2.İLETİ

İLETİLER II

1.

Sayın Abdurrahim Karakoç,

Önce saygı, sevgi…

7 Eylül 2003 tarihli yazınızdan anladığıma göre  Necdet Sevinç size “Devletin adamı olmadığını” söylemiş. Acaba ekli olarak sunduğum belgelere ve mahkeme kararına ne deyecek? Kaldı ki yalnız kendi başına değil Zekeriya Beyaz’la işbirliği içinde polise ajanlık yapmıştır.

1962 yılarında Gaziantep Millî Eğitim Müdürlüğünde çalışıyordum. Millî Eğitim Müdürlüğü ile Emniyet Müdürlüğü aynı binada, aynı katta ve yan yana idi. Çalıştığım odanın penceresinden Gaziantep Hükümet Meydanı görünürdü. Ben de bu ikilinin Hükümet Meydanından Gaziantep Emniyetine rapor vermek ve direktif almak üzere gelip gittiklerimi gözlerimle görürdüm.

Kaldı ki Zekeriya Beyaz; Necdet Sevinç’le birlikte polise ajanlık yaptığını 1964 yılı Kasım ayı içinde Ankara’da yayınlanan Adalet gazetesinde Aclan Sayılgan ve Mustafa Yazgan’ın  “GAZİANTEP’TE NELER OLUYOR” oluyor başlıklı ifşaatlarında anlatıyor.

Okuyalım: “Emniyet Birinci Şube ile sıkı teşrik-i mesai yaparak Nizipte’ki KÜRTÇÜLÜK ve GAZİANTEP’TEKİ KILIÇ KALE KONUSUNDA RAPORLAR VERMEKTEDİR. Nizip’ten verdiği KÜRTÇÜLÜK RAPORLARI üzerine açılan tahkikattan bir sonuç alınamamıştır. Zekeriya Beyaz bu konuda boş yere çabalamış durmuş…””

Zekeriya Beyaz kendisinin polise ajanlık yaptığını açıklarken Necdet Sevinç’in de polise ajanlık yaptığını açıklamaktadır.

Okuyalım: “27 Mayıs ihtilalinden evvel Dr. Emin Kılıç Kale’nin tarikatına ajan olarak üç genç sokulmuştur. İkisi maceracı gençler olmakla birlikte üçüncüsü daha müdekkik olan ve halen ‘Üç Hoparlörlü İmam’ diye  anılan Zekeriya Beyaz’dır” (Adalet gazetesi, Kasım 1964)

Müdekkik olan Zekeriya Beyaz’dır. Müdekkik olduğu için kendisi geride kalmış maceracı gençleri öne sürmüştür. Bu maceracı dediği gençlerden biri Necdet Sevinç’tir.

Bunu da nereden çıkardınız demeyin bunu da mahkeme kararı açıklıyor: Okuyalım: “Sanık Hayri Balta’nın Atatürk ilkelerine bağlı aydın bir kimse olduğu, kamu tanıkları Bekir Kaynak, Necdet Sevinç ve Cevat Güralp OLAYIN MUHBİRLERİ ve BAŞLICA TERTİPÇİLERİ bulunmaları hesabıyla şahadetlerinin şayanı kabul ve samimi olmadığı…” (Gaziantep Sorgun Hakimliği’nin Es. 962/25, Kar. 962/104 sayılı 19.7.1962 tarihli kararı..)

Görüldüğü gibi Zekeriya Beyaz; hem kendisinin hem de Necdet Sevinç’in polise ajanlık yaptığını açıklıyor. Ayrıca Necdet Sevinç’in polise ajanlık yanında “muhbirlik ve tertipçilik”  yaptığını da yukarıda tarih ve sayısını verdiğim mahkeme kararından öğreniyoruz. “muhbirlik ve tertipçilik” in  siyasî literatürdeki adı “kışkırtıcı ajanlık” tır.

Kaldı ki “Necdet Sevinç MHP ileri gelenlerince ‘CIA’ ajanlığıyla suçlandı” diye gazete de yazmıştır. (Bk. Aydınlık, 12.12.1979, Lütfü Oflaz). Gelsinler de bana söylesinler devletin adamı olmadıklarını…

Yazınızdan anladığıma göre şimdi bunlar yeni bir birliktelik oluşturuyorlar. Bu birlikteliğin adı da Bağımsızlık adı altında “Ya İstiklâl Ya Ölüm”… Böyle olunca bu milletin çekeceği var. Bunlar; AB’den yana olanları, hukukun üstünlüğünü savunanları, düşünce ve inanç özgürlüğünden yana olanları Emperyalizm ajanı ve AB işbirlikçisi olarak suçlayacaklardır. Kendilerinden olmayanların başına; ne sağcı, ne solcu Abbas yolcu diyerek olmadık çoraplar öreceklerdir.

Kısacası: Kendilerinden yana olmayanların yaşamlarını burunlarından getireceklerdir. Tıpkı benim 45 yıllık yaşamımı burnumdan getirdikleri gibi…

Saygılarımla,

Av. Hayri Balta, 8.9.2003

+

Not: Yazıda sözü geçen belgeler ve mahkeme kararı postadadır…

 

Adı Yok,

Hayri bey, mesela laik biri olarak ben sizden daha iyi islamı biliyorum. Çünkü daha “şeriat” kelimesinin anlamını dahi bilmiyorsunuz. (Şerea:Kanun, Şeriat: Kanunlar) Önceleri ben de sizin gibi düşünüyordum. Türkiye’de “kanunlar” yok mu? İsrail de Yahudi şeriatı uygulanmıyor mu? Her neyse bir de Müslümanların bırakın incil’i, Tevrat’i, Kuranı dahi okumadıklarını söyleyerek küçük görüyorsunuz. Ben, bu kitapların yanında Zebur’ da okudum. Pek çok kişiye de tavsiye ediyorum. Onlardaki hakikatler.

(Adı yok), 8.5.2003

X

Güven,

çok güzel bir site, devamını diliyorum bir an önce,öykülerinizi bekliyoruz,

Saygılar, sevgiler!

Güven, 20.5.2003

X

Sema Kahraman,

Onlardaki hakikatleri (sağlam kalanları tabi) bulabiliyorum. Daha çağdaş olmak elimizde. Daha yazacak çok şey var… Yüce Atatürk’ü de daha iyi anlamanız dileği ile…

Sema Kahraman, 5.5.2003

+

Sayın Kahraman,

Daha çağdaş olmam için, Atatürk’ü anlamam için ne yapmam gerek? Bu konularda bana yardımcı olarak beni bilgilendirerek eksiklerimi giderirseniz size minnettar olurum. İşte e-mail adresim: hayribalta@superonline.com

Saygılarımla.

H.B. 8.5.2003

+

Sayın Kahraman, Ne aradınız da bulamadınız? Sizin aradığınızı yazmak zorunda mıyız? Düşüncelerini açıklamışsın. Niçin alınayım. Söyle bana daha hangi konuda araştırayım.İzin verirseniz size saygılarımı, sevilerimi sunayım.

H.B.7.5.2003

+

Sayın Sema Kahraman,

İlginize,isteklerinize teşekkür ederim. Benim kimsenin düşüncesini değiştirmesi diye bir dileğim yok. Ben kendi düşüncemi açıklıyorum. İsteyen alır, isteyen darılır. Bana benim kimliğim kalır.Saygılarımla…

H.B. 19.5.2003

X

Sayın Balta. Ne yapsam da bu yaştan sonra fikirlerinizi değiştirebileceğimi sanmıyorum. Allah yolunuzu açık etsin. Dilerim, daha çağdaş bir hayat sürersiniz…

Sema, 12.5.2003

X

Maalesef aradığımı bulamadım. Alevî düşüncesinin birkaç güzel örneğinden başka faydalı şey bulamadım. Kusura bakmayın. Bunlar sadece benim görüşlerim. Her konuda araştırma, daha faydalı olur…

Sema Kahraman, 6.5.2003

+

Sayın Kahraman, Ne aradınız da bulamadınız? Sizin aradığınızı yazmak zorunda mıyız? Düşüncelerini açıklamışsın. Niçin alınayım. Söyle bana daha hangi konuda araştırayım.İzin verirseniz size saygılarımı, sevilerimi sunayım.

H.B.7.5.2003

X

Intellektüel,

Sitenizi çok beğendim, cesaretinizden ve harcadığınız emekten dolayı sizi içtenlikle tebrik ederim…

Intellectuel, 19.5.2003

+

Sayın Intellectuel,

Beğenileriniz ve övgüleriniz için teşekkür… Düşüncelerimi açıklıyorum, beğenen de olur beğenmeyen de olur… Her ikisini de hak görmek gerekir…

Saygılarımla…

H.B. 19.5.2003

X

Güven,

çok güzel bir site, devamını diliyorum bir an önce,öykülerinizi bekliyoruz,

Saygılar, sevgiler!

Güven, 20.5.2003

X

Ergezer,

Sağ tarafta HAKTAN yazmışsın sitenin ana sayfasında bence o haktan değil BOKTAN olacaktı.

Bu kadar zırvayı ancak senin gibi BOKTAN şeyleri karıştıranlar çıkarabilir. Diyorum acizane görüşümü söyledim.

Ergezer, 17.7.2003

X

Sayın Ergezer,

Haktan’ı Boktan anlamışsın. Düşünce yapını ele vermişsin. Din ahlaktır edeptir. Öncelikle kendini bilmektir.

Şimdi sana bir soru “Allah dilemeseydi” ben böyle yazamazdım. Sen Kuran’daki dileseydi ayetine bakmalısın.

H.B. 18.7.2003

+

Yolun acık olsun. nereye gidersen git. Ne de olsa insanın sınırlı iradesi ile yolunu bulabilmesine rağmen senin sönük cep feneri hükmündeki enaniyetin oldukça devam edeceksin herhalde.

Ergezer, 18.7.2003

+

Ayrıca sitende gecen zamanımda acıdım. İnsanların sızın gibilerle vakit geçirmesi de bence beyhude. onun için sizden üzülerek ayrılıyorum, ama hala o haktan meselesi benim canımı sıkıyor. Değiştin sunu boktan ile.

Ergezer, 17.7.2003

+

Sap,

Yahu Ergezer kimsen e-mailini alırsam sevinirim. Bunun gibilere sessiz kalmamak lazım . Seni tebrik ederim. Sap, 19.7.2003

+

Hayırdır ‘sap’ burası forum sayfalarına benzedi bunun gibileri okumakta iyi değil bence başka forumlara takıl derim sana.

Ergezer, 19.7.2003

+

Bu avukat dede nerede acaba?

Sap,19.7.2003

+

Ben sadece bunun gibilerin Atatürkçülük arkasında yediği herzeleri saklamak istemesini de kınıyorum. Erkekse Atatürk’ün korumacılığını bıraksın bakalım.

Ergezer, 19.7.2003

+

Sap,

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası:  “Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.

Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” (Mad. 25).

Sap, 19

+

Keşke bunları başkaları içinde düşünebilse bu fosiller. Başkaları anlatamaz ama bu balta kılıklı adamlar ve benzerleri her istediğini anlatabilir. (Çünki bunlar Atatürkçü ya)…

Sap, 19.7.2003

+

Sap’

Hep verme eğiliminde olduğun için bilgi almaya niyetin olduğunu sanmam. Bu yaşından sonrada kıvırtmak yakışmaz sana. Efe gibi gerçekleri söylesene. Arapça bilmeden ayetler hakkında yorum yapma ehliyetini nerden aldın. Erkeksen bu siteyi oluştururken de hep Türkçe kullan göreyim seni. Her şeyin bir kuralı vardır.

Senin gibi kurallara bu kadar dikkat ettiğini söyleyen kişi Türkçe’nin Arapça’daki incelikleri anlayamayacak edebiyat yoksunu olduğunu da bilmek istersen bazı büyük şairlerin sitelerini tavsiye edeyim de şiirleri katletme güzel Türkçemizi kirletme.

http://www.edebiyatturk.net/ http://www.siir.gen.tr/ gibi sitelere gitmeni tavsiye ederim.

Yeter mi kazmacığım pardon baltacığım.

Pardon sen saldırgan demişsin acaba kim saldırgan nefsi müdafaa yapmak mı suçludur yoksa böyle site kurup insanların inançları ile dalga geçmen mi yada saldırman mı? İnanmıyorsan inanmadıklarını niye kendine saklamıyorsun. İnsanın içindekileri dışarı çıkartması masumane gelebilir ama oda yerinde olursa. İçindekilerin kokuşmuşluğu saldırganlığınla karışınca bayağı iğrenç oluyor diyebilirim. Yazık ömrün beyhude geçiyor. Senin nerden beslendiğini de anlamak isterim. İyi bir hekime (ama baytar olan

İyi bir hekime (ama baytar olanına) tedavi ol derim ben sana

http://www.geocities.com/hayribalta2002/ozgecmisi.htm  Hayatın hakkındaki bölümü de okuyunca gerçekten neden bu kadar başarısız bir şair olduğunu anladım. Bu işi ehline bırak ve inine çekil derim.

SAP, 19.7.2003

+

Sayın Sap,

Nasıl bilirsen öyle yap…Kendine yakışıyorsa yap.

İnsan ne yaparsa kendine yapar. Cahil kişiler başkasını aşağılar.

Sana sözüm yok. 19.7.2003 tarihli mesajımda ne dedimse o, başka çözüm yok.

H.B, 20.7.2003

Orkun,

“Elhamdülillah Müslüman’ım!” derler. “Ulan Müslüman bir adam bu işi yapar mı? diye sorsan “Şeytana uydum bir kere Allah günahımı affetsin!” derler.

Eğer azıcık bir şerefin kalmışsa bu gibi esef verici hadiseleri Müslümanlara yamayacağına televizyonlarda boy gösteren ve kendilerine sanatçı denilen ve senin iyi dostların olduğunu sandığım kişilerde söylesene. Özellikle her gün başkasının koynunda kalmayı ahlak olarak gören ve senin gibilerim alkışları ile oralarda mesken. tutanlara sözün olacak mı?

Orkun, 18.7.2003

+

Gülay,

Kur’an’ dan diye yapmış olduğunuz alıntıların inanılır olduğuna siz inanıyor musunuz? Güzel ve yüce olan Dinimizin yapmış olduğunuz bi site sayesinde nekadar kirlendiğini ve zarar gördüğünü hiç düşündünüz mü?

Gülay, Site, 28.7.2003

+

Gülay Hanım,

Sana saygı, sevgi sunarım. “Kuran’ dan yapmış olduğum alıntıların” hangisi sana inandırıcı gelememiştir belirtmeni rica ederim.

Amacımız dine hakaret değildir, dini yükseltmektir. Dinilerin amacı insana hizmettir.

HB 29.7.2003

Not. E-Postamı kullanırsan daha iyi anlaşırız. İnanılır

x 

Müslim,

Müslim adlı birinden (Tırnak içindeki yazıları benim yazımdan almış…):

 

“Ben sadece irfan sahibi tahkikçiyim. Bu demektir ki dinsel düşünce bana yaratılışımdan verilmiş. Onlar diyorlar ki ben Müslüman’ım. Ben diyorum ki ben “Yaratılış Dini”ndenim (Bkz. Kuran 30/30) İşte ben Sitemde “Yaratılış Dini” konusunda bilgi vermekteyim.” diyen birisinden ne bekliyordunuz.

Adam yaradılıştan kabiliyetli. Peygamberleri eleştirenlere çanak tutan, Kuranı kısır bilgisi ile yorumlayan adamdan ne beklersiniz. Sitesinin kimin sitelerinde referans olarak kullanıldığına da dikkat edebilisiniz. Bu din yalnız değil. Sizin gibiler olunca benim gibi günahkarlar belki kurtulur diye ümit ediyorum.

Hiç olmazsa fasıkı mütecahir sınıfından değilim. Dikkat edin bunun gibileri kullananlar hep dinsizler buna ne demeli isterseniz başkalarının linklerinden anlarsınız

“İBRETİ, bende var bir tuhaf adet/Arapça salavat getirmem ebed/Sen İslâm, dilin Türk, Arapça bir dert/Her şey Türkçe olsun aman dediler.”

Bu adam Arapça’ya düşman ama İngilizce tabanlı bir siteden dünyaya arzı endam ediyor zavallı.

Erkeksen tamamı Türkçe olan bir bilgisayarla tamamı Türkçe olan bir serverdan tamamı Türkçe bir site hazırla git görelim bakalım ne kadar uzağa işersin sidiği kuruyasıca. Öyle sağa sola sıçratarak işemeye devam edeceğine fermuarını kapa da sidiğin donunda kalsın.

Müslim, 21.8.2003

+ 

Sayın Müslim,

Önce saygı, sevgi sundum. Hakkımda yazdıklarını okudum.

Adın Müslim, sen de Müslim misin? Eğer gerçekten Müslim isen bana  nasıl olur da söversin?  “sidiği kuruyasıca” dersin. Böyle bir dilekte bulunmanın (bedduanın) kötü bir söz, küfür, olduğunu bilmez misin?

Din güzel ahlak değil mi? Allah’ı Peygamber’ine: “Elbette sen yüce bir ahlak üzerinesin!” (K. 68/4) demedi mi?  Gerçekten Müslim olan biri  imansız olarak bildiğine “fermuarını kapa da sidiğin donunda kalsın” der mi? Hem sana ne oluyor orada, dinsiz-imansızsam Allah benim cezamı vermez mi?

Kitabındaki şu ayeti görmedin mi? “Siz onların putuna söverseniz onlar da sizin Allah’ınıza söverler” (K. 6/108). âyetini bilmen mi?

Unutma ki ancak şeytana teslim olanlar bir başkasına kötü söz söyler. Ben hayatımda kimseye,  dirilmeden önce ölü iken bile,  sövmemişimdir. Senin gibi bana kötü söz söyleyenlere, beddua edenlere, küfredip yüzüme tükürenlere gülüp geçmişimdir. Çünkü kötü sözü insana, Allah’ın değil şeytanın söylettiğini bilmişimdir. (K. 2/169. 24/21). Bak, arayış içindeki Müslim kardaşım, ben bana küfrederek şeytana hizmet edenlere alışmışım. Bütün bu saldırılara karşı sabırlı davranmışım. Çünkü Şeytanın insanı küfre sürüklediğine yürekten inanmışım. (K. 24/21)

Müslim adlı Müslüman kardaşım. Ben din duygusu ile doğmuşum, bir süre şeytana uymuşum, 25 yaşında ölmeden önce ölmüşüm, yeniden doğmuşum, ölü iken dirilmişim. Ölmeden önce öldükten sonra Tanrı bilgisine ermişim. Bu süreç içinde de “İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım kimseler görmüşüm.” (K. 22/3)

Son olarak bir ayet daha okuyacağım senin kitabından. Bilmem utanacak mısın bana yaptığından? İşte âyet: “(Resulüm) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın? (K. 10/99). Bu âyet gibi elliye yakın âyet daha var.

Buna karşın aynı kitapta: “Ben kâfirlerin yüreklerine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına!” (K. 8/12) ayeti de var ve bunun gibi yine elliye yakın ayet de var. İşte “Yaratılış Dini”ne mensup olanlar ikincisine değil birincisine uyar! Senin gibi Müslim olanlar da “boyunlara vurur, parmak doğrar”…

Ey bana kötü söz söylemek yanında beddua eden Müslim, sorayım şimdi sana bu sözlerime ne dersin? Bir de Allah dilemezse Hayri Balta nasıl imana gelsin? Öyleyse Allah’ının iman nasip etmediği bir kişiye nasıl olur da fasıkı mütecahir dersin? (Bu terimin aslı fasık-ı mütecahil olsa gerektir. Sana düşen mütecahir’in ne demek olduğunu bana bildirmektir.)

Daha ne söyleyeyim sana…Sen de yaratılış dininden olsaydın bu şekilde sözler söylemezdin bana. Hem söyleyeceklerini e-maille yollasana… Şimdi kal sağlıcakla,

Av. Hayri Balta, 22.8.2003

Not: Müslim’in yazdıkları için Eleştiri ve Katkı bölümünü tıklayabilirsiniz.

x

Ocaklı,

Ya tam susturacağız Ya kan kusturacağız.

Ocaklı, 31.8.2003

+

Sayın Ocaklı,

Kan kusturdunuz, susturdunuz da ne oldu? AB ve IMF ev ödevi vermedi mi? ABD başımıza çuval geçirmedi mi?

Unutma, kan kusturana da kan kustururlar. Susturanı da sustururlar. Ne çıkar bundan? İnsan olmak dururken… H.B. 1.9.2003

+

Sayın hocam İmf’in suçlusu AB’nin suçlusu benim dinim mi ki bizim dinimize saldırıyorsun.

TANRI TÜRKÜ KORUSUN,

Ocaklı, 3.9.2003

X

Sayın Ocaklı,

Suçlu elbette din değildir. Suçlu Arap ve Osmanlı hayranlığıdır. Din, ahlaktır, edeptir, tekamüldür ve de insani kâmil olmaktır. Yalnızca yatıp-kalkmak değildir. Bil ki Tanrı Türk’ü korumaz. Türk’ü, Arap ve Osmanlı hayranlığından kurtulmuş bilgili Bilge Türk korur.

Saygılarımla…

HB, 3.9.2003

X

Arap yardakçılığına ben de karşıyım.Amerikan uşağı olmak Yahudi uşağı olmak ne kadar iğrençse Araplara uşaklıkta o kadar iğrençtir. Fakat sizin gibi Yahudi dönmeleri ve her türlü Gayrı Türkler Osmanlıdan utansa da Biz Osmanlıyı atamız saymakla her zaman övündük Atatürk ne ise Fatihte odur.

BUNLAR

Biz yarattık sanıyor,

Kürre-i Arzı bunlar,

Ne sünneti tanıyorlar,

Ne de bir farzı bunlar.

Ne abdest almamızı,

Ne namaz kılmamızı,

Sırf kâfir olmamızı,

Ediyor arzu bunlar.

+

Bayılırlar içmeye,

İçip serden geçmeye,

Dine kefen biçmeye,

Gönüllü terzi bunlar.

Lüzum yoktur tarife,

Sözüm üç-beş herife,

Sorarsanız Arif`e,

Katıksız dürzü bunlar.

Ozan arif Eylül 1983

Ocaklı, 3.9.2003

X

Sayın Ocaklı,

Bana “Sizin gibi Yahudi dönmesi” demişsin. “Yahudi dönmesi olduğumu” nerden bilmişsin.

Diyelim ben “Yahudi dönmesiyim”; peki, İslam Peygamberinden başkası müşrik, Yahudi, Hıristiyan dönmesi değil mi? Osmanlı Sadrazamlarının yüzde doksanı dönme (Enderunlu) değil mi? Bizim küfürle işimiz yok, küfreden sözümüz yok.

Saygı, sevgi… Sev seni sevmeyeni.

HB, 3.9.2003

X 

VAY NAMUSSUZ VAY

Türk ekmeği yiyen sen,
Yaşayan sen, giyen sen,
Türk’e aptal diyen sen,
Vay namussuz vay, vay!

Türkiye’de ye, iç, yat,
İslam’a çat, Türk’e çat,
Ulan nankör pis köpek,

İmansız, nursuz melun,
Ar bilmez arsız melun,
Sicilli hırsız melun,
Vay namussuz vay, vay!

Yazar çizer azması,
Çalma, çırpma yazması,
Salman Rüştü bozması
Vay namussuz vay, vay!

 

Konuşman ipsiz, sapsız,
Yazdığın zaten çapsız,
Kitabı bol kitapsız,
Vay namussuz vay,vay!

Laflarını tart köpek,
Seni seni kart köpek,
Yoksa katlin şart köpek,
Vay namussuz vay, vay!

Ocaklı, 4.9.2003

+

AYIP OLUYOR AMA

 

Bu günkü gazeteler “Erdoğan  Millî gazeteye 30 milyarlık dava açtı” başlığını atmış. Nedeni de Millî Gazete 18 Ağustos 2003 tarihli nüshasında “DEMOKRAT DEĞİL DÖNEK” dediği için.

Bu girişin konumuzla ne ilgisi mi var? Bu gün e-postayı açtığımda Sayın Ocaklı adında bir okuyucumun “KONUK DEFTERİME” girerek (Diğer dediklerini merak edenler Eleştiri ve Katkı bölümünden Konuk Defterime girebilir) beni “Yahudi Dönmesi ve Gayr-i Türk” olarak nitelemiş  “Biz Osmanlıyı atamız saymakla her zaman övündük Atatürk ne ise Fatihte odur.” demiş. (Yazma ve noktalama yanlışları kendisine aittir.)

Yaşamım boyunca suçlandım, aşağılandım: Dinsiz, kafir dendi. Moskova ajanı komünist dendi, dendi de dendi… Şimdi de “Yahudi Dönmesi” ve de “Gayr-i Türk” dendi. Bu yakıştırmayı yapan da bana “Sayın Hocam” diye mesaj gönderen Ocaklı efendi.

Hele Yahudilikle uzaktan yakından ilgim olsa. Atılan iftira biraz yakışsa… Atalarımız ne demiş? “Amin deyecek dua okuyun!”  demiş!”

Şimdi Sayın Ocaklı okusun. Önce şunu bilmeli ki “Osmanlı tarihçileri; Osmanlı’dan “Türk” diye değil; “Rum Dilaverleri”, “Rum Hakimleri”, “Rum Padişahları” ve “Osmanoğulları” olarak söz ederlerdi.

Sayın Ocaklı, “Biz Osmanlıyı atamız saymakla her zaman övündük” diyor. Şimdi okusun da övünsün bakalım Sayın Ocaklı….

İşte Fatih Sultan’ın babasının Türkler hakkında dediği: “Değme etrak ne bilgisin gam-ı aşk Adlî/Sırr-ı aşk ne anlar anlamaya hallice idrak gerek…” Türkçesi: “Türkler ne anlar aşktan Adli/Aşkın sırrını anlamaya epeyce akıl gerek…” (Adlî 2. Beyazıt’ın mahlâsıdır.) Yani Türkler aşktan anlamaz, akılsız diyor.

Ya Fatih Sultan Mehmet ne etmiş. Fatihin Sultan Mehmet, Anadolu’da ne kadar Türk beyliği varsa hepsini yerle bir etmiş. Bunlardan ilk aklıma gelenler. Bunların hepsi de özbeöz Türkler: “Aydın Oğulları, Erdana Oğulları, Eşref Oğulları, Germiyan Oğulları, Hamit Oğulları, İsfendiyaroğulları, Karasioğulları, Karaman Oğulları, Ladik Oğulları, Menteşe Oğulları, Ramazan Oğulları, Saruhan Oğulları, ,Saltuk, Sivas’ta Burhaneddin Kadı Sultanlığı, Ertena, Teke Oğulları, Zülkadir Oğulları.”

Türk beylikleri böylesine yerle bir edilirken Osmanlı tarihçilerinin tarihe düştükleri notlara bakalım:

“Rum dilaverler kılıcı satır gibi kullanarak kasap örneği Akkoyunlu Türkmenlerine girişip yaralı ve düşmüş koyun boğazlarcasına savaştan hepsini çıkarmışlardı.” (Dikkat edilirse Türkmenleri boğazlayanları “Rum Dilaverleri” deniyor.)

“Leş ve baş ile dolmuştu orda yeri/Az bulunur çok eşyalar ele girdi/Kesti Türkmen boyunu Rum Padişahı/Kederlere düşen Uzun (Hasan) haddini bildi…” (Dikkat edilirse burada da Osmanlı Padişahından Rum Padişahı olarak söz ediliyor.)

Sayın Ocaklı, kendisini Osmanlı’dan sayıyor ama; acaba, Osmanlılar Türkleri kendilerinden sayıyor mu?

İşte son Osmanlı Padişahı Vahdettin’in sözleri: “Türkler dini, kavmiyeti, vatanı meşkuk (kuşkulu…) ve mahlud beş-altı milyonluk cahil bir kitledir.” demiş. Türkçesi: “Türkler; dini, soyu-sopu, yurdu belirsiz karmakarışık bir cahiller sürüsüdür.”

Bu nedenledir ki Atatürk de Osmanoğulları hakkında şöyle demiş: “Osmanoğulları zorla Türk ulusunun egemenliğine ve saltanatına el koymuşlardı. Bu zorbalıklarını 600 yıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk ulusu bu saldırganlara artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliğini ve saltanatını kendi eline almış bulunuyor.”

Bizim Sayın Ocaklı “Atatürk ne ise Fatih de odur” diyor ve de benim için de “Yahudi Dönmesi” ve de “Gayr-i Türk” diyor.

Atalarımın katliamdan geçirilmesine, aşağılanmasına tepki gösteren ben; özbeöz Oğuz Türklerinden olan Hayri Balta’ya  “Yahudi Dönmesi” ve de “Gayr-i Türk”  denirse; atalarını boğazlayıp aşağılayanları yüceltene ne denir acaba?

Bak Sayın Ocaklı, Erdoğan’a dönme bile denmemiş dönek denmiş; o da tutmuş hemen dava açmış, hem de otuz milyarlık. Senin “Yahudi Dönmesi” ve de “Gayr-i Türk” sözlerin üzerine dava açarsam sana hem tazminat ödetirler; hem de içeri gönderirler.

Yapma böyle insana yakışmayan işleri. Ayıp oluyor ama…

HB 4.9.2003

x

Makaleye yanıt: Tarihteki türlü Türk hanedanlarında hükümdarın Türk zevcesinden doğan şehzade veliaht olurdu. Osmanlı padişahı İkinci Selim, cinsî hayatta kadın rolü oynayarak Türk halkının ahlâkını bozuyorlar diye Arnavutların Anadolu’ya geçmelerini yasak etmişti. İkinci Mahmud, yeni kurduğu Türk ordusunda, zekâlarının azlığından dolayı Çerkezlerin miralaylıktan daha yukarı terfi etmemeleri için ferman çıkarmıştı.

Çünkü Osmanlı ordusunun 400.000 kişi olduğu heybetli günlerde devşirmeler en çok 20.000 kişiyi geçmiyordu. Evlenmeleri yasak olan bu devşirmeler kapıkulu, yani padişahın köleleri idi. Çünkü Türk devletinde Türk’ten köle olmazdı.

Ocaklı, 4.9.2003

+

Sayın Ocaklı,

Bana sövüp sayacağına, hakaret edip Yahudi Dönmesi ve Gayr-i Türk deyeceğine önce otur şu kendisi de Türkçü ve hatta Ülkücü olan ALİ KEMAL MERAMIN “PADİŞAH ANALARI ve 600 yıl bizi yöneten devşirmeler” adlı kitabını oku.

Bunu okumadan sana tek sözcük yok artık.

Sövmek aciz kişilere özgüdür. Sövmekten ne çıkar? Önce bilgi sahibi olmalı, sonra fikir…

Sevgiler…

HB, 5.9.2003

+

Atatürkçü Yahudiler!

‘Gazetemiz yazarlarından Yakup Almelek’in sözlerini yazdığı, oğlu Alper Almelek’in bestesini yaptığı marş, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) resmi marşı olarak kabul edildi. (24 Ekim 2001 – ŞALOM)’

Ocaklı, 8.9.2003

X

3.

ORUÇ BABA’DA İZDİHAM

 

 

İstanbul’da çok sayıda vatandaş, dileklerinin gerçekleşmesi umuduyla ilk iftarlarını Fatih’teki Oruç Baba Türbesi’nde yaptı.

Kalabalık, iftar vakti yaklaştıkça artarken, türbeye çıkan sokaklarda vatandaşlar kuyruk oluşturdu. Çevredeki yollarda da trafik sıkışıklığı yaşandı.

Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu vatandaşlar, oruçlarını, inanışa göre Oruç Baba’nın yaptığı gibi sirke ve ekmekle açtı.

Dileklerinin gerçekleşmesi için dua ederek Kur’an-ı Kerim okuyan vatandaşlar, oruçlarını açtıktan sonra Oruç Baba’nın mezar taşına ellerini, cüzdanlarını, paralarını ve anahtar gibi çeşitli eşyayı sürerek dilekte bulundu.

Bu arada, türbeye çıkan yollarda bazı vatandaşların sirke ve ekmek satışı yaptıkları gözlendi.

Bazı televizyon kanalları da Oruç Baba Türbesi’nden canlı yayın yaptı.

Ramazan ayının ilk iftarını Oruç Baba Türbesi’nde yapanların dileklerinin gerçekleşeceğine inanılıyor. (22.8.2009 Tarihli Gazeteler)

+

Cumhuriyet ilan edileli 86 yıl olmuş. 86 yıldır laik eğitim yapılır. 86 yıllık laik eğitimde yurttaşları hurafelerden kurtaramamışız. Benim gibi birkaç kişi laik eğitim sayesinde gerçeği görmüşse onun da adı dinsize, komüniste çıkmış ve toplumdan dışlanmış. İyi mi?

Bunların görüntülerini ben de gördüm televizyonlarda. Çoğu ellerinde Kuran okurken görünüyor ve bunlar Kuran okumakla bilgiçlik taslıyorlar. Ancak okudukları Kuran’ı bile anlamadıkları anlaşılıyor… Anlamış olsalardı Kuran’ın birinci suresi Fatiha’da yazılan şu ayetleri görür ölmüş bir adamdan dilekte bulunmazlardı. Okuyalım:

“Yalnız Sana ibadet eder, yalnız senden medet umarız.” (K. Fatiha.1/4)

Yine şöyle bir ayet daha var: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın.” (K. Al-i İmran. 3/64)

Oruç Baba’dan dilekte, istekte bulunmakla onu ilahlaştırmış olmuyorlar mı? Bir ölmüş kişiyi ilahlaştırmış olmakla Tanrıya ortak koştuklarından müşrik olmuyorlar mı?

Ölmüş bir adamdan, ne denli ermiş olursa olsun, kime hayır gelebilir. Bu basit gerçeği bile idrak edemeyenlerden insanlığa ne hayır gelebilir.. Bunların yetiştirdiği çocuklardan bir bilim adamı çıkabilir mi?

Bu olay her Ramazan yaşanır Ne Devlet, ne Diyanet bu Allahtan başkasından, bir ölüden,  yardım isteyenlere “Yapmayın, etmeyin… Dinde bunun yeri yok. Din demek aklı kullanmak, güzel ahlaka ulaşmak için tekamül etmek!..” demez…Tersine türbeler doldu taştı diye diyerek kendilerine övünç payı çıkarır. Kurumlar yarattıkları cehaletle övünür mü? Bunlar yarattıkları cehaletle, hurafelerle, masallarla övünüyorlar… Hani “Hak geldi batıl yok oldu!” idi. Türbelerden yardım ummak batıl değil mi? Yaradan bu aklı niçin vermiş bize kullanmayacaksak…

Tam bu sırada Özgür radyo’da bir türkü okunmasın mı? “Mürvet ya Ali Mürvet!”

Bu da sözde Sünnilere göre daha akılcı, daha insancıl olanlar… Bunlar da  kılıcı çift çatallı olan ve kan dökmesi ile ünlenmiş Ali’den yardım umuyorlar.

Laiklerimizin bunlardan kalır yeri var mı ki… Onlar da başı dara düşünce Anıt Kabir’e çıkarak yardım diliyorlar. “Laikliğe karşı hareketlerin odak noktası olmuş bu partiden bizi kurtar Atam!”diye bayrak açıyorlar…

Hani derler ya: “Git, hangi taş büyükse başını ona çal!”

Av. Eren Bilge Balta, 22.8.2009

X

Sevgili Hayri Abi,

Bana bilgi için gönderilen ve son aldığımın bir örneği de yukarıda bulunan iletilerinizi zevkle okuyorum. Hatta  bazılarını  bende  e-postası bulunan arkadaşlarıma  yolluyorum. Bu aşağıdaki iletinizde  yazdığınız düşüncelerinize katılmamak olası mı? (ORUÇ BABA’DA İZDİHAM)

Ancak, şurasını da bir not olarak ekleme gereksinmesi duydum.
Anıtkabire gidenler laikliğe odak olmuş bir partiye karşı tepkilerini belirtmek için gidiyorlar. Yoksa Atatürk dirilip de LAİKLİĞE İNANAN KESİME  bir yarar sağlamayacak elbette.

Saygı ile

Ahmet Bayaz, 22.8.2009

X

Bayaz Dostum,

Önce sevgi sundum.

Görüşlerini içtenlikle belirttiğin

İçin memnun oldum

+

“Sanatçılara ağır gelen, yapıtlarına yöneltilen    “eleştiriler değil, onlar karşısındaki suskunluktur.”

Çünkü eleştiri okunmanın, suskunluk, ilgisizliğin bir göstergesidir.

Bu nedenle ben, kitaplarımın okunma­sını istediğim kadar, onların her yönüyle kıyasıya eleş­tirilmesini de isterim.

Şuna inanıyorum ki bir başına övgülerin de yergilerin de kişiye bir yararı yoktur.

Bir yapıt, bütünüyle ele alınmalı, olumlu ve olumsuz yönleriyle değerlendirmelidir.

Unutmayalım ki, sanatçı­nın yaratma gücüyle, ortaya koyduğu ürünlere gösterilen ilgi ve bunların değerlendirilmesi ara­sında sıkı bir bağlantı vardır.” (TÜRKÇE. KONU ANLATIMLI. fdd Yayınları. s. 61)

+

Siz ki iletilerimi okuyorsunuz,

Dahası görüş belirtiyorsunuz,

Hiç olmazsa ilgisiz kalmıyorsunuz…

 

Kimileri var ki iletilerini aldım bile demiyor,

Görüş belirtmek şöyle dursun

Teşekkür bile belirmiyor.

 

İnsan hiç olmazsa “Gönderdiklerini alıyorum.

Bazen beğeniyorum Bazen beğenmiyorum” der…

 

Çoğunda ses seda bile gelmiyor,

Gönderdiklerim sanki kör kuyuya gidiyor.

 

Türbelere olsun, Sin’lere (kabirlere) olsun; gidilmez değil, gidilir.

Ancak buralara yakınmak için, dilekte bulunmak için, değil…

Ölenin anısına saygı duymak için gidilir…

 

Ata’ya saygı duymak için gitmek başka,

İktidardan yakınmak için gitmek başka…

 

Tepki belirtmenin yeri ölenin huzuru değildir.

Tepkinin yeri her kente yapılacak mitinglerdir.

 

Ata’nın huzuruna her gün çıksak yeri vardır.

Anca bu çıkış onun eserlerini,

Memlekete getirdiklerini anıp,

Kendisini saygı ile anmak olmalıdır.

