TABULARA, TALANA, YALANA BALTA

TABULARA, TALANA, YALANA
BALTA

IRKÇILIĞA, SÖMÜRÜYE, ŞERİATA
HAYIR!..

Sorumlusu: Av. Hayri BALTA
+
e-mail adresi:
hayri@tabularatalanayalanabalta.com
site adresi:
www.tabularatalanayalanabalta.com
X
RECM

İÇİİNDEKİLER
GİRİŞ
ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEYENLER 1
ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEYENLER 2
RECM’İN TARİHİ
RECM CEZASININ UYGULANMASI
HADİSLERDE RECM
KURAN’DA RECM:
RECM CEZASI VAR MI YOK MU?..
RECM VAHŞETİ!
RECM, BAZI AÇIKLAMALAR
RECM
“RECM CEZASI BİZİM İÇ MESELEMİZDİR”
TÜRKER ALKAN’A
ÜLKEMİZDEKİ İSLAMCILARIN YOK DEDİĞİ ÜÇ KURUM:
RECM’İN DEĞİŞMİŞ OLDUĞUNUN GÜNCEL BİR İSPATI DAHA…
ŞERİATTA, KIZLARIN SÜNNETİNE DENİR HİTAN
HİTAN, KADIN CİNSELLİĞİNE VURULAN BİR TIRPAN
KADINLARIN DA SÜNNET EDİLMESİNİ ŞART KOŞUYORLAR.
KİM SÜNNETLİ, KİM SÜNNET
KIZ SÜNNETİ DEHŞETİ
ŞİLAN’IN ÇIĞLIĞI…
SÜNNET NEDENİYLE HAYATINI KAYBEDEN KADINLAR
IŞİD DİYOR Kİ:
ALLAH BÖYLE DER Mİ?..
ALLAH BUNLARI BİLMEZ Mİ?
KURTULUŞ YOLU

GİRİŞ

“Asıl düşman memleketin üstünü örten orta çağ karanlığıdır. Aklımızın süngüleri ile yurdumuzun üstünden kaldırılacaktır.
Ben size hiçbir ayet, hiçbir dogma fikir değil, aklı ve bilimi miras bırakıyorum..
Değişik bir Dünya’da değişmeyecek fikirler ileri sürmek, gelişmeye ve bilime karşı çıkmaktır.” (M. Kemal Atatürk)
+
Bu gün yurdumuzda, bırakın şeriatçı medyayı; Atatürk’e, Cumhuriyet ilkelerine bağlı ve de ilerici olduklarını söyleyen medyamızda bile şeriat bütün gerçekliği ile halkımıza anlatılmamaktadır. Öyle ki devlet radyoları bile gerçekleri gizlemekte, saçma sapan söylentileri, hurafeleri halkımıza din diye empoze etme konusunda şeriatçı medya ile yarışmaktadır. Örnek verirsek TRT’nin Din ve Ahlak yayınları… Özel televizyonların Ruh Dünyası, UFO yayınları…
Aşağıda adı geçenler “KURAN MÜSLÜMANLIĞI” adı altında şeriat propagandası yapmaktadırlar. Bunlardan ilk akla gelenleri, alfabetik olarak sıralıyorum; Dünden Bugüne Tercüman’da Prof. Bekir Karlıağa, Doç. Dr. Abdülaziz Hatip, Güneş gazetesinde Rıza Zelyut, Halka Tercüman’da Abdullah Sevinç, Star gazetesinde CHP Milletvekili Prof. Yaşar Nuri Öztürk, Takvim gazetesinde Prof. Zekeriya Beyaz, Vatan gazetesinde Prof. Süleyman ateş, Yarın gazetesinde Ahmet Yılmaz ve daha niceleri…
Asıl önemli olanı ise bu ilahiyatçılar tek kale oynamaktadırlar. Televizyonlardaki açık oturumlarda hiçbir zaman dine farklı açıdan bakanları aralarına almamaktadırlar. Oysa Namık Kemal’in dediği “Gerçek farklı görüşlerin karşılaşmasından ortaya çıkar.”
Tek kale oynayan ilahiyatçılar kendi inanç bilgilerinden emin olsalar muhakkak karşıt görüştekileri de yayına davet ederler. Örneğin Erdoğan aydın, Faik Bulut gibi yazarların bunların toplantısına katılması ne kadar güzel olurdu… Yalanları, cehaletleri yüzlerine vurulurdu…
Diyanet İşleri Başkanlığı derseniz o da adı geçenlerden geri kalmamaktadır. Kaldı ki Diyanet İşleri Başkanlığı finansmanını devletin sağladığı şeriat propagandası yapan bir resmî bir örgüttür.
Bütün saydıklarım bu güne değin “İslam’da neyin olup neyin olmadığı konusunda” bir anlaşmaya varamamışlardır. Günümüz ahlak ve bilimine, hukuk ve toplum kurallarına ters düşen bir uygulama ile karşılaştıklarında hep bir ağızdan koro halinde “İslam’da bu yoktur!” demektedirler. Oysa yok dedikleri vardır…
Şimdi bir an düşünelim; yurdumuzda, bunların istediği gibi Kuran Müslümanlığı uygulanmaya başladı diyelim. Bunlar kendi kafalarına göre Müslümanlığı uygulayamazlar ki. Bunlar Kuran, Hadis gibi İslam’ın temel kuralları dışına çıkamazlar ki…
Bir kere şurası bilinmelidir ki şeriatçılara göre: “Kuran ve Sünnet’le belirlenmiş iman esaslarının, ilâhî emirlerin ve yasakların bütününe ve herhangi birine inanmayan kişi kâfir” sayılır. (Bk. İslam’da Cinsel Hayat, Ali Rıza Demircan. Sözlük bölümü. Aynı zamanda D. Mehmet Doğan’ın Vadi Yayınlarınca yayınlanan BÜYÜK TÜRKÇE SÖZLÜK’ün Kâfir ve Lâik maddesine bakınız…)
Ali Rıza Demircan’ın dayanağı da şu âyetlerdir. “Allah’ın hükmü ile hükmetmeyenler kâfirdirler, zalimdirler.” (K. 5/44, 45)
”…Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Aranızda böyle yapanın cezası ancak dünya hayatında rezil olmaktır. Ahret gününde de azâbın en şiddetlisine onlar uğratılırlar. Allah yaptıklarınızdan gâfil değildir.” (K. 2/85)
Yukarda adlarını sıraladıklarım ve diğerleri memlekete yeni bir buluşmuş gibi Kuran Müslümanlığını dayatmaktadırlar. Sanki İslam dünyasında 1500 yıldır uygulanan Kuran Müslümanlığı değilmiş gibi…
Bu bölümde yukarıda adı geçenlerin gizlemeye çalıştıkları âyetler (Kuran hükümleri) dile getirilmektedir. Bakalım dile getirmedikleri bu âyetleri dile getirmemi nasıl karşılayacaklardır.
Onların halkı aldatarak şeriata sürükleme hakkı var da; bizim halkımızı, Anayasa ve yasalarımız gereği yasak olan şeriat tehlikesinden korumak için gerçekleri dile getirmek ve laikliği savunmak hakkımız yok mudur?
Devletimizin Anayasasında her ne kadar “Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti” deniyorsa da; laik olmayan Cumhuriyetimiz irticaı, Diyanet İşleri Başkanlığı yoluyla finanse etmekte ve hatta korumaktadır.
Böylece İslam’ın Sünni mezhebi devlet dini olma niteliğini sürdürmektedir. Bu laiklik dışı davranış sürdüğü sürece irtica; tesettür, inanç ve öğrenim özgürlüğü adı altında devleti kademe kademe ele geçirmeye devam edecektir.
Bu nedenle diyorum ki Sünni mezhebi de diğer din mensupları gibi kendi cemaatlerinin desteği ile yaşamaya bırakılarak Diyanet İşleri Başkanlığı yoluyla finanse edilmesine son verilmelidir.
Aksi takdirde şeriat delilerinin; Sivas, Malatya, Çorum, Kahramanmaraş katliamları, Sivas Madımak otelinde yaptıkları gibi; insanları otele tıkıp yakmaları, Atatürkçü laik aydınları öldürmeleri zaman zaman yinelenecektir.
Bu tür olaylara meydan verilmemesi için laiklik gereği Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilmelidir. Yoksa Abdurrahman Dilipak, 21.1.2000 tarihli Akit gazetesinde dediği gibi: “Kuran zalimlerin elinde her zaman bir cinayet aletine dönüşebilir.”
Amacım Kuran’ın zalimler elinde bir cinayet aletine dönüşmesini önlemektir. Bunun için de Devletimizin, her türlü düşünce ve inanç sahiplerine, hakaret ve şiddete başvurmama koşulu ile, özgürlük tanıması ve de; aklı, ahlakı, sağduyuyu, vicdanı, bilimi, gerçeği, hümanizmi savunanları şeriatçı militanların saldırısından, şerrinden, küfürlerinden koruması gerekir… Kaldı ki devletin aslî görevi de zaten budur.
Sanılmasın ki ben; Allah’ı, Dini, Kuran’ı küçük düşürmeye çalışıyorum. Hayır, ben Din gerçeğini, bütün dinlerin birbirlerinin orijini olduklarını anlatmaya çalışıyorum.
Her toplumun her çağda kendine göre bir hukuku vardır. Mevlana’nın bundan 700 yıl önce söylediği gibi: “Dünle söylenen dünle geçti cancağızım. Bu gün için yeni şeyler söylemek lazım!”
1400 yıl önceki hukuk kuralları (şeriat hükümleri) ile laikliğe yönelmiş toplumumuz yönetilemez. Bunun yanında da dinlerin ahlak, edep ve hikmete yönelten öğütleri ihmal edilmemeli ve öğütlerin de; ilahi değil, beşeri olduğu söylenmeli. Böylece; olgunlaşmış, sorumluluğunu bilen ahlak ve hukuk dışı olaylara karşı duyarlılığı olan yepyeni kuşaklar yetiştirilmelidir.
Tanrı anlayışı gerçek yörüngesine oturtulmalıdır. Toplumu sanal bir Tanrı kavramına yönlendirmeye son verilmelidir.
Bilinmelidir ki: “Tanrı; madde olarak yoktur, mana olarak vardır. Varlık olarak yoktur, kavram olarak vardır. Gerçek olarak yoktur, düşünce olarak vardır. Kişi (Zat) olarak yoktur, simge olarak vardır.”
Tanrı; doğru, güzel, iyi vb gibi etik değerleri, olumlu kavramları, yüce duyguları kapsayan bir kavramdır. Bu kavramlar ise insanın yapısında, ruhunda vardır.
Bir örnekle görüşümü açıklamak istiyorum. Hıristiyanlıkta “Tanrı sevgidir!” (İncil. 1. Yuhanna. 4/16-19) denir. Kiliselerinin kapılarında bu levha asılıdır. Ne var ki bunun ne anlama geldiği çok az kişi tarafından anlaşılır. Bu demektir ki: “Sevgi” kavramı ile “nefret” kavramı ile karşılaştığınızda “Sevgi” tercih edilmelidir.
Çünkü Sevgi nefrete göre çok yüce bir kavramdır. Çünkü “sevgi” iyi olduğundan, yüce (Tanrı); nefret ise kötü olduğundan, aşağı (Şeytan) dır.
Bu nedenle “Tanrı yücelerden yücedir!” denilir. Ne var ki din bilgisinden yoksun dinciler Tanrı’nın bilinmeyen bir yerde kürsüsü var sanır…
Bunun yanında Tanrı kavramı; doğa yasaları, toplum kuralları yanında; insanın, aklını, sağduyusunu, kültürel birikimini ve vicdanını kapsar. Bunu da ancak erbabı anlar.
“Tanrı bizde tecelli etmeye her zaman hazırdır. Tanrı her zaman içimizde ve bizimle birlikte vardır. Ne var ki ondan kaçarız. Sorumluluktan kaçmak için O’nu hep hep kendi dışımızda ararız.
Bize düşen içimizde bulunan Tanrı’nın sesine (vahiy, ilham, esin, uyarı, cız…) duymak ve o sese kulak verip uymaktır.
Aklın, bilimin, çağın ahlak ve hukuk kurallarına uymadığımız sürece biz insanlara kurtuluş yoktur.”
İnsanlar akla, bilime göre karar vereceklerine dine göre karar veriyorlar. “Allah dünyayı yoktan var etti!” diyorlar. Böyle dedikleri an çıkmaza girdiklerini bilmiyorlar. Şu basit soru karşısında apışıp kalıyorlar. “Peki sen bir yaratan aradığına göre Allah’ı kim yarattı öyleyse?” denildiği zaman “O kendinden vardır!” diyorlar. Bu sözün bilimsel dayanağı var mıdır? Böyle bir sav bilimsel olabilir mi? Peki bu konuda da bir başkası: “Kendinden var olan maddedir.” derse haksız mıdır?
Yaratan maddedir. Vardan var olur, yoktan bir şey var olmaz. Kaldı ki bu savın bilimsel bir dayanağı da vardır: “Hiçbir madde yoktan var olamaz; var olan da yok olamaz!” Görüldüğü gibi insanlar akla değil vahye; bilime değil dine inanıyorlar…
Benim saçmaladığımı sananlar olabilir. Onlara şu gösterdiğim âyetlere bakmalarını öneririm:
Kuran’dan: 2/186, 8/24, 15/99, 17/60, 20/46, 50/16, 51/21, 56/85, 58/7;
İncil’den: Yuhanna, 14/8, 17/21; Korintoslular 6/16; Vahiy 21/3.”
Görüşlerimin din dışı olduğunu ileri sürerek bana kızanlar, öfkelenenler; önce gösterdiğim bu âyetlerle bakarak düşüncelerim arasındaki benzerliğe dikkat etmelidir.
Şeriat konusunu oluşturan bu bölümde demek istediğim: insanı, içinde uyumakta olan Tanrı’yı uyandırmaya ve uyandırdığı bu Tanrı sözüne göre yaşamasıdır. Bunun için de insanın akla, bilime öncelik vermesi, gerçekçi olması; yaşamını, sağduyu ve vicdanının sesine uydurması gerekir.
Bilinmelidir ki: “Tanrı’ya kullukla ulaşılamaz. O’na, O’nunla ulaşılır.” (Tevhidin Sırları. Muhammed İbn-i Münevver. KABALCI YAYINLARI, 2003. s. 294)
Amaç Tanrı’ya ulaşmaktır. Tanrı, kendisini bilmeyenlere yardımcı olamaz.
Bunun içinde insanın çaba göstermesi gerekir. Bu iş öğütle, sözle olmaz. İnsanın yaratılışı elverişli olmalıdır. Yaratılışı elverişli olmayanlara ne desen boştur ve bu nedenle bu sözlerim gerçek arayışı içinde olanlaradır…
Av. Hayri BALTA, 5.4.2006
X
RECM’İN TARİHİ
Kuran’da Recm diye bir şey yoktur!
Yahudilik’ ten İslâm hukuk kitaplarına geçirilmiştir.
Musevilik’ te recm:
Yahudi şeriat kitabı Talmut’ta recm açıkça geçmektedir. Talmut’ ta konuyla ilgili hüküm şöyledir:
22: 22 eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. İsrail’den kötülüğü atacaksınız.
22: 23 eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı ergen bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa,
22: 24 ikisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek için bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız.
Hıristiyanlıkta (İncil’de) recm:
Yahudiler, İsa peygambere zina ederken yakalanmış bir kadın getirmişler ve Musa peygamberin bu gibilere recm cezası verdiğini ileri sürerek buna ne diyeceğini sormuşlardır. İsa peygamber onlara, “İçinizde günahsız olan önce taş atsın” deyince de kadını recmetmekten vazgeçmişlerdir.(Yuhanna 8/3-11). Aynı olay Barnabas İncilinde de geçer (bab:201).
Zaten Barnabas İncili, Kuran’ a çok benzeyen ayetler içermektedir ve belki de bu yüzden, güçlerinin ellerinden gideceğini düşünen Hıristiyan din adamları 325 teki İznik Konsülünde Barnabas İncili’ ni de 300 küsur İncil ile beraber geçersiz saymışlardır. ( Bakınız: Barnabas İncili ve Barnabas İncili üzerine sayfaları
Hadislerde zina meselesi:
Recm cezası Hz. Muhammed zamanında da uygulanmıştır. Bu sebeple recm ile ilgili bir kaç Hadis bulunmaktadır. Kendi ikrarlarıyla dört vakıa (Maîz adında bir erkek, Cüheyneli bir kadın, Büreyde adında bir kadın ve adı verilmeyen bir genç ki buna sopa vurulmuş çünkü nikâhlı değilmiş) gerçekleşmiştir. Peygamber gelenleri her defâsında vaz geçirmeye çalışmıştır. Kaçan Mâiz adında birisi için, “bıraksaydınız” demiştir. Kuran’da recm ile ilgili hiçbir hüküm bulunmamaktadır.
600 yıl süren Osmanlılarda 1 kere uygulanmıştır (1): Aslında yazar, bunun Osmanlı devrinde bile hiç gerçekleşmemesini dilerdi..
Diyanet İşleri Vakfı’nın Kur’an mealinde (2) En Nur suresinin 1-5 ayetleri:
(Bu) Bizim inzal ettiğimiz ve (hükümlerinizi üzerinize) farz kıldığımız bir suredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda açık seçik ayetler indirdik.
“Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun. ” der. (İslam hukuk dilinde bu cezalandırma şekline “had” denir. Ayet emredilen bu uygulama yalnız bekâr olup da zina edenler içindir. Eğer evli bir erkek ve kadın zina etmişlerse, buna “recm” cezası tatbik edilir).
Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir. Bu, müminlere haram kılınmıştır. (İslam’da müşrik kadın ve erkekle evlenmek caiz değildir ve böyle bir nikâh akdi geçersizdir. Ayette, zina etmiş müslümanla evlenmenin çirkinliği de belirtilmiş olduğu kabul edilmekle birlikte, ayetin nüzül sebebi ve diğer deliller dikkate alınarak, İslam âlimlerinin çoğunluğunca böyle bir nikâh akdinin geçerli olduğuna hükmedilmiştir.)
Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar. Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. diye geçer.
Allah aşkına hiç bu ayetlerde Recm kelimesi görüyor musunuz?
Allah recm cezasını emretse bunu ayetlerinden birinde belirtmez miydi?
Ennur suresinin 2. ayetinde recmden bahsedilmezken, bu surenin altına bir aklıevvel (veya aklıevveller), hatta -bana göre- bir kâfir (veya kafirun=kafirler) şu parantezi eklemiş:(İslam hukuk dilinde bu cezalandırma şekline “had” denir. Ayette emredilen bu uygulama yalnız bekâr olup da zina edenler içindir. Eğer evli bir erkek ve kadın zina etmişlerse, buna “recm” cezası tatbik edilir).
Bunu ekleyenlerin, “had” lerini bilmeleri gerekmez mi?
Asıl onlara had cezası verilmesi gerekmez mi?
Allah bu cezayı hiçbir şekilde Kuran’ da belirtmemektedir ve Musevilerde uygulanan recm cezasını, yukarıda açıklamaya çalıştığım üzere, Hz. İs Hıristiyanlıkta, Hz. Muhammed de İslam’ da kaldırmak istemiştir.
En önemlisi, Allah’ ın verdiği canı Allah’ tan başka biri alabilir mi?
Bu uygulamayı yapan ve yaptıranlar katil değil midir?
Allah, böyle bir cezayı vermediğine göre zina eden hiç kimse Recm cezasına çarptırılamaz!
Bundan daha vahimi nedir?
Allah’ın sözlerine bir fani bir parantez ekleyerek sanki Kuran’ın içinde bir ayetmiş gibi Recm cezasını ekleyivermiş. Böyle bir şey olabilir mi? Ama olmuş işte.
Bundan daha da vahimi nedir?
Bu aptalca paragrafı diyanet kendi resmi mealinin içine sokmuştur.
Bu olay, inananları Allah adıyla aldatmaktan başka bir şey değildir!
Ayrıca, 4. ayet zina suçlaması yapıp, ispat edemeyenlerin de tıpkı zina yapanlar gibi cezalandırılmaları gerektiğini belirtmektedir! Hâlbuki aynı kâfirler bu ayete de bir ekleme yapıp, Kuran’ı bozmuşlardır yani Allah’ a şirk koşar gibi yorum yaparak, Allah’ ın kelamının tersini Kutsal Kitabımıza sokmuşlardır.
(İslam’da müşrik kadın ve erkekle evlenmek caiz değildir ve böyle bir nikâh akdi geçersizdir. Ayette, zina etmiş Müslüman’la evlenmenin çirkinliği de belirtilmiş olduğu kabul edilmekle birlikte, ayetin nüzul sebebi ve diğer deliller dikkate alınarak, İslam âlimlerinin çoğunluğunca böyle bir nikâh akdinin geçerli olduğuna hükmedilmiştir.)
Açıkçası, Allah’ ın evlenmeyin dedikleri insanlarla evlenmeyi mubah (geçerli) saymışlardır!
Ne acı azap bekler ahirette bu yorumu ters yüz edenleri ve onları onaylayarak Kuran Mealine dahil edenleri…
Allahtan, Diyanet İşleri Başkanlığının Resmi Web Sitesi(3)nden indirilen Kuran Mealinde bu açıklamalar yok; umarım Diyanet Vakfının Meallerinden de kaldırılmıştır.
Ne olur böyle şeylere kanmayalım ve mümkün olduğunca bu açıklamayı Müslimlere ve hatta yabancılara yaymaya çalışın.
Dr. Ahmet GİRGİN yorumu ile….iletilmiştir.
Aralık 2009
(1) M.1680’da IV. Mehmet döneminde, kadı Rumeli Kazaskeri Beyazizade Ahmet Efendi tarafından zina eden iki kimse için recm ile hükmedilmiş. Kadın Müslüman olup Aksaraylı Abdullah Çelebi’nin eşiymiş, erkekse bir Yahudi imiş. Sarayda bu hüküm bir ilk olunca tartışmalar olmuş. Murat Bardakçı, Hürriyet 30.08.2002.
(2) (2) Özek, Ali Prof. Dr. , Karaman, Hayrettin Prof. Dr., Turgut, Ali Doç. Dr., Çağrıcı, Mustafa Doç. Dr., Dönmez, İbrahim Kafi Prof. Dr., Gümüş, Sadrettin Doç. Dr., Ku’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türk Diyanet Vakfı Yayınları / 86, Ankara 1993.
(3) (3)http://www.diyanet.gov.tr/Kuran/default.asp
*************
Ahmet Bey, selam
Şimdi aklıma geldi hemen size yazayım dedim. Türkiye’de bazı dini yazarlar var, hepsi kendi kafasına göre, bir şeyler yazıyor, karalıyor, yayıyor vs. Ama bazı kişilerin böyle yazıları yok hep çenelerine vuruyor Cübbeli vs. Yani bu “alimleri” ikiye ayırmak gerekiyor “KONUŞUCULAR, GAZA GETİRİCİLER” ve “SESSİZCE YAZANLAR, BAĞIRMAYANLAR” Acaba diyorum: “Bağırmayanlar ile Bağıranlar” arasındaki fark veya benzerlik nedir? Bir de bağıranların YAZDIKLARI İDDİA EDİLEN KİTAP SETLERİ VS acaba gerçekten kendileri mi yazıyorlar? Siz anladınız ne demek istediğimi !
M.D
+
RECM CEZASININ UYGULANMASI

Kimi müslümanın “İslamiyet adına” yaptığına kimi müslümanlar “islamiyet’te yeri yok” diyor!
Hangisine inanılacak?
Nijerya’da bir kadının “gayrımeşru doğum” (ne demekse????) yapmasından dolayı recm cezasına çarptırılması üzerine kimler ne dedi?
Recm, Kuran’da yoktur – (Ama Muhammed’in hadislerinde vardır)
İlahiyat profesörleri ‘‘recm’’ cezasının Kuran’da yer almadığını, fıkıhta (din adamlarının yorumları ve bunlara dayanan uygulamalar) bulunduğunu söylediler. Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, ‘‘Bizi yorumlar bağlamaz’’ derken Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, recmi Hz. Ömer’e bağlamak isteyenlere kesinlikle inanılmaması gerektiğini vurguladı.
Not: Recm Kuran’da yoktur ama erkek hırsız ile kadın hırsız farketmez, hırsızların elinin kesilmesi cezası vardır. Ayrıca islamiyete inanmayanların el ve ayaklarının çapraz kesilmesi cezası da vardır. (Bkz: www.kuranayetleri.cjb.net )
Zina’nın suç olduğunu düşünenler, bunun cezasını da merak edebilirler: Kuran’da, zina yapana 100 sopa vurulması cezası vardır.
Prof.Dr. Zekeriya Beyaz: “Şeriatta, fıkıhta var”
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, Kuran’da recm konusuyla ilgili her hangi bir ayet olmadığını belirtti. Prof. Beyaz, şunları söyledi:
‘‘Recm, Arapların eski ádetlerinde vardır. Ama İslam bunu kabul etmemiştir. Kuran’da böyle bir konu yoktur. Ancak şeriatta vardır. Şeriat İslam değildir, Kuran değildir. Şeriat İslam adına, Kuran adına yapılan yorumlardır, fıkıhtır. Geçmişte din álimlerinin İslam adına yapmış olduğu yorumlar içinde, içtihatlar içinde recm konusu da mevcuttur. Şu var ki bizi bu yorumlar bağlamaz, asıl olan Kuran’dır ve Kuran’da böyle bir şey mevcut değildir. İslam tarihinde, özellikle Türk İslam tarihinde recm olayı hemen hemen yok gibidir. Bir tane İstanbul’da Sultanahmet’te At Meydanı’nda yapılmış. Padişah da bundan hoşlanmamış, eleştirmiştir. Bir daha da böyle bir uygulama olmamıştır. İslamiyet eski örf ve ádetleri meşru kıldığı için içtihat söz konusu olmuştur.’’
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk
Tevrat’ta olan ceza
Eski İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, recmin Kuran’da yer almadığını, fıkıh terimi olarak zina suçu işlemiş evli kadın veya erkeğin halk önünde taşlanarak öldürülmesini anlattığını söyledi. Prof. Öztürk, şunları anlattı: ‘‘Kuran’da tanıklarla belirlenip kesinlik kazanmış bir zina suçu için evli-bekar ayrımı yapmadan bir tek ceza getirilmektedir. ‘Celde’ yani kamu otoritesinin uygun bulacağı sopa, çubuk türünden bir aletle bir grup insanın görebileceği bir yerde seksen kez vurmak. Bu vuruşun öldürme veya yaralama maksadıyla yapılmaması gerektiği ittifakla kabul edilmektedir. Maksat, utandırma, caydırmaktır. Recm, Tevrat’ta bulunan bir cezadır. Neresinden bakarsanız bakın recm diye bir cezanın İslamda varlığını kabul, bizi içinde çıkamayacağımız çelişmelere, tutarsızlıklara, kuşkulara iter.’
(Ben şahsen Yaşar Nuri Öztürk’ün her söylediğine inanmıyorum. Çünkü, kendisi iki farklı tarihte yapmış olduğu Kuran çevirisinde Nisa 34. Suresi’ni iki farklı şekilde tercüme etmiştir. (Bkz: www.nisa34.cjb.net) Üstelik, Nisa 34’ün bu ikinci tercümesi, dünyadaki Kuran tercümelerine aykırı olarak yanlıştır.)
**
Murat Bardakçı: Osmanlı’da bir kez uygulandı
Recm cezası, altı asır devam eden Osmanlı devletinde sadece bir defa, 1680’de, Dördüncü Mehmed’in saltanatı sırasında uygulandı ve Yahudi bir erkekle ilişkiye giren Müslüman bir kadın, Sultanahmet Meydanı’nda taşlanarak idam edildi.
Kadın, Aksaraylı Abdullah Çelebi adında bir adamla evliydi ve Yahudi bir erkekle basılmıştı. Rumeli Kazaskeri Beyazizade Ahmet Efendi, zina eden çifti yargıladı ve kadının taşlanarak öldürülmesine, erkeğin de kafasının kesilmesine hükmetti.
Türk hukuk sisteminde o zamana kadar görülmemiş olan bu karar, sarayda ve yönetim çevrelerinde tepkiyle karşılandı. Bazı yüksek bürokratlar kararı geri alması veya bir başka infaz biçimi uygulatması için Beyazizade’yi sıkıştırdılar, ancak baskılar ters sonuç verdi.
İnfaz günü, mahkumlar, Sultan Ahmed Camii’nin hemen karşısında bulunan burmalı taşın önüne getirildiler. Ortada iri taşlardan oluşan bir yığın vardı. Kadın, burada önceden kazılmış olan çukura beline kadar gömüldü ve infaz başladı. İlk taşı, recm hükmünü vermiş olan Rumeli Kazaskeri Beyazizade Ahmed Efendi attı ve bunu diğer taşlar takip etti. Kanlar içinde kalan kadının can vermesinden sonra Yahudi erkeğin de kılıçla boynu vuruldu.
Recm, eski Arap geleneklerinden
Recm cezası, Kuran’da yoktur. Kuran, zina eden erkekle kadına ‘‘100 sopa vurulmasını’’ emreder, ancak taşlayarak öldürme cezasına, yani recme yer vermez. İslamiyet öncesi Arap geleneklerinin yanısıra Yahudi hukukunda da bulunan recm, sonraki asırlarda İslam hukukuna dahil edilmeye çalışılmış ve kaynak olarak Kuran değil, Hazreti Muhammed’in bazı hadisleri gösterilmişti.
Münif Fehim’in Osmanlı’daki tek recm cezası uygulamasını gösteren temsili resmi, Murat Bardakçı’nın özel koleksiyonunda bulunuyor:
Peki Gerçek nedir?
Islamiyet dininde Recm vardır. Recm’in dayanağı da “Cennet anaların ayakları altındadır” hadisi ile güya kadınlara çok değer verdiği ifade edilen islam dininin diğer hadisleridir:

