TÜRBAN

TÜRBAN
(BİR) TÜRBAN, (ONBİR) AYDIN
27 Haziran 2008 Cuma
ANNEMİN BAŞÖRTÜSÜ DEĞİL!. ( Yekta Güngör Özden)
“Öğrencilerin hangi “Din”, “MEZHEP,” “Tarikat” “SOY ya da Boydan” olduğu işaretlerine izin verilirse, karşılıklı zorlamalar olur, kardeşlik bozulur Eğitim ve öğretim çağdaş ortamda olur. Öğretim üyeleriyle öğrencilerin hangi dinden, hangi mezhepten, hangi tarikattan, hangi etnik kökenden olduğunu belli eden giysileri olursa, ya “Bana Gel” ya “Bizden Git” zorlaması başlayacaktır. Çatışma olacaktır.
“Elhamdülillah Müslüman’ım” diyen “Yurttaşımız eziyet görmemeliymiş” Ülkemizde “Bayrak İnmeyecek, Ezan Dinmeyecekmiş” BAYRAK NE ZAMAN İNDİ Kİ! EZAN NE ZAMAN DİNDİ Kİ!
“Analarımız, kız kardeşlerimiz, kızlarımız köyde, kasabada, kentte, evde, sokakta, başörtüsü kullanmaktadırlar. Geleneksel başörtüsüne kimsenin bir şey dediği, bir diyeceği yoktur. Türban dediğimiz “DİNSEL AMAÇLI BAŞÖRTÜSÜ, ANNEMİN BAŞÖRTÜSÜ DEĞİL…”
“Türban laikliğin karşıtı bir Simgedir. Türban, Atatürk’ün çıkardığı Kılık Kıyafet Devrimine Karşı Gelmektir. Bazı Kisvelerin Giyilmesi Yasası’na Aykırı giyinmektir. Yaşlanınca başını bağlamak ya da kırsalımızda, başa “yazma” bağlayana kimsenin bir şey dediği yok. Bunlara, Coğrafyanın, İklimin, Geleneğin Ve Temizliğin gerekleri diyebiliriz. Ama bu kara çarşaflara sarınıp, şehirlerimizde gezmek Planlı Bir Gericilik ya da Ticari Hareketten başka bir şey değildir” (Y.G.Özden’)
+
Selçuk üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Felsefesi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şahin filiz:
“….Kuran da başörtüsü ifadesinin yer almadığını savunan Doç. Dr. Filiz, “Kuran-ı Kerim’de sadece ‘HIMAR’ kelimesi geçiyor. ‘HIMAR’ kelimesi,
NORMAL BİR ÖRTÜYÜ İFADE ETMEKTEDİR. BAŞÖRTÜSÜNÜ DEĞİL.” diyor
+
*’YAHUDİ GELENEĞİ İSLAMİ ETKİLEDİ’ *
“Başörtüsünün YAHUDİ GELENEĞİ olduğunu da anlatan doç. Dr. Filiz, Tevrat ve Talmud’da başörtüsü ile ilgili ayetlerin bulunduğunu belirterek şunları söyledi:
“Yahudi Geleneğini inceledim. Yahudilerde, ‘Başörtüsüz Kadınlar İffetsizdir, Namussuzdur. İffet ve namusun korunmasının ölçüsü başörtüsüdür.
“BAŞ ÇİRKİNDİR, ÖRTÜLMESİ GEREKİR. Başörtüsüz hiçbir kadın dışarı çıkmamalıdır’ denilmektedir. Yahudi geleneği direkt olarak İslamı etkilemiştir. Yoksa İSLAM’DA BAŞÖRTÜSÜ KESİNLİKLE SÖZ KONUSU DEĞİLDİR.
“İSLAM’DA Başörtüsü, örtemeyenler ile ilgili kesin bir ceza yoktur. İSLAM’DA 76 tane temel FARZDAN bahsedilmektedir. Bu 76 FARZDA KESİNLİKLE BAŞÖRTÜSÜ GEÇMEMEKTEDİR.”
Doç. Dr. Filiz, başörtüsünün İSLAM DİNİNİN BİR EMRİ OLMADIĞINI savunarak, bu konuda şu görüşleri ileri sürdü:
“Dini temeller bakımından BAŞÖRTÜSÜ, KESİNLİKLE DİNİN bir EMRİ, ya da FARZ İBADETİ DEĞİLDİR.
“İnançla da ilgili olmadığı halde, sanki dini bir emirmiş ve farzmış gibi yansıtılıyor.
“Önceleri, Arap kadınlarının GÖĞÜSLERİ ve Pek Çok Bölgeleri açıktı. Hatta Kâbe’yi bile ÇIPLAK TAVAF ederlerdi. Örtünme Ayetleri, gerek kadının, gerekse Erkeğin her ikisine birden geçerlidir. Temel, Kaba Avret Yerlerinin açık olmasından dolayı toplum içinde hoş karşılanmayan kaba avret yerlerinin (ön ve arkalarını) ve KADINLARIN GÖĞÜSLERİNİN ÖRTÜLMESİNE yönelik emirlerdir.”
“… Ama SON DÖNEMLERDE BAŞÖRTÜSÜ SİYASALLAŞTI…”
“… ‘Başörtüsüne özgürlük ve Kadına Özgürlük’, tamamen SİYASİ bir HADİSEDİR.”

“’KURAN’DA BAŞÖRTÜSÜ DEĞİL, HIMAR GEÇİYOR’”
“Kuran da başörtüsü ifadesinin yer almadığını savunan doç. Dr. Filiz, “kuran-ı kerim’de sadece ‘hımar’ kelimesi geçiyor. ‘HIMAR’ kelimesi, NORMAL bir ÖRTÜYÜ ifade etmektedir. Başörtüsünü DEĞİL.”
“Giysi sıkıntısının çekildiği, hatta çıplak ibadet edildiği dönemde, Kuran’ı Kerim’in söylediği şuydu: ‘Nasıl Hz. ADEM ile Havva’nın cennet açıldığında ön ve arkaları açılınca, doğal olarak, kendi yaratılışları icabı örtündülerse, [Araf Suresi 22. Ayet CD] siz de öyle ÖRTÜNÜN’ demektedir. Yoksa Başınızı, Saçınızı Örtün, Örtmediğiniz Takdirde
YAPTIĞINIZ HARAMDIR ANLAMINA GELMEZ.” dedi
+
MEHMET AKİF ERSOY YAZIYOR

“Hani Müslümanlık bir uhuvvet (kardeşlik) husule getirecekti. Nerede?..
“Her tarafta MÜSLÜMANLIK CEHALET, MÜSLÜMANLAR ise SEFALET içinde mahvolup gidiyor. ..
“MÜSLÜMANLARIN HEPSİ CAHİL; ARABI cahil, TÜRKÜ cahil, KÜRDÜ cahil, ARNAVUT’U cahil, HEPSİ CAHİL. Hepimiz igvaata (kışkırtmaya) kapılıyoruz…
“BİZ CEHALETİMİZ YÜZÜNDEN DİNİ BU HALE GETİRDİK.
DİN DE BİZİ BU HALE GETİRDİ.”
“İslam dini bir miskinlik (uyuşukluk) dini oldu” MEHMET AKİF ERSOY
+
“Mısır’a üniversitedeki görevine tekrar döndükten sonra Mehmet Akif, yazdığı bir mektubunda; ‘..Mısır’da On Bir Yıl Kaldım. Fakat On Bir Saat Daha Kalsaydım Artık Çıldırırdım. Sana halisane (içtenlikle) bir fikrimi söyleyeyim mi: ?
“İNSANLIK da TÜRKİYE’DE, MİLLİYETÇİLİK de Türkiye’de, MÜSLÜMANLIK da TÜRKİYE’DE, HÜRRİYETÇİLİK de Türkiye’de…
“Eğer varsa, Allah benim ömrümden alıp, (Mustafa Kemal’i kastederek) O’na VERSİN…’ diyor.” (Cengiz Özakıncı, Dünden Bugüne Türklerle Dil Ve Din).”
+
EMRE KONGAR Cumhuriyet Gazetesinde yazdı:

