi beğendiremedim…

Demişsin: “En-el hak felsefesine benzeyen ama olmayan, kemale erme konusunda Mevlevi felsefesi ve Budist fikirlerin kokusunu veren fikirlerinizi bir kez daha analiz etmenizi öneririm.” Ben de sana teşekkür ederim, baş üstüne derim… Bu ara şunu da belirtmeden geçmemeliyim. Ben olmayan bir kemale nasıl ererim…

Sorularını şöyle bağlamışsın: “Maddeci bir görüşe sahip olan sizin, teolojinizi oluştururken yararlandığınız kaynağın maddi temeline özen gösterdiğinizi umuyor ve bu özeni artırmanızı diliyorum.” Elbette özen gösterdim. Ben anadan maddeci görüşe sahip olarak dünyaya geldim. Ne havraya gittim, ne kiliseye gittim ne de camide secde ettim. Bana doğru gelen sözleri kim söylerse söylesin kabul ettim. Bana doğru gelmeyen sözleri reddettim. Kim ne dersin ben kendi aklımın peşinden gittim.

Bana ne Ahmet’ten, Mametten, İsa’dan, Musa’dan. Beni onlara kulluk- kölelik etsin diye mi yaratmış yaratan?

Tanrı ile insan arasına kimse giremez demiş atalarımız. Musa’sı da, İsa’sı da, Ahmet’i-Mamedi, Ali’si, Hasan’ı, Hüseyin’i de çıksın gitsin aradan.

Ne demiş Yunus Emre: “Bana “Cennet cennet dedikleri birkaç gılman birkaç huri. İsteyene ver sen onları bana seni gerek seni…” Bilmem Yunus Emre’nin bu sözlerle ne demek istediğini anlayabildin mi?

Ölüp dirilmeden, yeniden doğmadan, atalarının dininden, geleneğinden, göreneğinden, ırçılık-dincilik, mülkiyetçilik düşüncesinden geçmeden,  melamet gömleğini giymeden, doğru, dürüst, bilgili ve erdemli bir bilge kişiyi kendine örnek seçerek kendini yetiştirmeden, bencillikten, gururdan, kibirden  geçmeden, kimse bir şey anlayamaz bu söylediklerimden…

Şimdi kal sağlıcakla… Yeniden saygı, sevgi sana.

Av. Hayri Balta, 27.12.2003

X

Sayın Hayri bey,

Eğer beni tam olarak anlayamamışsanız, bu benim ifade yeteneğimiz kısıtlı olmasından olabilir, affola..

Siz kaynaklar açıklamıştınız ve bu kaynakların yaşayan insanlara ait olduğunu belitmiştiniz. Ben ise bu ayetlerin ölümden kıyam etme konusunda olduğunu söylemiştim.

Kutsal Kitap’lar bedenin çürüyeceğini ama Ruh’un farklı bir bedenle yeniden yaşayacağını bildirir. (Selaniklilere mektup) Eğer Kutsal Kitap’ı referans gösterir de bu ayetlerin yaşayan insanlara yazıldığını söylersek korkarım çelişkiye düşeriz.

Kutsal Kitapların herhangi bir yerinde ölümden kıyam olmadığı ile ilgili bir ayet göremedim. Buradan hareketle, “dönüşünüz banadır” da dahil olmak üzere herhangi bir Kutsal olduğu idddia edilen kitaplardan örnek verilememesi düşüncesindeyim.

Mesnevi bildiğiniz gibi Mevlana’nın sentezidir. Yunus Emre’nin söylemleride sizinde feyz aldığınız üzere, yıllarca üzerinde düşünülen felsefe ve hayatın içinden çıkartılan tecrübenin Yunus’ta ve Mevlana’da ve Hallac-ı Mansurda tezahürüdür. Yunus’un hayatını değiştiren aşk Taptuk Emrenin kızına olan bir aşk olmadığı, bu aşkın arardığı Tanrı’nın aşkı olduğunu görebiliriz. Ham iken Taptuk Emrenin yanında pişen yüreğindeki ateşi kızı ile söndüremeyen Yunus yanmıştır yanmıştır ve yanmıştır. Çünkü asla bulamamıştır.