HADİSLERDE RECM
5341 – Ömer radiyallahu ahn’dan, dedi ki: “Peygamber sallahu aleyhi ve selem recmetti. Ebûbekir recmetti ve ben de recm ettim. Eğer Allah’ın Kitabı’na ilave etmeyi kerih görmeseydim, bunu ben mushafa yazardım. Çünkü benden sonra şundan korkuyorum: Öyle bir zaman gelecek ki bunu Allah’ın Kitabı’nda bulamadıkları için, bazı insanlar inkar edeceklerdir.” (Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-Fevâid. İmam Muhammed Bin Muhammed bin Süleyman er-RÛDÂNÎ. 2 Kaynak Yayıncılık. C. 3. s. 63 –Tirmizi)
Muhammed uygulamış, Ebubekir Uygulamış, Ömer Uygulamış… Ne var ki bütün bunlara karşın âllamelerimiz söyler: İslam’da recm yokmuş….
5342 – Mâlik: “Erkeklerden ve kadınlardan evli olanlar zina yaptıkları zaman, (suçları) şahitlerle ya da gebelik veya itirafla sabit olduğu zaman, onlara recmi uygulamak Allah Kitabında haktır.”
(Aynı eser, aynı sayfa – Buharî, Müslim, ve Ebû Dâvud da aynen rivayet etmişlerdir.)
Buradaki dikkatinizi çekerim. “Malik Allah Kitabında haktır.” diyor. Ömer ise: “Eğer Allah’ın Kitabı’na ilave etmeyi kerih görmeseydim” diyerek Kuran’da olmadığını söylüyor; sonra da Allah’’ın kitabında bulamayacaklarından korkuyor..Çık çıkabilirsen işin içinden… Ne var ki, aşağıda Ömer’in “Ona indirdiği ayetler arasında Recm âyeti de vardı.” dediğini de göreceğiz…
5348 – Müslim, Bureyde’den: Ona bir çukur kazıldı; sonra emir buyuruldu recmedildi.
Daha sonra Gamid kabilsine mensup bir kadın gelip şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resulu! Ben zina yaptım. Beni temizle!’ Onu geri çevirdi, ertesi gün gelip şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Beni neden geri çeviriyorsun? Kim bilir belki beni Mâiz’i reddettiğin gibi reddip geri çevireceksin. Ama ben gebeyim.’
‘Öyleyse şimdi git de doğurduğun zaman gelirsin’ buyurdu.
Kadın geri gitti. Aradan epey zaman geçtikten sonra doğurdu, çocuğunu bir beze sarıp getirdi ve ‘işte doğurdum’ dedi.
‘Haydi git, emzir, onu sütten kestiğin zaman gelirsin’ buyurdu.
Gitti,emzirdi, aradan hayli zaman geçti, onu sütten kesti, eline ekmek parçası verip getirdi ve: ‘İşte ey Allah’ın Peygamberi! Onu sütten kestim, yemek yiyecek hale geldi’ dedi. Bunun üzerine çocuğunu alıp Müslümanlardan bir adama verdi. Sonra göğsüne kadar çukur kazılmasını ve recm edilmesini emretti. Halid b. el- Velid gelip bir taş attı, sıçrayan kan yüzüne gelince, kadına sövdü. Peygamber sallallahü aleyhi ve selem bunu duydu ve şöyle buyurdu: ‘Yavaş ol Hâlid! Canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, o öyle bir tevbe etti ki, hilekâr öşürcü bu tevbeyi yapsa Allah onu bile affeder.’ Sonra emretti, namazı kılınıp defnedildi.”
Bu hadiste Peygamberin, kadının taşlanarak öldürülmesine gönüllü-gönülsüz razı olduğu anlatılmak isteniyorsa da biraz aşağıda Kuran’dan vereceğimiz örneklerle, recm cezası verilmesini Allah’ın emri olarak kabul ettiğini göreceğiz.
Kaldı ki Peygamberin, “Halid’in, yüzüne kan sıçraması üzerine sövdüğünü “ duyması da gösteriyor ki recm cezasının uygulamasını Peygamber de seyretmiş. Eğer kerhen bu cezayı vermiş olsaydı hiç olmazsa seyretmez, uzaklaşıp giderdi. (Adı geçen eser, s. 64).
Anlaşılan şu ki Nijerya’lı Emine Laval’a verilen recm cezasının yasal dayanağı yukarıdaki bu hadistir…
Bu konuda bu kitabın aynı sayfalarda recmle ilgili daha 63 Hadis vardır. İsteyenler adını verdiğim kitaba bakabilirler… Yazımızı daha fazla uzatmak istemediğimden bu kitaptan alıntıları kısa kesiyorum. Ancak Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-î Sarih Tercemesi ve Şerhi’nden de bir hadis aktarmayı konumuz gereği zorunlu görüyorum. Bu hadis de şudur:
“2176 – Ömer (İbnü’l – Hatâb) radiya’llahu anh’den (bir hutbesinde) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Bir hakîkattir ki, Allah, Muhammed Sall’llâhu aleyhi ve selle’i Hak Peygamber gönderdi ve ona kitap indirdi. Ona indirdiği ayetler arasında Recm âyeti de vardı.” (Cilt. 12. s. 409)
Bu hadisin altına düşülen dipnottu da aktarıyorum. Dikkatinizi çekerek üzerinde durup düşünmesini öneriyorum:
“1 Recm âyeti şudur: Evli bir erkek ve kadın zinâ ederlerse (zina da beyyine ile veyâ gebelik ile) sâbit olursa (âile nâmusunu kirleten) bunları taşlayın!”. Bu âyetin okunması nesholunup hükmü ibkâ olunmuştur.”
Bu dipnotun türkçesi şöyle olsa gerektir: Okunması kaldırılmış; ama, hükmü uygulanacaktır (ibkâ=baki).
Bu dipnotun hemen devamında Hadis ile ilgili şöyle bir açıklama yapılmaktadır: “Bir hakikâttır ki, Allah, Muhammed Salla’llâhu aleyhi ve sellem’i Hak Peygamber gönderdi. Ve O’na Kitap indirdi. O’na indirdiği bu Kitâbın içinde Recm âyeti de vardır. Bu âyeti okuduğumuz ve hükmünü tatbîk ettiğimiz halde bir takım müfsîdler çıkıp: Bu âyet Kuran’da yoktur, diye inkar edeceklerdi.”1 Dipnot.
Şimdi bu dipnota bakalım: “1 Hazret-i Ömer’in bu sözü ileride tahakkuk ederek, haricilerle bâzı mu’tezile inkâr etmişlerdir.” Tıpkı günümüzde ki âllamelerin inkar ettiği gibi…
İnsanın aklını ister istemez şu soru geliyor. “Bir harfi bile değişmediği iddia edilen -ama gerçekte değişmiş olan-Kuran üzerinde oynandığını hadis kitapları nasıl olur da yazar?”
Bkz: Kuran nasıl hazırlandı ve Kuran nasıl değişti?
LİBYA KUR’AN’I İLE ARAP KUR’AN’I ARASNDAKİ FARK
X
KURAN’DA RECM:

Bizim âllameler Kuran’daki aşağıda göstereceğim Kuran’daki 5/44,45 tümcelerini hiçbir zaman dile getirmezler… Onlar genellikle şu tümceler üzerinde dururlar. Kısaca bu tümcelere bakalım:
1.“Kadınlarınızdan fuhuş işleyenlere (dört şahit) getirin; şayet şahitlik ederlerse onları ölüm gelinceye ya da Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde tutun” (K. 4/15)
2.“İçinizden zina eden iki kişiye eziyet edin, tevbe edip düzelirlerse onları bırakın.” (K. 4/16).
3. ”Zinâ eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun.” (K. 24/2)
Birinci tümcede: “Ölünceye ya da bir yol açılıncaya evlerde tutun”;
İkinci tümcede: “ikisine de eziyet edin”;
Üçüncü tümcede: “her birine yüzer değnek vurun…” deniyor.
Görüldüğü gibi bu tümceler de çelişki vardır. Çelişkileri kısaca sıralarsak; “evde tutun”, “eziyet edin”, “yüzer değnek vurun”
Âllamelerimiz bu çelişkileri gidermek için ilk iki tümcedeki hükümlerin 3. tümcedeki hükümler kaldırıldığını (nesh olunduğunu) ileri sürerler.
Kuran’ı Tanrı sözü kabul edersek; geçmişi ve geleceği bilen bir Tanrı, sonradan kaldıracağı kuralları kor mu?
Kuran’ı Peygamber sözü (Hadis) kabul edersek, ki ancak böyle dersek işin inden çıkabiliriz, Peygamber de bir insandır. İnsan ise beşerdir, beşer de şaşardır…
Ne var ki bizimkilerin Tanrı ve Din bilgisinden haberleri olmadığı için; “Din akıl işi değildir, din iman işidir. Akıl ile Din çatıştığı zaman inanmayı yeğleyeceksiniz” diyerek insanlarımızı düşünemez durumu getirirler ki bunların en ileri gelenleri Mevlana’dır….
Genellikle: “Siz düşünmeyin, bizlerin söylediğine inanın yeter!” demekle yetinirler. Bunları söylerken de yine Kuran’a dayanarak insanları susturmaya çalışırlar. Okuyalım: “Ey inananlar! Zan’nın çoğundan sakının, zirâ zannın bir kısmı günahtır.” (K. 49/12) Oysa bu tümce birbiriniz hakkında dedikodu yapmayın, birbirinizi çekiştirmeyin anlamındadır. Ama bizimkiler bu tümceye dayanarak insanları düşünmekten alıkoyarlar…
Şimdi dönelim asıl konumuza. Önce Kuran’dan şu tümceleri okuyalım:
1- “Doğrusu Biz yol gösterici olarak ve nurlandırıcı olarak Tevrat’ı indirdik. Kendisini Allah’a teslim etmiş peygamberler, Yahûdi olanlara onunla ve Rabb’e kul olanlar, bilginler de Allah’ın Kitâbı’ndan elde mahfuz kalanla hükmederlerdi. Tevrât’a şâhittirler. O halde insanlardan korkmayın, benden korkun. Âyetlerimi hiçbir değerle değiştirmeyin; Allah’ın indirdiği ile hükmetmenler, işte onlar kâfirlerdir.” (K. 5/44)ti ile
2- “… Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar zâlimlerdir.” (K. 5/45).
Tümcenin söyleniş nedenini (esbab-ı nüzul: iniş nedeni) kısaca aktaralım ki tümcenin ne demek istediği rahatça anlaşılsın.
“Bir gün yüzü-gözü boyanmış, değnekle dövülmüş bir suçluyu gezdiren bir Yahudi topluluğunu gören İslam Peygamberi onları yanına çağırarak: “Sizler zina edeni böyle mi cezalandırırsınız?” Onlar da: “Eve!” demişler. Bunun üzerine Yahudi âlimlerinden birini çağırttırarak: “Sana Allah adına yemin verdirerek soruyorum: Kitabınızda zina edenin cezası bu mudur?” Yahudi âlimi yanıtlamış: “Yemin vermeseydin doğrusunu söylemezdim. Biz, kitabımızda zina edenin cezasını Recm olarak buluruz. Ancak eşrafımız içinde zina edenler çoğaldı. Eşraf mensuplarına recm uygulamıyoruz; ama sıradan kişiler de zina suçunu işleyince; onlara, recm uygulamayı da doğru bulmadığımız için yüzünü-gözünü karartarak değnekle dövmeyi genelleştirdik!” deyince, Peygamber şöyle demekten kendini alamamıştır: “Ey Allah’ım! Senin emrini uygulamak için canlandıran (ihya eden) benim; çünkü Yahudiler senin hükmünü yerine getirmeyerek ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar…” dedikten sonra yukarıda aktardığımız %/44 ve 435 tümcelerini söyledi. (ESBÂB-I NÜZÛL,Abdullah El-Kâdi, Çev. Doç. Dr. Salih Akdemir,. Fecr Yayınevi. Gaye matbaası, 1986. s. 154 vd. Ayrıca İmam Ebul Hasen Ali Bin Ahmet El-Va’hidiİhtar Yayınılık, s. 206 ve devamı ve Eski Konya Müftüsü H. Tahsin Emiroğlu’nun aynı adlı kitabına da bakabilirsiniz. 1980. C. 4, s. 64 vd…)
Görüldüğü gibi Yahudi’ler recm cezasını uygulamayı doğru bulmadıkları için yüzünü-gözünü boyayıp ikisini de eşeğe bindirerek gezdirmeye ya da döverek ıslan etmeyi benimsemişler; İslam Peygamberi, zina edenin taşlanarak öldürülmesini Allah’ın emri olarak kabul ediyor ve böyle uygulamalısınız diyor ve kendisi de uyguluyor. Bu sonuca göre Kuran’da Recm yoktur denebilir mi?
Ama bizim âllamelerimiz nasıl oluyor da Kuran’da ve İslam’da taşlayarak öldürme (recm) cezası yok, diyor. Acaba bunlar İslam derken Türkiye Cumhuriyeti uygulamalarını mı kastetmek istiyorlar… Çünkü bunlar, İslam’da olanları kabul etmeye yanaşmıyorlar…
Gerek taşlayarak öldürme olsun, gerek kırbaçlayarak cezalandırmak olsun; böyle bir ceza vermek merhamet ve şefkat timsali, bağışlayan ve koruyan Tanrı’nın şanına yakışır mı? demek dururken bizim âllamelerimiz “Rec” yok ama “Celde” var demekle Tanrı’ya hizmet ettiklerini sanıyorlar.
Bu söylemleri bile bunların Tanrı bilgisinden zerre kadar haberdar olmadıklarını gösteriyor… Düşmüşler Allah-Din-İman-Kuran denilen bir girdabın içine… Girdaptan kurtulmak için çabaladıkça girdaba sürükleniyorlar habire…
Nasıl ki AIDS’li hastalar sağlıklı insanlara AIDS hastası olsun diye iğne ile mikrop şırıngaya etmeye çalışırlarsa; bunlar da bizleri kendileri gibi düşünüp inanmaya zorlamak için habire, bizlere, şeriat şırınga ediyorlar. Unutmayalım, 28 Şubat 1997’de Ankara, Sincan Belediye Bakanı Bekir Yıldız ne demişti: “Bunların damarlarına şeriatı enjekte edeceğiz!”( Bk. SSS: Sevenler-Soranlar-Sövenler, Av. Hayri Balta, s. 187)
Bir kere kapılmaya görsün insan şeriat denilen mıknatısa…
Ne akıl, ne sağduyu, ne de vicdan kalır insanda…
Kaynaklar:
1) Hürriyet 30.08.2002
2) Bu makale hazırlanırken Sn B.Balta’nın 02-09-2002 tarihli makalesinden alıntılar yapılmıştır.

Iqra TV’de Seyh Efendi, kadinlarin konusurken erkeklerin niye suskun olduğunu Allah’in yaratma farkindan dolayi oldugunu su sekilde anlatiyor:
Kuran’da verilen hakka gore, Kocalara karisini nasil dovebilecegi, arap dini islamiyetin arapca konusan arap din adamlarinca aciklaniyor:(Nisa 34.ayet)
Eger Ataturk olmasa idi, hilafet ve islami seriat ile yonetilecek olan bu memlekette kadinlar boyle bir durumda olacaklardi:
Islam ve kadın konusunda Ingilizce bir siteye ulaşmak için burayı tıklayınız.
Islamic Justice
Adım adım şeriat
Islamiyet – Islamiyetin gercekleri:
Muslumanlarin inanisina göre, yine muslumanlarin kendi agizlarindan “Ne zaman Kur’an’dan bir bolum nazil olsa, Hz. Peygamber (s.a) tarafından hemen hurma agaclarinin yaprakları, agac kabuklari veya kemikler vs. uzerine yazdiriliyor ve hepsi bir mahfazada saklaniyordu. Bunun yanisira ashabdan bazilari, kendileri icin Kur’an’dan bazı bolumleri yaziyorlardi. Ayni zamanda namaz, daha Islam’in baslangicindan beri farz olduğu icin, müminler namaz sirasinda okumak uzere bazi bolumleri ezberliyorlardi.”
Peki, bugun nerede bu “hurma agaclarinin yapraklari, agac kabuklari veya kemikler vs. uzerine” yazdirilmis Kuran’in ilk orijinali?
Yok..
Cunku, yakildi.. Muhammed’in Kuran’i, Ömer öldükten sonra, Ömer’in kizi Hafsa’dan Mervan Ibn Hakem tarafindan alinarak yakilmistir.
Insan hafizasina emanet edilen Kuran, tekrar yaziya dokulurken elbette ki degisti.. Nitekim, Arap mushafi ile Libya mushafi arasindaki farklar burada aciklaniyor..
Derken, gectigimiz yillarda Alman arastirmaci Dr Puin tarafindan Yemen’deki Sa’na Ulucami’sinin restorasyonu sirasinda yuzlerce yillik bir Kuran daha bulundu..
Bu Kuran’in da taa o zamanlardan beri gelen degisik bir Kuran oldugu anlasilinca, musluman Yemen hukumeti Kuran’in sayginligina ve degismemis oldugu inancina bir zarar gelmesin diye arastirmayi durdurup Sa’na Kur’anini kilit altina sakladi..
Bu konuyla ilgili bilgiler bu adreslerde:
Evet, belgeleriyle goruldugu gibi gercekler ortadadir..
Nitekim bugün müslümanlar, Osman Mushafi olarak bilinen Kuran’daki ayet sayisi hakkinda bile fikir birliginde degillerdir. “Kuran’daki 6666 ayet vardir” diye soylenir, hatta bu rakkamda “hikmet”ler aranir, mucizeler aranir ama ayetler sayildiginda 6236 veya 6231 adet oldugu görülmektedir. BU durum karsisinda islamcilar cesiti mazeretler uydurmaktadirlar ama gercek sudur ki, Kuran’daki ayetlerin sayisi kimine gore 6666, kimine göre 6236, kimine gore 6231 olup, bu durum da Kuran’in orijinalliginin kalmadiginin acik bir delilidir.
Peki, Kuran’i kim hazirladi?
Kuran, Allah’tan-varsa eger- inmedi. Kuran’i, kendisini peygamber olarak tanitan Muhammed ve arkadaslari hazirladi.
Bunun aciklamasi da bu adrestedir:
Evet, bundan sonrasi size kalmis. Ya din masallarina inanarak kendinizi kandirmaya devam edersiniz ya da gercegi bilerek ona gore tercihinizi kullanirsiniz.
X
RECM CEZASI VAR MI YOK MU?..

Taliban sözcüsü Zeybullah Mücahid (ki bunlar medrese mezunu olup şeriat konusunda boşa konuşmazlar…) aşağıda, recmi savunuyor:
“İslam’ı bilen herkes, recmin Kuran’da yeri olduğunu ve Şeriat gereği olduğunu bilir.
Bunu insanlık dışı olarak niteleyenler Peygambere hakaret ediyorlar.
Bu ülkeye yabancı düşünceyi getirmek istiyorlar…”

Taliban sözcüsü “Recm” Kuranda var diyor ama,
“Kuran’da recm sözcüğü yok!” diyor bizdeki ulema…
Evet! Sözcük olarak yoksa da Recm,
Allah’ın emri olarak kabul edilmekte Kuran’da…

İnanmayanlar baksınlar: Maide suresi: 44 – 47 ayetlerine
Ve de bu ayetlerin nuzül sebeplerine…
Bir de bakabilirler Hadislere…

Yineleyelim:
Recm cezası, Allah’ın emri olarak, Kuran’da var,
Hadis kitaplarında da Peygamber uygulaması olarak var.
Bakalım bizimkiler bu işin içinden nasıl çıkacaklar?..

Bizimkiler haklılar,
Çünkü Recm’i Allah’a yakıştıramıyorlar…

Hiç Allah zina yapanları taşlayarak öldürün der mi?
Hele bu çağda zinakara taşlayarak öldürme cezası verilir mi?

Bizimkiler:
Düşmüşler bir anaforun içine, dolanıp duruyorlar.
Çıkmaya çabaladıkça daha beter batıyorlar.

Allah akıl fikir versin bu ulemalara…
Kâfir dedikleri uzaydan bakıp gülüyor bunlara…

Av. Hayri Balta, 29.1.2011

RECM VAHŞETİ 1
(Genç kız ‘recm’de ölmedi, Taliban kafasına sıktı)

Afganistan’da zina yaptıkları iddia edilen bir çiftin taşlanarak öldürüldüğü video ortaya çıktı.
Afganistan’ın kuzeyinde Taliban militanlarının zina yaptıkları iddia edilen bir çifti taşlayarak öldürdüğü (recm) video ortaya çıktı.
Görüntülerde yerde bir çukura beline kadar gömülmüş olan 19 yaşındaki Sıdıka’nın etrafını saran yüzlerce köylü görülebiliyor.
İki militanın konuşmasının ardından kalabalık, çaresizce kaçıp kurtulmaya çalışan Sıdıka’nın başına ve vücuduna taşlar fırlatmaya başlıyor.
Sıdıka kanlar içinde yere düştükten sonra mucize eseri hayatta kalınca, bir Taliban militan üç kez ateş ediyor.
Daha sonra Sıdıka’nın sevgilisi olduğu söylenen 25 yaşındaki Hayyam elleri arkadan bağlı olarak getiriliyor. Gözleri de bağlı olan Hayyam’ın atılan taşlardan korunabilmek için başını iyice yere eğdiği görülüyor. Ama taşlar en sonunda onu da sonsuza dek susturuyor.
Korkunç olayın geçen Ağustos ayında Dashte Archi bölgesinde gerçekleştiği kaydedildi.
Sıdıka’nın 9 bin dolar karşılığında zorla evlendirilince sevdiğiyle kaçtığı belirtildi. Çiftin Pakistan’a kaçacakken, kendilerine zarar gelmeyeceği yönünde kandırılarak dönmeye ikna edildikleri belirtiliyor.
Polis şefi General Davud Davud BBC’ye, özel bir birimin olayı soruşturmak üzere bölgeye sevk edildiğini, sorumluların cezalandırılacağını söyledi.
Videonun büyük bir kısmı, içeriği nedeniyle gösterilemiyor.
Taliban sözcüsü Zeybullah Mücahid recmi savunarak, “İslam’ı bilen herkes, recmin Kuran’da yeri olduğunu ve Şeriat gereği olduğunu bilir. Bunu insanlık dışı olarak niteleyenler Peygambere hakaret ediyor. Bu ülkeye yabancı düşünceyi getirmek istiyorlar…” diye konuştu.
Milliyet, 28 Ocak 2011, Cuma.
(Bu uygulama internetteki videoda gösterilmektedir…)
+
Sayın balta,
Aklı vicdanı olan bunu yapamaz; yaparsa da ona insan denmez…
Teşekkür ederim.
Sizi seven birisi…
Saygı ve sevgiler
İ. K. 29.1.2011
X
15/2/2010 – RECM, BAZI AÇIKLAMALAR

Kategori: NOT:Sayfa sonunda verilmiş olan ve daha evvel yapılmış olan yorumlara bakmadan yorum yapmamanız önerilir.
Özgür Barutçu
Bu başlık altında İslam’da sözü edilen zina cezasının tarihteki izini anlatacağım. Tabi ki bunu yaparken ilk önce elimde somut olarak Kur’an ayetleri ve İslam camiasında kabul görmüş Hz. Muhammed’in hadisleri var; yanı sıra konuya ilişkin tarihi tabletlerden de somut örnekler vererek bir karşılaştırma yapacağım. Asıl konuya geçmeden boşanma ve evliliğin gerçekleşebilmesi için hem İslam’da, hem de sümerde geçerli olan şahitlik konusuyla ilgili biraz bilgi vermek isterim. Çünkü şahitlik konusunda da ikisi arasında, %100 olmasa da, büyük oranda ortak noktalar var.
Sumerde bir evliliğin geçerli olabilmesi için yazılı bir sözleşme şarttı. Benzer sözleşmelerin adı ’Riksatu’ idi; davanın şahitlerine de ’Sibum’ denirdi. Aynen İslam’daki gibi onlarda da hakim huzurunda tanrı/lar adına yemin içilirdi; bu yemine de ’Mahar ilim Ebêbu’ veya ’Mahar ilim qabu’ denirdi. Onlarda bir çift evlendiğinde, senet yapılması şarttı; aksi halde o evliliğin resmi bir değeri yoktu. Hammurabi, ’Şayet bir adam bir kadın alır ve fakat onun sözleşmesini yapmazsa, o kadın onun eşi değildir’ der kendi kanununda(1) Yine Ur-Nammu, “Bir erkekle sözlemesiz yaşamayı kabul eden bir bayan, günün birinde ayrılmak istediğinde o erkekten herhangi bir tazminat talep edemez’ diye kanununa madde eklemiş(2). Orta Asur kanunlarında ise, ’Şayet bir erkek senet yapmadan bir bayanla yaşasa ve gönüle dayalı olan bu birliktelik 2 yıl devam etse, artık o evlilik resmi sayılır’ şeklinde farklı bir yöntem var(3)Sumerde yemin için kişi, “Wamum” denilen özel terimler kullanırdı: “Nis ilim Zakaru” ifadesi gibi. Bu, tanrı üzerine söylemek anlamına gelir. İslam’da da yemin ancak Allah adına yapılabilir ve bunun için de belli kelime kalıpları vardır.
Sümerde yemin,hakim huzurunda bir tanrı heykeli veya sembolü önünde yapılırdı. Yer de ya bir mahkeme, ya mabed, ya da olayın meydana geldiği mekan seçilirdi(4) İslam’da ise evliliklerde sümer gibi senet şartı yok; ancak iki şahidin varlığı evliliğin şartlarından biri olarak sayılmıştır. İki şahit koşulu Tevrat’a göre de bazı konularda var(5). Ancak Tevrat’ın İslam’dan farkı, bu iki şahit kadın da olabilir. İslam ise, zina cezaları olsun, başka ceza gerektiren konular olsun kadını şahit olarak kabul etmez.(6) Tevrat’taki bilgilere göre yemin ancak Allah’ın/yahova’nın adıyla olur; onun dışında herhangi bir şey üzerine yapılan yemin, yemin sayılmaz(7) Davalarda Iki şahit koşulu Incil’de de geçerli; ancak Hz. Isa, İslam ve Tevrat’tan farklı olarak yemin yöntemini kabul etmemiştir. Ona göre şahit olan kişi, bildiğini yemin içmeden anlatmalı(8)
Kur’an’a göre de yemin vardır ve Allah’ın ad ve sıfatları üzerine ancak gerçekleşebilir, (9) yalnız zina suçunun ispatı için Kur’an’da şahitler konusu farklı: Enaz dört kişi olmalı ve bunların hepsi de erkek olmalı. Çünkü hitap açık olarak erkekleredir.(10)
Kur’an’daki bilgiye göre, diyelim bir erkek bir bayanın ırzına geçse ve onlarca kadın bunu görse, eğer dört erkek şahit yoksa, bu kadar kadınların şahitliği kabul edilmez. Çünkü Kur’an’da hem net cümleler var, hem de İslam tarihinde kadınların bu konuda şahitlik yaptığı bir pratik örnek yoktur. Ayrıca Kur’an dışında, Hz. Muhammed de zina davalarında kadınların şahitliğini kabul etmemiştir. Yine kendisinden sonra hem dört halifenin icraatlarında, hem de Islam’da hak diye bilinen dört mezhepte böyle bir kabul söz konusu değildir. Kur’an’a göre kadının şahitliği ancak veresiye alış-verişlerde kabul edilebilir. Bu da eğer hazır iki erkek yoksa, mecburiyetten dolayı bir erkekle iki kadın olabilir diye net ayet var. Yani tek başına dört kadın şahit olamaz; bu durumda yine ille biri erkek olacak, eksik olan diğer erkek şahit yerine iki kadın ancak olabilecek(11) Bir kadın boşanırken de yine iki şahidin erkek olması koşulu var Kur’an’da(12). Vasiyet davalarında yine iki erkegin şahitliği söz konusudur Kur’an’da(13)
Şahitler konusunda kutsal kitaplarla sümer kanunları hakkında bu kısa bilgiyi sunduktan sonra, zina cezasının uygulamasıyla ilgili İslam, Tevrat, İncil ve sümer kanunlarından somut bazı bilgiler vermeğe geçiyorum.
Hammurabi kanunlarına göre bir erkek, henüz baba evinde olan bir kızla zor kullanarak zina yaptığında, cezası ölümdü, kadınsa serbest bırakılırdı. Evli olan bir bayan başkasıyla yatarken yakalansaydı, hem kendisi, hem de onunla ilişkiye giren erkek baglanıp suya atılırlardı. Esnunna kanunlarında, “Başkasının nişanlısıyla yatan bir erkeğin cezası idamdı”. Orta Asur kanunlarında zina suçuna epey yer ayrılmıştır. Bazı durumlarda zinanın cezası ölümdü: Evli bir kadınla zor kullanarak ilişkiye girme durumunda erkek öldürülürdü. Bir kızla zina yapan, kızın babası kabul ettiği takdirde hem onunla evlenmeli, hem de babasına bir miktar maddi tazminat ödemeliydi; ancak baba kendi kızını vermeyebilirdi de. Zor olmadan bir bayanla cinsi ilişkide bulunuması durumunda ise, kadının kocası her ikisinin idaminı isteyebildiği gibi, onları af da edebilirdi. Asur kanunlarında bir kadını öpmenin cezası bile ağırdı: Öpen kişinin alt dudağı(ibaret olsun diye) balta ile kesilirdi. Yine Asur kanunlarına göre bir bakire kendi rizasıyla yabancı bir erkekle cinsi ilişkide bulunsaydı, o erkekten, ağır bir para tazminatı alınırdı(14)
Sumer kanunlarında zinanın ne kadar kötü olduğu şu örnekten daha iyi anlaşılır: Sumerler, baştanrıları Enlil, eşi Ninlil’le evlenmeden önce onu kandırarak kendisiyle cinsel ilişkide bulunduğu için, hem tanrılar meclisi tarafından yeraltı dünyasına(cehenneme) sürgün edilir, hem de tanrılar ona,”Ahlaksiz, defol bu kentten!” gibi ağır sözler kullanırlardı. Sumerde başkasının cariyesiyle cinsel ilişkide bulunan erkekten yalnız para cezası alınırdı(15) cariye için ceza yöntemi, Tevrat ve İslam’da da diğer normal kadınların cesazı gibi değildir.
Tevrat’a göre şayet bir erkek üvey annesiyle veya geliniyle veya başkasının hanımıyla cinsel ilişkiye girseydi, ikisi de öldürülürdü. Fakat nişanlı olan bir kızla bir yerleşim biriminde cinsel ilişkide bulunması durumda hem erkek hem de kız taşlanarak öldürülürdü. Eger yerleşim birimi dışında olsaydı, o zaman sadece erkek katledilirdi. Kendisiyle yattığı kız nişanlısı olmasaydı, o zaman erkek, kızın babasına 50 şekel(şekel, Sumerden Tevrat’a geçen o günkü para birimidir) tazminat ödemeliydi, ayrıca o kızla da evlenir, yaşamı boyunca da boşayamazdı(16). Tabi ki bu durumda kızın babasının rızası şarttı, yani kızını vermeyebilirdi de. Yine Tevrat’a göre evlenen bir kız bakire çıkmadığı takdirde, halk toplanır, babasının evi önünde onu taşlayarak( bugünkü bilinen recim yöntemiyle) öldürürdü. Açıkçası Tevrat’a göre, eğer evlenen gelin dul olmasaydı evlendiği kişiyle gerdek gecesinde bakire olması şarttı; yoksa bunun cezası onun için ölümdü. Şunu da belirteyim ki, Tavrat bu bekaret şartını evlenen bir kız için getirirken, damadın daha önce bir halt karıştırıp karıştırmadığı konusuna bir açıklık getirmemiştir! Yine Tevrat’a göre başkasına ait bir cariye, şayet yabancı bir erkekle zina yapsaydı, cariyeye uygulanan ceza hür kadınınkinin gibi idam değildi. Tevrat’taki bilgilere göre bazı durumlarda ateşte yakmak da vardı. Meselâ; kayınvalide ile evlenemesi durumunda her ikisi de ateşte yakılmak suretiyle öldürülürdü. Bir de eğer kahinin kızı fuhuş yapsaydı o da ateşte yakılırdı. Kayinvalide ile evlilik yasağı Kur’an’da da geçerli(17)
Ancak Hz. İsa zinadan dolayı kimseye ceza vermemiştir. Sadece kötüdür, yapmayın diye insanları uyarmıştır. Hz. İsa’dan konuya ilişkin şu örnek çok önemlidir: Bir grup erkekler, Hz. İsa cezalandırsın diye zina yapan bir bayanı ona getirirler. Isa, “Peki, sizden hangisi hayatında kötülük(zina)yapmamışsa, o kalksın bu kadını taşlasın” deyince, cemaat teker teker dağılmaya başlar ve sonunda Hz. İsa ile o kadın yalnız kalırlar. -Bu şu demektir ki, onların içinde zina yapmayan tek bir erkek bile yokmuş- Bunun üzerine Hz.Isa o kadına, “Kalk git; ama bundan sonra günah işleme” der ve o kadını serbest bırakır(18)
Kur’an’da Nur suresinin 2.ayetinde, “Zina yapan kadın ve erkeğe yüzer degnek vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanırsanız bunlara acımayın. Ayrıca ceza uygulandığında bir grup insan da bu çifti izlesin, şahit olsun” denir. Şunu da belirteyim ki, kırbaçla, değnekle ceza verme yöntemi sumerde çok yaygındı. Bir örnek vermek gerekirse, Hammurabi, “Bir insan kendinden büyük olan birine tokat atarsa, toplum içinde ona öküz kuyrugundan altmış kamçı vurulur” diye kanununa eklemiş(19)
Bu konuda farklı bir ayet daha var: “Erkek olsun kadın olsun zina eden kişi ancak zina eden veya müşrik olanla evlenebilir; bunlar dışınnda evlenemez. İnananlara ise bu harmdır” denir. Bir de Kur’an’da, zina iftirasında bulunup da iddiasını dört şahitle kanıtlayamayana uygulanan ceza var. Bu da seksen değnektir.(20)
Nisa suresi 15.ve 16. ayetlerinde zine cezasıyla ilgili bazı bilgiler var; ancak ifadeler çok muğlaktır/ soyuttur.
Zina iftirasında bulunan kişiye Asur kanunlarında da ceza uygulanırdı. Onlarda, iddiasını ispat edemeyen iftiracıdan hem 50 değnek ceza uygulanırdı, hem de bir ay boyunca kral hizmetinde çalışırdı. Bir de kadın tarafına bir miktar tazminat ödemek zorundaydı(21)
Şu da önemli ki, zorla veya birkaç kişi tarafından birinin ırzına geçmenin cezası hem Tevrat’ta, hem de Sümer kanunlarında belirtilmiş iken; maalesef Kur’an’da bu konuda herhangi bir açıklma yoktur(22).
Şimdi de Hz. Muhammed’in, zina suçundan dolayı taşlama (recim) yöntemiyle infaz ettiği kişilerle ilgili İslam tarihinde kabul görmüş sağlam kaynaklardan birkaç örnek verip konuyu kapatmaya çalışacağım.
1.örnek: Cüheyne kabilesinden bir bayan Hz. Muhammed’e gelip zina yapıp hamile kaldığını söylüyor. Muhammed onu akrabasına teslim ediyor ve doğum yapınca tekrar bana getirin diyor. Kadın doğumdan sonra getiriliyor ve Hz. Muhammed’in talimatıyla taşlanarak (recimle) infaz ediliyor. Bu arada Hz. Muhammed onun cenaze namazını da kılıyor!!! (23)
2. örnek: Maiz bin Malik adında bir erkek zina yapınca Hz. Muhammed’in emriyle onun için bir çukur kazılır ve içine konup taşlama yöntemiyle/recimle infaz edilir.(24)
3. örnek: Gamidiye adında bir bayan zina yapınca, Hz. Muhammed’in talimatıyla recm edilerek öldürülüyor. Bu kadını taşlayanlar arasında meşhur Halit bin Velid de var. Bu arada taşlardan dolayı kadının bedeninden akan kan damlaları halit’in yüzüne gelince, o zor durumdaki kadına söver (25)
4. örnek: Yine zinadan dolayı Hz. Muhammed bir bayanı, Uneys adındaki bir arkadaşına teslim edip ’götür malum yöntemle infaz et’ der ve hüküm yerine getirilir. İlginçtir ki, çoğu örneklerde de sadece kişilerin itirafı söz konusudur; yoksa şahit falan da yok.(26)
5. örnek: Zina ile itham edilen bir kişi, Hz. Muhammed tarafından, bekardır diye önce yüz değnekle cezalandırılır; daha sonra evli olduğu anlaşılınca bu sefer onu taşlayarak infaz eder (27)
Örnekler çoğaltılabilir. Ben konuyu çok özet bir şekilde sundum; yoksa gerçekten zengin bir konu. Yorum yapmadan noktalıyorum. Özgür…
DİPNOTLAR:
1-)Hammurabi Kanunları, md. 128
2-) Ur-Nammu kanunları, md. 8.
3-) Asur kanunları,Tablet: A/34
4-) Hammurabi Kanunları, md.9,11,13, 20,75, 103,106, 107, 122, 124, 131, 206, 247; Ammi Şaduga Fermanı, md. 5, 9, 10; Orta Assur Kanunları, Tablet A, md. 47
5-) Tevrat, Tesniye bölümü, 17/6, 19/15; Sayılar bölümü, 35/30
6-) Ömer Nasuhi Bilmen, Istilahat-ı Fikhiye Kamusu, 3/193
7-)Tevrat, Tesniye 10/16-20
8-) Matta Incili, 5/33-37; 18/16. Yuhanna Incili, 8/17
9-) Maide suresi, 53,107, En’am 109, Nahl 38, Nur 53, Fatır 42. ayetler…
10-) Nisa suresi, 15., Nur suresi 4. ve 13. ayetleri.
11-)Bakara suresi, 282. ayet.
12-)Talak suresi, 2. ayet.
13-)Bakara suresi, 185.ayet;
14-) Hammurabi kanunları, md.129,130. Esnunna kanunları, md. 26.
Asur kanunları, Tablet A, md.12 ve 23. Orta Asur kanunlari, md. 9/A,15/A, 55/A md. 56/A
15-) S.N.Kramer,Tarih Sumer’de Başlar, s.102..Esnunna kanunları, md. 31; Ur-Nammu kanunları, md. 5
16-)Ur-Nammu Kanunları, md. 5
17-)Tevrat, Çikiş, 22/16-19; Tesniye, 22/21-29; Levililer, 19/20, 20/10-14, 21/9; Nisa suresi, 23. ayet.
18-)Yuhanna incil’i, 8/3-11)
19-)H.K.md. 202)
20-)Nur suresi, 3 ve 4. ayetler
21-)Orta Asur kanunlari, md.19, Tablet-A
22-) H.Kanunları, md. 130; Tevrat, Tesniye bölümü, 22/25-29.
23-)Sahihi Müslim, hudud, bab 5 no: 1696. Ebu Davud, Hudud, 24, no: 4440-41.Tirmizi, hudud, 9no: 1435. İbni Mace, hudud, no: 2555.Nesai, Cenaiz, 64, no: 1955 ve daha birçok hadis kaynakları.
24-)Ebu Davud, no: 4379. Tirmizi no: 1452-54. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, 6/220.
25-)Sahih-i Buhari, Hudud, 21,22,25,28 ve 29. bablar.Yine Buhari,Ahkam, 19 ve 21. bablar. Müslim Hudud, no: 1691-95 ve diğer hadis külliyatı26-) Tecrid-i Sarih Diyanet işleri yayını. No: 1162. Buhari, hudud, 30- 46 arası. Buhari, Sulh, 5, Şurut, 9, vekalet, 13.ahkam, 39, Haberi vahıd, 1. Müslim hudud, no: 1697-98 ve diğer hadis kaynakları….
27-)Ebu Davud, no: 4438-39. Buhari, Hudud, 21….

