M.YALÇIN YALHİ

Sayın Balta,

Sitenizdeki yazılarınızı vakit buldukça ilgiyle okuyorum.

İnsanlık adına güzel değerleri savunmanız ve bu konuda hizmet vermeniz takdire şayan.

Atatürk konusundaki görüşleriniz de aynı güzellikte.

Ne var ki “Yaratıcı” ve “din” konularında sizinle aynı görüşü paylaşamıyorum.

İnanç sahibi bir Müslüman’ım. Yaratıcı, dİn ve ateizm konularında, vakit buldukça görüş alarak bilgimi artırmaya çalışıyorum. Oldukça da tarafsız inceleme yapmak gayretindeyim. Artık ne kadar başarabiliyorsam tabi…

Müsaadenizle küçük bir eleştiri yapmak isterim. Din konusunda ele aldığınız fikirleri işlerken, ağırlıklı olarak hadislere (ki çoğu sahte) ve yobazların cahilce fikirlerine yer vermişsiniz.

İkinci bir husus da, ayetleri incelerken, Kitap’ın bütünlüğünü göz önünde bulundurmamışsınız. Farklı surelerden tek tek seçilmiş benzer ayetleri dilediğiniz sırayla yan yana getirirseniz, arzunuza uygun farklı anlamlar çıkarabilirsiniz.

Bu, her kitapta yapılabilir. Bunun bir benzerini Mason üstad Cemil Sena da “Hz. Muhammedin Felsefesi” adlı kitapta yapmıştı. Ateizm savunucularının sıkça baş vurdukları bir metot olsa gerek… Tarafsız bakış açısı sergileyebilmek için, Kuran’ın (veya herhangi bir kitabın) bütünlüğü göz önünde bulundurulmalıdır kanaatindeyim.

Bu arada elime bir kitap geçti. Dünyaca tanınmış bir ateist olduğu söylenen “Antony Flew“un yazmış olduğu “Yanılmışım Tanrı Varmış” adlı eseri… (Profil Yayınları, Çevirmenler: Hasan Kaya- Zeynep Ertan, 1.b., Eylül 2008, ISBN 978-975-996-171-8.)

Bir inceler ve kitap hakkında görüşlerinizi sayfanızda bildirirseniz, sevinirim.

Saygılarımla

  1. Yalçın Yalhı, İst, 30 Kasım 2008

X

Sayın M. Yalçın Yalhı,

 

Nazik hitabınız için teşekkür ediyorum.

Her zaman böyle kibar olmanı bekliyorum.

 

Her konuda aynı görüşte olamayız.

Çünkü biz hayvan değil insanız…

 

Hiç öküzlerde, ineklerde fikir ayrılığı gördün mü?

Fikir ayrılığı olmak yalnız insanlara özgü…

 

Eleştirilerin başım gözüm üstüne…

Ancak benim görüşlerim; Hadislere göre değil,

Daha çok kurulmuştur ayetler üstüne…

 

Görüşlerimi destekleyen ayetler aldığım doğru.

Kuran’ın bütünlüğünü göz önüne alırsam bana yer kalır mı?

 

Bazen Hadisleri de kullandığım olmaktadır.

Görüşlerim daha çok, dediğim gibi, ayetlere dayanmaktadır.

 

Amacım dinin güzelliklerini bulup sergilemektir.

Din dediğin; edeptir, erkandır, erdemdir, terbiyedir.

 

İnsanın insanı sevmesidir önemli olan.

Kendine kıymıştır bir başkasının inancına saygı duymayan.

 

Sözünü ettiğim kitabı bulup okumaya çalışacağım.

Ancak; kesin söz veremiyorum, çünkü yaşlandım ve de ağır hastayım…

 

Belli ki Tanrı ve Din konusunda araştırma ve inceleme yapıyorsun.

Umarım görüşlerin konusunda bizi de aydınlatırsın…

 

Memnun oldum nazik hitabından…

Umarım vazgeçmezsin bu huyundan…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Saygılar, sevgiler sana.

Av. Hayri Balta,

X

Sayın Balta,

Ben de sizin nezaketinize teşekkür ederim.

Ancak aydınlatmak benim haddim değil. Ben sadece, acizane, amatörce araştırıyorum. Bir miktar tasavvufla da ilgilenmiştim. Tasavvufun güzel yanları da var, çirkin yanları da…

Güzel yanlarından yaptığım bazı alıntılar var. Sahaflardan temin edilebilmiş eski baskı “Şark İslam Klasikleri”nden seçtiğim güzel sözler. Sözlerin birkaçı hariç, çoğuna hemen hiçbir yerde rastlanamayan…

Yazılarınızdan güzel sözlere ilgi duyduğunuz izlenimini edindim. Arzu ederseniz Nuri Serkan takma adıyla yaptığım bloguma

(nuriserkan.blogspot.com) bir göz atabilirsiniz.

Din karşıtı fikirler oldukça ilgimi çekiyor. Zira yaratılış (veya varoluş), zıtlıklar ilkesine dayanıyor. Karşı fikirleri görmeden, sorgulamadan gelişme olmaz. “Karanlık olmasaydı, aydınlığı bilemezdik” gibi…

Yaşlılık güzel bir şey; en azından bilgelik kazandırır. Ancak rahatsızlığınıza üzüldüm. Herhangi bir yardımımız dokunabilir mi?

Geçmiş olsun dileklerimle…

Saygı ve selamlarımı sunarım.

  1. Yalçın Yalhı, 1.12.2008

X

Dost Yalçın,

İkinci iletinle gönlümü aldın.

Bundan böyle sen benim dostluğuma kazandın…

 

Bilgece yazdığın mektup umutlandırdı beni.

İnandım ki; Yalçın dostum, geleceğin bilgesi.

 

Sen, kaybolmuş bir koyunsun,

Bu alçak gönüllükle sen ilerde Tanrı’nın oğlu olursun.

Bu İncil terimlerinin ne demek olduğunu merak edersen

Sitemi incelediğinde bulursun…

 

Unuttum bir önceki iletimde söylemeyi.

İsterim beni Tanrısız olarak bilmemeni.

 

Bütün dünya Tanrı’yı inkar etse ben etmem,

Ama ben hayalÎ (Sanal)

İnsana yararı olmayan

Bir Tanrı’nın ardına düşmem…

 

“Din karşıtı fikirler oldukça ilgimi çekiyor.” demişsin; gel, “şeriat karşıtı sözler” diye düzeltelim şunu.

Doğruluktur, dürüstlüktür, iyiliktir, güzelliktir, edeptir, erdemdir güzelim din duygusu.

 

Din, Yaratan’ın yaratılışta bize verdiği olumlu duygulardır.

Bu olumlu duygularda, sevgi vardır, şefkat vardır, saygı,  sevgi vardır.

 

Şeriatta; ise kafir, müşrik, münafık, fasık ayrımı vardır.

Oysa yaratan her insanı aynı yapıda yaratmıştır.

 

Peygamberleri koyduğu şeriat yüzündendir insanların birbirinin canına kıyması.

En taze, en somut olaydır Hindistan’daki katliam, kıyım olayı…

 

Yaratılmışı severiz Yaratandan ötürü…

İnsan insana; düşmanlık beslememeli, inançlarından ötürü…

 

Din başka şeriat başkadır.

Şeriat peygamberlerin koyduğu kurallardır.

Din ise Yaratan’ın bizi yaratırken

Bize verdiği en büyük özelliktir.

 

Bloğuna baktım,

Seçtiğin seçme sözleri dosyana aktardım…

 

Kolaylıkla bulunsun diye alfabetik biçimde düzelttim.

Bir örneğini de aşağıda sana gönderdim.

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Beni duygulandırdı ilgilenmen sağlığımla…

 

Yapacak bir şey yoktur sabırdan başka…

Ölmek istemezsen ölmezsin Tanrı aşkıyla…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Saygılar, sevgiler sana…

 

Av. Hayri Balta, 1.12.2008

X

SEDEFLERDEN İNCİLER

Allah her kimden gizlenmek isterse, o kimse ondan hiç bir delil ve haber elde edemez. (Ebu Al-Hüseyin Nuri)

Ateş İbrahim’e zarar vermez. Nemrud olan kimseye “Ateşten kork” de. (Hz. Mevlâna)

Ayna gibi ayıp göstericilik etme ki, bir ılık nefesle kirlenmeyesin.

Başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol,

Bir hırsızı bir ulu kişinin şefaatiyle darağacından indirip serbest bırakırlarsa da, evin idarecisi ve sultanın haznedarı yapmazlar ve o, padişah hazretlerinin emini olamaz. (Hz. Mevlâna)

Bir zengin ile beraber olursan rızk için ona bağlanma; bir cimriyi kendine kefil sanma; bir düşkünü kendine Tanrı seçme. (Cami)

Boş başak dik durur.

Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın. Ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacak, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Fakat sen buna karşı direneceksin. Önüne sonsuz engeller dayayacaklardır. Kendini büyük değil; küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana büyük derlerse bunu söyleyenlere güleceksin. (Mustafa Kemal Atatürk)

Cömerdin kesesi, yoksulun hazinesidir. (Cami)

Dağı iğne ucu ile kökünden kazımak, kibir denilen çirkin huyu gönülden çıkarıp atmaktan daha kolaydır. (Ebu Haşim Sofi)

Def çok gürültü çıkarır, fakat içi dolu olursa sesi çıkmaz. (Nizami)

Değerli hazineler harabelerde saklanır. (Nizami)

Dile düşen için tek çare, sabırdır. (Sadi)

Dünyadan ve candan vazgeçmek zor değildir; zor olan, mahalleyi terk etmektir.

Düşman, her türlü hileden aciz kalınca dost görünür; sonra dostlukla öyle işler çevirir ki, düşman yapamaz. (Sadi)

Elli yılda kazanılmış nice adlar vardır ki, bir tek kötü ün hepsini ayaklar altına almıştır. (Sadi)

Eğer dostluk, bir karşılık veya bir maksat mukabili ise, dünyada dostluktan daha çirkin bir şey yoktur. (Ebu Al-Hasan Buşenci)

Eğer halis misk’in yoksa söyleme; varsa da o kendisini kokusuyla belirtir. (Sadi)

Ey akıl sahibi, elâlemin ayıbını ortaya dökme; bu hâl senin gözlerini, kendi ayıbını görmekten alıkoyar. (Sadi)

Fazilet, terbiye, izan sahibi olan bir adamın ayağı itibardan kayarsa, bu bir tek kusur için onu cefaya lâyık görmemelisin. (Sadi)

Fazla bir şey isteme ve hiç kimseden de fazla olma! Merhem ve mum gibi ol; iğne gibi olma. Eğer hiç kimseden sana fenalık gelmesini istemezsen, fena söyleyici, fena öğretici, fena düşünceli olma. (Hz. Mevlâna)

Gözünü başkalarının kusurlarından yükseğe çevir, kendi çehreni seyret de onda kusur bul. Her şeyde hüner de vardır, ayıp da. Hüneri elde edebilirsen, ayıbı görmezlikten gel. (Nizami)

Her kim kendi ile Allah arasında olanı halkın bilmesini isterse gafil adamdır. (Eser:El-Hikemül Atâiyye; sayfa 104. Söz sahibi: Sehl bin Abdulah-i Tüsterî)

Her kim yaptığı ibadetleri halkın bilmesinden hoşlanırsa o adam müraidir. (Eser:El-Hikemül Atâiyye; sayfa 104. Söz sahibi: Ebulhayr-i Aktâ)

Her kim yarın ne yiyeceğini düşünerek sabaha kavuşursa, elini ondan yıka. (Sehl Abdullah Tüstüri)

Her kervanın çıngırağı, her şekerin sineği vardır. (Nizami)

Her kuş incir yiyebilseydi, incir kabukları bomboş kalırdı. (Nizami)

Hiddet-ü asabiyette ölü gibi ol,

Hokkanın çok ses çıkarması, içinde bir tek inci bulunmasındandır. İçi mücevherlerle dolunca dilsiz olur. (Nizami)

Hür insan tamahla kul olur; kul da kanaat etmekle azad olur. (Şems-i Tebrizi)

İnsanın eline çalışmasının semeresinden başka bir şey geçmez. (Kur’an-ı Kerîm, Sure:53, Ayet: 39-40)

İstersen Tanrı’ya ulaşmak için bâtılı terk et, istersen bâtıldan kurtulmak için Hak’kı tut. (Hz. Mevlâna)

İyi dost, misk satan gibidir. Hiç olmazsa güzel kokusundan istifade edilir. Kötü arkadaş da, körük çeken gibidir. Üzerine kıvılcımı sıçramasa bile dumanı gelir. (Muhyiddin-i Arabî)

Kalem gaddarın elinde oldukça şüphe yok ki Hallaç darağacına gider. (Hz. Mevlâna)

Kendi gölgeni bile kendine sırdaş bilme. (Nizami)

Keskin kılıç kınından sıyrılmadan asla kesmez.

Kibirsizlikten dolayı övünme; çünki o fena huy, karanlık gecede, kara taş üzerinde uyuyan bir karıncanın ayak sesinden daha gizlidir. (Cami)

Kimin yaradılışında çirkin tabiat varsa o, tavusta çirkin ayaktan başka bir şey göremez. (Sadi)

Kişi büyük işlerle şeref bulmaz. Belki iş kişiye göre şeref ve itibar kazanır.

Menfaat kaygısıyla karışık her söz, düşmanlıkla karışık bir dostluğun ifadesidir. (Nizami)

Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol. (Hz. Mevlâna)

Sehavet-ü cömertlikte akarsu gibi ol,

Seni senden almayan ilimden, cehalet yüz kere daha iyidir.

Seni sevgilinden ne alıkorsa asıl sevdiğin odur. (Sadi)

Su gibi ağır yürü. Değerli inciler yavaş akan sular içinde bulunur. (Nizami)

Şefkat-ü merhamette güneş gibi ol,

Tasavvuf; başında dolaşan sevdaları bırakmak, elinde olanı vermek, başına gelen şeylerden kaçınmamaktır. (Şeyh Ebu Said Ebu Al-Hayr)

Tevazuu mahviyette ölü gibi ol,

Toz çabuk konar çabuk uçar. Bundan dolayıdır ki bir yerde tutunamaz. Dağ yavaş yavaş meydana geldiği için yerinde ağır durur. (Nizami)

Ya cebinden hünerini çıkar, yahut ayıplarının aynasını kır.

Yiğidi hor gösteren yoksulluktur.

Zenginlerle düşüp kalkmaktan sakın; çünkü gönlün onlara bağlanır. Onların ihsanlarıyla kanaat ederek kendine Tanrı’dan başka bir besleyici tutmuş olursun. (Şakik-i Belhi)

27 Ekim 2007 Cumartesi

x

 

 

 

Sayın M. Yalçin Yalhi,

Önce sevgi…

 

Açıklamalarımız aşağıdaki şekilde yazımızın ilgili bölümün altına alınmıştır.

Birazdan güncellenerek Sitemize girecektir.

Aydınlattığınız için teşekkür…

Sevgilerimle,

Eren bilge, 19.12.2008

+

((ARAYA GİRİŞLER: M. yalçın Yalhı adlı bir okurumuz aşağıdaki açıklamayı göndermiştir. Olduğu gibi aktarıyorum.

“K. 69/40 ta belirtilen ayetin devamı ve tamamlayıcısı olan 43. ayetten de bahsedersek Kur’an’ın bütünlüğünü bozmamış oluruz. (69/43) “Tenziylun min rabbil’alemiyne.” yani: “Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.”

  1. yalçın Yalhı, 19.12.2008”

Ancak unutulmamalıdır ki; okuyucumuzun sözünü ettiği ayet gibi daha bir çok ayet vardır. Bu ayetler bilinen (malum) ayetlerdir. “Malumu ilandan…” ne çıkar?

Biz hiç değinilmemiş olan ayet üzerinde duruyoruz.

Bir yanda:

“Bu söz şanlı şerefli bir elçi’nin sözleridir.”( 69/40) deniyor.

Üç ayet sonra:

“Alemlerin Rabbin’den indirilmiştir.” (69/43) deniyor…

Burada “indirilmiştir”den murat “içe doğuş (vahiy)”tur. Öyle sanıldığı yukarıdaki bir varlık tarafından söylenmiş değildir. 69/40 da ve 69/43 de bir içe doğuştur. Buna bir diyeceğimiz yoktur…

Kaldı ki 69/40 ayeti, çevirmenlerin büyük çoğunluğunca:  “Bu söz şanlı şerefli bir elçi’nin (Allah’tan aldığı) sözleridir.”( 69/40) şeklinde tercüme edilmiştir.

Bakalım M. Yalçın Yalhı dostumuz yazımızın devamı olan satırlar için ne şekilde bir açıklama getirecektir? Merak ediyorum ve bekliyorum…))

+++

‘ÇİVİLEME’ DUASI

Ve…

+

Böyle olsun istemezdim.

Bilseydim, böyle olacağını

Okuyucumu üzmezdim.

 

Özür dilerim.

 

Ancak bu olaydan

Bütün okuyucularım bilgilensin istedim.