Bilmem Yunus Emre’nin bu sözlerle ne demek istediğini anlayabildin mi?demişsiniz evet sayın Balta anladım ama korkarım sizin gibi anlamadım.

Yunus Emre, benim için önemli olan kazançlarım değil, seni bulmada yitirdiklerimdir demek istemiştir. Tıpkı Resul Pavlus gibi….

Flp 3:4 Ben aslında benliğe de güvenebilirdim. Eğer başka bir kimse benliğe güvenebileceğini sanıyorsa, ben buna daha çok güvenebilirim.

Flp 3:5 Doğumumun sekizinci günü sünnet oldum. İsrail soyundan, Benyamin oymağından, özbeöz İbraniyim. Kutsal Yasa’ya bağlılık derseniz, Ferisiydim.

Flp 3:6 Gayret derseniz, inanlılar topluluğuna zulmeden biriydim. Yasa’ya dayanan doğruluk derseniz, kusursuzdum.

Flp 3:7 Ama bana kazanç olan her şeyi Mesih uğruna zarar saydım.

Flp 3:8-9 Dahası var, kendisi uğruna her şeyi yitirdiğim Rabbim İsa Mesih’i tanımanın üstün değeri yanında her şeyi zarar sayıyorum, süprüntü sayıyorum. Öyle ki, Mesih’i kazanayım ve Kutsal Yasa’ya dayanan kendime özgü bir doğruluğa değil, Mesih’e iman etmekle kazanılan, iman sonucu Tanrı’dan gelen doğruluğa sahip olarak Mesih’le birleşmiş olayım.

Benim anladığım reddediş Yunus ve Pavlus’ta aynıdır.

Ben de sana teşekkür ederim, baş üstüne derim… Bu ara şunu da belirtmeden geçmemeliyim. Ben olmayan bir kemale nasıl ererim… demişsiniz….Pavlus ise değişimden, değiştirilmekten bahseder…

  1. Ko 3:18 Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor.

Bu ayetlerden Ruh’un insan Ruhu olarak algılanır sonucunu çıkartırsanız, faklı örneklerle böyle olmadığını kanıtlamaya çalışıyım. Tekvin 1. Bölüm derim ve Allahın Ruh’unun hareket etmesinden bahsedebilirim.

Ölüp dirilmeden, yeniden doğmadan, atalarının dininden, geleneğinden, göreneğinden, ırçılık-dincilik, mülkiyetçilik düşüncesinden geçmeden,  melamet gömleğini giymeden, doğru, dürüst, bilgili ve erdemli bir bilge kişiyi kendine örnek seçerek kendini yetiştirmeden, bencillikten, gururdan, kibirden  geçmeden, kimse bir şey anlayamaz bu söylediklerimden…demişsiniz.. Doğru, dürüst bilgili erdemli bir bilge olduğunuz için yardımlarınızı talep edebilirim. İzin verirseniz.

Nacizane atehist olarak büyüdüm 25 yıl önce bir gücün varlığını farkettim ve araştırmaya başladım.

Felsefeleri okudum,alimlerle konuştum tartıştım. İlim irfan sahipleri ile tartıştım. Şu andaki düşüncelerime bir kaç yıl önce ulaştım…Nacizane! Hala bilgilerimin nihai olmadığının bilinci ile tüm açlığımla öğrenmeye, öğrenirken öğretmeye çalışıyorum

Bilvesile saygılarımı ve sevgilerimi iletirim.

Erdal, 27.12.2003

X

Hayırlı günler Hayri Balta..

Cevaplarını aldım ama işlerimden dolayı sana cevap yazamamıştım şimdi yazıyorum..