“Bazı aileler, artık kızlarının buluğa ermesini bile beklemeden, daha OKUL ÇAĞINDA, BAŞLARIN ÖRTÜYOR;
“Üstelik OKULA da YOLLAMIYOR, KURAN KURSUNA GÖNDERİYOR.
“Türban ya da sıkmabaş ya da tesettür Kısacası ve açıkçası
KADININ “ÖRTÜLMESİ
“Kadınlar için “ÖRTÜNME” DEĞİL, ERKEKLER için “Örtme” Özgürlüğü!..
“KAPANMA” DEĞİL, “KAPATMA” ÖZGÜRLÜĞÜ!.. (Emre Kongar Cumhuriyet)
+
TÜRBANIN BİLİNMEYEN TARİHİ. MURAT BARDAKÇI

“Bu model bana yaratıcılıktan ve estetikten uzak geliyor. Örtünme konusunda asırlar boyunca zarif bir çizgide kendi modasını kendisi yaratmış olan TÜRK KADINININ bizde bundan 25-30 sene öncesine kadar VÂR OLMAMIŞ bir örtüye bürünerek giyimde estetik deformasyon yaratması hem Göz Zevkimi, hem de Hissiyatımı maalesef rahatsız ediyor.
“Merak edenler için, “TÜRBAN” sözünün nereden geldiğini anlatayım:
“Bu kavram, 18. Asrın sonlarında FRANSA’DA, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paris Elçisi Moralı Esseyid Ali Efendi’nin SARIĞININ Fransız Hanımlara Verdiği İlhamla Ortaya Çıktı.
Parisli hanımlar 1790’ların sonunda Ali Efendi’nin Sarığına Benzer Şapkalar Takmaya, saçlarını kıymetli kumaşlarla sarmaya başladılar ve Bu yeni Moda “TÜRBAN” adını aldı.
“Türk Kadını, başını örtmek maksadıyla asırlar boyunca “Yaşmak”, “Kadın Fesi”, “Ferace”, “Maşlah”, “Tepelik”, “Hotoz”, “Tandırbaş”, “Kundak Yemeni”, “Salma Yemeni” Yahut “Felek Tabancası” isimleri verilen birbirinden farklı ve her biri gayet şık biçimde değişik vasıtalar kullandı ama Bugünün Türbanını Hiçbir Zaman Bilmedi.
“Daha önce de defalarca yazdım:
Günlük tartışmalarımızın hem ayrılmaz parçası, hem de bitmek tükenmek bilmeyen kavgası haline gelen “türban” dediğimiz baş örtme biçimi bize ait değildir!
“Bu Yeni Tip Başörtüsü, önce İRAN’da, hemen ardından da bütün İSLAM DÜNYASINDA SİYASALLAŞTI ve bir KİMLİK ALÂMETİ oldu.”
+
“AKP İktidarı’nın sistemi şöyle özetlenebilir: DİN, DEVLET ve SİYASET, birbirleriyle İÇ İÇE ve Birbirlerinin Desteklenmesi için kullanılan kavramlardır.” (Mustafa Balbay, Cumhuriyet Gzt.)
+
HINCAL ULUÇ 22. Haziran 2005 tarihinde SABAH Gazetesi’nde yazdı.
“NEDİR SIKMA BAŞ, NEDİR TÜRBAN?
GAMALI HAÇ bir HAÇTIR.. Ama SİYASAL bir HAÇTIR. Bu haçı Simge yapan Siyasal görüş Dünyaya felaket getirmiştir. Bu haç, bu yüzden vicdanlarda lanetli, HUKUKTA YASAKLIDIR. YASAK OLAN HAÇ DEĞİL, ONUN SİYASAL ALANDA KULLANIMASIDIR.
“Yasak olan, Bir SİYASAL SİMGEYE DÖNÜŞEN GAMALI HAÇTIR.
“Pardösülerin Renkleri ise, Bağlı olunan Tarikatları açıklıyordu Sıkma Baş ve Üniforma gibi bu Pardösüler, DİNİN DEĞİL, SİYASETİN SİMGESİ idiler.
“İSLAMA EVET, SİYASAL İSLAMA HAYIR.
“Türkiye’de DİNİ SİYASETE SOKMAK Anayasa ile Yasaktı. Erbakan’ın partileri bu yüzden kapatılıyordu. TARİKATÇILIK ise Devrim Yasaları İle Yasaklanmıştı.
“Bu ülkede dine ve inançlara karşı çıkacak insan bulmak zor. ama DİNİN SİYASETE ALET EDİLMESİNE, DİNİ SİMGELERLE OY AVCILIĞINA ÇIKILMASINA ve Geniş kitlelere “DİN DEVLETİ KURMA” Amacı aşılanmasına Karşı Olanların yani Cumhuriyet’e sahip çıkanların Sayısı ve Gücü tartışılmaz.
“BU GÜÇLERİN BAŞINDA da ‘ATATÜRK’ÜN ORDUSU’ GELİYOR
+
Yaşar Nuri Öztürk, “ALLAH İLE ALDATMAK”

“ALLAH İLE ALDATMANIN BAŞ MAĞDURU: KADIN
“Allah İle Aldatma Zulmünün En Ağırları Kadın Ve Kadın Hakları Konusunda İşlenmektedir. İslam dünyası bu bakımdan bir ‘cehennem manzarası’ arz ediyor demek bir abartma olmaz. Türkiye’de bugün kadın, özellikle örtünme meselesinin istismarı aracılığıyla, Allah ile aldatan zümrelerin bir tür ana maddesi, temel eşyası ve aracı’ gibi öne çıkarılmaktadır
“En verimli yol olarak Hadis Uydurma Yolu seçilmiştir.
“Putperest veya yarı putperest Kadın Düşmanı Arap Örflerini Dinleştirmek için akıl almaz yalanlar söylenerek bunlar ‘Hadis’ adı altında Hz. Peygambere mal edilmiştir. Bununla da yetinilmemiş, Kur’an ayetleri üzerinde anlam kaydırmalarına gidilmiş, YORUM adı altında, Ayetlere Eklemeler Yapılmış ve buradan hareketle ulaşılan kadın aleyhtarı sonuçlar hızlı bir biçimde fetvalaştırılarak ‘Fetvaya Esas Olan Söz’ veya ‘Ulemanın İcmaı’ yaftalarıyla Vahiy Buyruklarının Üstüne Çıkarılmıştır.
“Ne yazık ki, İslam dünyasında kadınlar, Kendileri İçin Çırpınan Düşünce Ve Düşünürlerin Yanında Olmak Yerine Onları Cehennemlik İlan Eden Ruhban Bozuntusu Zalimlerin Yanında Durmaktadır
Allah kullarına iki tane din göndermemiştir ki, birine göre kadınlar başlarını açmak, ötekine göre ise örtmek zorunda olsunlar. Geleneksel fıkhın bu çelişkiyi çözecek hiçbir söylemi yoktur. “Ulema böyle buyurdu’ diyerek kenara çekilmektedir.
“Geleneksel fıkhın çelişkilerini bir yana koyarak olaya Kur’an açısından bakalım:
Şu bir gerçek ki Kur’an’da kadının örtünmesiyle ilgili açık emirler vardır. Ancak bu emirler, bugünkü İslam dünyasında, özellikle Arap-Acem coğrafyalarda siyasal bir simgeye dönüştürülen ve adına ‘tesettür’ (kelime anlamı: zorla, baskı ile kapanma ve kapatma) denen uygulamanın iddialarına asla destek vermez.
“Günlük çıkar politikalarından uzak bilimsel çalışmalar şu noktaları açıkça ortaya koymaktadır:
“Kur’an’ın örtünme emri, Abdest Organlarını, o arada Başı içermemektedir: YÜZ ve BAŞ, kadın ve erkekte eşitliğin gösterge bölgeleridir. Ve iki cinste de açık havaya maruz bölgelerdir. Bunun için de iki cinste de Abdestin Ortak Organları arasındadır.