 

Ata’ya ne denli saygı duysak azdır.

Ataya en çok saygıyı kadınlar duymalıdır.

 

Günümüzdeki iktidarın son bir aylık dönemi içinde

Tam 35 kadın öldürüldü tabanca ile, bıçak ile…

Dinsel anlayış yükseldikçe

Kadılarımız gidiyor ölüme…

 

Neyse konu dışına çıkmayayım,

Yazılarımla ilgilendiğin için sana

Yeniden sevgiler sunayım…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Hem de saygılar sana…

Av. Eren Bilge Balta, 23.8.2009

X

4.

Sayın Balta,

Bir dansöz hangi tür oyunu seçerse seçsin sonuçta mesleği dansözlük değil midir?

Özünde kıvırtma var ise, her daim kıvırtmaya mecburdur.

İster Y. Şahidi olsun ister deist ya da ateist…..vs…vs…vs…

 

Dinler bir masaldır.

Allah ile de hiç ilgisi yoktur.

Sadece onlar(uyduranlar) ilgi/bağ kurmaya çalışmaktadır.

Çünkü kendi uydurdukları masalları yine kendi tanrılarına göre uyarlama yapmaktadırlar.

Uyarlama ise uymazlardan ibarettir.

Velhasıl budur.

Dursun, 4.11.2008

X

Sayın Ahmet Dursun,

Saygımız, sevgimiz sürekli olsun.

 

İletini aldım çok sevindim.

Verdiğiniz bilgilerden çok şey öğrendim…

 

“Dinler bir masaldır.

Allah ile de hiç ilgisi yoktur.”

Sözlerine hayran oldum.

Unutma ki Allah dedikleri de somut olarak yoktur.

O da insanın hayalinde oluşturduğu bir kavramdır, soyuttur…

 

Ne peygamber gönderen,

Ne de kitap indiren vardır.

Hepsi insanoğlunun

Kendi bulduğu kavramdır…

 

Her zaman bilgi dolu iletilerini beklerim…

Bundan böyle ben de sana

Yazdıklarımdan göndereceğim…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Yeniden saygılar, sevgiler sana…

Eren Bilge, Av. Hayri Balta, 9.11.2008

X

Sayın Bilgebalta,

İzninizle bu değerli paylaşımlarınızı tüm vatandaşlarımıza iletebilmek amacı ile paylaşıyorum.

Saygı ile…

Ahmet Dursun, 21.11.2008

X

Sayın Bilgebalta,

İzniniz için öncelikle teşekkür ediyorum.

Şahsi bloğumda zaten 5 yıldır sizin siteniz, yazılarınızla ilgili bağlantım mevcut olup zaten okuyucularımın bilgisi dahilne idi.

Ancak aydınlanma süreci ne yazık ki sekteye uğradığı için,gerken bilgilendirmeleri de değişik ortamlarda paylaşıma sunmaya çalışıyor ve sizinki gibi aydınlatıcı yazılara sık sık yer vermeye çalışıyorum.

 

Şahsi bloğumdaki bağlantı için ayrıca bakınız…

Ahmet Dursun, 22.11.2008

X

Sayın Ahmet Dursun,

Sana sevgimiz candan olsun…

 

İletini okudum, bilgilendim,

Yararlandım, memnun oldum.

Çalışmalarını toplum için yararlı buldum.

 

Çalışmalarının devamı isteği ile

Sağlıklı günler dilerim sevgilerimle,

Eren Bilge, 13.12.2009

X

Sayın Ahmet Dursun,

Çoktandır iletilerin gelmiyor.

Hasta mısın yoksa?

Bu konuda bilgi verirsen sevinirim…

Sevgilerimle,

Av. Hayri Balta, 24.4.2014

X

5.

Hayri Bey İyi günler,

Ben Çapalı Köyünde doğmuş ve şu an Gaziantep şehir merkezinde yaşayan bir gencim.

Bundan yaklaşık 2 yıl önce kendi köyümün web adresini kurdum. Bu tarihten sonra gerek köyüm gerekse kültürümüzle ilgili araştırmalar yapmaktayım.

Araştırma yaparken sizin web sitenize rastladım. İnternet siteniz olan www.bilgebalta.com ‘da kendi köyüm ile ilgili Fevzi GÜNENÇ’in bir anısı dikkatimi çekti.

Aşık İhsani’nin Köyümüze geldiğini ve bu anıları büyüklerimizden de dinlemiştik. Ve bu anıların birkaç resmi de www.capalikoyu.com sitesinde mevcut.

Benim sizden bir ricam olacak Fevzi Bey’in iletişim adresini Telefon veya İnternet olarak bulabilir miyim ayrıca Aşık İHSANİ’nin şiir kitaplarını nereden temin edebilirim.

 

Ahmet ŞAHAN

Çapalı Köyü/Şahinbey/GAZİANTEP

Tel: 0543 933 70 27

www.capalikoyu.com

x

Sevgili Fevzi,

Önce sevgi…

 

İşte sana bir ileti,

Ahmet Şahan adlı arkadaş

Görmek istiyor seni…

 

Sence bir sakınca yoksa

Hemen iletişime geç bu arkadaşla,

Adresi, telefon numarası, Sitesi yukarıda…

 

Sonuçtan bana bilgi vermeyi unutma.

Belli olmaz,

Bakarsın bir ışık görürüz bu arkadaşta…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Sevgiler sana…

Av. Hayri Balta, 9.12.2009

X

6.

Bora Türkcan, (Ala-Bora)

 

Sayın Bora Türkcan,

Arka arkaya üç mektup gönderdin, ben bunların üçüne de yanıt veremedim. Öncelikle bunun için özür dilerim. Bu gecikmemin başlıca iki nedeni var. Birincisi sıcaklar. Sıcaklarda tansiyonum yükseliyor. Sağlığım tehlikeye giriyor.

İkincisi elimde baskıya hazırlamış olduğum bir kitap var. Bu yaz bir de kitap üzerinde çalıştım. Baskıya hazırladığım bu kitabımı üç kere düzeltmek zorunda kaldım. Bu hafta sonu kitap bitecek, öyle sanıyorum ki bu kitabım hakkında epeyce söz edilecek…

Neyse, hele şu , 6.7.2002 tarihli mektubundaki ironik “Vukuat çıkmasın, avukat kızmasın!..” girişini çok beğendim hem de güldüm…

“Kabasınız, aşağılıyorsunuz!” diyerek beni suçluyorsunuz; ama bir tane olsun örnek vermiyorsunuz… insan örnek verir hiç olmazsa… Birkaç örnek verirseniz ben de çekidüzen veririm kendime ve de teşekkür ederim size…

Şimdi sorarım size: “Dindarlara karışmıyoruz, dine karşı değiliz diyen sizler buna ne diyeceksiniz?” Dindarlara karışmadım; ben dinlerin yalandan, yanlıştan arındırılmasına çalışıyorum. İnsanların din adına kandırılmaması için çabalıyorum.

Örnek olarak sana Necmettin Erbakan’ı vereceğim. Diyor ki bu adam: “Kuran nizamını Türkiye’de tesis edeceğim!” İşte beni rahatsız eden bu yalanlar.

Kuran nizamını kendi kişiliğinde uygulamayan bu insanlar… Dinin olumlu buyruklarını nasıl uygulayacaklar?

Adam, mal beyanında: “Evler, apartmanlar, villalar, sahilde dinlenceler yanında 150 kilo altınım var!” diyor. Peki, kendisi ve arkasına düşen Müslümanlar, Kuran’daki şu tümceyi nasıl görmezden geliyorlar: “Altın ve gümüş yığıp da onları Allah yolunda sarf etmeyenler, varya onlara acı bir azabı müjdele! O gün cehennem azabında bu mallar kızdırılır, sahiplerinin alınları, böğürleri ve sırtları dağlanır.” (K.9/34-35)

İşte sana hem olumluya hem olumsuza bir örnek. “İhtiyacından artanı dağıtmayanların” (K. 2/219) cezalandırılacağı olumlu bir örnek. Yine “Sevdiğiniz şeylerden sarf etmedikçe iyiliğe erişemezsiniz!” (K. 3/92). Tümcesi de olumlu bir örnek. Ne var ki ”O gün cehennem azabında bu mallar kızdırılır, sahiplerinin alınları, böğürleri ve sırtları dağlanır.” (K.9/34-35) bu da olumsuzluğa bir örnek.

Şefkat ve merhamet timsali bir yüce varlık altınları kor ateş yaparak Erbakan’ın alnını, böğrünü ve sırtını nasıl dağlar… Bunlar her ne kadar simgesel anlatımlarsa da bunları gerçek anlamda anlayanlar da var. İşte benim sözüm Kuran’ın simgesel anlamda anlamayanlar…

“Anayasadaki tüm maddeler Kuran’a endekslensin!” diyorsun bir de. Şimdi yanıt ver şu örneklerime. İnsaf benim akıllı genç dostum, Hülle nasıl indekslenir Anayasa’mıza. Sonra bu çağda hırsızın eli nasıl kesilir, her suçun; suç karşılığı bir cezası vardır. Bu kadar ağır bir ceza hırsızlık yapana nasıl verilir? (Suudi Arabistan’da hırsızlıktan suçlu bulunan bir Afgan ile Suriyelinin ellerinin kesildiği bildirildi.” (Gözü, 15.8.2002).

İnsan Hakları Bildirgeleri ve Anayasamız ve de Medeni Yasamız, “Reşit dini seçmekte özgürdür!” (Medeni Kanun, m. 266/2) derken; dinini değiştiren (mürtet) nasıl öldürülür… Sonra insanların barış özlemi çektiği bir çağda nasıl olur da insanlar kafir Müslim diye ayrılır, Müslüman ülkelerine Darül İslam, Müslüman olmayan ülkelere ise Darül Harp denir? Hele şu idam cezası, ki kısasa kısas diye adlandırılır, öldürülen kişinin meydanlarda boynu vurularak cezalandırılır? “Suudi Arabistan’da cinayetten hüküm giyen bir Mısırlının başı kesilerek idam edildi.” (Gözcü, 15.8.2002).

Bunun gibi yüzlerce Kuran hükmü var ki bunların en az 234 hükmü yurdumuzda uygulanmamaktadır. Daha bunun gibi günümüz anlayışına uymayan hükümler var. İnsan, Müslüman değildir; kafirdir diye bir insanın canına nasıl kıyar? Şimdi sen şeriatta bu yoktur diyeceksin, şu aşağıda verdiğim örneğe ne diyeceksin? Dikkatle oku:

“İnsanlar ‘Lailahe illallah’ deyinceye kadar onlarla cihada memur oldum, şimdi her kim ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ derse canını ve malını benden korumuş olur.” (Bkz. Sahih-i Müslüm. İst.1401.C.1.s 51-52, Had. no. 32 ve İmam Suyuti, mütevatir hadisler, Ank. 1992, s.30-31, Had. No.4). Ne var ki bu tür Hadis’leri yadsımak sizler için kolay. Bu Hadis’tir, değiştirilmiştir, deyince sanırsınız ki biter olay…

Öyleyse bu Hadis’in kaynağı olan bu tümceye de (ayete de) değiştirilmiştir diyemezsiniz ya… Öyle ise oku: “Kitap verilenlerden, Allah’a, ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve peygamberin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşsın.” (K.Tövbe, 9/29).

Ne demek istiyor bu tümce?… Söylesene… İşte senin özlemini çektiğin ve samimiyetle bize kabul ettirmek istediği şeriat bu…

Bu çağda bu kurallar Tanrı emri diye nasıl uygulanır? Eğer bu konudaki şiddet tümcelerini (ayetlerini) ayrıntıları ile görmek istersen Sitemizin Kuran’dan bölümünü okuman gerekir…

“İşte böyle hocam, şeriat budur…” demişsin bir de. Sen kendi idealine şeriat diyorsun. Şeriatın ne olduğunu ve tarihte nasıl uygulandığına bilmiyorsun ve halen şeriatla yönetilen ülkelerdeki uygulamaları da görmezden geliyorsun? Ben ise tarihten, uygulamadan, şeriatın temel kitaplarında yazılanlardan örnek veriyorum.

“Herkes bir Tanrı’dan korksun. Fakat aynı zamanda onu çok sevsin. Ondan yardım dilesin. Herkes onun azabından gerçekten korksun. Korkmayan, korkutulsun. Yine korkmayan kendi haline bırakılsın, incitilmesin, ona iyi örnek olunsun.” diye bir cümlen var mektubunda. “Korkmayan, korkutulsun. Yine korkmayan kendi haline bırakılsın, incitilmesin, ona iyi örnek olunsun.”

Ne demek, korkmayan korkutulsun, korkutulduğu halde “yine korkmayan” kendi haline bırakılsın…

Olur mu, korkutmanın ne anlamı kalır sonunda bir şey yapılmayacaksa… Böyle mantık yanlışlığına düşme bir daha… Yukarıdaki Hadis’i ve Tümceyi unutma…

“Siz sözde İslam alimlerinin o safsatalarla dolu kitaplarını okuyarak…” diye suçlamaya çalışıyorsun beni… Nasıl sözde İslam alimi…” diye suçlayabilirsin Şeyh Bedrettin Simavi’yi…

Kuran’ın Kökeni adlı kitabı niçin okumuyorsun? Bu kitabın yazarı Diyanet İşleri Başkanlığından emekli din müfettişi Arif Tekin’dir. Arif Tekin’in bu kitabını okumayan Şeriattan söz etmemelidir.

“Biz böyle bir şeyler hayal ediyoruz. Biz iyi olanı istiyoruz. Kimsenin hayır diyemeyeceği, süper ve eşsiz bir sistem düşünüyoruz. Biz hiç tanımadığınız Müslümanları iyi tanımanız için yazdım bunu.” Bu sözler de senin yazdıklarından. Doğru sen “hayal” alemindesiniz.“İyi şeyleri düşünmeyene lanet olsun!

“Kimsenin hayır diyemeyeceği, süper ve eşsiz bir sistem düşünmek” başka; şeriatın bütün dünyada tarih boyunca uygulanmasına ve de şeriat uygulanan ülkelere bakmak başka.

Bir de neler emrediliyor Kuran’da, bilmiyorsun. Sen bunlara bakmıyorsun, bir de kalkmış bana “Müslümanları iyi tanımıyorsun!” diyorsun…

Benim akıllı dostum, genç dostum, olgun dostum; Kahramanmaraş’ta, Malatya’da, Çorum’da, Sivas’ta Allah ve din adına yapılan katliamları unutma… Hadi diyelim bu katliamlar sen doğmadan yapılan katliamlardır. Sivas Madımak’ta tekbirler getirilerek insanlar yakıldı cayır cayır…

Nasıl diyebilirsin yapmaz bunu Müslümanlar hayır! Ya şu Hizbullah’ın ölüm evlerinde çıkan cesetlere ne dersin? Bütün bunlar karşımızda iken şeriatta bunlar yoktur diyebilir misin?

Bütün bunlar şeriatın temel kitabındaki “Kafirlere karşı cihada giriniz!” emri gereğince yapılmaktadır. Benim akıllı, genç, olgun dostum şeriatta “Kâfire karşı cihad!” yok mudur!

Sayın Ala-Bora, baktım daha önce sana yapmış olduğum mektuplara… Çok derin bilgiler vermişim sana. Her şeyi unut ama şu sözlerimi unutma:

“Peki Veliler, Allah’ı nasıl korur? Şimdi dinle. Bütün doğru, güzel, iyi kavramlar. Bütün güzel adlar ve sıfatlar, bütün olumluluklar yanında; bütün evrensel ahlak kurallarına, üstün değerlere, genel doğrulara, yüce kavramlara sahip çıkarak bunları yaşamlarına uygularlar. Bilgili, erdemli, gizemli, olgun ve örnek insan olarak yaşamaya çaba gösterirler. Tıpkı benim ve de bilge, erdemli insanların yaptığı gibi… İşte sana ters gelebilecek bir yargım daha.

Biz Allah’ı korumalıyız ki Allah da bizi koruya…(K. 47/7) Bu nedenle de “Allah’ı kavrayamazsınız!” (K.20/110) denmiştir Kuran’da…

Bu anlamda derim ki biz Ermişleri (Allah’ın velilerini) incitilmemelidir.Çünkü bizler gibi ermişler (Allah’ın izli velileri) nazenin insanlarız, incitilmeye gelmeyiz…

Bizler Allah’ı koruduğumuz gibi Allah da bizi korur. (K. 47/7). Kuran’daki günümüz anlayışına uymayanları uygulamaya çalışarak Tanrı’ya erişeceklerini sananlar yanılır. Tanrı’yı bilerek yaşamına uygulamayanlar Tanrı’nın yardımından uzak kalır….

Yine söylüyorum, sen anlayışlı ve olgun bir çocuksun, ermişlere hizmet edersen, “sözde İslam alimlerinin o safsatalarla dolu kitaplarını okursan” gerçek bin insan olursun…

Bir tek kitabı okuyup ona inanmakla bir yere varılmaz. Bir tek kitaba inananlar El Kaide üyesi Taliban ve Hizbullahçı olmaktan kurtulmaz…

Dost sözü acı olur, doğru olur, gerçek olur… Dost sözü üzerinde düşünerek yargılama yapanlar doğru yolu bulur…

Şimdi kal sağlıcakla,

Genç dostum Ala-Bora,

Saygılar, sevgiler kucak dolusu sana…

Av. Hayri Balta… 21.8.2002

X

Merhaba Sn. Av. Hayri Balta

Sizi Allah’a çağırıyorum. Doğrusu sizin Allah’tan başka taptıklarınızın gerçekte tapınılmaya hakları yoktur. Allah (Sevgi) dediğiniz rabbiniz sizi gerçekten de sevgiden (alâktan) yaratan ve size beyânı öğretendir. Sadece O’na tapının. Çünkü tapınılmaya layık olan yalnızca O’dur.

Biz nasıl ki Allah’ın indirdiğini hoş gördüysek ve O’nun yolundan başka yolların tümünü çirkin gördüysek, siz de bizim gibi Allah’a teslim olun ki sizi doğruya kılavuzlasın ve kendi yolunu size güzel göstersin.

Siz Allah’ın indirdiğini kerih mi gördünüz? Doğrusu Allah hakkı söyler. Artık Allah’ın indirdiği kitaba uyun. Allah’ı kendi kitabınıza uydurmaya kalkışmayın.

İlmini kavrayamadığınız şeyleri, “Eğer öyleyse bunlar haksızlık” diye Allah’a iftira etmeyin. Doğrusu Allah bizim bilmediklerimizi bilir. O bununla dilediğinin yolunu kaybettirir. O haksızlık etmekten uzaktır. Allah Adl’dır.

Şimdi söyleyin o Darwin’i ve Atatürk’ü. Gizli ve aşikar olan her şeyi bilen onlar mı? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Hayır, çok büyük aldanış içindesin

Siz Gayb’tan gelen haberi mi küçümsüyorsunuz? Allah’ı bırakıyor ve başkalarına kulluk ediyorsunuz. İzzeti ve şerefi o bağlandıklarınızın yanında mı arıyorsunuz? Hayır, izzet ve şeref tümüyle Allah’ındır, eğer bilmiş olsaydınız.

Size bir musibet isabet ettiğinde O’nu nasıl çağırdığınızı hatırlasanıza! İşte O’na her zaman öyle tapının. O, sadece sıkıntıya uğradığında kendisini çağıran fakat sıkıntı kendisinden giderildiğinde kendisine nankörlük edenlere elim bir azab hazırladığını bildirmiştir. Allah nankörleri sevmez. Artık düşünüyor musunuz?

Şimdi bakın o yediğiniz nebata, içtiğiniz suya, sevdiğiniz çocuğunuza, nefsinizden yaratılan ve yanında huzur bulduğunuz eşinize ve en önemlisi kendinize. Artık teşekkür edecek misiniz?

Sakın, “Eğer gerçekten de rabbime döndürülürsem mutlaka O’nun yanında iyi bir mevkiim olur.” diyenler gibi olmayın. İşte budur büyük aldanış.

Size ölüm gelmeden evvel rabbinize tevbe edin ve sadece O’na tapının. Eğer bilirseniz, O’nun bağışlamayacağı hiçbir günah yoktur. O Tevvâb’dır.

Deyin ki: “Ey Rabbim! Ben yanılgıya düştüm, yolumu kaybettim. Nefsini ilah edinenlerin peşinden gittim ve onlara benzedim. Artık beni temizle ve beni doğruya kılavuzla. Rabbim, bize indirdiğin kitabı bana güzel göster.”

Mus’ab B. Karanfil (Ala Bora), 4.8.2008

X

Sayın Ala-Bora,

Merhabana Merhaba

Bu ne güzel merhaba.

 

İletin gelince bir göz attım dosyana:

20.4.2002 tarihli yanıtımda

Sormuşum sana:

“Gerçek adın mı bu Ala-Bora…”

 

Yazışmalarımız sürdükçe gördüm ki;

Bir adın Bora Türkçan

Türkçan adı olmuş Ala-Bora (Berk) sonradan…

 

Şimdi de olmuş adın Mus’ab B. Karanfil

İnsan istediği adı kullanabilir ayıp değil…

 

Önceki yazışmalara baktım edepli, efendi bir dilin var.

Sonra kendine saygın olduğu gibi muhatabına da saygın var.

 

İyi bir çocuk olduğun beni imana davet etmenden belli.

Ama, unuttuğun bir nokta var: Hayri Balta,

Dinsiz, imansız, Tanrı’sız değil ki…

 

Bil ki, 4. Halife Ali’nin dediği gibi “Ben hissetmediğim Tanrı’ya tapmam.”

Hayalimde yarattığımız bir varlığa ibadet deye yatıp kalkmam…

 

Allah hayalidir. İnsanların mukayesesinden doğmuştur.

İnsanlar, bilgisizliklerinden, korkularından;

Deprem, sel, yangın gibi yapan biri var sanmıştır.

 

Oysa yapan, yaptıran biri yoktur.

Ezelden bu yana doğa olayları olup durmuştur.

 

Yaratan ise gördüğümüz Evrendir, Doğa’dır.

Bu Doğa Meryem Ana gibi erkeksiz doğurandır…

 

Yaratanın Maddedir, Dünyadır, Evren’dir…

Kutsal kitaplari dikkatle inceleyenler bu gerçeği görür.

 

Tanrı’ya gelince bu:

Yüce kavramlardır,

Genel doğrulardır.

Üstün değerlerdir.

Akıldır, vicdandır, sağduyudur, sevgidir.

İşte bu kavramlar beni kendisine secde ettirir.

 

İletindeki şu tümce dikkatimi çekti. Diyorsun ki: “

“Doğrusu Allah bizim bilmediklerimizi bilir.

O bununla dilediğinin yolunu kaybettirir.

O haksızlık etmekten uzaktır.

Allah Adl’dır.”

 

Bizim bilmediklerimizi bilen nasıl olur da “bize yolumuzu kaybettirir.

Bu, Adl olan bir Allah için bir çelişki değil midir?

 

Kutsal kitaplarda geçen Allah kavramı simgesel bir anlatımdır.

Allah’ın ne anlamda anlaşılması gerektiğini şu ayet gayet güzel anlatır…

“Habibim, sana ganimetlerden sorarlar. Deki ‘ganimetler Allah’ın ve resulünündür.” (K. 8/1)

Yerin ve göğün sahibi olan Allah ganimetleri neylesin.

Burada sözü geçen Allah’tan murat:

Yoksullardır, yolda kalmışlardır,

Dul kadınlar, yardıma muhtaç olanlardır.

Ne var ki Tanrı bilgisinden yoksun olanlar.

Bu ganimetleri Allah için sanmıştır…

 

Neyse bu günlük bu kadar yeter

Anlaşılıyor ki Ala Bora 6 yıldır bizi izler…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

İçten sevgiler sana…

 

Sevgilerimle,

Eren Bilge, 4.8.2008

X

7.

Sayın Turan Dursun Sitesi  Yönetimi,

Önce saygı, sevgi…

 

Sitenizi incelediğimde Site adresime yanlış link (köprü) verildiğini gördüm.

Bu nedenle site adresimin “www.bilgebalta.com” olduğunu bildirme gereğini duydum…

Turan Dursun; yakın dostumdu,

Öldürülmeden önce sordu:

“- Çok tehdit alıyorum, ne yapsam acaba?”

Dedim kendisine:

“- Dedim bundan böyle ne yapsan boşuna..

Öldürürler seni nerede  olsa,

Kafaya koymuşlarsa…

 

Ancak dikkat etmelisin,

Pusuya düşmemelisin…”

 

Boynunu büktü.

Düşündü, düşündü…

“- Evet, dedi, sineye çekeceğiz bunlardan gelecek olan kötülüğü…”

 

Turan Dursun’la ilgili çok anılarım vardı.

Ne var ki kan dökücüler onu, elimizden aldı…

Anılarımdan bir bölümü,

Oğlu Abit Dursun tarafından yazılan

“Turan Dursun ve Aydınlanma” adlı kitabın 43. sayfasında kaldı…

 

Bundan böyle yazdıklarımdan ve yazacaklarından size de göndereceğim.

Şimdilik ekli dosyada gönderdiğim,

Ali Nejat Ölçen ile Ruhat Mengi’yi gönderdiklerimi kabul edin deyeceğim…

 

Şimdi kalınız sağlıcakla,

Başarı Dilerim sevgilerimle,

Eren Bilge, 13.3.2008

X

Sayın Öğreticim,

Ali Nejat Ölçen,

 

Önce belirtirim saygı, sevgimi.

Size de gönderiyorum:

Ruhat  Mengi’ye ( Vatan Gazetesi Yazarı) gönderdiğim yazının bir örneğini.

 

Gönderdiğim yazılardan beğendiklerinizi Derginize alabilirsiniz.

Alırken de, lehte ve aleyhte,  istediğiniz yorumu yapabilirsiniz.

 

Böylece Derginin içeriği zenginleşmiş olur.

Yazılarıma yaptığınız yorumlarla

Okuyucularımız hikmet bulur…

 

Ancak, yazılarımdan beğendiklerinizi

Derginize koysanız da koymasanız da

Gücenmem hiçbir zaman asla…

 

Dünya görüşüm hakkında fikir sahibi olmanız bana yeter.

Eren Bilge size, uzun ve sağlıkla bir yaşam diler…

 

Saygı ve sevgilerimle,

Eren Bilge, (Av. Hayri Balta), 11.3.2008

x

Sayın R. Mengi,

Önce sevgi.

 

Bu gün (9.3.2008 Star TV)

“Her Açıdan” adlı programını izledim.

Şeriat vurgunu akıldaneleri dinledim.

 

Bunlar sağlıklı düşünmez

Kendilerine biçilen sınırı geçemez..

Bunlar birbirlerinin hık deyicisidir.

Birbirlerine aykırı fikir ileri süremez.

 

Bunlar yalanda yarışırlar,

Uydurmada uyuşurlar.

Bunlar,

1400 yıldır olduğu gibi Halkımızı uyuturlar.

 

Bundan böyle size yazdıklarımdan ve yazacaklarımdan göndereceğim.

Onlar karşısında elimden geldiğince size yardım edeceğim…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Başarılar sana…

 

Sevgilerle

Eren Bilge, 9.3.2008

+

1

DİN VE ŞERİAT

 

Aynı zamanda Sitemiz yazarlarından olan sayın Tansel Semir “Tanrı ve Put Üzerine” başlıklı yazımızın (aşağıdaki yazı…) son paragrafı hakkında, aşağıdaki biçimde, açıklama istemiş:

“Din ile şeriatı karıştırmayalım.

Din, insana doğruyu, güzeli, iyiyi araştırıp yaşamına uygulatmaya çalışır. İnanışları ne olursa olsun bütün insanları sevmeye zorlar. Barış ve hoşgörüyü sağlar ki; bu da, ne desen değer…

Şeriat ise; kendisi gibi düşünüp inanmayanları imana davet, cihat, fetih ve ganimet saplantısından kurtulamaz.” kısmını açıklarsanız sevinirim…”

Önce “Din ile Şeriat’tan” başlayalım: Evet, din ile şeriatı karıştırmayalım.

Din Yaratan’dandır; şeriat ise, peygamberlerdendir.

Konuyu biraz daha açalım. Elbette bunlar benim inancım. Benim doğrularım…

Önce Allah, Tanrı, Yaratan, Din ve Şeriat terimlerine açıklama getirelim:

Allah     : İlah’tan gelir. Kaynağı: İnsanın doğa ve doğal afetlerden kaynaklanan korkusu, bilgisizliğidir. Sanaldır, hayalidir…

Tanrı     : Akıl, mantık, sağduyu, vicdan gibi yüce ve ortak değerlerdir.  İnsanın toplumsal yaşam karşısındaki deneylerinden oluşur. Sanal değildir kavramsaldır.

Madde olarak yoktur, mana olarak vardır. Varlık olarak yoktur, kavram olarak vardır. Ruh olarak yoktur, sıfat olarak vardır. Kişi (zat) olarak yoktur, simgesel olarak vardır.

Yaratan: Evreni oluşturan maddedir. Her yerde hazır ve nazırdır. Doğmamış doğrulmamıştır. Yoktan var olmamıştır; vardan var olmuştur. Yaratır ve öldürür.

Din        : Din, insanların doğasında vardır ve yaratan tarafından verilmiştir. Din;  aklın, mantığın, sağduyunun, vicdanın doğru bulduklarıdır.

Din, İnsanın yaşam ve davranışlarında; toplumsal yasalara saygı yanında, akla, mantığa, sağduyuya, ve vicdana, yüksek ahlakî değerlere uygunluk ister.

Yaratan’ın insanlara verdiği; ahlaka, erdeme, doğruluğa, dürüstlüğe, iyiliğe, dostluğa, sevgiye, kardeşliğe olan eğilime “Din” duygusu denir… Din duygusu, insana yaratılında verilir ve insan Tanrı bilgisi edindikçe gelişir…

İnsanın doğasında bulunan sevgi, şefkat, yardımlaşma, dayanışma, barış, çalışarak geçinme, kimsenin sırtından geçinmeme, kimseye iftira atmama, kimse hakkında kötü konuşmama… gibi bütün olumlu ve erdemli duygular ve davranışlar insanın ruhunda olup insan bu kavramları yaşama geçirmelidir.

Dinde; Her topluğun inancına ve her topluluğun toprak bütünlüğüne saygı, imana davet, cihat, fetih ve ganimet  ve Devleti ele geçirme yoktur… Bunlar şeriat zihniyetinde vardır.

Din; şeriattan ayrılarak  “bütün insanları sevmeye zorlar. İnsanların barış içinde yaşamasını ister. İnsanı, şeriat zihniyetinde bulunan; İmana davet, cihat, fetih ve ganimet saplantısından kurtararak barış ve hoşgörüyü sağlar ki; bu da, ne desen değer…”

Din: Erdemdir, yüce duygu ve düşüncelerdir. İki yüzlülükten nefrettir. Sonsuz iyilik ve sevgidir. Kimseyi incitmemektir. Öfkelendiğinde nefsine hakim olmaktır. Kimsenin ayıbını yüzüne vurmamaktır. Her geçen gün kendini yenilemek ve iki günü bir etmemektir. Bu kavramları yaşamına uygularsan sen yüksek ahlak ve erdem sahibi, öyle ki Tanrı’da sayılırsın ve Tanrı da sende sayılır: “Tanrı sevgidir, ve sevgide duran Tanrı’da durur, ve  Tanrı da onda durur.” (İncil. Yuh. 1. Mek. 4/16).

Şeriat    : Peygamber nitelikli kişilerin koydukları kurallara “DİN” değil ŞERİAT adı verilir. Peygamberler; koydukları kuralların, uygunluk ve inandırıcılık sağlamak amacı ile Allah’ın emri olduğunu ileri sürerler ki gerçekle ilgisi yoktur.

Tek tanrılı dinlerde şeriat; Musa Şeriatı, İsa Şeriatı, Musa Şeriatı diye geçer.. Kaynağı toplumdur.

Her Peygamberin şeriatı başka başkadır. Bazen birbirini tamamlar; bazen de birbirine ters düşer. Örnek verirsek: Kısasa kısas ve sünnet… ve bunun gibi daha binlerce örnek…

Şeriat; kendini topluma kabul ettirmiş insanlar tarafından konulur ve sayılamayacak kadar çok şeriat vardır. Her şeriatın Allah’ı başka başka kurallar koyar.

Din, “Yaratılmışı sever yaratandan ötürü” Şeriatta ise vicdanî kanatlara saygı yoktur. Şeriatın ilk koşulu: “Ya imana geleceksin, ya cizye vereceksin, ya da öleceksin…) (Bak. K. 9/29)

Peygamberler; koyduğu şeriat kurallara harfi harfine uymasını ister. Öyle “Bir kısmını uygulayıp da bir kısmını uygulamamak yok!” (K. 2/85. 5/44, 45) derler… Ve Devleti ele geçirmedikleri sürece rahat edemezler…

Ne var ki ülkemiz şeriatçıları arasında kitabın bir kısmını uygulayıp da bir kısmını uygulamayanlar çoktur… Örneğin; İslam şeriatına göre fuhuş, zina en büyük günahlardan sayılır. Ne var ki mücahidelerimiz, fuhuş ve faiz kadar muhkem olmayan tesettür kuralını uygulamak için sokaklara dökülüyor…

Benim; Allah, Tanrı, Yaratan Din ve Şeriat anlayışım budur.

Hiçbir Peygamberin şeriatına körü körüne bağlı değilim. Aklımın, sağduyumun, vicdanımın sesine uyarım (Tanrı). Kutsal kitaplardan aklımın yattığına, mantığımın kabul ettiğine, vicdanımın sesine uyanları alırım; uymayanları ise yeri gelince eleştiririm.

Tanrı ve din anlayışımın kaynağı kutsal kitaplardır. İşte bir örnek:

“Sen yüzünü Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (K. 30/30)

Bilmem düşüncelerimi anlatabildim mi? Anlamadığın konular varsa çekinmeden bildirebilirsiniz bana…

Sevgilerle,

Eren Bilge, 9.3.2008

X

2

TANRI VE PUT ÜZERİNE

 

Ramazan dolayısıyla Çağrı Filminin te­levizyonda gösterildiği sıralarda idi.

Bir okur, filmde geçen bir sahneyi ele alarak Cumhuriyet Gazetesinin “İzleyici Gözüyle” köşesine bir yazı göndermiş. Bu yazıyı birlikte okuyalım:

“PUTPERESTİ ALLAH’A İNANDIRAN TRT

Îslam Dünyası’nın büyük parasal katkıla­rıyla gerçekleştirilen ve daha önce sinema­larımızda gösterilen yönetmeni Mustafa Akad’ın Çağrı filmi, Ramazan dolayısıyla TV ekranlarında birkaç bölümde gösterilecek.

10 Mayıs Pazar (1984) akşamı bu bölümlerin ikincisi vardı. Ama filmi seyredenlerin biri­nin yaptığı gaf, doğrusu ekran başındaki milyonlarca kişiyi gülmekten kırdı geçirdi. Filmin bir yerinde Hz. Muhammed’e karşı olanlardan, yani putperestlerden biri, onun yeni başarısını öğrenince öfkelenip şöyle diyordu:

“- Allah kahretsin! Muhammed yine bir yeri almış!”

Ne denir? Yine bir yurttaşımız daha ön­ce belirttiği gibi “Allah’tan” bu TRT yö­neticileri pek cahil de her yaptıkları ayak­larına dolanıyor.

H.Y./İZMİT.”

Okurun bu yazısını özetlersek:

  1. Putperestlerden birinin Allah adını ağ­zına alması büyük gaf olarak görünüyor.
  2. Putperestlerden birinin Allah adını ağzına alma­sı üzerine milyonlarca kişi filmi yapan­ların ve de TRT’nin cahilliği karşısında gülmekten kırılıp geçiyor

Bu yurttaşımıza göre, Mekkeli Putperestler Allah konusunda bilgisizlerken, Allah olarak sadece putları bilip onlara taparlarken Hz. Muhammed geliyor, onlara bilmedikleri bir Allah’ın olduğunu öğretiyor. Bu bildiri üzerine Mekkeli Araplar da Puta tapmayı bırakıp Allah’ın varlığı ve birliği hakkında bilgi sahibi oluyor…

Özetlersek Mekkeli putperestler Allah hakkında bir bilgileri yokken; putların da ötesinde bir Allah’ın varlığına inanıyorlar ve putları bırakıp Allah’a tapıyorlar. Putları bırakıp da Allah’a inanmayanlar ise müşrik oluyor.

İlk bakışta bu yurttaşımıza söyleyecek bir söz yoktur. Çünkü din eğitimi yo­luyla gerçekler bilimsel olarak verilmez.

İnsanın düşünme, araştırma eğilimleri törpülenerek, söyleyenlere aklı kullanmadan inanmaları istenir. Bu yurtta­şımız da kendisine söylenenlere hiçbir araş­tırma gereği duymadan inandığı için filmde bir putperestin; “Allah” sözünü ağzına almasına şaşırıyor ve bunu filmi yapanlarla TRT mensuplarının cehaletine bağlıyor. Milyonlarca insanın da kendisi gibi düşündüğünü sanarak; millet, bu “Gafa gülüp geçti diyor ve TRT’yi de “Cahillikle” suçluyor. Oysa, TRT’nin cehaletini ileri sürerken kendi cehaletini sergiliyor.

Oysa gerçek hiç de öyle değil. İşte Kuran:

“Onların çoğu Allah’a şirk (ortak) koşmaksızın imân etmez.” (Yusuf, 106)

Demek ki putperestler Allah’a inanıyorlarmış; ancak şirk (ortak) koşarak…

Öyle ki KURAN’DA putperestlerin namaz kıldıkların da öğreniyoruz.

Okuyalım: “Putperestler namazları; ıslık çalarak el çırpmaktan başka bir şey değil…” (K. 8/35)

Denek ki Putperest denilenler İslamiyet’ten önce hem Allah’a inanıyorlar hem de namaz kılıyorlar.

İnanmayanlar, Ankara İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Neşet Çağatay’ın Gerçek Yayınlan arasında çıkan 100 SORUDA İSLAM TARİHİ adlı kitabının 60 ve 110. sayfalarına da bakabilirler..

Merak edip bu kitabı inceleyenler, bu kitabın yukarda belirttiğin sayfalarında, Mekkeli Putperest Arapların; bir Allah’a inandıklarını, Allah’ı tanıdıklarını; ancak, Allah’a inanmaları yanında putları Allah’a ortak, koştuklarını görürler.