RECM

İslam’la alakası olmadığına inanmak çok zor; çünkü bu tip cinayetler, genelde gelişmemiş İslamî toplumlarda resmen, meydanlarda uygulanıyor… Bizim gibi memleketlerde de baba, erkek kardeş; namuslarını, annelerinin, kız kardeşlerinin kanlarıyla temizliyorlar!!!!
+
İRAN’DA 35 YAŞINDA KADIN TAŞLANARAK ÖLDÜRÜLDÜ (RECM)
21.Mayıs.2001
20 Mayıs günü Entekhab gazetesinin bildirdiği habere göre, 35 yaşında bir İranlı kadın porno filmlerde rol aldığı için İslam şeriat mahkemesince ölüme mahkum edildi ve Tahran’ın Evin hapishanesinde dirseklerine kadar toprağa gömüldükten sonra taşlanarak cezası infaz edildi.
1996 yılında da bir kadın ile bir erkek zina suçundan dolayı taşlanarak öldürülmüşlerdi.
İran’da recm cezası uygulanacak erkekler bellerine kadar toprağa gömülüp taşlanıyorlar. Erkek eğer çıkıp kaçmayı başarırsa serbest kalıyor. Recm cezasına çarptırılan bir kadın ise, taşlar göğüslerine isabet etmesin diye daha derine gömülüyor.
İran’da yüksek mahkeme kocasını öldürmekten suçlu bulunan 38 yaşındaki bir kadının da recm cezasını geçen hafta onayladı.
Başka bir haber:
Dubai’de Hamile Kadına Recm Cezası… Cumhuriyet, 29.02.2000
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) şeriat mahkemesi, Endonezya uyruklu hamile bir kadını zina suçundan taşlanarak öldürülme (recm) cezasına çarptırdı.
+
İslamiyet’in değişmiş olduğunun güncel bir ispatı daha…
Kimi Müslüman, Recm’in “İslamiyet adına” yapıldığına; kimi Müslümanlar ise “İslamiyet’te yeri yok” diyor!
Hangisine inanılacak?
Nijerya’da bir kadının “gayrı meşru doğum” (ne demekse????) yapmasından dolayı recm cezasına çarptırılması üzerine kimler ne dedi?
Recm, Kuran’da yoktur:
İlahiyat profesörleri ‘‘recm’’ cezasının Kuran’da yer almadığını, fıkıhta (din adamlarının yorumları ve bunlara dayanan uygulamalar) bulunduğunu söylediler.
Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, ‘‘Bizi yorumlar bağlamaz’’ derken
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, recmi Hz. Ömer’e bağlamak isteyenlere kesinlikle inanılmaması gerektiğini vurguladı.
Not: Recm Kuran’da yoktur ama erkek hırsız ile kadın hırsız fark etmez, hırsızların elinin kesilmesi cezası vardır. Ayrıca İslamiyet’e inanmayanların el ve ayaklarının çapraz kesilmesi cezası da vardır. (Bk: www.kuranayetleri.cjb.net )
Zina’nın suç olduğunu düşünenler, bunun cezasını da merak edebilirler: Kuran’da, zina yapana 100 sopa vurulması cezası vardır.
Prof. Dr. Zekeriya Beyaz: “Şeriatta, fıkıhta var”
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, Kuran’da recm konusuyla ilgili her hangi bir ayet olmadığını belirtti. Prof. Beyaz, şunları söyledi:
‘‘Recm, Arapların eski ádetlerinde vardır. Ama İslam bunu kabul etmemiştir. Kuran’da böyle bir konu yoktur. Ancak şeriatta vardır. Şeriat İslam değildir, Kuran değildir. Şeriat İslam adına, Kuran adına yapılan yorumlardır, fıkıhtır. Geçmişte din álimlerinin İslam adına yapmış olduğu yorumlar içinde, içtihatlar içinde recm konusu da mevcuttur. Şu var ki bizi bu yorumlar bağlamaz, asıl olan Kuran’dır ve Kuran’da böyle bir şey mevcut değildir. İslam tarihinde, özellikle Türk İslam tarihinde recm olayı hemen hemen yok gibidir. Bir tane İstanbul’da Sultanahmet’te At Meydanı’nda yapılmış. Padişah da bundan hoşlanmamış, eleştirmiştir. Bir daha da böyle bir uygulama olmamıştır. İslamiyet eski örf ve ádetleri meşru kıldığı için içtihat söz konusu olmuştur.’’
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk:
Tevrat’ta olan ceza (Tevrat’ta ise Yahudiler neden uygulamıyor bu cezayı ? )
Eski İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, recmin Kuran’da yer almadığını, fıkıh terimi olarak zina suçu işlemiş evli kadın veya erkeğin halk önünde taşlanarak öldürülmesini anlattığını söyledi.
Prof. Öztürk, şunları anlattı: ‘‘Kuran’da tanıklarla belirlenip kesinlik kazanmış bir zina suçu için evli-bekar ayrımı yapmadan bir tek ceza getirilmektedir. ‘Celde’ yani kamu otoritesinin uygun bulacağı sopa, çubuk türünden bir aletle bir grup insanın görebileceği bir yerde seksen kez vurmak.
Bu vuruşun öldürme veya yaralama maksadıyla yapılmaması gerektiği ittifakla kabul edilmektedir. Maksat, utandırma, caydırmaktır.
Recm, Tevrat’ta bulunan bir cezadır. Neresinden bakarsanız bakın recm diye bir cezanın İslam’da varlığını kabul, bizi içinde çıkamayacağımız çelişmelere, tutarsızlıklara, kuşkulara iter.’
(Ben şahsen Yaşar Nuri Öztürk’ün her söylediğine inanmıyorum. Çünkü, kendisi iki farklı tarihte yapmış olduğu Kuran çevirisinde Nisa 34. Suresi’ni iki farklı şekilde tercüme etmiştir. (Bk: www.nisa34.cjb.net) Üstelik, Nisa 34’ün bu ikinci tercümesi, dünyadaki Kuran tercümelerine aykırı olarak yanlıştır.)
**
Murat Bardakçı: Osmanlı’da 1 kez uygulandı:
Recm cezası, altı asır devam eden Osmanlı devletinde sadece bir defa, 1680’de, Dördüncü Mehmet’in saltanatı sırasında uygulandı ve Yahudi bir erkekle ilişkiye giren Müslüman bir kadın, Sultanahmet Meydanı’nda taşlanarak idam edildi.
Kadın, Aksaraylı Abdullah Çelebi adında bir adamla evliydi ve Yahudi bir erkekle basılmıştı. Rumeli Kazaskeri Beyazizade Ahmet Efendi, zina eden çifti yargıladı ve kadının taşlanarak öldürülmesine, erkeğin de kafasının kesilmesine hükmetti.
Türk hukuk sisteminde o zamana kadar görülmemiş olan bu karar, sarayda ve yönetim çevrelerinde tepkiyle karşılandı. Bazı yüksek bürokratlar kararı geri alması veya bir başka infaz biçimi uygulatması için Beyazizade’yi sıkıştırdılar, ancak baskılar ters sonuç verdi.
İnfaz günü, mahkumlar, Sultan Ahmet Camii’nin hemen karşısında bulunan burmalı taşın önüne getirildiler. Ortada iri taşlardan oluşan bir yığın vardı. Kadın, burada önceden kazılmış olan çukura beline kadar gömüldü ve infaz başladı. İlk taşı, recm hükmünü vermiş olan Rumeli Kazaskeri Beyazizade Ahmet Efendi attı ve bunu diğer taşlar takip etti. Kanlar içinde kalan kadının can vermesinden sonra Yahudi erkeğin de kılıçla boynu vuruldu.
Recm, eski Arap geleneklerinden:
Recm cezası, Kuran’da yoktur. Kuran, zina eden erkekle kadına ‘‘100 sopa vurulmasını’’ emreder, ancak taşlayarak öldürme cezasına, yani recme yer vermez.
İslamiyet öncesi Arap geleneklerinin yanı sıra Yahudi hukukunda da bulunan recm, sonraki asırlarda İslam hukukuna dahil edilmeye çalışılmış ve kaynak olarak Kuran değil, Hazreti Muhammed’in bazı hadisleri gösterilmişti.
Münif Fehim’in Osmanlı’daki tek recm cezası uygulamasını gösteren temsili resmi, Murat Bardakçı’nın özel koleksiyonunda bulunuyor…
Kaynak: Hürriyet 30.08.2002
X
—– Original Message —–
To: modern_turks@yahoogroups.com
Sent: Sunday, February 22, 2004 6:53 PM
Subject: Re: [modern_turks] Bir hayat nasil mahvedilir….. :((
Haklisiniz yanlış söylemişim. Aslında Yahudilikle ilgisi var, oradan da bugünkü ıslama girmiştir demem lazımdı. Çünkü Kuranda yok. Yani kuran ile ilgisi yok demem lazımdı.
X
From: “Altay”
Reply-To: modern_turks@yahoogroups.com
To:
Subject: Re: [modern_turks] Bir hayat nasıl mahvedilir….. :((
Date: Sun, 22 Feb 2004 03:46:57 +0200
Namus cinayetlerinin İslam’la hiç ilgisi yoktur yargısına katılamayacağım ama hem insanımızın hem de islamiyetin Edip bey gibi insanlara ihtiyacı olduğu kesindir. Bunu İslam dışı biri olarak ve samimiyetle belirtiyorum. İçinde olduğumuz yüzyılın karakterini onlar belirleyecekler. İslam gerekli dönüşümü becerebilecek mi yoksa mollaların lisanı ile konuşmaya devam mı edecek. Hele karşı kampı düşünürsek!..
Altay
X
—– Original Message —–
From: Duygu Brown
To: modern_turks@yahoogroups.com
Sent: Sunday, February 22, 2004 2:38 AM
Subject: Re: [modern_turks] Bir hayat nasil mahvedilir….. :((
Namus cinayetlerinin İslam’la hiç bir ilgisi yoktur. Bu konuyu halka anlatmak için Edip Yüksel gibi, Yasar Nuri gibi insanlara ihtiyacımız var. İnsanlar onları dinler, çünkü onlar da en az diğer hatırı sayılır insanlar gibi dini bilgiler ile donanmış inanırlardır.
Müslüman olduğunu iddia eden halk, Müslüman olmayan halkı dinlemez ama Edip Yüksel gibi, Yasar Nuri gibi saygın din adamlarını dinler. Aslında katil ruhlu olmayan birazcık vicdani olan halkın onlar gibi seslere ihtiyacı var.
Namus cinayetleri halkın işlediği en büyük günahlardan biridir ve halkın eğitilmesi acilen gereklidir. En azından kuran ile açıklanmalıdır.
X
ŞAPKANIN ALTINDAKİ TAKKE
İSLAM KONFERANSI ÖRGÜTÜ’NÜN KARARI:
“RECM CEZASI BİZİM İÇ MESELEMİZDİR”

İslam Konferansı Örgütü’nün geçen yıl Haziran’daki İstanbul toplantısında yayınlanan sonuç bildirgenin 62. paragrafında “AB’nin recm cezasını insanlık dışı bularak kınamasını” kınamış ve bu uygulamanın ülkelerin bir iç meselesi olduğunu söylemiş.
Avrupa Konseyi bünyesinde bulunan kadın kuruluşları: Türkiye’nin recm konusunda çekince koymamasını kınamış. [Melih Aşık 12. 03. 2005’te konuya değinmiş, Hürriyet 26. 03. 2005 günü olayı haber olarak vermiş, Mehmet Atlan, Ali Bayramoğlu ve Ayşe Önal’la katıldığı TV8 söyleşisinde (29.03.2004) dikkat çekmiş…] Dışişleri Bakanı ve başbakan yardımcısı Abdullah Gül, 62. paragraf konusunda Türkiye’nin niçin çekince koymadığı sorusunu cevaben “anayasamıza aykırı olan her şeye çekince koruz” demiş. Demiş ama, bildirgenin recmi meşru gören paragrafına niçin çekince konulmadığını da izah edememiş.
CHP milletvekili Gülsün Toker Bilgehan Dışişleri Bakanının yanıtlaması için TBMM başkanlığına bir soru önergesi vermiş, hükümetin şeriat hükümleri ve recm hususundaki görüşlerini öğrenmek istemiş. fakat başkanlık önergeyi iç tüzüğe aykırı önergeyi gündeme almamış.
İslam Konferansı Örgütü’nün “Biz şeriatı tanırız, zina yapan kadını taşla öldürürüz, bu bizim hukukumuzdur, ülkelerimizin iç meselesidir, işimize karışmayın” diye hüküm va’zedilmesinden Türk yetkililerin haberli olmaması imkânsızdır.
Bu tartışmalar üzerine Yalçın Yusufoğlu adında bir yazar da şu açıklamayı yapıyor: “Kur’an’da recm cezası geçmez, İslam toplumunda zinaya ilk kez Ömer zamanında uygulandığı söylenir, daha sonraları fıkıh oluşurken recmi savunanlar Peygamber’e ve sahabeye atfedilen rivayetlere dayanmışlardır. Muhammed zamanında Müslüman topluluğuna ihanet edenlere recm cezasının verildiği, ama zinadan recmedilen kadın veya erkeğin bulunmadığı belirtilir. Bununla birlikte, o coğrafyada recm cezası İslamiyetten önce de vardı. Yahudi dini zina yapan kadının recmedilerek öldürülmesini açıkça öngörmüş ve uygulamıştır. Yahudi olan İsa’nın bir recm vakasında “İlk taşı hiç günah işlememiş olan atsın” diyerek, kadını ölümden kurtardığı ünlü bir rivayettir.”
Bu konudan haberdar olan dostumuz A. Cengiz Buker görüşümü soruyor. İşte görüşüm:
+
Sayın Buker,
İletini aldım. Kısaca yanıtlamak zorunda kaldım:
Yalçın Yusufoğlu, her kimse, recm cezasına karşı olduğunu ve bunun laik bir devlete yakışmayacağını açıklamaya çalışmış ise da Recm ayıbından İslam’ı kurtarmaya çalışmak amacı ile şöyle demiştir.
İşte Yusufoğlunun yazdıkları: “Kur’an’da recm cezası geçmez, İslam toplumunda zinaya ilk kez Ömer zamanında uygulandığı söylenir, daha sonraları fıkıh oluşurken recmi savunanlar Peygamber’e ve sahabeye atfedilen rivayetlere dayanmışlardır. Muhammed zamanında Müslüman topluluğuna ihanet edenlere recm cezasının verildiği, ama zinadan recmedilen kadın veya erkeğin bulunmadığı belirtilir.”
Görülüyor ki Yalçın Yusufoğlu da bizim şeriatçı profesörlerimiz gibi İslam’ı yüceltme amacıyla gerçekleri örtbas etmeye çalıyor. Örneğin şu cümleye dikkat: “Muhammed zamanında Müslüman topluluğuna ihanet edenlere recm cezasının verildiği, ama zinadan recmedilen kadın veya erkeğin bulunmadığı belirtilir.”
Burada iki yanlış var.
Birinci yanlış:
“Müslüman topluluğuna ihanet edenlere recm cezasının verildiği”ni ilk olarak duyuyorum. Recm cezası, zina yapanlara verilir. Müslüman topluluğuna ihanet edenlere recm cezası verilmez; onlar, boynu vurularak öldürülür.
Yusuf adındaki kişi ve İlahiyatçı Profesörlerimiz (Yaşar Nuri Öztürk ve Zekeriya Beyaz gibileri…) “Kur’an’da recm cezası geçmez.” diyorlar.
“Evet, Kuran’da “recm” cezası diye bir sözcük yoktur. Ancak Kuran’ın Maide suresinin 44 ve 45. ayetinde “Recm, Allah’ın emri olarak kabul edilir.”
Nüzul Sebepleri kitaplarına bakıldığında görülür ki İslam Peygamberi: Yahudilerin elini yüzünü boyadıkları bir genci sokakta gezdirirler görür ve sorar: “Niçin bunu böyle gezdiriyorsunuz?”
Yahudiler yanıt verir: “Bu zina suçunu işledi de…”
Bunun üzerine İslam Peygamberi: “Kitabınızda zina yapanın cezası recm değil midir. Neden bunun elini yüzünü boyayarak gezdiriyor da recm cezasını uygulamıyorsunuz?”
Yahudiler yanıt verir: “Zina suçunu zenginler de işliyor. Recm cezasını onlara da uygulamak işimize gelmiyor. Bu nedenle zina yapanların ellerini yüzlerini boyayıp gezdirmek cezası ile işi geçiştiriyoruz…
Bu yanıt üzerine İslam Peygamberi şöyle yanıt veriyor: “Allah, kitabınızda sizlere böyle mi emrediyor. Allah’ın emri ile hareket etmeyen kimseler, zalimdirler, kafirdirler.” demiştir. (Bak. K. 5/44 ve 45)
Gerçekten de Yahudiyerin kitabı Tevrat’ın Tensiye 22/24 ayetinde zina yapanların taşlanarak (Recm) öldürülmesi emrediliyor.
Demek ki İslam Peygamberi; Recm’i Allah’ın bir emri olarak görüyor ve Tevrat’ta yazıldığı gibi uygulama yapılmasını istiyor.
Evet, Kuran’da Recm diye bir sözcük geçmiyor ama Tevrat’a atfen Recm’in uygulanmasını istiyor…
İslam fıkıhçıları da bu ayetleri yorumlayarak Recm’e hükmediyorlar…
İkinci yanlış:
Yukarıda adı geçen ilahiyatçılar “Muhammed zamanında… zinadan recmedilen kadın veya erkeğin bulunmadığını belirtirler.” Bu nedenle Yalçın Yusufoğlu: şöyle diyor “İslam toplumunda zina’nın ilk kez Ömer zamanında uygulandığı söylenir… Peygamber yaşadığı dönemde zinadan recmedilen kadın veya erkeğin bulunmadığı belirtilir.”
Dikkat ediyorsunuz değil mi, İslam’a toz kondurmamak için ne akrobatlıklar yapılıyor. “İslam toplumunda zinanın ilk kez Ömer zamanında uygulandığı söyleniyor ve Peygamber zamanında zinadan recmedilen kadın veya erkeğin bulunmadığı belirtiliyor.”
Bütün İslam Allameleri İslam’a toz kondurmamak için böylesine akrobatlıklar yapar. Ama kafası çalışan biri de bu söylenenlere güler geçer… Güler geçer ama kafasını çalıştırdığı için de dinsiz etiketini yer. Allahsız, dinsiz, kâfir olmamak için yapılacak iş şeriatçılar ne söylerse inanmalısın; inanmazsan, Allahsız, dinsiz ve de kâfir olursun…
Hayır, recm cezası bizzat İslam Peygamberi tarafından uygulanmıştır. Bu konuda da yurdumuzda bulunan ilahiyatçı profesörler, ki bunların başında Süleyman Ateş, Yaşar Nuri Öztürk, Zekeriya Beyaz ve diğerleri gelir. Bunlar ağız birliği ederek İslam’da recm yoktur diye yaygara koparırlar. Koparırlar ama İKÖ’tü de bildirgesinin 62. paragrafı da kendilerini yalanlar.
Bu yaygaralar gösteriyor ki bizimkiler kendi dinlerinin emirlerinden utanmaya başlamışlardır. Bunlar bu utançlarını “Dikbaşlılık etmesinden kuşkulandığınız kadınlarını dövün!” ayetini; kadına dayak atmanın günümüz anlayışı ile bağdaşmadığını anlamış olduklarından, “hafifçe dövün”e çevirmişlerdir. Sanki kadını hafifçe dövmek onur kırıcı değilmiş gibi… Görüyorsunuz değil mi islam’ı şirin göstermek için nasıl kıvırıyorlar… Kıvırıyorlar ama Güneş balçıkla sıvanmaz ki…
İKÖ’nün “Biz şeriatı tanırız, zina yapan kadını taşla öldürürüz, bu bizim hukukumuzdur, ülkelerimizin iç meselesidir, işimize karışmayın” diyen İslam Konferansı Örgütü’nün bu açıklamasına itiraz etmeye korkan AKP iktidarı bir de AB’ye girmeye kalkıyor. Zina yapan kadını taşlayarak öldüreni almazlar arkadaş. Önce ortaçağ anlayışından kurtulmak gerek.
Ne var ki bunlara ne desek boşuna… İnanmışlar bir kere.
Neyse, biz konumuza dönelim. İşte şu hadis de İslam Peygamberi zamanında zinaya Recm cezası uygulandığını göstermektedir::
“Cüheyna kabilesine mensup bir kadın Nebi salla’llahu aleyhi ve selemle geldi. Zinadan gebe kalmıştı. Rasullüllah’a:
“Ya rasulüllah, haddi (cezayı) gerektiren bir iş yaptım, bana haddi icra et (zinanın cezası neyse ver)” dedi.
Resulullah kadının velisini çağırdı ve ona “Buna iyi davran, hamilini vaz edince (doğurunca) de bana getir. “ dedi.
Kadının velisi de emredileni yaptı. Nihayet kadın doğurup da huzura getirilince; Rasulüllah “Müşarün ileyhanın recme müheyya bir hale getirilmesini.” (cezaya hazır bir hale getirilmesini) buyurdu.
Kadının elbisesi sıkı sıkıya bağlandı. Sonra Rasulüllah emir verdi, kadın taşlandı. Daha sonra da namazını kıldı. (Bak. Riyâz’üs sâlihin Tercümesi. İmamam Nevevi. Vakit Yayını. İstanbul 2003. 2. cilt. s. 633)
Bu olay diğer hadis kitaplarında da dile getirilir. Ne var ki bu kadın zina suçunu kiminle işlemiştir, bu gizlenir… Denmez ki: “Bir kadın kendi kendisi ile zina yapamaz, erkek nerdedir?”
Gerçek bir krem kutusuna sığdırılır da; yalan dünyaya bile sığdırılamaz…
Gönder Yalçın Yusufoğlu’na. Bakalım ne yanıt verecek sana?
Saygılarımla,
Av. Hayri Balta, 5.4.2005
X
Çok teşekkürler sevgili Hayri beyciğim…ellerinize sağlık…
AKP nine ne mal olduğunu biliyorduk da bilmeyenler de saf toriklik edip değiştik. iddialarına inananlar da pek çoktu.
Ha simdi anladılar onlar da ne olduklarını.
İşlerine gelen durakta terk edecekler demokrasi tramvayını.
Zaten öyle dememiş miydi bu günkü başkanları.
Saygılar sunuyorum efendim.
Cetiner Çalış, 5.4.2005
X
ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEYENLER 2