“Yukarıda, Hür-Cariye ayrımını incelerken de gördük; BAŞIN ÖRTÜLMESİ BİR SOSYAL DURUM GÖSTERGESİDİR, bir DİN BUYRUĞU DEĞİL.
“Eskiden, toplumun HÜRLER sınıfına mensup olanlar SERBEST’ sözcüğüyle tanıtılırdı. “SERBEST”, Farsçadaki SER (baş) kelimesiyle ‘BEST’ (bağlanmış) kelimesinin birleşmedir ki; “BAŞI BAĞLI” demektir. BAŞI AÇIK OLANLAR; Köleler, İşçiler Ve Cariyelerdi. BAŞI BAĞLI OLANLAR ise, HÜR ve SEÇKİN tabaka idi. Günümüzde bazı çevrelerin “Başörtüsü Özgürlüğün simgesidir” söylemlerinin anlamı da bu olsa gerek.
“Nur Suresi 31’deki emir kipi, Başa İlişkin Bir Emir Değil, GÖĞSE İlişkin Bir Emirdir. Yani mutlak emir Göğsün Kapatılmasına Yöneliktir, başın örtülmesine değil.
“Ayetin iniş sebebi ile siyak ve sibaktan (ayetin Önünden ve sonrasından) emrin, göğsün kapatılmasını amaçladığı anlaşılmaktadır.”
“Nur 31 ayette, vucup ifade eden bir emir vardır. O da Göğsün Kapatılmasıdır. Başın – saçların kapatılmasına ilişkin bir emrin o ayetten çıkarılması Zorlama İle Bile Mümkün Olmaz. Sünnetten de Buna Kanıt Yoktur.”
“Nur 31’den açıkça çıkan tek emir, GÖĞÜSLERİN KAPATILMASIDIR. Ayette geçen ‘ZİNET: SÜS’ tabirini kadının vücudu olarak değerlendirip el ve yüz dışında (bazı kabullere göre yüz de dahildir) TÜM VÜCUDUN ‘AVRET’ Olduğunu ve Kapatılması Gerektiğini Söylemek bir SAPTIRMADIR.
“Kadın vücudunun ‘ZİNET’ olarak düşünülmesine dayanak olacak hiçbir KUR’AN AYETİ YOKTUR. Şunu da unutmamak zorundayız: Abdest, vücudun açık havaya maruz bölgelerine uygulanır. Eller-kollar, yüz, ayaklar ve baş bu organlardır ve abdest bu organlara uygulanan bir temizlik hareketidir.
“Asrısaadet’te, ABDESTİ, Kadın-Erkek Herkes Toplu Halde Aynı Yerde, hatta aynı kaptan alabilmekteydi. Bunun, örtünme emrinden önce olduğu, sonradan kaldırıldığı yolunda en küçük bir beyan yoktur. Olsaydı, özellikle kadını baskı altında tutmak isteyenler, bunu anında kayıtlara geçirirlerdi.”
“Kadının başını örtmesi gerektiğine dair hiçbir yerde yazılmış tek satır yoktur. İleri sürülen tek talep kadının Göğsünü Örtmesinden ibarettir. ne var ki örtü çok eski bir Gelenek. GELENEKLER ise DİNDEN GÜÇLÜ. Geleneği devam ettirebilmek adına Din Kisvesi kullanılıyor. Kuran’dan böyle kadın düşmanı yorumları çıkaranlar öncelikle iktidarla ilgilidir. Bu bir iktidar meselesidir.”
“Türban konusunda dinci-İslamcı cephe yalan söylemekten, gerçeği saptırmaktan başka bir şey yapmıyor. Her zaman olduğu gibi. Türkiye’nin huzurunu kaçıran, ülkemizi ve insanlarımızı büyük kaosa sürükleyen türban fesadını Allah’ın buyruğu olarak yutturmak, fitnecilik yapmaktır.”
“Örtünmeyi başı ve saçları içerecek şekle getirmek. Bir Tel Saç Görülmemeli Kuralı koyarak kadının başını saç bitiminden itibaren çift BANTLARLA KAPATMAK İslam’la izah edilemez.
“Halkımızın ‘sıkma baş diye tanıttığı bu ‘kapatma. İslam ile değil, Talmut Müseviliği ve Pavlus Hıristiyanlığı ile izah edilebilecek bir tavırdır. Bir RAHİBE KIYAFETİDİR.
“İslam adına bir Hıristiyanlaşma eğilimidir. PAVLUS Şöyle diyor:
“Kiliselerde kadınlar sükût etsinler; çünkü onlara söz söylemek için izin yoktur; ancak şeriatın da dediği gibi tabi olsunlar. Eğer bir şey öğrenmek isterlerse, evde kendi kocalarına sorsunlar.” (1. Korintoslular, 14/34-35)
“Müslüman dünyanın kadına bakışı, özellikle siyasal İslamcıların türban anlayışı Pavlus paralelinde bir anlayıştır. Kadın, erkeğin hâkimiyeti altında olduğunun simgesi ve belgesi olarak başını örtecektir: anlayışın esası budur. Pavlus, bu anlayışını dile getirirken, kadına karşı adeta sadist bir aşağılama ifadesiyle şöyle diyor:
“Başı örtüsüz olarak dua eden bir kadın başını küçük düşürür. Eğer kadın örtünmüyorsa saçı kesilsin. Fakat saç kesmek veya tıraş olmak ayıp ise örtünsün.
“Özetlersek: Müslüman kadın, başı, yüzü, dirseklere kadar kolları, bileklere kadar ayakları dışındaki vücut bölgelerini zamanı-zemini, iş şartlarını, iklim ve coğrafyanın özelliklerini dikkate alarak kapatır.
Nur 31, kapatılacak bölgelerde de ‘AÇIK KALABİLECEK YERLER MÜSTESNA’ kaydıyla değişik zemin, zaman ve şartlara, kısacası örfe bir pay bırakmıştır.
“Örtünme emrinden ne anlarsanız anlayın, bu nihayet Vesail: Araç’ hükümler cümlesindendir”
“Başın ve saçların örtünmesi iddia ve talebi, HAÇLI KURMAY ODAKLARIN MÜSLÜMAN DÜNYAYI KENDİ İÇİNDE BÖLMEK İçin kullandıkları bir OYUNDUR.
“Türbanın, bu şekilde dayatılmasının, sonra da “Nifak Yöntemi’ ile çözülmeye çalışılmasının temelinde ALLAH RIZASI VE DİN DEĞİI, SİYASAL ÇIKAR ile erkek hegemonyasını tehlikeye atmama kaygısı vardır.
“Haçlı siyaset kurtları böyle bir kabulün bugünkü insanlık tarafından yaşatılması ve yürütülmesinin insan yaradılışını zorlayacağını bilmektedirler. Bu zorlamayı bir ‘Özgürlük’ ve ‘Bireysel Serbestlik’ gibi yutturarak Müslüman kitlelerin AKILCI KESİMLERİYLE DUYGUSAL-TABUCU KESİMLERİNİ KARŞI KARŞIYA getirmekte, Alpaslan Türkeş’in yakın danışmanı İlham Gencerin şu sözleri bu konuda derin bir hakikatin ifadesi olarak kabul edilmelidir:
“TÜRBAN, EMPERYALİST Şeytanın en son ve Çok TEHLİKELİ bir Oyunudur.” (Yaşar Nuri Öztürk, “Allah ile Aldatmak” )
+
23 Haziran 2008 Pazartesi 22:37 tarihinde
osmanakgun <osman_akgun@mynet.com> yazmış:

İblisin Kıblesi/ Cengiz Özakıncı/6.Basım/sayfa 68-69-70-71-72)
Türkiye’de türbanı yaygınlaştırma eylemini ilk başlatan da Kanlı Pazar Olayı’nı kışkırtan Amerikancı İslamcı Mehmet Şevket Eygi’ den başkası değildi. Mehmet Şevket Eygi’nin Bugün gazetesinde köşeyazıları yazan Şule Yüksel Şenler, o yıllarda İstanbul’dan yola çıkıp Anadolu’yu il il dolaşarak Kadınları Başlarına Türban Bağlamazlarsa Cehennemde Yanacakları Yönünde Korkutmaya Başlamıştı.
1960’larda “türban”ın adı daha “türban” değildi; bu örtüye, Mehmet Şevket Eygi’nin 6.’ncı Filo savunucusu yoldaşlarından Şule Yüksel Şenler’in adıyla özdeşleştirilerek,
ŞULE BAŞ deniyordu.”
Türkiye’nin başındaki ağrı (Ercüment İşleyen-Milliyet, 10 Mayıs 1999)
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakultesi öğrencisi Hatice Babacan 1968’de bir ilke imza attı. Başını örtüp derslere girmeye başlayan Babacan başlangıçta pek fark edilmedi. Kısa bir süre sonra okul yönetimi, Babacan’ın başını örtüp derslere girmesine izin verilmeyeceğini açıkladı. Babacan direndi, erkek öğrencilerle boykota başladı. Dekanlık, 11 Nisan 1968’de Babacan’ın okulla ilişkisini kesti.
Türkiye’nin ilk türban eylemcisi ise Şule Yüksel Şenler oldu. Türban savunucusu Şenler, İstanbul’da başlattığı eylemini Anadolu’ ya da taşıdı. “Başörtüsü SAÇI ve GERDANI gizlemeli, vücut hatlarını belli etmeyen MANTO veya PARDÖSÜ giyilmeli” diyerek tesettürün ana hatlarını çizdi. O günlerde türbanın adı “Şule Baş” oldu.
“Türban” ve “Tesettür” Misyoneri Alman kadın Maria ve İslamcı Bugün Gazetesi köşe yazarı Şule Yüksel’den ilk Kitlesel Türban eylemi…
Şule Yüksel Şenler’in, ilk basımı 1967 yılında, ikinci basımı ise 1968 yılında Mehmet Şevket Eygi’nin çıkardığı Bugün gazetesi tarafından yapılan “HİDAYET” adlı kitabının kapağında, Müslüman bir kadının NASIL ÖRTÜNMESİ gerektiğini gösteren bir FOTOĞRAF basılıydı.
Şule Yüksel Şenler, bu kitabında, 1960’lı yıllarda Doğu Almanya’da komünist bir yönetim altında “dinsiz” bir ana-babanın kızı olarak yaşayan Maria’nın, günün birinde Müslüman olup örtündüğünü ve daha sonra Avrupa’da okuyan bir Türk genciyle tanışıp evlenerek 1960’lı yıllarda Türkiye’ye geldiğini anlatıyordu. Şenler, Müslüman olduktan sonra Cemile adını alan Maria ile tanışmıştı. İslam kurallarına en küçük ayrıntısına dek uyan Doğu Almanya’lı Maria, Türkiye’deki kadınları başı açık dolaştıklarından dolayı kınıyor, ayıplıyordu. Şenler ve Maria, Türk kadınlarının örtünmesi için pek çok ilimizde kadın toplantıları düzenliyor ve ikisi birlikte Türkiye’yi karış karış dolaşıyorlardı.
Kitabında “Maria,(Cemile) Türkiye’de kaldığı müddetçe, örnek bir Müslüman hanım olarak, pek çok genç kız ve hanımın hidayetine vesile oldu,” diyordu Şule Yüksel Şenler; “Gencecik bir Alman hanımın pür tesettür( kapalı, örtülü) hali, Müslüman oldukları halde açık saçık gezen birçok hanım için, bir ibret vesilesi olmuş ve onların da örtünmelerini sağlamıştı.
Şenler, Türkiye çapında düzenlenen kitlesel kadın örtünme toplantılarında Maria ile boy gösterip onu örnek göstererek, “Bakın o bir Doğu Almanya’lı komünist iken Müslüman olduktan sonra tepeden tırnağa örtülü dolaşmaktadır, siz ki Müslümansınız, niçin örtünmüyorsunuz!.” diye haykırıyordu. Dahası, bu “örtünme” toplantılarına Maria’nın 6 yaşındaki oğlu da götürülüyor, bacak kadar çocuk mikrofonu kapıp Türk kadınlarını tıpkı annesi Maria gibi örtünmeye çağırıyordu. Maria’nın 6 yaşındaki oğlunun Türk kadını çarşafa
Ve türbana sokmakta en az annesi denli başarılı olduğunu anlatırken şöyle diyordu Şenler:
Maria(Cemile)’ nin 6 yaşındaki oğlu nasıl olduğunu anlayamadım, yanımdaki sandalyesinden fırladığı gibi mikrofonu elimden kaparak, o yarım yamalak ve bozuk şiveli Türkçesiyle: “Dur, bana ver onu. Ben bişey söyliyecem şimdi” dedi ve hanımlara hitaben şöyle haykırmaya başlafı: “Sen…ey Müslüman! Sen…namaz kılmıyoğ? Yazık sana…Sen ey Müslüman! Sen domuz eti yiyoğ? Haram, cehennem!.. Sen ey Müslüman…Sen içki içiyoğ?.. Yazık, çok yazık…Sen ey Müslüman kadın!.. Sen, yüzünü, gözleğini, udaklağını böyle boyuyoğ, başörtü takmıyoğ, mini etek giyiyoğ, çıplak geziyor… Tuuuu!…Sana lazım cehennem!…” Önce derin bir sükut ve hayret ifadesi… Arkasından büyük bir alkış tufanı koptu salonda. Bazı genç kız ve hanımlar, bu küçücük çocuktan, üstelik Alman asıllı bir annenin yavrusundan duymuş oldukları bu ibretli sözler karşısında gözyaşlarını ve boğazlarında düğümlenen hıçkırıkları haptedememekteydiler.
Bugün gazetesinin türbanlı yazarı Şule Yüksel Şenler, sonradan Müslüman olmuş Alman kadını Maria ve onun 6 yaşındaki oğlu, illeri ilçeleri dolaşarak kadınları toplar ve onları türban-pardesü giymeye yöneltirken, Mehmet Şevket Eygi’nin İslamcı Bugün gazetesi de bu üçlünün gerçekleştirdiği kadın toplantılarını büyük bir gürültüyle yansıtıyordu:
+
Manevi diriliş öylesine büyük bir süratle ve ihtişamla gelişmektedir ki, kitleler işte böyle İslami bir konferansı dinleyebilmek için salonlardan taşıp caddelere dökülmektedir.
Kadınlar, “sonradan Müslüman olmuş “türbanlı” , “tesettürlü”, “bir tel saçını bile göstermeyen, pardesülü, kalın çoraplı” Alman kadını Maria(Cemile) ve onun 6 yaşındaki “tesettür misyoneri” oğlunu görmek için koşuyordu bu toplantılara. “Bakın Alman kadını bile Müslüman olunca tepeden tırnağa örtünmüş, oğlu bile örtünmeyen cehenneme gider diye haykırıyor, ne duruyorsunuz, bu Alman kadından ve çocuğundan utanın, haydi örtünün!” diye haykırıyordu Şule Yüksel Şenler. Başlarında öğretmenleriyle bu “tesettür propagandası”na getirilen kız öğrencilerden 70 tanesi, konferanstan çıkınca topluca örtünüyorlardı.(Şenler, age,sf. 50)
II. Abdülhamid bile Çarşafı yasaklamışken
Eygi’nin Şenler ile birlikte başlattığı türban hareketiyle Türkiye II. Abdülhamid döneminden beri geriye götürülüyordu çünkü Abdülhamid çarşafı yasaklamış, Müslüman kadınların başlarına süslü fesler takmasını buyurmuştu.
Günümüz Türkiye’sinde örtünme konusu öyle ilginç boyutlara tırmandırıldı ki, kimi yurttaşlarımız eşlerine, kızlarına, gelinlerine kurşun yağdırıp, “Örtünmediler, öldürdüm” demeye başladı. (“Örtünmediler, öldürdüm”-Milliyet- Haber)
Bu süreçte , en yoğun çabalar 1968-1969’larda gösteriliyor; Şule Yüksel Şenler, Eygi’yle birlikte karış karış dolaştığı Anadolu’da bir yandan kadınların başlarındaki başörtüleri “türban” biçiminde bağlaması için yırtınıyor, öte yandan Bugün gazetesinde Amerika’nınehven( uzlaşılabilir, zararsız) ve Müslüman dostu bir ülke olduğunu söyleyen Eygi ile birlikte, Amerika’nın 6’ıncı Filo’yu savunuyordu.
1950’lerde tek tük görülen türbanın yayılması bu Amerikan 6’ncı Filo İslamcıları’nın çabalarıyla gerçekleşmişti. Demek ki, 1960’ların “türban misyoneri” Şule Yüksel Şenşer ile 1990’ların “türban misyoneri” Şule Baş Türban’lı Merve Kavakçı’nın iki ortak yönü bulunuyor: Biri Amerikancılık, biri türbancılık…
+
ÖZDEMİR İNCE HÜRRİYET’TE YAZDI
Mustafa Sağ, “Evrensel Çağrı, Kur’an Meali” (final pazarlama yayını)