İslam Peygamberi, Mekkeli Arapların, Allah’a ortak koştukları putları kaldırmıştır. Öyle ki başlangıçta kendisi de ataları gibi inanmıştı. Yoo, hemen ateşlenip öfkelenmeyiniz. Öfkeleneceğinize Kuran’daki DUHA suresini okuyunuz. İşte:

“O seni, bir yetim iken bulup barındırmadı mı? Ve seni, yol bilmez iken bulup doğru yola iletmedi mi?” (K. 94/6-7)

Bir de  şu ayeti okuyunuz:

“Allah böylece, senin geçmiş gelecek günahlarını bağışlar; sana olan nimetini tamamlar, seni doğru yola eriştirir.” (K. 48/2. Bu konuda bir de Kuran, 74/5’e bakabilirsiniz…)

İşte İslam Peygamberi, Mekkeli Putperestlerin Allah’a ortak saydıkları bu putları ortadan kaldırmıştır. Bütün Arapları:

“- Allah’a ortak koşulmaz. Putların hiçbir işlevi yok!” diyerek yalnızca Allah’a inanmaya çağırmıştır.

Çünkü Araplar; putları, Tanrı olarak değil, Tanrı’ya yaklaşmada,  isteklerini ona ulaştırmada aracı olarak kabul ediyorlardı.” (Adı geçen kitap. Sayfa 63)

Görüldüğü gibi Putperestler, Allah’a inanıyorlar. Ancak saygı duydukları içindir ki, doğrudan Allah’a hitap etmekten çekiniyorlar. Allah’a saygılarından ötürü putları aracı olarak kullanıyorlar…

Bu nedenle Kuran’da Tanrı’ya ortak koşmak en büyük günah ve de küfür olarak kabul edilir..

Yine putların anlamsızlığını ilk olarak ortaya atan da İslam Peygamberi değildir: İbrahim Peygamberdir. İslam Peygamberi’nden çok önceleri: Tek Allah’a inanan ve Hanif denen kimi kişiler ortaya çıkmıştı ki, Kuran’da bunlar övgü ile anılır.

Hanifler, putları Allah’a ortak “koşmayı ret ile İbrahim Peygamberin dinini kabul ederler ve o dini yeniden diriltecek bir Peygamberin gelmesini beklerlerdi.

Buradan giderek şu anlamı da kolaylıkla ortaya çıkarabiliriz: İslam dini öyle ileri sürüldüğü gibi “en son” din de değildir. Geçmişe, İbrahim dinine bir dönüştür.

Demek ki olayın bir önceliği ve sonralığı yanında bir de toplumsallığı vardır…

Hiç öfkelenmeyelim. Dinsel olaylara bir de bilimsel ve toplumsal açıdan bakalım… Sağın-solun safsatasını değil de Kuran’ kaynak olarak kabul edelim.

“Din ile şeriatı karıştırmayalım.

Din, insana doğruyu, güzeli, iyiyi araştırıp yaşamına uygulatmaya çalışır. İnanışları ne olursa olsun bütün insanları sevmeye zorlar. Barış ve hoşgörüyü sağlar ki; bu da, ne desen değer…

Şeriat ise; kendisi gibi düşünüp inanmayanları imana davet, cihat, fetih ve ganimet saplantısından kurtulamaz.”

Kuran-ı okuyup anlamadan, Müslümanlık olmaz ki…

Av. Hayri Balta, Ankara Barış Gazetesi. 31 TEMMUZ 1984

X

3

ULEMA İNCİLERİ

 

 

Bilmem bu günkü Hürriyet gazetesini (17.2.2008) aldınız mı?

Bilmem Soner Yalçın’ın “İŞTE ÜNLÜ İSLAMCI MASONLAR” başlıklı yazısını okudunuz mu?

Ben okuyunca Başbakanımızın hitabet gücünü göstermek istediği zaman “Bu işe ulema karışır. Yargıtay, Danıştay ne bilir bu işlerden. Bu konularda ulemaya gidin hiç düşünmeden…” sözlerini hatırlıyorum…

Şimdi size ünlü ulemamızdan inciler sunuyorum. Eğer bu ulemanın arkasına düşürsek “Halimiz nice olur?” diyorum:

“Şeriatımızda emredilen şeylerden biri de Müslüman kadınların kendilerine mahrem olmayan kimselerden örtünmeleridir ki; o da saçları dahil vücutlarını ziynetten (süsten) arındırılmış bir şeyle, şehveti celp etmeyecek bir elbiseyle, örtmekten ibarettir.”

“Eve ait vazifeleri kadına, ev dışındakileri kocaya yüklemek gerekir. Bunun aksi olamaz.”

“Bir de kadınların yaratılış gayeleri, onların sırf dünyaya çocuk getirmeleri ve o çocukları terbiye etmelerinden ibarettir.”

“Çok kadınla evlilikte, insanlığa ve medeniyete aykırı bir şey yoktur.”

(Sırat-ı Müstakim, sayı 1,2,3; yıl 1908; Aktaran İ. Kara, Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi, I.)

Bu sözlerin sahibi Musa Kâzım Efendi (1856-1920) bir Şeyhülislam’mış…

Ona göre çok kadınla evlenmekte uygarlığa aykırı bir yön yokmuş.

 

İyi mi? Gündem türban değil mi?

Durun daha bitmedi. Şeriat zihniyetinin tutarsızlığı bitmez ki…

“Benim elimden gelse Türkleri Arap yaparım, diğer Müslümanları da.

Bunların vaktiyle Araplaşmadığına da çok eseflenirim.

Arap dili, ne Türk diliyle ne de Çerkez diliyle kıyas kabul etmeyecek derecede üstünlüğe sahip olduğundan, insanın, milliyetin küçüğüne sahip olup da onunla iftihar edeceğine; büyüğüne sahip olarak onunla iftihar etmesi daha kârlı ve makul olur.” (Yarın Dergisi, 14 Nisan 1930)

Bu inciyi döktüren de Şeyhülislam Mustafa Sabri efendi imiş….

Dikkat ettinizse Şeyhülislam Musa Kâzım Efendi de,

Şeyhülislam Mustafa Sabri efendi gibi mason imiş…

 

Dedik ya bu şeriat zihniyetinin tutarsızlığı bitmez.

Önemli olan Müslümanlıktır Türklük beş para etmez.

“İrşatlarınız, hizmetleriniz ‘Türklük’ adına değil ‘Müslümanlık’ adına olsun.

Türkler’ hitabı yerine daima ‘Müslümanlar’ hitabını kullanınız.

Cengiz’in yasasını bilmek, İlhan’ın yurdunu tanımak, Altınordu’yu anmak bize lazım değil.

Bize Muhammed’in şeriatı, İslam yurdunu, İslam mücahitlerini bilmek, tanımak lazım gelir.” (Ahmed Naim, İslam’da Davayı Kavmiyet, s. 18)

Bu sözlerin sahibi de bir zamanlar İstanbul Üniversitesinde rektörlük yapan: Babanzade Ahmet Naim Bey’miş (1872-1934)

Babanzade Ahmet Naim beyimiz laikliğe karşı imiş.

İkide bir şöyle dermiş:

“Hükümeti, dini korumak ve emirlerini yerine getirmekle şeran vazifeli bilen halkımız, hükümetin bu vazifeden imtina ettiğini hoş gördüğü gün, diğer dini vazifelerini de buna bağlı olarak ahlaki davranışlarını da, içtimai vazifelerini de ihmal eder.” (Sebilürreşad Dergisi, 1918)

Demek istiyor ki laikliğe karşı gelin.

Akla ve bilime geçit vermeyin.

 

Aklınız karıştı değil mi? İyisi mi siz bu günkü Hürriyet gazetesini (17.2.2008)  bulup okuyunuz.

Bu şeriatçıların Türklerden ve kadınlarımızdan ve ne alıp vereceği var; yanıtını sorunuz.

Eren Bilge, (G. T. 18.2.2008)

X

4

KAYGILARIM

 

Ak-Zuhur Dergisi poz verdiği dergi…

Elinde kaleşnikof,

Belinde mermi dolu fişekliği,

 

Havaya kaldırmış kaleşnikof tutan elini.

Başında türban, ”Gelsin, diyor, şeriat!..

Şeriat Allah’ın emri!”

 

Şeriatı getirmeye azmetmiş şeriatçı bacımız,

Şeriat ne getirir, bilir mi acaba bu kızımız?

 

Bilse de bilmese de okusun aşağıdaki yazımı,

Varsa göstersin yalanımı, yanlışımı…

Düşünüp duruyorum:

Bu kızlarımız akıllı mı, deli mi?

 

Kadını da, erkeği de yaratan Yüce Yaratan değil mi?

Gerçekten yüce olan Yaratan aşağıdaki buyrukları verir mi?

Aklı başında olan kadınlar-kızlar,

“Yaratan’ın emri!” diye dört kadın bir erkekle evlenmeyi,

Cariyeliği, köleliliği erkeğinden dayak yemeyi,

Boşandığı kocasına dönmek içien

Hülleyi

Kabul eder mi?

+

  1. Bacılarım, bacılarım; sizler içindir, acılarım, kaygılarım…

Şeriatı getirirseniz; keleşle, mermi ile, dördünüzü verecekler bir erkeğe… İşte ayet:

Kur. 4/3: “…hoşunuza giden başka kadınlarla; iki, üç, dörde kadar evlenebilirsiniz…”

Sizler nasıl olur da bir erkeğe ikinci, üçüncü eş olarak gidersiniz?

Sizler nasıl olur da erkeğinizden dayak yersiniz?

+

  1. Sonra sizleri kapatacaklar bir eve.

Bakınız ne diyor ayette?

Evinizden çıkamazsınız…

Süslenip gezemezsiniz,

Güzelliğinizi gösteremezsiniz…

Aşağıda ayeti okuyalım isterseniz: İşte ayet:

Kur. 33/33: “Evlerinizde oturun, eski cahiliyede olduğu gibi açılıp, saçılmayın…”

+

  1. Sonra mirasta erkek kardeşiniz iki pay alırken, siz bir alacaksınız…

Erkek kardeşiniz sizden çok alırken siz bakıp duracaksınız.

Söyleyiniz varsa yalanımız. İşte ayet:

Kur. 4/11: “Allah çocuklarınız hakkında, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder…”

+

  1. Tanıklıkta, bulunamazsa eğer ikinci bir erkek,

İki kadın bir erkek yerine tanıklık edecek… İşte ayet:

Kur. 2/282: “Erkeklerinizden iki şahit tutun, eğer iki erkek bulunmazsa, şahitlerden razı olacağınız bir erkek, biri unuttuğunda ona hatırlatacak iki kadın olabilir…”

+

  1. İmam Hatibi, İlâhiyat Fakültesini bitirseniz de; avukat, savcı, yargıç, vali, kaymakam, imam olamazsınız…

Yedi kat yabancı ölünüzün namazını kılarken; siz, gerilerden bakıp duracaksınız…

Çünkü şeriata göre sizler “Alken ve Dinen eksik” sayılırsınız İşte ayet:

Kur. 4/5: “Allah’ın sizi koruyucu kılmış olduğu mallarınızı beyinsizlere vermeyin. Kendilerini bunların geliriyle yedirin, giydirin ve onlara güzel söyleyin.”

(Açıklama: Beyinsiz kelimesi;  kimi çevirilerde; akılsız ve sefih olarak gösterilmiştir. Akılsız, beyinsiz, sefih; güzel sözden ve güzel giydirilmekten ne anlasın?

İslam âlimleri bu konuda ikiye ayrılmıştır. Kimi beyinsizden murat: “Farık ve mümeyyiz olmayan akıl hastalarıdır…” der. Bakımı üstlenilen yetim çocuklardır, der.  Kimileri buna kadınlar da dahil der. Bu nedenle İslam’da kadınlara kamu yönetiminde görev verilmez. Kadın; imamlık yapamaz, ezan okuyamaz, müezzin olamaz.  Erkeklerle bir arada namaz kılamaz… )

+

  1. İslam’da  kadının yeri evinin dip köşesidir, mutfaktır;

Çocuk bakımıdır, yataktır, okumak ona ne lazımdır…

Şeriat gelirse eğer; okumanız, yazmanız da gider elinizden, cahil kalırsınız…

Dahası; kemikleriniz bile sertleşmeden, 9-10 yaşlarında,

Sünnettir diye para (kalın, mehir…) karşılığı bir erkeğe nikahlanırsınız… İşte HADİS:

“Ayşe, o zaman (İstendiğinde…)  altı yaşında idi. Tanrı elçisi Medine’ye hicret ettikten sonra dokuz yaşında iken Ayşe ile zifaf oldu.” (Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, V. Taberi. s. 836-840. “Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi. 7. Baskı.  Cilt. 10. s.  78. Hadis No: 1553)

+

  1. Boşanmak isteseniz bile, boşanamazsınız.

Canı isterse boşar sizi kocalarınız.

Eğer üç kere boşarsa sizi kocanız,

Yeniden kocanıza dönmek için

Başka bir erkekle gecelemek (Hulle yapmak) zorundasınız.

Yani kocanızın hatasının cezasını siz çekeceksiniz.

İstemediğiniz adamla geceleyeceksiniz. İşte ayet:

Kur. 2/229-230: “Boşanma iki defadır, ya iyilikle tutma, ya da iyilik yaparak bırakmadır. Bundan sonra kadını boşarsa, kadın başka biriyle evlenmedikçe bir daha kendine helal olmaz. Eğer ikinci koca da onu boşarsa, Allah’ın yasalarını koruyacaklarını sanırlarsa eski karı-kocanın birbirlerine dönmelerinde bir engel yoktur.”

+

  1. İslam şeriatında kadınlarla ilgili bir kural daha vardır.

Bu kural bu gün İran’da uygulanmaktadır.

Bu kuralın adı Muta nikahıdır.

Muta nikahı; Ücrette anlaştıkları takdirde, bir kadınla bir erkeğin,

Geçici nikah kıymasıdır.

Bu nikah bir saatliğine, bir geceliğine, bir haftalığına olabilir.

Alan razı, veren razı, kim karışabilir?.. İşte ayet:

Kur. 4/24: “Onlardan faydalandığınıza mukâbil, kararlaştırılmış olan mehirlerini (Ücretini) verin.”

(Açıklama: Bu evlilik çoğu İslam ülkelerinde uygulanmamakta ise de; bu gün bile, İran’da uygulanmaktadır. Az sonra okuyacağınız “İranlı Fatma’yı Dinlemezseniz” adlı yazıda bu konuda daha ayrıntılı bilgi vardır.)

+

  1. Yine İslam şeriatına göre kadınlar mallar arasında sayılır.

Bir Müslüman mallarını sayarken: Şu kadar karım, şu kadar cariyem, şu kadar altınım, şu kadar atım, eşeğim, devem ve ekinim var diye övünür.

Bir savaşta yenilen ülkenin kadınları, kızları cariye sayılarak mal gibi bölüşülür… İşte ayet:

Kur. 3/14: “Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir: bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.”

+

  1. Şeriata göre siz, kocanızın tarlası sayılırsınız…

Kocanız tarlasına, istediği şekilde girebilir, siz buna karışamazsınız.

Karışmaya kalkarsınız, “Dik başlılık etmiş” olursunuz.

Dik başlılık ettiğiniz takdirde de kocanızdan dayak yersiniz…

 

Dik başlı sayılmanız için kocanızın sizden kuşkulanması yeterlidir.

Kocanızın sizden kuşkulanması halinde kim bilir başınıza neler gelir…

 

Öyle ki eşim beni dövüyor diye dava bile açamazsınız.

Dayak yediğiniz halde boynunuzu büküp kocanızın gönlünü etmek zorundasınız. İşte ayetler:

  1. a) K. 2/223: “Kadınlarınız sizin için bir tarladır. O halde tarlanı­za nasıl isterseniz varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah’tan korkun ve mutlaka O’nun  huzuruna varacağınızı bilin! (Bu hu­susu) Mü’minlere müjdele!..”

(Açıklama: “Tarlaya girme” konusunu Sayın Prof. Dr. İlhan Arsel   pozisyon değişikliği olarak yorumluyorsa da; “tarla” konusunda Humeyni’nin yorumu yakışıksızdır.

Humeyni’nin bu âyeti yorumunu öğrenmek isterseniz: Humeyni’nin, aşağıda adlarını verdiğim kitaplarına bakabilirsiniz.

Örneğin; “Tavzîh-ul Mesail’deki fetvası: Madde 453 ve Tahrîr-ul Vesile’deki fetvası: C.2, s. 241.”

Bu kitaplar bulamayabilirsiniz… O zaman kütüphanelere giderek; 27 Ocak 1987 tarihli Hürriyet gazetesinde “Ürperten Humeyni” başlıklı Uğur Dündar’ın Zekeriya Beyaz ile yaptığı röportaja ve yine 01-14 Ağustos 1991 tarihli Ak-Zuhur adlı derginin 4. Sayfasına bakabilirsiniz.

Ak-Zuhur adlı dergi İBDA-C’nin haftalık yayın dergisi idi.  Gerek AK –ZUHUR ve gerekse Hürriyet gazetesini kütüphanelerde bulabilirsiniz.

Eğer bu gazeteleri bulamazsanız Diyanet’ten emekli İmam Arif Tekin tarafından yazılan Kaynak yayınlarınca yayınlanan ve kitapçılarda satılmakta olan “KUR’AN’IN KÖKENİ” adlı kitabın, 68-71. sayfasındaki “Ömer’in görüşleri doğrultusunda inen ayetler” bölümüne bakabilirsiniz.

Şeriatçılar bu kitapta yazılanlara REDDİYE yazarak çürüteceklerine  mahkemeye vererek toplatmak istemişlerse de kitap beraat etmiştir ve serbestçe satılmaktadır.

Gerek emekli İmam Arif Tekin’in ve gerekse Humeyni’nin söylediklerini burada açıklamaya dilim varmıyor…

İnsanlar, Kuran’ı ana dilleri ile okuyup anlamaya başladıkları an bu tür söylemleri ne Allah’a ne de Peygamberine yakıştıracaklardır.

Bana öyle geliyor ki şimdi “Kuran’ın değişmiş olabilir!” diyenleri kâfir sayanlar; 50-100 yıl gibi kısa bir zaman içinde,  bu kez de, “Kuran’ın değişmemiş olduğunu ileri sürenleri” kâfir sayacaklardır.

Çünkü Kuran’da  İnsan Hakları Evrensel Bildirileri ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve uygulanmakta olan hukukumuza ters düşen 232 âyet vardır.

Ör. Zina edenlerin taşlanarak öldürülmesi “Recm…” Bu konu için Kuran’ın; 5/44, 45 ve 2/159 âyetlerine ve Hadis kitaplarına bakabilirsiniz.

Hadis kitaplarına bakarsanız bizzat İslam Peygamberinin bir kadına Recm cezası uyguladığını görürsünüz.

Osmanlı döneminde de Sultan Ahmet’teki Dikili Taş önünde zina yapan bir kadına Recm cezası uygulanmıştır.

Ne var ki bizimkiler İslam’da Recm yoktur diyorlar.

Tarih boyunca uygulananları ve günümüzde şeriatla yönetilen ülkelerdeki uygulamaları görmezden gelerek “Recm yok da Kırbaçlama cezası vardır!” diyorlar.

Oysa kırbaç cezası; evli olmadıkları halde  zina yapan çiftlere verilir. Eğer zina yapanlardan biri bekarsa; ona kırbaç, diğeri evli ise ona Recm cezası uygulanır. İkisi de evli ise her ikisine de Recm cezası uygulanır.

Ne var ki bizim Yaşar Nuri Öztürk, Zekeriya Beyaz gibileri bu konulara hiç değinmezler. “İslam’da Recm yok!” diyerek işin içinden çıkmaya çalışırlar.

Yine bizim İmam Hatip okullarında da bu konular hakkında öğrencilere bilgi verilmez. Ayrıca ilahiyatçılarla din konusunda program yapanlar da bu konulara değinmezler…

Türk çocukları ise Arapça’yı bilmediklerini için, okuduklarını anlamadan ezberlerler… Oysa Kuran, okunup anlaşılması için gönderilmiştir…

Hadi “İslam’da Recm yok kırbaçlama cezası var.” demelerini kabul edelim;  İnsaf, kırbaçlama cezası yanında; kısasa kısas, hırsızın elinin kesilmesi, mirasta kadına erkek kardeşinin yarısının verilmesi, bir erkek yerine, iki kadının tanıklık yapması, karısını üç kere boşayan ve yeniden almak isteyen erkeğin “Hulle”ye katlanması, bir adamın evlatlığının karısı ile evlenmesi (Bk. 33/37), din değiştirenlerin (Mürtetlerin) öldürülmesi, Müslüman olmayanların kafir, müşrik olarak aşağılanıp suçlanması ve bu türden yüzlerce âyetler, günümüz hukuku ile ne oranda bağdaşır?

Bu kurallar aklı başında  Türk Müslümanları tarafından uygulanır mı?..

Şurasını da önemli belirtelim ki günümüz dinci hükümeti zina’yı suç olmaktan çıkarmıştır. Buna karşın hiçbir din alimi zina’yı suç olmaktan çıkaranlara ses çıkarmamıştır…

Kaldı ki Kuran’ın yüzlerce ayeti Cumhuriyet kurucularınca uygulamaktan kaldırılmıştır. Bu konuda 9. Cumhur Başkanı Süleyman Demirel, Cumhur Başkanı iken, “Türkiye Cumhuriyetince uygulanmayan Kuran ayetlerinin sayısının 230-232 olduğunu…”  açıklamıştır. (Hürriyet. 1 Kasım 1999)

Bir de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden okuyalım:

“Madde 18: Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak din yada inancı özgürlüğünü tek başına yada topluca değiştirme ve açık yada özel olarak öğretme, uygulama ibadet ve gözetim yoluyla açıklama özgürlüğünü içerir.

Şimdi bir de Kuran’dan şu ayeti okuyalım:

  1. 9/29: “Kitap verilenlerden, Allah’a, âhret gününe inanman, Allah’ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın.”

Biri insan sözü biri Allah sözü.

Bilmem bu sözler bir parça düşündürür mü sizi?

Bu ayet (K. 9/29) din ve inanç özgürlüğüne tahakküm değil mi?

 

Bu arada Atatürkçü laik kimi aydınlarımız, “Dinimiz; Barış ve hoşgörü dinidir!” ded.

Yalnız şu ayet (K. 9/29)  bunların savlarını çürütür…

Demek ki bu arkadaşlarımız laikliğin ne demek olduğunu bilmiyor.

 

Laiklik demek: “Dini, insanların vicdanına özgülemek! Ve ”Dinlerin alanını çizmektir”

Bütün dinlere aynı uzaklıkta durmak demektir.

 

Artık; vahiy  çağı, geçmiştir.

Artık laikliğe geçme çağı gelmiştir.

Artık; İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasa gibi laik kurallar geçerlidir…

  1. b) Kur. 4/34: “Serkeşlik (dik başlılık) etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet dövün.”

Açıklama: Gelişmiş dünya hukukunun hiçbirinde endişe, kuşku, üzerine hükme varılarak ceza verilmez.

Laik hukuk sitmeminde kadınlar öğüde muhtaç bir varlık gibi gösterilmez.

 

Hele kadınların yatağına girmemekle onları yola getirme düşüncesi kadınların cinsellik için yelkenleri indireceği düşüncesini yansıtır.

Bütün bunlardan sonra dövme yoluna gidilebileceği emri vermek ise kadın onuru ile ne oranda bağdaşır…

 

İslam allameleri bu nedenle daha önceki çevirilerinde “dövün” emrine yer verdikleri halde; sonraki çevirilerinde; dövün emrini, “Hafifçe Dövün”e çevirmişlerdir.

Hem değiştirmişler; hem de “Kuran’ın bir harfi bile değişmemiştir” demişlerdir.

Bu kısa açıklamadan sonra dönelim bıraktığımız yere…

+

  1. Dahası¸yaşam boyunca, kocanızla siz birbirinize düşman sayılırsınız.

“Böyle şey olur mu?” derseniz, Allah’ın ayetini inkar etmiş sayılırsınız.

Ve de Kafir olarak anılırsınız

Hâlâ inanmıyorsanız

Aşağıdaki ayeti okumalısınız… İşte ayet:

  1. 2/36: “Şeytan oradan ikisinin de (Adem ile Havva’nın) ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı, onlara “Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet yerleşip geçineceksiniz’ dedik.”

+

  1. İslam şeriatına göre: Kadınlar, “alken ve dinen eksik” sayılır.

Sözlerime inanmayanlar “Şeriat ve Kadın” adlı kitabı okumalıdır…

İşte ayet: K. 4/5: “Allah’ın sizi koruyucu kılmış olduğu mallarınızı, beyinsizlere (Başka çevirilerde: Akılsızlara, sefihlere…) vermeyin, kendilerini bunların geliriyle rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel söz söyleyin. ”

(Açıklama: Kimi yorumcular akılsız, beyinsiz, sefih sözcüklerinin temyiz kudreti olmayanları amaçlandığını ileri sürerlerse de (Turan Dursun da bu görüşte idi…) kimi yorumculara göre akılsız, beyinsiz, sefih sözcükleri ile kadınlar kast edilmektedir, ki doğrusu da budur.

Çünkü; akılsıza, beyinsize, sefihe güzel söz söylemenin ne yararı olabilir ki…

Şu hadisler ikinci yorumcuların görüşlerini doğrulamaktadır.

HADİS: Sahih-i Buhari Tercemesi, C.1.s.222-225, H. No. 209: “Ebû Saîd (Sa’d b.Sinân)-i Hudrî radiya’llâhu anhümâ’dan: Şöyle demiştir: Bir kurban, ya Ramazan bayramında Resû’llah salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, yanımıza namazgâha çıktı. Kadınların yanından geçti. Ve (onlara):

“- Kadınlar, sadaka veriniz. Zirâ bana cehennem halkı gösterildi, çoğu sizler idiniz.” buyurdu…

Kadınlar:

“- Yâ Resûlâ’llâh, neden?” diye sordular.

“- Çünkü siz (ötekine, berikine) çokça lâ’net eder, zevclerinize karşı küfrân-ı ni’met gösterirsiniz. Ne acîptir ki kendini zapteden tam akıllı ve dîninde azimli kimsenin aklını sizin kadar eksik akıllı, eksi dinli hiç bir kimsenin çelebildiğini görmedim.” buyurdu.

“- Aklımızın, dînimizin eksikliği nedir? Yâ Resûlâ’llâh.” dediler.

“- Kadının şahâdeti, erkeğin şahâdetinin yarısı değil midir?” diye sordu.

“- Evet.” dediler. İşte bu aklınızın eksikliğinden. Hayız gördüğü zaman da namaz kılmaz, oruç tutmaz değil mi?” buyurdular.

“- Evet.” dediler.

 “- İşte bu da dîninizin eksikliğinden.” cevâbını verdi.”

Kadınlar hakkında çok daha şaşırtıcı hadisleri bir arada toplu olarak görmek isterseniz İlhan Arsel’in, “ŞERİAT VE KADIN” adlı kitabında bulabilirsiniz.)

+

  1. Şeriata göre erkeklerden aşağı sayılırsınız.

Aklınız mı yok!

Neden, erkekten aşağı olmayı.

Allah’ın emri sanırsınız? İşte ayet:

Kur. 4/34: “Allah’ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin mallarından sarf etmelerinden dolayı, erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler.”

+

  1. Şeriat gelince “Hak dini hâkim kılmak için” kafire karşı savaş açılacaktır.

Kocalarınız ve erkek yakınlarınız, boşu boşuna cephelerde kırılacaktır…

 

Erkekler savaşta kırılacağından; evli kadınların çoğu dul kalacaktır.

Bu nedenle dul kalan kadınlar yanında kızlar da erkeksiz kalacaktır.

 

Erkeksiz kalan kadınlar-kızlar;

zorunluluk nedeniyle, birer, ikişer, üçer, dörder…

Sağ kalan erkeklerle nikahlanacaktır.  İşte ayet:

Kur.  2/193: “Fitne kalmayıp, yalnız Allah’ın dini ortada kalana kadar onlarla savaşın. .”

Kur. 8/39: “Fitne kalmayıp, yalnız Allah’ın dini kalana kadar onlarla savaşın..”

Kur. 9/29: “Kitap verilenlerden; Allah’a, ahret gününe inanmayan, Allah’ın haram kıldığını haram saymayan, hak dini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.”

+

  1. İslam şeriatına göre; bir erkek kadınlar arsında eşitliği sağlayacağına inandığı takdirde 4’e kadar kadın alabilir.

Ve istediğini boşayarak 4 sayısını aşmamak üzere yüzlerce kadınla evlenip boşanabilir.

  1. Halife Ali’nin oğlu Hasan böylece yüzü aşkın kadınla evlenmiştir.

Bu nedenle kendisine Mutaallaka Hasan (Boşayan Hasan) denmiştir. (Bkz. İhyau Ulumid-din. İmam Gazali)

 

Sorarım size aklı başında hangi kadın üzerine kuma (nöker) kabul edebilir?

Unutmayın halk arasında “Eşini kıskanmayana domuz!” denir. İşte ayet:

Kur. 4/3: “… Hoşunuza giden başka kadınlarla iki, üç ve dörde kadar alabilirsiniz; şâyet aralarında haksızlık adâletsizlik yapmaktan korkarsanız bir tane almalısınız…”

+

  1. Tesettür Allah’ın değil, Peygamberin emridir.

Çünkü “Allah, hükmünü yerine getirendir.”

Yine Allah, bir şeyin olmasını istediğinde “Ol” demesi yeterlidir.

Ve “Allah’ın emri göz açıp kapama süresi içinde yerine gelir.” İşte Ayetler: (Kur. 16/40. 19/35. 36/82. 40/68. 54/50. 65/3.)

 

 

“Allah’ın emri göz açıp kapayıncaya kadar yerine geldiğine göre”

1400 yıl içinde bütün kadınlar örtünmemişse, niye?

 

Dünyadaki bütün kadınlar örtünmediğine göre,

Allah’ın emri değildir, örtünme…

+

  1. İslam içtihadına göre: “Kadının saçının bir teli ve de tırnağının ucu yabancı bir erkek tarafından görülmemelidir.”

İslam’a göre bir kadın; elini, gözünü, yüzünü gözünü yabancı bir erkeğe göstermemelidir.

Bu nedenledir ki İslam ülkelerinde kadınlara çarşaf, burka giydirilir, gözüne siyah gözlük, ellerine de siyah eldiven geçirilir.

Günümüzde saçların görünmemesi için başa done geçirilir ve üstünden de sıkma baş getirilir.

Demek istiyorum ki dinin emri Türban değil tesettürdür.

Eğer şeriat devleti kurulursa bilin ki sizlere türban değil çarşaf giydirilir…

Çünkü İslam şeriatı insanı kendine benzetir.

Ey benim türbancı kızım, senin en alımlı, en tahrik edici yerin;

Saçların değil, elin, gözün, yüzündür… İşte ayetler:

Kur. 24/31: ”…Örtülerini göğüslerinin üzerine kapasınlar. Vücutlarının alımlı yerlerini kimseye göstermesinler…”

Kur. 33/59: “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mümin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle…”

Bacılarım, bacılarım,

Sizler içindir; acılarım, kaygılarım…

Av. Bilge BALTA, 8.4.2006

X

8.

Sayin Balta,

Ekte, her türlü dinsel gericilige darbe vuracagima inandigim “Medine Arap

Devleti`nin Resmi Gazetesi: Kuran- Alternatif Bir Kuran Tefsiri” adli dosyami begeninize sunuyor, basimi ve yayinlanmasinda yardiminizi bekliyorum.

Simdiden tesekkürler, selamlar.

Ali Usta-Almanya, 24.10.2003

X

Sayın Ali Usta,

Önce saygı sevgi sana. Hayran kaldım ekte gönderdiğin yazıya.

Sizi yürekten kutlarım, bu çalışmalarınızın sürüp gitmesini beklerim.

Yapıtında eğer gözümden kaçmamışsa kaynakça ve Dizin (Dizin) göremedim. Öncelikle bu eksiklikleri gidermeni dilerim.

“Basimi ve yayinlanmasi” konusunda yapabileceğim yardım; ancak, yapıtını yayınlayabilecek olan Yayınevlerinin adresini vermek olacaktır.

Konusu nedeniyle kitabınızı ancak “Kaynak Yayınevi” yapabilecektir. İşte adresi: “Kaynak Yayınevi. İstiklal Cad.  184/4, 80070 Beyoğlu-İstanbul” Telefon ve Faksı da şudur: 0 212 252 21 56 – 252 21 99”

Öncelikle bu Yayınevine iki takım fotokopisi gönder. Yanıt gelinceye değin de dizin ekleyerek kaynakça göster.

Adın bana yabancı gelmiyor. Ama bir türlü bulamıyorum bu yakınlık nereden geliyor.

Aşağıda size son yazdığım bir yazıyı gönderiyorum. İşte ben böylesi meczuplarla uğraşıyorum. (Yazımda adı geçenin mektubunu şimdi güncelde olan Sitemizin okur’dan bölümünde okuyabilirsin.)

Amacım elbete iflah olmaz bir meczubu aydınlatmak değildir. Amacım onun sataşmasını vesile ederek toplumu aydınlatmaktır.

Kitabınızı baştan sona daha dikkatli olarak okuyacağım. Görüşlerimi de ayrıca bildirmeye çalışacağım. Bildirmeye çalışacağım, diyorum; nedeni şudur: Bir aydır ağır bir rahatsızlık geçiriyorum. Şimdi ise iyileşme dönemine giriyorum.

Şimdi kal sağlıcakla, yeniden saygı, sevgi sana…

Av. Hayri Balta, 30.10.2003

Not: Gönderilen yazı 29.10.2003 tarihli  “Ebu Ubeyde Bin Nihat’ın 23.10.2003 tarihli mektubuna karşılıktır.”

X

Ebu Ubeyde Bin Nihat’ın 23.10.2003 tarihli mektubuna karşılıktır:

Sayın Ebu Ubeyde Bin Nihat,

Beni “Yavuz hırsız, kafasızın biri, o kıt aklınla, utanmadan”                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                     diyerek aşağılasan da yine saygı, sevgi sana…

Sana kızamam çünkü sen masumsun. Sen kendi inanışına göre kendini Allah’a hizmet arz eden bir mümin sanmaktasın…

Aklını sadece kulluğa hasretmekle kalmamış aynı zamanda imana da kurban etmişsin. Bir şeriat anaforuna, girdabına kapılıp gitmişsin…

Bir gün oturup da: “Neden 22 Arap ülkesinin, ki bunların hepsi de şeriatla yönetilmektedir,  toplam ulusal geliri, sadece bir Avrupa ülkesinden, mesela İspanya’nın ulusal gelirinden daha az?

Neden her yıl Arap ülkelerinden 15 bin doktor, Batı’ya göç ediyor?

Neden bütün Arapların yazdığı kitapların sayısı  Yunanca’dan tercüme edilenden az!” (Mehmet Barlas, Sabah. 26.10.2003) dememişsin. Ne yarar gelir bu soruyu sormayanlardan memlekete. Düşmüşsün bir Arap hayranlığına. Arap adı bile yakıştırsın sen sana… “Ebu Ubeyde Bin Nihat” diyorsun.

Arap hayranı yurttaşım boşa kapılıyorsun benim için hiddete.  “Allah dilemezse nasıl gelsin ersin Hayri Balta hidayete?” (K. 16/9)

İşte bir âyet daha sana. “Allah’ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz.” (K. 10/100). Bu âyete göre boşuna kızıyorsun sen Hayri Balta’ya. Çünkü Allah izin vermezse ne yapsın Hayri Balta?

Bu ayetin devamında de şöyle yazıyor. Bu âyetle Allah sizleri  uyarıyor. Benim iznimle imana gelmeyen kimseleri aşağılamaya kalkarsanız kötü bir azab’la cezalandırırım sizleri diyor: “Allah’ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, aklını kullanmayanlara kötü bir azab verir.” (K. 10/-100) Bu duruma göre benim sana kızmadığım gibi senin de bana kızmaman gerekir… Ne var ki İslam Peygamberi de dahil hiç kimse uymamış bu âyete. “İmana gel ya kâfir!” diye yapıştırmış kılıcı gayr-i Müslim’in ensesine… İşte bu zihniyetle, İslam tarihi boyunca dünya dönmüş kan gölüne…

Bak dostum “yavuz hırsız, kafasızın biri, o kıt aklınla, utanmadan”                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                       demenle bana bir şey olmaz.

Ama benim için ağzından çıkardığın şu “yavuz hırsız, kafasızın biri, o kıt aklınla, utanmadan” sözleri kirletir seni. Şimdi  dikkatle oku İncil’deki şu âyeti: “Ve dedi: İnsandan çıkan şeydir ki insanı kirletir. Çünkü içten, insanların yüreğinden, kötü düşünceler, fuhuşlar, hırsızlıklar, katiller, zinalar, tamalar, kötülükler, hile, şehvet, kem gözlük, küfür, gurur ve akılsızlık çıkar. Bütün bu şeyler insanın içinden çıkarlar, ve insanı kirletir.” (İncil. Markos. 7/20-23). İncil tahrif edilmiş öyle mi? Kim tahrif etmişse çok güzel tahrif etmiş bu âyetleri.

50 yıldır Hıristiyan olmadığım halde İncil’den ayetleri örnek gösteririm. Yine Yahudi olmadım halde Tevrat’tan da ayetler gösteririm. Hiç kibir Hıristiyan ya da Yahudi olmadığın halde niçin okuyorsun Tevrat’ı İncil’i?.. Şimdi soruyorum sana bu Kuran yalnız Müslüman’a mı indi? Kuran okumayı yasaklarsan nasıl imana getireceksin kâfiri?

Dikkat et dostum beni aşağılamakla kendini aşağılıyorsun. Nefs-i emmare’ne (şeytana) hizmet ediyorsun. Tanrı’yı değil; şeytanı sevindiriyorsun… Şimdi şeytan senin bu haline arkandan bakıp lıkır lıkır gülüyordur; bekli de parmaklarına zil takmış şıkır şıkır oynuyordur.