Öncelikle ilk madde problemini halen anlayamamış durumdayım( tabi senin verdiğin cevaplara göre)   madem ilk madde yoktan var olmadı peki bilim ilk madde yi nasıl açıklıyor veya açıklıyamıyor mu?  Nasıl var oldu hiçbir şey kendi kendine olabilir(Bu da zaten yoktan varol ma demektir yine) mi hadi diyelim ki oldu bilimin söylediğine göre insanlar daha sonra oluşmuşlar peki o zaman bütün bu dünya nasıl birbirine bu kadar muvafık oldu yani elma ağacı bizi bilmez ve bizi tanımaz ama bakıyoruz ki tam bizim için uygun rengi gönlümüzün tadı ağzımızın kokusu burnumuzun ve muhtevası da hücrelerimiizin  hoşuna gidecek şeyleri nasıl yapabiliyor bizi bilmeyen birşey nasıl böyle şeyleri yapabilir bunları daha doğrusu kendisi mi yapar acaba? Hiç bir bilgisi olmayan bir şey nasıl böyle muhteşem şeyleri yapabilir bilimin yapamayacağı şeyleri bile.Bilim daha fotosentezi bile açıklayamazken nasıl olurda bu varlık bunları yapabilir eğer bu kadar akıllı olsaydı bize elması nı bedavaya verecek kadar aptal olur muy du hiç.

Şu dünyada olan büütn işlere baktığımızda herşeyin hemen hemen insanlar için olduğunu görüyoruz.

Peki bu varlıklar bizi nasıl tanıyıp bize uygun bir şekil aldılar birbirinden habersiz bukadar şey nasıl olurda yanyana gelince bu kadar muvafık olur.Biz bir çoçuğumuza bile elbise alırken eğer çoçuğumuz yanımızda değilse çoğu zaman tam ona uygununu alamayız nasıl olurda kainatta bu kadar 400 bin çeşit mahluk böyle birbirine uygun olur.

Ayrıca soruyu sorup düşündükten sonra cevabını verdiğimiz şeyleri bizmi yaratmış oluyoruz yani bir yere girsek orada yarısına kadar dolu bir çay bardağı görsek sonra düşünsek burada bir adam varmış çayını bitirmeden gitmiş desek o adamı biz mi yaratmış oluruz veyahutta evine gelsen evinin dap dağınık olduğunu görsen ve bazı şeylerin olmadığını görsen aklına ilk ne gelir hırsızın girdiği değil mi(Yani ilk önce araştırabilirsin belki karına çoluğuna çoçuğuna sorarsın onlar hayır biz yapmadık deseler bütün pencereler kapalı olsa bile rüzgar dağıtmıştır herhalde mi diyecekisn yoksa polise mi gideceksin.) Peki o zaman o hırsızı biz mi yaratmış oluruz.Polise gitiğinde eğer polislerde senin bu mantık kaidelerin içerisinde hareket ediyorlarsa seni hiç takmayacaklar bunu hırsıza yormayacaklardır..

Sorduğum soruların cevabını vermeye çalışıyorsun ve bana “Böyle inanan, düşünen birine “Yoksa canlı  Evrim sonucu mu oluştur?” diye sorulur mu? Hele anadan doğma “maddeci” olan Hayri Balta maddenin yoktan var olduğu teorisini doğru bulur mu? ” diyorsun ben senin ne düşündüğünü sen senin cevabını verdikten sonra anlıyorum ve soru cevaptan önce sorulur Hayri Balta.