“İkiyüzlülük sadece türbancılarda değil! İkiyüzlülüğün en tepesinde Kuran Çevirmen Ve Yorumcuları bulunuyor. Bunun en çarpıcı kanıtını, Mustafa Sağ, “Evrensel Çağrı, Kur’an Meali” (final pazarlama yayını) çevirisine yazdığı önsöz ve açıklamalarda veriyor.
“Mustafa sağ’a göre geleneksel çevirmen ve yorumcular Nur Süresi’nin 31. Ayeti’ni GELENEĞE UYARAK VE BİRBİRLERİNİ TAKLİT EDEREK yanlış çeviriyorlar. Müthiş bir iddia! Mustafa sağ’ın açıklamasını olduğu gibi aktarıyorum.

“HIMAR = ÖRTMEK
“Kuran Ayetinde ‘Başörtüsü’ diye bir KELİME GEÇMEMEKTEDİR. Buna rağmen tüm kuran tefsirlerinde ve çevirilerinde kuran ayeti ‘başörtüsü’ olarak çevrilmiştir. Hâlbuki ayette geçen “Hımar’ kelimesi ‘baş örtmek’ anlamında değil, sadece ‘örtmek’ anlamına gelmektedir. Eğer, herhangi bir şey örtülecek ise. O şeyin vurgulanması gerekir. Örneğin “Masa Örtüsü” derken, Örtmek kelimesinin yanına Masa kelimesinin gelmesi gibi, başörtüsü dendiği zaman da “örtmek” (“Hımar”) kelimesinin yanına “BAŞ” (“RE’S”) kelimesinin ‘HIMARÜ-RE’S’ şeklinde gelmesi gerekir. Ayetteki ‘hımar’ (‘örtü’) kelimesinin yanında geçen ve vurgulayan kelime ‘CUYUB’ kelimesidir ki, ‘YAKA’ veya ‘GÖĞÜS’ anlamına gelir. Çünkü aynı kelime ‘cuyub’ bir başka ayette (28:32) Hz. Musa’nın ‘GÖĞSÜNE/KOYNUNA ELİNİ SOKTUĞU’ şeklinde geçer.
Yani, ‘CUYUB’ kelimesi, ‘Hımar’ Örtmek kelimesi ile kullanıldığı zaman ‘bihumürihinne ala cuyubihinne’ başını örtmek değil, ‘Göğsünün Üzerini Örtmek’ anlamına gelmektedir.
Geleneksel tüm yorumcular, kur’an ayetini bilimsel bakışla değil de, birbirlerini taklit edip, ‘başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler’ diyerek ‘felyedribne’ fiilini de ‘örtsünler’ diye tercüme etmişlerdir.
Özetle, kuran’ın orijinal ayeti tüm açıklığı ile ortadayken, elverişli bir siyasal kullanım malzemesi olarak, sürekli gündemde tutulan Başörtüsü,
Kuran’ın değil, GELENEKLERİN, Kişisel Görüşlerin DİNLEŞMESİNDEN kaynaklanmaktadır.” (s 373)
Gerisi âlimlerin işi
Mustafa Sağ’ın iddialarını Arapçadan denetleyecek durumda değilim. Ancak Nur Suresi’nin 31. Yetinin fransızca ve ingilizce çevirileri onun iddialarını desteklemektedir.
Ben bu çok önemli iddiayı sütunuma aktararak kamusal-toplumsal görevimi yerine getiriyorum. Gerisi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve İslam Alimlerinin İşi!..” (Özdemir İnce Hürriyet)
+
Prof. Dr. Oğuz İNEL Emekli Öğretim Üyesi (İnternetten indirilmiş ve kısaltarak sunulmuştur.)
“1) ‘Türbana Özgürlük’ demek, ‘Kadına Yasak Getirin’ demek olduğu için TÜRBANA KARŞIYIM.
2) Türbana, Kadına Bir Hakaret Olduğu İÇİN KARŞIYIM. Çünkü TÜRBAN, KADINI bir Günah Sembolü olarak Aşağılayan erkek egemen, çağdışı, arkaik (ilkel, eskimiş) Bir Anlayışın SEMBOLÜDÜR.
3) Türbana, ERKEĞE bir HAKARET olduğu için Karşıyım. Kadın türban takmazsa, Erkeğin Şehvet Duygularına Esir Düşeceğini Varsayan ve Erkeği Gelişmemiş, İlkel Güdülerinin Esiri Bir Yaratık olarak kabul eden bir zavallı anlayışa Karşıyım.
4) Türban serbestîsine, LAİK DEMOKRASİYE KARŞI OLDUĞU İÇİN karşıyım.
Demokrasinin temel direği laikliktir. Laik bir ülkede ise dinsel amaç veya gereksinimlere göre yasa çıkarılamaz. Türban serbestîsi bu temel ilkeyi çiğnemekte, laikliğe dolayısıyla demokrasimize büyük bir darbe vurmaktadır.
5) Türban serbestîsine, HUKUK DEVLETİNE KARŞI olduğu için Karşıyım.
6) Türban serbestîsine, yalnızca Ulusal Değil Uluslararası Hukuk Kararlarına Karşı Olduğu için de karşıyım.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve dolayısıyla EVRENSEL DEĞERLERE de KAFA TUTTUĞU İÇİN karşıyım.
7) Türban serbestîsine, DİNSEL ve/veya SİYASİ Her Türlü SEMBOLÜN KAMUSAL ALANDA KULLANIMINA KARŞI olduğum için karşıyım.
8) Türbana NEGATİF DEĞİL, POZİTİF! ÖZGÜRLÜK YANLISI OLDUĞUM için karşıyım.
Dinsel, Ailevi ve benzeri Baskılarla TÜRBAN TAKMAK ZORUNDA BIRAKILMIŞ bir KIZIMIZIN, KENDİ ÖZGÜR İRADESİYLE BU SEÇİMİ YAPTIĞI ALDATMACASINA KARŞIYIM.
9)Türbanın ÜNİVERSİTEDE SERBEST BIRAKILMASINA, ÜNİVERSİTE RUHUNA AYKIRI OLDUĞU için karşıyım. Şu veya bu şekilde DİNSEL İNANCIN GİRDİĞİ Bir Üniversitede AKIL, orayı terk etmek zorunda kalacaktır.
DİNSEL DOGMALARIN DEĞİL AKILCI DÜŞÜNCENİN Egemen Olması Gereken, laik düşüncenin en gerekli olduğu üniversitelerde böylesi bir uygulama düşünülemez.
10) Türbanın ‘yalnızca’ üniversitelerde serbest bırakılacağı iddiaları bir kandırmaca olduğu için bu düzenlemeye karşıyım. Çünkü bu uygulama bir DOMİNO ETKİSİ yaratacak ve sonunda HER KADEMEDEKİ ÖĞRETİM KURUMUNA ve KAMUSAL HİZMET ALANINA yayılacaktır. Bunu görmemek için insanın ya aptal ya da kötü niyetli olması gerekir.
11) Bu serbestîye, bizi Çağdaş Uygarlıktan uzaklaştıracağı ve ÜLKEMİZİ İLKEL ORTAÇAĞ ZİHNİYETİ YÖRÜNGESİNE OTURTARAK tüm kazanımlarımızı yok edeceği için Karşıyım.
12) DİN DEVLETİNE KARŞI OLDUĞUM İÇİN TÜRBANA KARŞIYIM. Günümüzde artık bir vicdan meselesi olması gereken dini, semboller vasıtasıyla topluma dayatan, bu uğurda anayasal düzenlemeler yapabilme cüretini gösteren ve bugüne kadar yaptıklarıyla artık deşifre olmuş bu iktidarın nihai amacının bir din devleti olduğu artık anlaşılmalıdır.
13) Bu düzenlemeye, EMPERYALİZME KARŞı olduğum için karşıyım. BOP ve ILIMLI İSLAM PROJELERİNİN bir uzantısı olan bu serbesti, emperyalizmin Türkiye’yi İslam ülkelerine bir model ülke olarak sunma (bir başka ifadeyle laikliği sulandırma) projesinin bir sonucudur.
14) İSTİSMARA Karşı Olduğum İçin bu düzenlemeye KARŞIYIM. Bu düzenleme, yıllardır acımasızca türbanı bir istismar aracı olarak kullanan, halkın din duygularını sömüren
siyasetçilerin onaylanması anlamına gelecek ve sömürü daha da ivme kazanacaktır.
15) Ve son olarak bir Atatürk’çü olarak türbana karşıyım. Türban serbestisine laik cumhuriyetimizin kurucusu büyük ATATÜRK’E İHANET ANLAMINA GELDİĞİ ve bu İhaneti Kabullenemediğim için karşıyım.”
Din Adamı ve Halifelerimizin
Devlet Adamı ve Yöneticilerimizin
Kızı, Gelini ve Kız Kardeşleri Eşleri ve Kızları
+
CEMİL DENK, (E. Albay)
Atatürk’ün, Din’e, Laiklik’e ve Kadına Bakışı” konusunda Araştırmacı Yazar Atatürkçü Düşünce Derneği Yüksek Disiplin Kurulu (Önceki) Başkanı.
Emekli Subaylar Derneği Çankaya Şubesi Önceki Başkanı
0 532 217 88 11, E-Mail: cemildenk@mynet.com