Bak dostum bazı görüşlerini kabul edemediğim Yaşar Nuri Öztürk’ün güzel bir saptaması var. Diyor ki: “Eğer çökersek dinsizlikten değil, ahlaksızlık, irfansızlık ve riyakârlıktan çökeceğiz. Çünkü dinsizlikten çöken toplum yok” (Star, 24.10.2003)

Evet kendisine Arapça isim lâyık görmüş Türk çocuğu Ebu Ubeyde bin Nihat, benim dinsizliğim aklı başında kimseyi etmez behbat. Ama birbirimizi din düşmanı, kâfir, müşrik, zındık, mürted görüp imana davet edersek; bu toplumu iç savaşa sürükler öbek öbek….

Yahu ne kafa sendeki bu kafa… Dünyada 7 milyar insan var. Bunun 2 milyarını oluşturur Müslümanlar. Geriye kalanların kimi insanın üretim organına, kimi maymuna, kimi öküze tapar. Kimi de ben Allah’ım diye etrafına 10 milyona yakın insan toplar (Hindistan’ın neler oluyor bir bak…) Bunlar seni rahatsız etmez de kendine göre bir Tanrı ve Din anlayışı olan solda sıfır bir Hayri Balta gözüne batar…

Sen beni yukarda İncil’de gösterdiğim kötü davranışlarımdan ötürü aşağılamıyorsun. Seni beni düşünce ve inanışımdan ötürü aşağılıyorsun.

Hadi diyelim, senin dediğin gibi ben kâfirin biriyim. Ama  ben de bir insan değil miyim? Ben de bu Devletin bir yurttaşı değil miyim.

Sen var kulluk ve köleliğine devam et istediğin sürece…ama ben kâfirsem sana ne? Karışma Atatürk ve kurduğu Cumhuriyet ilkeleri gereğince kulluktan-kölelikten kurtulmuş, düşünce ve inancını ifade özgürlüğüne kavuşmuş Hayri Balta gibi birine.

Yaptığın yürürlükteki hukukumuza göre suçtur. Çünkü Anayasa’mız ve hukukumuz ne olursam olayım kendi düşünce ve inanışımı açıklama hakkıma yol açmıştır.  Kimse düşünce ve inancından dolayı kınanamaz demiştir. (Bak. Sitemiz sol ve sağ başına…)

Artık ortaçağdaki şeriat hükümlerine göre yaşamıyoruz. Artık Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre yaşıyoruz.

Bir de şöyle suçlamışsın beni: “Bir de utanmadan bize dahi danışmadan yazdıklarımızı yayınlamışsın.” diye. Niçin utanacakmışım söylesene? Sen bana “Yavuz hırsız, kafasızın biri, o kıt aklınla utanmadan” demeye utanmıyorsun da ben niçin utanayım; “Bakın güzel ahlak sahibi olması gereken bir Müslüman’ın ağzından çıkan sözlere!” demeye…

Hem gönderdiğin mektup aşk mektubu değil, iş mektubu değil, siyasî ya da ticarî bir sır değil. Sitemi okumuşsun beni aşağılayarak düşünce inanışımla ilgili   görüşlerini bildirmişsin. Ben de bu görüşlerine karşı karşı görüşlerimi bildirmişim. Bunda ne var utanacak? Bunları okuyan elbette kendine göre bir şeyler alacak.

Okuyucularımız okusun senin de benim de söylediklerini. Varsa kendileri de söylesin söyleyeceklerini. Böylece düşünce ortamı gelişir; belki senin sayesinde belki benim sayemde birkaç kişi hidayete erişir.

Bir de şu sözün rahatsız etti beni. Hazmedemedim “Kendi bilgi eksikliğini yazdığımız bölümleri neden çıkarıyorsun.” demeni. Bu sözlerinde bir eksiklik var. Bu eksikliği irfanı olan anlar.

Öyle mi, sözde keyfime göre kullanmışım söylediklerini. Haydi sözünün eri isen göster bana, sözlerinde yaptığım değişiklikleri…

Ben nefs-i emmare mahkumu olarak şeytana hizmet eden biri değilim. Ben doğruyu, güzeli,  gerçeği görür görmez saygı ile eğilen biriyim. İster aleyhime olsun, ister lehime. Bulunduğum mertebe nefs-i levvame (Kendi eksiklerini görüp kendi kendini kınama mertebesi…)…

Bak dostum seninle yazışmalarım bununla birlikte 12 sayfayı bulmuş. Öyle anlaşılıyor ki Ebu Ubeyde bin Nihat adlı yurttaşımız anlamadan okumuş.

Öyle hikmetli sözler söylemişim ki sana. Öyle anlaşılıyor ki kültürün elverişle değil söylediklerimi anlamaya…

İnsan düşünce ve inanışından dolayı bir başkasını aşağılar mı? Böyle bir yaklaşım kültürlü bir insana yakışır mı?

Unutma yüceltirsen yücelirsin; başkalarını aşağıladığın sürece aşağıda kalırsın.

Nefs-i emarene uymadan, küfür etmeden, yoldan çıkmış demeden yazacaksan yaz bana. Eğer yine nefs-i emarene uyarak mektup gönderirsen, bir daha yanıt vermem sana.

Yani şimdi seni muhatap aldık diye layık mıyım senin bana layık gördüğün bu muameleye?

Şimdi kal sağlıcakla, yine de saygı sevgi sana…

  1. B. 29.10.2003

X

9.

ALKANT

Sevgili ÖGRETICIM,

Size ÖGRETICIM  diyorum cunki öyle kabulumsünüz.

Ben sizin oglunuz yasindayim, ama SEVGILI demem , beynime yerlesen  saygiyi sollamis durumda (tek seritli yolllar haric, kaza riski yuksek ).

Sizi cok seviyorum, fikirlerinizi cok seviyorum, yürekliliginizi, anlatim dilinizi, geri kalmis bir ulkede modern olmanizi, direncinizi ve hatta öyle hale geldim ki sizde yönetici olan hastaliklari dahi sevmeye basladim yazilarinizi okudukca. Cunki  IMANLA ulasilan gercek yokdur. Akilla ulasilan var olus vardir.

Saygi ve sevgilerimle Almanyadan…..

alkant@aol.com, 114.1.2004

x

Sayın Alkant,

Mesajını aldım. İçten gösterdiğiniz saygı, sevgi beni mutlu etti. Hep bize kafa tutulacak değil ya… Demek ki yazılanlar gitmiyor boşa.

Sağlıklı bir dünya görüşüne sahip olmanız ne desen değer. Her şeyin başı insan, ne varsa insanda var.

Dediğiniz gibi imanla, inançla insan ancak kendini aldatır.. İman insanda korku ve umut yaratır. Aklı dumura uğratır, sağduyuyu, vicdanı körletir. Asıl tehlikeli olanı insanın ikilem içinde yaşamasıdır. Aklı fikri ya varsa da ya yoksa’dadır.

Bu ikilem içinde yaşadığını bana Turan Dursun arkadaş söylemişti. Bana. “Hayri Bey, hem var dedim, hem yok dedim, yıllarca işyerime böyle geldim gittim!” demişti.

Ne mutlu size ki bu ikilemi aşmışsınız. Hepsinden önemlisi sevgiyi tatmışsınız.  Sevdiğinizi rahatça söyleyebilmişsiniz. 

Bu bir insanın temizliğini, ruh güzelliğini gösterir. Temiz ruhu güzel insan sevilir. 

Ben de seni sevdim. Açık sözlülüğünü beğendim. Bana umut verdin yaşama bağladın. Çünkü öylesine çorak bir toprakta yaşıyoruz ki bunaldım…

Şimdi kal sağlıcakla, saygı sevgi sana. Biraz da kendin hakkında bilgi ver bana, Seni tanımak istiyorum kal sağlıcakla…

Av. Hayri Balta, 14.1.2004

X

Merhabalar saygi deger ÖGRETICIM.

Benim e mailime verdiginiz sicak cevap icin tesekur eder, sizi sevgi ve saygiyla yanaklarinizdan öperim.

Cahil ve dogmalarla yasyan  kisilksiz yaratiklar elbette saldiri ,hakaret,linc etme,öldurme yolunu secerler bunda sasilacak bir sey olamaz zaten.

Ben almanyadan, yazilarinizi hergun okumadan rahat edemeyen  ki ayni yazilari defalarca okudugum zamanlarda olmuyor desem yalan olur.Ama sizden gurur duyarak,mucadelenize, tanri (AKIL) temizliginize ,bir yenisini eklediginiz icin (ben) benim ÖGRETICIM oldunuz.

Aslinda islam uzerine sevgili Ilhan ARSEL”i ,Turan TURSUN” u ve internetten Ömer MALIK sitesinden oldukca faydalandim.

Kendimden kisaca bahsedersem ; Kayseri Sarioglan KARAÖZU kasabasindanim. Antepte (bir ara Turkiyede Limme kurslari vardi ) bir sene kadar kaldim.Ticaret Lisesinde  (agbimin görevi yeri Antep idi) KURSLARA katildim. Kavaklik mah.lesinde oturduk..

Daha sonra ben askeriyeye girdim 6 sene Uzman cavus olarak görev yaptim ( iskenderun da).Ve 1997 de evlenerek almanyaya geldim.

Sevgili ve Saygideger ÖGRETICIM,sizin hasta oldugunuzu yazilarinizi takiben biliyorum ve sizden cok rica ediyorum lutfen ilac gerekli olursa turkiyede bulunmasi zor olan bana mail atmazsaniz üzülürüm.

Son olarak sizden, ali ve 12 imamlar “in yasam sekilleri uzerine , bilgi sahibi olacagim adres yazarsaniz sevinirim.Ben aleviyim ama sanirim ali zulfikari sadece kinin da tutsak etmedi , yada arap insaninin yasam sekli olan (gunuzde de farkli sayilmaz) cariye ve kadinLAR ,ali ve imamlar tarafindan  red edilmedi ….

Sizi seviyorum kendinize iyi bakiniz.ATAM”in dedigi gibi “arapogullarinin yave” lerini (sacmaliklarini)…….. siringa ile damarlarina enjekde edemezsek de BALTA ile kökünden kaziriz.saygi ve sevgilerimle yanaklarinizdan öperim hoscakalin.

Kenan ALKAN,  15.1.2004

X

Sayın Alkant,

Önce saygı, sevgi… Verdiğin bilgilerle sevindirdin beni…

Aradığın kitapları şu iki adresten isteyebilirsin. İsterken benim de selamımı söyleyebilirsin.

Ayyıldız Yayınları, Karanfil Sok. 5/11, KIZILAY/ANKARA. Tlf. 0 312 419 41 42. Faks. 0312 425 99 63

Can Yayınları, Bankalar Cad. Yanıkkapı Sok. No. 38, Nadir Han. Kat. 3. No. 7-8, KARAKÖY/İSTANBUL. Tel.  0212  237 62 54- 235 25 86. Faks. 0 212 235 83 48

Hastalım konusunda gösterdiğin yakınlık ve ilgiye teşekkür ediyorum. Sigortalıyım. Raporlu ilaçlarımı sigortadan parasız alıyorum.

Şimdi kal sağlıcakla, saygı, sevgi ve de eşinle birlikte mutluluklar sana.

HB 16.1.2004

X

10.

Nesrin Özyaycı

Merhaba Sn.Hayri abi,

Mehmet bey:

Hayri abi bana Antep’te yazacak bir yer sormuştunuz/ benim yazdığım bir yerde yazarım demiştiniz…

Kapımı maddi/manevi anlamda çalan çok yazmam için…

Ancak “yazmayacağım”… uzun süredir ALSAT’ta yazıyorum…

Sizi burda tanıştırmak istedim…

Uygunsa/anlaşırsanız sevinirim…

Hayri abi’nin yazılarıyla ALSAT çok şey kazanır

kentimizde/bölgemizde…

Saygılar Memet Yalçınkaya kardeşime

Hayri abiye…

Nesrin Özyaycı, 4.2.2008

X

TANRI NASIL OLMALI?

 

Yukarıda tanıttığım kitabın yazarı muhakkak ya Yahudi ya da Hıristiyan kökenli bir ailedendir. Belli ki kitabını yazmadan önce Tevrat’ı ve İncil’i incelemiştir. İncelediği içindir ki çekinmeden Eski Ahit’te tanımlanan Tanrı sıfatlarını eleştiriye tabi tutmuştur.

Tanrı nasıl olmalıdır? Öncelikle “Esirgeyen ve bağışlayan” olmalıdır.  Zorluklar arasında sıkışıp kalan insanın destekçisi olmalı, ona umut vermeli ve yol göstermelidir.

Hepsinden önemlisi Tanrı dediğin zaman insanın aklına; şefkat ve sevgi gösteren, yanlış yapan insanı uyaran, insanın can ve mal güvenliği sağlayan bir koruyucu gelmelidir.

Yazar da böyle bir Tanrı tasavvur ettiği için olacaktır ki; Eski Ahit’in (Tevrat’ın)  Tanrısının niteliklerini gördüğü zaman şaşırmıştır.

Eğer sizler de Eski Ahit’i (Tevrat’ı) incelerseniz yazara hak vereceksiniz. Bakınız yazar Eski Ahit’te (Tevrat’ta) tasviri yapılan tanrının sıfatlarını nasıl sıralıyor? Okuyalım:

“Eski Ahit’in Tanrısı, tartışmaya açık olarak, tüm edebiyatın en tatsız karakteridir.

Kıskanç ve bundan gurur duyan, dar kafalı, adaletsiz, bağışlamak bilmez bir hâkimiyet bağımlısı…

Kindar, kana susamış bir etnik temizlikçi.

Homofobik (insandan korkan), ırkçı, bebek katili, soykırımcı, evlat katili…

Bir salgın hastalık gibi tehlike saçan, megalomanyak, sado mazoşist, kötücül, dönek bir zorba ve bir kadın düşmanı…

Aramızda çocukluk çağından itibaren onun yöntemleriyle yetiştirilmiş olanlar bu korkunçluklara karşı duyarsızlaşmış olabilir.

Masum bir görüş açısına sahip toy birisi daha net algılamaya sahiptir.” (Tanrı Yanılgısı. S 36)

Elbette benim sağ duyu sahibi halkım Tevrat’taki bu niteliklere sahip bir Tanrı’nın varlığını kabul edemez. “Böyle Tanrı mı olur?” demekten kendini alamaz… Ne var ki bizim adı kulağına değmiş İlahiyatçılarımız bu konuda tek satırla olsun açıklama yapmaz.

Tarih boyunca insanlara tanıtılan Tanrı, korkulması gereken bir varlık olarak gösterilmiştir. Oysa bir Tanrı. zor durumunda kalan insanın yardımına koşmazsa neye yarar. Tanrı niçin vardır? Tanrı varsa; bizi koruyup gözetlemek ve yardımımıza koşmak için vardır.

Bu nedenledir ki insanlar zor duruma düştüğü zaman ellerini Tanrı’ya açarak yalvarırlar. Tanrı’dan korunma isterler, yardım beklerler… İnsanlıktaki genel kanı budur. Ne var ki insanlar dualarına karşılık bulamaz. Dahası yardım beklerken belaya  uğrayanlar da olur ve bunu da Tanrı’dan bilir… Oysa bu konuda Kuran’da şöyle denir:

“Sana bir iyilik gelirse Allah’tan; bir kötülük dokunursa, bizzat kendinden…” (K. 4/79. Ayrıca bakınız: K. 42/30)

Kitapları böyle dediği halde başlarına gelen kötülük için “Allah beni deniyor, sınava tabi tutuyor!” derler. Böylece başlarına gelen kötü olayı Allah’tan bilerek katlanmaya çalışırlar.

Tanrı, niçin bizi sınava tutsun. Bizi yaratan, yazgımızı (kaderimizi) belirleyen kendisi değil mi?

Bütün bunlar Tanrı yanılgısıdır… Bize düşen yanılgıdan kurtulmaktır. Tanrı’yı bizimle uğraşmayan, darda kaldığımızda yardımımıza koşan  bir varlık olarak algılamalıyız.

Bunun da yolu olaylar karşısında soğukkanlılığımızı yitirmeyerek; aklımızın, vicdanımızın, sağduyumuzun verilerine göre içinde bulunduğumuz zor durumdan kurtulma yolunu aramaktır.

Ancak bu takdirde Tanrı bize yardımcı olur; aksi takdirde; hüsrana uğrarız…

Yazarın, Tevrat’ta bulduğu “Kıskanç ve bundan gurur duyan, dar kafalı, adaletsiz, bağışlamak bilmez bir hâkimiyet bağımlısı… Kindar, kana susamış bir etnik temizlikçi. Homofobik (insandan korkan), ırkçı, bebek katili, soykırımcı, evlat katili…ve de kadın düşmanı ” bir Tanrı; insanlığın korkulu rüyası olmaktan öteye gidemez ki, insanlar bu yanılgıdan kurtulmalıdır…

Şimdi ben bu düşüncelerimi açıkladığım için  dinsiz mi oluyorum… Git be Allah’ını seversen!…

Eren Bilge, (Bitmedi, sürecek… 4.2.2008)

X

Nesrin Hocam,

Önce saygı, sevgi sunam,

 

İlginize teşekkür ederim.

ALSAT’tan yanıt beklerim.

 

Ancak bu ALSAT haftalık mı günlük mü?

ALSAT’IN beni araması mümkün mü?

 

Çünkü bende e-posta adresi yok.

Anlaşmamız için neden çok…

 

Para pul istemiyoruz

Millet yararına kürek çekiyoruz…

Bir bizler

Yazmakla stres atıyoruz…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Saygılar, sevgiler yeniden sana

Nesrin Hoca

 

Eren Bilge, 4.2.2008

X

11.

Angora Yayınevi Müdürlüğüne

Ankara

 

Önce saygı, sevgi sunuyorum.

Sizden bir ricada bulunuyorum.

 

Yayınlarınız arasında “ŞEYTAN’IN FISILDADIKLRI” adlı bir kitabınız var.

Bu kitabın iç kapağında şöyle yazar:

“Yayıncının yazılı izni olmadan, hiçbir biçimde ve hiçbir yolla, bu kitabın içeriğinin bir kısmı  ya da tümü yeniden üretilemez, çoğaltılamaz ve dağıtılamaz.” diye yazar.”

 

Ben, yaşlı, (78) emekli bir avukatım.

www.bilgebalta.com adresli Sitemde

Aydınlatıcı yazılar yazmaktayım.

 

Bu Sitemde yayınlamak üzere kitap ve yayınevi adı belirtilerek adı geçen kitaptan alıntı yapmak istiyorum.

Bu amaçla sizlerden yazılı izin istiyorum.

 

Yazılı izin verirseniz mutlu olurum.

Böylece, yayınevinizi de okuyucularıma duyururum.

 

Şimdi kalınız sağlıcakla,

Saygılar, sevgiler size kucakla…

 

Em. Av. Hayri Balta, 26.2.2010

X

Hayri Bey  Merhabalar,

Öncelikle geç dönüşümüz için kusurumuza bakmayın, yoğun bir dönemden geçmekteyiz.

Yayınımız “Şeytanın Fısıldadıkları”  içeriğinden yapmak istediğiniz alıntı miktarı nedir?

Genel uygulama olarak Yayınevi ve Kitap ismi belirtildiği, alıntı miktarının Kitabın %10 unu geçmediği durumlarda izin verebiliyoruz.

Sizin, alıntı yapmak istediğiniz miktar ne kadar bilgi veri iseniz konuyu sonuçlandırmış olacağız.

En derin sevgi ve saygılarımızla ,

Serkan SARIBACAK

İşletme Müdürü, 11.3.2010

+

Sayın

Serkan SARIBACAK

Angora Yayınevi

İşletme Müdürü

Ankara

 

Geç de olsa yanıt verdiğiniz için teşekkür ederim.

Alıntı konusunda şöyle diyebilirim.

 

Alıntı yaparken;

Yazarının, Yayınevinin, Kitap isminin yanında sayfa numarasını da bildireceğim.

Doğrusunu söylemek gerekirse;

% 10 sınırını aşar mıyım, aşmaz mıyız şimdiden bilemeyeceğim.

 

Hurafelere, masallara, aldatmalara karşı çıkan aydınlatmacı bölümleri

Kısa kısa olmak üzere;

Sitemin DÜŞÜNDÜKÇE ve ERENLERDEN bölümüne gireceğim…

Böylece az da olsa Yayınevinizi ve Kitabınızı tanıtmış olacağım…

Takdir sizindir.

Başka ne diyebilirim.

 

Em. Av. Hayri Balta, 11.3.2010

X

12.

İhsan Samlı,

Saygıdeğer İhsan Samlı’ya,

 

Geçmiş olsun dileğimi sunuyorum.

Doktorların önerisine uyduğu sürece

İyileşeceğini umuyorum…

 

Eve dönünce güneş giren odada yatıp kalkmalısın…

Mümkün mertebe kaslarını hareket ettirmeye çalışmalısın…

 

Allah’tan umut kesilmez,

Ölmek istemeyen de kolay kolay ölmez…

 

Samlı ailesine geçmiş olsun diyorum.

Sabırlar dileyerek, sevgiler sunuyorum.

 

Şimdi kalınız sağlıcakla,

Av. Hayri Balta, 17.11.2008

+

Son yaşadığım olayla ilgili yazdığım:

+

BİRİNCİ ŞOKU ALDIM!

(Sözüm bilmeyenler için…)

 

10 Kasım.2006 geçirmiştim dördüncü kalp krizini.

Bu kriz üzerine ölmüştü kalbimin yüzde seksenbeşi.

 

Doktorların söylediğine göre: Şu an, kalbimin pompalama oranı yüzde onbeşmiş.

Bu durumda kalbime, bir pil takmak gerekmiş…

 

“Takın dedik”, çaresiz, “Ne gerekse yapın!..

Vakit geçirmeden kalp pili takın!.”

 

18 Kasım 2006’da kalp pili taktılar.

Durup dururken beni “Pilli Dede” yaptılar.

 

“Ne işe yarar bu kalp pili?” dedim bir ara…

Dediler: “Kalbin tekleyince bu pil girer devreye

Elektrik şoku verir kalbe…

Kalp yeniden normale döner.

Bu olaya da tıpta; ‘kalbin şok alması’ derler…”

 

5 Kasım 2008 saat onsekizde…

Bilgisayarın başında, çalıştığım yerde…

 

“Küt!” diye bir ses, sanki bir kütük düştü…

Sonra, trafo patlamış gibi ışıklar yandı söndü…

 

Bir boşluk hissettim yüreğimde

Bir ürperme, bir titreme, bedenimin her hücresinde…

Kalp pili takarlarken demişlerdi:

“Şok alırsan koş gel bize…”

 

Hemen koştuk acile

Bağladılar monitöre….

 

Kardiyografi çektiler.

Damaryolu için damarımı deldiler…

Kan aldılar, tahlil ettiler…

Kan şekerimi ölçtüler…

Dediler:

“Yapılacak olanı yapmışlar.

Kalbine pil takmışlar.

 

Sinirlenme, heyecanlanma,

Kilo alma, kendini yorma…

Bir de:

Sevgilin varsa sarılma…

Hazır olmalısın bu şok dalgalarına…”

 

Taburcu olduk,

Evimize döndük.

 

Hemen yatağa koştum,

Sırtüstü yattım

Tavana baktım…

 

Düşündüm;

Demek; her şok dalgasında

“Küt!” diye bir ses duyacağım.

Trafo yine patlayacak

Ve ben:

“Işıklar içinde öleceğim!..”

 

Kalp pili değil sanki içimdeki

Saatli bir bomba…

 

Bir kaygı, bir korku, bir panik atak…

Bu saatli bomba ne zaman patlayacak?

 

Neler gelmedi ki başıma,

Sonun da bu da geldi başıma…

 

Yaşam böyledir işte, değil mi ki geldik dünyaya

Göreceğiz daha neler neler gelecek başımıza…

 

Bu birinci şok dalgası..

Bu da bizdeki yaşam halkası…

Bakalım ne zaman gelecek arkası…

 

Bunu beklemek ne kötü bir kaygı…

Böyle bir kaygı ile yaşamak ne acı!…

Av. Hayri Balta, 7.11.2008

X

13.

Değerli Büyüğüm,

İnternet  te sitenizi yeni buldum.

Bu güne kadar sizi tanıyamadığım beni için büyük bir kayıp…

Bundan sonra sık sık sitenizi ziyaret edeceğim.

Sizin gibi  değerli insanlar çok olsaydı bunlar %47’leri bulur muydu?

Çorumdan sizi seven  birisi.

Saygılarımla…

İsa Kartal, 26.1.2007

X

Sayın İsa Kartal,

 

Önce sevgi…

Aldım iletini…

 

Beni anladığınız için teşekkürler…

Azıcık kafası çalışan ne demek istediğimi anlar.

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Yeniden sevgiler sana…

 

Eren Bilge, 27.1.2008

X

Değerli Büyüğüm,

Sizi çok iyi anlıyorum.

Ben de sizin gibi düşünüyorum.

Dileğim sizi benim gibi anlayanların çoğalması…

Saygılarımla,

İsa Kartal, 28.1.2008

X

Değerli Büyüğüm;

Okyanus gibi olan Site’nize daldım, çıkamıyorum.

Site’nizdeki “Anıları 1 ve 2” ve “Kışkırtıcı Ajanlar’ı” okuduğum da Necdet Sevinç ve Zekeriya Beyaz’ın Gaziantep’li olduğunuzu öğrendim.

Sizden nasıl etkilenip de doğru yolu bulmadıklarına şaşıyorum.

Ya bunlar bilmiyor  ya da işlerine gelmiyor… ya da bunlar kör…

Sizin gibi  değerli birisinin bilgilerinden  nasıl olmuş da faydalanmamışlar.

 

Değerli yazar Turan Dursun, İlhan Arsel, İsmet Zeki Eyüboğlu (Türk Şiirinde Tanrıya Tutanlar) Şakir Keçeli’nin kitaplarını okudum.

Ayrıca bunlara karşı olan ilahiyatçıları da okudum.

Ancak bu kadar İlahiyatçı var; Birinin ak dediğini diğeri karalar…

 

Sağlıcakla kalın

Sizi seven birisi…

X

Sayın Bizi Seven Birisi,

En sonunda seven de çıktı bizi.

 

İlginiz için teşekkür ediyorum.

Ben de sizi seviyorum.

Sitemdeki yazıları bir eleştirmen gözü ile oku.

Yanlışım varsa bildir…

Böylece bulurum doğruyu.

 

Varsa eleştirilecek yanım,

Bildir, erinme sakın…

Sevinirim, çünkü eleştiriye yatkınım…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Sevgiler sana.

 

Eren Bilge, 4.2.2008

X

Değerli büyüğüm;

Esas tanrıyı bulanlardansınız.

İnsanlar hep birlikte birbirlerini sevmedikçe  ha dinli olmuş ha dinsiz fark eder mi?

Saygılarla

Sizi seven birisi, 4.2.2008

X

Değerli Büyüğüm;

Hayvanlar alınmasın. Bu sözlerine  hayvanlara hakaret gibi,

İyi akşamlar sağlıklı günler dileğiyle…

Saygılar..

Sizi seven birisi, 5.2.2008

X

Sayın İsa Kartal,

İletinde geçen “Hakaret” sözü beni düşündürdü.

Benim kastım hakaret değildi.

Bir gerçeği dile getirmekti.

 

Bu nedenle ayette geçen hayvan sözcüğünü sildim.

Ben Zekeriya Beyaz, Necdet Sevinç de olsa

Kimseye hakaret edecek yapıda bir kişi değilim.

 

Bu nedenle aşağıdaki ayeti dikkate alalım…

Zekeria Beyaz ile Necdet Sevinç’in takdirini geleceğe bırakalım.

 

Ayetten alınan cümleler aşağıdadır.

Dünkü yazım iptal edilerek bu gün gönderdiğim yazı

Nazarı dikkate alınmlıdır.

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Sevgiler sana…

Eren Bilge…

 

 

 

Gaziantep İli

Bayındırlık Müdürlüğü

Milli Eğitim Tesisleri

İnşaat Bürosu

Sayı : 28/446

Adı, soyadı: Hayri Balta, Baba adı: Mehmet Doğ. Yeri, yılı: Gaziantep 1932 İşi : Memur.

Yukarıda kimliği belirtilen fotoğrafı yapışık Hayri Balta; Müdürlüğümüze bağlı Okul Yaptırma Bürosunda sorum­lu yazman olarak üç yıl çalışmıştır.

İşlerini; işlerinin ağırlığına rağmen, disiplinli çalışmalarıyla aksatmadan yürütmüş, göstermiş olduğu becerikli tutumu ile kısa zamanda dikkati çek­miştir.

Çalışkanlığı, doğruluğu, özel ve iş hayatındaki ağır baş­lılığı, işine olan düşkünlüğü, iş arkadaşlarıyla geçimi, amirlerine karşı saygısı yüzünden haklı olarak takdirimizi kazanmıştır.

İşbu belge isteği üzerine verilmiştir. 31.12.1962

Milli Eğitim Müdürlüğü Yapı Teknik Elamanı   : Müslüm Yeniay        : İmza

Bayındırlık Müdür Vekili Okul Yaptırma Bürosu Başkanı: Asım Ahi, imza

Tasdik olunur. Milli Eğitim müdürü

Aziz Gözaçan

Mühür ve imza

31.10.1962

Bu bonservisi Zekeriya Beyaz ile Necdet Sevinç okusun da görsünler; komünist, dinsiz diye iftira attıkları adamın aldığı bonservisi… Hayatımı karartan bu adamlara ne desem az.. 10 işyerinden atıldım. 10 kadar ev değiştirmek zorunda kaldım. Memleketim Gaziantep’ten ayrılmak zorunda kaldım. Tam otuz yıl polis tarafından izlendim.

Bilmem,  işledikleri günahın büyüklüğünü idrak edip de bir özür dileyebilirler mi?. Nerede onlardaki bu basiret…Çünkü yazılmıştır:

“Onların kalpleri vardır; fakat onunla idrak etmezler. Gözleri vardır; lakin onunla göremezler. Kulakları vardır; amma onunla işitemezler…”(K. 7/179. 2/18, 171. 8/23. 22/46. ve ayrıca bakınız: Tevrat, İşaya. 6/9-10. İncil Matta. 13/13-14)

X

Değerli büyüğüm;

Yazınızı okudum.

Dediklerinize aklı olan düşünen bir insan  “doğrudur” der; ama aklını torbaya koymuş olanlar, anlamadan duyduklarını   papağan gibi tekrarlayanlar anlamaz  veya anlamak istemez

Sizi seven birisi, 7.2.2008

X

Değerli dostum,

Önce sevgi sundum.

 

Ben bu yazılarımı yirmiye yakın kişilere gönderirim: Gönderdiğim iletiler susuz kuyuya atılan taş gibi ses getirmez.

Bir tek siz; iletimi alır almaz aldığınızı, okuduğunuzu ve teşekkürünüzü bildirirsiniz.

Bu sizin iyi bir konumda olduğunuzu gösterir.

Bu davranışınız karşısında sessiz kalınmaz

Teşekkür edilir…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Sevgiler sana,

Eren Bilge, 7.2.2008

X

  1. Demek istiyorum ki; bizler, kutsal kitaplarda günümüz için geçerliliğini koruyan kurallardan (ayetlerden ) yararlanmalıyız. Günümüz akıl, ahlak, bilim, erdem, hukuk ve insan hakları kurallarına uymayan bir çok ayeti de günümüz koşullarına uydurulmalıyız…

Her inanç sahibi kendi kitabındaki kuralları, “Allah kelamı!” diye,  başka inançtakilere kabul ettirmeye çalıştığı takdirde ortalık kan gölüne döner.

  1. Şimdi kutsal kitaplarda bilime aykırılıklara ilişkin bir örnek vermek istiyorum. Eh akılcı, en mükemmel ve en son din denilen İslam’ın kitabından alıyorum.

Örneğin Kuran’da, bütün canlıların; bitkilerin, hayvanların, insanların çift çift yaratıldığı ileri sürülür.

“Her şeyden çift çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız.” (K. 51/49) Bu anlamda olmak üzere daha onlarca ayet var…

Oysa 1942’lerde ortaokulda bizlere tek cinsiyetli hayvanların da olduğu öğretilirdi. Bunlar çift çift değil tek tekti. Kendi kendilerini döllerdi. Bu canlılara “erselik” hayvanlar denirdi. Bunlar arasında  salyangoz ve solucan gibi hayvanların tek cinsiyetli türler olduğu öğretilirdi.

Bu gerçeği Darwin de açıklar ve bir deneyimi anlatır. Darwin, iki solucanı alır, enlemesine tam yarısından keser. Sonra bunların ne yapacağını gözler. Şaşırarak görür ki ikiye böldüğü bir solucan kendi kendini bütünler. Böylece iki solucan kısa zamanda dört tane olur. ( Bk. Darwin Gerçeği. Benjamin Farrıngton Çağdaş yayınları.)

Bu olayı ben de küçüklüğümde kendi bağımızı beklerken yaşadım. Yakaladığım bir kertenkelenin kuyruğunu kestim. Kısa zamanda baktım ki kertenkele kesilen kuyruğunu tamamlamış…

Bir de yıldırım çarpması konusunda şöyle bir ayet var: “O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar.” (K. Rad 13/13” Ama bu gün ne görüyoruz. Yıldırımsavarlarla (paratonerlerle) insanlar yıldırım çarpmasından kurtuluyorlar. Demek ki bu yıldırım çarpması ilahî bir olay değil doğal bir olay.

Belki bu görüşüm için bana yine kızanlar olabilir. Yahu arkadaş Yaratan bize bu aklı niçin vermiş? Akılımızı kullanalım diye değil mi?

  1. Elbette 1400 yıl önce doğa ve biyoloji bilgisi gelişmemiş olduğu için ve o zamanlar her türün çift çift yaratıldığı, Allah’ın “yıldırımlar göndererek dilediğini öldürdüğü sanılmıştır.

Bu da bize gösteriyor ki kutsal kitaplarda yazılanlar günümüz bilimine uymamaktadır…

İslam’ın kökeni teslimden gelmektedir. Bizimkiler bu teslimiyetin “Kuran’da ve hadis kitaplarında yazılanlara teslim olmak” olduğunu söylerler.  Oysa bu teslimin anlamı; aklın, bilimin, Hak’kın, gerçeğin verilerine teslim olmaktır.

Eğer İslam’daki teslimiyeti böyle anlasaydık; bilimde ve teknikte batı dünyasından önde olurduk…

İslam’da teslim yanlış anlaşıldığı için bütün İslam ülkeleri; bol bol yer altı kaynakları olduğu halde, geri kalmışlıktan ve yoksulluktan kurtulamamıştır…

  1. İnsanoğlu anasından  olgunlaşmış olarak doğmaz. Doğuşunda, işlenmemiş ham bir maddedir. Bu madde işlenmelidir ki insanlığa da kendisine de yararı olsun. Bu da bir öğretmen,  öğretici sayesinde olur.

İnsanın, anasından doğduğu gibi kalmasına; yeniden doğmadan önceki hali denir… İnsan, yeniden doğmadan önceki halinde; bilgisiz, bencil, öfkeli, hırslı, intikamcı ve olumsuz beşerî özelliklere sahip olur ki bu çamur ile simgelenir.

Eski çağlarda eğitim ve öğretimin yetersiz olması nedeniyle bu görevi din adamları üstlenmiştir. Bunun sonucu olarak da insanlar aynı zamanda dinsel eğitim ve öğretime tabi tutulmuştur. Dinsel eğitimde amaç ise; insan nefsini disiplin altına alacak, bilgisizliğini giderecek, tekamül yolunda ilerleyecek ve insanlara yar olup bar olmayacaktır…

  1. İnsan başlangıçta hamdır; ancak,  içinde yaşadığı ekonomik,

x

Değerli Büyüğüm,

Rahatsız mısınız?..

Epey oldu iletinizi almadım, merak ettim.

Sağlıklı günler dilerim…

Sizi seven birisi…

Saygı ve sevgiler..

İsa Kartal, 19.3.2008

X

Sayın İsa Kartal,

Önce sevgi…

 

Rahatsızlığımla ilgilenmen mutlu etti beni.

Ne var ki sağlık durum geçmiş günlere göre iyi.

 

İleti göndermememin nedeni,

Sitedeki yazılarımdan izliyorsun sanıyordum seni…

 

Ama anladım  ki yazılarımı Site’den izlemektense,

E-posta yolu ile istemek daha iyi geliyor size.

 

Bundan böyle yazdıkça göndermeye çalışacağım.

Sizi yazılarımdan yoksun koymayacağım…

 

Şimdi kal sağlıcakla

Sevgiler size,

Eren Bilge, 20.3.2008

X

EMEKLİ MEMUR

 

Ankara’da, Ulus’tan Dışkapı’ya doğru giderken karşımda gördüm kendisini. İkimizin de nutku tutulmuştu sanki…

Ben ona baktım o bana. Ancak konuşabilmiştik bir süre bekledikten sonra…

Bu talihsiz karşılaşmadan çok rahatsız olmuştuk. Keşke karşılaşmasaydık. Keşke görüşmeseydik, diye düşünmüştük.

Oysa ben Ankara’da  çok sevinirim Gaziantepli bir tanıdığı görünce. Geçmişi yaşarım; çocukluğum, gençliğim gelir gözümün önüne.

Medeni cesaret sahibi olanlara yemek yedirmek isterim. Oturup bir pastanede çay içmek isterim. Elimden geldiğince de konuşur, ilgilenirim.

Adımız dinsize, komüniste, masona çıkmış ya… Moskova’dan para geliyor ya. Gerçekten komünist olanlar bile korkar benimle bir arada olmaya…

Ankara’da karşılaştığım çocukluk arkadaşlarım bile sağa sola bakar. Kimileri de,  “Aman ikimizi bir arada görmesinler dermişçesine hemen kaçar…”

Böylelerine anlayış gösteririm. Hemen ayrılmamız için ne gerekse yaparım.

Ama bu Gaziantepli hemşerim, benimle bir arada görünmekten korkmadı. Ancak yoksulluğundan, piyango bileti satıyor olmasından utandı. O utanırken beni de bir suçluluk duygusu sardı…

Oysa benim suçluluk duygusuna kapılmam için hiç bir neden yoktu. Onun da utanmasına gerek yoktu.

Ne yönetici kadroda görev almıştım, ne de yasama organında.  Belki yönetimin büyük kademelerinde görev almış olsaydım katlanamazdım onun bu durumuna…

Bu gün bir milletvekilliğine soyunmak için en az on beş milyonu gözden çıkarmak gerek… Kimileri de diyor ki “Şimdi milletvekilli olabilmek için otuz milyon gerek!”