+

Sayın Balta,

Sitenizdeki yazılarınızı vakit buldukça ilgiyle okuyorum.

İnsanlık adına güzel değerleri savunmanız ve bu konuda hizmet vermeniz takdire şayan.

Atatürk konusundaki görüşleriniz de aynı güzellikte.

Ne var ki “Yaratıcı” ve “din” konularında sizinle aynı görüşü paylaşamıyorum.

İnanç sahibi bir Müslüman’ım. Yaratıcı, dİn ve ateizm konularında, vakit buldukça görüş alarak bilgimi artırmaya çalışıyorum. Oldukça da tarafsız inceleme yapmak gayretindeyim. Artık ne kadar başarabiliyorsam tabi…

Müsaadenizle küçük bir eleştiri yapmak isterim. Din konusunda ele aldığınız fikirleri işlerken, ağırlıklı olarak hadislere (ki çoğu sahte) ve yobazların cahilce fikirlerine yer vermişsiniz.

İkinci bir husus da, ayetleri incelerken, Kitap’ın bütünlüğünü göz önünde bulundurmamışsınız. Farklı surelerden tek tek seçilmiş benzer ayetleri dilediğiniz sırayla yan yana getirirseniz, arzunuza uygun farklı anlamlar çıkarabilirsiniz.

Bu, her kitapta yapılabilir. Bunun bir benzerini Mason üstad Cemil Sena da “Hz. Muhammedin Felsefesi” adlı kitapta yapmıştı. Ateizm savunucularının sıkça baş vurdukları bir metot olsa gerek… Tarafsız bakış açısı sergileyebilmek için, Kuran’ın (veya herhangi bir kitabın) bütünlüğü göz önünde bulundurulmalıdır kanaatindeyim.

Bu arada elime bir kitap geçti. Dünyaca tanınmış bir ateist olduğu söylenen “Antony Flew“un yazmış olduğu “Yanılmışım Tanrı Varmış” adlı eseri… (Profil Yayınları, Çevirmenler: Hasan Kaya- Zeynep Ertan, 1.b., Eylül 2008, ISBN 978-975-996-171-8.)

Bir inceler ve kitap hakkında görüşlerinizi sayfanızda bildirirseniz, sevinirim.

Saygılarımla

  1. Yalçın Yalhı, İst, 30 Kasım 2008

X

Sayın M. Yalçın Yalhı,

 

Nazik hitabınız için teşekkür ediyorum.

Her zaman böyle kibar olmanı bekliyorum.

 

Her konuda aynı görüşte olamayız.

Çünkü biz hayvan değil insanız…

 

Hiç öküzlerde, ineklerde fikir ayrılığı gördün mü?

Fikir ayrılığı olmak yalnız insanlara özgü…

 

Eleştirilerin başım gözüm üstüne…

Ancak benim görüşlerim; Hadislere göre değil,

Daha çok kurulmuştur ayetler üstüne…

 

Görüşlerimi destekleyen ayetler aldığım doğru.

Kuran’ın bütünlüğünü göz önüne almamak olur mu?

 

Bazen Hadisleri de kullandığım olmaktadır.

Görüşlerim daha çok, dediğim gibi, ayetlere dayanmaktadır.

 

Amacım dinin güzelliklerini bulup sergilemektir.

Din dediğin; edeptir, erkandır, erdemdir, terbiyedir.

 

İnsanın insanı sevmesidir önemli olan.

Kendine kıymıştır bir başkasının inancına saygı duymayan.

 

Sözünü ettiğim kitabı bulup okumaya çalışacağım.

Ancak; kesin söz veremiyorum,

Çünkü yaşlandım ve de ağır hastalıklarla boğuşmaktayım…

 

Belli ki Tanrı ve Din konusunda araştırma ve inceleme yapmaktasın.

Umarım yeni bulgularınla bizi de aydınlatırsın…

 

Memnun oldum nazik hitabından…

Umarım vazgeçmezsin bu huyundan…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Saygılar, sevgiler sana.

Av. Hayri Balta, 30 Kasım 2008

X

Sayın Balta,

Ben de sizin nezaketinize teşekkür ederim.

Ancak aydınlatmak benim haddim değil. Ben sadece, acizane, amatörce araştırıyorum. Bir miktar tasavvufla da ilgilenmiştim. Tasavvufun güzel yanları da var, çirkin yanları da…

Güzel yanlarından yaptığım bazı alıntılar var. Sahaflardan temin edilebilmiş eski baskı “Şark İslam Klasikleri”nden seçtiğim güzel sözler. Sözlerin birkaçı hariç, çoğuna hemen hiçbir yerde rastlanamayan…

Yazılarınızdan güzel sözlere ilgi duyduğunuz izlenimini edindim. Arzu ederseniz Nuri Serkan takma adıyla yaptığım bloguma

(nuriserkan.blogspot.com) bir göz atabilirsiniz.

Din karşıtı fikirler oldukça ilgimi çekiyor. Zira yaratılış (veya varoluş), zıtlıklar ilkesine dayanıyor. Karşı fikirleri görmeden, sorgulamadan gelişme olmaz. “Karanlık olmasaydı, aydınlığı bilemezdik” gibi…

Yaşlılık güzel bir şey; en azından bilgelik kazandırır. Ancak rahatsızlığınıza üzüldüm. Herhangi bir yardımımız dokunabilir mi?

Geçmiş olsun dileklerimle…

Saygı ve selamlarımı sunarım.

  1. Yalçın Yalhı, 1.12.2008

X

Dost Yalçın,

İkinci iletinle gönlümü aldın.

Bundan böyle sen benim dostluğuma kazandın…

 

Bilgece yazdığın mektup umutlandırdı beni.

İnandım ki; Yalçın dostum, geleceğin bilgesi.

 

Sen, kaybolmuş bir koyunsun,

Bu alçak gönüllükle sen ilerde Tanrı’nın oğlu olursun.

Bu İncil terimlerinin ne demek olduğunu merak edersen

Sitemi incelediğinde bulursun…

 

Unuttum bir önceki iletimde söylemeyi.

İsterim beni Tanrısız olarak bilmemeni.

 

Bütün dünya Tanrı’yı inkar etse ben etmem,

Ama ben hayalÎ (Sanal)

İnsana yararı olmayan

Bir Tanrı’nın ardına düşmem…

 

“Din karşıtı fikirler oldukça ilgimi çekiyor.” demişsin; gel, “şeriat karşıtı sözler” diye düzeltelim şunu.

Doğruluktur, dürüstlüktür, iyiliktir, güzelliktir, edeptir, erdemdir güzelim din duygusu.

 

Din, Yaratan’ın yaratılışta bize verdiği olumlu duygulardır.

Bu olumlu duygularda, sevgi vardır, şefkat vardır, saygı,  sevgi vardır.

 

Şeriatta; ise kafir, müşrik, münafık, fasık ayrımı vardır.

Oysa yaratan her insanı aynı yapıda yaratmıştır.

 

Peygamberleri koyduğu şeriat yüzündendir insanların birbirinin canına kıyması.

En taze, en somut olaydır Hindistan’daki katliam, kıyım olayı…

 

Yaratılmışı severiz Yaratandan ötürü…

İnsan insana; düşmanlık beslememeli, inançlarından ötürü…

 

Din başka şeriat başkadır.

Şeriat peygamberlerin koyduğu kurallardır.

Din ise Yaratan’ın bizi yaratırken

Bize verdiği en büyük özelliktir.

 

Bloğuna baktım,

Seçtiğin seçme sözleri dosyana aktardım…

 

Kolaylıkla bulunsun diye alfabetik biçimde düzelttim.

Bir örneğini de aşağıda sana gönderdim.

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Beni duygulandırdı ilgilenmen sağlığımla…

 

Yapacak bir şey yoktur sabırdan başka…

Ölmek istemezsen ölmezsin Tanrı aşkıyla…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Saygılar, sevgiler sana…

 

Av. Hayri Balta, 1.12.2008

X

(BURADAN DEVAM…)

SEDEFLERDEN İNCİLER

Allah her kimden gizlenmek isterse, o kimse ondan hiç bir delil ve haber elde edemez. (Ebu Al-Hüseyin Nuri)

Ateş İbrahim’e zarar vermez. Nemrud olan kimseye “Ateşten kork” de. (Hz. Mevlâna)

Ayna gibi ayıp göstericilik etme ki, bir ılık nefesle kirlenmeyesin.

Başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol,

Bir hırsızı bir ulu kişinin şefaatiyle darağacından indirip serbest bırakırlarsa da, evin idarecisi ve sultanın haznedarı yapmazlar ve o, padişah hazretlerinin emini olamaz. (Hz. Mevlâna)

Bir zengin ile beraber olursan rızk için ona bağlanma; bir cimriyi kendine kefil sanma; bir düşkünü kendine Tanrı seçme. (Cami)

Boş başak dik durur.

Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın. Ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacak, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Fakat sen buna karşı direneceksin. Önüne sonsuz engeller dayayacaklardır. Kendini büyük değil; küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana büyük derlerse bunu söyleyenlere güleceksin. (Mustafa Kemal Atatürk)

Cömerdin kesesi, yoksulun hazinesidir. (Cami)

Dağı iğne ucu ile kökünden kazımak, kibir denilen çirkin huyu gönülden çıkarıp atmaktan daha kolaydır. (Ebu Haşim Sofi)

Def çok gürültü çıkarır, fakat içi dolu olursa sesi çıkmaz. (Nizami)

Değerli hazineler harabelerde saklanır. (Nizami)

Dile düşen için tek çare, sabırdır. (Sadi)

Dünyadan ve candan vazgeçmek zor değildir; zor olan, mahalleyi terk etmektir.

Düşman, her türlü hileden aciz kalınca dost görünür; sonra dostlukla öyle işler çevirir ki, düşman yapamaz. (Sadi)

Elli yılda kazanılmış nice adlar vardır ki, bir tek kötü ün hepsini ayaklar altına almıştır. (Sadi)

Eğer dostluk, bir karşılık veya bir maksat mukabili ise, dünyada dostluktan daha çirkin bir şey yoktur. (Ebu Al-Hasan Buşenci)

Eğer halis misk’in yoksa söyleme; varsa da o kendisini kokusuyla belirtir. (Sadi)

Ey akıl sahibi, elâlemin ayıbını ortaya dökme; bu hâl senin gözlerini, kendi ayıbını görmekten alıkoyar. (Sadi)

Fazilet, terbiye, izan sahibi olan bir adamın ayağı itibardan kayarsa, bu bir tek kusur için onu cefaya lâyık görmemelisin. (Sadi)

Fazla bir şey isteme ve hiç kimseden de fazla olma! Merhem ve mum gibi ol; iğne gibi olma. Eğer hiç kimseden sana fenalık gelmesini istemezsen, fena söyleyici, fena öğretici, fena düşünceli olma. (Hz. Mevlâna)

Gözünü başkalarının kusurlarından yükseğe çevir, kendi çehreni seyret de onda kusur bul. Her şeyde hüner de vardır, ayıp da. Hüneri elde edebilirsen, ayıbı görmezlikten gel. (Nizami)

Her kim kendi ile Allah arasında olanı halkın bilmesini isterse gafil adamdır. (Eser:El-Hikemül Atâiyye; sayfa 104. Söz sahibi: Sehl bin Abdulah-i Tüsterî)

Her kim yaptığı ibadetleri halkın bilmesinden hoşlanırsa o adam müraidir. (Eser:El-Hikemül Atâiyye; sayfa 104. Söz sahibi: Ebulhayr-i Aktâ)

Her kim yarın ne yiyeceğini düşünerek sabaha kavuşursa, elini ondan yıka. (Sehl Abdullah Tüstüri)

Her kervanın çıngırağı, her şekerin sineği vardır. (Nizami)

Her kuş incir yiyebilseydi, incir kabukları bomboş kalırdı. (Nizami)

Hiddet-ü asabiyette ölü gibi ol,

Hokkanın çok ses çıkarması, içinde bir tek inci bulunmasındandır. İçi mücevherlerle dolunca dilsiz olur. (Nizami)

Hür insan tamahla kul olur; kul da kanaat etmekle azad olur. (Şems-i Tebrizi)

İnsanın eline çalışmasının semeresinden başka bir şey geçmez. (Kur’an-ı Kerîm, Sure:53, Ayet: 39-40)

İstersen Tanrı’ya ulaşmak için bâtılı terk et, istersen bâtıldan kurtulmak için Hak’kı tut. (Hz. Mevlâna)

İyi dost, misk satan gibidir. Hiç olmazsa güzel kokusundan istifade edilir. Kötü arkadaş da, körük çeken gibidir. Üzerine kıvılcımı sıçramasa bile dumanı gelir. (Muhyiddin-i Arabî)

Kalem gaddarın elinde oldukça şüphe yok ki Hallaç darağacına gider. (Hz. Mevlâna)

Kendi gölgeni bile kendine sırdaş bilme. (Nizami)

Keskin kılıç kınından sıyrılmadan asla kesmez.

Kibirsizlikten dolayı övünme; çünki o fena huy, karanlık gecede, kara taş üzerinde uyuyan bir karıncanın ayak sesinden daha gizlidir. (Cami)

Kimin yaradılışında çirkin tabiat varsa o, tavusta çirkin ayaktan başka bir şey göremez. (Sadi)

Kişi büyük işlerle şeref bulmaz. Belki iş kişiye göre şeref ve itibar kazanır.

Menfaat kaygısıyla karışık her söz, düşmanlıkla karışık bir dostluğun ifadesidir. (Nizami)

Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol. (Hz. Mevlâna)

Sehavet-ü cömertlikte akarsu gibi ol,

Seni senden almayan ilimden, cehalet yüz kere daha iyidir.

Seni sevgilinden ne alıkorsa asıl sevdiğin odur. (Sadi)

Su gibi ağır yürü. Değerli inciler yavaş akan sular içinde bulunur. (Nizami)

Şefkat-ü merhamette güneş gibi ol,

Tasavvuf; başında dolaşan sevdaları bırakmak, elinde olanı vermek, başına gelen şeylerden kaçınmamaktır. (Şeyh Ebu Said Ebu Al-Hayr)

Tevazuu mahviyette ölü gibi ol,

Toz çabuk konar çabuk uçar. Bundan dolayıdır ki bir yerde tutunamaz. Dağ yavaş yavaş meydana geldiği için yerinde ağır durur. (Nizami)

Ya cebinden hünerini çıkar, yahut ayıplarının aynasını kır.

Yiğidi hor gösteren yoksulluktur.

Zenginlerle düşüp kalkmaktan sakın; çünkü gönlün onlara bağlanır. Onların ihsanlarıyla kanaat ederek kendine Tanrı’dan başka bir besleyici tutmuş olursun. (Şakik-i Belhi)

27 Ekim 2007 Cumartesi

xxx

Sayın M. Yalçin Yalhi,

Önce sevgi…

 

Açıklamalarımız aşağıdaki şekilde yazımızın ilgili bölümün altına alınmıştır.

Aydınlattığınız için teşekkür…

+

 “K. 69/40 ta belirtilen ayetin devamı ve tamamlayıcısı olan 43. ayetten de bahsedersek Kur’an’ın bütünlüğünü bozmamış oluruz. (69/43) “Tenziylun min rabbil’alemiyne.” yani: “Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.” (M. yalçın Yalhı, 19.12.2008) diyorsunuz…

Ancak unutulmamalıdır ki; okuyucumuzun sözünü ettiği ayet gibi daha bir çok ayet vardır. Bu ayetler bilinen (malum) ayetlerdir. “Malumu ilamdan…” ne çıkar?

Biz hiç değinilmemiş olan ayet üzerinde duruyoruz.

Bir yanda:

“Bu söz şanlı şerefli bir elçi’nin sözleridir.”( 69/40) deniyor.

Üç ayet sonra:

“Alemlerin Rabbin’den indirilmiştir.” (69/43) deniyor…

Burada “indirilmiştir”den murat “içe doğuştur (vahiydir). Öyle sanıldığı gibi yukarıdaki bir varlık tarafından söylenmiş değildir. 69/40 da ve 69/43 de bir içe doğuştur. Buna bir diyeceğimiz yoktur…

Kaldı ki 69/40 ayeti, çevirmenlerin büyük çoğunluğunca:  “Bu söz şanlı şerefli bir elçi’nin (Allah’tan aldığı) sözleridir.”( 69/40) şeklinde tercüme edilmiştir.

Demek oluyor ki kimi çevirmenler ayetin arasına (Allah’tan aldığı) sözlerini kendi yorumuna göre eklemiştir.

Saygılarımla,

Av. Hayri Balta,

+

“BOLU’da futbol takımı için okuduğu dualarla adını duyuran emekli imam Lütfü Karataş, bu kez ligde kalma mücadelesi veren Bolu Belediyespor Bayan Voleybol Takımı için soyunma odasında dua etti.

Mayolu voleybolcular sandalyelere oturarak, Lütfü Hoca’nın okuduğu dua için el açtı. Lütfü Hoca besmele çekerek, şöyle dua etti:

Ya ilahül alemin. Teknik heyetimize güzel taktik vermeyi, sahaya yayılmayı, karşıdan gelen topları güzel disiplinle kesmeyi, pasörümüzden havaya topu güzel kaldırmayı, çivicimizi de güzel çivilemeyi kendisine nasip eyle ya rabbül alemin.