Kurandaki Maide süresinin 44 ve 45. tümceleri ile Tevrat’a gönderme yapılarak zina yapanları taşlayarak öldürün (Recm) deniyor. Öyle ki bu şekilde davranmayanlar “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerdir, zalimlerdir…” denerek suçlanıyor… (K. 5/45,45)
Anlaşılan Müslümanlar zina edenleri taşlayarak öldürme cezasını bu tümcelere dayanarak veriyorlar. İslam İnançları Ansiklopedisi’nin (Meydan gazetesinin okurlarına armağanı) Recm bölümünde “Sözlükte taşlamak anlamına gelen Recm, İslamiyet’te zina suçu işleyen erkek ve kadınlara İslam Şeriatınca verilen taşlanarak öldürme…” deniyor.
Recm sözcüğü bütün taşlamalar için kullanılır. Şeytan taşlamaya da şeytanül recm denir. Zina suçunu işleyenlerin taşlanarak öldürülmesini Allah emretmemiştir. Kuran’da yoktur. Kuran’da buyrulan ceza sadece zina edenlerin her İkisine de yüzer değnek vurmaktan ibarettir.
Buradaki tanımlama eksik. Çünkü zina eden evliler taşlanarak öldürülürken evlilik dışı ilişkiye giren (zina) bekarlara ise yüz değnek vurulur…Anlaşılan Ansiklopedi yazanlar Kuran’daki Maide 5/44 ve 45. tümcelerini dikkatle incelememişlerdir.
“İslamiyet’te zina yapanlara taşlanarak öldürme cezası veriliyorsa” bunun bir dayanağı ve kaynağı olmalı değil midir?
Bunun için de tümcelerin söyleniş nedenlerini yazan kitaplara bakmak zorunluluğu vardır. Bu kaynaklarda tümcelerin iniş nedeni şöyle gösteriliyor; “Ömer’in bir hutbesinde şöyle dediği rivayet olunmuştur.
Ömer’den rivayet edilen hadis şudur: “Bir hakikattir ki, Allah Muhammed Salla’llahu Aleyhi ve Sellem’i Hak Peygamber gönderdi ve ona kitap indirdi. Ona indirdiği ayetler içinde Recm ayeti de vardı.” (Bakınız Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınlanan Sahih-Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, C. 12, s. 409. Hadis No. 2176)
Bu Hadisin hemen altında şöyle bir açıklama var: “Recm ayeti şudur: Evli bir erkek ve kadın zina ederlerse (zina da; beyyine ile veya gebelik veya ikrar ile) sabit olursa (aile namusunu kirleten) bunları ‘taşlayınız’ Bu ayetin okunması nesholunmuş (kaldırılmış) hükmü ise ibka olunmuştur (baki kılınmıştır).
Diyanetin yayınladığı bu Hadis kitabında Recm ayetinin varlığı açıklanıyor ve hemen altında da dipnot olarak: “Bu ayetin okunması nesholunmuş (kaldırılmış) hükmü ise ibka olunmuştur (baki kılınmıştır), deniyor.
Yine bu Hadis’in devamında yapılan açıklamada (izahatta) Ömer şöyle diyor: “O’na indirdiği Kitabın içinde Recm ayeti de vardır. Bu ayeti okuduğumuz ve hükmünü tatbik ettiğimiz halde bir takım müfsidler çıkıp; bu ayet Kuran’da yoktur!” diyeceklerdir…
Bilindiği gibi Ömer, Ebubekir’den sonraki halifedir. Bu halife Recm ayeti Kuran’da vardır diyerek hükmünü uyguladığı halde kimi fesatçıların gelecekte “Kuran’da böyle bir ayet yoktur!” diyerek ortalığı karıştıracaklarından korkuyor…
Dediği gibi de oluyor. Demek ki bu karışıklıklar üzerine bir tek Kuran tertipleniyor. Sonra da bir harfi bile değiştirilmemiştir deniyor ve tersini söyleyenlerin de kafası uçuruluyor…
Sözün burasında Kuran’ın bir harfi bile değişmemiştir diyenlere bir soru: Sahih-i Buhari’de geçen bu hadise ne deyeceksiniz?
Biz yine Kuran’a dönelim. Nur suresinin 2. ayetini okuyalım. Bu ayette: “Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun.” deniyor. Ama meraklı bir insan olarak üç peygamberin kitaplarına baktığımızda değişik hükümler görürüz.
Dört kitabın dördü de Allah’tan geldiğine göre(!) bu insanlar hangisine inansınlar?
“Taşlayarak öldürün diyenlere mi?” (Tevrat. Levililer. 20/10; Tesniye.22/22, 24); yoksa; Kuran’da yazıldığı gibi zina suçunu işleyenleri “Eziyet etmeden evlerinde mi tutsunlar..” (K. 4/15) ya da “eve kapatıp tevbe edinceye kadar eziyet mi etsinler…”
Ya da Hıristiyanların yaptığı gibi “Zina edenleri kendi eylemleri ile baş başa mı bıraksınlar?” (İn. Yuh. 8/7). Ya da: “Yüz değnek vurarak dövünüz..” (K. 24/2) diyene mi inansınlar
Efendim, son ayetle (K. 24/2) ilk iki ayet nesholunmuştur (iptal edilerek yerine yenisi konmuştur) deniyor. Nasıl olur?
Geçmişi ve geleceği bilen Tanrı, sonradan kaldıracağı sözleri söyler mi? Sonra, Tevrat’taki hüküm için; “Allah’ın hükmü ile hükmetmeyenler kafirdir, zalimdir!” dememiş mi idi?
Allah bilmiyor mu idi sonradan bu sözlerini değiştireceğini. Haydi çık çıkabilirsen işin içinden… Bu nedenledir ki; bizimkiler, dinde akıl ile mesafe alınmaz. Dinde esas olan inanmaktır. Ancak inananlar huzura ererler; yani, kelleyi kurtarır…
Eğer Allah’ın indirdiği ile hükmetmek gerekiyorsa neden Tevrat’ın yukarda açıkladığımız hükmünde ısrar edilmemiştir ve “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler” kimlerdir?
Adı geçen ayeti olduğu gibi aktarıyorum: “Doğrusu Biz yol gösterici ve nurlandırıcı olarak Tevrat’ı indirdik. Kendisini Allah’a teslim etmiş peygamberler, Yahûdi olanlara onunla ve Rabb’e kul olanlar, bilginler da Allah’ın Kitabından elde mahfuz kalanla hükmederlerdi. Tevrat’a şahiddiler. O halde insanlardan korkmayın, benden korkun, Âyetlerimi hiçbir değerle değiştirmeyin; Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir.” (K. 5/44)
Bu tümcede (ayette) üzerinde durmamız gereken hükümler vardır. Önce birincisi üzerinde duralım. Ancak burada bir duruma dikkat çekmek istiyorum. Bu tümce Allah’ın ağzından söyleniyor. Bu tümcede Allah; önce, “Biz” diyor, sonra da “Ben” diyor…
Kuran’da En’am suresinin 34. ayetinde: “… Allah’ın sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur…” (K. 6/34) diye yazmaktadır.
Bizimkiler ise, “Tevrat, Zebur İncil için tahrif edilmiştir!” diyor? Peki, Allah’ın, “sözlerimi değiştirebilecek kimse yoktur” sözlerini nasıl görmezden geleceğiz? Dördü de Hak denilen bu kutsal kitaplar niçin birbirleri ile çelişiyor? Neden Kuran’da bile zina edenler için üç-dört türlü ceza şekli var?
Bize öğretilen, kitaplarda yazılan, Allah’ın tek olduğudur. Tek olan Allah, niçin “Biz” diye çoğul kullanıyor? Çoğul kullandıktan sonra da niçin “Ben” diye tekil kullanıyor? Bu zamir farklılıkları düşünerek okuyan bir kişinin kişini dikkatini çekmez mi, çekmemeli mi? Bilmem bu konuda açıklama getiren oluyor mu?
Şimdi gelelim.birinci hükme ki şudur: “Allah’ın Kitabından elde mahfuz kalanla hükmederlerdi.” Demek ki Tevrat’ın kimi bölümleri kaybolmuş… Bunu bilen Allah da “Siz elde kalanları ile hükmedin!” diyor…
Buradan anlıyoruz ki Allah; değil kendi kitabının değiştirildiğini, bazı bölümlerinin kaybolduğunu da biliyor ve söylüyor… Bu durumda nasıl olur da: “Allah’ın sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur…” (K. 6/34) denebiliyor.
Değil değiştirmek, ortadan kaldırıldığını bile söylüyor… Allah kendi kitabının kaybolmasına, kimi tümcelerinin ortadan kaldırılmasına nasıl kayıtsız kalabilir? Bir köy muhtarı bile köy meydanına astığı duyuruları uygulamayanlar hakkında işlem yapmaktan kendini alamaz….
Elbette bu görülere karşı bizimkiler de yanıt hazır: “Allah çok sabırlıdır, hesabını ahrette görür!” “Allah çok sabırlıdır!” deniyor ama ya şu ayetlere ne deyeceğiz?
“Şüphesiz Allah’ın hesabı çabuktur!” (K. 3/29),
“O hesap görenlerin en sür’atlisidir.” (K. 6/62),
“…O hesabı çabuk görür!” ‘6/62),”…
“Doğrusu Allah hesabı çabuk görendir. (K. 40/17).
Bizimkilerin buna da yanıtı hazırdır: “Allah dokunulmazdır. Kendisinden hesap sorulamaz…”
Oysa benim amacım, bu tür sorularla insanın düşünmesini sağlamaktır.
Unutmayalım ki bir toplum, tabuları eleştirmediği sürece kendisi için kurtuluş yoktur…
Şimdi de gelelim Kuran’ın 5/45 ayetine: “Orada onlara cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe dişle ve yaralara karşı ödeşme yazdık. Kim hakkından vazgeçerse bu onun günahlarına kefaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar zâlimlerdir.”
Yine: “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Artık Allah’a karşı kalmaktan sakınırsınız.” (K. 2/179) denerek kısas emri vurgulanmaktadır…
Kuran’a da geçen “kısasa kısas” cezasının dayanağı: Tevrat’ta ki şu tümce olup hemen hemen olduğu gibi aktarılmıştır.
Bakalım: “Göz yerine göz, diş yerine diş, el yerine el, ayak yerine ayak, yanık yerine yarık, yara yerine yara, bere yerine bere vereceksin.”(Tevrat, Çıkış, 21/24, aynı konu; Çıkış, 21/25, Levililer, 24/20Tesniye, 19/21’de de işlenmektedir.)
Burada akla bir soru gelmektedir. Tevrat’taki “Kısasa kısas” emrini olduğu gibi Kuran’da gördüğümüze göre “Benim indirdiğim ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir.” (K. 5/44) dediği Tevrat’taki emri Recm cezasını Kuran’da niçin görememekteyiz?
Acaba Ömer’in şu sözleri gereğince olması gereken ve de olmadığı halde de uygulanan Recm cezasının kaldırılmasında Ömer’in şu sözlerinde dile getirdiği olasılığın olması olanağı yok mu? Ne diyordu Ömer: “Bir hakikattir ki, Allah Muhammed Salla’llahu Aleyhi ve Sellem’i Hak Peygamber gönderdi ve ona kitap indirdi. Ona indirdiği ayetler içinde Recm ayeti de vardı.” (Yukarıda kaynağı verilmiştir.)
Bu konuda üzerinde durmamalı mıyız, düşünmemeli miyiz? Durmayacaksak, düşünmeyeceksek Tanrı (Doğa-madde) bu aklı bize niçin vermiştir… Kaldı ki Kuran’da “Allah’ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, aklını kullanmayanlara kötü bir azâb verir.” (K. 10/100) deniyor.
Bu tümcedeki çelişkiye dikkatinizi çekerken bir soru sormaktan kendimi alamıyorum. “Kaldı ki Kuran’da “Allah’ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz.” dendiğine göre; kendisinin izni olmadıkça nasıl inanalım… Hem “benim iznim olmadan inanamazsınız ” diyor; hem de, “Aklınızı kullanmazsanız size kötü bir azâb veririm!” diyor…
Yukarıdaki yazıdan iki tümce alıyorum:
Birinci tümce Recm konusundadır: Bu tümcede “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir.” (K. 5/44) denilmektedir.
İkinci tümcede ise “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar zâlimlerdir.” (K. 5/45) denilmektedir.
Burada üzerinde durmak istediğim “kâfirlerdir” ile “zâlimlerdir” sözcükleridir. “Kâfir” nitelemesi; “Zalim” nitelemesine daha ağır bir suçlamadır.
Müslüman olduğu halde zulmedenler de vardır. Örneğin Emevi Hatiflerinden kimileri, Kumandanlarından Haccacı Zalim ve Türklerin baş belası Kuteybe, ki bu adam binlerce Türk’ün kafasını kesmiş ve darağaçlarında sallandırmıştır.
Kafirlik, zalime göre daha büyük günahtır. Öyle ki İslam Peygamberi zalimler hakkında: “İster zalim olsun, isterse mazlum, din kardeşine yardım et!” (Bkz İslamî Terimler Sözlüğü. Dr. Hasan Akay. İşaret Yayınları 72) dediği halde; kafirler hakkında böylesine yumuşak ifadeler görmemekteyiz.. Kafirler; ya imana gelecek; ya da ölecek, başka çıkış yolu yoktur.
Yazılıp anlatılanlara göre Kafir: “Tann’nın varlığını inkar edenler.”dir; zâlim ise, “Zulmeden, zulmedici, kıyıcı olanlardır…
Kafirler için: Firavun, Nemrut, Câlût örnek gösterilerek bunlar hakkında: “Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır” (K.2/114). denir. Kafirler hakkında daha birçok ağır hükümler vardır. Yazımızı uzatmamak için o tümceleri almıyorum. Bu nedenle Zulüm edenlerle (Zalimlerle) ilgili olmak üzere bir tümce ile yetiniyorum: “Doğrusu O, zulmedenleri sevmez!” (K. 40/42).
“Doğ¬rusu Biz yol gösterici ve nurlandırıcı olarak Tevrat’ı indirdik.; Kendisini Allah’a teslim etmiş peygamberler, Yahudi olanlara onunla ve Rabb’e kul olanlar, bilginler de Allah’ın kitabından elde mahfuz kalanla hükmeder¬lerdi. Tevrat’a şahiddirler. O hal¬de insanlardan korkmayın, ben¬den korkun. Ayetlerimi hiçbir değerle değiştirmeyin; Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, iş¬te onlar kafirlerdir. (K. 5/44)
“Orada onlara cana can, göze göz, bu¬runa burun, kulağa kulak, dişe dişle ve yaralara karşılıklı ödeş¬me yazdık. Kim hakkından vaz¬geçerse bu, onun günahlarına keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar za¬limlerdir.” “(K. 5/45)
Yukarda, Kur’an-ın Maide (Sofra) bölümünden arka arkaya gelen iki ayet aldım. Bu iki ayet¬teki son sözcüklere dikkatinizi çekerim. İlkinde: “Allah’ın indir¬diği ile hükmetmeyenler, işte on¬lar kafirlerdir” denirken ikincisin¬de: “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar za¬limlerdir” deniyor.
Son tümcelerdeki değişiklik yalnızca “Kafirler” ve “Zalimler” sözcüklerindedir.
Bu iki sözcük arasında büyük ayrımlar vardır. Bu büyük ayrım¬ları sözcüklere bakarak görelim TD.K. Türkçe sözcük. 3. Baskı’dan alıyorum:
“Kafir S. Ar. Tanrı’nın varlığını inkar eden.”
“Zalim S. Ar. Zulmeden, zulmedici, kıyıcı.” Görüldüğü gibi arada önemli ayrım var. Bu ayrımı halk da ya¬par.
Halk arasındaki anlayışa göre “kafir” hakkı tepelediği ve hakka ortak koştuğu için cehennemlik¬tir. Cehennemde ne denli acı çekerse çeksin bağışlanmaz ve cehennemden çıkamaz. Ama Müslüman olup da eğer zalimlik yapmışsa “zalim” olrak anılır ve kötülüğünün (günahının) derecesine göre ce¬hennemde bir süre yanıp ce-zasını çektikten sonra cennete gönderilir (Cennet-cehennem di¬riler içindir. Ölüler’- için cennet-cehennem yoktur)
Demek istediğim halk arasın¬daki inanca göre de, sözlüğe göre de iki sözcük ara¬sında derin ve köklü ayrım vardır.
Bu nedenle bu iki sözcük be¬nim aklıma takıldı. Şimdi, kendi kendime soruyorum. Acaba di¬yorum : “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler “kafir midir?” yoksa “zalim midir?”
Kur’an-la ilgili bir araştırma yapmamış olanlar bu sözleri okuyunca hemen “Allah hük¬münü Kur’an-da bildirmiş. Kur’an-a göre hükmetmeyenler ya kafirdir ya da zalimdir” diye yorumda bulunacaklardır.
Oysa Maide sureresinin 44 ve 45. ayetleri ile amaçlanan Kur’an-ın hükmüne uymayanlar değil de Tevrat’ın hükmüne uyma¬yandır.
Konuyu “Sahabe ve Müfes- sirlere Göre Esbab-ı Nüzul, Te’lif. Abdulfettah El Kadi +Tercüme Doç. Dr. Salih Akdemir, s. 154’ten alıyorum :
“islam Peygamberi, bir gün Medine’de gezerken yüzü ka¬rartılmış ve değnekle dövülmüş bir. Yahudi görür. Bunun üzeri¬ne Yahudi ileri gelenlerini ça¬ğırttırarak:
– Sizler, zina eden kimsenin cezasını kitabınızda böyle mi
buluyorsunuz? diye sorar. On¬lar : “Evet!” diye yanıtlarlar. Bu¬nun üzerine Peygamber Yahu¬di alimlerinden birini çağırttırarak:
– Sana, Tevrat’ı indiren Allah adına yemin verdirerek soruyo¬rum: Kitabınızda zinanın ceza¬sı böyle mi? Yahudi alimi:
– Hayır! Ama böyle yemin verdirmeseydin sana söyle¬mezdim.. Biz zina edenin ceza¬sını “recm” (taşlayarak öldür¬me) olarak buluyoruz. Ancak, eşrafımız arasında zina çoğal¬dı. Biz, şerefli kimseyi zina ederken yakaladığımız zaman, onu bırakır, recmetmezdik. Ba¬sit biri zina edince de onu “recm” ile cezalandırırdık. Niha¬yet geliniz hem şerefli kimseye hem de basit kimseye uygula¬yacağımız bir ceza üzerinde birleşelim dedik. Neticede zina edenlerin yüzünü karartmayı ve değnekle dövmeyi recm ye¬rine ikame ettik, dedi. Bunun üzerine Peygamber:
– Ey Allah’ım! Senin emrini ih¬ya edenlerin ilki benim; çünkü onu öldürmüşlerdi, buyurdu. Bunun üzerine Allah yukarıda zikrettiğimiz ayet-i kerimeyi in¬zal buyurdu”
Bu sözlerden (Hadis’ten) sonra bir de Tevrat’a bakalım. Acaba bu ko¬nuda Tevrat’ta ne yazılmış?
“Allah’ın Rab-bin ahdini tecavüz etmek üze¬re, onun gözünde kötü olanı yapan bir erkek yahut bir kadın bulunursa. O zaman o erkeği yahut o kadını, kapılarına çıka¬racaksın; ve onları taşla taşlayacaksın, ve ölecekler..” (Tesniye, 17/2):
Tevrat’taki bu hüküm, Allah’ın hükmü olarak kabul edi¬liyor ve bu hükme uymayanlar da “kafir” ya da “zalim” olarak niteleniyor.
Kur’an-daki Maide suresinin 44 ve 45. ayetlerinden anladı¬ğımıza göre Tanrı, Peygamberi Musa’ya zina edenleri taşlaya¬rak öldüreceksin, diye emredi¬yor. Ve Kur’an-la da pekiştire¬rek bu hükme uymadığınız takdirde ya “kafir” ya da “za¬lim” olacaksınız, diyor (Acaba İsrail’de bu hüküm uygulanıyor mu, uygulanmıyor mu? Bu ko¬nuda bir bilgim yok…)
Konunun burasında akla bir soru takılıyor. Acaba bu konu¬da İncil ne diyor. Araştırıp bakalım:
“Yazıcılar ve Ferisiler zinada tu¬tulmuş bir kadın getirdiler; onu ortaya koyarak, İsa’ya dediler: Muallim, bu kadın zina işlemek¬te iken tutuldu. Musa, şeriatta bu gibilerin taşlanmasını bize emretti, imdi sen ne dersin? İsa’yı İtham edebilmek için (kendisini deneyerek) bunu de¬diler. Fakat İsa, eğilip parmağı ile yere yazı yazıyordu. Ve kendinden sormakta devam et¬meleri üzerine, doğruldu ve on¬lara dedi : Sizden günahsız olan önce onun üzerine taş at¬sın. Ve yine eğilip yere yazı yazıyordu. Bunu işittikleri za¬man, ihtiyarlardan başlayıp bi¬rer birer çıktılar, İsa yalnız bırakıldı, kadın da ortada idi, İsa doğrulup ona dedi : Kadın, ne¬redeler? Sana kimse hükmet-medi mi? Kadın : Hiç kimse, ya Rap dedi. İsa : Ben de sana hükmetmem; git, bundan sonra artık günah işleme, dedi ” (İn¬cil. Yuhanna, 8/3)
(Burada bir parantez açarak diyeceğim ki: İsa’ya zani kadı¬nı getirenler nasıl sağduyu sahibi insanlarmış ki kendi gü¬nahlarının farkında oldukları için kadını taşlamaktan vaz¬geçip, sessizce dağılıp gitmiş¬ler.. Bu insanlar sonradan na¬sıl olup da İsa’yı çarmıha gerdirmek için Roma Valisine teslim ediyorlar?)
Burada şöyle bir durumla karşılaşıyoruz. Tevrat’ta zina edenlerin taşlanarak öldürül¬mesi buyrulduğu halde İn¬cil’de bu Tanrı buyruğuna uyulmuyor.
Bir yerde “Kimse¬nin kimseyi cezalandırmaya hakkı yok!” deniyor. Bu ne¬denle de Hıristiyanlıkta zina edenleri taşlayarak öldürme diye bir cezalandırma yok.
Şimdi ortaya bir çelişki çıkmı¬yor mı? Yine Kur’an-a göre Ruhul-Kelam (Allah’ın sözü) olan İsa neden Musa’ya ters düşüyor. Neden Yahudiler ve hatta Müslümanlar zina eden¬leri taşlayarak öldürüyorlar da Hıristiyanlarda böyle bir ceza yok. Nedenini araştırmak ge¬rekmez mi?
Acaba Kuran, bu konuda ne diyor, bir de bunu araştıra¬lım. Kur’anda zina yapanlarla ilgili ayrı ayrı yerde üç dört tür cezalandırma yöntemi ile kar¬şılaşıyoruz.
İlkini Kadın (Nisa) Bölümü¬nün 15. ayetinde görüyoruz : “Kadınlarımızdan zina edenlere, bunu isbat . edecek aranızdan dört şahit getirin, şahadet ederlerse, ölünceye veya Allah onlara bir yol açana kadar evlerde tutun ” (K. 4/15)
Yine aynı surenin 16. ayetin¬de devamla :
“İçinizden zina eden iki kimseye eziyet edin, tevbe edip düzelirlerse onları bırakın!” (k. 4/16)
Arka arkaya gelen iki ayette ne görüyoruz.. “.. Ölünceye veya Allah onlara bir yol aça¬na kadar evlerde tutun” deni¬yor. Ama bir sonraki ayette : “İçinizden zina eden iki kimse¬ye eziyet edin, tevbe edip dü¬zelirlerse onları bırakın” deni¬yor.
Şimdi insanın aklına ister istemez şöyle bir soru geliyor : “Eziyet etmeden evde mi tu¬talım?” yoksa “Tevbe edince¬ye kadar eziyet mi edelim?”
Maide suresinin 44 ve 45. ayeti ile Tevrat’a gönderme ya¬pılarak zina yapanları taşlaya¬rak öldürün (recm) deniyor. Öy¬le ki bu şekilde hareket etmeyenler; “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar ka¬firlerdir ya da zalimlerdir…” de¬niyor ki bu ayetleri yukarda ince¬lemiştik.
Anlaşılan Müslümanlar zinakarları taşlayarak öldürme ce¬zasını bu ayetlere dayanarak veriyorlar. Çünkü İslam İnançla¬rı Ansiklopedisinde (Meydan Gaze¬tesinin okurlara Armağanı): Recm: “Taşlamak anlamına gelen recm, İslamiyet’te zina suçu işleyen erkek ve kadınlara İslam şeriatınca verilen taşlanarak öldürme… Recm sözcüğü bütün taşlamalar için kullanılır. Şeytan taşlamaya da Şeytanür-racim denir. Zina su¬çuna taşlanarak ceza verilmesi¬ni Allah emretmemiştir. Kur’anda yoktur. Kur’anda buyrulan sadece Allah’ın verdiği ceza zina edenlere, her iki tara¬fa da, yüzer değnek vurmaktan ibarettir.”
Anlaşılan Ansiklopediyi ya¬zanlar Maide suresinin 44 ve 45. ayetinin iniş nedenini bilmi¬yorlar. “Eğer İslamiyet’te zina suçu işleyen erkek ve kadına İslam şeriatınca taşlanarak öl¬dürme cezası veriliyorsa bunun bir kaynağı olmalı değil mi?
Bu kaynağı da Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlarından olan “Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi”nin 12. cildinin 409. sayfasındaki 2176 sayılı hadiste buluyorsu¬nuz.: “Ömer’in bir hutbesinde şöyle dediği rivayet olunmuştur. Ömerden rivayet edilen hadis şöyledir : “Bir hakikattir ki, Allah, Muhammed Sallailahu Aleyhi ve Sellem’i Hak Peygamber gönderdi ve ona kitap indirdi. Ona indirdiği ayetler içinde Recm ayeti de vardı”
Bu hadisin hemen altında şöyle bir açıklama var : “Recm ayeti şudur: Evli bir erkek ve ka¬dın zina ederlerse (zina da beyyine ile veya gebelikle veya ik¬rar ile) sabit olursa (aile namusunu kirleten) bunları” taş¬layınız!” Bu ayetin okunması nesholunmuş hükmü ibka olun¬muştur..”
Diyanetin yayınladığı bu ha¬lis kitabında Recm ayetinin varlığı açıklanıyor. Ama bu arada : “Bu ayetin okunması nesholunmuş,hükmü ibka olunmuş¬tur” deniyor.
Yine bu hadisin bulundu sayfa altında yapılan açıklamada: “… O’na indirdiği bu kitabın içinde Recm ayeti de vardır. Bu ayeti okuduğumuz ve hük¬münü tatbik ettiğimiz halde bir takım müfsidler çıkıp : Bu ayet kur’an-da yoktur, diye inkar edeceklerdir” diyor Halife Ömer..
Bilindiği gibi Ömer Ebubekir’den sonraki Halife’dir. Bu Halife “Recm ayeti Kuran’da vardır diyerek hükmünü tatbik ettiği halde, bazı fesatçılar “Kuran’da böyle bir ayet yok¬tur!” diyerek ortalığı karıştırı¬yorlar. Demek ki bu karışıklık¬ları önlemek amacıyla Kur’an tertipleniyor. “Sonra da bir harfi bile değiştiri¬lememiştir…” deniyor ve tersini söy¬leyenlerin de kafası uçurulu¬yor.
Biz yine Kuran’a dönelim. Nur suresinin 2. ayetini okuya¬lım : “Zina eden kadın ve erke¬ğin herç birine yüzer değnek vu¬run!”
Bu incelememizde ne görü¬yoruz, üç Peygamberin şeriatında zina edenlerle ilgili olarak değişik hükümler var. İnsanlar hangisine uymalı? Dört kitabın dördü de Hak ve Allah’tan indi¬ğine göre (!) bu insanlar zina edenleri taşlayarak öldürsünler mi? Yoksa yüz değnek vurarak dövsünler mi? Yoksa “eziyet etmeden evde mi tutsunlar?” ya da .”Eve ka¬patıp tevbe edinceye kâdar eziyet mi etsinler.. “Yoksa Hı-ristiyanların yaptığı gibi zina edenleri kendi eylemleri ile baş başa mı bıraksınlar?
Kur’an-da En’am suresinin 34. ayetinde : “… Allah’ın söz¬lerini değiştirebilecek kimse yoktur..” denir. Öyleyse Al¬lah’ın üç Peygamberinin söylediği sözler niçin birbirini tutmu¬yor. Neden Kuran’da bile zina edenler hakkında üç-dört türlü ceza şekli var.
Eğer Allah’ın in¬dirdiği ile hükmetmek gerekirse neden Tevrat’ın, yukarda açık-ladığımız gibi, hükmünde ısrar edilmemiştir. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kimlerdir?
Bu sorulara kim yanıt vere¬cek.
Av. Bilge Balta, 1.10..2007
X
TÜRKER ALKAN’A
İSLAM’DA RECM CEZASI YOK MU?

Bilmem bu günkü (12.8.2008) Radikal gazetesinde “TÜRKER ALKAN’IN DİNE DAYALI HUKUK DEĞİŞİR Mİ?” başlıklı yazısını okudunuz mu? Okumadınızsa okumanızı öneririm, güzel bir yazı. Adı geçen bu yazıyı radikalin Internet adresinden bulup okuyabilirsiniz. İşte Radikal gazetesinin Internet adresi: www.radikal.com.tr
Yazının okunması gerektiğini söylemiştim. Yalnız Türker Alkan’ın yazısındaki bir bölümce üzerinde düşünmeden edemedim. İşte sözü geçen tümce:
“Taşlama cezasının İslam’a uygunluk bakımından kaldırılmasını anlıyorum. Zira İslam’da böyle bir ceza yoktur. Taşlama cezası Yahudilerden alınmıştır. Hele Türklere çok yabancı bir ceza türüdür. Osmanlı’da sadece bir kez uygulanmıştır. Neden İran’da bu kadar benimsendi, bilmiyorum.”
Türker Aklan hocamızın da şeriatı şirin göstermek isteyenlerin yaptığı yanlışlığı yapıyor olmasına anlayamadım. İslam şeriatında recm uygulaması yokmuş da niçin İslam Peygamberi recm cezasını, bir kere de olsa, uygulamış. Şeriatta recm cezası yokmuş da tarih boyunca bu ceza; şeraitle yönetilen İslam ülkelerinde niçin uygulanmıştır? Türker Hocamızın sözünü ettiği gibi Osmanlı’da da, sadece bir kere olsa da, niçin uygulanmıştır?…
Kılı kırk yaran şeriat hukukçuları bir dayanağı olmasa bu taşlayarak öldürme cezasını uygulayabilirler mi?
Şeriatı şirin göstermek isteyenlerin “Kuran’da recm cezası yoktur!” demelerini anlayabilirim. Ancak aydınlanmacı kişiliğinden kuşku duymadığım Hocamızın “Zira İslam’da böyle bir ceza yoktur.” Yargısını anlamakta zorluk çekerim.
Recm cezası; Kuran’da dolaylı olarak olmasına karşın; Hadislerde, açıkça görülmektedir.
Kuran’daki kaynağını görmek için Maide Süresi 44 ve 45 ayetlerinin iniş nedenleri (Nüzul Sebepleri)’ne bakmak gerekir. Gelin önce ayetleri okuyalım:
Maide, 44: “Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla Yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.”
Maide, 45: “Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.” (Diyanet Çevirisi…)
Kurandaki bu ayetler şu olay üzerine söylenmiştir. Yahudiler, zina suçunu izleyen yoksul bir gencin yüzünü gözünü boyayarak, rezil rüsva etmek üzere, Medine sokaklarında gezdirirlerken İslam Peygamberi görüyor ve soruyor:
“- Nedir bunun suçu?”
Yahudiler yanıtlıyorlar:
“- Zina suçunu işledi de!..”
“- Peki, sizin kitabınızda zina suçunu işleyenlere verilecek ceza recm (taşlayarak öldürme) değil midir? Kim Allah’ın hükmü ile hükmetmezse Kafirdir, Zalimdir!..” diyor.
Böylece, Recm cezası Allah’ın hükmü olarak kabul ediliyor…
(Bkz ESBAB-I NÜZÛL. Telif. Abdulfettah EL- KÂDÎ.Tercüme Doç. Dr. Salih AKDEMİR s. 154 VE DİĞER NÜZÛL KİTAPLARINA…)
Hadis kitaplarında ise recm konusu tartışmaya gerek görülmeyecek kadar sabittir.
Bu konuda Sahih-Buhari’de ilginç bir açıklama var.
Sahih-i Buhari’de yazıldığı üzere; 2. Halife Ömer’in: “Allah’a yemin kasem ederim ki Kuran’da recm ayeti vardı. Nereye gitti bu ayet?” diye celallendiğini de yazmaktadır…
Bilmiyorum, Türker Alkan hocamızın bu konuda bizleri aydınlatıcı açıklamaları olacak mıdır?
Eren Bilge, 12.8.208
+
Sayın Eren Bilge,
Kuran’da recm cezası yoktur, zina için kırbaç cezası öngörülmüştür.
Müslümanların Kuran dururken Tevrat’ta öngörülen cezayı uygulamalarını beklemek pek akla uygun değil.
Fakat konuyla ilgilendiğinizi ve araştırdığınızı görüyorum.
Başarılar dilerim…
Türker Alkan, 12.8.2008
X
RECM VAHŞETİ 2

KUR’ÂN’IN KALDIRDIĞI RECM VAHŞETİ DAHA NE KADAR SÜRDÜRÜLECEK?