Hayal bu yana milletvekili olsaydım şu emeklilerin sorunlarıyla ilgilenirdim. Onların. yaşam sorunlarına çözüm getirmek için TBMM’nde çaba gösterirdim.

Ben bu düşünceler içinde iken, Gaziantepli hemşerim, hem de benim, semtlim; başında Milli Piyango yazılı beyaz şapkası, elinde bir tomar mili piyango bileti, suç üstü yakalanmış gibi bana bakıyordu. Ben de ne deyeceğimi şaşırmış bir şekilde ona…

Söz  olsun diye:

«- Nasılsın?» diyebildim.

«- Nasılı var mı? Durumumu görüyorsun işte…”

Benim bir şeyler söylememi önleyerek, sözü yine kendisi aldı:

«- Ne. yapalım arkadaş, emekli olduk, geçinemez olduk. Çoluk çocuk başımızda, ortada kaldık. Yapacak başka bir mesleğim de yok. Yıllarca memurluk yaptım. Devlete hizmet ettim, devletten bana hayır yok!…”

Biraz düşündü, sonra:

“- Devlet  biz emeklilerle ilgilenmiyor, derdin nedir demiyor, ne halin varsa gör! diyor. Ama ben bu devlete hizmet ettim. Devlet ise bu emekli, bu maaşla nasıl geçinecek? demiyor!..”

Benim söyleyeceklerimi kendisi söylemişti. Gaziantep’ti emekli memur hemşerimin küçüklüğü, gençliği gözlerimin önüne geldi.

Benden küçük olduğu için gençliği geldi gözlerimin önüne. Nasıl da koşardı futbol sahalarında, antrenmanlarda ölesiye…

Kendisi gibi koşamadığım için imrenirdim ona. Arkasından nal toplamak kalırdı bana.

Top ayağında öyle bir koşardı ki rakip kaleye doğru, ben arkasından yetişemediğim için kıskanırdım doğrusu….

Şimdi zayıflamış, beli bükülmüş… İki kat gidiyordu önümde. Hem de büyük bir utanç içinde, elinde  bir tomar piyango bileti ile.

Av. Hayri Balta. Gaziantep BUGÜN,14.7.1987

X

Değerli Büyüğüm bana sorarsan çok geç bile kalındı bugün yine çoşmuş ne dediğini ne ben anlayabildim ne başkası anlar seyitonbaşıdan girdi olmadık yerleri dolandı  iyi yeşil sarıklılar kurtardı demedi.  Bunların özürleri kabahatlarından büyük saygı ve sevgiler sizi seven birisi iyi akşamlar dilerim

İsa Kartal, 20.3.2008

X

Değerli Büyüğüm ;

O dediğin kadrolar 1950 den sonra doğanlar… % 70 İmam-hatip ve o dediğin zatı şahanelerinin  evlerinde ve yurtlarında   tohumları atıldı şimdi…

Onlar meyveye döndü  bütün kilit noktalara sızdılar.

Durum vahim daha kötüye gitmezse iyi

Sizi seven birisi, 2.4.2008

X

İsa Dostum,

Önce sevgi sundum.

 

Hastaneden yeni çıktım.

Tam dört hafta dört gün yattım.

 

Şimdi yeniden yazmaya çalışıyorum.

Ne var ki çok çabuk yoruluyorum…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Sevgiler sana…

Eren Bilge, 15.5.2008

X

Değerli Büyüğüm  Hayri Abi

Uzun zamandır size ileti gönderemedim umarım sağlığınız yerindedir.

Sitenizi devamlı okumaktayım ve arkadaşlara örnek göstermekteyim. Şu anda 10 kadar arkadaşım da sizin okuyucunuz oldu saygı ve sevgiler.

Arif TEKİN beye de saygı ve sevgilerimizi iletin onunla da internette tanışmak isterim

Saygılar,

İ. K. 23.1.2009

X

Değerli İ. K.

Yanıtı veriyorum derhal.

 

Önceleri Sitemi her gün yüz yüz elli kişi ziyaret ederdi.

Bu da benim çektiğim emeklere değerdi.

 

Son günlerde nedense 5 10 kişi girmekte siteme…

Bilmiyorum kabahat kimde…

 

Sitemi her Pazar öğleden sonra pazartesi tarihi ile güncelliyorum,

Senin anlayacağın haftada değişik türde 20 yazı giriyorum.

 

Sağlığımla ilgilendiğin için teşekkür ederim.

Sağlığım her geçen gün daha iyi oluyor derim.

 

Arkadaşların Siteme girmekle yetinmesinler.

Soru sorarak beni deşsinler.

 

Arif Tekin dosta selamını söyleyeceğim.

Temas ettiğim de senin hakkında bilgi vereceğim.

 

Şimdi kal sağlıcakla

Saygılar sana, sevgilerimle…

 

Eren Bilge, 23.11.2009

X

Sevgili Bilge Balta Ustam,

Bugün aşağıdaki iletiyi aldım. Benden “Muzırdan Kes” adlı eserinizi istiyor. Ne yazık ki elimde bu eserinizden hiç kalmadı. Acaba sizde varsa kendisine yollayabilir misiniz?

Sevgiyle, saygıyla…

FEV, 23.7.2014

+

Değerli Büyüğüm;

Sizi Değerli Büyüğüm Hayri BALTA’nın sitesinden tanıdım iyi ki tanıdım  ikinizi de çok seviyorum  yazılarınızı takip ediyorum severek okuyor arkadaşlarımla da paylaşıyorum Hele Şafık Dayın çok güzel bir insanmış o devirde o çalışmaları yapmış. Muzırdan Kes’i gönderebilirseniz sevinirim ellerinizden öperim .

Adres :

İsa KARTAL

İl Milli Eğitim Müdürlüğü

Sivil savunma Bölüm

ÇORUM

X

Gönderilenler:

Muzırdan Kes

Yitmiş Bir Adam

Cambazlar

Sırların Sırrı

Tanrı’ya Yakınlık

SSS

X

Değerli Büyüğüm ;

Kitaplarınız için teşekkür ederim çamsakızı çoban armağan size hediye leblebi gönderdim.  Gönderici olarak Kızım Alev Bahadır olarak yazılmış bu kim diye  geri göndermezseniz sevinirim Ayrıca verdiğiniz telefonda cevap vermiyor Telefonunuzu da bildirirseniz sizi ara sıra rahatsız etmek isterim sevgilerimle sizi  seven birisi

İsa Kartal, 18.8.2014

X

Sayın Kartal,

Leblebiler için teşekkür ederim. Zahmet etmişsiniz…

Telefonlarım:  255 92 21 – 255 82 91

Bazen geçici olarak kapanıyor buna aldırma sonra bir daha telefon et. Ama ikisinden biri ile muhakkak ulaşabilirsiniz…

Şimdi kalın sağlıcakla,

Sevgiler

Av Hayri Balta, 18.8.2014

X

Sayın Kartal,

Yoğun işlerim yüzünden biraz geciktim, özür dilerim…

Bütçeni aşan masrafa girmişsin. Sen ki bir dar gelirlisin, gönderdiğin hediyelerin ederi senin bütçeni zorlamıştır sanırım…

Bir de şunu gördüm leblebicilik hatırı sayılır bir sanayi olmuş çorumda… Bu kadarını ummuyordum…

Yinede teşekkür eder sevgiler sunarım…

Av. Hayri Balta, 27.8.2014

X

Buna üzüldüm çam sakızı çoban armağanı  o kadar değil dostuma hediye alacak kadar  paramız var

Kızım öğretmen İstanbul’da

bu sene iletişim fakültesinden mezun olan bir oğlum var ellerinden öper Aynı okulda yüksek lisansı kazandı

Ben  sizinle yüz yüze de görüşmek isterim

İsa Kartal, 28.8.2014

X

13.

COSMADES

Kayra ve Esenlik

En yücelerdeki Tanrı’ya yücelik olsun!

Yeryüzünde O’nun hoşnut kaldığı insanlara esenlik olsun!

Luka 2:13-14

 

Neden Hristiyanım? Neden Mesih’e inanıyorum; O’na bağlıyım? O’na inanmamın nedenlerini açıklayabilir miyim? Çok okuduğumdan zihnimde ciddi karışıklıklar mı var; İslâmî bilgim yetersiz olduğundan kandırıldım mı; veya maddi beklentilerle mi hareket ediyorum? O kadar çok soruyla karşılaşıyorum ki, bu soruları biraraya getirip yanıtlamak istiyorum.  Rab’bin söndürülemez ışığını yansıtmaya, tadı tuzu kalmamış bir dünyaya tat vermeye çalışacağım.

Tüm hayatım boyunca bir Yaratıcı Varlık düşüncesini sorgulamak aklımın ucundan bile geçmedi. Tanrı vardı; ve var olacaktı. Bu tümüyle benden bağımsız (ve tümüyle dışımda) bir var oluş durumuydu. Benim bunu anlamam, algılamam olanaksızdı; elbette ki, buna hiç kalkışmadım. İçinde yetiştiğim çevre, İslâmî açıdan “mütedeyyin” olmaktan çok, “dindar” olarak tanımlanabilir. Tanrı hakkında bana öğretilenler şuydu: Kulu, kölesi olduğum ve karşı çıktığım an beni çarpmaya hazır “bir despot”!.. Benimle ilgileneceğini hiç sanmıyordum; tabii O’ndan istemekten bıkmadığım sürece…

İlk gençlik yıllarımdan başlayarak (ve tüm hayatım boyunca) Tanrı’yı bir cankurtaran sandalı olarak gördüm; üstelik varlığını reddedecek cesaretim de yoktu. Çünkü acil durumlarda O’na ihtiyacım olabilirdi; oluyordu da… Elbette tehlikeli durum ortadan kalkar kalkmaz, Tanrı ile bağım yeniden kopuyordu. Dua etme alışkanlığım yoktu. Bir şeye ihtiyacım yoksa neden dua edeyim?..

Dua için gerekli olan koşullar çok fazlaydı. Bilmediğim bir dilde ezberlediğim şeyleri söylerken aklımdan bin tane düşünce geçerdi. Sürekli tedirgin bir biçimde dua etmenin pek anlamı da yoktu. Bir an önce duamı edip (salâtımı tamamlayıp) rahatlamak isterdim. Dua ettiğim için değil, dua etmeyi bitirdiğim için rahatlardım. Bu ufak ama çok önemli bir detay…

Tanrı ile pek yakın değildik. Tanrı’nın verdiklerinden çok, vermedikleriyle ilgiliydim. Dualarıma cevap verecek, bana itaat edecek bir Tanrı’ya ihtiyacım vardı. Tanrı, “masum isteklerimi” karşılayabilirdi; bu yüzden doğrudan O’nu inkar edecek değildim. Günahlarımın büyüklüğünün farkında vardığımda, sevaplarımı artırmaya çalışıyordum. Tanrı, ihtiraslarımın sonuçlarını meşrulaştıracak “bir noter” olarak da faydalıydı. Aslında ben tam anlamıyla bir dünyaperesttim, bir putperesttim. Tanrı benim için masum bir ikonaydı. Tabii işe yaradığı sürece…

İslâmî bir hayat sürmeyi denedim. Namazında niyazında bir çocuktum. Bir cemaat evine gidip geliyordum. Burada dersler alıyordum. Nedenini tam olarak hatırlamıyorum. Daha doğrusu tek bir nedeni yok; pek çok olayın yol açtığı bir sorgulama sürecine giriştim. Kur’an üzerine sorular sormaya başladım. Tartışma yaratmamak için bunları sıralamayacağım. Amacım saldırgan bir yazı yazmak değil. Önemli olan “İman Yolumu” anlatabilmek. Bu tür ayrıntıların gerektiğini sanmıyorum. Bugün geldiğim noktada Müjde dışında her şeyi süprüntü saymak gerektiğini düşünüyorum (Filipililer 3:8). Buna yaşadıklarım da dahil…

Benliğime, yüreğimin en derinine baktığımda gördüğüm şey hiç hoş değildi. İbadetler beni iyi bir insan yapmaya yetmiyordu. Tüm iyi niyetli çabalarım günahın ufacık bir dürtmesiyle alt-üst oluveriyordu. Şaşkındım… İçimdeki günahın varlığını çok net duyumsuyordum. Tabii henüz adını koyamamıştım; daha doğrusu bu duygu ve düşüncemin adının konmuş olduğunu bilmiyordum. Yıllar sonra Elçi Pavlos’un da aynı dertten muzdarip olduğunu öğrenecektim: Ne yaptığımı anlamıyorum. Çünkü istediğim şeyi yapmıyorum; nefret ettiğim ne ise, onu yapıyorum… …İçimde, yani doğal benliğimde iyi bir şey bulunmadığını biliyorum. İçimde iyiyi yapmaya istek var, ama güç yoktur. İstediğim iyi şeyi yapmıyorum, istemediğim kötü şeyi yapıyorum. İstemediğim şeyi yapıyorsam, bunu yapan artık ben değil, içimde yaşayan günahtır (Romalılar 7:15,18-20).

Bu çıkmaz sokağı açacak, bu uçurumu aşmamı sağlayacak bir YOL olmalıydı… İşte bu şaşkın çocuğa çağlar ötesinden bir ses yetişti: İsa ona, “Yol, gerçek ve yaşam Ben’im” dedi. “Benim aracılığım olmadan Baba’ya kimse gelemez” (Yuhanna 14:6)

Bilme, öğrenme sürecinde bilginin “işe yaraması” gerekiyordu; ego tatminin anlamı yoktu. Kendimi terbiye etmenin yolunu buldum: RAB korkusudur bilginin temeli. Ahmaklarsa bilgeliği ve terbiyeyi küçümser (Özdeyişler 1:7).

Kendi yatağında akan bir ırmağın içinde olduğumu, kıvrılmadan (dümdüz ve dosdoğru) ilerleyen bir yola girdiğimi fark etmeye başladım. Çıkmaz sokağımın ne anlama geldiğini görüyordum: Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır (Mat 7:13-14). İşte bu dar kapıdan girmemi ve çetin yola düşmemi sağlayanın izindeydim.

III.

Araştırma sürecine başladığımda, aslında yeni bir hobi edinmiştim. Konuya yaklaşımım fazla ciddi değildi. Yeni bir yaşama başlamayı falan düşünmüyordum. Ben halimden memnundum. İstediğim kendimi, insanı ve hayatı anlamaktı; o kadar. Yaşamıma gerçekçi bir anlam, bir açıklama arıyordum.

Zamanla sorularıma yenileri eklenmeye başlayınca, Kutsal Kitap’a yöneldim; okumaya başladım. Yaratılış kısmında çok fazla detay vardı. Eskilerin masalları diye düşündüm. Ne kadar da basitti!.. Okudukça Tanrı’nın Görkemiyle karşılaştım. Tanrı Kutsaldı; Kutsaldır… Tanrı’nın Kutsal olduğunu ve günahlarımızdan nefret edeceğini anladım. Tanrı’nın günah karşısındaki tavrı açıktı: Kutsal olun, çünkü ben kutsalım (Levililer 11:45).

Bu korkutucu bir bilgiydi. Tanrı bizim masum günahlarımızdan(?!) hiç mi hiç hoşlanmazdı. O zaman nasıl cennete gidecektik; affolacaktık? Nasıl kurtulacaktık? Kendi günahımda boğulduğumu hissettim. Bir çıkış yok muydu? Günahın (kötülüğün ve yok oluşun) egemen olduğu bir dünyanın esiri miydim? Tanrı bana sormadan beni yaratmıştı; bana sormadan da yok edebilirdi!.. Bu acı ama, gerçek bir bilgiydi…

Ayaklarımın bağının çözüldüğünü hissettim. J. P. Satre’ın Bulantısı bana da bulaşmıştı. Onu ilk defa tam olarak anlıyordum. Bu noktada bir çözüm yoluna yaklaştığımı fark ediyorsam da, yolu tam seçemiyordum. Bu şekilde bir kaç yıl geçti. Sonunda genel bir muhasebe yapmam gerektiğini anlamıştım. Yaşam ufkumu açan o muhteşem insanla tanışmıştım. Bir insanı tanıdıkça Tanrı’yı tanımak ve anlamak… Muhteşem bir Plan!..

Issız çöllerde dili dışarda koşturan bir adamın yangınıydı yüreğimdeki. Bu durumda fazla kalmadım, hamdolsun. Kelimenin tam anlamıyla “Rab yüreğimi açtı”… Kesin tarih veremiyorum. Şu tarihte ve şu saatte Mesih’e iman ettim, diyenlere özeniyorum; ama ben böyle kesin bir tarih veremiyorum. Bir gece yürek yangınımın geçtiğini biliyorum, sadece. Doğum günüme denk gelen bir tarih olması beni mutlu ediyor…
RAB diyor ki: İnsana güvenen, insanın gücüne dayanan, yüreği RAB’den uzaklaşan kişi lanetlidir. Böylesi bozkırdaki çalı gibidir, iyilik geldiği zaman görmeyecek; kurak çöle, kimsenin yaşamadığı tuzlaya yerleşecek. Ne mutlu RAB’be güvenen insana, güveni yalnız RAB olana! Böylesi su kıyılarına dikilmiş ağaca benzer, köklerini akarsulara salar. Sıcak gelince korkmaz, yaprakları hep yeşildir. Kuraklık yılında kaygılanmaz, meyve vermekten geri durmaz. Yürek her şeyden daha aldatıcıdır, iyileşmez, onu kim anlayabilir? Ben RAB, herkesi davranışlarına, yaptıklarının sonucuna göre ödüllendirmek için yüreği yoklar, düşünceyi denerim. Yumurtlamadığı yumurtaların üzerinde oturan keklik nasılsa, haksız servet edinen kişi de öyledir. Yaşamının ortasında serveti onu bırakır, yaşamının sonunda kendisi aptal çıkar. Tapınağımızın yeri başlangıçtan yüceltilmiş görkemli bir tahttır. Ey İsrail’in umudu RAB, Seni bırakanların hepsi utanılacak duruma düşecek. Sana sırtını dönenler toprağa yazılacak, çünkü RAB’bi, Diri Su Pınarı’nı bıraktılar (Yeremya 17:5-13).

Rab’den başka şeylere bel bağlamakla, kendi yeterliliğime güvenmek hata etmiştim; günah işlemiştim. Ey gökler, şaşın buna, tir tir titreyin, şaşakalın, diyor RAB. Çünkü halkım iki kötülük yaptı: Beni, Diri Suların Pınarı’nı bıraktı. Kendilerine sarnıçlar, Su tutmayan çatlak sarnıçlar kazdı (Yeremya 2:12-13).

Rab olmadan yaşamın (ve yaşamanın) mümkün olduğunu söyleyen her düşünce, iblisin saf tuzaklarıydı.RAB Vaadinden dönmez: Kutsal Yazı’da dendiği gibi, O’na iman edenin içinden diri su ırmakları akacaktır (Yuhanna 7:38).

Bu ırmakların içimden akmaya başladığını hissediyordum; hissediyorum… Yine de tam olarak ne zaman başladı bilemiyorum. Önceleri bunun bilinçsizce düzenlediğim (bilinçaltı) bir telkin olduğunu düşündüm. Zamanla yüreğimdeki değişimi farketmeye başladım. Dünyanın herhangi bir köşesindeki herhangi bir olayda acı çekenlerle acı çektiğimi, gülenlerle güldüğümü farkettim. Daha önce böyle bir şeyi hayal bile edemezdim. Rüyamda görsem hayra yormazdım: Onlara tek bir yürek vereceğim, içlerine yeni bir ruh koyacağım. İçlerindeki taş yüreği çıkarıp onlara etten bir yürek vereceğim. O zaman kurallarımı izleyecek, ilkelerime uymaya özen gösterecekler. Onlar halkım olacak, ben de onların Tanrısı olacağım (Hezekiel 11:19-20). Bu Yeni Yüreği bende almıştım. HALELUYA!..

Yine de (ve hâlâ) tam emin değildim. Köken olarak İsrailoğullarından gelmiyordum. En fazla bir Samiriyeli veya Centileli idim. Hemen hemen Ferisi ve Sadukilerin tüm itirazlarını yinelemekte olduğumu gördüm. Okumaya, araştırmaya devam ettim. Aradığım bilgiyi buluyordum: İsa, yolculuktan yorulmuş olduğu için kuyunun yanına oturmuştu. Saat on iki sularıydı. Samiriyeli bir kadın su çekmeye geldi. İsa ona, Bana su ver, içeyim, dedi. İsa’nın öğrencileri yiyecek satın almak için kente gitmişlerdi. Samiriyeli kadın, Sen Yahudisin, bense Samiriyeli bir kadınım, dedi. Nasıl olur da benden su istersin? Çünkü Yahudilerin Samiriyelilerle ilişkileri yoktur. İsa kadına şu cevabı verdi: Eğer sen Tanrı’nın Armağanı’nı ve sana, Bana su ver, içeyim, diyenin kim olduğunu bilseydin, sen O’ndan dilerdin, O da sana Yaşam Suyu’nu verirdi. Kadın, Efendim, su çekecek bir şeyin yok, kuyu da derin. Böyle olunca yaşam suyunu nereden bulacaksın? Sen, bu kuyuyu bize vermiş, kendisi, oğulları ve davarları ondan içmiş olan atamız Yakup’tan daha mı büyüksün? İsa şöyle cevap verdi: Bu sudan her içen yine susayacak. Oysa Benim vereceğim sudan içen sonsuza dek susamaz. Benim vereceğim su, içende sonsuz yaşam için fışkıran bir su kaynağı olacak (Yuhanna 4:6-14).

Susamış olan gelsin. Dileyen, yaşam suyundan karşılıksız alsın (Esinleme 22:17). İşte benim aradığım da buydu!..

Sonuçta kendimi ve kimliğimi bulmuştum; buldum… Rab karşısındaki konumumu ve nasıl bir hayat sürmem gerektiğini de biliyordum; biliyorum. İnsanı ve hayatı kavradım. Yaşam bize sunulan muhteşem bir armağan; ve armağan sonsuza dek sürecek. O’nun sayesinde!..

Elçi Yuhanna’nın mektubu sanki bugün yazılmış gibi taze: İsa’nın Mesih olduğuna inanan herkes Tanrı’dan doğmuştur. Baba’yı seven, O’ndan doğmuş olanı da sever. Tanrı’yı sevip buyruklarını yerine getirmekle, Tanrı’nın çocuklarını sevdiğimizi anlarız. Tanrı’yı sevmek, O’nun buyruklarını yerine getirmek demektir. O’nun buyrukları da ağır değildir. Çünkü Tanrı’dan doğmuş olan herkes dünyayı yener. Bize dünyaya karşı zafer kazandıran, imanımızdır. İsa’nın Tanrı Oğlu olduğuna iman edenden başka dünyayı yenen kim vardır? Su ve kanla gelen, İsa Mesih’tir. O yalnız suyla değil, su ve kanla gelmiştir. Kendisine tanıklık eden Ruh’tur. Çünkü Ruh gerçektir. Şöyle ki, tanıklık edenler üçtür: Ruh, su ve kan. Bunların üçü de uyum içindedir. İnsanların tanıklığını kabul ediyoruz; oysa Tanrı’nın tanıklığı daha üstündür. Çünkü bu, Tanrı’nın tanıklığıdır, kendi Oğluyla ilgili olarak yaptığı tanıklıktır. Tanrı’nın Oğluna inanan, yüreğinde Tanrı’nın tanıklığına sahiptir. Tanrı’ya inanmayan ise O’nu yalancı durumuna düşürmüş olur. Çünkü Tanrı’nın kendi Oğluyla ilgili tanıklığına inanmamıştır. Tanrı’nın tanıklığı da bize sonsuz yaşam vermesidir. Bu yaşam O’nun Oğlundadır. Kendisinde Tanrı’nın Oğlu bulunanda yaşam vardır. Kendisinde Tanrı’nın Oğlu bulunmayanda yaşam yoktur. Ben bunları Tanrı Oğlunun adına iman eden sizlere, sonsuz yaşama sahip olduğunuzu bilesiniz diye yazdım (I.Yuhanna 5:1-13).

Elçi Yuhanna’ya gösterilen Yargı Günü tablosu da imanımı güçlendiriyor: Tamam! Alfa ve Omega, Başlangıç ve Son Ben’im. Susamış olana, Yaşam Suyunun Pınarından karşılıksız olarak su vereceğim. Galip gelen bunları miras alacak. Ben ona Tanrı olacağım, o da Bana oğul olacak. Ama korkak, imansız, iğrenç, adam öldüren, cinsel ahlaksızlıkta bulunan, büyücü, putperest ve bütün yalancılara gelince, onların yeri, kükürtle yanan ateş gölüdür. İkinci ölüm budur (Esinleme 21 6-8).

Ne diyebilirim ki? Hak ettiğim sonsuz acıdan beni kurtarana; ve hiç hak etmediğim sonsuz mutluluğu armağan edene ne kadar şükretsem azdır. Hamdolsun Sana Ya RAB!..

Mesih ile bağ kurmayı başardım; diyemiyorum. Tamamlanmış bir işin sahibi olmadığımın farkındayım. Süreç devam ediyor. Anlayabildiğim kadarıyla tüm yaşam boyu sürecek bir “oluş hali”ndeyim… Bu durum yaşamıma anlam kattığı gibi heyecan da veriyor. Her gün dualarımla yenileniyorum. Varlığım tartışmalar üstü bir değer kazanıyor. Kendi değersizliğimin farkına vardıkça değer kazanıyorum. Bu bir mucizedir!..

Abarttığımı düşünenlere söyleyecek fazla sözüm yok. Afrika çöllerinde yaşayan bir kişiye kar taneciklerinin mucizevi biricikliğini anlatmak kolay değil… Bunu her deneyişimde yapamadığımı görüyorum. En iyi çözüm Tanrı Sözü’ne sığınmam olacak. Aslında ilk (ve tüm) yaptığım da bu olmuştu…

Bundan sonrasını doğrudan Tanrı Sözü’ne bırakmak istiyorum: Kim, “Yüreğimi pak kıldım, Günahımdan arındım” diyebilir (Özdeyişler 20:9)? Günahlarım kadar, sevaplarımdan da tövbe ettim: Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum (Galatyalılar 2:20).

Eminim ki, ne ölüm, ne yaşam, ne melekler, ne yönetimler, ne şimdiki ne gelecek zaman, ne güçler, ne yükseklik, ne derinlik, ne de yaratılmış başka bir şey bizi Rabbimiz Mesih İsa’da olan Tanrı sevgisinden ayırmaya yetecektir (Romalılar 8:38).

Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı’nın çocukları olma hakkını verdi. Onlar ne kandan, ne bedenin isteğinden, ne de insanın isteğinden doğdular; tersine, Tanrı’dan doğdular (Yuhanna 1:12-13).

Şunu demek istiyorum: mirasçı her şeyin sahibiyse de, çocuk olduğu sürece köleden farksızdır. Babasının belirlediği zamana dek vasilerin, vekillerin gözetimi altındadır. Bunun gibi, biz de ruhsal yönden çocukken dünyanın temel ilkelerine bağlı olarak yaşayan kölelerdik. Ama zaman dolunca Tanrı, Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz Oğlunu gönderdi. Öyle ki, bizler oğulluk hakkını alalım. Oğullar olduğunuz için Tanrı, öz Oğlunun «Abba! Baba!» diye seslenen Ruhunu yüreklerinize gönderdi. Bu nedenle artık köle değil, oğullarsınız. Ve oğullar olduğunuz için Tanrı sizi aynı zamanda mirasçı yaptı (Galatyalılar 4:1-7).

Aranızda bilge ve anlayışlı olan kim? Olumlu yaşayışıyla, bilgelikten doğan alçakgönüllülükle iyi eylemlerini göstersin. Ama yüreğinizde kin, kıskançlık ve bencillik varsa övünmeyin, gerçeği inkâr etmeyin. Böyle bir bilgelik, gökten inen değil, dünyadan, benlikten, cinlerden gelen bir bilgeliktir. Çünkü nerede kıskançlık ve bencillik varsa, orada karışıklık ve her tür kötülük vardır. Ama gökten inen bilgelik her şeyden önce paktır, sonra barışçıl, yumuşak ve uysaldır. Merhamet ve iyi meyvelerle doludur. Kayırıcılığı ve ikiyüzlülüğü yoktur. Barış içinde eken barış yapıcıları doğruluk ürününü biçerler (Yakup 3:13-18).

Beni güçlendiren Rabbimiz Mesih İsa’ya şükrederim. Çünkü beni güvenilir sayarak hizmetine aldı. Bir zamanlar O’na küfreden, zalim ve küstah biri olduğum halde bana merhamet edildi. Çünkü ne yaptıysam bilgisizlikten ve imansızlıktan yaptım. Ama Rabbimiz’in lütfu, imanla ve Mesih İsa’da olan sevgiyle birlikte bol bol üzerime döküldü. “Mesih İsa günahkârları kurtarmak için dünyaya geldi” sözü, güvenilir ve her bakımdan kabule layık bir sözdür. Günahkârların en kötüsü benim. Ama Mesih İsa, kendisine iman edip sonsuz yaşama kavuşacak olanlara örnek olayım diye sınırsız sabrını öncelikle bende sergilemek için bana merhamet etti. Onur ve yücelik sonsuzlara dek bütün çağların Kralı, ölümsüz ve görünmez tek Tanrı’nın olsun! Amin  (I.Timoteus 1:12-17).

VII.

Mesih ile bağ kurmayı seçtiğimi iddia edecek değilim. Tam tersine başlangıçta hiç düşünmediğim, planlamadığım bir sona (veya sürece) ulaştım. Şimdilerde Rab’be adanmış bir hayat sürmeye çalışıyorum. Bu konuda başarılı (sorunsuz veya kusursuz) olduğumu söyleyemem; ama O’na bağlıyım ve O’nunla hemhâl olmaya çalışıyorum…

Dünyanın ışığı ve tuzu olmak istiyorum (Matta 5:13-14). Yaşama, sonsuz yaşama sahip bir kişi olarak, bu hazinemi paylaşmayı umuyorum. Paylaştıkça çoğalan tek şeye, Sevgi’ye (Agape’ye) sahibim. Bu paha biçilmez Sevgi’yi anlatmaya, paylaşmaya çalışıyorum…

Susuzluğum çoktan geçti: Susamış olan gelsin. Dileyen, Yaşam Suyu’ndan karşılıksız alsın (Esinleme 22:17). Bu çağrının muhatabı olarak seçildiğim için hamdederim.

İman Yolu’mda pek çok olay gerçekleşti: Şaşırdım, sürçtüm, sevindim, üzüldüm, hayal kırıklıklarına uğradım vs. Sonuçta bugün geldiğim yer için Rab’be şükrediyorum.

Bu yazıyı okuyanlardan ricam Rab ile savaşmamalarıdır. Rab’bin Sözü’nü (en azından) tarafsız bir gözle, anlamaya çalışarak okumalarıdır. Tanrı Sözü’nü doğrudan (ve sadece) bana yazılmış gibi okumam, beni kurtardı. Kuşkusuz okumaya başlamadan önce dua etmem işimi kolaylaştırdı: Ya Rab!.. Gerçeğini göster bana. Anlamama yardım et; yanlışı doğrudan ayıracak bilgeliği, anlayışı ver bana. Sen herşeye egemen Rab’sin, bana yardım edecek güç ve beni aydınlatacak ışık Sendedir. Beni al ve olmamı istediğin kişi yap. Amin.

Kendisinden geçtikçe kendisini bulan bu kardeşiniz, Rab’binden sizler için esenlik ve sonsuz bereketler diler…

X

EVRENİN KAVRAMI – DİDEROT’NUN DÜĞÜMÜ

 

On sekizinci yüzyılda Fransa’da başlayan ve insanlık tarihine yadsınamayacak katkılarda bulunan Aydınlanma Çağı’nda Denis Diderot (1713-1784) “Lettre Sur les Aveugles” adlı kitabını kaleme aldı. Bunda evrenin varlığı-varoluşu anlam taşıyor mu, amaç gösteriyor mu? sorusuyla boğuştu. Sonuç: Hayır! Diderot böyle demiş. Daha önemlisi sen ne dersin? Bu aydın filozofu uğraştıran sorun senin aklını hiç bocalandırdı mı? Varoluşunun genel anlamı, yaşamının enikonu kavramı, varlığının nedeni, sayılı yıllarının içeriği seni hiç düşündürür mü? Niçin geldin, hangi amaca varsın? Buradan nasıl ayrılacaksın? Teist ya da ateistsin, dinini çok öneme alırsın belki ona pek aldırış etmezsin! Mal, mülk, madde düşkünüsün. Bunun tersine, para canlısı değilsin. Bunların hiçbiri soruya aydınlatıcı yanıtı veremiyor. Çünkü bu soru ince eleyip sıkı dokumanı gerektirir.

Filozof Diderot’ya karşı birkaç binyıl önce Tanrı insanı Musa tanıdığı ve inandığı Rab’be şöyle yakarmış: “Günlerimizi saymayı bize öğret ki bilgelik edinelim” (          Mezmur 90:12). Diderot insan aklıyla sonuca varmış; Musa aklın yetersizliğini bilerek tanrısal bilgeliğe seslenmiş. Diderot geçen ya da gelecek günleri sayarken onlardan bir anlam çıkaramamış; Musa günlerini sayabilmek için Tanrı’ca eğitilmeyi özlemiş. Diderot Aydınlatma Çağı’nın buluşlarına bel bağlamış; Musa bilgeliğin kaynağı Tanrı’dan aydınlanma dilemiş. Diderot şu çetin günlerin akışıyla bocalamış; Musa bunalımlı günlerine Tanrı’nın desteğini aramış. Diderot kafalı bir düşünür; bilgide-eğitimde ondan geri kalmayan Musa elden üstün el olduğunu tanımış, gözle görülemeyen Tanrı elinden yol-yöntem dilemiş. Diderot Aydınlanma Çağı’na canla başla hizmet etmiş, Musa bütün çağların insanını aydınlatmış, hem de aydınlatmakta. Diderot’yu okuyan aydın olmalı. Musa’nın yazdıklarına bakan sıradan biri salt imanla aydınlanmalı.

Bireyin aklı ne denli keskin olsa kurumlu, kusurlu, kısıtlıdır. Şaşırtıcı buluşların yanı sıra her tür akılsızlık eylemi bangır bangır bağırıyor. Filozof Diderot evrenin varlığı-varoluşu anlamsızdır derken, insan kafasının anlamsız tasarılarına tertiplerine kafa yormuş muydu acaba? Çatışmalar, savaşlar, istilalar, sömürüler, ezip geçmeler, hak çiğnemeler, vb. Ne anlam taşıyabilir bu tür insan eylemleri? İşin bitiminde hangi amaca hizmet eder, hangi sonucu etkiler? Ademoğlu amaçsızlık okyanusunda bocalayan varlık.. Bu yürek burkucu ve başka her türlü eyleme bakanın Diderot’nun gözlemine hak verişi geliyor. Çünkü ademoğlu düzensizliğe amaçsızlığa soktuğu yeryuvarlağında anlamsız-amaçsız eylemlerle meşgul. Çevresine somut ve kalıcı anlam verecek yerde düşüncesi uygulaması bir anlam veremiyor, yeryuvarlağını daha da çok anlamsızlığa sürüklüyor.

Evrene anlamsız-amaçsız bir kaza niteliğinde yaklaşmak, soruna gerçekçi yönden bakamamanın sonucudur. Böylesi uyum-düzen görkemi tutarlılık bağdaşıklık, hesapsız-kararsız evrim sonucu gelişim midir acaba? Kurulu düzenin tacı insan da evrimin bir baklası mı sayılmalı? Evrenin en üstün yapıtı insan rasgele kendiliğinden mi oluştu? Yaşam gizi nasıl anlatılabilir? Kurulu düzende içeriksiz amaçsız ademoğlu gelip geçici bir düş mü? Bu tür köklü soruların yanıtına giderayak ulaşılamaz. Diderot soruna kafa patlattıktan sonra evrene anlam amaç veremiyor. Oysa olan her şeye anlam verebilen Musa günlerini saymaya gerekli bilgeliği Tanrı’dan diliyor. Diderot sırasından bir aydının kafasında kısıtlı yaratık aklı barınmakta. Öte yandan Tanrı’nın bilgeliği sınırsız; hem de her dileyene sonsuz zekâ hazinesini açıyor. Çok mutludur onu bulan, ondan yararlanan.

Tanrı’nın üstün bilgeliği Oğlu İsa Mesih’in insan bedeni kuşanarak yeryuvarlağına gelişiyle çağlara-boylara sergilendi: “Söz beden kuşandı…aramızda yaşadı” (Yuhanna 1:14). “Mesih Tanrı’ca bizler için bilgelik kılındı” (I Korintoslular 1:30). Bilgeyim derken bilgelikten yoksun ademoğulları bu kişiyi tutuklayıp haça çaktı. Hem de haksız-adaletsiz bir yargılamadan geçirerek. Günün din adamları O’nu ölüme yargılasın diye Vali Pilatos’un önüne getirdi. İsa Vali’ye, “Ben bunun için doğdum” dedi. “Gerçeğe tanıklık edeyim diye geldim. Gerçekten yana olan herkes sesime kulak verir” (Yuhanna 1:37). İsa öğrencilerine yetkiyle kesinlikle konuştu: “Yol da, yaşam da, gerçek de Ben’im” (Yuhanna 14:6). Gerçeğini Musa’nın ağzından duyuran Tanrı bundan daha görkemli eylemle insan bedeni kuşandı, bilgeliğin kaynağı kıldığı Mesih’in sesiyle tüm insanlığa konuştu. O şöyle dedi: “Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacaktır” (Yuhanna 8:32).

