FREUD VE DİN

FREUD VE DİN

Freud’a göre din; insanın kendi dışındaki doğa güçlerini ve kendi içindeki içgüdüsel güçleri göğüslemeye uğraşırken, yaşadığı çaresizliğin ürünüdür. Din insanlığın gelişmesinin erken bir evresinde ortaya çıkar. Bu evrede insan, bu güçlerle başedebilmek için aklını kullanmayı henüz bilmemektedir. Bu süreç içinde insan, Freud’un yanılsama olarak adlandırdığı olguyu geliştirir, bu olgunun temeli ise, insanın bir çocuk olarak edindiği kendi deneyimleridir. Kendi içinde ve dışındaki tehlikeli,denetlenemez, anlaşılmaz güçlerle karşı karşıya kalan insan, çocukluğunda edindiği deneyimi hatırlar. Bu deneyim, çocuğun üstün bir akla ve güce sahip olduğuna inandığı, emirlerine boyun eğerek ve yasaklarını çiğnemekten kaçınarak sevgisini kazanabileceğini bildiği bir Baba tarafından korunduğunu hissetmesidir.
Freud, çocuklarda görülen saplantı nevrozlarıyla din arasında bir paralellik kurar ve Din’i, çocukluk dönemini nevrozlarına neden olan koşullara benzeyen koşullardan kaynaklanan ortaklaşa bir nevroz olarak tanımlar ve bu nedenle de, dinin tehlikeli olduğunu söyler. Çünkü Din:
1. İnsanlara bir yanılsamaya inanmayı öğreterek ve eleştirel düşünceyi yasaklayarak, zihinsel körleşmeye önayak olur.
2. Eleştirel düşünce yasağı, kişinin eleştirel yeteneğini de körelterek aklın gücüne engel olur.
3. Din ahlakı son derece sallantılı bir zemine oturtur. Çünkü ahlak ölçütlerinin geçerliliği, bunların Tanrı buyruğu olmalarından kaynaklanıyorsa, ahlakın geleceği de Tanrı inancına bağımlı olacaktır. Bu da ahlaksal değerlerimizde yıkıma neden olur.

Erich FROMM (Psikanaliz ve Din , Sayfa:20-30)