Sayın Albayım
Önce saygı, sevgi sunarım.

Gönderdiğiniz “TÜRBAN DİNİMİZİN EMRİ DEĞİLDİR” iletinin bir yerinde: Birisi “Şeriat hukukunun geçerli olduğu ülkelerde İnsan yaşamını hiçe sayan cezalar var. Örneğin KOL, BACAK, EL KESMEK, KADINLARI RECMETMEK gibi… BUNLAR KURAN’DA YOK. Bunlar, Uydurulan hadislere konulmuşlardır.” demiş. Siz de bunu iletinize almışsınız.
Bunlar Kuran’da var ve siz bunların Kuran’da var olduğunu benden daha iyi bilirsiniz. Böyle bir ifadeyi gerçekmiş gibi e-postandaki adreslere göndermeni anlayamadım. İslam’ı olumlamak biz laiklere mi kaldı.
Bu konuda iki örnek ayeti sunuyorum:
1. “Allah ve peygamberleriyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezâsı öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara âhrette büyük azâb vardır.” (K. Maide, 5/33)
2. “Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir. (K. Maide, 5/38)
Her söylenene inanmamalıyız. Önce bilgilerimizi yoklamalıyız ve söylenenleri akıl süzgecinden geçirmeliyiz. İslam adına söylenen yalanlara sessiz mi kalalım…
İkinci olarak aşağıdaki ifadeler benim bir yazımdan alıntılanmış; ancak, benden alıntılandığı bildirilmemiş. Bu anlatım benimdir. Bu alıntının doğru biçimi şöyle olacaktır. Bu şekilde düzeltilmesini ve altına da benim adımı yazmanızı rica ediyorum…
“Eğer dedikleri gibi ŞERİATI-TARİKATI SİMGELEYEN başörtüsü (TÜRBAN) Allah’ın emri olsaydı HİÇBİR BEŞERİ GÜÇ kadınlara BAŞINI AÇTIRAMAZDI; tıpkı DEPREMİ ÖNLEYEMEDİKLERİ, Önleyemeyecekleri gibi… Gökyüzünde bulunan Güneş, Ay ve Yıldızların YÖRÜNGESİNİ DEĞİŞTİREMEYECEKLERİ, yaşlanmayı ve ölümü önleyemeyecekleri gibi”
Saygılarımla,
Eren Bilge Balta, 26.5.2009
X
X
—– Original message —–
From: cemil denk
To: undisclosed-recipients:
Sent: tuesday, february 09, 2010 7:40 am
Subject: (158) türban dinimizin gereği değildir.

(158) türban dinimizin gereği değildir.