Aydınlama Çağı keskin insan zekâsıyla soyumuzu aydınlanmaya yöneltti. Gelgelelim asıl aydınlanma kaynağını bimezlikten geldi. Tanrı’yı dışlamakla Tanrı bilgeliğini de dışladı; buysa korkunç sonralara yol açtı. Savaşları durduramadı, tersine her tür çatışmanın yoğunlaştığına tanık oldu. Bu çağın geleceği kan dökücülükle ün yapacak. Aydınlanan insan soyu kötülükleri yıkacak yerde yıkıldı. Günümüzde cihat terörizmiyle bıçak kemiğe dayandı. Sağtörenin aktörenin egemenliğini kurması gereken yeryuvarlağında haksızlık-adaletsizlik dizginleri eline aldı. İnsanlığın temel felsefesini oluşturan iyilik-kötülük sorunu yanıtsız kaldı. Genel kötümserlik iyimserliği sürekli alt etmekte. Biçimleşmiş-kalıplaşmış din kafayı çalıştıramadı, asıl yaralara parmağını basamadı. Böyle bir evrenin anlamı olabilir mi? Diderot’nun kafasını düğümleyen sorunların bir teki çözülemedi, tam tersine bunlara daha çoğu eklendi. Diderot’ya benzer başka düşünürler sağtörenin egemen olduğu bir dünya düzenini tanıyabilseydi sonuç herhalde başka olurdu.

Ademoğlu tutsaklıktadır; özgürüm derken tutsak. Tanrı’nın herkese bilgelik kıldığı İsa Mesih tutsaklığı şu özlü sözle anlatır: “Günah işleyen herkes günahın uşağıdır” sonra da özgürlüğü şöyle anlattı: “Eğer Oğul sizi özgür kılarsa gerçekten özgür olacaksınız” (Yuhanna 8:34, 36). İsa Mesih’e inanmadan, O’nu tanımadan kesin iyilikle kötülüğü ayırt edebilmek olanaksızdır. O’nun hiç değişmeyen öğretisinde insan özgün ve kalıtımlı günahın uşağıdır. Yaşamın-varlığın gizemini anlayabilmek için yeniden doğmak gereklidir. Bu aşamaya gelmeyen iyilik-kötülük sorunu karşısında şaşırır kalır. İyilik-kötülük hem İsa Mesih’ten öğrenilir, hem de yeniden doğuşla tutsak birey özgür kılınır, iyilikle donatılır. Çünkü günahtan arıtılır. Bu, İsa Mesih’in etkin kefaretiyle gerçekleşir. Tanrı’nın atadığı bu aşamaya ve gönence eren O’nun açıkladığı anlam-amaç kavramına kavuşur: “İnsanın temel amacı Tanrı’yı yüceltmek, sonsuzlar sonsuzu O’nun beğenisiyle yaşamaktır” (bkz. Yeşaya 43:7).

Thomas Cosmades/cosmades@gmx.net, 31.5.2007

X

14.

Sayın İsmet Arslan,

Berfin Bahar Dergisi

İstanbul:

 

Önce saygı, sevgi; okudum, gönderdiğini…

Abonelik konusunda bir yanlışlık olsa gerek. Benim aboneliğim 2003 Ocak ayından başlasa gerek.

15.11.2002’de Ankara Kızılay postanesinden 30 milyon göndermişim. Altına da “2003 yılı bir yıllık abone bedeli” demişim.

Bu duruma göre ben, abone bedelini Aralık ayının 15’de göndermeliyim. Böylece 2004 yılı için Dergiler istemeliyim.

Bu arada iki konuda isteğim var.

Bir: Derginiz bana ayın on beşinden sonra (Şükrü Günbulut’a da…) geliyor. Hayri Balta, aboneyim diye dergiyi alamıyor, nasıl olsa gelecek diye bekliyor, kitapçı tezgahlarına bakıp duruyor.

Buna öncelik tanınamaz mı?

İki: Bana gelen dergileri gözden geçirdim. “2003 Ocak ayından başlamış, hesi gelmiş, Ağustos ayı dergisi gelmemiş.

Gönderilmedi demiyorum, gönderdiğiniz dergiyi posta kutusundan bir başkasının aldığını sanıyorum.

Mümkünse 2003 Ağustos ayı Dergisini yeniden göndermeni rica ediyorum.

Gecen yıl ki havale dekontu ile düştüğüm notu ekli olarak sunuyorum. Ne yapmam gerektiği konusunda talimatını bekliyorum.

Derseniz ki bizim hesaplarımız doğru abone bedelini göndermeye söz veriyorum.

Saygılarımla,

Av. Hayri Balta, 25.9.2003

 

 

Not: Bu ara size çok eskiden yazılmış bir fıkramsı-öykümsü gönderiyorum. İlginizi çektiği takdirde koyabilirsiniz….

X

15.

Işıl ZERMAN

Merhaba ben Işıl.

Belki adımı  çıkaramadınız ama ben Gaziantep’ten Nihal Turan’ın kızıyım.

Emin Kılıç’ın toplantılarından tanışıyormuşsunuz.

Ben Hüseyin Karaata’nın torunuyum. Belki tanırsınız. Size nasıl ulaşabilirim? Görüşmek istiyorum.

Işıl Zerman, 18.8.2008

X

Merhaba Işıl Zerman Merhabana Merhaba,

Bu ne güzel Merhaba…

 

Saygı, sevgi Deden Hüseyin Karaata’ya

Ve de Annen Nihal Turan Hanım’a…

Selam söyle hem annene hem de Deden Karata’ya…

 

Benimle görüşmek istemişsin,

Size “Nasıl ulaşabilirim!” demişsin.

 

Bu isteminden anlaşılıyor ki sen cesur birisin.

Emin Kılıç Kale’nin hakkımda koyduğu yasağı çiğnemişsin…

 

Neyse bunları sonra görüşürüz.

Bana sebepsiz yere buğz (düşmanlık…)  edenler hakkında görüşürüz…

 

İşte telefonum: 0312 255 92 21

Bu adrese telefon ederseniz,

Karşınıza çıkacak olan Eren Bilge’dir…

 

Eren Bilge; benim kendi kendime taktığım bir addır.

Benim felsefemdi bil ki insan kendi kendini yaratır…

Beni yakından tanırsan Eren Bilge sizde de bir kişilik yaratır…

 

Görüşmek istiyorum demişsin, hemen…

İşte telefonumu verdim telefon et bekletmeden…

 

Sevgilerimle,

Eren Bilge, 18.8.2008

X

16,

KAAN ZENGİN

Sayın Balta,

Hazırladığız Siteyi inceledim çelişkiler içerisinde kaldım.

Çok güzel noktalara değinmişsiniz teşekkürler.

Fakat bir kaç sorum olacak size. Yazdığınız ayetlerin dışında ki ayetleri incelediğimizde çoğu ayet o zaman¹n şartlarında yazılamayacak konulara değinmiştir…

Örnekle açıklamam gerekirse  Benim inanmamı sağlayan bir ayet var: “Rahman suresi 37 – Gök yarılıp da, erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül olduğu zaman…” diye devam eden bir ayet bulunmakta ve Nasa’dan çekilmiş bir fotoğraf benim şaşırmama yetti… Bir fotoğrafla gösterecek olursam

http://www.kuranmucizeleri.com/res/gul2.jpg …

Aslını Sorarsanız ben de sizin görüşünüzdeydim; hatta kendimce fikirlerim vardı..

Dinlemek isterseniz bir ara sohbet etmek isterim sizinle. Fakat Kuran da bir çok o zaman şartlarında tahmin edilemeyecek şeyler de mevcut. Bu Durumda Hz. Muhammed (sav) eğer yazdıysa Kuran’da bunları da yazmış olabilir mi?

Cevap veremediğim bir sürü soru ve çelişki var. Ama En Büyük Soru Madem İslam Yalan Diğer Dinlerde birer yalandan, masaldan ibaret…

Benim bu dünyadaki yaşayış amacım nedir? Nasıl yasıyorum? Aslında bir maile sığdıramayacağım o kadar fazla konu var ki …

Dikkate alırda konuşmak isterseniz çok sevinirim…

Zamanınızı Ayırdığınız için Teşekkür ederim…

Sitenizi takip etmekteyim…

Kaan Zengin, 23.8.2010

X

Sayın Kaan Zengin,

Vardır önce sevgim…

 

Sitemi izlediğine sevindim.

Ben İslamiyet hakkında,

Hiçbir zaman; “yalandan, masaldan ibaret…”

Demedim…

 

Yaşayışımızın amacı:

Doğruluktur, dürüstlüktür, iyiliktir.

Bu tür yaşamı ilke edinen kişi

Tanrı’ya erişmiştir…

 

Nasa’dan çekilmiş görüntülere kafanı takma.

İnsanın dışında Allah diye bir maddi varlık yoktur,

Bunu unutma…

 

Bunu İslam âlimleri de söyler:

“Bizzat Allah (İnsanın aklı, mantığı, sağduyusu…) x

“Hiçbir yere sığmadım,

Mümin kulumun kalbine sığdım” der…

 

Enfal süresi 24’te de şöyle denir:

“Allah kişinin kalbi ile kendisi arasına girmiştir…”

Bir hadiste bu konuya şöyle değinir:

“Hiçbir yere sığmadım mümin kulumun kalbine sığdım.” Denir…

 

 

İstediğin zaman aklına takılan konuları sorabilirsin.

Böyle efendice yazdığın sürece benden yanıt alabilirsin.

 

Sitemi izlemen sevindirdi beni.

Öneririm devamlı izlemeni….

 

İletinde O’lar, Ş’ler, I’lar bozuk çıkıyor.

Bunları düzeltmek zamanımı alıyor.

 

Bunları düzeltmenin bir yolu yok mu?

Bunları doğru gönderirsen sevinirim, oldu mu?

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Sevgiler sana…

 

Av. Eren Bilgebalta…23.8.2010

  1. T. 7.9.2010

XXX

Sayın Balta,

Öncelikle İletime cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. Fakat düşününce; eğer tanrı yoksa yaşayışımızın bir amacı bulunmaz öyle değil mi? İyilik doğruluk ve dürüstlük bir erdemdir. Katılıyorum kesinlikle…

Peki, tatlı su ile tuzlu suyun birleşmediği yer Hz İsa’nın doğum mucizesi firavunun bulunduğu yer ve cesedinin çürümeyeceği gibi konularda takılı kalıyorum. Bu konuda ki düşüncenizi öğrenebiliri miyim?

Ayrıca sizin gönderdiğiniz yazılarda da bozukluk var. Tahminimce yazı tipinden kaynaklanabilir.

Gerçekten çok güzel bir bakış açınız olmakla beraber araştırmacı bir kimliğe sahip olduğunuzu düşünüyorum.

Sizden öğrenmem gereken çok şey olduğunu düşünüyorum.

Teşekkürler Dikkate aldığınız için…

Sağlıcakla Kalmanız dileğiyle,

Kaan ZENGİN, 23.8.2010

X

Sayın Zengin,

Vardır önce sevgim…

 

Öncelikle şunu belirtirim.

Eğer bir Tanrı inancın varsa ne diyebilirim.

 

İnancını koru,

Aklına gelince sor soru…

 

Dinler dünyası Allah ile Yaratan’ı karıştırmaktadır.

İkisini de, zaman zaman, aynı anlamda kullanmaktadır.

 

Yaratan; Maddedir, evrendir, dünyadır, topraktır…

Bütün din kitaplarına göre de insan topraktan yaratılmıştır.

 

Allah: Ahlaki erdemler, doğruluk, dürüstlük, güzellik, iyilik gibi düşünce ve eylemler…

Olumlu kavramlar, üstün duygu ve düşünceler, yüce değerler,

Bunları yaşamına uyguladığın takdirde Allah katına ulaşırsın,

Allah olamazsın ama Allah’a yaklaşırsın…

Ve de huzur, güven içinde yaşar Cennet’te sayılırsın.

Bunları tepelersen huzurun kaçar, yakalanacağın,korsu ile yaşarsın ki; böylece  Cehennem azabı yaşarsın…

 

Dinin özü budur,

İnsan, daima doğruluk dürüstlük üzerine olmalıdır.

 

Tatlı su ile acı suyun bir arada olup karışmaması simgesel bir anlatımdır.

Kötüler toplumu ile iyiler toplumu bir arada yaşar ama birbirine karışmaz demektir.

 

İsa’nın doğumuna gelince; bir kadın, babası olmayınca çocuk doğuramaz.

Neden bu konu Zekeriya Peygambere sorulamaz…

 

İsa’nın babası Zekeriya Peygamberdir.

Yahya Peygamber ile İsa Peygamber kardeştir.

 

Zekeriya Peygamber niçin öldürülmüştür.

Çünkü Zekeriya Peygamber,

Mabette Meryem’le sevişmiştir…

Bunu öğrenen halk da, “Bu nasıl Peygamberlik?” diye

Kendisini saklandığı ağaç kovuğunda ağaçla birlikte,

Testere ile kesmiştir.

 

Allahlık savında bulunan bir insanın cesedi nasıl olur da çürümez…

Mumyacılar kendisini hangi ilaçla mumyalamıştır bilinmez…

 

Bütün bunlara karşın aklına yatmayana inanma,

Sakın akılcı, ahlaki, bilimsel olmayan verilere kanma…

 

Şimdi kal sağlıcakla,

Sevgiler yeniden sana…

 

Av. Eren Bilgebalta, 24.8.2010

X

17.

Kabaali

Üstat e mailinizi aldım ve okudum.

Çok etkileyici.

Umarım yakında şifahi görüşürüz.

Sağlıcakla kalın.

KABAALİ

X

Aydın Dost,

En sonunda aldığınzı öğrendim.

Geç de olsa sevindim.

 

Öyle anlaşılıyor ki işleriniz yoğun…

Ama sizin seven dostlara karşı duyarlı olun…

 

  1. B.’dan ve ortağından henüz haber alamadım.

Acaba almadılar mı, aldılar da işlerinin çoklundan elleri mi deymedi…Bunu anlayamadım…

Şimdi kal sağlıcakla, sevgiler sana…

Av. Bilge Balta, 17.2.2006

X

Aydın Dost,

Önce sevgi sunar yaşlı dost.

Duyarlı insan böyle olmalı.

Ne denmek istediğini hemen anlamalı.

“İşte en uygun vakit şimdidir!” diyerek, her işi zamanında yapmak gerek…

Cahil insanları alamayız örnek…

Şimdi sağlıcakla kalınız,

Candan dost olursanız siz kazanırsınız…

Av. Bilge Balta, 17.2.2006

X

18.

Kaya TELLİ

Sayın

Eren Bilge

 

Sizleri “Gaziantep Tarih kültür dergisi ve Gaziantep Life (37.Sayısında) sizleri tanıdım.

Çileli ve özverili bir yaşamınız olmuş.

Yaşam hikâyenizi okurken sizlere doyamadım. Yayınlanmış kitaplarınızdan gönderebilir iseniz çok sevinirim.

En iyi dilek ve dostluk ile selamlar

Kaya Telli

Ümit Mah.410.Sokak

Kafkas Sitesi No:34

Ümitköy-Yenimahalle

06800 Ankara

 

533 211 48 10

Kaya.telli@gmail.com

X

Kaya Dostum,

Önce sevgi sundum…

 

Çileli yaşamımla ilgilendiğin için sevindim.

Bu Kaya Telli dost, acaba Gaziantepli mi dedim…

 

Elimde bulunan üç kitabımı size bu gün gönderiyorum.

Kızımın, kitapları bu gün saat 17 sıralarında size vereceğini umuyorum.

 

Bunun yanında diğer kitaplarımı okumak istersen

www.bilgebalta.com adresini tıkla hemen…

 

Açılan sayfanın hemen altında ARŞİV bölümü var.

ARŞİV bölümünde sıralanmış alfabetik olarak bütün kitaplar…

 

Önce anılarımdan başlayın çıkış alarak…

Sonra diğerlerini okursunuz tıklayarak…

 

Hele okuyun bakalım Site’mdeki yazıları…

Çok aykırı buluyor Site’mdeki yazıları

Bazıları….

 

Bakalım size nasıl gelecek…

Bunu da zaman gösterecek…

 

Şimdi kalın sağlıcakla,

Sevgiler size kucakla…

 

Eren Bilge Balta, 11.6.2009

X

19.

Kaya Türkdem

Kaya Türkdem’den:

 

Sayin Balta,

Kehf suresinin 83 ila 91 arasi (gunesin dogdugu ve gunesin battigi yer) ayetleri yorumlayabilirmisiniz ?

Saygilar,

Kaya Turkdem, 18.8.2003

X

BİR SORUYA YANIT:

 

Sayin Balta,

Kehf suresinin 83 ila 91 arasi (gunesin dogdugu ve gunesin battigi yer) ayetleri yorumlayabilirmisiniz?

Saygilar, K. T. 18.8.2003

+

Sayın K. T.

Önce saygı sevgi derim.Nazik sorunuz için teşekkür ederim.

  1. T. Dostum, ben öyle Süleyman Ateş, Yaşar Nuri Öztürk ve diğerleri gibi nakilci biri değilim. Ben sadece irfan sahibi tahkikçiyim. Bu demektir ki dinsel düşünce bana  yaratılışımdan verilmiş.

Onlar diyorlar ki ben Müslüman’ım.  Ben diyorum ki ben “Yaratılış Dini”ndenim (Bkz. Kuran 30/30). İşte ben Sitemde “Yaratılış Dini” konusunda bilgi vermekteyim.

Gelelim sorduğun soruya. Geniş bilgiler verilmektedir aşağıda adını verdiğim kitaplarda:

Hak Dini Kuran Dili. Elmalılı M. Hamdi Yazır.Akçağ Yayın.  Cilt 5.

Taberi Tefsiri, İmam Taberi. Ümit Yayıncılık Cilt. 3.

Saffetü’t Tefâsür. Tefsirlerin Özü. Ensar Neşriyat. Yeni Şafak armağanı.Cilt. 3.

İslamî Terimler (İST) Sözlüğü. Dr. Hasan Akay. 2. Baskı. İşaret Yayınları. Zülkarneyn maddesi.

Özetlersek: İslam Peygamberi, kendisine sorular bir tuzak soru üzerine tarihi bir olay hakkında bilgi veriyor. Bu bilgiler de kulaktan kulağa söylenti olarak aktarıldığı için adı geçen Zülkarneyn adlı kişinin kim olduğu bilinmiyor.  Kimi Büyük İskender’di kimi ise Yecü-Mecüc kavmi için sed yapan (Çin Seddi olsa gerek..) bir kraldı diyor.  Kimi Müslüman’dı, kimi değildi diyor. Böylece mümin olmanın kafir olmanın önemi kalmıyor. Kimi Peygamberdi, değildi diyor böylece Peygamber olmanın da önemi kalmıyor.

Güneşin su ve balçık içinde battığı söyleniyor. Güneşin doğduğu yere gidiliyor. Orada Aborijineler, pigmeler görülüyor.   Oysa güneşin ne battığı yer var, ne de doğduğu yer. Güneş kendi yörüngesinde bütün evrenle birlikte genişleyerek dönüp duruyor.

Görüldüğü gibi Zülkarneyn konusunda  kesin bilgi yok. Oysa Kuran’da “Anlayasınız diye apaçık ayetler indirdik!” (K. 2/99) denir Eğer Kuran dedikleri gibi Tanrı Kelamı olsaydı Tanrı Zülkarneyn’in kim olduğunu, Müslim mi, kafir mi, peygamber mi değil mi, güneşin batıp batmadığı açıkça belirtilmez mi idi?

Tanrı kelamı simgesel bir anlatımdır. İnsanları huzura, mutluluğa yönelten eğitici sözlere, kim söylerse söylesin, Tanrı Kelamı denir.

İşte kaya Dostum, az da olsa soruna yanıt verdim. Ahlaklı, edepli söylemin için teşekkür ettim.

Şimdi kal sağlıcakla… Saygılar, sevgiler sana.

H.B. 18.8.2003

X

20.

KAS KAFALARA….

(Kaz Kafalılara demek istiyor… HB)

 

Sn. Zavallı,

Adının önündeki ( Avk. ) Ek ne anlama geliyor….

Bana AVANAK gibi geldi de :)). Neyse öyle herkesle konuşmam seni adam sıfatına da koymuyorum ama bazı konuları hatırlatayım dedim:

TÜRKLERİN ANCAK MÜSLÜMAN OLDUKTAN SONRA CİHAN DEVLETİ KURDUKLARIN

Şunu sende biliyorsun ki SELÇUKLU VE OSMANLI Türklerinin MÜSLÜMAN olduktan sonra kurduğu en büyük iki büyük devleti.

Aynı kanı taşıyan aynı RUHU taşıyan Türk milleti kendisini Kurtuluş savaşında da kurtarmıştı. O zaman laik değillerdi eğer laik olsalardı ne Atatürk’ün dediği gibi merminin önüne atlarlardı, ne de ölümüne çarpışırlardı. Günümüzün pısırık laikleri’nden bazı alıntılar la olayı ispatlayalım

Mistır Tarkan Tevetoğlu :

“TC’ ye askerlik yapmam ülkeme dönmüyorum” dedi. Ama sonra ne oldu yine Atatürkçü modern gençlerimiz onu ülkesine dönünce çılgınca alkışladı. Kasetleri yine yok sattı. Ama adam baştan ne mal olduğunu göstermişti. Aslında çok da önemli değildi alkışlanması, çünkü alkışlayanların da ne mal oldukları belliydi.

Zavallı korkaklar topluluğu Ordu sadece anaları avutmak için ŞEHİTLİK lafını kullanıyor. Ama merak etmeyin çok değil 60-70 sene sonra ülke tam istediğiniz gibi olacak. Ama ya bir savaş çıkarsa. eeeeee o zamanda askerimiz de tam Amerikan askeri gibi olacak.

Bay Zübük Zade onlara öldükten sonra ne verecek, laiklik onları nasıl avutacak.  Siz zavallılar da şöyle diyeceksiniz.

-Arkadaşlar hadi gelin laiklik bize güzel şeyler verecek hadi savaşalım ve laiklik için ölelim. Ulan bu zihniyet bile ne kadar yobaz ve aptal olduğunu gösteriyor. İnsan elde edemeyeceği bir şey için ölür mü ????? Bilim adamları bile söylüyor Dünya yakın zamanda yok olacak. Ulan yakın olmasa ne olur bir gün zaten yok olacak….. Ama bunları niye anlatıyorum ki at gözlüklerinizi çıkartmalısın…

Ya çok salaksınız yada bazı garibanları salak yerine koyuyorsunuz ?

Kurtuluş savaşında cepheye mermi götüren analarımız yerine çayıra-ovaya, kumara-bara, seks partilerine partner götüren genç kızlarımızı ve tırnağındaki oje düşecek korkusuyla yanıp tutuşan annelerimizi görüyorum.. Sen ne görüyorsun ? . Gerçekten de bir savaş çıksa çil yavrusu gibi nasıl dağıldığınızı ve pısırıklığınızı o zaman göreceğiz…

Neyse KURTULUŞ savaşına da senin soyundan insanlar katılmışlardır elbet. Sen o insanlara İNANDIKLARI MANEVİ DEĞERLERE küfür ederken o insanlar o zamanlarda senin gibi geri zekalılara bir yurt vermek için ölüyorlardı. Ama laik’çe değil MÜSLÜMANCA.

Başlarındaki Zübük-Zade’de aynı zamanımızdaki siyasetçiler gibi rolünü ustayla oynuyor. Bir yandan onlarla CAMİDE DUA ederken diğer yandan İSLAMA olan kinini nasıl eylemlere dönüştürebileceğini araştırıyordu. Gariban halk da bu ustaca olmayan ve hala günümüzde de uygulanan adice oyunu gerçek zannediyordu ve iki yüzlü insanların gerçek yüzünü göremiyorlardı.

Savaş bitti yurt kurtulmuştu, artık pis emellere gelmişti sıra. Ama zübük-zade o kadar salak bir insandı ki. Kendi ağzıyla anlattığında bile gerçekleri söylüyordu. “BU İMANLA BİZ BU SAVAŞI KAYBETMEZDİK”. diyordu fakat İMANI nasıl yıkabilirim diye düşünüyordu.

O zavallı zübük zade şimdi öldü ama hala gerçekleri görmeyen, hala İMANI silmeye çalışan, hala insanlarla dua edip, iki yüzlülüğünü saklayan ( Hacıbayram-ı Veliyi ziyaret eden iki yüzlüler gibi ) bilimin gösterdiği ve ispatladığı gerçekleri saptırmaya çalışan, bir sürü salak var sende önde gidenisin.

Ama o kadar salak ve zavallısın ki senin yazdıkların da tam bir avanağa yakışır şekilde zavallıca….. Neyse gerçekler acıdır nedir gerçekler.

SELÇUKLU VE OSMANLI

KURTULUŞ SAVAŞI

BİLİMİN İSPATLADIKLARI.

VE SİZ ZAVALLILARIN SÖYLEDİKLERİ

Soru-Cevap Köşesi ?

Soru ?

Neden İSLAM Afrika’nın uzak kabilelerine gitmedi onların ne suçu var ?

Cevap:

İnsanlar yokken bir hak talep ediyorlar mıydı ? Yani beni yarat YA RABBİ bu benim hakkım.diyorlar mıydı. Tabi ki hayır. Onları nasıl yokluktan  varlığa getirdiyse YARADAN yine aynı yokluğa geri döndürecek ama onları KULLANARAK İSLAMA SALDIRANLARLA DA hesaplaşacak…

O insanlar zaten oldukları ALEME dönecekler. Ve KURAN-IKERİM’DE DE ZATEN BU KONU “BİZ PEYGAMBER GÖNDERMEDİĞİMİZ KAVİMLERİ SORUMLU TUTMAYIZ” deniyor.

Yoktun, Varoldun,

İsyan Ettin, Beter Oldun,

Anlamadın, Yok Oldun,

Anladın, Ebed Oldun.

O kadar salak olduğunu ve bu dökümanı okumak istemediğini bildiğim için e-mailime “Size bir dosya gönderdim belki işinize yarar” gibi bir olta attım :))

KAS KAFALARA….

X

10.6.2003 tarihli Vatan gazetesi

İRANLI GÜZEL “ÇARŞAFI ÇIKARDI, GÖBEĞİNİ ATTI”

İRANLI GÜZELİN ATTIĞI GÖBEK MOLLALARA TOKATTI

 

Haberin için

Yemin olsun ki

 

ANNENİ BÖYLE GÖRMEK İSTERDİN DELİCESİNE

BELKİ MUTLU OLURDUN O ZAMAN,

YAZIK OLDU KAFİRLER ÇETESİNE

ANNENİ KURTAR KALMADI ZAMAN

X

KURAN KURSLARI YEMİNİ

“Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim…

Türkiye lâik bir memleket haline gelmiştir.

Hayatımı, Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma; Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime…

Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime…

Kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devletinin kurulması için devlet idaresinde söz sahibi mevkilere gelmek için çalışacağıma…

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Dinim, Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.”

X

Biz de çok ilginç yaratıklar var.

Açıklayamadığı olayı Allah’a yıkar.

Allah nasıl böyle yapar?

Geçti vahiy dönemi sür aklını çağa…

CEVAP

Aslında öyle değil değişti nesil

Korkak, pısırık ve sefil

Salak olduğunu bildiği halde

Çekmeye çalışır gözlere perde

X

Müşkülüm hâl eyle, gizlenme Yârab!

Niçin hep zengine ihsânın senin?

Bu yoksullar kulun değil mi acep!

Bu mudur adalet imkânın senin?

CEVAP:

Anlamaz ALLAHIM(c.c) bunlar öküz gibidir

Hepsini benzettik son kalanlar dibidir.

Fizikle, kimyayla, biyolojiyle açtık savaşı

Ama onların asıl istediği it dalaşı.

İsterlerse çekinmeden onu da yaparız,

Biz bunları çıktığı deliğe adam eder sokarız…

Başka eleştiri avanak, 27/01/2004

X

Fikri Olmayan Küfürbaz’a,

İşte ilk sorunun yanıtı: “Av” yerine belki, bir yerde, yanlışlıkla “Avk” yazmış olabilirim. İyi bil ki “Avk” yı bir amaçla yazmış    değilim.

Öyle anlaşılıyor ki binde bir yaptığım bu yanlışlıktan yararlanmaya kalkmışsın. Hem küfretmiş hem de  “avanak” sıfatını takmışsın…

Bil ki fikri olmayanın küfrü vardır. Kim herhangi birine küfrediyorsa bilin ki o, asıl avanaktır.

Din; ahlak, edep, hayadır. Ey Küfürbaz sende ahlak, edep ve haya var mıdır?..

Din; “Den”dir, “Densizlik” değildir. Ey Küfürbaz, senin yaptığın ise ahlaksızlık, edepsizlik yanında düpedüz “Densizlik”tir.

Şu söylediklerine bak hele: “ANNENİ BÖYLE GÖRMEK İSTERDİN DELİCESİNE” demişsin bana bir de… Annem göbek atıp eğlenmek isterse, elbette eğlenmeli gönlünce… Ben molla mıyım? Niçin annemin özgürlüğüne posta koyayım…

Yazılarından anlıyorum ki senin derdin benden daha çok Mustafa Kemal Atatürk’tür. Zaten şeriatçının en büyük düşmanı laikliği getiren Atatürk’tür…

Yazdıklarınla hem bana hem de sizin gibileri kulluktan kurtarmaya çalışan Atatürk’e hakaret etmişsin. Türklerin en büyük önderi Atatürk’e bir de tutmuş “Zübük Zade” diyerek halt etmişsin…

Bütün bunlar yanında “Korkak, pısırık ve sefil” değilim demişsin.  Burada da halt etmişsin.

 “Korkak, pısırık ve sefil” değilsen; adını, soyadını ve de açık adresini niçin gizlersin sen? Haydi göster bakalım; adını, adresini özdensen…

Sen ki Allah’ına güvenirsin. Bütün şeriatçılar gibi: “Allah’tan başka kimseden korkmam!” dersin. İşte sana meydan Allah’tan başka kimseden korkmadığını göstermelisin…

“Korkak, pısırık ve sefil” olsaydım adımı, sanımı, fotoğrafımı Siteme koyar mıydım? Sizin gibi öldürmekten başka bir niteliği olmayanlara karşı düşüncelerimi açıklar mıydım?

“KURAN KURSLARI YEMİNİ” başlıklı küfür namen senin ne mal olduğunu gösteriyor. “Mustafa Kemal dinsizli ile mücadele edeceğine” ve de     “Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağına… yemin ve kasem” ettiğine göre niçin saklanırsın öyle karanlık izbelerde.

“Korkak, pısırık ve sefil” olmayan “Başka eleştiri” şifresi ardına gizlenir mi? Bakalım öbür dünyada Allah’ın sana yüz verir mi?

Şimdi bir kafir dediğin adamın ağzından çıkanlara bak; bir de ahlak ve edep sahibi olması gereken birinin ağzından çıkana bak!… Şimdi söyle bakalım, bunlardan hangisine hidayet nasip eylesin Hak…

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Söyleyecek söz bulamıyorum doğrusu…

Yine de selam sana. Kuran Kurslarında laikliğini kaldırmak ve şeriatı getirmek için ölüp öldürmeyi  öğrettiklerini bilirdim ama küfürbazlığı da öğrettiklerini sen gösterdin bana…

Av. Hayri Balta, 30.1.2004

+

BİR DİRİ’YE ÖVGÜ
Bakalım kim var kim yok diye göz atarken gruba
Ne mutlu bana ki tekrar rastladım Hayri Balta hocama
Lafını sakınmaz, boşa konuşmaz, aman iyi kulak verin
Yılların tecrübesini taşıyan bu yaşlı çınara
Her gün yazsa bıkmam, okurum keyif ve saygı ile
Damla hiç doyar mı ırmağa ve ummana kavuşmaya?
Güzel güzel anlatır çevresine tanrı ve din bilgisini
Elbet nasihat kar etmez, özünü karartanlara
Geçmişte oldu kusurlarımız, layık olamadık kendisine
Çocukluk bizden, büyüklük ondan; yaşımıza vere, affola
Atatürkçüdür sapına kadar, savunur onun ideallerini
Ama Atatürk ismini alet etmez asla çıkarlarına
Sakın dostlar, zannetmeyin ki dalkavukluk ederim burada
Övgü ve takdiri hak eden her insana hakkı verilmeli zamanında
Çünkü bizler tuhaf bir milletiz, aydınlarımıza eziyet ederiz
Sonra da avuturuz kendimizi arkalarından, en çirkin timsah gözyaşlarıyla
İyi bilinmelidir ki sevgi de övgü de, her şey diriler içindir
Sulu sepken ağlamanın hiç faydası yok toprak altında dağılanlara
İşte böyle; din de diriler içindir, diğer değerler gibi
Gafil halk bunu bilmez çaput bağlar türbelere, mezarlara
Arif kişi için her gün bir yeni bir diriliş demektir;
Böyleleri ilim ve tevazu ile can katarlar canlarına
Faniyiz hepimiz; çürür derimiz, kırışır suratımız
Nice hastalık musallat olur, saat tiktaklarını her vuruşunda
Saç sakal ağarsa da ihtiyar değildir Hakka erenler
İhtiyar o kişidir ki donar ve kalıplaşır zamanın çarkında
Bilgi her an genç tutar insanı, yeni doğan bir bebek gibi olur
Bilgi dostu öğrenme aşkı ile bakar etrafına ve tüm insanlara
Niceleri var ki bunu bilmezler, Hayri hocama çarşaf çarşaf hakaret ederler
Ve gösterirler çiğliklerini, kalender Hakk dostlarına
İyisi mi canınızı sıkmayayım sizin, uzatmayayım
Sözü vereyim Mesnevi sahibi koca Mevlana’ya
Tekrar sevgi ve saygılar Hayri hocama
Ve buradaki tüm gönül dostlarına

Levent Ertürk, 5.3.2004

+

Dinle, bu ney nasıl şikayet etmekte, ayrılıkları hikaye etmekte

Beni kamışlıktan kestikleri günden beri feryadımdan herkes inledi … kadın da, erkek de

Ayrılıktan parça parça olmuş kalp isterim ki iştiyak derdimi açayım

Aslından uzak düşen kişi yine vuslat zamanını arar, bunu anlatayım

Ben her cemiyette ağladın inledim. Fena hallilerle de eş oldum, iyi hallilerle de

Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama, araştırmadı içimdeki sırları hiç kimse

Benim esrarım feryadımdan uzak değildir, ancak gözlerde kulaklarda o nur yok

Ten candan, can da tenden uzak değildir, lakin canı görmek için kimseye izin yok

Aşk ateşidir ki ney’in içine düşmüştür, coşkunluk ki düşmüştür şarabın içine

Bu ney’in sesi ateştir, hava değil; yok olsun kimde bu ateş yok ise !

Pişmişin halinden ne anlar ki ham;

Sözü kısa kesmek gerekir imdi vesselam

+

Sayın Ertürk.

Size hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum

Sevgili Hayri Balta’mızı kimler tanımaz?

Kimler olacak dinci / yobaz taifesi tabii ki.

İslerine gelmez de ondan.

Onlar dini dünya malına çevirebilen vicdansız sahtekarlardır.

Gerçek inananlar ise kulak vermekteler sevgili Balta’ya.

Anladıkları, anlayabildikleri zaman ne demek istediğini

iste o zaman ermekteler kutsallık gerçekliklerine.

Onlar cennetlerinde yasarlar daha bu dünyadayken.

Yobazın poposundan gidenlerse ebeden yanarlar cehennemlerinin harında.

Kaderleri öyle yazılmıştır hiç bir kurtuluşları yoktur nitekim.

Ben değilim bunu söyleyen. Söyleyen Kuran-i Kerim

Saygıyla,

Çetiner Çalış, 7.3.2004

x 

İsa,

Sayın İsa,

Önce saygı, sevgi. Sıralıyorum; kısa, kısa merak ettiklerini ve merak ettiklerimi.

Hangi ilde oturuyorsun, öğrenimin nedir, hangi fakülteyi bitirdin, kaç yaşınasın?

Gelelim sizin merak ettiklerinize: Hiç merak etme bütün kutsal kitaplar Tanrı sözü değildir, seçkin insanlar tarafından söylenmiştir. Tanrı dedikleri, doğadan, insandan, maddeden ayrı değildir.

Bütün doğru, güzel, iyi ve olumlu kavramlar insanlığa yararlı kabul edilip Tanrı kavramı ile kutsallaştırılmıştır. Bütün yanlış, kötü ve olumsuz kavramlar ise kötü olarak kabul edilip şeytan olarak adlandırılmıştır.

Tanrı (Allah), Cennet-Cehennem, Öbür dünya yok değil, vardır. Ne var ki, yanlış algılanmaktadır. Bu kavramların hepsi insan yaşarken söz konusudur. İnsan öldükten sonra hiçbir şey yoktur.

Ariflerin yıllarca yaptıkları araştırma sonucu budur. Bu kavramları dediğim şekilde anlamayanlar Allah’ın meczubudur.

Tanrı; madde olarak değil, mânâ olarak vardır. Varlık olarak değil, kavram olarak vardır. Ruh olarak değil, simge olarak vardır.  Kişi (zat) olarak değil, nitelik (sıfat) olarak vardır.

Tanrı; doğa yasaları ve insanın mutluluğu, huzuru için konan toplum kuralları ile; aklımızın verileri olan sağduyu, vicdan gibi bizi doğru, dürüst, iyi ve güzel olmaya yönelten duygularımızdır ki buna bütün dinlerde Kutsal Ruh (Ruhül Kudüs) denir. Bir de bizi bencil davranmaya, kısa vadeli çıkarlarımızı gözetmeye zorlayan yanlışa ve kötülüğe yönelten duygularımız vardır ki buna da kabahate sürükleyen ruh (Ruhül kubûh) denir.

Sıraladığım bu Tanrı anlayışına uyanlar yaşamlarında kaygı duymaz, korku duymaz, mutsuz olmaz. Yaşamındaki eylemlerinin; yasal, ahlakî ve doğru olduğuna güvenerek kimseye aldırmaz. Bunlar Tanrı’dan başka kimseden korkmaz. Tanrı da yukarıda tanımını yaptığım Tanrı anlayışından başka olamaz. Ne var ki söylediklerimi aydın (arif) olandan başkası anlamaz…

İşte bu ilkelere göre yaşayanlar yaşamları boyunca mutlu olur ki buna Hıristiyanlıkta Allah’ın melekûtu; İslamiyet’te ise Cennette olmak denir.

Bu söylediklerimi anlayabilmek için diri olmak gerekir. Ölü olanlar benim ne demek istediğimi ne bilir…

Aklına, sağduyusuna, vicdanının sesine uymayanlar, doğru dürüst olmayanlar, kötülüğe bağışıklık kazananlar, şan-şöhret, mevki-unvan peşinde koşturanlar, din konusunda araştırma yapmadan, babalarından, analarından, komşularından duyduklarına inanarak atalarının dinine bağlı kalanlar, aklını dine kurban edenler  Tanrı’nın sesini duyamazlar.

