BABASININ KIZI

BABASININ KIZI

 

Babasının kızının adı Yener. Yener, Hacettepe Güzel Sanatlar Bölümünü başarı ödülü ile bitirmiş bir grafiker.

 

Bütün fiziksel-ruhsal yönleriyle babasına benzer. Ne gözünü budaktan sakınır, ne de sözünü esirger.

 

Babasınınki gibi yuvarlak, iri, kahverengi gözler; yarı ciddi, yarı sevecen ışıklı yüzler.

 

Yalanı, dolanı, dünya malında gözü yoktur. “Aman zengin olsam” dememiştir, gönlü toktur.

 

Eşini kendi seçmiştir, düğün dernek dememiştir, çeyizim olsun istememiştir. Nikah törenine gelinlik bile giymeden günlük giysisi ile gitmiştir..

 

Nikah törenine anası-babası, üç yakın arkadaşı ile birlikte beş kişi gelmiştir. Anası-babası dışındaki üç arkadaşından ikisi tanıklık için gelmiştir.

 

Yakın akrabalarına bile haber vermemiştir. Herkes hayret etmiştir, “Bu kız deli mi ne!” demiştir. Babasının kızı ise yapılan dedikodulara gülüp geçmiş, “Evlenen benim, onlara ne oluyor?” demiştir.

 

Babasının kızı Yener; bir gün Ankara Samanpazarı’nda bulunan SSK Dispanserine gider.

 

Samanpazarı Ankara’da Osmanlı’dan kalma bir çarşı. Esnafı, tüccarı karşı karşı.. Daha çok hac malzemeleri, ölü malzemeleri satan esnafla dolu bir çarşı.

 

Hacısı, hocası, abidi, zahidi, sakallısı, sarıklısı, takkelisi, cüppelisi… Esnafı, tüccarı gözden geçirir gelen geçen herkesi…

 

Babasının kızı patronu ile ters düştüğü için işten ayrılmıştı. Çünkü patronu namaz kılmadığını, oruç tutmadığını başına kakmıştı.

 

Yeni bir iş arıyordu, üzgündü, tedirgindi, gergindi. Dokunsan ağlayacak, “nasılsın” desen patlayacak gibiydi.

 

Hava soğuk mu soğuk, insanlar donuk mu donuk. Babasının kızı her yerini sıkı sıkıya kapatmış yalnızca başı açık, saçları dağınık. .

 

Önünü kesti orta yaşlı, kısa boylu, toparlak biri. Yener dalgın dalgın gittiği için sandı ki adamın yolunu kesti, yol verdi, kenara çekildi.

 

Adam oralı değildi, Yener’in önüne geldi. Tepeden tırnağa süzdü, baktıkça hayran oldu “Aman Allah’ım bu ne güzel yüz!..” dedi.

 

Düşündü güzel yüzlü bu kızla nasıl diyaloga girişeceğini. Sandı ki söylediği sözler üzerine kız kendisi ile diyaloga girerdi.

 

“Nur yüzlü, güzel gözlü kızım, bak ne güzel giyinmişsin. Sen Müslüman değil misin, niçin dini bütün kızlar gibi saçını, başını gizlemezsin?

 

Tam damarına basmıştı Yener’in. Zaten soğuktan gergindi. İş aradığı için tedirgindi. Kendisini dolaylı yoldan taciz eden bu edepsiz de kimdi? Babasının kızına böyle söz söylenir miydi!

 

“Bana baksana sen, senin bu yaptığın tacize girer. Seni şimdi savcılığa şikayet edersem, derdest eder. Çekil git yoluna! Önce yüzünü yıka, sabun değsin şu kirli top sakalına, ondan sonra karış insanlar arasına…”

 

Adam neye uğradığını şaşırmıştı. Hiç beklemediği bir yanıt almıştı. Elinde olmayarak sağa sola baktı.

 

Kadın sesini duyan kimi esnaf, tüccar, yoldan gelip geçen insanlar Yener’le kendisine bakıyordu. Neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.

 

Zılgıtı yiyen adam kendilerine en yakın olana dedi: “Çattık, amma belaya!”

 

Adam yanıtladı: “Sen belaya çatmadın; çattın babasının kızına!”

 

Yener, “babamı tanıyan bu adam da kim?” diye dönüp baktı, tanımadı. Adam “niçin babasının kızı” dedi anlamadı.

 

Zılgıtı yiyen: “Kimdir bu kızın Babası?”

 

Adam yanıtladı: “Daha tanımadın mı?..”

 

Samanpazarı’nın soğuk havasına bir soğuk hava daha esti. Herkes sesini soluğunu kesti, yolcu yoluna gitti, evli evine, esnaf tüccar işinin başına geçti…

 

  1. B. 18.12.200

 

XXXXX

Bir kez daha tadına doyamadığım, babamın güzel yazısını zevk alarak okudum. Teşekkürler Baba,
Yener Balta, 7 Mayıs 2013