Yavrularımızı başarılı eyle, her türlü tehlikelerden, musibetlerden, felaketlerden, kem gözlerden nazarlardan muhafaza eyle ya rabbül alemin.

Her türlü tehlikeden, tekmeden, çakmadan, sakatlıktan muhafaza eyle ya rabbül alemin.

Filenin sultanlarının başarılı olabilmesi için el fatiha.

El açıp amin diyen sporcular, Lütfü Hoca’nın duası bitince ellerini yüzlerine sürerken, Bolu Belediye Başkanı AKP’li Alaaddin Yılmaz ve Emniyet Müdürü Mehmet Yazıcı da kendilerine eşlik ediyordu.”

“Çivileme duası”  ilgili haber böyle…

+

Emekli Bolu imamı Lütfü Karataş’ı kutluyorum.

Kutlamamın nedenlerini sıralıyorum.

 

Bir kere Voleybolcu kızların bacakları görünüyor.

“Bacaklarınızı örtün!” demiyor.

 

Saçları görünüyor…

“Saçlarınızı örtün!” demiyor.

 

Duasını okurken; Belediye Başkanı, Emniyet müdürü başta olmak üzere Voleybolcu kızlar da “lıkır lıkır gülüyor…

”Gülenlere dönüp de:

“Gülmeyin, ayıptır!” demiyor.

 

Kendi işine bakıyor…

+

Din bir gerçekliktir. Yaşamın gerçeği gönüllerden dillere, dillerden isteğe dönüşür.

Din ilminde bunun adına Yaratan’dan istek (dua) denir.

Yaratan’dan istek için de insanın kendi ana dili ile istekte bulunması yeterlidir.

+

Bu olayda Lütfü Karataş hoca; duasını Arapça yapmış olsaydı çevresinde bulunanların hiçbiri gülmezdi. Anlamadıkları bir dille dua edildiği için sözcüklere kendi hayal dünyalarına göre ulvi bir anlam yüklerdi.

+

Dinlerin gizemi, insanlar üzerindeki etkinliği; duaların anladığı dilden yapılmamış olmasındadır.

İnsan anlamadığı bir dilde yapılan dualara; kendi anlayış ve kültürüne göre söylenenden bambaşka bir anlam yükler.

Eğer; namazda, doğum ya da ölüm törenlerinde okunan dualar insanın anladığı dilden yapılmış olsaydı etkinliği  bu kadar olmazdı.

Dinlerin topluluklar üzerinde bu denli etkin olmasının nedeni anlaşılır olmamasındadır.

Dinlerin yaşaması için anlaşılmaması gerektir.

Bunu bilen din alimleri; dualarının Türkçeleştirilmesine izin vermezler. İzin verdikleri takdirde bilirler ki; dinin, insanlar üzerindeki gizi, büyüsü, etkinliği gider…

+

Oysa İslam’ın temel kitabı Kuran’da: “Anlayasınız diye Arapça indirdik,…” (K. 14/4. 41/44. 43/3) denilmektedir.

Bu emir Kuran’da yüzlerce kez yinelendiği halde ulemalar buna yanaşmazlar. Buna yanaşmadıkları için de  İslam dünyası çağın ve yaşamın nimetlerinden yararlanamamıştır.

+

İslamiyet eşittir; yaşamda,  mahrumiyet olmuştur.

Bunun doğrulanabilirliği için televizyonlarda gösterilen İslam dünyasındaki  yoksul halkın yaşamına bakmak yeterlidir.

İslam dünyası bu dünyadaki mahrumiyete öbür dünyada kavuşturulacağına inandırılmıştır. Bunu da anlamadığı bir dille ibadet yapmayı korumakla sağlamıştır.

Eren Bilge, 23.2.2009

X

Bu yazımızın Sitemizin DİN bölümünde yayınlandığı gün, benim yanımda saygınlığı olan edepli bir okurumdan aşağıdaki içerikte bir yanıt geldi. “Son iki cümle hariç, görüşlerinize katılıyorum.” (23.2.2009)

Bu yanıtta, görüldüğü gibi ne hitap var, ne de saygı, sevgi diye bir sonuç tümcesi…

Bunun üzerine M. Yalçın Yalhi dostumuza aşağıdaki yanıt verilmiştir:

+

Sayın M. Yalçın Yalhi,

Önce yürekten sevgi…

 

Merhaba Sayın Balta diyerek bile söz etmemişsin ismimizden,

Sonra; ne giriş bölümünde,

Ne de sonuç bölümünde,

Allah’ın bir selamını esirgemişsin bizden…

 

Çok iyi bilirsin ki selam Allah’ın selamıdır.

Ne demektir bunun anlamı:

Allah (genel doğru, sağduyu…)

insanları barışa ve kardeşliğe çağırmaktadır.

Bu nedenle; kim olursa olsun

Allah selamı unutulmamalıdır.

 

Gelelim gönderdiğin iletiye:

“Son iki cümle hariç, görüşlerinize katılıyorum.”

Demişsin bize sadece…

 

Bunun üzerine göz attım son iki cümleme…

Gerçeğe aykırı bir görüş yok; bu, beğenmediğin cümlelerde…

 

İşte katılmadığın cümleler.

Bunun neresinde vardır gerçeğe aykırı sözler?..

 

“İslamiyet eşittir; yaşamda,  mahrumiyet…

Bunun doğrulanabilirliği için televizyonlarda gösterilen İslam dünyasındaki  yoksul halkın yaşamına bakmak yeter. 

İslam dünyası bu dünyadaki mahrumiyete öbür dünyada kavuşturulacağına inandırılmıştır. Bunu da anlamadığı bir dilde ibadeti korumakla sağlamıştır.”

 

Unutmamalıyız, biz insanız…

İmkanı yok aynı görüşte olamayız…

 

Görüşlerime katılmaman doğaldır.

Ama şu gerçekler de unutulmamalıdır.

 

Gösterebilir misin bana İslam dünyasında;

Bir karnaval, bir festival,

Uluslar arası bir yarışma

Ve benzeri etkinlikler tarih boyunca…

 

Yapılmış mıdır bir denizaltı araştırması?

İncelenmiş midir denizdeki canlılar dünyası…

Ya da dağ başında,

Ya da ormanlarda incelenen bir hayvanlar dünyası…

 

Bilimde, teknikte, uzayda

Bir araştırma yapılmış mıdır az da olsa…

 

Sanatta, sinemada, tiyatroda, sporda…

Olmuş mudur bir etkinliği;

Kılıç kalkan oyunlarından, bir de at yarışlarından başka?..

 

Marketlerde satılan bir DVD/CD var.

Kasetin adı KANDAHAR

Gösteriliyor bu filmde,

İslam dünyasında yaşananlar…

Bu filmi görmeden  İslam dünyası hakkında

Bir yargıya varmamalı insanlar.

 

Halep orda ise arşın burada,

İslam bütün gerçekliğiyle gösteriliyor Kandahar’da…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Saygı, sevgi yeniden sana…

Av. Hayri Balta, 24.3.200+

NOT:

Söz konusu yazı Sitemizin DİN bölümündeki ‘Çivileme’ Duası’dır.

+

Merhaba Hayri bey

Allah kavramı tektir. Tanrı kavramı ise çok farklı anlamlarda… Sizin Allah inancınız olmadığını, Tanrı inancınız olduğunu, sizin tanrınızın da madde olduğunu bildiğim için (doğru anlamışsam), inancınıza/inançsızlığınıza saygısızlık olur düşüncesiyle, selam yazmadım. Zira Tanrı’nın (maddenin) selamı yoktur; Allah’ın selamı vardır.

Sözünü ettiğim son iki cümle: “İslam dünyası bu dünyadaki mahrumiyete öbür dünyada kavuşturulacağına inandırılmıştır. Bunun nedeni de anlamadığı bir dille ibadet etmesidir. ” idi.

İslam’da; bu dünyadaki mahrumiyete öbür dünyada kavuşturulacağı inancı diye bir şey yoktur. Sadece, dünya hayatının Kuran kurallarına göre yaşanması halinde öbür dünyada büyük ödüller olacağı; aksi halde öbür dünyada bedel ödeneceği yazılıdır Kuran’da.

Öbür dünya hayatı, bu dünya hayatı ile bir denge kuracaktır. Adalet tesis edilecektir. Zira dünya hayatı adaletsizdir. Denge kurulmalı; ilahi adalet yerini bulmalıdır. Bu inançta mantıksız hiçbir yan yoktur.