Bunlar Tanrı’nın şeylerini değil insanın şeylerini düşünürler. İnsana ve insanlığa saygı, sevgi  sorumluluk nedir bilmez. Bunlar toplumsal sorunlara kayıtsızdırlar; ta ki kendi evleri yanıncaya değin dünya yansa aldırmazlar; …

Bunların kulakları olduğu halde duymazlar, gözleri olduğu halde görmezler. Bunların basiretleri bağlandığından kördürler, yaşadıkları halde ölüdürler.

Bunlar Gerçekleri dile getirenleri sapkın olarak görürler, kendilerini ise doğru bilirler. Bunlar cahil, eçhel yanında cehli mürekkeptirler. Din ilminde, bunlara ölü denir. Ölüler; hayvan gibidir, ne yapsalar yeridir.

Bunlar; paylaşımcı değil bencildirler. Toplumcu değil bireycidirler. Oysa arı, karınca, kaz ve leylek gibi hayvanların büyük çoğunluğu bile toplumcudur. Bunlar yılanlar gibi toplumcu olmaktan kaçınırlar.

Bunların Tanrı nezdinde sorumlulukları yoktur, yok sayılır. Yalnız dirilerin Tanrı nezdinde yeri vardır ve yalnız dirilerden hesap sorulur?

Hırslı insanlar Allah adına konuşarak kendi amaçlarını gerçekleştirmeye çalışırlar. Bazı saf kişiler bunlara inanarak Tanrı yoluna girdiklerini sanırlar.

Bu konular anlatmakla bitmez. Bunları anlatmaya benim ömrüm yetmez.

Bu konulara elimden geldiğince Sitemde değinmekteyim. Sizin sitemle ilgilenerek yazılarımın çıkışını almanıza sevinmekteyim. Kimi görüş ve düşüncelerim gerçekten ilginçtir;aklı olanı olumlu yönde değiştirir, geliştirir.

+

“Bir Hukukçu ve Çağcıl-İnsancıl-Gerçekçi Aydın olarak İsrail-Filistin terörleri konusunda nasıl değerlendirmeleriniz var?” demişsin; demek ki daha Sitemin Tevrat’tan bölümüne girmemişsin.

Bu soruların yanıtları www.hayribalta.cjb.net adresli sitemin Tevrat’tan bölümündedir. Bu konuda söyleyeceklerim birikmiştir. Ne var ki yaşlandım, hastalandım, gücüm bitti… Artık yaşamak, okumak ve yazmak bile bana ağır bir yük gibi…

Soyadı Balta olanlar çoktur. “Öner Kadir BALTA” ile akrabalığım yoktur. Ben Gaziantepliyimdir. Balta soyadlılar ise daha çok Karadeniz bölgesindedir.

Başka soruların varsa; yanıt veririm sana.

Şimdi kal sağlıcakla,

Av. Hayri Balta, 28.3.2004

+

Sayın İsa,

Önce yine saygı, sevgi sana.

Aşağıdaki sorularıma yanıt vermemişsin. “Hangi ilde oturduğunu, öğrenimin durumunu, hangi fakülteden mezun olduğunu ve kaç yaşında bulunduğunu” söylememişsin.

Bu sorularıma yanıt vermek dururken tutmuş bize akıl vermişsin. “Sizin ve Arsel’in tutumlarınız bu bakımdan sert ve sorumsuz oluyor ve sonuçta da esnek olunamadığı için tutum değişimlerini de olanaksızlaştırıyor.” demişsin.

Biz kimseden bizim gibi düşünsün, “tutumunu değiştirsin” istemeyiz. Bizler; Anayasamızın bize tanıdığı haklar gereğince düşüncelerimizi ifade ederiz. Kabul edip etmemek insanın en doğal hakkıdır; insanın bu hakkına ne deriz.

İşte felsefemiz: “En küçük bir zorlama ya da ikna etmeyi insanlık onuruna yapılmış bir saldırı olarak kabul ederiz” (Rudolf Steiner. Kozmik Hafıza. 1. Basım. 2003. s. 9). Biz de, bize yapılan zorlama ve ikna çabalarını kişiliğimize yapılmış bir saldırı olarak kabul ederiz.

İsteyen inanır isteyen inanmaz. Bizde başkasını doğru yola getirmek gibi peygamberlik olmaz.

Düşüncelerini, inançlarını bir başkasına kabul ettirmek sevdasında olanlardan nefret ederiz. Çünkü biz her insanın düşünce ve inancını “Hak!” biliriz.

Biz “İnsanların şeylerini değil Tanrı’nın şeylerini düşünürüz.” (İncil) Hak (Doğru) bildiğimiz yolda kimseden bir şey beklemeden yürürüz.

Dikkat et dostum kiminle yazıştığına… Senden çok rica ediyorum bir daha akıl koyma bana, aklını kendine sakla…

Konuyu dağıtmamanı rica ediyorum. Öncelikle yukarıda sorduğum sorularıma yanıt bekliyorum.

Şimdi kal sağlıcakla, saygılar sevgiler yeniden sana.

Av. Hayri Balta, 28.3.2004

x

Densizler,

“mm”nin ki:

“bltaaaaaaaaaa…”

+

İşte bu da: “balta@balta.com”unki.

“Cindy Crawford ve Asim bir gemi kazası neticesinde issiz adaya düşerler. Ne yapsınlar can sıkıntısından sabah akşam birlikte olurlar. Ancak bir sure sonra Asim durumdan zevk almamaya başlar. Cindy çıldırır. Asım’a ne olduğunu sorar, ne isterse yapabileceğini söyler. Her turlu fanteziyle ve her şeyiyle emrine âmade olduğunu, nerede hata yaptıysa düzeltmeye çalışacağını anlatır. Asim inatla Cindy’ye ‘istediğim şeyi yapabilmen mümkün değil’ der. Cindy çaresizlik içinde ısrar eder ve her şeyi göze aldığını söyler. Asim en sonunda ‘Bir denemeye’ karar verir. Önce Cindy’nin saçlarını kısacık keser. Sonra üstünü örtecek biçimde ceketini giydirir. Kestiği saçlardan bıyık yapar. Cindy, ne olduğunu anlamaya çalışırken Asim onu mümkün olduğu kadar erkeğe benzettikten sonra akşam olunca sahile gelmesini söyler. Akşam olur ve Cindy erkek kılığında sahile gelir bakar ki Asim mükellef bir rakı sofrası hazırlamış ve masayı mezelerle doldurmuştur. Asim ve Cindy masaya otururlar ve Asim elini kanka modunda Cind’nin omzuna koyar ve şöyle der:- Ulan Kazım bir aydır kiminle sevişiyorum söylesem inanmazsın.”

Ben bu iletiden bir şey anlayamadım. Anlayan varsa bi’zahmet bana bildirsin…

+

Bir gün sonra “mm” den şu ileti geldi:

hey be balta, ne baltas}n sen

“hannibal45@lycos.co.uk”, 16.4.2004/11.36

x

MM Hanibal’a 1. Yanıt:

“Aferin oğlum memet, sen bu yola devam et!”

Verdiğim yanıt bu kadar. Artık bunlara “Memet” mısrasından başka yanıt yok, boşuna yorulacaklar. Ne zaman ileti gönderirlerse göndersinler, yanıt olarak bu memet mısrasını alacaklar.

H.B. 16.4.2004

+

Bu yanıtım üzerine mm hanibal’dan, iki ileti geldi. Aşağıya olduğu gibi alıyorum:

“slm baltacim naber nasi gidiyo isler

iyisindir inşallah, pardon ya inşallah dedim,sen ateisttin di mi?

neyse sana bi sorum olicak baltacim canim benim soru: amacın ne?

bu arada yazılarını büyük iştahla okuyorum. acayip pis aydınlandım.

Sen müthiş birisin yaw.

sevgiler sunuyorum baltacim. sen bi tanesin. allah (pardon evrim) seni basımızdan eksik etmesin.

not:acele cevap beklerim ha.unutma bizi.

Hanibal, 16.4.2004/12.41

+

Slm sevgili baltacım

nasılsın iyi misin? işler nasıl.iyidir inş.

sana bi sorum olucek. sence tanrı var mı yok mu? neyse, kendine iyi bak.görüşmek üzere…

Ferhat Yılmaz, 16.4.2004/13.31

+

Üsluptan anlaşılıyor ki mm, Hanibal ve Ferhat Yılmaz aynı kişi. Değilse ikisi de aydınlatsın bizi. Şimdi bu iki iletiye yanıt:

+

MM, Hanibal ve Ferhat Yılmaz’a 2. Yanıt:

Önce şu ifadeleriniz üzerinde durmak gereğini duyuyorum. “canim benim, baltacim. sevgiler sunuyorum baltacim. sen bi tanesin. sevgili baltacım” gibi seslenişi yadırgıyorum.

Nedir bu Arto, Aydın, Fatih Ürek, Zeki Müren, Bülent Ersoy ağzı? Yoksa sizlerle bu kişiler arasında bir benzerlik var mı?

73’üne girmek üzerene olan birine böyle sesleniş yakışık alır mı? Biraz denli, biraz edepli olsanız daha iyi olmaz mı?

Gönderdiğiniz iki iletide “sen ateisttin dimi” dendikten sonra “sence tanrı var mı yok mu?” deniyor. Demek ki bu adamlar beni bilmiyor. Oysa bana:  “yazılarını büyük iştahla okuyorum. acayip pis aydınlandım. Sen müthiş birisin yaw.” deniyor.

Ne pis aydınlandıkları yazdıklarından belli. Benim yazıları okuyanlar böylesine edepsiz sözler söyler mi?

Bir de soruyorlar “senin amacın ne?” diye. Amacımın ne olduğunu anlar girenler www.hayribalta.cjb.net” adresli siteme.

Şimdi kısaca bir daha belirtiyorum. Amacım: Tanrı ve din bilgisinin gerçekliğini ve güzelliğini bildirmektir. Aradığın Tanrı sendedir; Tanrı ile aranıza girenleri aradan çıkarın demektir. Bu sözlerimin gerçekliği “Tanrı ile insan arasına kimse giremez!” özdeyişidir.

Hayri Balta yeni bir şey söylememektedir. Geçmiş ariflerin, din bilginlerinin, İsmail Maşuki’nin, Şeyh Bedrettin’in söylediklerini yinelemektir.

Hiçbir zaman ateist olmadım, tanrı yok demedim. Ama yine hiçbir zaman insanların yarattığı sanal bir Tanrı’nın ardına düşmedim.

Aklı olan gösterdiğim şu ayetleri okusun. Abdest alsın, namaza (düşünceye)dursun.Düşünürken muhakeme yürütsün:

”..Allah, bir şey yaratmak istediğinde ‘ol’ der ve o şey derhal olur. (2/117. 3/47, 59. 16/40. 19/35. 36/82. 40/68)

“…Bizim buyruğumuz (emrimiz) … göz açıp kapama gibidir.” (54/50)

İşte Allah’ın sözü, emri. Aktardığım bir harfi değişmemiş Kuran’ın ayetleri.

Şimdi aklı olan bir insan düşünmez mi? Değil mi ki “Ol dediğinde o şey derhal olur ve de senin buyruğun göz açıp kapama gibidir.” Bu kâfir Müslim ayrımı nedendir?

Değil mi ki insanlar için “Hak din İslam’ı seçi?” Aradan geçmiş on bin yıl kendi yarattığın insanların hala Müslüman edemedi.

Bu günkü dünyamızda 6.5 milyar insan yaşar. Bu miktarın dörtte biri Müslüman; diğerleri, müşrik, kâfir.

Kimi ineğe, öküze, kimi heykele, puta, kimi ateşe , kimi maymuna, kimi de insanın üretim organına tapar. Allah dedikleri de sözünde durmayıp bunlara yukarıdan seyredip bakar…

Hani “Ol dediğinde o şey olurdu!” 1400 yıl önce size din olarak İslam’ı seçtim.” dediğine göre bu insanlar niçin Müslüman olmadı da, birbirlerini öldürüp durdu…

Demek ki işin içinde iş var. Düşünen insan bu çelişki karşısında gerçeği arar.

İşte benim amacım gerçeği aramaktır. İnsanları birbirine kırdıran insanların yarattığı Tanrı’nın ardına değil de kırdırmayan Tanrı’yı aratmaktır. Din tahkiki yaparak gerçekten var olan Tanrı ile vuslata ermektir.

Yukarıda sizlere cüdam demiştim. Cüdam insanlığın en aşağı mertebesidir. İnsan “Cüdam”lıktan “Adam”lığa gelir. Adamlıktan da ötesi vardır. Buna da “Adem” denir. Cüdamlık aşamasında olanlar bunları ne bilir.

Cüdam dediği insanoğlunun ham halidir. Eğitim ve öğretimden geçerek insan “Adam” olur; ama, insan-ı kamil değildir, sıradan bir kişidir… Adem (yokluk mertebesi) olmak kendi nefsini terbiye etmektir…

Cüdam: İnsanın nefisine (şeytana) tutsak olduğu mertebe. Adam: nefsini denetleme mertebesidir. Adem ise insan-ı kamil olarak vuslata kavuşma erme mertebesidir.

İyi ya da kötü bir fikir adamına ““canim benim, baltacim. sevgiler sunuyorum baltacim. sen bi tanesin. sevgili baltacım” deyenler cüdamlık mertebesindedir. İşte benim amacım: cüdamlık mertebesinde olana isterse adam olmanın yollarını göstermek; bundan sonra da “adem” (insan-ı kamil) olma isteğini vermektir.

Önce şu alaycı üsluptan vazgeçin; sonra şu eşcinsellerin kullandığı sözcükleri terk edin.

Düşmanınız da olsa, kafir-müşrik de olsa; ona, denli edepli bir insan örneğini gösterin.

Var mısınız buna..Şimdi kalın sağlıcakla…

Av. Hayri Balta, 17.4.2004

+

slm balta

73 yaşına gelmişsin ama bi baltaya sap olamamışsın farkında mısın?

hayatımda senin kadar saçma yazan birini görmedim.çok büyük ustam dediğin adam İlhan Arsel denen esfeli safilin herif dine kurana peygambere küfretmekten başka bişi yapmıyor.ama sen ne diyorsun.yok aslında tanrı var ama sizin dediğiniz gibi değil.ne yani şimdi sana mı inanalım hocan denen denyoya mı? Hem tanrı var diyorsun kurandan alıntılar yapıyorsun.hem de önünde saygıyla eğilmeyi bırak yerlerde süründüğün aziz üstadın İlhan Arsel denen hödük alabildiğine azılı ateist.adam ebu lehebi solda bırakacak be.sitesinde islamiyetgercekleri.org denen siteye link var. Girdin mi hiç bu siteye.

sana tavsiyem şurada gelmişsin 73 yaşına bırak insanları da biraz ahireti düşün.kendin ne yaparsan yap ama insanları daha fazla zehirleme ve rahatsız etme.

hem kuranı örnek veriyorsun.ama kuranın örtünün ayetlerine alabildiğine karşısın.bu ne ayak.namazı düşünce olarak açıklıyorsun. sünneti tanımıyorsun. açınmak mı modernlik.bak bunlar gerçekten baltalık.galiba senin balta olman kaderin.73 yaşına gelmişsin.ne desem boş.ne desem cevabın hazır.tek isteğim adam gibi yaz.kafiyeli yazacam diye çok saçmalıyosun ve çok itici yazıyosun, tamam şiir yazma demiyoz ama bari yazışırken düz yaz ya.

daha fazla yazacaktım ama inanıyorum ki boş. Peygamberimiz ebu cehilin kapısına defalarca gitmiş, bıkmadan, usanmadan.bende giderdim ama sanırım faydasız.neyse.

sen, hocan,epru denen hanım hepiniz ümitsiz vakalrsınız.sizinle defalarca tartışırım.ama galiba boş.tek isteğim insanları inaçları yüzünden aşağılamayın.hor görmeyin.puta tapan budisti aşağılamıyorsunuz, ama türban takan müslümanı aşağılıyor insan yerine bile koymuyorsunuz. lütfen. İnan insanları yargılamayın. Kendiniz yargılandığınızda nasıl rahatsız oluyorsunuz değil mi?

Fry, 17.04.204

+

Sen delisin be

Hanibal, 17.4.2004

+

Merak etme siğircim, deyyus…

Hanibal, 17.4.2004

+

Her ikisine de yanıt:

“Aferin oğlum memet, sen bu yola devam et!”

H.B. 17.4.2004

+

Balta naber…

(Cindy ile Kazım’dan tam 149 tane gönderilmiştir:

deli@dana balt, 19.4.2004

+

Ulan dalama şeytanın dölü sensin.

hayree@balta.co.uk, 20.4.2004

+

naber lan hödük,

görüşmeyeli oldu baya bi ses ver yaşıyon mu öldün mü? lazımsın sen bize. yoksa kim gösterecek bize doğru yolu dimi ama hade bakem cevap beklerim.

mm, 22.4.2004

+

mm adlı Cüdam,

Yamansın vesselam.

Adın adres defterine işlenmiştir. Bunun ne demek olduğunu bilmek gerektir.

Ne dediysem o!  “Aferin oğlum memet, sen bu yola devam et!”

Mevlana müritleriyle dergahında muhabbet ederken. Senin gibi Cüdam’ın biri bakmış, gülmüş, alay etmiş pencereden.

Müritlerinden biri Cüdamı yakalayıp tokatlamak istemiş. Mevlana ona seslenmiş: “Karışma, o bizim varlığımızın farkına vardı. Cüdamlığı bırakıp adam olmadığı takdirde kalmaz yaşamının tadı…”

Bilmem anladın mı?

Şimdi kal sağlıcakla, Allah hidayet eylesin sana.

H.B. 22.4.2004

+

“Cindy Crawford ve Asim…”’dan 149 tane daha…

dalama@dbalta.de, 26.4.2004

+

“Cindy Crawford ve Asim…”’dan 149 tane daha…

Konu bölümünde: “naber lan dümbük…”

dalama@baltacik.ip, 27.4.2004

+

—– Original Message —–

From: “m m ”

To: Sent: Thursday, April 22, 2004 4:26 PM

Subject: naber lan hödük

+

naber lan görüşmeyeli oldu baya bi sesver yaşıyon mu öldün mü? lazımsın sen bize.yoksa kim gösterecek bize doğ?ru yolu dimi ama hade bakem cevap beklerim.

Mm, 24.4.2004

+

——- Original message ——-

From:  hayribalta  <hayribalta@superonline.com>

Date: Thu, 22 Apr 2004 20:36:29 +0300

Subject: Re:  naber lan hödük: Ne dediysem o!  “Aferin oglum memet, sen bu yola devam et!”

mm adli Cüdam,

+

hayri balata merhaba

Şimdi sen benim cahil, kör ve saygısız bir insan olduğumu düşünüyorsun değil mi? öncelikle sitende bana yer  ayırdığın için teşekr ederim.

mailinde allah sana hidayet etsin demişsin.ama sitende allah olarak (daha doğrusu tanrı) bilgelik, ahlak erdem gibi  kavramları  göstermişsin.bu nasıl bir çıkmaz.ne demek istiyorsun.

cüda nın ne demek olduğunu senden daha iyi biliyorum merak etme.sana uzun uzun yazamayacak kadar meşgul  birisiyim.şimdi benim sana yaptığım saygısızlık oluyor.peki senin müslümanlara yaptığın ne oluyor.başını örten  masum kadınlar? aşağıladığın yetmiyor mu? onları adi, aşağılık x karikatürlere taşıdığın yetmiyormuş bunlar hakaret  değil mi? bir insanın inancıyla dalga geçmekten daha tehlikeli ve daha aşağılayıcı ne olabilir söyler misin? sen müslümanlarla dalga geçmeye devam ettiğin sürece ben veya başkalarıda seninle dalga geçmeye devam  edecektir.merak etme…

ismimi yerimi söylesem gelip kapıma mı dayanacaksın ne yani.senden herhangi bir çekincem mi var sanıyorsun.yanılıyorsun balata.çook yanılıyorsun. cind yi bilirsin.cind crawford.tam senin hayallerindeki gibi bir kadın değilmi? baş örtüsü yok.hatta hiçbir örtüsü yok.modern erdemli yüce bir kadın.bizim kapalı kadınlarımız gibi aşağlık bir sürüngen değil değil mi?  çok hödüksün ya.o fıkranın ne anlamı olduğunu anlamaya çalışıyorsun hala.düşün.çooook düşün.senin gibi yüce  duyguları olan birisi bunu nasıl bilemez.

bak sitende gördüğüm en güzel cümle.ama ne yazıkki biraz uygulama yoksunu sanırım.çünkü sana gelen hiçbir eleştiriye olumlu bakmamamışsın.hep sen haklısın hep sen.  tama balata sen haklı sın ya.

Bilmediklerimiz, yanılgılarımız olabilir. Bu konuda bilmediklerimiz, yanılgılarımızı edep dairesinde bize gösterenlere teşekkür edeceğimiz gibi saygı da duyarız.

Av. Hayri Balta, 25.4.2003

+

Sayın mm,

Önce saygı, sevgi, anlayamamışsınız beni…

Hayvanlar koklaşı koklaşı; insanlar, konuşu konuşu anlaşmalı denmemiş mi?

Dindarım deyen bir insan kâfir de olsa bir başkası ile alay eder mi?

Bak sana senin kitabından yazıyorum:

“Hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir şekilde mücadele et!” (16/125)

“Kullarıma söyle, en güzel sözü söylesinler.” (K. 17/53)

Daha bunun gibi onlarca güzel sözler var senin dininde ve inancında…

Bak bakalım yaptıklarına, söylediklerine bunun yeri var mı insanlıkta?..

“naber lan hödük, naber lan, hayri balata”

Böyle alay etmek yakışır mı bir başkasıyla aklı başında olan bir adama?

Şu “cind crawford ile Kazım” fıkrası ne anlama geliyor?

İki de bir en az 150 tane olmak üzere gönderliyor…

Hayri Balta, bu fıkrada ne söylenmek istiyor vallah da billah da bilmiyor…

“.., başını örten  masum kadınları aşağıladığın yetmiyor mu?” demişsin.

Başörtüsünden rahatsız olana Allah lânet etsin!

Benim isteğim Allah’ın en güzel yaratığı kadınlar, kızlar kadın olduğu için ezilmesin. Sanki bir suç işlemiş gibi kendini gizlemesin…

Bir erkek gibi erkeğin yüzüne baksın. Erkek de nefsine hakim olsun; kadına sulanmaya kalkmasın..

KISACASI: Benim rahatsızlığım “Aman, ülkemiz şu Taliban yolundan gitmesin!”

Türbana, Çarşafa, Burkaya “Allah’ın emri demesin!”

Böyle demek “Allah’a hakarettir!”.

Çünkü “Allah, hükmünü yerine getirendir.!” (K. 13/41)

Eğer Türban, çarşaf Allah’ın emri olsaydı,

6 milyonluk dünyada 5 milyar insan binlerce yıldır başı açık yaşamazdı…

Bir göndermede aynı içerikte 150’ye yakın anlamsız ileti yollamazdı.

“naber lan hödük, naber lan, hayri balata” diye kafir de olsa bir insanla alay edilir mi?

Müslümanım diyen bir insan “Ey inananlar, bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Belki (alay ettikleri kimseler) kendilerinden daha iyidirler.” (K. 49/11) diyen kitabını çiğner mi?..

İyi ya da kötü fikir üreten birine küfür edilir mi? Alay etmek, küfür etmek psikiyatride kişilik bozukluğu değil mi?

“cüda nın ne demek olduğunu senden daha iyi biliyorum merak etme.sana uzun uzun yamayacak kadar meşgul  birisiyim.” demişsin bir de; “Cüda” ayrı ayrı kalmış, uzak düşmüş anlamına gelir. Kafese konan kuşa Cüda gibi etme güzel kuş denir.

Cüdam ile olgunlaşmamış, ham kalmış insanlardan söz edilir.

Sahi uzun uzun yazamayacak kadar meşgul olan biri 150’ye yakın iletiyi zaman bulup da nasıl gönderir?

Bu nedenlerle sizleri Allah’a havale ediyorum.

İyi niyetli bir dindarı başkasını taciz eder mi? Bir başkası ile alay edene ve de  küfür edene “Allah sizi islah eylesin!” denmez mi?..

Bende hizmet etmek yok kötülüğe (Şeytana)… Şimdi kalınız sağlıcakla.

H.B. 1.5.2004

+

?? alooo

dümbük sana mail yazdık dimi adam gibi cevap versene hödük bozma adamın asabını ade

mm, 4.5.2004

+

(Yukarıdaki 1.5.2004 tarihli yazım4 4.5.2004 tarihinde göndermem üzerine gelen…)

mrb balata

kızma hemene bana, ne dedi ki bu arkadaşın sana, şimdi sorarım sana,
ben mi seninle daha çok dalga geçiyorum yoksa sen sitendeki karikatürlü yazılarla müslümanlarla mı daha çok.cevap ver bana.

sitendeki o karikatürleri kaldırmadıkça ben veya başkaları daha çok dalga geçecektir. Sen insanların inançlarıyla dalga geçiyor ve bunun adına fikirlerini söylemek diyorsun.bende sana maillerimde fikirlerimi söylüyorum anladın mı?

sen sitende nasıl karikatür yayınlıyorsan bende sana fıkra gönderiyorum.nede
olsa kapalı müslümanlara bakarken güldüğün gibi bu fıkralarada gülüyorsundur sanırım.

sayın balta.sitendeki karikatürleri kaldırmanı istiyorum.dinsiz köpeklere uyma eğer varsa dinin.bide kurandan sadece işinin yaradığı şeyleri çekip çıkarma.al sana madem kurandan istiyorsun örnek.

26/100- İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.”

26/101- “Candan bir dostumuz da yok.”

26/102- Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.

26/103- Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi.

26/224- Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar.

26/91,92,93- Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allahı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mi veya kendilerini kurtarabiliyorlar mi?” denilecek.

2/11- Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak islah edicileriz!” derler.

2/12- İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.

2/13- Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mi edelim?” derler.İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.

4/88- Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Allah onları yaptıkları işlerden dolayı başaşağı ederek eski konumlarına (küfre) döndürmüştür. Allah’ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için asla bir çıkış yolu bulamazsın.

24/31- Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut okullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin  oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış
hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarınıyere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!

16/22- Sizin ilahınız tek bir ilahtır. Ahirete inanmayanların kalpleri bunu inkâr etmekte, kendileri de büyüklük taslamaktadırlar.

10/17- Artık, Allah’a karşı yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? Şüphe yok ki (böyle) suçlular asla kurtuluşa ermezler.

16/116- Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah’a karşı yalan uydurmak için, “Şu helâldir”, “Şu haramdır” demeyin. Şüphesiz, Allah’a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler.

sayın balta bilmem yeterli mi; lutfen bu mailimede cevap bekliyorum.özellikle 26/224 nolu ayeti bana bi açıklarsan çok sevinirim. kendine iyi bak.sana hakaret etmek alay etmek meraklısı değilim.işim gücüm var.yeterki sende inananlarla alay
etme.

kal sağ lıcakla…

mm, 1.5.2004

+

naber balata ya sesin çıkmaz oldu. ayıp ediyosun ha. ses verde yaşıyor msun bilelim.memleketin senin gidi aydınlara ihtiyacı var.hade bakiim.bi ses ver.

+

hede@hodo.bal” adresinden yukarıdaki iletiden 149 tane alt alta gönderilmiştir. 17.5.2004

Bu edepsiz ve densize yanıt verme gereği duyulmamıştır. H.B. 17.5.2004

+

Densizlere,

Yaptıklarınızı kötü insanlar yapar; iyi insanlar  yaptıklarınızı yapmaz, yaptıklarınız iyi bir insana yakışmaz..

Din ilminde kötülüğe hizmet edenlere Şeytana hizmet ettiği için “Şeytanın dölü” denir. İyiliğe hizmet edenler de “Tanrı’nın dölü” olarak nitelenir.

“Şeytanın dölü” derken amacım sizi aşağılamak değildir; yaptığınız işin kötü olduğunu bildirmektir.

Yaşamım boyunca düşüncelerimden ötürü bana hakaret edilmiştir. Ben çocukluğumda kavga ederken bile kimseye sövmemişimdir.

Amacım yaptığınız işinin kötü bir şey olduğunu bildirmektir. Eğer hakaret olarak algıladıysanız ilk işim sizlerden özür dilemektir.

İyi insan, hele dindarlık savında bulunuyorsa, kimseyi incitmemelidir.  Sizlere ne denir, düşüncelerinden ötürü birine hakaretten zevk aldığınıza göre, dense dense kötülüğe (Şeytana) hizmet eden biri denir.

Dinlerin bir amacı vardır: O da insanın nefsini terbiye etmesidir. İnsanım, dindarım deyen insan önce nefsini temizlemelidir. Tanrı’yı bilen ve ondan korkan bir insan, inancı ne olursa olsun, hakaret etmemelidir…

Hem sizlerin adı adresi yok mu? Kişiliğini gizleyen bir kişinin söylediklerinin kıymet-i harbiyesi olur mu?

Hem “Allah’tan başka kimseden korkmayız!” dersiniz. Hem de kimliğinizi gizleyerek kötülüğe (şeytan’a) hizmet edersiniz…

Sen önce şu Cindy ile Kazım ilişkisi ile ne demek istediğini anlat. Anlat da git yatağında yat rahat rahat…

Hır- gür ahmağa mahsustur. Hır-gür edenler karşısında susulur.

Ben sizlere ne deyim. İyisi mi sizleri Tanrı’ya havale edeyim… Tanrı sizleri ıslah etsin diyeyim…

H.B. 20.4.2004

+

Suat Kocaman,

Sayın Balta,

Beylerde ( yada beyde) eksik olan terbiye. Üzmeyin kendinizi. Tonlarca görmüşsünüzdür yaşamınız  boyunca.

Antik cağda yasamış bir düşünür (adini unuttum simdi ) söyle diyor. ” Fikirlerinize katılmıyorum ama bunları özgürce söyleyebilmeniz için canimi veririm ”

Demokrasi, söz, düşünce özgürlüğü……. Yaklaşık  20 senedir Almanya’da yasıyorum.

Almanlar şöyledir, kültürleri böyledir, biz böyleyiz diye atıp tutarız kendi aramızda.

Bitiyorum bu Alman ( yada Avrupalının) ” söz, düşünce özgürlüğü ” anlayışına.

Biz birazcık bizden farklı düşüneni, farklı olanı düşman biliriz, dışlarız, konuşturmayız.

Terbiyesiziz sizin anlayacağınız.  Herhalde bu terbiyesizliğin bir kısmını da  İslam’ın  acımasız, başkasına yasam hakki vermeyen  kati öğretisinden almış olmalıyız.

Başkasına saygısı olmayanın kendine saygısı olur mu ? Adam fikirlerini bir Site kurmuş yazıyor. İsine gelmezse okumazsın. Madem sana göre saçma anlatıyor. Vaktini neden harcıyorsun bu saçma şeylerle ve ” pis aydınlanmayla ”  Okumazsın olur biter. Birde vaktini yine harcıyorsun oturup mesaj yazıyorsun.

Rahmetli babam  söyle derdi . Affınıza sığınıyorum….( Arap cani sıkılınca terazide şeylerini tartarmış )

Bunlarda böyle, can sıkıntısından anlamsız şeyler yapıyorlar.  Bu beylere ( yada  beye) önerim birer terazi satın almalarıdır. Böylece  can sıkıntılarını gidermiş olurlar.

Selamlar, sevgiler

Sağlıcakla kelin üzmeyin kendinizi

Suat Kocaman, 18.4.2004

+

Sayın Kocaman,

İlginize teşekkür eder sevgiler sunarım.

Sağlıcakla kalınız.

H.B. 18.4.2004

x 

Mam Hup Şaralop,

Sayin Hayribalta,

Din kitapları insanları doğru yola yöneltmek amacı ile yazılmıştır, fakat insanlar bu kitapları maalesef istedikleri gibi yorumlamışlar ve kendi çıkarları için kullanmışlardır.

Sorunuzu tam anlayamadım kusura bakmayın biraz daha acık şekilde sorarsanız size yardimci olmaya çalışırım. hürmetler,

Mam Hum Saralop, 1.5.2004

+

Sayın Mam Hup Şaralop

Önce saygı, sevgi ama; niçin Mam Hup Şaralop? Başka e-posta adresi mi yok…

Bilmiyorum, hangi yazımdan alındın da bu iletiyi gönderdin bana…

Diyorsun ki: “Din kitapları insanları doğru yola yöneltmek amacı ile yazılmıştır, fakat insanlar bu kitapları maalesef istedikleri gibi yorumlamışlar ve kendi çıkarları için kullanmışlardır.”

Peki insanlar, bütün dinciler, bütün inananlar, durup dururken niçin birbirinin canına kıyıp malını yağmalamıştır?..

Anlaşılan Nam Hup Şaralop benim sitemdeki birçok bölümleri okumamıştır.

Peki bu tek Tanrılı dinlerin kutsal kitaplarındaki şiddet ayetleri nasıl yorumlanacaktır? Şiddet ayetleri Sitemizin Kuran’dan bölümünde tek tek sıralanmıştır…

Nam Hup Şaralop dostum, bütün dinler başkalarına tahakküm etmenin en kolay ve sağlam yoludur.Böylece ekonomik durumu zayıf olanlar zengin olmanın yolunu bulur.

Bunlardan İsa gibi birkaç tanesini ayrı tutarak; Musa’nın, Davut’un, Süleyman’ın, Muhammed’in ve de çevresinde ona hizmet edenlerin servetlerine bak…

Bütün dinler uygulanan şu şekliyle insanları Tanrı’dan uzaklaştırır. Her din inananlarını kendi kurallarına inandırmaya çalışır. Oysa kutsal kitaplar da çok güzel tümceler de vardır. Bu tümcelerin kimisi beşeridir; kimisi, ilâhidir.

Marifet, beşeri olanla ilahi olanı bulmaktaır. Beşeri olanı bir yana bırakıp ilâhi olanı yaşamına uygulamaktır.

Örneğin: Kutsal kitapta: “Tanrı’ya yaklaşın; O da size yaklaşacaktır.” (Yakup’un Mektubu. İncil. Matta, 4/7)

Bu tümce ise Kuran’da aşağıdaki şekilde: Eğer Allah’a yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayağınızı sağlam basmanızı sağlar.” (Y. N. Öztürk çevirisi, K. 47/7) dile getirilir.

Ne var ki Tanrı bilgisinden yoksun bizim ilâhiyatçılar  bu tümceyi “Allah’ın dinine yardım ederseniz” anlamında çevrilir.

Varsa eğer Allah’ın dini; dine yardım edilmez, ancak uyulur… İşte ilâhiyatçılar insanları bu şekilde Allah’tan uzaklaştırır.

Allah’ın dininde vurma öldürme, ganimet ele geç irme yoktur. Tanrı tek olduğu gibi dini de tektir. Allah dinini yaşamak için bütün insanları barışa, kardeşliğe, doğruluğa, dürüstlüğü, anlayışa, hoşgörüye getirmek gerekir…

Allah korkusu olan İnsanların birbirine anlayış göstermesi,  barış içinde yaşaması; sevin, sevilin, sevişin kesinlikle birbirinizi öldürmeyin, malını yağmalayıp ırzına tecavüz etmeyin demeyi gerektirir…

Şimdi söyle bana Mam Hup Şarolup ne anlama gelir? Mam Hup Şarolup’a

Böyle güzel sözleri sana kim söylemiştir.

Bana biraz gayri ciddi geliyor…Şimdi kal sağlıcakla, saygılar, sevgiler sana.

H.B. 1.5.2004

Abidata,

Sehr geehrter hayribalta

Sayfanızı tetkik ettim, Hiç de tatmin edici değil, tam tersine inanın karanlık ve de yabani,hatta hayvandan daha aşağı düşürüyorsunuz. Diyorsunuz ki insanin kendi karakterleri  ve yaratması- tanrı diyorsunuz.Jon Maslier bile Ki kendisi Materyalizmin babasıdır. Bu Herif bile sizin yazdıklarınızı (düşüncelerinizi) Bırakın bir insanın düşünmesini, hayvanların bile böyle hezeyanları düşünemeyeceklerini söylüyor. Eğer siz gerçekten inatça: Alken, fikren, vicdanen, kalben, anlamak ve idrak etmek isterseniz, sizi davet ediyorum.

Buyurun……http://www.risale-inur.org/nurrisaleFrameset-1.htm

Mit freundlichen Grüßen

Abidata Team

info@abidata.de, 05-03.2004

+

Sayın Abitada Team,

Önce sana selam edeyim, sonra da diyeceklerimi diyeyim.

Öncelikle şunu belirteyim; ben, Allahsız, dinsiz değilim; ben, kendi Tanrı ve din anlayışımı dile getirmekteyim…

Beğenip beğenmemen senin sorunundur; düşüncelerim benim onurumdur.

Biz hayvan değiliz; aklımız var, inceleriz; gerçeği bulmak için mâna âleminde yüzeriz…

Sizin başka düşünce ve inançta olmanız da haktır… Allah’ın isteği gereği abitada ile Hayri Balta farklı farklı düşünecektir…

İslam dünyası doğuşundan bu yana mümin-kâfir ayrımı yaparak; kendisi gibi düşünüp inanmayana karşı, “İmana gel ya kâfir! diyerek cihat açmıştır… Bu savaşlar sonucu bol bol ganimet topladıktan sonra derin bir uykuya yatmıştır; insanlığa, bilim alanında hiçbir katkı yapmamıştır…

Örnek vereyim: Yeryüzünde 20.000 buluş (icat) yapılmış; bu mucitlerden bir tanesi olsun İslam dünyasından çıkmamıştır…

Hepsi İslam’ın temel kitabı Kuran’da ve Hadis’te varmış; varmış da bunu bulup çıkaran bir Müslüman niçin çıkmamıştır?

Daha bu tür binlerce soru çıkar eğer Allah’ın verdiği aklı kullanırsanız…Bu konuda akıl yürütmeyerek kuru kuruya Allah deyip durursanız; Afganistan’ı, Irak’ı işgal ederek ırza geçen, işkence yapan kâfirlerle nasıl başa çıkacaksınız?

Aklı olmayanın dini olmaz demiş din bilginleri; soruyorum nedir aklın görevi, Yalnızca Kuran ve Hadis kitaplarını ezberlemek mi?