Genelkurmay başkanı, orgeneral sayın ilker başbuğ, emine hanımefendi’nin gata ziyareti konusunda:”keşke bu olay yaşanmasaydı”. Diyerek
Kadınların türban giymesinin dinimizin gereği imiş gibi anlaşılmasına sebep olmuştur. Bu ifadeyi, çoğunluk böyle algılamıştır.
Başbakan’ın eşi, emine hanımefendi’nin başına hangi olay gelmiş? İnceleyelim;
Hanımefendi, Nejat Uygur’u ziyaret etmek için Gata’ya gitmiş de kapıdan geri mi çevrilmiş, içeri mi alınmamış? Hayır, öyle bir şey yok. Olayın aslı şudur;
Bundan 3 yıl kadar evvel, emine hanımefendi, Gata’ya telefon etmiş Nejat Uygur’un eşiyle görüşmüş, ziyarete gelmek istediğini söylemiş, buna karşı;
Nejat Uygur’un eşi o’na telefonda “bana sorun çıkar dediler, gelmeyin” demiş.
Emine hanımefendi de bunu duyar duymaz gitmekten vazgeçmiş.
Olay bu. Kapıdan geri evirilmek, ağlatmak diye bir şey yok
Tayyip bey yine mazlumları oynayarak: “eşimi türbanlı olduğu için gata’ya almadılar” diye siyasi gösteri yapıyor.
Sayın başbuğ da bunu dikkate almıyor, özür anlamına gelecek yukarıdaki cümleleri söylüyor. Madden ve manen olmamış bir şey için özür diliyor
Hadi, ağzınızdan kaçtı. İş burada bitseydi başımızı öne eğip, duymamış gibi hareket ederdik. Ama gazeteciler Bülent Arınç adındaki Türk ordusu düşmanına mikrofonları uzatıp:
“Başbuğ keşke bu olay yaşanmasaydı dedi. Bu konuda ne diyorsunuz” diye soruyorlar
Bülent Arınç alay eder bir tarzda. “keşke olmasaydı mı?
Öyle bir program var televizyonlarda, neydi o?” diyerek yürüyüp gidiyor.
Sayın başkan, ağzınızdan kaçmış olduğunu düşündüğümüz o sözünüz, bir Türk ordusu düşmanına, ordumuzu aşağılama fırsatı vermiştir.
Genelkurmay Başkanı Türk ordusunu temsil eder. Şahsınızda Türk ordusu ile alay edilmiş, ordumuz aşağılanmış, küçük düşürülmüştür.
Biz bu durumdan yaralandık sanırım siz ve laik demokrat tüm vatandaşlarımız da aynı bizim gibi üzgündür biz sizin üzülmenizi istemeyiz. Saygılarımla (cd)
Sayın başbakan’ın eşi emine hanımefendi’nin türbanın dinimizde yeri varsa ki – yok – onu aşağıda açıklayacağım, bir an için dinin gereği olduğunu varsayalım;
Emine hanım laik demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye cumhuriyeti başbakanının eşi olduğu müddetçe türban takıp dolaşamaz. Çünkü,
Başbakan ve eşi görevleri ve devlet protokolündeki yerleri düşünülürse devletimizi temsil etmektedirler. Temsil ettikleri devlet Atatürk ilkelerine bağlı laik demokratik sosyal bir hukuk devletidir.
Hukuk devletlerinde anayasa baş hukuk kuralıdır ve herkesi bağlar. Anayasamızın. 24’cü maddesi şöyledir: “hiç kimse kişisel çıkar yahut nüfuz sağlamak amacıyla her ne surette olursa olsun, dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
Bu anayasa hükmü orada iken hiç kimse, dini bir sembol olarak kullanıldığında hiç şüphe bulunmayan türbanı takarak, kişisel çıkar veya nüfuz sağlayamaz.
Bu anayasayı ihlal sucudur.
Böyle olunca da laik TSK’lerinin ve devletimizin hiç bir kurumuna türban ile giremez.
Hayır, türban dinimizin gereğidir diyorsanız buyurun
Bu böyle olunca da laik TSK’nin ve devletimizin hiçbir kurumuna türban ile girilemez.
(türban) dinimizin gereği değildir
Hayır. Türban dinimizin gereğidir diyorsanız buyurun örtünmeyi insanlığın var oluşundan bu yana din ve bilim adamlarından öğrenelim:
Sümerolog muazzez ilmiye çığ, bereket kültü ve mabet fahişeliği isimli kitabında, yazdığına göre:
Günümüzden 7 bin yıl” öncesinde yaşayan sümerler’de, “mabetlerde” “kutsal görev” anlayışıyla fahişelik yapan kadınların başlarını örtmeleri zorunluymuş..
“Günümüzden 3500 yıl öncesinde, bir Asur kralı’nın çıkardığı bir yasa var: bu yasaya göre: evli ve dul kadınlar;
Başlarını bir “şalla örtmek” zorundalar
…”Sokak fahişelerinin”, “köle kadınların” ve “kızların” başlarını örtmeleri yasaklanmış.. [örtmemeleri, başlarının açık olmaları zorunlu kılınmış] —————–
“bu gelenek hammurabi (mezopotamya’da .(mö 1792-1752) yılları arasında yaşayan babil imparatorluğu’nun ilk kralıdır ) zamanında kaldırılmış..
—————–
…yahudilerde ise, kadınların evlenince saçlarını traş ettirip, başlarına bir örtü takmaları kuralı varmış.
—————–
…kadınlardaki baş örtme geleneğini hıristiyanlık’ta rahibeler sürdürmüştür. (üstelik evli olmadıkları, kızoğlan kız oldukları halde!)
[bu saptamalardan anlaşılan bir şey var: örtünme (türban): dini bir zorunluluk değil, bir tür “ayırt edilme işaretidir cd]”..
***********
Basında örtünme- türban
”(çağlar kıraç, “türkiye’de gericilik”, isimli kitabında. İmge yayınevi, 1993, ankara.) “türban, aslında bir erkek başlığıdır. Prenslerin ve hint rahiplerinin başlarına sardıkları “türban”, osmanlı sultanları ve vezirlerince de kullanılırdı
—————–
Ahmet pertev, 22 haziran 1998’de gözcü gazetesi yazdı:
“cumhurbaşkanı demirel’le birlikte gittiğim müslüman ülke tunus’ta, bir tek türbanlıya rastlamadım. İran ve suudi arabistan dışında 55 (elli beş) müslüman ülkenin hiçbirinde türban diye bir sorun yok!”
—————–
Hikmet çetinkaya, 11.eylül.1998 tarihli cumhuriyet gazetesi’ndeki yazdı:
“üniversiteli genç kız.. Soruyorum: – neden mecburdunuz böyle giyinmeye?”
Yanıt: (bana) ayda 300 dolar veriyorlardı. Kabul ettim ve kapandım.
—————–
(e) tümg. Turhan olcaytu’nun, “dinimiz ne emrediyor? Atatürk ne yaptı?” Adlı yapıtından;
“kuran’da ve hadislerde kadınlar için peçe ve çarşafla ilgili hiçbir emir yoktur. Dinimizde olan bir şeyi reddetmek, ne kadar günah ve hata ise, dinimizde olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek de o kadar günah ve hatadır..
…peygamberimiz tarafından daha hayatta iken cennetle müjdelenen hz. Ayşe, yüzü açık olarak gezmiş ı. Murat devrine kadar da (1360-1389) islam ülkelerinde çarşaf ve peçe kullanılmamıştır..
—————–
Deniz som, 1997 tarihinde cumhuriyet de yazdı
İslamiyet’in başlangıcında, hür kadınların, cariyelerden ayrılması için, uygulanan bu gelenek,
Kölelik kalkınca,erkekten kaçma şekline dönüştürüldü”,
—————–
(sn. Yekta güngör özden) yazdı
geleneksel başörtüsüne kimsenin bir şey dediği yoktur.
türban, bir yayılma ve kışkırtma aracıdır.
Annemin başörtüsü değil
—————–
Cezayir’de ve fas’da,tuareg toplumunda, kadınlar değil,
Erkekler başlarını ve yüzlerini örtüyor.
—————–
1840’lardan başlayarak, osmanlı halifelerinin
Kız kardeşlerinin, kızlarının, kız torunlarının, gelinlerinin başları açık
—————–
Lübnan, malezya, pakistan, tunus, mısır, fas, suriye, ürdün
Başbakanlarının, devlet başkanlarının eşlerinin başı açık

Arap müslümanlar’ın başı açık, türk müslümanlar’ın başları kapalı
Türkiye’de 15 bakanın ve sayısız milletvekilin eşlerinin başları;
Türbanlı, tesettürlü
***********

