KIZ MESLEK LİSESİ

KIZ MESLEK LİSESİ

 

Resim yapmayı çok sevdiğim için, lise eğitimi bir bakıma ileride seçeceğim mesleğide etkileyeceğinden, meslek lisesi resim bölümünü tercih etmiştim.

 

Karma eğitimde meslek eğitimi yoktu. Kız-erkek olarak ayrılmış, kızları biran önce evlilik hayatına, ev hayatına hazırlayan meslekler olarak gruplanmıştı. Ev ekonomisi, çocuk gelişimi ve bakımı, el sanatları, dikiş, nakış gibi branşlar lise eğitimi adı altında verilmekteydi, hala da verilmekte…

 

Anne ve babam bizleri büyütürken erkekleri “öcü” olarak göstermediler.Kız erkek arkadaşlığını yasak ya da ayıp gibi nitelemediler.Babam kız ya da erkek arkaşlarımızı ayırt etmeden gelsinler bizle tanışsınlar, bizle otursunlar derdi.Yasak yoktu, kısıtlama yoktu. Babam, o konu her ne ise; ne kadar yasaklarsan ve baskılarsan o kadar cazip hale geleceğini biliyordu. Bizleri de kız erkek arkadaşlarımızı ayırt etmeden yetiştirdiler.

 

Bizim gençliğimizde yine ufak tefek mahalle dedikoduları olsa da neredeyse tüm mahalle aynı okula gittiğinden, okul dışında bir arada zaman geçirilir, oyunlar oynanır, duvar kenarlarında bitmez tükenmez sohbetler edilirdi.

 

Kız lisesinde geçen o üç yılı net bir şekilde hala hatırlarım. Okul Ulus’un tam ortasındaydı. Çevrede hep oto tamirciliği yapılıyordu.   Oteller, pavyonlar ve resmi kurumlar bulunmaktaydı.Okulun bir tarafı tarihi Roma Hamamı’na bakardı.

 

Öğle tatillerinde okuldan dışarı çıkmak yasaktı, öğle arasını okulda ya da okulun bahçesinde geçirirdik.Okulumuzun sanayi ve Roma Hamamı’na bakan tarafları erkeklerle dolu olurdu. Söz atanlar, mektup atanlar, göz kırpanlar… O günün nöbetçi öğretmeni kimse sinek kovar gibi kovalardı kenarda dizilen erkekleri…

 

Okula giriş ve çıkışlarda kapıya yanaşma cesareti olmayan kızlı erkekli arkadaşlıklarda buluşma yerleri ya çevredeki pastahaneler, ya otobüs durakları ya da kenar köşe olurdu.

 

Bir sabah üst komşumuzun oğlu ile aynı anda evden çıkmış, aynı otobüse binmiş, okulun az ilerisinde iş yerine giderken yol boyunca birlikte yürümüştük. Okulun kapısına geldiğimizde ben okula girip o da yoluna devam etmişti. Ne tesadüftür ki, o an okul kapısından giren öğretmen, yanıma gelip koluma bir hışımla girip, “utanmıyor musun sen, bir de kapıya kadar getiriyorsun? Çabuk içeri, doğru disipline… ” deyip beni muavinler odasına sürüklemişti. Ağzımı açıp tek kelime bile edememiştim.Konuşmama bile fırsat vermemişti. Muavin olan öğretmenlerin biri tarih dersimize, diğeri yazı ve tipoğrafi dersimize girdiğinden azçok beni tanırlardı. Beni oraya getiren öğretmen benim hakkımda diyeceklerini dedikten sonra söz bana bırakılmıştı. “Yanımda görülen erkek bizim üst katımızda oturan arkadaşımdır. Aynı anda evden çıktığımızdan o da az ileride çalıştığından birlikte geldik, ben okula girdim o devam etti, bunda ne sakınca var anlamış değilim?” demiştim.Yasak olan bir şey olarak görmüyordum. Mahallede oyunlar oynadığım, ailecek görüştüğümüz arkadaşımla okuluma kadar birlikte gelmek bana aykırı gelmemişti. Daha olumlu ve daha ılımlı olan muavin öğretmenlerimiz bana hak vererek, yanlış anlaşılacağından daha sonrasında dikkatli olmamı öğütleyerek beni sınıfıma yollamışlardı.

 

Ne kadar yasaklanırsa, ne kadar baskılanırsa o her ne ise cazip hale geleceğini ben lise yıllarımdan iyi bilirdim. Erkekler hedef kitlesiydi kızların… Belki de tam ergen olunan yaştı lise çağları… Yanlış arkadaşlıklar, yanlış tercihler, yanlış bir hayatın temellerini atmaktı yasaklamalar…

 

YENER BALTA, KASIM 2013