MEHMET PEKER

Mehmet Peker,

Saygılar Hayri Bey;

Önce sizi bütün yüreğimle kutluyorum. Özgeçmişiniz gerçekten etkileyici…

Böyle bir azme hayran olmamak elde değil. Ancak özgeçmişinizde iki noktanın
eksik kaldığı kanaatindeyim; biri evliliğiniz (nasıl başladı, nasıl gitti, mutlaka örnek tarafı vardır!), ikincisi ise İşçi Partisi ile ilişkiniz…

Gelelim eserinize… Eserinizin mizanpajı, kapak tasarımı, baskı  kalitesi oldukça iyi. İsim etkileyici. Ancak musahhihiniz hakkında aynı şeyi
söyleyemeyeceğim. Edebi ifadelerde ve cümle kurgusunda zaman zaman
eksikler bulunmakta…

İçeriğe gelince; beni yanıltmadınız. Sizden şaşırtıcı ve özgün bir eser bekliyordum. Gerçekten şaşırtıcı ve özgün. Ama beni asıl şaşırtan eserinizde ateizm savunması izlenimi vermeniz. Biz TYB’ de (Türkiye Yazarlar Birliği Yazar Okulu) sizinle konuştuğumuzda mutasavvıf izlenimi  alıyorduk.

Her ne kadar bazı konularda farklı düşünsek de sizin mistik bir
tarafınızın olduğunu zannediyorduk. Eminim kursiyerlerin büyük çoğunluğu benimle
aynı yanılgıyı paylaşacaktır.

Burada sizinle savunduğunuz düşünceleri tartışacak değilim. Zira böyle
bir tartışmanın abesle iştigal olduğu aşikardır. Siz de en az benim kadar,  belki benden daha fazla İslamî kaynaklara ulaşma şansına sahipsiniz. Ama şunu
bilmeli ki önyargıları bırakmadıkça insanlar düşünce dünyasında bir  arpa boyu yol kat edemez. Hakikatin ayakları altında ezilmektense hakikati
başa taç edinmek daha erdemli davranış olsa gerektir. Tekrar tebrikler Hayri Bey. Başarılar… Daha geniş yorumu belki kitabı bitirdikten sonra yaparız umarım.

Saygılar….

Mehmet Peker ( Hukukçu – İmam ) 6.9.2002

X

Sayın Mehmet Teker,

İçten kutlamalarınız için teşekkür ederim. Her zaman böylesine olgunca yanıtlar vermeni beklerim.

Özgeçmişimi okumuşsun. “Böyle bir azme hayran olmamak elde değil.” demişsin. Evet, çok çektirdiler. Hem devlet, hem millet. Hem de en, en yakınlarım bana oldu illet…

Ben bu illetçilerin hiç birini suçlayamadım. Çünkü; beni yola getirdikleri takdirde Allahlarının cennetinden bir yer parselleyeceklerini anladım.

Bu nedenle derim ki; başıma ne geldiyse yaratılış özelliğimden gelmiştir. “Allah dileseydi hepiniz gibi beni de doğru yola iletirdi.”(K. 16/9) tümcesindeki hikmeti bilmemişlerdir.  Evet, gördüğün gibi başıma ne geldi ise; yaratan beni, diğerleri gibi yaratmadığı için gelmiştir. (Bu dileseydi konusuyla ilgili yüze yakın ayet var… İstersen Hayri Balta bunları tek tek sayar…)

Eksik gelen noktalara gelince. Değinmeyelim hiç şu evliliğime… Benim evlilik tam bir dramdır. Bu 45 yıllık (27 Mart 1957) evliliği anlatmak için nehir roman yazmam gerektir. Ayrıca evliliğimi anlatmak özel yaşama girmek demektir.

İşçi Partisi ile ilişkime gelince ben, özgeçmişimde gördüğün gibi, toplum tarafından dışlandım. Kendisini adam sanan cudamlarca yüzüme tükürülerek haşlandım.

Bir de gördüm ki İşçi Partisi Atatürk ilkelerine, cumhuriyetin erdemlerine, Aydınlanmacılara sahip çıkıyor. Gazetelerinde ve dergilerinde onların yazılarına yer veriyor. Ör. İlhan Arsel, Turan Dursun, Abdullah Rıza Ergüven, Faik Bulut, Erdoğan Aydın, Şükrü Günbulut ve daha niceleri.

Sonra Türk-Kürt ayrımı yatmıyordu. Öyle ki Kürtlere hak tanırım dediği için lideri Doğu Perinçek hapis yatmayı göze alıyordu. Atatürkçülüğe, laikliğe sahip çıkıyordu. Bir de aktivitelerim söz konusu olduğunda bana destek oluyorlardı köstek  Olmuyorlardı.

Bunlar beni adam yerine koyarak bana değer verdiler. Yıllardır arayıp da bulamadığım sevgiyi içtenlikle, bol bol, gösterdiler.