Birde ahretin anlamını anlamam için insan-ı kamil olmama bağlıyorsun bunıu baştan söylesene niye bana cevap vermeye çalışıyorsun direk böyle herşeyi kestirip atabilirsin mantığını anlatmadan ya siz zaten anlamazsınız bunu sadece insan-ı kamil olanlar anlar deyip susturabilirsin değil mi değilse cevap bekliyorum bize yaptığımız kötülüklerin cezalarını kim verecek zalimleri edepsizleri kim te’dip edecek

Olgunlaşmamış insanlara “Günah işlerseniz, cezanızı öldükten sonra ahrette Tanrı verecektir!” denir. Böylece cahil insanların, ahret korkusu ile, günah işlemeleri önlenmeye çalışılır. Ama böyle denilmesine karşın cahil insanların suç işlemesi önlenebilmiş midir?  Bütün dünyada suç işlemiş olanların çoğunluğu dincilerdir…diyorsun peki insanların suç işlemesi nasıl önlenecektir.Senin görüşlerin doğrultusun da sadece kamil insanlar suç işlemeyeceklerdir neden çünkü ilerde yaptıklarının cezasını görme fikri var onlarda peki müslümanlar ne diyor aynı şeyin daha da kuvvetlisini söylüyor diyor ki eğer suç işlerseniz cehennem var diyor eğer güzel ahlaklı olursanız da cennet var diyor söyle bakalım bunları dinlemeyen insan senin daha açıklayamadığın görüşleri ni dinler mi herşeyi böyle kestirip atarsan zaten biizm bu görüşümüz insan-ı kamiller için deyip diğerlerini dışlarsan senin görüşlerini dinler mi ha bir de merak ettim siz insan-ı kamiller kaç kişi varsınız.Ayrıca en çok suç işleyenler diyorsun dinciler pekisana soruyorum velilerden kaç kişi suç işlemiş kaç tanesi bırak suç işlemeyi kaç kalp kırmışlar gösterebilirmisin bana bunları dinci diye benim karşıma çıkardıklarının hepsi dinimle alakaları olmayan yok talibanmış yok saddam şerefsiziy miş bunlar mı dinci.Bunlara halkınıza işkence edin diyen veyahutta teröristlik yapın diyen bizim yüce İslam dinimiz mi?Hayır bizim dinimiz bir serçeye bile hakkını verirken sen nasıl bunlara dinci diyebilirsin.Peki islam fuhuş mu yapın diyor eroin satıp insanlığı zehirleyin mi diyor söyle hangi kötülüğü teşvik ediyor? Eğer bunları yapanlar varsa bunların hiçbirisi Allah(c.c.)’ı tanımıyor bizim dinimizi tanımıyor demektir.

Mahir, 5.1.2004

X

Sayın Mahir,

Yine saygı, sevgi sunuyorum. Öncelikle yanıtını geciktirdiğim için özür diliyorum.

O kadar soru sormuşsunuz ki bana içinden nasıl çıkacağımı bilemiyorum. Eğer oturup sorularına tek tek yanıt vermeye kalksam bana bir ay yetmez diyorum. Yine de bir insan olarak size değer verdiğimi bildirmek için kısa kısa yanıt veriyorum.

Öncelikle şunu bilmeni istiyorum ki ben Tanrı tanımaz (ateist) olmadığım gibi dinsiz de değilim. Tanrı ve din inancımın kaynağı da kutsal kitaplardır.

Ben manevi besinimi kutsal kitaplardan alıyorum. Bu kitaplar içinde çağımız ahlak anlayışı ile hukuk kuralları ile bilimle çatışanlarının üstünde durmuyorum. İnsana; ahlaklı, doğru, dürüst, iyi ve güzel insan olmaya çağıran sözleri üzerinde duruyorum. Beni yüceltecek olanları alıyorum, beni alçaltacak olanları almıyorum.

Asıl önemlisi şeytan denen kötülüklerden kaçınarak; doğruluk, dürüstlük, güzellik ve iyilik ki bunun gibi yüce kavramlar, üstün değerler, genel doğrular olarak  Tanrı kavramı ile ifade edilir, Tanrı’ya sığınıyorum. Tanrı’ya sığınmakla da birçok kötülüklerden korunuyorum.