Somali’deki recm vahşetini internetten dehşetle izledim. Bu insanlar, insanları İs¬lâm’dan nefret ettirmek için ellerinden ge¬leni yapıyor. Allah bunların şerrinden korusun. Kur’ân, recm vahşetini kaldırdığı halde maalesef sözde Müslüman âlimler Tevrat’ın hükmünü hadisleştirerek İslâm hukukuna soktular.
İslâm’da recm olmadığını kaç kez yazdım ama maalesef rivayetleri Kur’ân’a üstün tutanlar bunda ısrar et¬tiler ve ediyorlar. Diyanet’in bu konuda uluslara¬rası bir konferans düzenleyip akıl ve izan sahibi İslâm âlimlerince bir karar almaya çalışması uy¬gun olur.
Daha önce İran ve Nijerya’da iki recm olayıyla ilgili olarak yazdığım yazıyı burada güncelleştirerek yayınlamayı uygun görüyorum: Recm, Kur’ân’ın hükmü değildir. Yahudilik’ten İslâm hukuk kitaplarına geçirilmiştir.
Birkaç yıl önce İran ve Nijerya’daki şimdi de Soma¬li’deki Şeriat Mahkemesi’nin verdiği recm karan Kur’ân’a aykındır. Çünkü Kur’ân’da recm yoktur.
Karşıt cinsler (erkek-kadın) arasındaki yasal ol¬mayan cinsel ilişkinin adı zinadır.
Zinanın cezası, Nur Suresi 2’nci ayetine göre 100 sopadır. Eyle¬mi yapanların bekâr yahut evli olmalan fark et¬mez. Çünkü Kur’ân evli-bekâr ayırımı yapma¬mış, genel söylemiştir. Kur’ân’in kayıtlamadığını insanların sınırlamaya haklan yoktur.
Kur’ân’da recmin olmadığı kesin kanıtlarla sabittir. Şöyle ki: Zina cezasını açıklayan Nur Su¬resi 2’nci ayetin ardından gelen ayetlerde, kocası tarafından zinayla suçlanıp, dört şahitle eylemi tespit edilemeyen kadına azap (işkence) uygula¬namayacağı belirtilmektedir. Demek ki evli kadı¬nın zina cezası öldürme değil, işkencedir (yani yüz sopadır). Yoksa ayette, bu kadının dövülmeyeceği değil, recmedilmeyeceği, öldürülmeyeceği ifadesi kullanılırdı.
Nisa Suresi’nin 25’inci aye¬tine göre zina eden evli cariyelere, hür kadınların yarısı kadar ceza verileceği belirtilmiştir. Hür ka¬dının zina cezası 100 sopadır. Bunun yansı 50 sopa eder.
Eğer hür evli kadının zina cezası recm (taşla öldürme) olsaydı, yansı olmazdı. Hz. Peygamber’in, Maiz isimli birini recmettirdiği rivaye¬ti ise çelişkilerle doludur. Çünkü rivayete göre Peygamber onu götürüp recmedenlere olayın nasıl geçtiğini sormuş, onlar da taşlamaya başla¬dıklarında Maiz’in kaçmaya çalıştığını ama bırak-madıklarını, taşlayıp öldürdüklerini söylemişler. Peygamber, “Keşke bıraksaydınız” demiş.
Şayet rivayet doğru ise Peygamber’in, bu ceza¬nın uygulanmasından memnun olmadığını gös¬terir. Peygamber, uygulanmasından hoşlanmadı¬ğı, Kur’ân’da dayanağı bulunmayan bir cezayı niçin uygulatsın?
Peygamber’in recmettirdiği yolundaki ri¬vayetlerin hepsi bir iki kişinin aktarımı olup çelişkilerle, akıl ve mantığa aykırı şeylerle dolu, Yahudilerden Araplara geçmiş olan geleneğin, Peygamber sözü (hadis) biçi¬mine sokulmasından ibaret sözlerdir.
Kişi ha¬berleri, fıkıh usulüne göre kesinlik değil, zan ifade eder. Kur’ân, zannın kesin bilgi olmadı¬ğını vurgular (Necm: 28).
Recm gibi ağır bir ceza böyle zan ifade eden rivayetlere dayanı¬larak uygulanamaz. Kaldı ki Kur’ân’in belirle¬diği dövme cezasının uygulanması için de ola¬yın dört tanıkla, açıkça saptanması gerekir (Nur: 4).
Kur’ân’a aykırı olan bu ceza, İslâm için utanç sebebi olmakta, İslâm’ın imajını bozmaktadır. Merhametlilerin en merhametlisi Allah, suçu ne olursa olsun, bir kulunun işkenceyle öldürülmesine razı olmaz ve böyle bir emir vermez. İnsanlar, kendi acı¬masızlığını Tann hükmü haline getirmişlerdir.
Tevrat’ın hükmüne göre…
Günah, sadece dışta görünür eylemden mi ibarettir? Günah, insanın içini, düşüncesini kirleten şeydir.
Hz. İsa’nın huzuruna zinayla suçlanan bir kadın getirmişler. Tevrat’ın hük¬müne göre bunu recmettirmesini söylemişler. Hz. İsa, “Haydi, hiç günah işlememiş kimseler, bu kadına taş atsın” demiş. Kimse taş atamamış. Çünkü aslında ötekiler, o zavallı kadından daha günahkârdılar ama günahlarını gizleyebilmişlerdi. Kadın ise güna¬hını gizleyememişti.
Hz. İsa, asıl günahın dü¬şünce kirliliği olduğunu belirtmiştir: “Zina et-meyeceksin denildiğini işittiniz. Ben si¬ze derim: Bir kadına şehvetle bakan her adam zaten yüreğinde onunla zina etmiştir” (Matta: 5/27-29). İnanan erkek ve kadınların kötü düşünceyle bakmamalarını, kötü bakışlarını yummalarını emreden (Nur: 30-31) Kur’ân da aynı şeyi vurgulamaktadır.
Recm konusunda açıklamamızı sürdürüyoruz. Sayın Hocamız Süleyman Ateş yazısını aşağıdaki şekilde özetliyor. (Önceki yazısını okumak isterseniz aşağıdaki tıklayınızı tıklayarak Hocamızın önceki yazısını okuyabilirsiniz. )
ÖZETLE: Recm Kur’ân’in hükmü değil¬dir. Yahudilikten İslâm hukuk kitaplarına geçi¬rilmiştir. Yahudiler dahi kitaplarındaki bu hük¬mü uygulamazken Kur’ân’in kaldırdığı bu hükmü Müslümanların uygulaması İslâm’a le¬ke sürmektedir. Siyasilere ve tüm etkili kişi ve kuruluşlara, Somali’deki bu vahşi cezanın bir daha başka bir yerde uygulanmaması ve fıkıh kitaplarına girmiş olan bu hükmün Kur’ân’a aykırı olduğunun karar altına alınması için ça¬ba harcamalarını umuyor ve diliyorum. Süleyman Ateş, Vatan Gazetesi. 20-21.12.2009 tarihli…
Bu konu benim de söyleyeceklerim var… Öncelikle Sayın Hocamızın şu sözleri ile açıklamamıza başlayalım: “Kur’ân, recm vahşetini kaldırdığı halde maalesef sözde Müslüman âlimler Tevrat’ın hükmünü hadisleştirerek İslâm hukukuna soktular.”
Evet, recm konusunda açık bir kural yoktur. Ancak bu kural Kuran’da yorumsal olarak geçmekte ve Hadislerde de uygulamalı olarak gösterilmektedir. Aşağıdaki bu uygulamaya ilişkin 8 örnek verilecektir.
Biz konuya Kuran’daki ayetlere değinerek gireceğiz
Kuran’daki kaynağını görmek için Maide Süresi 44 ve 45 ayetlerinin iniş nedenleri (Nüzul Sebepleri)’ne bakmak gerekir. Gelin önce ayetleri okuyalım:
Maide, 44: “Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla Yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.”
Maide, 45: “Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.” (Diyanet Çevirisi…)
Şimdi de bu ayetlerin hangi olay üzerine söylendiğini yine İslamî kynaklara göre açıklayalım. Kurandan aktardığımız bu ayetler şu olay üzerine söylenmiştir: Yahudiler, zina suçunu izleyen yoksul bir gencin yüzünü gözünü boyadıkta sonra, rezil rüsva etmek üzere Medine sokaklarında gezdirirlerken İslam Peygamberi görüyor ve soruyor:
“Nedir bunun suçu?”
Yahudiler yanıtlıyor:
“Zina suçunu işledi de!..”
“Peki, sizin kitabınızda zina suçunu işleyenlere verilecek ceza recm (taşlayarak öldürme) değil midir? Niçin Allah’ın hükmünü yerine getirmiyorsunuz? Kim Allah’ın hükmü ile hükmetmezse Kafirdir, Zalimdir!..” diyor. (Bkz ESBAB-I NÜZÛL. Telif. Abdulfettah EL- KÂDÎ.Tercüme Doç. Dr. Salih AKDEMİR s. 154 VE DİĞER NÜZÛL KİTAPLARINA…)
Recm konusunda Suudi Arabistan Krallığı tarafından bastırılan “Kurân’-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi”nde aynen şöyle yazılmaktadırl (Medine-i Münevvere. 1407-1987).
Kuran. 24 Sure En-Nûr/2: “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dîni (ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.”
BU AYETİN ALTINDAKİ AÇIKLAMA: (İslam hukuk dilinde bu cezalandırma şekline “hadd” denir. Ayette emredilen bu uygulama yalnız bekar olup da zina edenler içindir. Eğer evli bir erkek ve kadın zînâ etmişlerse, bunlara “recm” cezası tatbik edilir. Bu cezaların tatbik şekilleri hakkında fıkıh kitapları etraflı bilgi verirler.)
Türkiye Diyanet Vakfı, Ocak 1998 beşinci Baskısında bu ayeti ve açıklamasını olduğu gibi aldığı halde Kasım 2002’de yaptırdığı baskıda ayeti aldığı halde açıklamasını almamıştır. Neden acaba?..
Olayın bir de şu boyutu var. İslam Konferansı Örgütü, 2004 Haziran’nındaki İstanbul toplantısında yayınlanan sonuç bildirgesinin 62. paragrafında “AB’nin recm cezasını insanlık dışı bularak kınamasını” kınamış ve bu uygulamanın ülkelerin bir iç meselesi olduğunu söylemiş.
Avrupa Konseyi bünyesinde bulunan kadın kuruluşları: Türkiye’nin recm konusunda çekince koymamasını kınamış. [Melih Aşık 12. 03. 2005’te konuya değinmiş, Hürriyet 26. 03. 2005 günü olayı haber olarak vermiş, Mehmet Altan, Ali Bayramoğlu ve Ayşe Ünal’la katıldığı TV8 söyleşisinde (29.03.2004) dikkat çekmiş…] Dışişleri Bakanı ve başbakan yardımcısı Abdullah Gül, İKÖ bildirgesinin 62. paragrafı konusunda Türkiye’nin niçin çekince koymadığı sorusuna cevaben
“Anayasamıza aykırı olan her şeye çekince koruz” demiş; demiş ama, bildirgenin recmi meşru gören paragrafına niçin çekince konulmadığını da izah edememiş.
CHP milletvekili Gülsün Toker Bilgehan Dışişleri Bakanının yanıtlaması için TBMM başkanlığına bir soru önergesi vermiş, hükümetin şeriat hükümleri ve recm hususundaki görüşlerini öğrenmek istemiş, fakat başkanlık önergeyi iç tüzüğe aykırı gördüğünden gündeme almamış.
İslam Konferansı Örgütü’nün “Biz şeriatı tanırız, zina yapan kadını taşla öldürürüz, bu bizim hukukumuzdur, ülkelerimizin iç meselesidir, işimize karışmayın” diye hüküm koymasından Türk yetkililerin haberli olmaması imkânsızdır.
Bütün bunar gösteriyor ki İslam ülkeleri Recm cezasını Allah’ın hükmü olarak kabul ediyor. Kaldı ki İslam Peygamberi bu uygulamayı kendi döneminde Allah’ın hükmü olarak uyguluyor. Bu uygulamalara ilişkin aşağıda 8 örnek gösterilmiştir.
Kaldı ki İslam inancına göre dört kitabın dördü de hak denir. Böylece Tevrat’ın, Zebur’un, İncil’in ve Kuran’ın Tarhı Sözü olduğu kabul edilir. Öyle ki Sayın Hocamız de Tevrat’ın Tanrı sözü olduğunu söyler ve öyle ki namaz kılarken Tevrat’tan bazı ayetlerin de okunacabileceğini ileri sürer. Şimdi, “Tevrat’In Tensiye bölümünün 22/13-21 ayetlerinde geçen Recm konusundaki ayetler konusunda ne deyecektir acaba?..
Gelelim hadislerdeki uygulamalara. Bu konuda Sahih-Buhari’de ilginç bir açıklama var. Sahih-i Buhari’de 2. Halife Ömer, yemin billah ederer şöyle diyor: “Allah’a yemin kasem ederim ki Kuran’da recm ayeti vardı. Nereye gitti bu ayet?” Sahih-i Buhari’deki bu açıklamaya “Kuran’ın bir harfi bile değişmemiştir.” deyenler ne açıklama getirirler acaba…
Hadis kitaplarında ise recm konusu tartışmaya gerek görülmeyecek kadar sabittir. Şimdi de İslam Peygamberinin recm konusundaki uygulamalara örnek vereceğiz. Bu örneklere geçmeden önce Prof. Dr. Suat Yıldırım Eylül 2004 arihli IŞIK YAYINLARINDA çıkan KUR’AN’I HAKÎM’İN açıklamalı MEALİ’nde 24/2 ayetinin altındaki bir açıklamaya yer vereceğiz. Bu açıklamada aşnen şöyle denilmektedir. “İslam hukukuna göre 100 değnek vurulması cezası bekârlara ait olup evli zinakârları recim uygulanır” demektetir. (Bkz. S. 355)
Örnek- 1
Muhammed’in zinadan dolayı gerçekleştirdiği infazlardan öyle¬sine örnekler sunacağız ki, bunlar bugüne dek İslam camiasında iti¬raz edilmeyen ve üstelik bütün mezhep liderlerine delil teşkil eden örneklerdir.
Birinci örneğimiz şudur: “Cüheyne” kabilesinden bir bayan, Muhammed’e başvurarak zina yaptığını ve bu zinadan dolayı hami¬le kaldığını beyan ediyor. Bu açıklama üzerine Muhammed onu bir yakınına teslim ediyor ve ona, “Bu kadın doğum yapana kadar sen¬de kalsın; doğumdan sonra bana getir gerekeni yapayım” diyor. Do-ğumdan sonra kadın Muhammed’e getirilince, onun avret yeri gö¬rünmesin diye, üzerindeki elbise iyice bağlanıyor ve en son Mu¬hammed’in talimatıyla taşlanarak öldürülüyor. Kadın bu şekil öldürüldükten sonra Mııhammed onun cenaze namazını da kıldınyo “Bu kadın Allah katında öyle yüksek bir makama ulaştı ki, o imanı yetmiş kişinin imanına bedeldir” diyor. (Bkz. Müsjim, Hudud, 5, No: 1696/24; Ebu Davud, Hııdııd, 24, No: 4440-41; Tir Hudud, 9 No: 1435; İbni Mace, Hudud, No: 2555; Nesai, Ccıuıiz, 64. bap 1955: Ahmet bin Hanbel, Miisned, 4/435 İmran hadisleri; Beyhaki, Süneni ya, 8/217; Daremi. 2/180)
Hadis metninde “Kadın Muhammed’e gelip zina yaptığını, bundan dolayı hamile kaldığını beyan etli” deniyor. Bu açıklamamın dışında herhangi bir şahit veya şikâyet de söz konusu değildir; bu olayın delili sadece kadının itirafı ve hamile kalmasıdır.
Burada şöyle bir muamma daha vardır: Muhammed’in koyduğu ölçüye göre o kadına recim cezası uygulanmamalıydı. Çünkü bu ceza, kişi ancak dul veya evliyse uygulanır. Oysa burada kadının evli veya dul olduğu açık değildir. Şayet evliyse, bu durumda belki de o çocuk onun kocasındandır; dolayısıyla ona gayri meşru damgasını vurmak doğru değildir. Eğer evli veya dul değilse o zaman onun recimle cezalandırılması, yine Muhammed’in ilkelerine terstir. Çünkü, daha evvel de anlatıldığı gibi, evli olmayanların cezası yüz değnektir. Nihayet kadının evli mi, yoksa dul veya bakire mi olduğu konusunda, hadislerde herhangi bir açıklık yoktur.
Örnek- 2
Vail bin Hücr el-Hadremi, “Bir kadın namaz için dışarı çıkınca adamın biri onun önünü kesip zorla ırzına geçiyor. Kadın, oradan geçenlere olup bitenleri anlatınca, onlar gidip o adamı yakalayarak Muhammed’e getiriyorlar; adam da suçunu itiraf edince, Muhammed’in talimatıyla taşlanarak öldürülüyor. Kadınsa, suçsuz olduğundan serbest bırakılıyor” diye aktarıyor. Bu da Muhammt gerçekleştirdiği ikinci bir infaz örneğidir.” Bkz. Ebu Davud, Hudud, 8, No: 4379; Tirmizi, Hudud, 22, No: 1452-54; İman mel bin Hanbel, Müsned, 6/399, Vail hadisleri: Kiitüh-i Sille, İbrahim Cana cemesi, 6/220-21)
Örnek- 3
Maiz bin Malik Eslemi adında bir şahıs Muhammed’e gelip zi¬na yaptığını söylüyor. Muhammed, belki delidir düşüncesiyle, onun hakkında bir araştırma yapıyor. Sonuçta adam deli çıkmayınca -sa¬dece onun ifadesine dayanarak- o adamı recimle idam ediyor: Mu¬hammed’in emriyle bir çukur kazılıyor, adam oraya konup taşlan¬mak suretiyle öldürülüyor. Bu olayın kaynaklarıyla bundan bir son¬raki olayın kaynaklan aynı olduğundan, hepsini bir sonraki örnek¬te belirteceğiz.
Örnek- 4
Yine az önceki Maiz bin Malik olayının anlatıldığı hadislerde aktarılıyor ki, “Gamidiye” adında bir bayan da Muhammed’e gelip zina yaptığını itiraf ediyor ve daha önce olayını anlattığımız kadın gibi o da hamile kaldığını beyan ediyor. Bunun üzerine Muhammed o kadını bir yakınına teslim ediyor ve kendisine, “Doğumdan sonra bana getir onu recimle idam edeyim” diyor. O adam doğumdan son¬ra onu getiriyor ve böylece Muhammed de onu recimle infaz edi¬yor. Bu kadını taşlayanlar arasında meşhur sahabi Halit bin Velid de varmış. Halit, kadını taşlarken onun attığı taşlardan biri kadının ka-fasına isabet ediyor; Halit’in attığı taştan dolayı akan kanlar onun yüzüne gelince, kadına sövüyor. Bunu duyan Muhammed ise Halit’i uyarıyor. (Bkz. Buhari, Hudıtd, 21, 22, 25, 28, 29; Ahkam, 19, 21; Müslim, Hııchıd, 5. bab, No: 1691, 1692, 1694, 1695; Ebu Davııd, Hııdud, 23-24, No: 4419, 4430 ve 4442; Tirmizi, Hııdud, 5, No: 1427-29; Buhari-MüsUm Hadisleri, el-Lii’Iiiü ve’l Mer¬can, No: 1102; Nesai, Cenaiz, 63. bap, No: 1954; İmam Malik, Muvatla, Hııdud, 2/820-21; Kütiib-i Sitte, İbrahim Canan tercemesi, 6/234; Abdurrazzak, Musanna]’. No: 13337; İbni Esir, Üsd, No: 4550 ve 5362; İbni Abdi’l Ber, İstiah, No: 2246, “Maiz” bölümünde; Seyyid Sabık, Fıkhı-i Sürme, 2/564; Ahmet bin Hanbel, age, 5/217; Tehavi, Serini Müşkilı’l Asar, 1/378 vb.)
Maiz bin Malik taşlanırken dayanamıyor ve kaçıyor. Bunun üzerine Muhammed’in adamları onun arkasına düşüp kendisini takip ediyorlar ve sonunda onu yakalayıp infaz ediyorlar. Bu olay Muhammed’e anlatılınca o, “Madem öyleyse keşke onu öldürme-; şeydiniz” deyip güya ona acıdığını dile getiriyor. Burada haklı ola¬rak şu soruyu sormak gerek: Eğer bu şekil bir infaz Allah’ın emri ise Muhammed nasıl olur da, “Keşke onu bıraksaydınız” diyebiliyor? Yok eğer Allah’ın emri değil de Muhammed’in şahsi uygula masıysa, o zaman bu insanın günahı kimedir? 1
Bu infazın gerçekleştiğine ilişkin şahitlik yapan sahabiler hayli çoktur. Örneğin; sadece Buhari’de bu olayın ravileri olarak şu isimler geçmektedir: Halife Ömer, Ebu Hüreyre, Cabir, İbn-i Abbas gibi meşhur sahabiler. Ayrıca, diğer kaynaklardaki isimleri de sayarsak, Ebu Sait el-Hudri, Büreyde, Ebu Nadre, Hezzal bin Ziab ve Sait bin Müseyyeb. İşte hadis camiasında bu kadar raviyle desteklenen böylesine bir olayın benzeri hemen hemen yok denecek kadar; azdır; bu tür hadisler mütevatir derecesindedir. Yani, mühaddislerin diline göre de bunun inkârı kabil değildir. Zaten şimdiye dek hiç kimse de bu infazlara itiraz etmiş değildir.
Örnek- 5
Ebu Hüreyre ve Zeyd bin Halit Cüheni’den rivayetle aktarılıyor ki, Bedevi Araplardan bir adam hasmıyla birlikte Muhammed’in ya¬nına geliyor. Onlardan biri Muhammed’e, “Oğlum şu adamın yanın¬da çalışırken onun hanımıyla zina yapmış; ben de buna karşı o ha¬nımın kocası olan şu adama bir cariye ile yüz koyun verdim. Daha sonra duydum ki yaptığımız iş Allah’ın kitabına uygun değilmiş; o yüzden size müracaat ediyoruz. Sen de Allah’ın kitabına göre ara¬mızda hükmet” diyor. Buna karşı Muhammed, “Evet, yaptığınız iş kitaba uygun değildir. Sen cariye ile koyunları geri al; oğlun evli ol¬madığı için onun cezası yüz değnek ile bir yıllık sürgündür; kadının cezası ise, evli olduğu için recim usulü ile idamdır” diyor. Muham¬med bu arada arkadaşlarından “Uneys” adında birini o kadının cezasını infaz etmek için görevlendiriyor ve kendisine, “Git kadından sor; zina yapıp yapmadığını ondan öğren. Şayet bu suçu işlemiş ise o zaman onu recimle infaz et” diyor. Sonuçta kadın da kabul edin¬ce adam onu infaz ediyor. Hâlbuki Nisa Suresi’nin 15. ayetiyle Nûr Suresi’nin 13. ayetine göre bu suçun dört şahitle ispat edilmesi ge¬rekiyordu. Fakat bütün örneklerde ne yazık ki sadece onların itira¬fından başka bir şey de yoktur. Güya zinadan ötürü hamile kalan kadın varmış; onun da evli olup olmadığı belli değildir. (Bkz. Tecrid-i Sarih, No; 1162 hadis; Buhari, Hudud, 30, 34, 38, 46; Sulh, 5; Şurut, 9; Vekalet, 13; Ahkam, 39; Haberi Vahid, 1. bap; Müslim, Hudud, No: 1697-98; Ebu Davud, Hudud, No: 4445; Tirmizi, Hudud, 8 No: 1429-1433; İbni Mace, Hudud, 7 No: 2549; İmam Şafi-i, er-Risale, No: 691; İmam Malik, Muvatta, Hudud, 2/822; İmam Ahmet bin Hanbel, Müsned, 4/115; Buhari-Müslim Hadis¬leri, el-Lü’lüü ve’l Mercan, No: 1103)
Örnek- 6
Yahudiler Muhammed’e başvurup kendilerinden bir çiftin zina yaptığını, bunun cezasının ne olduğunu soruyorlar. Bunun üzerine Muhammed her iki kişiyi de Tevrat’ın hükümlerine göre recimle idam ediyor. Bu iki kişi taşlanarak öldürülürken, o sırada zina eden erkek, kadına atılan taşlara kendini siper edip onu korumaya çalışı¬yor. Hadisi aktaran ravi İbn-i Ömer, “Ben şahsen de o iki insanı taşlayanlar arasındaydım” diyor. Bu olayı aktaran raviler arasında İbn-i Ömer, İbn-i Abbas, Abdullah bin Haris, İbn-i Ebi Evfa, Cabir, Ebu Hüreyre, Bera bin Azıb, Şa’bi (son ravi mürsel olarak almış) gibi meşhur sahabiler vardır. Dolayısıyla, bu da az önce geçen zina va¬kaları gibi çok kuvvetli bir ravi kadrosuyla desteklenmektedir. Ay¬rıca, İmam Şafi-i, İmam Malik ve İmam Ahmet bin Hanbel de az önce isimlerini verdiğimiz eserlerinde bu olayı yazıp bundan hü¬küm çıkarmışlardır. Bir diğer kuvvetli delil de, bu olayın müşterek olarak bütün hadis kaynaklarında geçmesidir. Zaten şimdiye kadar gösterdiğimiz örneklerin hepsi, bu tür sağlam kaynak ve ravilerle desteklenmektedir. Ayrıca, bu örneğimizde iki kişi infaz edildiğin¬den, buraya kadar verdiğimiz örneklerle, infaz sayısının toplamı ye¬diye yükselmiş oluyor. (Bkz. Buhari-Müslim Hadisleri, el-Lü’lüü ve’l Mercan, No: 1104; Buhari, Hudud, 24 37; Cenaiz, 26, ÂI-i İmrân tefsiri, 6; Tevhit, 51; Menakıb, 26; Haberi Vahid, 1 İ’tisam, 16; Müslim, Hudud, 6. bap, No: 1699-1700-1701; Ebu Davud, Hudut No: 4446-4455 arası toplam on hadis; Tirmizi, Hudud, 10, No: 1436-37; İbr Mace, Hudud, 10, No: 2556-58. Ayrıca bu hadisin şerhinde Nesai’den de alın vardır; Kütüh-i Sitte, İbrahim Canan tercemesi, 3/444; İmam Şafi-i, er-Risah No: 692; İmam Malik, Muvatta, 2/819; İmam Ahmet bin Hanbel, Müsmdjf. İbni Ömer hadisleri bölümünde.)
Örnek- 7
Cabir, “Bir adam zina yapmıştı; Muhammed önce onu bekâr sanarak yüz değnekle cezalandırdı; daha sonra onun evli olduğunu öğrenince, kendisini taşlama usulü (recimle) idam etti” diye aktarıyor. (Bkz. Ebu Davud, Hudud, 23. bab, No: 4438-39.)
Buna benzer bir cezayı da Hz. Ali tatbik etmiş. Kendisi, “Bir kadını Perşembe günü değnekle cezalandırdım; Cuma günü de recimle infaz ettim. Değne¬ğin gerekçesi Nûr Suresi 2. ayet; recimin dayanağı da Muhammed’in fiili uygulamasıdır” diyor. (Bkz. Buhari, Hudud, 21; İbni Rüşt, Bidayetul Müctehid, 4/297; Kütüh-i Sitte, İl rahim Canan tercemesi, 6/246; Seyyid Sabık, Fıkhı-ı Sürme, 2/261-272)
Ornek- 8
Hz. Ali, “Muhammed’in eş olarak kullandığı bir cariyesi zina yapmıştı; Peygamber bana ‘Git o cariyeyi cezalandır’ dedi. Bunun üzerine ben onun yanına vardım ve baktım ki, henüz doğum yap¬mış, kanaması devam ediyor; bu yüzden onun cezasını erteledim ve dönüp durumu Muhammed’e izah ettim. O bana, ‘İyi ettin ki cezayı uygulamadın. Fakat iyileşince onun cezasını uygula’ dedi” diye an¬latıyor. Muhammed’in cariyesiyle yatan adama gelince, onun hak¬kında Hz. Ali şöyle diyor: “Muhammed bana, ‘Git onu öldür’ dedi Ben adama vardığımda tenasül organının olmadığını veya kesildiğini gördüm. Hal böyle olunca, onu öldürmedim ve dönüp hadise¬yi olduğu gibi Muhammed’e izah ettim. O da bana, İyi ki onu öl¬dürmedin, meğer ki adam masummuş’ cevabını verdi” diyor.
Aşağıdaki kaynaklarda Hz. Ali, “Muhammed’in cariyesi zina yapmıştı, o da bana, git onu cezalandır dedi” şeklinde kesin bir ifa¬de vardır. (Bkz. Müslim, Hudud, 7, No: 1705/34 ve Tevbe, 11, No: 2771/59; Ebu Davud, Hudud, 32. bap, No: 4473; burada Nesai’nin de bu olayı aktardığını yazıyor; Tirrnizi, Hudud, 13, No: 1441: Kütüb-i Sitte, İbrahim Canan tercemesi, 6/219,227; Ali Nasıf, Taç, 3/27; Hudud, (Müslim, Ebu Davud, Nesai ve Tirmizi’den naklen); İmam Ahmet bin Hanbel, Müsned, 1/95, Hz. Ali hadisleri; Belazuri, Ensab, 2/87; İbn’il Cevzi, el-Muntazam, 3/300; İbni Kesir, Nisa Suresi’nin 25. ayetinin tef¬sirinde; İbni Asakir, Tarihi Medine-i Dımask, 3/236; Taberi, Milletler ve Hüküm¬darlar Tarihi, M.E.B. tere, 5/854; Askalani, İsabe, No: 7587, “Mebur” maddesi: İbni Sad, Tabakat, 8/356, “Marya” kısmında; ayrıca, İmam Muhibbüddin Taberi, Semti Semin, s. 165; Heysemi, age, 4/429; Salihi, Ezvaci Nebi, s.231; Mahmud Ta’me, Nisâün Havle Resul, s. 144; Ahmet Halil Cuma, Nisâ’u EM’il Beyt, s.432; Isfahani, Hülliyefiil Evliya, 3/177; Hakim, Müstedrek, 4/42; İbni Esir, Üsd, No: 4544: İbni Beşkeval, Gavaım d…, 1/497-98; Mamekani, Tenkihü’l Mekal, 3/82; Sireti İbni İshak, Sezai Özel tere, 329; İbni Abdi’l Ber, İstiab, No: 4091)
Yukarıda verilen 8 örnek olay için Arif Tekin’in KUR’AN’IN KÖKENİ adlı kitabın 197. SAYFASINDAKİ “E- Muhammed’in Hadislerinde Zina Cezaları” bölümüne bakabilirsiniz. (Kaynak Yayınları. Birinci Basım. Mayıs 2002)
Eğer bu gün şeriatla yönetilen ülkelerde recm cezası uygulanıyorsa bunun kaynağı yukarıda verdiğimiz örnek uygulamalardır.
İslam hukukçuları sünnete uymakta çok titizlerdir. Peygamberin sünnetinde olmayan bir cezayı uygulanmaktan çok korkarlar.
Sayın Hocamız yazısının bir yerinde aynen şöyle demektedir: “Allah, suçu ne olursa olsun, bir kulunun işkenceyle öldürülmesine razı olmaz ve böyle bir emir vermez. İnsanlar, kendi acı¬masızlığını Tann hükmü haline getirmişlerdir.”
Anlaşılan Hocamız Kurandaki şu ayetin varlığını unutmaktadır. Çünkü aşağıya aldığımı bu ayetin uygulanması da recm ayetinden daha ağır bir işkencededir. Ve bu ayet benzeri ayetler Kuran’da “şiddet ve kılıç ayetleri” olarak geçer. Önce bu ayeti okuyalım:
“Allah’a ve Resulüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. (K. 5/33)
1970 yıllarda bir tarikat şeyhi Mekke’de Kabeyi bastı. Amerikan askerleri, Müslümanlardan başkasının giremeyeceği Kabenin altındki koridorlara girerek şeyhin müritlerini ölü olarak şeyhi de diri olarak yakalayıp Suidilere teslim ettiler. Suudi yetkilileri şeyhin cezasını şeriata göre verdiler. Devlete başkaldırdığı için ellerini ve ayaklarını çapraz kestiler ve öylece ölüme terk ettiler. Böyle bir ceza recm cezasından bin kat daha ağır bir işkencedir ve bakalım Hocamız buna ne deyecektir. Hâlâ Allah, suçu ne olursa olsun, bir kulunun işkenceyle öldürülmesine razı olmaz ve böyle bir emir vermez. “ deyebilir miyiz?
Hocamız zina suçunu işleyenlere 100 sopa vurulması Kuran’ın emri demektedir. Bir insanın bir meydanın ortasında bir direğe bağlayacaksın; yüzlerce insanın önünde ona 100 sopa vuracaksın. Bu da ağır bir işkence değil midir? İşkenceden de öte onur kırıcı bir cezala değil midir? Günümüz hukukunda amaç suçlunun onurunu zedelemek değil; onu ıslah etmektir. Şeriat hukukundan başka hiçbir hukukta kırbaçla cezalandırma olduğuna da rastlamadım.
Allah, geleceği nasıl olup da görememiştir? Görmüş olsaydı bu cezanın uygulanmasını kitabına koymazdı…
Ve yine: “Nisa Suresi’nin 25’inci aye¬tine göre zina eden evli cariyelere, hür kadınların yarısı kadar ceza verileceği belirtilmiştir. Hür ka¬dının zina cezası 100 sopadır. Bunun yansı 50 sopa eder.” Demektedir. Geleceği gören bir Allah; nasıl olur da hür ve hür olmayan (cariye) ayrımı yaparak hür olana 100, hür olmayan 50 sopa der… Günümüzde köle, cariye mi kaldı…
Ne var ki Köle, Hür ayrımı şu an çok az da olsa Suidi Arabistan’da ve Afrika’daki şeriatla yönetilen ülkelerin bazılarında, hâlâ, az da olsa uygulandığını görmekteyiz.
Hiç kendimizi kandırmayalım. İslam şeriatını gerçekliği ile görmemiz bizim gelişmezliğimizle doğru orantılıdır. İslam şeriatını çağımız ahlak ve hukuk anlayışına uydurmadıkça İslam dünyası bu geri kalmışlıktan, bu yoksulluktan, bu bilglisizlikten, bu birbirine kıymaktan kendini alamaz.
İslam şeriatını çağımıza uydurmak için Hacı Bektaşi Veli’nin, Mevlana’nın, Şeyh Bedrettin Simavi’nin, Yunus Emre’nin hümanist anlayışına topluma hakim kılmalıyız Aksi takdirde bu kısır döngüde dönüp dururuz.
Eren Bilge, (G. T. 28.12.2009)
X
ÜLKEMİZDEKİ İSLAMCILARIN YOK DEDİĞİ ÜÇ KURUM:
HULLE – KÖLELİK – RECM