Sonra koşullar değişti. Aydınların yazısı; Doğu dünyasını ve toplumlarını aşağı görüyor diye kesildi. Yazılarına mırın kırın ederek yer verilmedi, kimilerininki de sansürlendi… Ör. İlhan Arsel, Erdoğan Aydın, Faik Bulut, Şükrü Günbulut ve daha niceleri… (Bu konuda kitabımın 6-26. sayfalarında yeterli açıklama var.)

Sonra da “Kürtlerle ittifak yapmak vatana ihanettir!” dendi. Bir de laiklik ilkesine sırt çevirdiler. Şeriatçılar Almanya’da Federe İslam Devleti kurarken, Avrupa’nın hemen hemen bütün kentlerinde cami yapıp örgütlenirken, adamların fabrikasında çalışıp, ülkemizdeki bir vali kadar ücret alırken, ekmek yediği kapıyı kafir diye aşağılarlarken ses yok. Ama iki misyoner gelip misyonerlik yapınca kıyamet kopuyor. Şeriatçı militanların yaptıkları eylemlerde öldürdükleri aydınlarımız unutuluyor. Ör. Muammer Aksoy, Bahriye Üçoku, Turan Dursun, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu’yu öldürmüş olmaları…

Bir insanın istediği gibi düşünmesine, inanmasına, yaşamasına, düşünce ve inancını her türlü araçla yaymasına ve de istediği zaman dinini değiştirmesine karışmamak laiklik ilkesi gereğidir. (Bak. Anayasa, m. 25, 26) Hangi din olursa olsun kendi düşünce ve inancını devlete ve topluma dayatmadığı sürece saygı görmelidir…

Benim; Cumhuriyet, demokrasi ve laikliğe karşı çıkanlara karşı çıkışım bu nedenledir. Erbakan gibi 150 kilo altın biriktirip de Müslümanlık taslayanlar içindir. Bu konuda infak ayetlerine bakabilirsiniz. Öncelikle şu ayetlere bakarsanız bilgilenirsiniz. (K. 9/34, 35; 70/18).

Unutmayalım İslam’da dinini değiştirenler (Mürtetler) öldürülür. Hadis kitaplarında mürtetlerin nasıl öldürüldüğüne ilişkiler öyküler dile getirilir. Şaşıyorum, bu çağda din değiştirenleri öldürenlerin arkasına nasıl düşülür… Ve en önemlisi Alemlerin Rabbi denen Allah, “Dilediğini müşrik, dilediğini Müslüman yaptığına göre” (K. 6/112) dinini değiştirenler niçin hor görülür, öldürttürülür?..

Bence böyle bir anlayış Tanrı’ya en büyük saygısızlıktır. Onu aşağılamak, tanımamaktır… Ben Tanrı’ya karşı gelmekten Tanrı’ya (Akıl, sağduyu, vicdan gibi olumlu ve yüce kavramlar..) sığınırım. Bu nedenle de bana ne ateist, ne dinsiz, komünist ne de mason demelerine aldırırım.

Benim üstün niteliğim (sıfat-ı galibem=galip sıfatım) ne ümmetçiyim ne de kavmiyetçiyim… Beni kendime özgü dinim varsa da dünyada mevcut dinlerden hiç birine mensup değilim.

Türküm ama ırkçı Türkçü değilim; ben insanın, ne Arap, Acem, ne Alman, İtalyan ne de Rus Amerikan olması ile ilgilenirim.

Hangi ulus insan haklarına saygı göstermiyorsa, kadınlarını aşağılayıp toplumdan dışlıyorsa, hangi ulus başkasını ve kendi halkını ezip sömürüyorsa ve de kan dökücü ise ben ona düşman kesilirim. Emperyalizm, vahşi kapitalizm, her türlü izm bir tek yolum vardır o da akılcılıktır derim..

İşçi Partisi ırkçılarla, kavmiyetçileri ittifaka çağırdı. Onlar gibi AB’ye de karşı çıktı. Oysa AB, benim için, bu gerilikten, ilkellikten, hukuka saygısızlıktan kurtulmak ve de saydamlığa kavuşmak için tek ışıktı.

Ben enternasyonal bir insanım. İnsan sevgisi ile doluyum.  Solcuları dışlayan bir sol partinin ardına nasıl düşeyim.

Ümmetçilerle, kavmiyetçilerle ittifak yapılmaya çalışılıyor da; neden, solcularla ittifak yolları aranmıyor? Neden solcuların hepsi dışlanıyor?

İşte bu nedenle İşçi Parti’sinden koptum. Artık hiçbir partinin üyeliğinde yokum. Biliyorum ki beni bu kafayla hiçbir parti kabul etmez; kabul etseler bile H. Balta artık gitmez.