Bil ki ben 37 yaşına değin ilkokul mezunu olarak yaşadım. Meslek yok, bilgi yok, servet yok, itibar yok…  Tam bir lümpen yaşamı…

37 yaşında akşam ortaokulunu bitirdim. 41 yaşında Ankara Anafartalar Akşam Lisesini, 48 yaşında da Hukuk Fakültesini, hem de gündüzleri çalışarak ve de gözaltında olarak, bitirdim. Bütün bunlara Tanrı ve Din inancım sayesinde dayandım ve başarılı oldum.

Elbette din deyince akla Tek Tanrılı dinler gelir.  Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık gibi… Çok şükür tapınma amacı ile bunların kapısından içeri bir adım atmadım. Hep aklımın verileri ile yaşadım. Çünkü tek yol yol gösterici akıldır. Bu nedenle de çok horlandım, aşağılandım…

Şimdi gelelim sorularınıza: “Madde konusu, maddenin yoktan var olduğu” konusu:

Bu konuda bilim şöyle diyor: “Hiçbir madde yoktan var olamaz, var olan da yok olamaz.” Ne var ki diner bu konuda “Tanrı dünyayı yoktan var etti!” diyor.

Bilime ya da vahye inanmak insanın kendi takdiridir. Sen niye vahye inanmıyorsun diye inanmayanın tepesine çökmek ilkelliktir. Bunun yanında ille bilime inanmalısın diye insanın başına çökmek de ilkelliktir… Bırakın herkes isteği gibi inansın, ama fikrini açıklasın, fikrini açıklıyor diye kimse kimseye karışmasın.

“elma ağacı bizi bilmez ve bizi tanımaz ama bakıyoruz ki tam bizim için uygun rengi” Elmanın bize uygun olduğunu, insanlığın toplama döneminde, deneme yanılma yoluyla insan bulmuş. İnsana hiçbir yararı olmayan ağaç meyveleri da var. Örneğin kimi çam ağaçlarının kozalakları hiçbir işe yaramaz. Ağaç kütüğü gibidir mübarek. Bir de şu var: Anadolu’nun ve dünyanın birçok dağ köylerinde elma yüzü görmeden gelip giden insanlar da var…

“elması nı bedavaya verecek kadar aptal olur muy du hiç.” Elması da bulan insan. Bakmış ki parlak, göz alıcı ve de doğada çok az bulunuyor. Salt başkalarından varlıklı olduğunu göstermek için parasını konuşturuyor. Elmas denilen bu nesneden niçin yoksullar yararlanmıyor acaba? Elmasın yüzünü görmeden gelip giden milyarlarca insan var…

“Şu dünyada olan büütn işlere baktığımızda herşeyin hemen hemen insanlar için olduğunu görüyoruz.” Ama bil ki bizim için olmayan şeyler de var. Örneğin Okyanusların derinliklerinde, dağların tepesinde olanlar,  ki bunların içinde canlı da var cansız da var, soruyorum sana bunların çoğu insanın neyine yarar…Hele şu domuz denen zavallı hayvan, özellikle Müslümanların, nesine yarar?

“Peki o zaman o hırsızı biz mi yaratmış oluruz.” Hukukta karine diye bir kavram var. Görülen olaydan görünmeyen olay hakkında hüküm çıkarmak. Evde sabit duran eşya yerinden oynamışsa muhakkak bunu oynatan bir neden var diyerek hüküm çıkarırız ki buna karine adı verilir.

“kötülüklerin cezalarını kim verecek” Kötülüklerin cezasını insan, toplum ya da toplumun örgütlenmiş gücü olan devlet verir. Burada sana İslam cemaati arasında anlatılan bir fıkra: “Müezzinin biri yakındaki bir ev hanımı ile mercimeği fırına vermiş. Kadının oğlu da, kocası da bu durumdan haberdar. Oğlan daha fazla dayanamamış. Bir sabah müezzin minarede ezan okurken minareye çıkmış merdivenlere mercimek dökerek aşağı inmiş. Ezanı bitiren müezzin aşağı inerken adımını atar atmaz merdivenden tangır-mangır yuvarlanarak ölmüş. Kadının kocası: “Gördün mü Allah cezasını nasıl verdi!”deyince:  Oğlan da içinden: “Eğer ben o mercimekleri merdivenlere dökmeseydim müezzin daha çook annemle mercimeği fırına verirdi…” demiş.