“Zinâ eden kadın ve zinâ eden erkekten her birine yüz sopa vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini (ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.” (Kuran. 24/2)
BU AYETİN ALTINDAKİ AÇIKLAMA: (İslam hukuk dilinde bu cezalandırma şekline “hadd” denir. Ayette emredilen bu uygulama yalnız bekar olup da zinâ edenler içindir. Eğer evli bir erkek ve kadın zinâ etmişlerse, bunlara “recm” cezası tatbik edilir. Bu cezaların tatbik şekilleri hakkında fıkıh kitapları etraflı bilgi verirler.)
Yukarıdaki ayet ve açıklaması: Suudi Arabistan Krallığı tarafından bastırılan “Kurân’-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi”nden alınmıştır (Medine-i Münevvere. 1407-1987).
Türkiye Diyanet Vakfı, Ocak 1998 beşinci Baskısında bu ayeti ve açıklamasını olduğu gibi aldığı halde Kasım 2002’de yaptırdığı baskıda ayeti aldığı halde açıklamasını almamıştır. Neden acaba?..
Prof. Dr. Suat Yıldırım Eylül 2004 ve Nisan 2005 baskılarında ayeti ve açıklamasını olduğu gibi almış olup bu ceza kuralının İslam’a Yahudilerin kitabı Tevrat.Tesniye 22/21-25’ten geçtiğini belirtmektedir.
Ne var ki diğer allameler çevirilerinde bu ayeti (K. 24/2) aldıkları halde açıklamasına yer vermemişlerdir. Neden acaba?
Her ne kadar Kuran’da recm adı geçmemekte ise de Nuzül Sebepleri adlı kitaplardan öğrendiğimize göre İslam Peygamberi; Yahudilerin, yüzünü boyayarak sokaklarda gezdirdikleri bir genç için Yahudilere soruyor:
– Bunu niçin bu şekilde cezalandırıyorsunuz?
– Zina suçunu işledi de…
– Sizin kitabınızda zina suçunu işleyenlere recm cezası emredilmiyor mu?
– Evet! Ancak, bu suçu zenginler de işlediği için cezayı bu şekle dönüştürdük…
Bunun üzerine İslam Peygamberi:
– “Kim Allah’ın indirdiği ahkam ile hükmetmezse işte onlar tam kâfirdirler.” (K. 5/44, 45) ayetini okuyarak suçluya recm cezası uygulaması gerektiğini belirtmiştir.
(Bkz ESBAB-I NÜZÛL. Telif. Abdulfettah EL- KÂDÎ.Tercüme Doç. Dr. Salih AKDEMİR s. 154 VE DİĞER NÜZÛL KİTAPLARINA…)
Görüldüğü gibi Yahudilerin kitabındaki Recm cezasını İslam Peygamberi Allah’ın emri olarak kabul ediyor ve bu emre uymayanları da kafi ve zalim olarak ilan ediyor.
Bu konuda Sahih-Buhari’de ilginç bir açıklama var.
Sahih-i Buhari’de yazıldığı üzere; 2. Halife Ömer’in: “Allah’a yemin kasem ederim ki Kuran’da recm ayeti vardı. Nereye gitti bu ayet?” diye celallendiğini de yazmaktadır… Sahih-i Buhari’deki bu açıklama, “Kuran’ın bir harfi bile değiştirilmemiştir!” diyenlere sunulur…
Kaldı ki hadis kitaplarının hepsinde İslam Peygamberi’nin recm cezasını uyguladığı açıkça belirtilmekte ise de; bizim allamelerimiz hiç çekinmeden “İslam’da recm yok!” diyebilmektedirler.
Kuran’da recm adı geçmemektedir ama; günümüzde bile, şeriatla yönetilen bütün İslam ülkeleri bu recm cezasını uygulamaktadırlar. “İslam’da recm yokmuş da” bu ceza evli olduğu halde zina yapanlara neye dayanılarak uygulanmaktadır?..
Tarih ve hadis kitapları İslam’da recm yok diyen Süleyman Ateşleri, Yaşar Nuri Öztürkleri, Zekeriya Beyaz gibileri yalanlamaktadır. İşte ekteki yazılarda recm gerçeği ve allamelerimizin yalanları ile karşılaşacaksınız…
Ne mutlu gerçek saygısı (Din ilminde gerçek saygısına Allah denir…) gereği gerçekleri söyleyenlere. Çünkü zerrece gerçek saygısı olanlar gerçekleri saptırıp gizlemezler. Bilinmelidir ki “Yalan söyleyen gerçeğin (Allah’ın) en büyük düşmanıdır!..”
Demokratik laik, sosyal hukuk devletinde artık; hulle, kölelik, recm, kadını dövme, kadını eve kilitleme, çaprazlama el ayak kesme, hırsızın elini kesme, Müslim gayr-i Müslim ayrımı, kâfirdir, mürtettir katli vaciptir anlayışıyla ülke yönetmenin devri geçmiştir…
Demokrasi ve laiklik ilkeleri gereğince yönetilen ülkelerde Allah’tan geldiği söylenen din kuralları ile devlet ve toplum yönetilemez. Demokrasi ve laiklik ilkeleri bütün dinleri devlet ve toplum yönetiminden dışlamıştır. Demokrasi ve laiklik kuralları kaldırılmadığı sürece günümüz hukukuna aykırı olan din kuralları Türk halkına kabul ettirilemez.
Ey İslam allameleri dininizi gerçekten seviyorsanız İslamî kuralları günümüz ahlak, hukuk ve insan hakları ilkeleri ile uyumlu duruma getiriniz. Yoksa tarihe karışacaksınız..
Av. Bilge Balta, 16.8.2006
X
RECM’İN DEĞİŞMİŞ OLDUĞUNUN GÜNCEL BİR İSPATI DAHA…

Kimi müslümanın “İslamiyet adına” yaptığına kimi müslümanlar “islamiyet’te yeri yok” diyor!
Hangisine inanılacak?
Nijerya’da bir kadının “gayrımeşru doğum” (ne demekse????) yapmasından dolayı recm cezasına çarptırılması üzerine kimler ne dedi?
Recm, Kuran’da yoktur – (Ama Muhammed’in hadislerinde vardır)
İlahiyat profesörleri ‘‘recm’’ cezasının Kuran’da yer almadığını, fıkıhta (din adamlarının yorumları ve bunlara dayanan uygulamalar) bulunduğunu söylediler. Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, ‘‘Bizi yorumlar bağlamaz’’ derken Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, recmi Hz. Ömer’e bağlamak isteyenlere kesinlikle inanılmaması gerektiğini vurguladı.
Not: Recm Kuran’da yoktur ama erkek hırsız ile kadın hırsız farketmez, hırsızların elinin kesilmesi cezası vardır. Ayrıca islamiyete inanmayanların el ve ayaklarının çapraz kesilmesi cezası da vardır. (Bkz: www.kuranayetleri.cjb.net )
Zina’nın suç olduğunu düşünenler, bunun cezasını da merak edebilirler: Kuran’da, zina yapana 100 sopa vurulması cezası vardır.
Prof.Dr. Zekeriya Beyaz: “Şeriatta, fıkıhta var”
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, Kuran’da recm konusuyla ilgili her hangi bir ayet olmadığını belirtti. Prof. Beyaz, şunları söyledi:
‘‘Recm, Arapların eski ádetlerinde vardır. Ama İslam bunu kabul etmemiştir. Kuran’da böyle bir konu yoktur. Ancak şeriatta vardır. Şeriat İslam değildir, Kuran değildir. Şeriat İslam adına, Kuran adına yapılan yorumlardır, fıkıhtır. Geçmişte din álimlerinin İslam adına yapmış olduğu yorumlar içinde, içtihatlar içinde recm konusu da mevcuttur. Şu var ki bizi bu yorumlar bağlamaz, asıl olan Kuran’dır ve Kuran’da böyle bir şey mevcut değildir. İslam tarihinde, özellikle Türk İslam tarihinde recm olayı hemen hemen yok gibidir. Bir tane İstanbul’da Sultanahmet’te At Meydanı’nda yapılmış. Padişah da bundan hoşlanmamış, eleştirmiştir. Bir daha da böyle bir uygulama olmamıştır. İslamiyet eski örf ve ádetleri meşru kıldığı için içtihat söz konusu olmuştur.’’
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk
Tevrat’ta olan ceza
Eski İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, recmin Kuran’da yer almadığını, fıkıh terimi olarak zina suçu işlemiş evli kadın veya erkeğin halk önünde taşlanarak öldürülmesini anlattığını söyledi. Prof. Öztürk, şunları anlattı: ‘‘Kuran’da tanıklarla belirlenip kesinlik kazanmış bir zina suçu için evli-bekar ayrımı yapmadan bir tek ceza getirilmektedir. ‘Celde’ yani kamu otoritesinin uygun bulacağı sopa, çubuk türünden bir aletle bir grup insanın görebileceği bir yerde seksen kez vurmak. Bu vuruşun öldürme veya yaralama maksadıyla yapılmaması gerektiği ittifakla kabul edilmektedir. Maksat, utandırma, caydırmaktır. Recm, Tevrat’ta bulunan bir cezadır. Neresinden bakarsanız bakın recm diye bir cezanın İslamda varlığını kabul, bizi içinde çıkamayacağımız çelişmelere, tutarsızlıklara, kuşkulara iter.’
(Ben şahsen Yaşar Nuri Öztürk’ün her söylediğine inanmıyorum. Çünkü, kendisi iki farklı tarihte yapmış olduğu Kuran çevirisinde Nisa 34. Suresi’ni iki farklı şekilde tercüme etmiştir. (Bkz: www.nisa34.cjb.net) Üstelik, Nisa 34’ün bu ikinci tercümesi, dünyadaki Kuran tercümelerine aykırı olarak yanlıştır.)
**
Murat Bardakçı: Osmanlı’da bir kez uygulandı
Recm cezası, altı asır devam eden Osmanlı devletinde sadece bir defa, 1680’de, Dördüncü Mehmed’in saltanatı sırasında uygulandı ve Yahudi bir erkekle ilişkiye giren Müslüman bir kadın, Sultanahmet Meydanı’nda taşlanarak idam edildi.
Kadın, Aksaraylı Abdullah Çelebi adında bir adamla evliydi ve Yahudi bir erkekle basılmıştı. Rumeli Kazaskeri Beyazizade Ahmet Efendi, zina eden çifti yargıladı ve kadının taşlanarak öldürülmesine, erkeğin de kafasının kesilmesine hükmetti.
Türk hukuk sisteminde o zamana kadar görülmemiş olan bu karar, sarayda ve yönetim çevrelerinde tepkiyle karşılandı. Bazı yüksek bürokratlar kararı geri alması veya bir başka infaz biçimi uygulatması için Beyazizade’yi sıkıştırdılar, ancak baskılar ters sonuç verdi.
İnfaz günü, mahkumlar, Sultan Ahmed Camii’nin hemen karşısında bulunan burmalı taşın önüne getirildiler. Ortada iri taşlardan oluşan bir yığın vardı. Kadın, burada önceden kazılmış olan çukura beline kadar gömüldü ve infaz başladı. İlk taşı, recm hükmünü vermiş olan Rumeli Kazaskeri Beyazizade Ahmed Efendi attı ve bunu diğer taşlar takip etti. Kanlar içinde kalan kadının can vermesinden sonra Yahudi erkeğin de kılıçla boynu vuruldu.
Recm, eski Arap geleneklerinden
Recm cezası, Kuran’da yoktur. Kuran, zina eden erkekle kadına ‘‘100 sopa vurulmasını’’ emreder, ancak taşlayarak öldürme cezasına, yani recme yer vermez. İslamiyet öncesi Arap geleneklerinin yanısıra Yahudi hukukunda da bulunan recm, sonraki asırlarda İslam hukukuna dahil edilmeye çalışılmış ve kaynak olarak Kuran değil, Hazreti Muhammed’in bazı hadisleri gösterilmişti.
Münif Fehim’in Osmanlı’daki tek recm cezası uygulamasını gösteren temsili resmi, Murat Bardakçı’nın özel koleksiyonunda bulunuyor:
Peki Gerçek nedir?
Islamiyet dininde Recm vardır. Recm’in dayanağı da “Cennet anaların ayakları altındadır” hadisi ile güya kadınlara çok değer verdiği ifade edilen islam dininin diğer hadisleridir:
X
ŞERİATTA, KIZLARIN SÜNNETİNE DENİR HİTAN
HİTAN, KADIN CİNSELLİĞİNE VURULAN BİR TIRPAN

Sayın okuyucularım bilin ki yarasalar rahatsız oluyor diye güneş doğmamazlık etmez. Gerçek saygısı olanlar yazdıklarımızı engellemek için bize akıl vermez. Daha doğrusu isteyip de beceremeyenler bize derler: “Yazma boşuna, değmez uğraşmaya…)
Aşağıda yazım için ey bana kızıp küfredecek olan insanımsı. Bana kızıp küfredeceğine; önce, gösterdiğim kaynaklara bakaman mı?
X
KIZINI SÜNNET EDEN BABAYA CEZA
“ABD’de bir mahkeme, 2 yaşındaki kızını sünnet Eden Etiyopyalı babayı suçlu buldu ve 10 yıl hapse mahkum etti.”
Georgia Eyaleti’nde görülen davada jüri, 30 yaşındaki göçmen Halid Adem’in, kızının cinsel organına fiziksel zarar vererek ağır darp ve çocuğa eziyet suçlarını işlediğine karar Verdi. Adem, 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırıldı.
Halid Adem’den üç yıl önce boşanan Anne Fortunate Adem, kızının sünnet edildiğinin geçen yıl farkına vardığına savunarak dava açmıştı. Savcılık, sanığın 2001 yılında 2 yaşında olan kızının cinsel organından bir parçayı, “gelenekler uyarınca” makasla kestiğini savundu. Yargıcın ceza kararını bekleyen Halid Adem, kızını sünnet ettirmediğini iddia ediyordu. Belli bir dine özgü olmayan geleneksel kadın sünnetinde, klitorisin kesilerek kadının seksten zevk almasının engellenmesi amaçlanıyor. 2 Kasım 2006
Üzüntü verici bu olay üzerine bizim ilahiyatçı allameler, özellikle Yaşar Nuri Öztürk ile Zekeriya Beyaz’a sorsak hemen yapıştırırlar: “İSLAM’DA SÜNNET YOKTUR!” Ne var ki haberde de görüldüğü gibi bu işlem “S.Arabistan, Mısır, Sudan ve Pakistan” gibi bazı İslam topluluklarında uygulanmaktadır.
Bu örneği de verince hemen yapıştırırlar: “Kuran’da, kadınlara sünnet olayı yoktur…
Evet, Kuran’da yoktur ama Hadis kitaplarında var. Soralım bakalım buna ne kulp takacaklar. Oysa kimi İslami köktenciler, aşağıdaki hadisler gereğince, kadınların da sünnet edilmesini şart koşuyorlar.
Haberde “Belli bir dine özgü olmayan” deniyor ama bu işlem belli bir dine özgü olarak uygulanıyor. Bu uygulama neye dayanılarak yapılıyor araştırma gereği duydum.
Beni araştırmaya yapmaya iten ikinci bir neden de bir yargıç dostum görevli Sudan’a gitmiş. Orada, “kadınların sünneti” söz konusu olmuş. Bizim yargıç “Bizim bildiğimiz İslam’da böyle bir uygulama yok!” deyince Sudanlı Müslüman: “Siz nasıl Müslümansınız?” diye kendisini aşağılamış…
Müslüman bir ailede doğdum ve Müslüman bir ortamda büyüdüm. Gaziantep’te böyle bir olayın varlığına ilişkin bir söz ve uygulama da görmedim. Ne var ki İslam kaynaklarında aşağıdaki kayıtları görünce şaştım kaldım…
İşte dayanak gösterdikleri hadislerden en sağlam Hadis:
“Ey Atıyye, yufkadan sünnet et, derin gitme, çünkü yufka sünnet etmek (kanın üste çıkmasıyla) yüzü güzelleştirir ve kocası için daha zevkli olur.” (İhyau Ulumid-din- İmamı Gazali. 1cilt. s. 382)
İslam Peygamberinin döneminde kızları sünnet eden Atiye adında bir kadın varmış. Hadise göre Peygamber kadına, sözde, böyle diyesiymiş.
Ama bu sünnet olayına başka hadis kitaplarında da karşılaşınca ne deyeceğimi şaşırdım. Ancak sünnet olayı Hadis kitaplarında hitân olarak geçiyor. İşte bunlardan bazıları:
“Hadis’te, hitân’ın islamiyetten evvelki müesseselerden biri olduğu kabul edilmiştir. Fıtrâ (al – fitra)’nin şartlarını hâdislerde; tırnak kesmek, misvak kullanmak, bıyık ve sakal kesip düzeltmek ile birlikte hitân da zikredilir.
(Buhari, Libâs, bab 63)
Bilindiği gibi Buhari’nin hadisleri sahih (gerçek hadisler) olaak kabul edilir. Bununla birlikte Hitân olayına; Müslim, Tâhara, trc, 49 vd… Tirmizi, Adap bab 14’te de rastlamaktayız…
Ahmet b. Hanbal(krş. V.75)’in rivayet ettiği bir hâdiste hitân erkekler için sünnet ve kadınlar için bir şeref ve mefharet (övülmeye vesile olan şey…) olarak gösterilmiştir. Bu söylem Gazali’nin “İhyau Ulûmid-Din” adlı kitabının 1. cilt. S.382 aynen şu şekilde geçmektedir: “Sünnet olmak erkeklere sünnet, kadınlara ise fazilettir.”
Kadınların hitân’ına bazı Mekkelilere verilmiş olan İbn mukatti’at al-büzür; yani, kadın sünnetçisi kadının oğlu lakabı da şehadet eder.” (Bakınız: İslam Ansiklopedisi HİTAN maddesi.)
İlgilenenler belirtilen bu hadislere bakabilirler. (Buhari, Libâs, bab 63; Müslim, Tâhara, trc. 49 vd… Tirmizi, Adap bab 14…).
Hadis: “Ey Atıyye, yufkadan sünnet et, derin gitme, çünkü yufka sünnet etmek (kanın üste çıkmasıyla) yüzü güzelleştirir ve kocası için daha zevkli olur.” (İhyau Ulumiddin – İmamı Gazali – C. 1. s. 382)
Kuran’da kadının da, erkeğin de sünnet olması geçmez. Sünnetin sağlığa faydalı olduğunu düşünen sünnet olabilir, ama sünnet olmak istemeyen de olmayabilir. Bu dini bir sorumluluk değildir.
Hadiste görüldüğü gibi, kadınların sünneti de hadis başlığıyla dinimize mal edilmiş bir uygulamadır. Hadise göre kadının sünneti derin kesilmemek kaydıyla yapılmalıdır. Bu uygulama yüzü güzelleştirecektir(!) ve kadının kocasının zevk almasını sağlayacaktır.
Gazali’yi yere göğe sığdıramayıp ona Hüccetül İslam (İslam’ın senedi), Zeynüddin (Dinin süsü) lakaplarını takanlar, Gazali’yi ilmin doruğu görenler, hadisleri Kuran’a eş koşanlar! Kadınlarını, kızla-rınızı sünnet ettirdiniz mi? Ettirmediyseniz, niye ettirmiyorsunuz? Yoksa siz sünnete muhalefet mi ediyorsunuz? Yoksa siz sünneti be-ğenmiyor musunuz? Bu uydurma sünnetleri beğenmeyenlerin, uydurma izahlarınıza göre kafir olacağını bilmiyor musunuz? Ne ya-zık ki dine sokulan bu ilaveler dinin uygulanamaz bir sistem olarak görülmesine sebep olmuştur. Ne yazık ki Gazali gibi en çok ciddiye alınan kişiler bu izahlara yer vermiştir.
Burada bize düşen Atatürk’ün de dediği gibi “Her ne ki akla, mantığa ve bilimsel verilere uygundur; o dindir; değilse din dışıdır…
Akla, mantığa ve de bilimsel verilere aykırı veriler; kim tarafından söylenirse söylensin bizlere düşen akıl ve mantık ölçülerine vurarak değerlendirmektir. Çünkü yaşama karşı sorumlu olan bizleriz. Dinimiz böyle emrediyor diyerek günümüz hukukuna ve yasalarına aykırı davranışlarda bulunursak ceza almaktan kurtulamayız…
Av. Bilge Balta, 16.6.2007
X
KADINLARIN DA SÜNNET EDİLMESİNİ ŞART KOŞUYORLAR.

S. Arabistan, Mısır, Sudan, ve Pakistan’da uygulanmaktadır. Mısır bu uygulamayı yasa ile yasaklamış olmasına rağmen önüne geçememektedir.
Türkiye’de de sünnetsiz kadınlar tarafından kesilen hayvanların murdar olduğuna inanan tarikatlar vardır. Ancak uygulama yapılıp yapılmadığını bilmiyorum.
Bilenler varsa açıklasınlar lütfen.
Ç.Ç. 2.11.2006
X
Haberde “Belli bir dine özgü olmayan” ve yukarda görüleceği gibi “S.Arabistan, Mısır, Sudan, ve Pakistan’da” denilince acaba islami kaynaklarda bu konuda bir açıklama var mı diye araştırma yapma gereği duydum.
Beni araştırmaya yapmaya iten bir neden de bir yargıç dostum bir heyetle görev gereği Sudan’a gitmiş. Orada “kadınların sünneti söz konusu olmuş. Bizim yargıç “Bizim bildiğimiz İslam’da böyle bir uygulama yak!” deyince Sudanlı Müslüman: “Siz nasıl Müslümansınız?” diye kendisini aşağılamış…
Müslüman bir ailede doğdum ve Müslüman bir ortamda büyüdüm. Böyle bir olayın varlığına ilişkin değil uygulama bir söz bile duymadım…
Ne var ki İslam kaynaklarında aşağıdaki kayıtları görünce şaştım kaldım…
“Hadis’te, hitân’ın islamiyetten evvelki müesseselerden biri olduğu kabul edilmiştir. Fıtrâ (al – fitra)’nin şartlarını hâdislerde; tırnak kesmek, misvak kullanmak, bıyık ve sakal kesip düzeltmek ile birlikte hitân da zikredilir. (Buhari, Libâs, bab 63; Müslim, Tâhara, trc,49 vd… Tirmizi, Adap bab 14…),
Kadınların hitân’nın bu bahislere zımnen dahil bulunması muhtemeldir.
Ahmet b. Hanbal (krş. V.75)’in rivayet ettiği bir hâdiste hitân erkekler için sünnet ve kadınlar için bir şeref ve mefharet (övülmeye vesile olan şey…) olarak gösterilmiştir.
Kadınların hitân’ın abazı Mekkelilere verilmiş olan İbn mukatti’at al-büzür; yani, kadın sünnetçisi kadının oğlu lakabı da şehadet eder.” (Bakınız: İslam Ansiklopedisi HİTAN maddesi.)
İlgilenenler belirtilen bu hadislere bakabilirler. (Buhari, Libâs, bab 63; Müslim, Tâhara, trc. 49 vd… Tirmizi, Adap bab 14…).
Burada bize düşen Atatürk’ün de dediği gibi “Her ne ki akla, mantığa ve bilimsel verilere uygundur; o dindir; değilse din dışıdır…
Akla, mantığa ve de bilimsel verilere aykırı veriler; kim tarafından söylenirse söylensin bizlere düşen akıl ve mantık ölçülerine vurarak değerlendirmektir. Çünkü yaşama karşı sorumlu olan bizleriz. Dinimiz böyle emrediyor diyerek günümüz hukukuna ve yasalarına aykırı davranışlarda bulunursak ceza almaktan kurtulamayız…
Bu konuda ekleyecekleri olan varsa söylesin. Yeter ki gerçeklere değinen bizlere sövmesin ve de hakaret etmesin…
Av. Hayri Balta, 18.12.206
X
KİM SÜNNETLİ, KİM SÜNNETSİZ

Aşağıda; Ertuğrul Özkök’ün 15.7.2007 tarihli Hürriyet’te çıkan bir yazısını sunuyorum. Bu yazıdan beni haberdar eden Mustafa Kemal oğlu’na teşekkür ediyorum.
Ertuğrul Özkök bu yazısında din konusunda atıp tutanları düşünmeye zorluyor ve din konusundaki bilgisizliklerin ne yoğun olduğunu gösteriyor.
Öyle ya sünnetsiz peygamberin ümmeti sünnetli oluyor. Sünnetli peygamberin ümmeti ise sünnetsiz oluyor.
Hadi çık çıkabilirsen işin içinden…
Son satırlarda da ise Muhammet Peygamberin anadan doğma sünnetli olduğu söyleniyor bir bilen tarafından ama; işin aslı öyle değil. Hiç kimse anadan doğma sünnetli olmaz…
İşin aslı başka ama gerçeği söylemeye ortam elverişli değil… Ancak şu kadarı bilinsin ki Kureyşliler; Müslüman olmadan önce putperestti ve çocuklarını sünnet ederdi.
Neyse biz şimdilik Ertuğrul’un aşağıdaki yazısını okuyalım:
+
Kim Sünnetli, Kim Sünnetsiz
MİLATTAN Önce 2000 yılında, Terah adlı bir lider, başında bulunduğu kabilesini, Fırat Nehri’nin kuzeyine geçirip bugünkü Türkiye topraklarına soktu.
Terah, Asurluların zulmüne uğrayan bir Yahudi kabilesinin lideriydi.
Yanında oğlu İbrahim ve gelini Sara ile torunu vardı.
Kabile, Harran Ovası’na yerleşti.
Terah bir süre sonra öldü ve yerine oğlu İbrahim geçti.
İşte o günlerde ilginç bir olay meydana geldi.
İbrahim bir gece, Tanrı Yehova’yı gördü.
İbrahim’in, “Yehova”yı görmesiyle tek tanrılı dinlerin ilki olan Yahudilik doğdu.
Tanrı Yehova o gece İbrahim’e bir emir verdi, bir de vaatte bulundu.
Verdiği tek emir şuydu:
“Seçilmiş halkın bütün erkekleri, doğumlarının sekizinci gününde sünnet olacaktır.”
Vaat ettiği şey ise onlara ait bir topraktı.
İbrahim o günden itibaren Hazreti İbrahim olacaktı.
Peki Hazreti İbrahim neden, erkeğin bir organının kesilmesi gibi bir geleneği başlatmıştı?
Cevabı basitti.
Çünkü başında bulunduğu insanları “seçilmiş bir halk” olarak görüyordu ve onları bir şekilde öteki insanlardan ayırmak gerekiyordu.
“Sünnet” böyle doğdu.
+
Yahudiler 400 yıl boyunca, Hazreti İbrahim’in koyduğu kurallarla yaşadılar. Ancak Milattan Önce 1600 yılında, o bölgelerde kuraklık ve açlık başlayınca Mısır’a göç etmek zorunda kaldılar.
Bu göç sırasında başlarında Hazreti Yusuf vardı.
İlk dönemlerinde Mısır Firavunları onlara çok iyi davrandılar.
Sonra ne olduysa, Yahudiler birden köle muamelesi görmeye başladılar.
Hatta yeni doğan bütün erkek Yahudi çocuklarının öldürülmesi emredildi.
O günlerde Levi isimli bir Yahudi, aynı kabileden bir kızla evlendi ve bir erkek çocukları oldu.
Çocuğun adı Musa’ydı.
Çocuklarını üç ay boyunca sakladılar, ancak tehlike büyüyünce annesi, Musa’yı bir sepete koyarak Nil Nehri’ne bıraktı.
Firavun’un kız kardeşlerinden biri çocuğu buldu ve ona baktı.
İşte bu çocuk büyüyünce, Yahudilerin en büyük peygamberi olan Hazreti Musa oldu.
Tahmin ediyorum, benim aklıma gelen soru sizin de aklınıza gelmiştir.
Dini gereği “sünnetli” olan bir Yahudi çocuğu, nasıl olup da tanınmamış ve kurtulmuştu?
Yahudilerin bütün erkek çocukları öldürülürken, o nasıl korunmuştu?
Bu sorunun cevabı, tek tanrılı bütün dinlerin açıklanması güç gerçeklerinde yatıyor.
Hazreti Musa kurtuldu, çünkü sünnetsizdi. Sünnetsiz olduğu için büyük bir ihtimalle Mısırlı çocuk sanılmıştı.
Yani onu “seçilmiş halkının” en büyük peygamberi haline getirecek olan şansı, dininin ilk emrini yerine getirmemiş olmasıydı.
+
Tek tanrılı dinlerin “sünnet” hikáyeleri bundan ibaret değil elbet.
Hıristiyan áleminin en büyük peygamberi Hazreti İsa’dır.
Ama Hıristiyanlığı din haline getiren kişi “Aziz Paul”dur.
Aziz Paul’un, İsa’nın ölümünden sonra bütün Hıristiyan álemini bir araya toplamak için verdiği ilk emirlerden biri neydi?
“Sünnet olmamak…”
Çünkü, kurduğu dinin halkını, ancak bu yolla Yahudilerden ayırabileceğini düşünüyordu.
Ama şu ilahi kadere bakın ki, Hıristiyan dininin en büyük peygamberi Hazreti İsa sünnetliydi.
Çünkü Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğmuş, Yahudi bir insan olarak çarmıha gerilmişti.
Sünnetli Yahudilerin peygamberi sünnetsiz, sünnetsiz Hıristiyanların peygamberi ise sünnetliydi.
+
Bu bilgileri, geçen hafta “Yahudiler, Tanrı ve Tarih” isimli bir kitapta okudum.
Kitabı kapattıktan sonra bazı sorular aklıma takıldı.
Erkek çocukların “sünnet” olması ádeti Müslümanlığa nasıl girdi?
Ve ikinci soru?
Hazreti Muhammed sünnetli miydi?
Bu soruyu da bilen birine sordum.
Cevabı şu oldu:
“Hazreti Muhammed’in sünnetli doğduğuna inanılır.”
Ertuğrul ÖZKÖK, Hürriyet. 15.5.2007
(*) Max I. Diamont: “Jews, God and History”, New American Library, 2003
X
KIZ SÜNNETİ DEHŞETİ

The Washington Post, Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetiminde yaygın olarak uygulanan kadın sünnetini haber konusu yaptı.
7 yaşındaki Şilan’ın sünnetinin dehşetini fotoğraflarla sayfalarına taşıdı.
Fotoğraflarda 7 yaşındaki Şilan’ın sünneti görülüyor. İşlem tamamlandığında bir torba şeker ve gazozla ödüllendiriliyor.
Şilan, dinlenmesi için diğer sünnetli kızlarla bir odaya alınıyor.
Sünnetçi, 5 kızı 4 bin Irak dinarı (yaklaşık 5 YTL) karşılığında sünnet ediyor.
Anne Ayşa Hamid, “Bunu neden yaptığımızı bilmiyoruz ama asla durdurmayacağız, çünkü İslam ve büyüklerimiz böyle istiyor” diyor.