İslam’da inandırmak, ispatlamak gibi bir durum da söz konusu değildir. Zira hiçbir dinin ispatı yoktur. Allah’ın da ispat edilmesi söz konusu değildir.

Din; sadece bir inançtır. Dileyen inanır, dileyen inanmaz. Dileyen o dine inanır, dileyen berikine… İnananın da, inanmayanın da; o dine sahip olanın da, berikine sahip olanın da birbirlerini yargılamaya hakkı yoktur.

İnanç başka şey, bilim başka şeydir. İnancın bilimsel olması gereği de yoktur; olamaz da… olursa, inanç değil bilim olur.

İnsana; anlamadığı bir dille ibadet etmek, inanca bir mistisizm katar; bu doğrudur. Anlayarak ibadet ettiğinde mistisizmin azaldığı veya yok olduğu da doğrudur. Ama kim için? Ezberci, düşünemeyen, imandan uzak, herhangi bir puta tapar gibi ibadet eden için…

Ana babadan öyle gördüğünden öyle yapılması gerektiğine inanan için… adet olarak yapan için… çevresindekiler ibadet ediyorsa onlara ayıp olmasın diye ibadet eden için. Zaten bunlar Müslüman falan değil, aslında hiçbir şey değildirler. Bunlara bakarak, İslam’ı yargılamak haksızlıktır.

Anlayarak ibadet edenin ibadeti esastır. İster Arapça öğrenerek anlasın, isterse kendi diline çevirerek anlasın. Yeter ki anlasın ve anladıktan sonra iman etsin. Yobazların dediği gibi “önce iman etsin” değil!

Zira İslam’ın şartı, anlayarak okumak, anlayarak ibadet etmektir. Açıkça ayetlerde yazılıdır: “Biz Kuranı Arapça indirdik, ta ki anlayasınız diye.” olarak geçer.

Ayette, vurgu “Arapça”ya değil, “Anlamak” üzerinedir.

İtirazım bu noktadadır. Zira İslam, kötü niyetliler elinde bir silah gibi, çıkar hesapları için kullanılmaktadır. Dinden uzaklaşan, nefret eden insanların çoğu da bu menfaatçilerin yüzünden bu hale gelmektedir.

Ateistlerden, deistlerden dileğim; bu yobazları, bağnazları esas alarak İslam’ı yargılamamaları… Kuran’ı, tarafsız bir gözle incelemeleri… Ancak tek tek ayetlere bakarak değil, Kuran’ın anlam bütünlüğünü kavramaya çalışarak ayetleri değerlendirmeleri.

Saygılarımla.

Sağlıcakla kalın.

  1. Yalçın Yalhı, 24.2.2009

+

  1. Yalçın Yalhi dostumuzun bu yanıtına aşağıdaki şekilde yanıt veriyorum:

 

ALLAH’I BİLMEK

 

Aşağıda bir fıkra sunuyorum.

Dikkatle okuyacağınızı umuyorum.

 

“Ahmed b. Hanbel Hanbeli mezhebinin kurucusu.

Kuran’ın, Hadis kitaplarının, İslam fıkhının usta bir yorumcusu.

Hem de bir mezhep kurucusu…

 

Bişr-i Hafi adlı  yalın ayaklı bir divanenin yanına gidip geliyor.

Soranlara yanıt veriyor:

“Çünkü o Allah’ı benden iyi biliyor!”

 

Demek ki Kuran ve Hadisleri bilmek

Fıkıh alimi bir müçtehit olmak

Beş vakit namaz kılıp oruç tutmak…

Allah’ı bilmeye yetmiyor.

 

Bu konuda Ebu Said adlı bir şeyh şöyle demektedir: “O’nu kullukla arayan bulamaz; O’nu O’nunla arayan hemencecik bulur!” (Ebu Said, Tevhid’in Sırları. Kabalcı Yayınları. S. 294)

O’nu bulanlar ise yaşamında huzurlu ve mutlu olur…

 

Muhittin Arabi de Kuran çevirisinin 17. sayfasında şöyle demektedir.

“Bu yüzden O’nu kendi görüşleriyle değil, O’nunla öğrenmişlerdir…”

 

İnsan olmanın birinci koşulu Allah’ı, Tanrı’yı, Yaratan’ı bilmektir.

Sağduyusu olan bir insanın bu sözler üzerinde düşünmesi gerektir.

 

Şunu da belirteyim önemle.

Şöyle denir İncil’de:

“Ey Baba! Sen bu şeyleri akıllılardan, hikmetlilerden gizledin…” (İncil Matta. 11/25)

Yani demek istiyor ki: “Sen bu bilgileri Eren Bilge gibi mâna ehline verdin…”

 

Biraz daha açayım şu Allah, Tanrı, Yaratan konusunu

Kim söylemiştir bu güne kadar bunu:

 

Allah:

Madde olarak yoktur, mâna olarak vardır.

Varlık olarak yoktur, kavram olarak vardır.

Ruh olarak yoktur, simge olarak vardır.

Zat olarak yoktur, sıfat olarak vardır…

Bu zihinseldir…

 

Tanrı:

Bütün yüce duygu ve düşünceleri,

Doğru, güzel, iyi olan kavramları,

Genel doğruları ve yüksek değerleri kapsayan

Olumlu ilke ve kurallar demetidir…

Bu deneyseldir.

 

Yaratan:

Gözle görünen ve görünmeyen madde ve türevleridir.

Bilime göre de hiçbir madde yoktan var olmamıştır…

Ve var olan da yok olmayacaktır.

Bu da bilimseldir. 

 

Ve yine şu tanım da bendendir.

Böyle bir tanımı bu güne kadar kim söylemiştir:

 

Allah; kişinin zannına dayanır, zihinseldir.

Tanrı; kişinin tecrübelerine dayanır, deneyseldir.

Yaratan; maddeye dayanır, bilimseldir.

 

Konuyu uzatmayalım,

Karıştırmayalım,

Konumuzu şöylece özetleyip toparlayalım:

 

Kork! Allah’ı, Tanrı’yı, Yaratan’ı bilmeyenden…

Kötülükten başka bir şey gelmez bunların elinden…

 

Şimdi gelelim iletinin giriş tümcesine:

“Allah kavramı tektir.” diyorsun bu tümcede.

 

Bu teklik rakamsal olan teklik değildir.

Bunun temeli Mısır felsefesi ve İran dinindedir.

 

Mısır felsefesinde iki Tanrı’dan söz edilirdi.

Bunlara İzis (Yaşam) , Oziris (Ölüm) denirdi.

İlk tek Tanrı düşüncesi Hermesçilik’le Mısır’da dile getirildi.

 

Mısır’da bu din anlayışı İran’da şu şekilde dile getirildi.

İyilik Tanrısına (Hürmüz); Kötülük yani Şeytanı temsil edene de

(Ehrimen) denildi.

 

Yaşamda daima iki karşıtlık, iki zıtlık vardır.

Buna felsefede diyalektik denir.

Diyalektik zıtların mücadelesidir.

 

Örnek verirsek; iyilik-kötülük, doğru-yanlış, güzel-çirkin, yalan-doğru, sevgi–nefret.

Eğer sen bir insan olarak sevgi ve nefret ikileminde kalırsan sevgiyi tercih et…

Burada sayılan olumlu kavramlar; iyilik, doğru, güzel, yalan, sevgi tekliği temsil eder.

Bu konuda İncil şöyle der:

 “Tanrı sevgidir. Sevgide yaşayan, Tanrı’da yaşar, Tanrı da onda yaşar…” (İncil. 1. Yuhanna. 4/8. 4/16-19)

Sevgi ve nefret bir arada yaşamaz. Nefreti yaşayan insan Tanrı’ya (iyi, doğru, güzel olana…) kavuşamaz…

İslam’da, iyilik ve kötülük, yalan ve doğru, sevgi ve nefret bir arada olamaz.

Olduğu takdirde Allah’ın tekliği kavramının anlamı kalmaz…

 

Yineliyorum Allah’ın tekliği kavramı böyledir.

Yoksa Allah rakamsal olarak bir değildir…

 

Anlatmaya çalıştığı bu kavramlar İncil’de şu şekilde dile getirilir:

“İmdi Allah’a tabi olun; fakat İblis’e karşı durun ve sizden kaçacaktır. Allah’a yaklaşın o size yaklaşacaktır. (İncil. Yakup’un Mek. 4/8) 

Bu konuda da Kuran’da şöyle denir:

“Ey iman edenler, eğer siz, Allah’a yardım ederseniz; O da size yardım eder, ve ayaklarınızı sabit kılar.” (K. 47/7)

 

Bura “Allah’a tabi olmaktan” – “Allah’a yardım etmekten” murat derseniz; doğruyu, iyiyi, güzeli, sevgiyi sahiplenirseniz Allah’a yaklaşmış sayılacağımız gerçeğidir.