Bütün dinler de bunu bildikleri için suçlunun cezasını yakalar yakalamaz verir. Yoksa nasıl olsa Tanrı cezasını öbür dünyada verecek diye kimseyi serbest bırakmamışlardır. Hem bir suçluya işlediği suçtan ötürü hem bu dünyada hem de öbür dünyada iki ceza nasıl olur da verilir. İşlenen suçun belli cezası bir süre ile ödenmeli değil mi? Bir suça ilanihaye ezelden ebede ceza verilir mi?

“insanların suç işlemesi nasıl önlenecektir.” Günah işlersen cehennemde yanarsın demekle suç önlenememiştir. Kaldı ki suçlar tamamen önlenemez. İnsan var olduğu sürece suç olacaktır. Suçlar kısmen  azaltılabilir ama büsbütün ortadan kaldırılamaz. Bunlar bir toplum da olağan şeylerdir. Bu nedenle insanlar yasama, yürütme, yargı demiştir…

 “siz insan-ı kamiller kaç kişi” Ben insan-ı kâmilim demiyorum; ben, insan-ı kâmil olmaya çalışıyorum, diyorum. 25 yaşımdan önceki yaşamımla 25 yaşımdan sonraki yaşamımı karşılaştırınca çok olgunlaştığımı görüyorum ve bunu söylüyorum. Ama tamamen insan-ı kâmil oldum demiyorum.  İnsan-ı kamillerin sayısı ne kadardır onu da bilemem.

Şeytan (öfke, kin, nefret…) insanın yaratılışında vardır. Bunun yanında insanı; doğruya, güzele, iyiye… sürükleyen duygu da var ki buna da Tanrı denir. Öfkeye, kine, nefrete uyarsan şeytan, yok bunların tersi olan bağışlamaya, doğruluğa, dostluğa, sevgiye…yönelten duyguya uyunca Tanrı yolunda sayılırsın. Ne şeytanı ne de Tanrı’yı, büsbütün ortadan kaldıramayız. İnsan olduğu sürece bunların ikisi de olacaktır… Ancak, Şeytana da direnmenin de bir sınırı vardır. Ama insan bütün bunlara karşın olgun bir insan olmaya çalışmalıdır. İradesini kullanarak şeytanı söz sahibi etmemelidir.

“Peki islam fuhuş mu yapın diyor” Hiçbir din fuhuş yapın, insanlara kötülük yapın demez. Ne der? Kâfirdir, müşriktir, zındıktır, mürtettir…. Katli vaciptir, der… Bu ise din ve vicdan özgürlüğüne, insanın can ve mal güvenliğine indirilmiş en ilkel bir darbedir…  Yani şimdi sen kâfir sandığın bir topluğu imana davet etmek için savaşır da onun ganimet adı altında onun mal varlığını zimmetine geçirirsen; karısını kızını cariye olarak koynuna alırsan böyle bir şeyi Allah mı emretmiş olur?

Eğer Tanrı böyle bir şeyi emrediyorsa, böyle bir şeyi meşru görüyorsa benim o Tanrı ile de onun gönderdiği peygamberle de, indirdiği kitap ile de, onun getirdiği din ile de bir ilgim yoktur. Bu durumda yazın deftere; Hayri Balta, Allahsız, dinsiz, kâfir diye…

Böylece size olan borcumu eda ettim. Bu gece rahatça uyuyabilirim.

Şimdi kal sağlıcakla, yeniden saygı, sevgi sana..

HB 16.1.2004

X