Irak’ın öteki bölgelerine göre en gelişmiş, sosyal olarak en ileri bölgesi olarak gösterilen Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetiminde kızların sünnet edilmesi, ABD’nin etkili gazetelerinden “The Washington Post”a haber konusu oldu.
Gazete, Tuz Hurmatu çıkışlı haberinde, Kürtler arasında yaygın olarak uygulanan kadın sünnetinin “kadınların kötü durumuna ilişkin bir gösterge” olduğunu bildirdi.
Kuzey Irak’ta geçtiğimiz haftalarda da erkeklere iki kadınla evlenebilme hakkı getirilmiş, çokeşlilik kararı Kuzey Irak ve birçok ülkede kadın hakları kuruluşlarının tepkisini çekmişti.
Genital sakatlanma
“Washington Post”un önceki günkü sayısında Amit R. Paley imzasıyla yayımlanan habere göre, Kürt bölgesi, dünyada kadınların yaygın olarak sünnet edildiği birkaç yerden biri.
Bu yıl gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, Kürt kadınlarının yüzde 60’ından fazlası sünnet ediliyor.
Hatta, Kürt kentlerinden birinde kadınların yüzde 95’i, insan hakları savunucu grupların “genital sakatlanma” olarak nitelediği bu tür bir pratiğe maruz kalmış durumda.
Kadın hakları savunucusu gruplar, Afrika ve Ortadoğu’da bazı yerlerde rastlanan kadın sünnetinin Irak’ın Arapların yaşadığı bölgelerinde çok ender olduğunu belirtiyor.
Kadın sünnetinin, Irak’taki Araplar arasında değil de Kürtler arasında yaygın olmasının nedeni tam olarak bilinmiyor.
Kadın sünnetini savunanlar, uygulamanın nedeni olarak Hz. Muhammed’e mal edilen bazı sözleri gösteriyor.
Oysa Müslüman alimlerinin bir kısmı, bunların Hz. Muhammed’e ait olduklarının şüpheli olduğunu vurguluyor.
Baba işe karıştırılmıyor
Kadın sünneti kadın uygulayıcı tarafından yapılıyor ve erkekler işe karıştırılmıyor.
Sünnet olacak kızın babasına sadece haber veriliyor.
Sünnet işlemi ile tören, anne ve ebe tarafından gerçekleştiriliyor.
Pişirdiği mundar
Kürtlere göre, kadın sünnetinin iki amacı var. İlk önce, bu yolla kadının cinsel arzuları kontrol altına alınıyor.
İkinci olarak da, kadın ruhen temizleniyor ve pişirdiği yemek mundar olmaktan çıkıyor.
Yani ancak sünnetli kadının pişirdiği yemek yenebilir. Deniyor..
Kürt bölgesindeki kadın hakları savunucuları, “sünnetin zararsız ve İslam’ın gereği olduğu” şeklindeki yanlış inancı yıkmak için yoğun bir mücadele veriyor.
Sünnetin en çok uygulandığı köylere gidilerek, kadınlara ve dini inanç liderlerine sünnetin kadına verdiği fiziki ve psikolojik zararları anlatılıyor.
Sağlık uzmanları, sünnetin önceden tahmin edilmesi çok zor tıbbi sonuçları olabileceğine, enfeksiyon, kronik ağrı ve bebek doğumunda riskin artmasına yol açabileceğine dikkat çekiyor.
Parlamento yasaklamıyor
Ancak Kürt parlamentosu kadın sünnetini yasaklayan bir karar almaktan geri duruyor.
Sünnetin yasaklanmasını isteyenler, bu sene işlenen namus cinayetleri sayısının artmasını da, kadınların önündeki engellerin azalmadığına dair bir kanıt olarak gösteriyor.
Kürt parlamentosundaki Kadın Komitesi’nin Başkanı Pakshan Zangana, “kadın sünnetine 10 yıl hapis cezası verilmesini” öngören bir yasa çıkarılması için lobi yapıyor.
‘Küçük sorun’ görülüyor
Fakat yasa taslağı, şimdiye kadar göze pek çarpmayan bu geleneğin uluslararası kamuoyunun dikkatine sunulmasını istemeyen önde gelen Kürt liderlerce bir yıldan beri parlamentoda sürüncemede bırakıldı.
Kürt bölgesi İnsan Hakları Bakanı Yusuf Muhammed Aziz, sorunun parlamentonun bir yasa çıkarmasını gerektirmediğini belirterek, “Her küçük sorun için yasa çıkaramayız” dedi.
Cinsel yaşamı derinden etkiliyor
Klitorisin, genellikle ilkel şartlarda çeşitli cerrahi müdahaleye tabi tutulduğu kadın sünneti, kadının cinsel yaşamını derinden etkiliyor. Farklı türleri var. Bir uygulamada, klitoris tümüyle çıkarılıp dış dudaklar birbirine dikiliyor. “Firavun” veya “Peygamber Sünneti” adı verilen bu müdahale sonunda, kadın genital bölgesinde yalnızca âdet kanaması ve idrar çıkışı için ufak bir delik kalıyor.
Güneydoğu’da yapanlar da var
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, Afrika’da değişik inanç sistemlerinde de görülen kadın sünneti, yaygın olarak şu ülke ve bölgelerde uygulanıyor: Suudi Arabistan’ın kuzeyi, Ürdün’ün güneyi, Kuzey Irak, Mısır, Suriye, İran’ın batısı, Türkiye’nin güneydoğusu, Umman, Güney Amerika’daki bazı etnik gruplar, Orta Afrika ülkelerindeki kabileler.
İslamiyette kadın sünneti yok
Prof. Dr. Saim Yeprem (eski Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı):
İslamiyet’te kadının sünnet edilmesi diye bir şey yok.
İslam dininde bunun yeri de yok.
İslam’da bir tek sünnet var, o da Hazreti İbrahim’den gelen sünnettir.
Yani erkeklerin sünnet edilmesidir.
Afrika’daki bazı bölgelerde kadınlar sünnet ediliyor.
Bu daha çok yöresel geleneklerden kaynaklanıyor.
X
ŞİLAN’IN ÇIĞLIĞI…
Milliyet’in birinci sayfasında çıkan o fotoğrafı kesip sakladım… Sürekli bakıyorum fotoğrafa…
Washington Post’un geniş yer verdiği Amit R. Paley imzalı haber-röportajı Milliyet birinci sayfadan vermişti 2008’in son günü:
“Sınırımızda acı manzara…”
Kesme taştan yapılmış bir oda… Utangaç, sıkmabaşlı bir kız çocuğu, yanında annesi ve yaşlıca bir kadın…
Yaşlıca kadın yere çömelmiş… Galiba o yapacak kız çocuğunun sünnetini.
Haberi okuyunca anlıyorum…
Yere çömelen kadın ebe.
İçimden bir şeyler kopuyor!
Sessizliğin sınırında dolaşır gibiyim.
Odamın penceresini açıyorum, buz gibi bir hava giriyor içeriye, hemen kapatıyorum.
Gecenin ilerlemiş saatinde düşünmeye başlıyorum.
Kız çocuğu yedi yaşında ve adı Şilan.
Kuzey Irak’ın Kürt bölgesinde yaşıyor Şilan.
Bir başka fotoğraf sünnetten sonra çekilmiş… Şilan ebenin kollarında çığlık çığlığa.
Sünnet bitmiş ve bir odaya götürülüyor kız çocuğu.
Acısını unutması ve sevinmesi için bir küçük torba şeker ve gazozla ödüllendirilecek odada.
Anne Ayşe Hamit konuşuyor:
“Bunu neden yaptığımızı bilmiyoruz. Ama İslam büyüklerimiz böyle istiyor.”
İslam büyükleri kim?
Şeyhler ve şıhlar!
Kadın sünneti “klitorisin” kesilmesi anlamına geliyor.
Ve çok ilkel koşullarda yapılıyor. Klitoris, tümüyle çıkarılıp dış dudaklar birbirine dikiliyor.
Buna Mısır’da “Firavun”, öteki İslam ülkelerinde “peygamber sünneti” deniyor.
Operasyondan sonra kadının “genital” bölgesinde salt “âdet kanaması” ve “idrar çıkışı”için ufak bir delik kalıyor.
+

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Suudi Arabistan, Mısır, Suriye, İran’ın batısı, Irak’ın kuzeyi, Ürdün’ün güneyi, Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesi, Umman, Orta Afrika ve Güney Amerika’da kimi etnik gruplarda kadın sünneti yapılıyor.
Kürt kadınlarının yüzde 60’ı “genital sakatlanmaya” uğruyor…
Kadın sünnetinin amacı ise şu:
“Cinsel istekleri denetim altına almak…”
Sünnet, kadını ruhsal olarak temizliyor, pişirdiği yemek “mundar” olmuyor…
Güneydoğu’da kız çocuklarının aynı yöntemle sünnet edildiğini biliyorum…
Feodal bir düzenin ürünüdür kız çocuklarının sünnet edilmesi…
Batman’da genç kızlar peş peşe intihar ediyorlardı, anımsayınız!
Türkiye ne yaptı bu genç kızların ölümleri karşısında?
Oralara imam gönderdi psikolog ve psikiyatr yerine!
Gecenin ilerlemiş saatinde sessizliğin sınırında dolaşıyorum… Yaralı, şaşkın yaprakların uğultusunu dinliyorum.
Anılar topluyorum bölük pörçük… Onları birleştiriyorum elişi kâğıtlarında renk renk…
İki yıl önce Harran’da konuştuğum bir genç kıza sormuştum:
“Hiç âşık oldun mu?”
Başını önüne eğip yanıt vermişti:
“Biz aşkımızı yüreğimizde saklarız, bizden başka kimse bilmez?”
Ardından eklemişti:
“Eğer saklamazsak öldürülürüz!”
İlkelliğin ve bağnazlığın çemberinde yaşayan genç kızlar…
Dedesi yaşındaki adamlarla evlendirilmiyor mu onlar?
Kuzey Irak’ta köktendinci bir örgütlenme ivme kazanıyor ABD’nin gözetiminde.
Barzani’yi yola getirmek için de Müslüman Kardeşler Erbil ve Süleymaniye’de “dinci kuşatmaya” destek veriyor.
Aynı durum Güneydoğu için de geçerli. DTP’nin önünü kesmek için…
Hamas’ı ve Lübnan Hizbullahı’nı yaratanlar kimdi?
Her neyse, konumuz bunlar değil…
+
Kuzey Irak bir süre önce “çokeşlilik yasası”yla gündeme gelmişti…
Din ve siyaset iç içe!
O fotoğrafa bakıyorum bir kez daha.
Beni sürüyen bir rüzgârın önünde, yağmur başlasa ve yürüsem tek başıma bir sahil kasabasında…
Çocuklar dünyanın her yerinde özgürce yaşasa.
Elişi kâğıtlarından kâğıt gemiler yapsalar mavileri çoğaltarak… Yarına umutla baksalar soluksuz…
Yedi yaşında sünnet olan Şilan ve Şilan’lar.
Kendi çocukluk düşleriyle büyüseler… Dünyayı yeniden yaratıp coşkularını köpük köpük akan çağlayanlara dönüştürseler…
İlkelliği, bağnazlığı ortadan kaldırabilirler miydi acaba?
Cumhuriyet, 2.1.2009/hikmet.cetinkaya@cumhuriyet.com.tr
X
İSLAM KÖLELİĞİ KALDIRDI MI?

26 Kasım 2001 Pazartesi günü Star TV’de Sabahattin Önkibar’ın sunduğu “Alternatif” programında “Din ve Laiklik” konusunda bir tartışma yapıldı. Tartışmaya: Doğu Perinçek, Nazı Ilıcak ve İsmail Nacar katıldı.
Tartışmada kölelik de ele alındı. Doğu Perinçek: “İslamda kölelik var ve kaldırılmamıştır” deyince İsmail Nacar atılarak: “Yalan söylüyorsun. İslamda kölelik yoktur. Tersine İslam köleliği kaldırmıştır…” deyince tartışma kızıştı.
Doğu Perinçek:”Kuran’da var. İşte Kuran, okuyacağım…” deyince İsmail Nacar: “Oku bakalım. Yalan söylüyorsunuz. Milletin kutsal dini ile uğraşmaktan usanmadınız. Bu millete ve dinine hakaret etmeyi bir marifet sanıyorsunuz…” gibisinden sözler söyleyince “İslam Köleliği Kaldırdı mı?” sorusu takıldı aklıma. Bildiğim kadarıyla islam köleliği kaldırmamış, tersine onaylamış ve yasallaştırmıştı…
Önce: 2. Halife Ömer’in Kudüs’e giriş töreni geldi aklıma. Halk arasında çok anlatılan fıkra şöyle.
“Kudüs islam ordularınca fethedilmiş. Ömer ordularının başında, atının üzerinde Kudüs’e giriyor. Yerli halk Ömer’i karşılamak için sokaklara dökülüyor. Atın üzerindeki Ömer’i alkışlayarak kutluyorlar. Bunun üzerine komutanlar açıklama yapıyor: “Ömer, atın üzerindeki değildir. Ömer, atın yanında yürüyendir. Atın üzerindeki Ömer’in kölesidir…” deyince Kudüs halkı İslamın ve dolayısıyla Ömer’in adaletine ve islamdaki eşitliğe hayran oluyor…
Ömer’in adaletine ve islamın eşitliğine örnek olarak sunulan bu öyküye köre;Ömer kendisinin at üzerinde, kölenin de yaya olarak yürümesini islam adaletine aykırı bulduğu için nöbetleşe ata binmişler ve biniş sırası Kudüs’e girerken köleye geldiği için Kudus’e böyle girilmiş… Görüldüğü gibi islam ve Ömer’in adaletine örnek olarak gösterelim derksen islamda kölelik kurumu olduğunu açıklarının ayrımında değiller… Bu öykü; belki uydurmadır, belki gerçektir. Ama ne olursa olsun bu olay 2. Halife Ömer zamanında köleliğin varlığına ve kaldırmadığına güzel bir örnektir.
Şimdi İslamcılar bu fıkra halk tarafından uydurulmuştur, aslı yoktur, diyebilir. Çünkü onlar İslamın hiçbir şekilde eleştirilmesini kabul etmiyorlar. Onlara göre: Kur’an-da yok yok!..Bilimsel buluşlar, keşifler, yerçekimi yasası, suyun kaldırma kuvvetinden cenin geçirdiği aşamalar, televizyondan radyoya, trenden uçağa, bilgisayardan uzay teknolojine değin ne varsa hepsi Kur’an-da var.” Oysa eleştiri olmadan gerçek bulunmaz. Bu konuda yapılan eleştiriyi öğrenmek isterseniz bu ay yayınlanan Bilim ve Ütopya adlı dergiyi muhakkak alınız. Dergi piyasada satılmaktadır ve Din televoleleri, ‘Bilinçli Tasarım”cılar vs. POSTMODERN İSLAMCILIK” adlı çok güzel ve bilimsel yazıyı okuyunuz…”
Şimdi sözü uzatmadan İslam kaynaklarına bakalım. Ancak yazıyı uzatmamak için her kaynaktan birer örnek sunuyorum.
I- “Mâlik olduğunuz köle câriyeleriniz hakkında Allah’tan korkun. Onlara yediğinizden yedirin. Güçlerinin yetmeyeceği işleri onlara teklif etmeyin. Sevdiğinizi saklayın, hoşunuza gitmeyenleri satın. Allah’ın yarattıklarına eziyet etmeyin. Allahü Teâlâ’nın sizi onlara malik kıldığını unutmayın. Allah dileseydi, onları size mâlik kılardı.”
Dipnot, (789): “Bu hâdis, birkaç hadisten toplanmıştır. Ebû Davud; bir kısmını Buhari ile Müslim Ebû Zer’den, diğer kısmını sahih sened ile rivayet etmişlerdir.” (1).
Hadisteki şu iki tümceye dikkatinizi çekerim:
1. “Sevdiğinizi saklayın, hoşunuza gitmeyeni satın.” Demek ki İslam Peygamberi köle alış satışına (ticaretine) izin veriyor. Müminler alıp satabiliyor…
2. “Allahü Teâlâ’nın sizi onlara malik kıldığını unutmayın. Allah dileseydi, onları size mâlik kılardı.”
Bu tümceye göre de kölelik kurumu Allah’ın bir takdiri olarak yasallaştırılmıyor mu?.. Bu Hadis’te olumlu olarak kölelere iyi davranılması ve kaldıramayacağı yükü yüklememeli sözcüğüdür. Ama unutmayalım bir köy muhtarı bile eşeğinden verim alabilmek için onu beslemek ve kaldıramayacağı yükü yüklememek zorundadır…
II- “Köle satın alın, onlara rızıklarında ortak olun. Sakın zenci köle almayın, çünkü onların ömürleri kısa, rızıkları ise az olur.” (Taberânî, Mu’cemu’l Kebir ve’l-Evsaf’ta zayıf bir senedle.) (2).
Yukarıdaki hadis sahih; bu ise zayıf… Hangisine inanalım… Aslında bu da sahihtir. Ama; kölelerin rızklarına ortak olmayı, zenci kölelerinin ömürlerinin kısa ve rızklarının az olmasını İslama yakıştıramadıklarından olsa gerek kabul etmeye yanaşmamaktadırlar…
Ne var ki bütün dünyada kölelik kurumu en son İslam ülkelerinde, o da kâfirlerin baskısı sonucu ve ancak elli yıl önce kaldırılabilmiştir. Ne var ki bu gün bile Afrika’nın kimi Müslüman ülkelerinde kölelik uygulaması vardır… (Bakınız: Meydan Larousse Ansiklopedisi). Ne ise konuyu dağıtmadan asıl konumuza dönelim.
İslamcıların sık sık başvurdukları bir savunma daha var. İslam‘la köleyi azad etme geleneği geliştirmiştir,derler. Oysa köleliği azad etme kurumu çok eskilerden beri vardır. Yunan ve Roma tarihlerine bakılırsa köle azad edenlerin çok olduğu görülür. Onlarda köle azad edilince gerçekten özgür (hür) olur. Ne var ki İslam’da kölenin azad edilmekle sahibinin (kendisini azad edenlerin) velayetinden kurtulamadığını görürüz. Okuyalım:
“Kim kendisini âzâd edenlerin veliliğinden başkasının velâyetini tanırsa Allahın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Allah ondan ne farz, ne de nâfile ibadet kabul etmez” (3).
Yanlış anlamıyorsam köle azad edilmekle kurtulmuyor; azat edildiği halde velâyet altında. Yani bir çocuk gibi… Kaldı ki islamda köle azad etmek “Kıyamet alameti” görülür. (Bakınız: Şeriat ve Kölelik, İlhan Arsel. s. 71).)
Şimdi de İslam Peygamberinin ne kadar kölesi olduğuna bakalım:
“Resûl-i Ekrem’in altmış kadar kölesi ve yirmi kadar câriyesi olduğu halde irtihâl-i Peygamberî (ölümü) sırasında hiç birinin bulunmaması, bunlardan bir kısmının Resûl-i Ekrem’den önce vefât etmiş, bir kısmını da âzâd edilmiş olmasındandır.” (4).
20 kadın köle (cariye), 60 köle. Tam 80 tane köle… İnanılacak gibi değil. Ama gerçektir.
“Tanrı elçisinin eşlerine, kendisinden sonra da yaşayan ve kendisi sağken ölenlere, boşadığı kadınlara ve boşamasının sebebine dair haberler, bölümünde 27-28 kadar kadını olduğu anlatılmaktadır. (5).
Her birinin hizmetine bir cariye verilse bile 20 cariye yetmez bile. Bilindiği gibi İslam Peygamberinin Fedek Hurmalığı, Hayber ve Kurayza arazileri, Ureyne köyleri ki bu taşınmazların çok çok büyük olduğu söylenir (6)… Bu arazilerde kimler çalışacak? 60 köle az bile…
Hadislerden alıntıyı bitirmeden önce son bir gerçeğe daha değinelim. Her ne kadar islamın köleleri azad ettiği ileri sürülürse de islamiyet köle azatlamayı olumsuz bir davranış olarak niteler: “A) Muhammed, Meymune’nin Köle Azatlamasını Olumsuz Bir Davranış Olarak Tanımlar: ‘Azâd Edecek Yerde Dayılarına Hediye Etseydin Ecrin (Ahiret Mükâfatın) Daha Büyük Olurdu’ der.” (7).
Bütün bu saydıklarıma aklını imana kurban etmiş islamcılar: “Bunlar hadistir. Uydurma olabilir…” diyebilir. Öyle ise bir örnek de Kur’an-dan verelim:
“Allah hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel nimetlerden gizlice ve açıkça sarfeden kimseyi misâl gösterir :Hiç bunlar eşit olur mu? Övülmeğe lâyık olan Allah’tır, fakat çoğu bilmezler.” (K.16/75. Diyanetin…).
Tümcelerin (âyetlerin) söyleniş nedenini (Nüzul Sebepleri) açıklayan kitaplara göre: İslam peygamberi, müşriklere sesleniyor: “Putları Allah’a ortak koşarak; onları Allah’la aynı düzeyde (seviyede) görüyorsunuz. Oysa sizler kölenizi ile kendinizi eşit görmüyorsunuz. Nasıl kölelerle sizler eşit değilseniz; putlarla Allah da eşit olamaz. İyisi mi aklınızı başınıza toplayın…”
Tümceden açıkça görüleceği gibi köle ile özgür kişi bir tutulmuyor. Burada da kölelik takdir-i ilâhi olarak gösteriliyor ve yasallaştırılıyor (meşrulaştırılıyor)…
Kur’an-da kölelik hakkındaki diğer tümceler için bakınız:
2/177,221; 3/35; 4/24, 25, 39, 69, 92; 5/89; 9/60; l6/70,71, 75, 76; 30/28. Şimdi Kur’an- da uydurma diyemezsiniz ya!..
Bir dünya görüşünün temel kuralı gerçeklere saygılı olmak ve gerçekleri dile getirmektir. Müslümanlığın aslı (esası) gerçeğe teslim olmak olduğuna göre islamda kölelik yoktur demek doğru değildir.
Aldatmaya, dayatmaya, yalana dayanan hiçbir görüş yaşayamaz… Gerçeği yadsımak (inkâr) ise gerçeği (Allah’ı) tepelemek demektir.
Biz bu konuya niçin değindik: Yalana karşı olduğumuz için. Yoksa inanca karıştığımız yok. Ama milletin gözünün içine baka baka yalan söylenir; İslamda kölelik vardır, diyenler millete ihanetle, dine saldırmakla suçlanırsa gerçekleri açıklamak bi’aydının birincil görevidir…
İslam’daki kölelik konusunu çok geniş olarak ve ayrıntıları ile öğrenmek isterseniz. “İlhan Arsel’in Şeriat ve Kölelik” adlı kitabına bakınız. Kaynak yayınları arasında satılmakta olup 96 sayfalık küçük ve ucuz bir kitaptır. Bir okuyuşta okunur.
Siz, “araştırmacı” olarak ortaya çıkarak: İslam’da kölelik vardır. İslam köleliği kaldırmamıştır…” diyenleri: “Din düşmanı, Millet düşmanı…” diye suçlamaya kalkarsanız; karşınıza işte böyle Kuran’la, Hadisle ve diğer kaynaklarla çıkarlar…
İslam’a kötülük yapanlar asıl bu bilgisizler (cahiller) dir… İslam kaynaklarından alıntı yapan bizlere değil; İslam Kaynaklarını yüzlerce yıl önce yazanlara kızsınlar, eğer kızacaklarsa…
Şimdi ben bu İslamcılara sorayım: “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?”…
Av. Hayri Balta, 12.12.2001
+
Kaynaklar:
1/Hüccetül-İslâm. İhyâu ‘Ulûmid’d-Dîn. Cilt. Bedir Yayınevi. Tercüme eden: Ahmed Serdaroğlu (Diyânet İşleri Başkanlığı Müfettişi). 1985. Cilt. 2. s. 556.
2/Büyük Hadis Külliyatı. Cem’ul-fevâid. RÛDÂNÎ. 2 Kaynak yayını. Cilt: 2. s. 385.
3/El’LÜ’LÜÜ VEL MERCÂN ÎMÂM-Î BUHÂRİ ve MÜSLİM’İN İTTİFAK ETTİKLERİ HADİSLER. Muhammed Fuâd Abdül Bâki.Sebat. 1984. Cilt: 2. s. 194.
4/SAHÎH-İ BUHARÎ MUHTASARI TECRÎD-Î SARÎH TERCEMESİ VE ŞERHİ. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayanları. 8. Cilt. 8. baskı. 1987. s. 206
5/Milletler ve Hükümdarlar Tarihi. Taberî. MEB Şark-İslâm Klasikleri. İ992. Cilt. V. S. 834-849.
6/Şeriat ve Kölelik. İlhan Arsel. Kaynak yayınları. 1. Baskı. 1997. s. 30.
7/ “ “ “ “ “ “ “ “ “ s. 64
x
MUHAMMED’İN KÖLELERİ

Kölelik Kurumu: Kuran’a göre Tanrı köleliği yerleştiriyor: K. 16/75, 30/28.
Sahih-Buhari Muhtasarı. Cilt. 8, s. 206’ya göre: 60 kadar kölesi, 20 kadar cariyesi var.
Bu kölelerin çoğu kendisinden önce ölmüş ve kimilerini de azat etmiş. Öldüğünde arkasında köle yokmuş…
Ancak; öldüğü tarihte seksen ya da yüz kadar kölesi ve cariyesi olduğu da söylenmektedir. (Bkz. Kuran’ın Eleştirisi 3. İlhan Arsel, Kaynak yayınları. 1. Baskı. s. 348.)
İlhan Arsel’inh Şeriat ve Kölelik adlı kitabının Kaynak yayınları, 1. Baskı, s. 38-39’da yazıldığına köle : “…bizzat kendisinin 60 ile 80 arası arasında kölesi yanında, ona buna köle sattığı ve köle hediye ettiği, yandaşlarına köle azat etmekten kurtulmanın yollarını öğrettiği…” belirtilmektedir…
X
SÜNNET NEDENİYLE HAYATINI KAYBEDEN KADINLAR

Date: Fri, 6 Jun 2008 08:08:39 -0700
From: safakacmaz@yahoo.com
Subject: [toplumvetarih] Kadın Sünneti
To: toplumvetarih@googlegroups.com
BM verilerine göre, her yıl yaklaşık 2 milyon kız çocuğu, sünnet nedeniyle hayatını kaybetme tehlikesi yaşıyor.

Dünyada her gün yaklaşık 6 bin genç kızın sünnet edildiği bildirildi.
Kadın sünneti başta Yeni Gine, Mısır, Etiyopya olmak üzere Afrika’daki birçok ülkede, Avustralya, Malakka takım adaları, Brezilya, Meksika, Peru, Ortadoğu, Batı Asya ve Hindistan’da yaşayan Müslüman topluluklarda yaygın.

Tülin Uygur’un araştırması:

Kadın sünneti esas olarak, Afrika kıtasının orta şeridinde yer alan 30 Afrika ülkesinde uygulanıyor. Bu bölgedeki kadınların %72-99’u, diğer Afrika ülkelerindeki bazı etnik grupların veya kabilelerin kadınlarının %18-72’si sünnetli. Umman, Yemen, Birleşik Arap Emirliği’nde, Endonezya ve Malezya’nın bazı bölgelerinde, Kuzey Irak’ta bazı Kürt bölgelerinde yaşayan kadınlar arasında da daha az oranlarda olmakla beraber sünnet geleneği yaşatılmakta. Ayrıca, bu ülkelerden gelen göçmenlerin geleneklerini taşımaları ve sürdürmek istemeleri nedeniyle kadın sünneti, Avrupa, Kanada, Amerika, Yeni Zelanda ve Avustralya‘da da görülüyor ve kadınlara yönelik şiddetin en uç uygulamalarından biri olarak tüm dünyayı ilgilendiren bir kadın sorunu olmaya devam ediyor.
Geleneğin kökleri
Mısır’da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan bazı kadın mumyalarının sünnetli olduğu belirlenmiş, kadın sünnetinin nasıl yapıldığı M.Ö 1600’lü yıllardan kalan duvar resimlerinde detaylı bir şekilde tasvir edilmiştir. Bu, kadın sünneti geleneğinin kökeninin çok eski çağlara dayandığının göstergesidir de. Kadın sünnetinin halen uygulandığı pek çok Afrika ülkesinde, Hristiyan, Müslüman, Musevi ve tek tanrılı olmayan dinlere inanan gruplarda da sünnetin yoğun olarak uygulanması, sünnet geleneğinin tarihinin tek tanrılı dinlerden daha eski olduğunu ve tek tanrılı din seçiminin bu geleneğin sürdürülmesini etkilemediğini gösterir.
Kadın sünneti esas olarak 3 ayrı şekilde uygulanır.
1) Klitorisin tümüyle kesilmesi (clitoridectomy);

2) Klitoris ile birlikte yakın çevresindeki küçük ve bir kısım büyük dudakların kesilmesi (excision);

3) Klitoris ile birlikte küçük ve büyük dudakların neredeyse tümüyle kesilmesi, açık yaranın dış çeperlerinin biraraya getirilerek yaranın tümüyle dikilmesi, sadece idrar ve aybaşı kanamasının akabileceği ve ancak küçük parmak genişliğinde olan bir açıklık bırakılması (infibulation).
Bu uygulamalar dışında Dünya Sağlık Örgütü; delme, dağlama, kazıma, vajinanın içine kanama sebebi olan çeşitli bitkiler yerleştirme veya bazı müslüman topluluklarda “sünnet/sunna” denilerek klitorisin bir şekilde işaretlenmesi gibi kadının cinsel organına yapılan müdahaleleri de dördüncü
uygulama şekli olarak mücadele edilmesi gereken sünnet kapsamına almıştır.
Sünnetli kadınların % 80-85’inde 1. ve 2. tür sünnet uygulanmaktadır. Cibuti, Somali, Sudan’da kadınların % 98’i firavun tarzı da denilen ve sünnetin en ağır şekli olan “infibulation” yöntemi ile sünnet edilmektedir. Ayrıca Mısır’ın güneyinde, Eritre ve Etiyopya’da, Gambia, Çad, Kenya ve Mali’nin bazı bölgelerinde de bu tür sünnetler uygulanmaktadır. Ayrıca, bu yöntemle sünnet edilen kÿadınların her doğum sonrasında yeniden sünnet edilmesi gerekmektedir. Doğumu kolaylaştırmak için doğum esnasında sünnet bölgesi yarılan kadınlar doğumdan hemen sonra yeniden dikilmektedir. Böylece kadınlar, çocuk sayıları kadar sünnet olmakta, aynı acıları defalarca aynı yoğunlukta yaşamak zorunda kalmaktadırlar.
Sünnet yaşı bölgelere göre değişmekle beraber genelde Etiyopya ve Nijerya’da kız bebek 8 günlük iken, Mısırda 3-8, Sudan’da 5-8, Somali’de 4-10 ve diğer pek çok ülkede 13-15 yaşları arasında kız çocukları sünnet edilmektedir. Sünnet, genelde genital bölge uyuşturulmadan ve bıçak, traş bıçağı, keskin cam parçaları, keskin teneke kenarı kullanılarak yapılır. Yaranın tutturulmasında akasya ağacı dikenleri, kemik çiviler, iğne, hayvan kıllarından elde edilen iplikler, deri iplikler kullanılır. Daha sonra kız çocuğu ayağa kaldırılarak bacakları dizden kalçaya kadar bitişik olarak sıkıca sarılır ve sünnetlinin birkaç hafta hareket etmeden yatması, idrarını ve dışkısını yattığı yerde yapması sağlanır. Sünnetçi dışında, kız çocuğunun etrafına toplanan kadınlardan bazıları kız çocuğunun kollarını, bacaklarını sıkıca tutar, bazıları kıpırdamaması için omuzlarından bastırır. Dilini yutmasını veya ısırmasını engellemek için kızın ağzına bir bez veya sopa yerleştirilir; diğer kadınlar tarafından da çığlıkları bastırmak için def çalınıp yüksek sesle şarkılar söylenir ve bir yandan da iyi dilekler iletilir.
Sünnet: Kadınlığın göstergesi

Kadınların her türlü geleneği kuşaklara aktarmada en iyi ‘taşıyıcı’ oldukları bilinen bir gerçek. Yaşadıkları acıları kendi çocuklarına da “gelenek” adına yaşatmak isteyen kadınlar, sünneti özellikle 7 yaş üzeri ve ergenlik çağındaki kız çocuklarına, bir şölen gibi sunarlar. Kadın sünneti, büyümenin ve kadınlığa atılan adımın gereği olarak tanıtılır. Hediyeler, elbiseler, eğlenceler vaad edilir. “Az” çığlık atan kızlar herkesin beğenisini ve takdirini alırken, çok çığlık atan kızlar hem acıları hem de utançlarıyla başbaşa bırakılır ama sonuçta sünnetli kızların genel olarak çevrelerinde statüleri yükselir, evlenmeleri garanti altına alınır ve maalesef hayatları boyunca sürecek sağlık sorunlarıda böylece başlar.
Kadın sünnetinin sağlık açısından, bilinen pek çok sakıncası vardır. Kız çocukları ve kadınlar uyuşturulmadan ve birçok işte kullanılan, steril olmayan araçlar ile yapılan müdahalenin hemen ardından kan kaybına bağlı şok, kansızlık, kan zehirlenmesi, enfeksiyonlar, idrar yaparken yaranın yanması sebebiyle idrar tutma ve bunun yarattığı sorunlar, tetanos, HIV/AIDS bulaşması gibi sorunlar yaşamaktadır. Ayrıca sünnet, kadınlarda idrar yapma zorluğu, idrar kaçırma, sık tekrarlayan idrar yolları iltihabı, kronik vaginal enfeksiyonlar, kistler, fistüller, cinsiyet organı çevresinde aşırı duyarlılık veya tümüyle his kaybı, mens sorunlarına yol açmaktadır. Hamilelik ve doğum sırasında kadının ve bebeğin hayatını tehlikeye atan zorluklar, bağırsaklarda ve idrar torbasında yaralanmalar; doğumlar nedeniyle defalarca sünnet olma durumda kalan kadınlarda kansızlık, depresyon, endişe, kabus gibi ömür boyu süren fiziksel ve ruhsal sorunlara sebep olmaktadır.
X
———- Yönlendirilmiş ileti ———-
Gönderen: Şamil Yücel samil.yucel@gmail.com
Tarih: 5 Ekim 2014 07:52
Konu:
Alıcı:erzincanli.0024@gmail.com

IŞİD DİYOR Kİ:

İSLAM’IN ÜZERİNE NEDEN PİSLİK YAĞIYOR?
Ben Allah’ımın bana sunduğu buyrukları yerine getiriyorum. Ya bana
teslim olacaksınız. Yâda hepinizin, diri diri, kafalarını keseceğim. Daha,
daha ötesi hepinizin namusuna, malına, canına ve özgürlüğüne el koyacağım. Tüm kadınlarınızı da sünnet edeceğim. Edeceğim ki aşrı gitmesinler…

İŞTE ALLAH’IMIN BANA SUNDUKLARI BUYRUKLARDAN KÜÇÜK BİR KESİT.