Yoksa her şeye gücü yeten Allah’ın bizim yardımımıza ne ihtiyaca olabilir?..

 

24.2.2009 tarihli iletinin bir yerinde çok güzel bir paragraf vardır.

Bu senin iyi niyetini yansıtmaktadır.

 

Diyorsun ki: “Din; sadece bir inançtır. Dileyen inanır, dileyen inanmaz. Dileyen o dine inanır, dileyen berikine… İnananın da, inanmayanın da; o dine sahip olanın da, berikine sahip olanın da birbirlerini yargılamaya hakkı yoktur.”

Siz İslam adına böyle diyorsunuz ama

İslam’ın Peygamberi veya Allah’ı seni yalanlamakta…

 

Okuyalım: “Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahret gününe inanmayanlarla, Allah’ın ve Rasulü’nün haram kıldığını haram saymayanlarla ve hak din İslam’ı kabul etmeyenlerle, bunlar teslim olup zelil bir hâlde, kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın!” (K. 9/29)

Bu ifadeler hadis olarak aynen Buhari’de de zikredilmektedir.

Bu Hadis, örnek gösterildiğinde “Hadisler değiştirilmiş olabilir!” denilmektedir.

 

Bu nedenle örnek olarak Kuran’dan gösterdim.

Kuran’ın bir harfi bile değişmemiştir sözüne güvendim.

 

Şimdi bir de İNSAN HAKLARI sözleşmesine bakalım.

Allah kelamımı mı, insan kelamı mı “Haksöz” anlamaya çalışalım.

 

İşte İnsan hakları sözleşmesi:

 “Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak; din ya da kanaat değiştirme özgürlüğünü, tek başına ya da topluca, açıkça ya da özel biçimde ibadet, öğrenim, dinsel ödev ve törenler yoluyla, dinini ya da kanısını açığa vurmak özgürlüğünü kapsar.” (İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına ilişkin Sözleşmenin 9. maddesi…)

 

Son olarak belirteyim mücadelem dinle imanla değildir.

Mücadelem insanlığın gelişmesini engelleyen cehaletledir…

 

Şimdi Kal sağlıcakla,

Yeniden saygı, sevgi sana…

Eren Bilge, 25.2.2009

X

Sayın Hayri Bey

Evet; aynen öyle;

“Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahret gününe inanmayanlarla, Allah’ın ve Rasulü’nün haram kıldığını haram saymayanlarla ve hak din İslam’ı kabul etmeyenlerle, bunlar teslim olup zelil bir hâlde, kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın!” (K. 9/29) diyor “Tevbe” ayetinde…

Ancak, ısrarla bir noktayı gözden kaçırıyorsunuz. Tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum: Kuran’ın bütünlüğünü bozmadan ayetlere bakmak gerekir. Nasıl? derseniz: Bu surenin iniş sebebi surenin ilk ayetinde belirtilmiştir.

Bu hüküm kimler için verilmiştir, gayet açık ve net şekilde bellidir. Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlardan hangileri için verilmiş bir hükümdür bu? Konu başlığı gibi net bir şekilde açıklanmış ilk ayete bakalım:

“Allah ve Resûlünden kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir ihtar!” (K. 9/1)

Devam ediyor:

“(Ey müşrikler!) Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. İyi bilin ki siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz; Allah ise kâfirleri rezil (ve perişan) edecektir.”  (K. 9/2)

Sonra da diyor ki:

“Hacc-ı ekber (en büyük hac) gününde Allah ve Resûlünden insanlara bir bildiridir: Allah ve Resûlü müşriklerden uzaktır. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yüz çevirirseniz bilin ki, siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. (Ey Muhammed)! o kâfirlere elem verici bir azabı müjdele!”

Böyle devam ederek 29. ayete gelip, nihayet: “Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahret gününe inanmayanlarla, Allah’ın ve Rasulü’nün haram kıldığını haram saymayanlarla ve hak din İslam’ı kabul etmeyenlerle, bunlar teslim olup zelil bir hâlde, kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın!” (K. 9/29) diyor…

Ne kadar açık değil mi?

Lütfen kitabın anlamını bozacak şekilde bölüp parçalamayınız. Kitabın bütünlüğünü bozmayınız.

Güçlü bir zekaya ve muhakemeye sahip olmanıza dayanarak şunu belirtmek isterim ki; defalarca yazmama rağmen, kitabın bütünlüğünü bozarak bu davranışlarınızda ısrar etmenizden, samimi olmadığınız gibi bir de art niyetli olarak insanları saptırmaya çalıştığınızdan emin oldum. Zira bu kadar basit bir kuralı (Kitap bütünlüğü kuralını) bilmeyecek kadar cahil olamazsınız.

Tekrar hatırlatırım: Bu konuda sizden daha usta olan Mason Cemil Sena’nın iman sahiplerini saptırmadaki becerisine ulaşabilmeniz için daha çok çalışmanız gerek.

Siz sadece zaten bir hiç olanları daha da hiçleştirebilirsiniz. İman sahiplerine gücünüz yetmeyecektir.

İşte belki bu davranışlarınız; bilimsel davranış sergiliyor görünerek ısrarla bir misyon yürütüyor olmanız, şikayette bulunduğunuz bazı insanları çıldırtıyor ve rahatsızlık yaratan hakaretlerde bulunmaya itiyordur diye düşünmeye başladım.

Bilgisinden emin olan bir kişi olarak, benim bu kişilerden olmayacağımdan emin olabilirsiniz. Sadece artık anlamsız yazışmalarla vakit kaybetmek ve sizinle muhatap olmak istemediğimi belirtiyor, sizi inançlarınız/inançsızlıklarınızla baş başa bırakıyorum.

Son olarak inançlarım gereği küçük ve acizane bir tavsiye: Neye inanırsanız inanın veya neye inanmazsanız inanmayın ama iman sahiplerini saptırma gayretinden vazgeçin. Şu üç beş günlük ömürde olur ki Allah’ın rahmeti erişir. Aksi halde Allah’ın gazabından korkarım. Tabi gene siz bilirsiniz.

Allah’tan sizi hidayete erdirmesini dilerim.

Ebediyen hoşça kalın.

  1. Yalçın Yalhı, 26.2.2009

+

AÇIKLAMA: M. Yalçın Yalhi dostumuz; artık “Sadece artık anlamsız yazışmalarla vakit kaybetmek ve sizinle muhatap olmak istemediğimi belirtiyorum” dediği için ona hitaben yazamıyorum.

Ancak; “Kuran’ın bütünlüğünü bozmadan ayetlere bakmak gerekir.” Deyen M. Yalçın Yalhı dostumuza “Kuran’ın bütünlüğünü bozan” kim olduğunu göstermek için yukarıda örnek gösterdiği ayetlere dikkatinizi çekmek istiyorum.

“Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahret gününe inanmayanlarla” (K. 9/29) dendiğine ayette; Yahudilerden ve Hıristiyanlardan söz edilmektedir. Çünkü müşriklere kitap verilmemiştir. Bu ayette muhatap alınanlar “kendilerine kitap verilenlerdir”. Yani, Yahudiler ve Hıristiyanlar… Yahudiler ve Hıristiyanlarla müşriklerle yapıldığı gibi bir antlaşma yapılmamıştır. Antlaşma, müşriklerle yapılmıştır.

Dostumuzun örnek gösterdiği ayetlere bakalım:

“Allah ve Resûlünden kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir ihtar!” (K. 9/1)

Devam ediyor:

“(Ey müşrikler!) Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. İyi bilin ki siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz; Allah ise kâfirleri rezil (ve perişan) edecektir.”  (K. 9/2)

Hitap antlaşma yapılan müşrikleredir.

  1. Yalçın Yalhı dostumuz, bana “Kuran’ın bütünlüğünü bozmadan ayetlere bakmak gerekir.” diyor.

Yukarıda örnek gösterilen K. 9/1, 9/2, ve 9/29 ayetler karşılaştırılınca görülecektir ki  Kuran’ın bütünlüğünü bozmamışım.

Ne var ki dostum, beni inançlarımla baş başa bırakarak iletişimi kesmiş ve benim için “Allah’ından hidayet!” dileyerek; bana “ebediyen hoşça kal!” demiştir.

Ama, bilsin ki Yaratan, dilediğini hidayete eriştirir dilediğini ise zulmette (karanlıkta) bırakır.  Bu tamamen Yaratan’ın takdiridir.