Düzeltmeler (tashih) ve edebi terimlerde ifade yetersizliği benim Osmanlı yazınını, edebiyatını bilmediğimden kaynaklanmaktadır. Kitabımdaki öğrenim çabamı dikkatle okursanız görürsünüz ki Osmanlı ve Din edebiyatı ilgili bir öğrenimim olmamıştır. Bir de bana e-mail gönderenlerden kaynaklanabilir. Çünkü onların anlatımlarına kültür ve öğrenim durumları bilinsin diye dokunulmamıştır.

“… ateizm savunması izlenimi vermeme” şaşırmışsınız. Anlaşılan siz kitabımın 101 ile 110 sayfalarını okumamışsınız. Hele bu sayfalara bir oku… Okuyup düşündükten sonra gönder eleştiri okunu…

Yazar Okulunda (kursta) birlikte iken; beni, “mutasavvıf ve mistik” olarak görmen doğrudur. Benimle tanışıp sohbet edenlerin kimisi beni “mutasavvıf” kimisi de ”mistik” diye nitelendirir: kimisi de; benim için, yeryüzüne daha böyle Allahsız, dinsiz gelmemiştir der.

Böyle görünmek mutasavvıf ve mistik görünen ermişlerin kaderidir. Yazar Okulunda (kursta) birlikte iken; beni, “mutasavvıf ve mistik” olarak görmen doğrudur. “Eminim kursiyerlerin büyük çoğunluğu benimle aynı yanılgıyı paylaşacaktır!.” diyorsun ki bu da doğrudur. Biz ermiş kişiler (mutasavvıflar, gerçeğe ermiş mistikler, yakîn mensupları (K. 15/99…) ser verir, sır vermezler. Her renge bürünürler ama renk vermezler. Benim de okulda ser verip sır vermemem gerekti. Eğer renk verseydim başımı kekerlerdi. Çünkü gördüm ki oradakiler arkadaşlar ve Hocalar din-i tahkiki değil din-i taklidi mertebesindelerdi…

Şimdi sana bir soru: Muhiddin arab-î, Hallacı- Mansur, Nesimi, Oğlanlar Şeyhi, Molla Kabız, Pir Sultan Abdal, Şeyh Bedrettin ve daha nicelerinin öldürülmeleri nedendir? Bunlar zamanın din bilginleri değil mi… Bunlar kadar Allah’ı, dini, Kuran’ı bilen var mı?.. Eğer laiklik ilkesi geçerli olmasa idi Hayri Balta’nın kellesini  çoktan uçurmuşlardı.

“Hakikatin ayakları altında ezilmektense hakikati başa taç edinmek daha erdemli davranış olsa gerektir.” demişsin son olarak. Gerçeği (Hakikati) baş tacı ettiğim için aldığım karşılık; toplumdan dışlanmaktır.

Eğer ben gerçeği (hakikat) baş tacı etmeyip de insanların ağzına göre verseydim. Yani “Allah’ın istediğini değil de insanların istediğini söyleseydim.” (Bak. İncil, Mat. 16/23) bu insanlar beni balla, kaymakla beslerlerdi.

Sana derim ki “yaratılmışı hoş gör yaratandan ötürü.” Eğer, Allah dileseydi beni de Erbakan, Erdoğan, Müslim Gündüz, Yaşar Nuri Öztürk, Zekeriya Beyaz ve de arkalarına düşenler gibi hidayete erdirirdi.” (K. 39/17-18).

“O halde sakın bilmeyenlerden olma!” (K. 6/35). Ayeti gereği hükme varmamalısın? Hakkımda “Hükme varma ki hüküm verilenlerden olmayasın!” (İncil, Mat. 7/1) Eğer hüküm verilenlerden olursan karanlıklardan kurtulamazsın, karanlıklarda kalırsın…

Bak değerli arkadaşım, güzel dostum Allah kendini korumaktan aciz mi ki Allah’ı korumaya soyunursun…

Ankara’daki kitapevlerinden Akçağ kitapevi, iade etti 10 kitabımdan 9 tanesini…

“Bu kitap kendilerinin tarzını uymazmış.” İslam’da demokrasi ve düşünce özgürlüğü var diyenler kitabımı satmazmış.

Hele düşün bunlar bir de iktidara gelmişler. Eğer bunlar iktidara gelirse sana yemin billah ederim ki biz akılcı düşünürlerin yaşamını; Allah, din, Muhammed, Kuran aşkına burunlarından getirirler..

“Daha geniş yorumu belki kitabı bitirdikten sonra yaparız umarım.” diye noktalamışsın mektubunu. Beklerim daha geniş yorumlarını. Ama sen de hoş görmelisin benim yorumlarımı…

Son bir hatırlatma daha sana. Yer vereceğim Sitemde gönderdiğin ve göndereceğin mesajlarına ve bu yazdıkların da yer alacaktır yazacağım ikinci kitabımda…

Şimdi kal sağlıcakla,

İçten saygılar sana..

Av. Hayri Balta , 8.9.2002

x