“Allah e Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya
çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve
ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar
onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap
vardır”.( Kuran: Maide 33)
“Onun içinde (Tevrat’ta) onlara, cana can ile göze göz ile buruna burun
ile kulağa kulak ile, dişe diş ile ve yaralamalara karşı kısas olduğunu
yazıp farz kıldık. Kim onu bağışlar da (kısas hakkından vazgeçerse) artık o
kendisi için (günahlarına) kefâret olur. Ve kim, Allah’ın indirdiğiyle
hükmetmezse, o takdirde işte onlar, onlar zalimlerdir” (Maide45)
“Hürmetli aylar çıkınca, puta tapanları bulduğunuz yerde öldürün; onları
yakalayıp hapsedin; her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder,
namaz kılar ve zekât verirlerse yollarını bırakın. Doğrusu Allah bağışlar
merhamet eder”. ( Tevbe 5)
“firavun, (kızgınlık içinde) dedi ki: ben size izin vermeden ona iman
ettiniz ha! demek ki size sihri öğreten büyüğünüzmüş o! ama şimdi (size
yapacağımı görecek ve) bileceksiniz: and olsun, ellerlinizi ve ayaklarınızı
çaprazlama kestireceğin hepinizi astıracağım.” (Kuran: Şuara 49 ve Tevrat).
“Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen müminlerin
canlarını ve mallarını Tevrat, İncil ve Kuran’da söz verilmiş bir hak
olarak cennete karşılık satın almıştır. Verdiği sözü Allah’tan daha çok
tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişe sevinin; bu büyük
başarıdır.” ( Tevbe: 111)
“Allah, kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin mallarından
sarf etmelerinden dolayı, erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler. İyi
kadınlar gönülden boyun eğerler. Ve Allah’ın korumalarını emir ettiğini
kocalarının bulunmadığı zamanda koruyanlardır. Serkeş kadınlara öğüt verin,
yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet dövün. Size itaat ediyorlarsa,
aleyhlerine yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir. Büyüktür”. (Kuran: nisa
34) .
MERAK EDİYORUM. İSLAM’DA ŞİDDET YOK DİYENLER BU MESAJI OKUYUNCA ÖNCE ALLAH’TAN UTANIP ONDAN AF, SONRA” BENİM REHBERİM AKIL VE BİLİMDİR.” DİYEN ATATÜRK’TEN DE ÖZÜR DİLEYİP İSTİFA ETME ERDEMİNİ GÖSTERCEKLER Mİ? GERÇEK VE NAMUSLU MÜSLÜMAN’A YAKIŞAN BUDUR. YAPMIYORSA O ÖZBE, ÖZ IŞİD’İN DİN KARDEŞİDİR.
BU MESAJIM KİMLER Kİ, YUKARIDAKİ AYETLER İÇİN ALLAH’IN
KATINDANDIR DİYORSA ONLAR İÇİNDİR. ALLAH ONLARIN YEDİ SÜLALESİNİN BELASINI VERSİN EMMİ.
ŞİMDİ EDEPSİZLERE SORUYORUM. HALA KURAN ALLAH’IN KİTABIDIR
DİYEN BİR MELUN VAR MI? DAHA, DAHA ÖTESİ BİR AŞAĞILIK VAR MI?
X
ALLAH BÖYLE DER Mİ?..

K. Bakara 2/229: (Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız, sizin için helâl olmaz. Eğer onlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları aşmayın. Allah’ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir.
K. Bakara 2/230: “Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa, kadın, onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. (Bu koca da) onu boşadığı takdirde, onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir.”
K. Ali İmran 3/54: “Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.”
K. Nisa 4/2: “Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.”
K. Nisa, 4/5: “Allah’ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.”
K. Nisa 4/7: “Ana, baba ve akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana, baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Allah, bırakılanın azından da çoğundan da bunları farz kılınmış birer hisse olarak belirlemiştir.”
K. Nisa 4/24: (Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan (nikâhlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
K Maide 5/44: Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.
K. Maide 5/45: Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.
+
Zina yapanı taşlayarak öldürün demez. Bu deyen Yahudilerdir; kim bilir Yahudilere de kimlerden gelmiştir. Kuran’ın söyleniş nedenlerine (Esbab-ı Nüzul) bakıldığın da görülür ki Yahudiler; zina yapan bir gencin elini yüzünü boyayarak gezdirirken bunu gören İslam Peygamberi; Yahudilere “Niçin böyle yapıyorsunuz? Sizin kitabınızda zina yapanı taşlayarak öldürmek yok mu?” dedikten sonra “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirdir, zalimdir!” (K. 5/44-47) diyor…
K. Bakara. 2/193: “Fitne kalmayıp yalnız Allah’ın dini ortada kalana kadar onlarla savasın. Eğer vaz geçerlerse savaşmayın. Zulmedenlerden başkasına düşmanlık yoktur.”
K. Nisa 4/34: “… serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında yalnız bırakın, nihayet dövün…”
Aynı konuda kadınlara verilen emir: “Eğer kadın, kocasının serkeşliğinden veya aldırışsızlığından endişe ederse aralarında kendilerine bir engel yoktur. Anlaşmak daha hayırlıdır….” (4/128)
K. Nisa. 4/89-91: ”Allah yolunda hicret etmedikçe onlardan dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları tutun, bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan dost ve yardımcı edinmeyin. 3. “Eğer sizden uzak durmazlar, barış teklif etmezler ve sizden el çekmezlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün. İste onların aleyhlerine size apaçık ferman verdik.”
K. Maide. 5/33: “Allah ve peygamberleriyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek ve asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ye da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara ahrette büyük bir azap vardır.”
K. Enfal. 8/12: “Rabbin meleklere ‘Ben sizinleyim, inananları destekleyin’ diye vahyetti. ‘Ben inkar edenlerin kalplerine korku salacağım., artık onların boyunlarını vurun, parmaklarını doğrayın’ dedi.”
K. Enfal-39: “Ve artık, zulüm ve baskı (fitne) kalmayıncaya, ve (insanların) kulca yönelişleri bütünüyle ve yalnız Allah’a adanıncaya kadar onlarla savaşın. Ama eğer direnmeyi (yani sizinle savaşmayı) bırakırlarsa bilin ki; Allah Onların edip eyleyeceği her şeyi görmektedir.” (yani size savaş açmayan inkarcıları Allah’a havale edin.)
K. Enfal: 8/12. 47/4: “İnkarcılarla karşı karşıya geldiğinizde, boyunlarını vurun.” demez.
K. Enfal. 8/39: “Fitne kalmayıp yalnız Allah’ın dini kalana kadar onlarla savaşın.”
K. Tevbe. 9/5: ”Hürmetli aylar çıkınca, puta tapanları bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin. Her gözetleme yerlerinde onları bekleyin.”
K. Tevbe. 9/29: “Kitap verilenlerden Allah’a, ahret gününe inanmayan, Allah’ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın.”
K. Tahkim. 66/9: “Ey Peygamber! İnkarcılarla ve iki yüzlülerle savaş. Onlara karsı sert davran. onların varacakları yer cehennemdir, ne kötü dönüştür.”
K. İnsan. 76/4: “Doğrusu İnkârcılar için zincirler, demir halkalar ve çılgın alevli cehennem hazırladık.”
+
Hani, Müslümanlık sulh selamet dini idi…
Allah; ırkçılık güden, şu Müslüman şu kafir diye insanları kamplara ayırtıp birbirine düşürmez. en “Mümin müminin kardeşidir” diyeceğine “Bütün insanlar kardeştir!” der.
Allah, hırsızın elini kesin demez. Hırsızın elini kesin diyen Hamurabi’dir…
Allah, Suç işleyen insanın ellerini ayaklarını çapraz keserek cezalandırın demez. Bunu diyen Firavundur (K. 7/124. 20/71. 26/49)
X
ALLAH BUNLARI BİLMEZ Mİ?

“Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın. Atılan bir sudan yaratıldı. O su erkeğin sırtı ile kadının göğüs kafesinden çıkar.” (K. 86/5-7)
Allah’ın, kendi meclisini dinlemeye gelen şeytanı uzaklaştırmak için attığı taş sanmıştır. “And olsun Biz gökte birtakım burçlar yarattık ve seyredenler için onu süsledik. Onu taşlanmış her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı eden müstesna. Onun da peşine açık bir alev sütunu düşmüştür.” (K. 15/18)
“And olsun ki Biz, yere en yakın olan göğü lambalarla donattık. Onları şeytanlar için ateş taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabı hazırladık.” (K. 67/5)
Allah ve Peygamberleri Galip Gelecektir:
“Allah: ‘Elbette Ben ve peygamberlerim galip geleceğiz.’ diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.” (K. 58/21)
“Tanrı; Ölülerin değil yaşayanların (dirilerin: Duyarlı ve sorumluluk duygusu olanların…) Tanrısıdır.” (İncil. Matta., 22/32. Markos.12/27). Luka. 20/38)
Allah ve Peygamberleri Galip Gelecektir: “Allah: ‘Elbette Ben ve peygamberlerim galip geleceğiz.’ diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.” (K. 58/21)
Yıldız kayması;
“K. 15/18. Allah’ın, kendi meclisini dinlemeye gelen şeytanları uzaklaştırmak için attığı taş sanılmıştır. “And olsun Biz gökte birtakım burçlar yarattık ve seyredenler için onu süsledik. Onu taşlanmış her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı eden müstesna. Onun da peşine açık bir alev sütunu düşmüştür.”
“K. 58/21 Allah: ‘Elbette Ben ve peygamberlerim galip geleceğiz.’ diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.”
“K. 67/5 And olsun ki Biz, yere en yakın olan göğü lambalarla donattık. Onları şeytanlar için ateş taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabı hazırladık.”
“K. 86/5-7 Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın. Atılan bir sudan yaratıldı. O su erkeğin sırtı ile kadının göğüs kafesinden çıkar.”
X
KURTULUŞ YOLU

Doğan Uluç’un, ilkin Hürriyet Pazar Eki’nde, sonra da Vakit
gazetesinde çıkan yazısı ile okuyucularımızdan Levent Ertürk’ün Tarihçi
Naima’yı, ve Cogito Dergisini kaynak göstererek aktardıkları üzerinde, acaba abartma var mı diye, düşünme gereğini duydum. Hemen aklıma
Kahramanmaraş Katliamı, Çorum, Malatya, Sivas kıyımları ve Madımak Cehennemi geldi.
“Laiklik gidecek, Şeriat gelecek!” diyenler, “Muhammed’in ordusu,
laiklerin korkusu!” deyenler, “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu Sivas’ta yıkılacak!”
deyenler geldi.
Sokaklarda takır takır kurşunlanarak, boğma telleri ile boğularak
öldürülen gençlerimiz geldi. “Kanımız aksa da zafer İslam’ın!” deyenler geldi.
“Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman’ız!” deyenler geldi…
Salt Atatürkçü ve laik oldukları için öldürülen aydınlarımız,
öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz, öğretim üyelerimiz geldi. Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin emeç, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur
mumcu ve daha şimdi adlarını hatırlayamadığım yüzlercesi geldi.
Bütün bu katliam ve kıyımların; Atatürkçü, cumhuriyetçi ve laik aydınlara
karşı açılmış bir cihat olduğunu şimdilerde daha iyi anlamaya başladım. Eğer 28 Şubat bu şeriatçı kalkışmanın önünü kesmemiş olsaydı ortalığın kan gölüne dönüşeceği bir gerçekti.
Bir de aklıma Peygamber sözü olarak Müslümanlara belletilen: “İnsanlar ‘Lailahe illallah’ deyinceye kadar onlarla cihada memur oldum, şimdi her kim ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ derse canını ve malını benden korumuş olur.” (Bkz. Sahih-i Müslüm. İst.1401.C.1.s 51-52, Had. no. 32 ve İmam Suyuti,mütevatir hadisler, Ank. 1992, s.30-31, Had. No.4).
Ne var ki bu tür Hadis’leri yalanlamak bizimkiler için işten bile değil. Hemen yanıt hazır: “Bunlar hadis olup değiştirilmiş olması muhtemeldir!” derler.
Peki, yukarıdaki Hadis’i tamamlayan ve bu Hadis’in dayanağı olan şu
tümceye (ayete) ne diyecekler acaba? Bu tümceye de (ayete de) değiştirilmiştir diyemezler ya… Öyle ise bir de Kuran’dan örnek verelim:
“Kitap verilenlerden, Allah’a, ahret gününe inanmayan, Allah’ın ve
peygamberin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşsın.” (K.Tevbe, 9/29).
Ne demek istiyor bu tümce?… Yukarıdaki Oriana Fallaci’nin yazısını, Doğan Uluç’un yazısını ve okuyucularımızdan Levent Ertürk’ün yazısını bir daha okuyalım ve durup düşünerek şu soruyu kendimize ve birbirimize soralım: “Biz niçin böyleyiz, böyle olmamızın kaynağında hangi zihniyet var?”
Ben o zihniyeti biliyorum. Açıklamıyorum, düşünerek sizlerin bulmasını
istiyorum. Bu zihniyetin elinde oyuncak olmamızın nedeni olarak da
eleştiri geleneğinden yoksun olmamızı birinci neden olarak gösteriyorum.
Batının yüzeye yansıyan bu düşmanca düşüncelerinden kurtulmanın tek yolu Atatürk tarafından yıllarca önce söylenen “YURTTA BARIŞ DÜNYA BARIŞ” ilkesidir. Bu ilkenin yaşama geçirilmesi için de akılcılık ve laiklik sarılacağımız temel ilkeler olmalıdır… Atatürk’ün “YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ” ilkesine sırtımızı dönüp de İslam’ın temel ilkelerinden biri olan “Kitap verilenlerden, Allah’a, ahret gününe inanmayan, Allah’ın ve peygamberin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşsın.” (K.Tevbe, 9/29) tümcesine sarılırsak halkımızı, gençlerimizi ateşe sürmüş oluruz ki bunun sorumluluğu çok büyüktür.
Bunun için de bütün tabular, talanlar, yalanlar ve bu bunları yaratanlar ve de geçmişimiz korkusuzca eleştirilip irdelenmediler.
Biz Türk aydınların; halkımızı, Medeniyetler Çatışmasından kurtarmasının yolu Atatürk’ün göstermiş olduğu yoldur. Bu yol akla, bilime ve laikliğe sarılma yolu ile halkımızın refah seviyesini artırma yoludur.
Laf olsun diye değil de gerçekten “Milletin efendisi köylüdür. (emekçiler)
Biz Türklerin yeri ne Hıristiyanlık ne de İslam şeriatıdır. Biz Türkler için kurtuluş;: akılcılığa, bilime, demokrasi ve laikliğe sıkıca sarılarak tabuları, talanı, yalanı acımasızca eleştirmek ve de saydam bir politika izlemektir.
Bunlar yapılmadı takdirde biz Türklere çağı yakalamak olanaksızdır.
Av. Hayri Balta. 25.7.2002
X
İnsanlık “Deizm” e sığınmak zorunda kalacaktır
Yaşar Nuri Öztürk

Evet, insanlık buna mecbur kalacaktır, öncelikle Müslüman kitleler buna mecbur kalacaktır. Batı, laiklik sayesinde dinciliğin ağır yıkımından büyük ölçüde kurtulmuş durumdadır. Ama İslam dünyasının böyle bir şansı yoktur. İslam dünyası dincilik belasının kahrından kurtulmak için mutlaka bir çare arayacaktır. Çünkü İslam coğrafyalarında din adına hayatı cehenneme çeviren dinci tasallut her gün biraz daha güçlenerek kitleleri hegemonyası altına almaktadır. Hem Allah’a imanını korumak hem de dinci zulüm ekiplerinin günlük hayata tasallutundan uzak kalmak isteyenlerin bir sığınağa ihtiyaçları vardır.
O sığınak, deizm olacaktır.
Mâûn suresi dinciliğinin lanetli riyakârlığı, hayatı giderek kuşatmakta ve hiçbir şer ideolojisinin cesaret edemeyeceği bir tasallutla günlük hayatı çekilmez hale getirmektedir. Haçlı emperyalizmin yıllardan beri Müslüman dünyayı, özellikle Türkiye’yi getirmek istediği yer burası olduğu içindir ki, sistemli bir biçimde laiklik ve Atatürk’ün altı oyuldu. Çünkü bugünkü dünyada dinci tasalluta karşı tek sığınak laikliktir.
Laiklik, İslam dünyasında zaten yoktu; Türkiye’de de yok edildi. Şimdi, laiklik öncesi dönemin ıstıraplı kulvarına yeniden girilecektir. Bu yeni dönemde, Allah’a imanında kararlı olan kitlelerin dincilik belasına karşı donanım ve şuur kazanmalarında deizm tek ve kaçınılmaz yol olarak görünüyor. Bu yol, hiç değilse Allah’a imanınızı korur. Sahte dini yaşamaya kalktığınızda ise ya tahammül edemeyip ateist olursunuz yahut ta tahammül etmek adına akıl ve insanlık değerlerinden koparsınız. İkisi birbirinden kötüdür.
Deizm, böyle bir durumda en ideal kurtuluş yoludur. Gerçek dini yaşama şansı kalmayanlar Kur’an’ın ruhuna ve beklentilerine uygun olan bu deizm yolunu elbette ki devreye sokacaklardır. Kur’an o kapıyı boşuna açık tutmamıştır.
Deizm, dindarlığa karşı geliştirilmedi, dinciliğe karşı geliştirildi. Dinciliğin hayatı bir zulüm, şiddet, riya kasırgası gibi kuşatması karşısında Allah’a iman bir tek şekilde korunabilirdi: Dini temsil ettiğini söyleyen habis ruhlu, şerir ekiplerin tasallutunu hayatın dışına atmak. Bunun tek yolu ise bu adamların temsil ettiği dine hayatın günlük akışı içinde yer vermemekti. İşte deizm de budur. Dini temsil ettiğini söyleyen habis ve şerir ekipleri günlük hayatınızda bir biçimde söz sahibi yaptığınız anda hayatınız cehenneme döner.

EN TEHLİKELİ VE EN ZALİM İDEOLOJİ DİNCİLİKTİR
Hiçbir ideoloji, dinci tasallutun kurduğu hegemonyayı kuramamıştır, kuramaz. İdeolojilerin en kötüsü bile sizi nihayet evinizin kapısına, en kötü ihtimalle yatak odanıza kadar kontrol eder. Rüyalarınızı kontrol edemez. Ama dincilik sizin rüyalarınızı bile kontrol eder. Çünkü dinciliğin melekleri, cinleri, ermişleri, ilhamları, kerametleri, daha bilmem ne melanetleri vardır. Bütün bu unsurları sizin hayatınızı karartmak için kullanır. Daha da kötüsü, siz bu kullanımdan şikâyetçi olamazsınız. Çünkü bu kullanım ‘Allah adına ve Allah rızası’ (!) diye yaftalanmıştır.
Dindarlar ve deistler kadar, insana saygılı ateistler de ortak bela olan dincilik karşısında bu gerçekleri bilerek mücadele edeceklerdir. Yoksa dincilik tümünü yerle bir eder. Dincilik dinsizliği, dini Allah’ın iradesine uygun olarak yaşamak isteyenlere rahat yüzü göstermemekte, onları dindışı ilan ederek kararsızlık ve perişanlığa itmektedir.
Samimi insanlar; dini, dinciliğin istediği gibi yaşasalar akılları, vicdanları isyan ediyor, gerçeğine uygun yaşasalar dinciliğin ithamlarından kurtulamıyorlar. Böyle zalim bir tezgâhı, hiçbir ateizm veya zulüm ideolojisiyle kıyaslamak mümkün değildir. Bu kahır, Mâûn suresinin tanıttığı dinci dinsizlik tarafından üretilmektedir. Bunun içindir ki, biz, insanlığın inanç tarihiyle meşguliyeti meslek edinmiş insanlar olarak şunu tespit etmiş bulunuyoruz:
İnsanlığın bütün zamanlarında, bugün ve yarın en büyük ıstırap kaynağı dincilik belası olmuştur, olmaktadır ve olacaktır. Bu belayı ikinci sıraya atacak bir musibete henüz rastlanabilmiş değildir. Sözün özü şudur:
İnsanlık, mutluluk, Cenabı Hakk’ın rızası ve nihayet gerçek din adına verilecek en onurlu ve en önemli mücadele dincilikle mücadeledir. İnsanlık bunu gerçek anlamıyla kavradığı ve gereğini yaptığı gün, ancak o gün, mutlu olacaktır.
Yaşar Nuri Öztürk
*******************
N.K. nın Notu :
Deizm veya Yaradancılık, mantık ve doğal dünyaya dair gözlemlerin kaynağını oluşturduğu; dini bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alan, bu sebeple vahiy ve esine dayalı tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır..

M.M
X

AV. HAYRİ BALTA’NIN ÖZ GEÇMİŞİ… 34

1932 yılında Gaziantep’te doğdu. 10 yaşında iken annesi öldü. Babası, eşinin ölümüne dayanamayarak yaşama küstü.
Çocukluğunun kış günlerini Gaziantep’in Tabakhane semtinde; yaz günlerini de Gaziantep’e yakın İbrahimli köyündeki bağlarında geçirdi.
Yaz günlerinin gecelerinde kayan gök taşlarını görünce “Tanrım! Ölen annemi geri gönder!” diye dileklerde bulundu…
Dileklerinin yerine getirilmemesi üzerine sükut-u hayale uğradı ve Allah’ı aramaya başladı…
1945 yılında Gaziantep Lisesi Ortaokul 1. Sınıfa giderken yapılan bir temizlik yoklamasında Türkçe öğretmeni: “Gömleğin kirli, git değiştir gel!” deyince, çok da istediği halde, utancından bir daha okula gidemedi…
Okula gidememesine karşın; okuma ve öğrenme tutkusu ile yanıp tutuştu. Okuyamamış olmasının eksikliğini; günlük gazeteleri, haftalık ve aylık dergilerle kitaplar okuyarak gidermeye çalıştı.
Okuldan koptuğu yıllarda geçimini dericilik, kilimcilik yaparak sağladı… Çalışmaktan artan boş zamanlarında futbol oynadı. Kendisi futbolu değil de futbol kendisini bıraktığı zaman futbol hakemlik kursuna bitirdi…
Stajyer olarak yönettiği ilk maçta taraftarlarca geleneksel tezahürat yapılınca futbol hakemliğini bıraktı.
25 yaşında Gaziantepli tasavvufçu, tasavvuf müziği ustası olgun insan Dindar Filozof Dr. Emin Kılıç Kale’den; Ahlak, tasavvuf, yaşam ve müzik dersleri aldı… O toplulukta kimi zaman tef vurdu ve kimi zaman da ney (nay) üfledi.
Bu toplulukta “fırınlara girip çıktı”, “ölmeden önce öldü”, “yeniden doğdu”. Bu topluluğa “ölü” olarak girdi “diri” olarak çıktı.
Dünya görüşü nedeniyle kavmiyetçi ve ümmetçi kişilerce hakaretlere ve iftiralara uğrayarak komünistlikten yargılandı.
Yargılama sonunda mahkeme: “Hayri Balta, Atatürkçü ve aydın bir kimse!” (Gaziantep Sorgu Hakimliği. E. 962. K. 127/16) diye karar verdi. Böylece Türkiye’de mahkeme kararı ile “Atatürkçü ve Aydın” sayılan bir kişi oldu. Ne var ki aklanmasına karşın 10’a yakın işyerinden kovuldu. 10’a yakın ev değiştirmek ve sonunda Gaziantep’ten ayrılmak zorunda kaldı…
1965 yılında, 33 yaşında iken, Gaziantep Lisesi Akşam Ortaokuluna başladı. 1969 yılında dört yıllık olan bu okulu sınıf ve okul birincisi olarak bitirdi.
Gaziantep Akşam Lisesi 1. Sınıfında okurken “Kavmiyetçi ve Ümmetçi” kişilerce rahat verilmemesi üzerine 11 Mart 1971’de Ankara’ya göçtü.
Gaziantep’ten ayrıldıktan bir gün sonra 12 Mart 1971’de Ordu, yönetime el koydu. Böylece 12 Mart’ın hışmından kurtulmuş oldu. Eğer o tarihte Gaziantep’te olsaydı başına gelecek vardı…
Ankara’ya gelir gelmez Anafartalar Akşam Lisesi 1. sınıfına kaydını yaptırdı ve Genel-İş Genel Merkezi Hukuk Bürosunda yazman, bir süre sonra da muhasebe bölümünde muhasebeci ve daktilo olarak çalıştıktan sonra muhasebe şefliğine getirildi.
Gündüzleri çalıştı, akşamları okula gitti. 4 yıllık Anafartalar Akşam lisesini bitirdikten sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Akşam Türkçe Bölümüne kaydını yaptırarak derslere gidip gelmeye başladı. 15 gün sonra yaşının geçmiş olduğu gerekçesiyle okuldan kaydı silindi.
Bunun üzerine yılmadı bir yıl da üniversite sınavlarına çalıştıktan sonra 1974’te Ankara Hukuk Fakültesine girmeyi başardı ve hem çalışıp hem okuyarak 1979 yılında Hukuk Fakültesini bitirdi ve bir yıl da staj gördükten sonra 1980 yılında (48 yaşında) avukatlığa başladı.
Hukuk Fakültesi öğrencisi iken, 27 Mart l977’de, ölüm döşeğindeki babaannesini görmek için gittiği Gaziantep’te, gece yarısı evinin önünde, faşistlerce kurşunlandı… Sağ göğsünden giren kurşun akciğerinin üst lobunu delerek kürek kemiğinden çıktı. 15 gün ağzından kan geldikten sonra “hayatî tehlikeyi” atlatarak yeniden yaşama döndü. Hâlâ zaman zaman kurşun yarasının acısını hisseder ve düşlerinde yakın mesafeden ateş edilen tabanca sesi ile uyanır…
Avukatlık yaptığı sırada Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucularından oldu.
İlk iki Yönetim Kurulunda Genel Sekreter yardımcısı olarak görevli iken 11 Mart 1991 tarihinde ağır bir kalp krizi geçirince kalbinin % 70’i çalışamaz bir duruma geldi. ADD’deki görevinden ayrıldı ve doktorların sözü üzerine avukatlığı bıraktı. O günden bu güne değin de evinde yazarlık yapmaktadır…
Yaşamı boyunca emeğinden başka geliri olmadığı için eşi ve dört çocuğu ile geçim zorluğu çekti. Ankara’da iki kışı, ailesi ile birlikte, odunsuz, kömürsüz, elektrik sobası ile geçirdi…
65 yaşına kadar yoksul olarak yaşadıktan sonra babaannesinden kendisine kalan trilyonlar değerindeki taşınmazları, kendisine yeteri kadarını ayırdıktan sonra, dört kızına bıraktı…
Şu an dört kızından 6 torunu bulunmaktadır. Torunlarından biri Amerika’da bir üniversitede Siyaset Bilimi hocalığı yapmaktadır. Biri de İnşaat Fakültesini bitirmiş olup bir şirkette inşaat mühendisi olarak çalışmaktadır…
Yaşamı boyunca, hastalığında bile, bir Aydınlanmacı olarak düşünce özgürlüğünü, laikliği ve Cumhuriyetin kazanımlarını korumaya çalışmıştır. Laikliği savunmak için birçok dava açmış ve bu davalardan birinin sonucunda da ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ kurulmuştur.
Gaziantep yerel gazetelerinin, bir ikisi dışında, hemen hemen hepsine günlük yazı verdi. Kimisi kapandığı için, kimisinden de, bir süre sonra, yazılarına yer verilmediği için, ayrıldı.
Ankara’da ise Barış ve Ulus gazetelerinde ve kimi dergilerde yazdı.
Bu günkü tarih itibariyle basılmış 28 kitabı vardır. Bu kitaplar parasız dağıtılmaktadır… (Kitapların listesi aşağıdadır…)
2000 yılından beri www.tabularatalanayalanabalta.com adresli Sitesinde aydınlanma savaşı vermektedir…
Düşünce ve inanışlarından ötürü hakaretlere, küfürlere ve tehditlere karşın; bireyciliğe karşı toplumculuğu, dine karşı bilimi, şeriata karşı cumhuriyeti, teokrasiye karşı laikliği, vahye karşı aklı, yaratılış teorisine karşı evrim teorisini, ruhçuluğa karşı maddeciliği savunmuştur…
Ne var ki çok az kişi tarafından anlaşılabilmiştir. Şimdi bile dinciler tarafından dinsiz; dinsizler tarafından da dinci sayılır…
Av. Eren Bilge, 19.11.2014
+

TABULARA TALANA YALANA BALTA YAYINLARI: 35
Alfabetik olarak:

1. Allah Denince 1/6
2. Allah Denince 2/6
3. Allah Denince 3/6
4. Aydınlanma
5. Aydınlara Mektup
6. Bir Aydın Adayı
7. Cambaz
8. Emanet
9. Erenlerin Dünyası
10. İncil’den
11. Kaygılarım
12. Kızma Yok
13. Kuran’a Akılcı Bir Bakış (Kuran’dan)
14. Laiklerin El Kitabı
15. Laikliği Benimsemeden…
16. Laiklik Bir Yaşam Biçimidir
17. Misyoner’e Yanıt
18. Muhbir ve Tertipçilerim
19. Muzır’dan Kes!..
20. Röportaj ve …
21. Sırların Sırrı
22. Son Nokta
23. SSS (Sevenler Soranlar Sövenler)
24. Taç’a Atılanlar
25. Takvimlerden
26. Tanrı’ya Yakınlık
27. Tevrat’tan
28. Yitmiş Bir Adam