“Ey Muhammed! Onların doğru yola iletilmeleri sana düşmez; fakat Allah, dilediğini doğru yola eriştirir.” (K. 2/272 Diy.)

“Ey Muhammed! Rabbin dileseydi, yer yeryüzünde bulunanların hepsi inanırdı. Öyle iken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın?” (K. 10/99 Diy.)

Yine de dileği için teşekkür…

Eren Bilge, 27.2.2009

+

(Giriş tarihi: 11.3.2009)

xxx

Sevgili Av. Eren Bilge Balta Ustam,

Dinsel konularda da bilgi sahibi olmana karşın;  bu konuları ele alırken bile, bunları toplumsal sorunlarla kaynaştırmana hayranım.

Balta, “eğriye eğri, doğruya doğru diyen”; “sözünü dudaktan, gözünü budaktan esirgemeyen…” kişi olduğu kadar, kalemini de sevenlerden, soranlardan, sövenlerden  esirgemeyen bir kişidir.

Değersiz insanlara bile değer verir, erinmeden onların görüşlerini de değerlendirir.
Bolulu imam, çağdaş bir hoca olduğunu gösterdi. Türkçe duasını sevdim ama onun yağmur duasına çıkar gibi “maç duası”na çıkmasını sevmedim. Yaptığı sadece şovdu.

“21. Yüzyılda duayla utku elde edilmez” demesini isterdim. Bunun yerine sözlerinin sporculara bir moral gücü, motivasyon kazandıracağını açıklasaydı keşke.
Şimdi bu olaydan sonra bizim peynir akıllılar onu örnek alacak, kendisini ya da kendisi gibileri belki “seks duası”na bile çağıracaklar. Bu gibi eylemler zaten yeterince yozlaşmış olan toplumumuzu daha da yozlaştırmaktan başka bir işe yaramaz.

Senin açıklamandan bir gerçek daha yeniden gün yüzüne çıkmaktadır:

“İslam’ın temel kitabı Kuran’da:- Anlayasınız diye Arapça indirdik…” Sözlerinden çıkan anlama bakalım:

İslamiyet demek ki sadece Araplar için konulmuş bir dindir. Allah kelamı değildir.

Allah kelamı olsaydı, Kuran’ın sadece Araplar için indirildiğinden söz edilmezdi. Sonsuz us görülü olması gereken Allah bu kadar az görülü müdür ki hem bütün alemin Müslüman olmasını isteyecek; hem de onlara anlamadıkları bir dille söylenmiş Kuran’ı indirecek. Gerçek Allah şöyle söylerdi:

“Ben Kuran’ı; bütün kullarımın anlaması için kendi dilerine çevrilsin diye yolluyorum.”

Muhammed’in amacı İslamiyet’in bir dünya dini olması değildi. O, sadece Arap ülkelerindeki yozlaşmanın önüne geçilebilmesi gibi bir erdemin peşindeydi. Tabii bu arada ekonomik güç de kendi kabilesine geçerse fena mı olurdu?

Aslında bütün bunları; benim gibi din konusunda yeterli bilgisi olmayan birinin söylemesi gerekmezdi. Ne var ki, bu dinin ulemaları gerçekleri söyleyecek kadar yürekli olmadıklarından; iş, bizim gibi yarım yamalak bilgisi olanlara düşüyor.

Niyetim bu konuyla ilgili bir tartışma başlatarak hem seni, hem kendimi yakmak değil. Sadece beni anlayabilecek kişilerden biri olduğun için, içimi sana dökmek istedim.

Sevgiyle, saygıyla…

FEV, 23.2.2009

X

Sevgili Fevzi,

Önce sevgi…

 

Görüşlerin düşündürdü beni.

Değil mi  ki İslam bütün insanlar içindi:

Dediğin gibi;

“Ben Kuran’ı; bütün kullarımın anlaması için kendi dilerine çevrilsin diye yolluyorum.” demeli değil mi idi?..

 

Kuran, gerçekten de, aşağıdaki ayetlerin dediği gibi Mekke ve çevresindekiler (Araplar) içindir.

“Bu indirdiğimiz, kendinden öncekileri doğrulayan, Mekkelileri ve etrafındakileri uyaran mübarek kitaptır.” (K. 6/92 Diy.)

“Ey Muhammed! Böylece şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarman şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir kitap vahyettik.” (K. 42/7 Diy.)

 

Ne var ki bizim bir kısım aydınlarımız halka gerçekleri söylememek için gerçekleri söyleyenlerin seslerini keserler.

Gazeteciliğe ilk başlayanlara “Aman din konusunda gerçekleri söyleme!” derler.

 

Oysa gerçeklerden kopmuş bir toplum çağı yakalayamaz.

Bırakın çağı yakalaması;

Atatürk’ün aydınlık ve bilimsel yol göstericiliğini bile anlayamaz.

 

Bizim karanlık aydınlarımız halkın gururunu okşamak için gerçeği saptırırlar.

Halka karanlıkta koyup gaza getirerek ceplerini doldururlar.

 

Ne mutlu bizlere ki yalanda yarışmadık,

Uydurmada uyuşmadık.

İşsizlik, yoksulluk, Gazetelerde yazamamak pahasına da olsa

Halkımızı aydınlattık.

 

Yuh! Olsun insanları karanlıkta bırakanlara…

Varsa, öldükten sonra bir dünya,

Allah bile iyi davranmayacaktır bunlara!…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Kucak dolusu sevgiler sana…

Eren Bilge…

X

Merhaba Sevgili Bilge Balta,

Bende, din eğitiminin ya da ibadetin Arapça değil de kendi dilimizde olmasının üzerimizdeki afyonlaştırıcı etkisinden soyutlanmayı getirip getirmeyeceği şüphesi var. Düşünüyorum da kendi dillerinde anlayarak dine göre yaşayan Araplar neden çoğu saçmalıkları göremiyor o zaman? Bu insanlar anlayarak ve göz göre göre bu bataklığın içindelerse, sanırım, bizim bunları hiç anlamamız daha iyi :)

Sevgiler,

Ayşe Ergen, 24.2.2009

+

Sevgili Ayşe Ergen,

Önce sevgi benden…

 

Gönderdiğin Tolstoy’un İtiraflarının 1. Bölümünü okudum.

Çok güzel, bizim yaşamımızdan kesitler var, ilginç buldum.

 

Eğer tamamını yazıp gönderebilirsen;

Hem ben okumuş olurum.

Hem de okuyucularımıza okutmuş olurum.

Teşekkür ederim şimdiden…

 

Bilmiyorum öğrenim durumun nedir?

Ama görüyorum ki sende yüce bir ruh var…

Umarım ruhun gibi cisminde güzeldir.

 

Din dili Türkçe de olsa, Arapça da olsa değişen bir şey olmaz.

Din, zayıf insanlar için bir dayanaktır.

Bilgisiz, kültürsüz insanlar dayanaksız dik duramaz.

 

Din bir aidiyet ve de mensubiyet oluşturur.

Böylece cehalet, kendini kabul ettirecek bir güç bulur…

 

Türkçe olmasının şu yararı vardır:

Aklı başında olan bir insan Türkçe’sinden okursa;

Belki, çelişkilerin, günümüz hukuk ve de ahlakına uymayan ayetlerin ayrımına varır.

 

Kaldı ki Allah dedikleri;

Madde olarak yoktur, mâna olarak vardır.

Varlık olarak yoktur, kavram olarak vardır.

Ruh olarak yoktur, simge olarak vardır.

Zat (kişi) olarak yoktur, nitelik (sıfat) olarak vardır.

 

Bu demektir ki; öyle sanıldığı gibi Peygamber gönderen,

Kitap indiren maddi bir varlık (Allah) yoktur.

Bu kavramlar din edebiyat ve felsefesinde,

Simgesel anlamda bir yer bulur…

 

Din duygusu bize yaratılışımızda verilmiştir.

Eğer bir insan sevgiyi yeğlemişse, kötülükten nefret etmişse,

Olumsuz isteklerini frenlemişse

Tanrı’ya erişmiştir.

 

Bu günlük bu kadar,

Altta bir başka dosta gönderdiğim ileti var…

 

Kucak dolusu sevgi Ayşe Ergen’e…

Umarız, kesmez ilgisini bizimle…

 

Eren Bilge, 26.2.2009

 

 

 

“İmdi Allah’a tabi olun; fakat İblis’e karşı durun ve sizden kaçacaktır. Allah’a yaklaşın o size yaklaşacaktır. (İncil. Yakup’un Mek. 4/8)

“Ey iman edenler, eğer siz, Allah’a yardım ederseniz; O da size yardım eder, ve ayaklarınızı sabit kılar.” (K. 47/7)