Kuran’ı kerim’de kadınla ilgili 112 ayet vardır. Bunlardan altısı örtünmeyle ilgilidir örtünmeyle ilgili olanlar aşağıya çıkarılmıştır: (yaşar nuri öztürk,, “ kuran-ı kerim meali” 1994.)
—————–
Nahl suresi 81’nci ayet:
“allah sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve
Savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı.”
————-
A’raf suresi, 22. Ayet:” (şeytan) nihayet onları kandırarak aşağı çekti. O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri (cinsel organları) kendilerine açıldı. Bahçenin yapraklarından yamalar yapıp üzerlerine örtmeye başladılar.” (48)
Araf suresi 26. Ayet: “ey âdemoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve “süs” kıyafeti indirdik.” (48)
A’raf suresi 31’nci ayet:
“ey ademoğulları her secde edişinizde, güzel elbiselerinizi giyin
—————-
Azhap süresi 59. Ayet: “ey peygamber, eşlerine ve kızlarına ve iman edenlerin kadınlarına; dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle; bu onların tanınmalarına, tanınıp da eza edilmemelerine (cariye ve gayrimüslim sanılıp da sarkıntılık yapılmasın diye) en elverişli olanıdır.” (48)
—————–
Nur suresi 31. Ayet: “mümin kadınlara söyle; bakışlarını yere indirsinler. Irzlarını/eteklerini (avret yerlerini) korusunlar. Süslerini/ziynetlerini, görünen kısımlar (?) Müstesna açmasınlar.
*** örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar”
Bu ifadesini din adamlarından dinleyelim:
—————–
–ilahiyatçı mustafa sağ, “evrensel çağrı, kur’an meali” isimli kitaptan
“kuran ayetinde ‘başörtüsü’ diye bir kelime geçmemektedir. Buna rağmen tüm kuran tefsirlerinde ve çevirilerinde;
Kuran ayeti ‘başörtüsü’ olarak çevrilmiştir.
Hâlbuki ayette geçen “hımar’ kelimesi ‘baş örtmek’ anlamında değil, sadece ‘örtmek’ anlamına gelmektedir.
Eğer, herhangi bir şey örtülecek ise. O şeyin vurgulanması gerekir. Örneğin; masa örtüsü derken, örtmek kelimesinin yanına masa kelimesinin gelmesi gibi,
Başörtüsü dendiği zaman da “örtmek” (“hımar”) kelimesinin yanına “baş” (“re’s”) kelimesinin gelmesi gerekir böylece yaratılan sözcük:
‘hımarü-re’s’ olacaktır!!!
İlahiyatçı mustafa sağ, devam ediyor; ayetteki ‘hımar’ (‘örtü’) kelimesinin yanında geçen ve vurgulayan kelime ‘cuyub’ kelimesidir ki, ‘yaka’ veya ‘göğüs’ anlamına gelir.
Aynı kelime ‘cuyub’ bir başka ayette (28:32) hz. Musa’nın ‘göğsüne / koynuna elini soktuğu’ şeklinde geçer.”
—————–
Nur suresi 31. Ayet: özdemir ince hürriyet’te yazdı;
“paris üniversitelerinin birinde arap edebiyatı ve kültür tarihi öğreten bir şair ve filozof, tunuslu arkadaşımdan aldığım notları yazıyorum:
Arkadaşım, bu ayetin çok önemli üç sözcüğünün kesin anlamlarını araştırarak bana bilgi verdi. Buna göre, nur suresi 31. Ayet’te üç önemli sözcüğün türkçe anlamları şöyle:
(tekil); jayb (çoğul) juyub (sözlük adıyla): göğüs, göğüsler- memeler.
Himar (tekil), humur (çoğul): islam öncesi dönemde arapların giydiği bir giysinin bir parçası (başörtüsü ile kesinlikle ilişkisi yok.)
Özdemir ince devam ediyor:
“buna göre; nur suresi 31. Ayet’i söyle çevirmek gerekiyor:
“söyle inanan kadınlara: harama bakmaktan sakınsınlar ve cinsel organlarını saklasınlar? Örtülerini, (başörtülerini değil), göğüslerinin- (memelerinin (yakalarının değil) üzerine vursunlar?”
Bir okurumun yazdığına göre, söz konusu ayetin örtmekle ilgili bölümünün arapçası şöyle: “vel yadribne bihumûrihinne alá juyubihinne“
[ örtülerini göğüsleri (memeleri) üzerine vursunlar] —————–
Yaşar nuri öztürk’ün allah ile aldatmak isimli kitabından..
“putperest, kadın düşmanı arap örflerini dinleştirmek için akıl almaz yalanlar söylenerek bunlar ‘hadis’ adı altında hz. Peygambere mal edilmiştir.”
Diyor ve devam ediyor
Halkımızın ‘sıkma baş diye tanıttığı bu kapatma; islam ile değil, “nur suresi 31’deki emir; başa ilişkin bir emir değil, Göğse ilişkin bir emirdir.” “türban; rahibe kıyafetidir”
“Müslüman kadın, başını, yüzünü,
Dirseklere kadar kollarını,
Bileklere kadar ayaklarını (kapatmaz)
Bunların dışındaki vücut bölgelerini zamanı- zemini, iş şartlarının, iklim ve coğrafyanın özelliklerini dikkate alarak kapatır.” Öztürk devam ediyor:
“bir sosyal durum göstergesidir, bir din buyruğu değildir.
—————–
“dindarlığı, eşinin başının örtülü oluşuyla bilinen ve akp’nin kurucularından biri olan, prof. Dr. Nevzat yalçıntaş (10 şubat 2008 hürriyet,) şöyle diyor:
“türban sorunu ithal bir sorundur. Konu türkiye’ye bir nifak gibi sokuldu.
“türban” nifak, fitnedir. Fitne ise adam öldürmekten daha kötü bir şeydir.
—————–
İlahiyatçı prof şahin filiz’in “siyaset- tarikat gölgesinde din ve kadın” adlı kitabından;
“başörtüsü yahudi geleneği”dir
“tevrat ve talmud’da başörtüsü ile ilgili ayetler vardır” “yahudi geleneğini inceledim. Yahudilerde, ‘başörtüsüz kadınlar iffetsizdir, namussuzdur. “baş çirkindir, örtülmesi gerekir.
İslam’da başörtüsü [türban] kesinlikle söz konusu değildir”.
—————–
Şahin filiz, devam ediyor:
“islam’da başörtüsü örtemeyenler ile ilgili kesin bir ceza yoktur.
İslam’da 76 tane temel farzdan bahsedilmektedir. Bu 76 farzda kesinlikle başörtüsü geçmemektedir.”
“baş örtmeye, nur suresi’nin 30. Ve 31. Ayetleriyle ahzab suresi’nin 59. Ayeti sürekli kanıt olarak gösteriliyor. Ancak bunlar kesinlikle başörtüsüyle ilgili değildir. Çünkü bu ayetlerde baş ve saç sözcükleri geçmez.
Asıl örtülmesi gereken göğüs kısmı ve cinsel organlardır
Bu kadar önemli, bu kadar vurgulanan bir emir olsaydı, saç ve baş sözcüklerinin geçmesi gerekirdi. Oysa böyle bir şey yok.
—————–
Ayrıca, 3.12.1934 tarihli ve 2596 sayılı bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanun’un 1. Maddesi; “dini kıyafetin, dini törenlerin dışında giyilemeyeceğine amirdir

Cemil denk, (e. Albay)
Atatürk’ün, din’e, laiklik’e ve kadına bakışı” konusunda araştırmacı yazar
Atatürkçü düşünce derneği yüksek disiplin kurulu (önceki) başkanı.
Atatürkçü düşünce derneği gen. Bşk (önceki) danışmanı
Emekli subaylar derneği çankaya şubesi önceki başkanı
0 532 217 88 11 e-mail: denk.cemil@gmail.com cemildenk@mynet.com
X
Sayın Albayım,

İslamiyet bizim dinimiz değildir.
Bizim dinimiz laikliktir…
Yani akıl ve bilimdir.
Sağduyudur, vicdandır, edeptir, erdemdir.
Kafir Müslim ayrımı görmemektir.
Dinli dinsiz bütün insanları sevmektir.

Şimdi bak Atatürk İslamiyet için ne demiştir.
Atatürk İslamiyet için:
“Arab’ın dini, Muhammed’in dini”
Demiştir.

Okuyalım, bakalım:

“Türkler, Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük millet idi.
Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların,
ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların ve sairenin
Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi.
Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti;
milli hislerini, milli heyecanlarını uyuşturdu.

Bu pek tabii idi.
Çünkü, Muhammed’in kurduğu dinin gayesi,
Bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer idi…”

Saygılarımla,
Av. Hayri Balta, 12.2.2010
X
Değerli Hocam ilginize şükranlarımı sunarım
Ben İslamiyet bizim ya da başkalarının dini demiyorum,
Örtünmenin tarihçesini yazıyorum ve örtünmenin sadece İlahiyatçı prof şahin filiz’in “siyaset- tarikat gölgesinde din ve kadın” adlı kitabında yazdığı gibi “başörtüsü’nün yahudi geleneği” olduğunu yazıyorum:
“Tevrat ve Talmud’da başörtüsü ile ilgili ayetler vardır”
“Yahudi geleneğini inceledim. Yahudilerde, ‘başörtüsüz kadınlar iffetsizdir, namussuzdur. “baş çirkindir, örtülmesi gerekir.
İslam’da başörtüsü [türban] kesinlikle söz konusu değildir”.
Saygılarımla..
Cemil denk, 12.2.2010
X