Kuran ve Hadis kitaplarına verirseniz kendinizi; Amerikan ve İngiliz gavurundan kim kurtaracak sizi?

Allah mı? Allah yardım etseydi dünyanın her yerinde terörist diye kurşunlanan Müslümanlara yardım ederdi? Nedir sahip çıkmamasının nedeni? Ben söyleyeyim mi, nedir nedeni? Bunun nedeni Allah’ı bilmemesi…

Gelin aklımızı, sağduyumuzu, vicdanımızı kullanalım…Bize hiçbir yararı olmamış ve olamayacak bir anlayışa sapmayalım…

Şimdi kal sağlıcakla, yeniden selam sana…

Av. Hayri Balta, 3.5.200

X

Yalçın Koçak,

Sayın Hayri Balta , daha önceki maillerimde belirttiğim  gibi yazılarınızı her gün okuyorum hata diyebilirim ki kaçırdığım yazınız yok.

Sitenizi her gün hatta bazı günler birden fazla ziyaret ediyorum özellikle İlhan Arsel Okulu ve Okurlardan Mektuplar çok ilgimi çekiyor.

Bazı arkadaşlara da söyledim; onlarda ziyaret ediyorlar, bazılarına da çıktı veriyorum…

Yalçın Koçak, 13.5.2004

X

Hüdai Yavalar,

Sayın Hayri Bey, Uzun zamandan beri sizlerle haberleşemedik.; fakat sizlerin; öğretici, akla yakın, samimi yazılarınızı her zaman okuyarak çok bilgiler ediniyorum.

Çok sevdiğim ve takdir ettiğim Sayın İlhan Arsel’in yazılarını bizlere göndermeniz beni çok mutlu ediyor.

Sayın Levent Ertürk’ün yazısı da çok güzeldi.

Sağlıklı günler için de mutluluklar dilerim.

Sizleri çok takdir eden bir dostunuz…

Hüdai Yavalar, 16.5.2004

X

Noreply,

Nedir bu ya nesiniz siz?

Üff!

Noreply, 17.5.2004

 

Sayın Noreply,

İnsanım, T.C yurttaşıyım.

Düşünmekteyim, araştırmaktayım..

Daha başka ne yapmalıyım?

Saygılarımla,

H.B. 17.5.2004

X

Sayın MM,

Anlaşılan ilgi göstermektesin bana. Adam senin yaptığını yapar mı ilgilendiği adama.

“mrb balata” diye başlıyorsun her gönderdiğin mektubuna. Benim soyadım “balata” değil “Balta”. Bir de diyorsun benim amacım alay etmek değil vallaha…

Şu alaycı satırlar kime ait: “kendine ii bak.sana hakaret etmek alay etmek meraklısı değilim.işim gücüm var.yeterki sende inananlarla alay etme.kal sağlıcakla…”

Yazma ve noktalama kurallarındaki yanlışları düzeltmiyorum. Senin gibi Kuran bilgisi olan adama bunları yakıştıramıyorum. Bu kadar sallapati yazı yazmanı cahilliğine değil de işlerinin çokluğuna bağlıyorum.

Aşağıdaki iletilerinden birinde “kızma hemene bana, ne dedi ki bu arkadaşın sana,” diyorsun. Benim Kuran bilgisi olan kardaşım; uyuşturucu mu aldın, içki mi içtin, meczup musun, kendinden mi geçtin? Söylediklerini niçin bilmezden gelirsin?

Şimdi bak dediklerine… Yakışır mı bunlar senin gibi işi gücü çok birine? “ıı alooo dümbük sana mail yazdık dimi adam gibi cevap versene hödük bozma adamın asabını hade naber lan hödük:”/naber lan hödük/naber lan hödük naber lan görüşmeyeli oldu baya bi sesver”

Anlaşılan nefs-i emarenin (Şeytanın) emrindesin. Dikkat et de bu nefsi emmaren seni daha fazla fingirdetmesin…

Alaylarınla, saldırganlığınla, küfürlerinle beni yanına çekemezsin. Ancak ve ancak güzel ahlakın, edebî üslubunla beni kendine çekebilirsin…

Bir de şu çarşaflı karikatürler konusunda beni tehdit etmektesin. Sorarım her gün hemen hemen her gazete ve dergide bu karikatürler yayınlanmakta iken sen nerdesin? Niçin şeriatla yönetilen ülkelerde kadınların burkaya, çarşafa sokulduğunu görmezden gelirsin? Sizde hiç mi kadına saygı, sevgi yok; yaratanın yarattığı en güzel varlığı, burka, çarşaf diye tül hücreyle nasıl gizlersin?

Allah bile. “Ben gizli bir hazine idim. Bilinip görünmek istedim; bu nedenle zuhura geldim!” (Hadis) derken; Allah, kendi yarattığı en güzel varlığı niçin gizlesin?

Kuran’da birçok yerde: “Allah’ın hükmünü geri çevirecek kimse yoktur.” (K. 13/41) denir. Allah, hükmünü yalnız Müslümanlara mı geçirir? Allah’tır bu eğer tesettür kendisinin emri ise hükmünü Müslüman olmayanlara da geçirir. Bu da gösteriyor ki tesettür Müslüman’ım diyenlerin tercihidir.

Hem o karikatürleri yapan ben değilim; eğer sende yürek varsa karikatürleri yapanlara kükremelisin?

Diyorsun, bana “karikatürlü yazılarınla “ alay etmektesin İslam’la… Diyorum ki asıl alay eden İslam’la o çarşafı, burkayı giydirenler değil mi kadına?…

Soruyorum şimdi sana benzesin mi bizim ülkemiz Afganistan’a, Suudi Arabistan’a? Unutma, değil şeriat düzenini Ilımlı İslam’ı bile getirttirmezler adama…

Türk ordusu Cezayir Ordusundan daha az bağlı değildir çağdaşlık ilkesine. Hele bir denensin de bak, nasıl yapıştırırlar Osmanlı tokadını adamın ensesine…

Ha sen adını ve adresini versene; niçin gizlenmektesin şu “MM” simgesine? Merak etme, “MM” demekle değilsin serbest suç işlemekte. E-posta ile tehdit etsen bile, bulursun kendinin kanunun pençesinde. Şimdi vereceğim şu haberleri iyi izle:

“E-mail ile tehdit savuran adama 20 yıl hapis…” (Gözcü, 26.5.2004)

Sanma ki “MM” simgemle gönderdiğim iletiden beni bulamazlar. Unutma bu dünyada yaptığının hesabını öldükten sonra sormazlar, bu dünyada sorarlar…

Şimdi de oku şu haberi. İsterim bu haber üzerinde derin derin düşünmeni: “ “Savcılık, gazeteye gönderilen e-mailin izini sürerek  İnsan Güven’i katleden İBDA-C üyesi 9 kişiyi ele geçirdi.” (Dünden Bugüne Tercüman, 18.5.2004)

Asım Yenihaber takma adlı Mehmet Doğan da senin gibi e-mail adresinden beni bulamazlar düşüncesiyle yazılar göndermişti Vakit gazetesine. Gönderdiği yazıda: “Onbaşı bile olamayacaklar General olmuştur” deyince 312 generali davacı olması üzerine çekilmişti mahkemeye.

Davalı 312 generale bir trilyona yakın ödeme yapması için karar verildi. Ayrıca 1 yıldan 3 yıla kadar da hapis cezası istendi.

Vakit gazetesi e-posta ile gönderildiği için yazanın kimliğini bilmiyorum dedi. Mahkeme telekom’a bir yazı gönderdi. Telekom: “Bu yazılar Mehmet Doğan’ın evindeki telefondan gönderiliyor” demesin mi?

Sandılar ki Allah’ın dinine hizmet ettikleri için Allahları kendilerini korur. İyi bil ki Allah insanların işlerine karışmaz seyreder durur…

Peygamberinin Ehl-i beytini, dünürlerini, damatlarını, çocuklarını korumayan Allah  Asım Yenihaber takma adını kullanan Mehmet Doğan’ı ve e-maille gönderdiği yazıları yayınlayan Vakit gazetesini nasıl korur?

Gelelim sorduğun soru üzerine Kuran’ın 26/224 ayetine. Bak ne yazıyor ne yazıyor bu ayetin nüzul sebebinde: “İbn Abbas der ki Hz Peygamber zamanında biri ensârdan diğeri ise başka bir kavimden iki kişi birbirlerini hicvediyorlardı. Her birinin yanında kavimlerinin azgınları, sefihleri bulunuyordu. Bunun üzerine Hazreti Allah bu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu.” (İbn Kesîr tefsirinin 3. cilt; 353-354’ten aktaran Abdulfettah EL-KÂDİ)

Ne deniyor bu ayette; eğer Kuran Allah sözü ise ya da benim inandığım gibi Peygamber sözü ise “Birbirinizi hicvetmeyin” diyor. Tam senin bana yaptığına benziyor… Bu sözleri bana değil sana söylüyor…

Sayın “MM”, Mevlana gibi “Hamdım, yandım, piştim!” kendime geldim. Tekkede, tarikatta eğitim öğretim gördüm. Nice fırınlara girip çıktım pişe pişe  gerçeğe erdim…

Densizce, edepsizce benimle alay edip bana küfredenlerin çarpılarak ağzı burnu eğilir. Tam elli beş yıldır bana yapılanlar karşısında senin yaptıkların çok hafif gelir…

Ben ne şeytanlar, ne cinler, ne iblisler, ne insler, ne cinsler gördüm… Bilenler bilir, evvel Allah hepsinin de defterini dürdüm…

Sitemi beğenmiyorsan girmezsin olur biter. Seninki porno profesörün yaptığına benzer. Hem en lüks otellerde porno film izler, hem de ahlak bozuldu diye ahkam keser… Verdiğim bu ders bu gün sana yeter.

Şunun şurasında günde 20-25 kişi siteme giriyor. Bu 20-25 kişi niçin seni böylesine geriyor?

İslam dünyası terörist diye anılıyor. başına bombalar yağdırılıyor. İşkenceden, tecavüzden geçiriliyor; gözlerin bunları görmüyor da beni görüyor.

Şems, bir gün Mevlana’nın meclisine girer. Bir süre dinler. Bakar ki hep dinden, imandan, Hadisten, Kuran’dan söz  ediliyor. Birdenbire patlıyor şöyle diyor: “Yahu sizin hiç mi görüşünüz yok. Niçin  yeni şeyler söylenmiyor da hep  geçmişte söylenenler tekrar ediliyor?” Mevlana görünüşü kurtarmak için: “Dün söylenen dünle geçti cancağızım; bu gün için, yeni sözler söylemek lâzım.” diyor

Günümüzden yedi asır önce söylenmiş bu sözler. Sayın “MM” ise yeni sözler değil eski sözleri söyler… Yeni sözler söyleyene de söver. Sitenden şu şu yerleri silmezsen diye tehdit eder… Yalnız ben değil başkaları da tehdit eder, alay eder, küfreder, der…

İyisi mi çok olan işine gücüne bak. Eğer günah işliyorsam inan ki Allah benden hesap soracak… Buna inanmayıp da Allah yerine hesap sormaya kalkanları Allah Cehennemde cayır cayır yakacak… Benim “cüdam” (çok ham demek…) karakterli “MM” de buna tanık olacak…

Hem unutma bundan sonra bütün yazdıkların girecek sitemin giriş ve ilgili sayfasına… Bu arada gönderilecek okuyucularıma. Okuyucularım bir sana baksın, bir de bana.

Sen ki Müslüman’sın ben ki sana göre kâfirim.  Okuyanlar “Ulan bu nasıl Müslüman!” diyeceklerdir eminim.

Ne işin var senin mâna aleminde… Sen nerede mâna âleminde gezmek nerede? Girdin mi boğulup gidersin mâna denizinde İyisi mi otur oturduğun yerde…. başın girecek derde…

Sevmeye başladım seni… Cudamlıktan kurtulur adam olursun belki…

Son durak “Âdem” olmaktır. Adem olmak ise senden çok uzaktır…

Bilmem anlatabildim mi? Bir insana bundan daha güzel ders verilebilir mi?

Kal sağlıcakla,

Av. Hayri Balta, 27.5.2004

 

KAS KAFALARA….

(Kaz Kafalılara demek istiyor… HB)

 

Sn. Zavallı,

Adının önündeki ( Avk. ) Ek ne anlama geliyor….

Bana AVANAK gibi geldi de :)). Neyse öyle herkesle konuşmam seni adam sıfatına da koymuyorum ama bazı konuları hatırlatayım dedim:

TÜRKLERİN ANCAK MÜSLÜMAN OLDUKTAN SONRA CİHAN DEVLETİ KURDUKLARIN

Şunu sende biliyorsun ki SELÇUKLU VE OSMANLI Türklerinin MÜSLÜMAN olduktan sonra kurduğu en büyük iki büyük devleti.

Aynı kanı taşıyan aynı RUHU taşıyan Türk milleti kendisini Kurtuluş savaşında da kurtarmıştı. O zaman laik değillerdi eğer laik olsalardı ne Atatürk’ün dediği gibi merminin önüne atlarlardı, ne de ölümüne çarpışırlardı. Günümüzün pısırık laikleri’nden bazı alıntılar la olayı ispatlayalım

Mistır Tarkan Tevetoğlu :

“TC’ ye askerlik yapmam ülkeme dönmüyorum” dedi. Ama sonra ne oldu yine Atatürkçü modern gençlerimiz onu ülkesine dönünce çılgınca alkışladı. Kasetleri yine yok sattı. Ama adam baştan ne mal olduğunu göstermişti. Aslında çok da önemli değildi alkışlanması, çünkü alkışlayanların da ne mal oldukları belliydi.

Zavallı korkaklar topluluğu Ordu sadece anaları avutmak için ŞEHİTLİK lafını kullanıyor. Ama merak etmeyin çok değil 60-70 sene sonra ülke tam istediğiniz gibi olacak. Ama ya bir savaş çıkarsa. eeeeee o zamanda askerimiz de tam Amerikan askeri gibi olacak.

Bay Zübük Zade onlara öldükten sonra ne verecek, laiklik onları nasıl avutacak.  Siz zavallılar da şöyle diyeceksiniz.

-Arkadaşlar hadi gelin laiklik bize güzel şeyler verecek hadi savaşalım ve laiklik için ölelim. Ulan bu zihniyet bile ne kadar yobaz ve aptal olduğunu gösteriyor. İnsan elde edemeyeceği bir şey için ölür mü ????? Bilim adamları bile söylüyor Dünya yakın zamanda yok olacak. Ulan yakın olmasa ne olur bir gün zaten yok olacak….. Ama bunları niye anlatıyorum ki at gözlüklerinizi çıkartmalısın…

Ya çok salaksınız yada bazı garibanları salak yerine koyuyorsunuz ?

Kurtuluş savaşında cepheye mermi götüren analarımız yerine çayıra-ovaya, kumara-bara, seks partilerine partner götüren genç kızlarımızı ve tırnağındaki oje düşecek korkusuyla yanıp tutuşan annelerimizi görüyorum.. Sen ne görüyorsun ? . Gerçekten de bir savaş çıksa çil yavrusu gibi nasıl dağıldığınızı ve pısırıklığınızı o zaman göreceğiz…

Neyse KURTULUŞ savaşına da senin soyundan insanlar katılmışlardır elbet. Sen o insanlara İNANDIKLARI MANEVİ DEĞERLERE küfür ederken o insanlar o zamanlarda senin gibi geri zekalılara bir yurt vermek için ölüyorlardı. Ama laik’çe değil MÜSLÜMANCA.

Başlarındaki Zübük-Zade’de aynı zamanımızdaki siyasetçiler gibi rolünü ustayla oynuyor. Bir yandan onlarla CAMİDE DUA ederken diğer yandan İSLAMA olan kinini nasıl eylemlere dönüştürebileceğini araştırıyordu. Gariban halk da bu ustaca olmayan ve hala günümüzde de uygulanan adice oyunu gerçek zannediyordu ve iki yüzlü insanların gerçek yüzünü göremiyorlardı.

Savaş bitti yurt kurtulmuştu, artık pis emellere gelmişti sıra. Ama zübük-zade o kadar salak bir insandı ki. Kendi ağzıyla anlattığında bile gerçekleri söylüyordu. “BU İMANLA BİZ BU SAVAŞI KAYBETMEZDİK”. diyordu fakat İMANI nasıl yıkabilirim diye düşünüyordu.

O zavallı zübük zade şimdi öldü ama hala gerçekleri görmeyen, hala İMANI silmeye çalışan, hala insanlarla dua edip, iki yüzlülüğünü saklayan ( Hacıbayram-ı Veliyi ziyaret eden iki yüzlüler gibi ) bilimin gösterdiği ve ispatladığı gerçekleri saptırmaya çalışan, bir sürü salak var sende önde gidenisin.

Ama o kadar salak ve zavallısın ki senin yazdıkların da tam bir avanağa yakışır şekilde zavallıca….. Neyse gerçekler acıdır nedir gerçekler.

SELÇUKLU VE OSMANLI

KURTULUŞ SAVAŞI

BİLİMİN İSPATLADIKLARI.

VE SİZ ZAVALLILARIN SÖYLEDİKLERİ

Soru-Cevap Köşesi ?

Soru ?

Neden İSLAM Afrika’nın uzak kabilelerine gitmedi onların ne suçu var ?

Cevap:

İnsanlar yokken bir hak talep ediyorlar mıydı ? Yani beni yarat YA RABBİ bu benim hakkım.diyorlar mıydı. Tabi ki hayır. Onları nasıl yokluktan  varlığa getirdiyse YARADAN yine aynı yokluğa geri döndürecek ama onları KULLANARAK İSLAMA SALDIRANLARLA DA hesaplaşacak…

O insanlar zaten oldukları ALEME dönecekler. Ve KURAN-IKERİM’DE DE ZATEN BU KONU “BİZ PEYGAMBER GÖNDERMEDİĞİMİZ KAVİMLERİ SORUMLU TUTMAYIZ” deniyor.

Yoktun, Varoldun,

İsyan Ettin, Beter Oldun,

Anlamadın, Yok Oldun,

Anladın, Ebed Oldun.

O kadar salak olduğunu ve bu dökümanı okumak istemediğini bildiğim için e-mailime “Size bir dosya gönderdim belki işinize yarar” gibi bir olta attım :))

KAS KAFALARA….

X

10.6.2003 tarihli Vatan gazetesi

İRANLI GÜZEL “ÇARŞAFI ÇIKARDI, GÖBEĞİNİ ATTI”

İRANLI GÜZELİN ATTIĞI GÖBEK MOLLALARA TOKATTI

 

Haberin için

Yemin olsun ki

 

ANNENİ BÖYLE GÖRMEK İSTERDİN DELİCESİNE

BELKİ MUTLU OLURDUN O ZAMAN,

YAZIK OLDU KAFİRLER ÇETESİNE

ANNENİ KURTAR KALMADI ZAMAN

X

KURAN KURSLARI YEMİNİ

“Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim…

Türkiye lâik bir memleket haline gelmiştir.

Hayatımı, Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma; Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime…

Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime…

Kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devletinin kurulması için devlet idaresinde söz sahibi mevkilere gelmek için çalışacağıma…

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağıma

Dinim, Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.”

X

Biz de çok ilginç yaratıklar var.

Açıklayamadığı olayı Allah’a yıkar.

Allah nasıl böyle yapar?

Geçti vahiy dönemi sür aklını çağa…

CEVAP

Aslında öyle değil değişti nesil

Korkak, pısırık ve sefil

Salak olduğunu bildiği halde

Çekmeye çalışır gözlere perde

X

Müşkülüm hâl eyle, gizlenme Yârab!

Niçin hep zengine ihsânın senin?

Bu yoksullar kulun değil mi acep!

Bu mudur adalet imkânın senin?

CEVAP:

Anlamaz ALLAHIM(c.c) bunlar öküz gibidir

Hepsini benzettik son kalanlar dibidir.

Fizikle, kimyayla, biyolojiyle açtık savaşı

Ama onların asıl istediği it dalaşı.

İsterlerse çekinmeden onu da yaparız,

Biz bunları çıktığı deliğe adam eder sokarız…

Başka eleştiri avanak, 27/01/2004

X

Fikri Olmayan Küfürbaz’a,

İşte ilk sorunun yanıtı: “Av” yerine belki, bir yerde, yanlışlıkla “Avk” yazmış olabilirim. İyi bil ki “Avk” yı bir amaçla yazmış    değilim.

Öyle anlaşılıyor ki binde bir yaptığım bu yanlışlıktan yararlanmaya kalkmışsın. Hem küfretmiş hem de  “avanak” sıfatını takmışsın…

Bil ki fikri olmayanın küfrü vardır. Kim herhangi birine küfrediyorsa bilin ki o, asıl avanaktır.

Din; ahlak, edep, hayadır. Ey Küfürbaz sende ahlak, edep ve haya var mıdır?..

Din; “Den”dir, “Densizlik” değildir. Ey Küfürbaz, senin yaptığın ise ahlaksızlık, edepsizlik yanında düpedüz “Densizlik”tir.

Şu söylediklerine bak hele: “ANNENİ BÖYLE GÖRMEK İSTERDİN DELİCESİNE” demişsin bana bir de… Annem göbek atıp eğlenmek isterse, elbette eğlenmeli gönlünce… Ben molla mıyım? Niçin annemin özgürlüğüne posta koyayım…

Yazılarından anlıyorum ki senin derdin benden daha çok Mustafa Kemal Atatürk’tür. Zaten şeriatçının en büyük düşmanı laikliği getiren Atatürk’tür…

Yazdıklarınla hem bana hem de sizin gibileri kulluktan kurtarmaya çalışan Atatürk’e hakaret etmişsin. Türklerin en büyük önderi Atatürk’e bir de tutmuş “Zübük Zade” diyerek halt etmişsin…

Bütün bunlar yanında “Korkak, pısırık ve sefil” değilim demişsin.  Burada da halt etmişsin.

 “Korkak, pısırık ve sefil” değilsen; adını, soyadını ve de açık adresini niçin gizlersin sen? Haydi göster bakalım; adını, adresini özdensen…

Sen ki Allah’ına güvenirsin. Bütün şeriatçılar gibi: “Allah’tan başka kimseden korkmam!” dersin. İşte sana meydan Allah’tan başka kimseden korkmadığını göstermelisin…

“Korkak, pısırık ve sefil” olsaydım adımı, sanımı, fotoğrafımı Siteme koyar mıydım? Sizin gibi öldürmekten başka bir niteliği olmayanlara karşı düşüncelerimi açıklar mıydım?

“KURAN KURSLARI YEMİNİ” başlıklı küfür namen senin ne mal olduğunu gösteriyor. “Mustafa Kemal dinsizli ile mücadele edeceğine” ve de     “Hayri balta gibi köpeklerle ölümüne savaşacağına… yemin ve kasem” ettiğine göre niçin saklanırsın öyle karanlık izbelerde.

“Korkak, pısırık ve sefil” olmayan “Başka eleştiri” şifresi ardına gizlenir mi? Bakalım öbür dünyada Allah’ın sana yüz verir mi?

Şimdi bir kafir dediğin adamın ağzından çıkanlara bak; bir de ahlak ve edep sahibi olması gereken birinin ağzından çıkana bak!… Şimdi söyle bakalım, bunlardan hangisine hidayet nasip eylesin Hak…

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Söyleyecek söz bulamıyorum doğrusu…

Yine de selam sana. Kuran Kurslarında laikliğini kaldırmak ve şeriatı getirmek için ölüp öldürmeyi  öğrettiklerini bilirdim ama küfürbazlığı da öğrettiklerini sen gösterdin bana…

Av. Hayri Balta, 30.1.2004

+

BİR DİRİ’YE ÖVGÜ
Bakalım kim var kim yok diye göz atarken gruba
Ne mutlu bana ki tekrar rastladım Hayri Balta hocama
Lafını sakınmaz, boşa konuşmaz, aman iyi kulak verin
Yılların tecrübesini taşıyan bu yaşlı çınara
Her gün yazsa bıkmam, okurum keyif ve saygı ile
Damla hiç doyar mı ırmağa ve ummana kavuşmaya?
Güzel güzel anlatır çevresine tanrı ve din bilgisini
Elbet nasihat kar etmez, özünü karartanlara
Geçmişte oldu kusurlarımız, layık olamadık kendisine
Çocukluk bizden, büyüklük ondan; yaşımıza vere, affola
Atatürkçüdür sapına kadar, savunur onun ideallerini
Ama Atatürk ismini alet etmez asla çıkarlarına
Sakın dostlar, zannetmeyin ki dalkavukluk ederim burada
Övgü ve takdiri hak eden her insana hakkı verilmeli zamanında
Çünkü bizler tuhaf bir milletiz, aydınlarımıza eziyet ederiz
Sonra da avuturuz kendimizi arkalarından, en çirkin timsah gözyaşlarıyla
İyi bilinmelidir ki sevgi de övgü de, her şey diriler içindir
Sulu sepken ağlamanın hiç faydası yok toprak altında dağılanlara
İşte böyle; din de diriler içindir, diğer değerler gibi
Gafil halk bunu bilmez çaput bağlar türbelere, mezarlara
Arif kişi için her gün bir yeni bir diriliş demektir;
Böyleleri ilim ve tevazu ile can katarlar canlarına
Faniyiz hepimiz; çürür derimiz, kırışır suratımız
Nice hastalık musallat olur, saat tiktaklarını her vuruşunda
Saç sakal ağarsa da ihtiyar değildir Hakka erenler
İhtiyar o kişidir ki donar ve kalıplaşır zamanın çarkında
Bilgi her an genç tutar insanı, yeni doğan bir bebek gibi olur
Bilgi dostu öğrenme aşkı ile bakar etrafına ve tüm insanlara
Niceleri var ki bunu bilmezler, Hayri hocama çarşaf çarşaf hakaret ederler
Ve gösterirler çiğliklerini, kalender Hakk dostlarına
İyisi mi canınızı sıkmayayım sizin, uzatmayayım
Sözü vereyim Mesnevi sahibi koca Mevlana’ya
Tekrar sevgi ve saygılar Hayri hocama
Ve buradaki tüm gönül dostlarına

Levent Ertürk, 5.3.2004

+

Dinle, bu ney nasıl şikayet etmekte, ayrılıkları hikaye etmekte

Beni kamışlıktan kestikleri günden beri feryadımdan herkes inledi … kadın da, erkek de

Ayrılıktan parça parça olmuş kalp isterim ki iştiyak derdimi açayım

Aslından uzak düşen kişi yine vuslat zamanını arar, bunu anlatayım

Ben her cemiyette ağladın inledim. Fena hallilerle de eş oldum, iyi hallilerle de

Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama, araştırmadı içimdeki sırları hiç kimse

Benim esrarım feryadımdan uzak değildir, ancak gözlerde kulaklarda o nur yok

Ten candan, can da tenden uzak değildir, lakin canı görmek için kimseye izin yok

Aşk ateşidir ki ney’in içine düşmüştür, coşkunluk ki düşmüştür şarabın içine

Bu ney’in sesi ateştir, hava değil; yok olsun kimde bu ateş yok ise !

Pişmişin halinden ne anlar ki ham;

Sözü kısa kesmek gerekir imdi vesselam

+

Sayın Ertürk.

Size hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum

Sevgili Hayri Balta’mızı kimler tanımaz?

Kimler olacak dinci / yobaz taifesi tabii ki.

İslerine gelmez de ondan.

Onlar dini dünya malına çevirebilen vicdansız sahtekarlardır.

Gerçek inananlar ise kulak vermekteler sevgili Balta’ya.

Anladıkları, anlayabildikleri zaman ne demek istediğini

iste o zaman ermekteler kutsallık gerçekliklerine.

Onlar cennetlerinde yasarlar daha bu dünyadayken.

Yobazın poposundan gidenlerse ebeden yanarlar cehennemlerinin harında.

Kaderleri öyle yazılmıştır hiç bir kurtuluşları yoktur nitekim.

Ben değilim bunu söyleyen. Söyleyen Kuran-i Kerim

Saygıyla,

Çetiner Çalış, 7.3.2004

x 

İsa,

Sayın İsa,

Önce saygı, sevgi. Sıralıyorum; kısa, kısa merak ettiklerini ve merak ettiklerimi.

Hangi ilde oturuyorsun, öğrenimin nedir, hangi fakülteyi bitirdin, kaç yaşınasın?

Gelelim sizin merak ettiklerinize: Hiç merak etme bütün kutsal kitaplar Tanrı sözü değildir, seçkin insanlar tarafından söylenmiştir. Tanrı dedikleri, doğadan, insandan, maddeden ayrı değildir.

Bütün doğru, güzel, iyi ve olumlu kavramlar insanlığa yararlı kabul edilip Tanrı kavramı ile kutsallaştırılmıştır. Bütün yanlış, kötü ve olumsuz kavramlar ise kötü olarak kabul edilip şeytan olarak adlandırılmıştır.

Tanrı (Allah), Cennet-Cehennem, Öbür dünya yok değil, vardır. Ne var ki, yanlış algılanmaktadır. Bu kavramların hepsi insan yaşarken söz konusudur. İnsan öldükten sonra hiçbir şey yoktur.

Ariflerin yıllarca yaptıkları araştırma sonucu budur. Bu kavramları dediğim şekilde anlamayanlar Allah’ın meczubudur.

Tanrı; madde olarak değil, mânâ olarak vardır. Varlık olarak değil, kavram olarak vardır. Ruh olarak değil, simge olarak vardır.  Kişi (zat) olarak değil, nitelik (sıfat) olarak vardır.

Tanrı; doğa yasaları ve insanın mutluluğu, huzuru için konan toplum kuralları ile; aklımızın verileri olan sağduyu, vicdan gibi bizi doğru, dürüst, iyi ve güzel olmaya yönelten duygularımızdır ki buna bütün dinlerde Kutsal Ruh (Ruhül Kudüs) denir. Bir de bizi bencil davranmaya, kısa vadeli çıkarlarımızı gözetmeye zorlayan yanlışa ve kötülüğe yönelten duygularımız vardır ki buna da kabahate sürükleyen ruh (Ruhül kubûh) denir.

Sıraladığım bu Tanrı anlayışına uyanlar yaşamlarında kaygı duymaz, korku duymaz, mutsuz olmaz. Yaşamındaki eylemlerinin; yasal, ahlakî ve doğru olduğuna güvenerek kimseye aldırmaz. Bunlar Tanrı’dan başka kimseden korkmaz. Tanrı da yukarıda tanımını yaptığım Tanrı anlayışından başka olamaz. Ne var ki söylediklerimi aydın (arif) olandan başkası anlamaz…

İşte bu ilkelere göre yaşayanlar yaşamları boyunca mutlu olur ki buna Hıristiyanlıkta Allah’ın melekûtu; İslamiyet’te ise Cennette olmak denir.

Bu söylediklerimi anlayabilmek için diri olmak gerekir. Ölü olanlar benim ne demek istediğimi ne bilir…

Aklına, sağduyusuna, vicdanının sesine uymayanlar, doğru dürüst olmayanlar, kötülüğe bağışıklık kazananlar, şan-şöhret, mevki-unvan peşinde koşturanlar, din konusunda araştırma yapmadan, babalarından, analarından, komşularından duyduklarına inanarak atalarının dinine bağlı kalanlar, aklını dine kurban edenler  Tanrı’nın sesini duyamazlar.

Bunlar Tanrı’nın şeylerini değil insanın şeylerini düşünürler. İnsana ve insanlığa saygı, sevgi  sorumluluk nedir bilmez. Bunlar toplumsal sorunlara kayıtsızdırlar; ta ki kendi evleri yanıncaya değin dünya yansa aldırmazlar; …

Bunların kulakları olduğu halde duymazlar, gözleri olduğu halde görmezler. Bunların basiretleri bağlandığından kördürler, yaşadıkları halde ölüdürler.

Bunlar Gerçekleri dile getirenleri sapkın olarak görürler, kendilerini ise doğru bilirler. Bunlar cahil, eçhel yanında cehli mürekkeptirler. Din ilminde, bunlara ölü denir. Ölüler; hayvan gibidir, ne yapsalar yeridir.

Bunlar; paylaşımcı değil bencildirler. Toplumcu değil bireycidirler. Oysa arı, karınca, kaz ve leylek gibi hayvanların büyük çoğunluğu bile toplumcudur. Bunlar yılanlar gibi toplumcu olmaktan kaçınırlar.

Bunların Tanrı nezdinde sorumlulukları yoktur, yok sayılır. Yalnız dirilerin Tanrı nezdinde yeri vardır ve yalnız dirilerden hesap sorulur?

Hırslı insanlar Allah adına konuşarak kendi amaçlarını gerçekleştirmeye çalışırlar. Bazı saf kişiler bunlara inanarak Tanrı yoluna girdiklerini sanırlar.

Bu konular anlatmakla bitmez. Bunları anlatmaya benim ömrüm yetmez.

Bu konulara elimden geldiğince Sitemde değinmekteyim. Sizin sitemle ilgilenerek yazılarımın çıkışını almanıza sevinmekteyim. Kimi görüş ve düşüncelerim gerçekten ilginçtir;aklı olanı olumlu yönde değiştirir, geliştirir.

+

“Bir Hukukçu ve Çağcıl-İnsancıl-Gerçekçi Aydın olarak İsrail-Filistin terörleri konusunda nasıl değerlendirmeleriniz var?” demişsin; demek ki daha Sitemin Tevrat’tan bölümüne girmemişsin.

Bu soruların yanıtları www.hayribalta.cjb.net adresli sitemin Tevrat’tan bölümündedir. Bu konuda söyleyeceklerim birikmiştir. Ne var ki yaşlandım, hastalandım, gücüm bitti… Artık yaşamak, okumak ve yazmak bile bana ağır bir yük gibi…

Soyadı Balta olanlar çoktur. “Öner Kadir BALTA” ile akrabalığım yoktur. Ben Gaziantepliyimdir. Balta soyadlılar ise daha çok Karadeniz bölgesindedir.

Başka soruların varsa; yanıt veririm sana.

Şimdi kal sağlıcakla,

Av. Hayri Balta, 28.3.2004

+

Sayın İsa,

Önce yine saygı, sevgi sana.

Aşağıdaki sorularıma yanıt vermemişsin. “Hangi ilde oturduğunu, öğrenimin durumunu, hangi fakülteden mezun olduğunu ve kaç yaşında bulunduğunu” söylememişsin.

Bu sorularıma yanıt vermek dururken tutmuş bize akıl vermişsin. “Sizin ve Arsel’in tutumlarınız bu bakımdan sert ve sorumsuz oluyor ve sonuçta da esnek olunamadığı için tutum değişimlerini de olanaksızlaştırıyor.” demişsin.

Biz kimseden bizim gibi düşünsün, “tutumunu değiştirsin” istemeyiz. Bizler; Anayasamızın bize tanıdığı haklar gereğince düşüncelerimizi ifade ederiz. Kabul edip etmemek insanın en doğal hakkıdır; insanın bu hakkına ne deriz.

İşte felsefemiz: “En küçük bir zorlama ya da ikna etmeyi insanlık onuruna yapılmış bir saldırı olarak kabul ederiz” (Rudolf Steiner. Kozmik Hafıza. 1. Basım. 2003. s. 9). Biz de, bize yapılan zorlama ve ikna çabalarını kişiliğimize yapılmış bir saldırı olarak kabul ederiz.

İsteyen inanır isteyen inanmaz. Bizde başkasını doğru yola getirmek gibi peygamberlik olmaz.

Düşüncelerini, inançlarını bir başkasına kabul ettirmek sevdasında olanlardan nefret ederiz. Çünkü biz her insanın düşünce ve inancını “Hak!” biliriz.

Biz “İnsanların şeylerini değil Tanrı’nın şeylerini düşünürüz.” (İncil) Hak (Doğru) bildiğimiz yolda kimseden bir şey beklemeden yürürüz.

Dikkat et dostum kiminle yazıştığına… Senden çok rica ediyorum bir daha akıl koyma bana, aklını kendine sakla…

Konuyu dağıtmamanı rica ediyorum. Öncelikle yukarıda sorduğum sorularıma yanıt bekliyorum.

Şimdi kal sağlıcakla, saygılar sevgiler yeniden sana.

Av. Hayri Balta, 28.3.2004

x

Densizler,

“mm”nin ki:

“bltaaaaaaaaaa…”

+

İşte bu da: “balta@balta.com”unki.

“Cindy Crawford ve Asim bir gemi kazası neticesinde issiz adaya düşerler. Ne yapsınlar can sıkıntısından sabah akşam birlikte olurlar. Ancak bir sure sonra Asim durumdan zevk almamaya başlar. Cindy çıldırır. Asım’a ne olduğunu sorar, ne isterse yapabileceğini söyler. Her turlu fanteziyle ve her şeyiyle emrine âmade olduğunu, nerede hata yaptıysa düzeltmeye çalışacağını anlatır. Asim inatla Cindy’ye ‘istediğim şeyi yapabilmen mümkün değil’ der. Cindy çaresizlik içinde ısrar eder ve her şeyi göze aldığını söyler. Asim en sonunda ‘Bir denemeye’ karar verir. Önce Cindy’nin saçlarını kısacık keser. Sonra üstünü örtecek biçimde ceketini giydirir. Kestiği saçlardan bıyık yapar. Cindy, ne olduğunu anlamaya çalışırken Asim onu mümkün olduğu kadar erkeğe benzettikten sonra akşam olunca sahile gelmesini söyler. Akşam olur ve Cindy erkek kılığında sahile gelir bakar ki Asim mükellef bir rakı sofrası hazırlamış ve masayı mezelerle doldurmuştur. Asim ve Cindy masaya otururlar ve Asim elini kanka modunda Cind’nin omzuna koyar ve şöyle der:- Ulan Kazım bir aydır kiminle sevişiyorum söylesem inanmazsın.”

Ben bu iletiden bir şey anlayamadım. Anlayan varsa bi’zahmet bana bildirsin…

+

Bir gün sonra “mm” den şu ileti geldi:

hey be balta, ne baltas}n sen

“hannibal45@lycos.co.uk”, 16.4.2004/11.36

x

MM Hanibal’a 1. Yanıt:

“Aferin oğlum memet, sen bu yola devam et!”

Verdiğim yanıt bu kadar. Artık bunlara “Memet” mısrasından başka yanıt yok, boşuna yorulacaklar. Ne zaman ileti gönderirlerse göndersinler, yanıt olarak bu memet mısrasını alacaklar.

H.B. 16.4.2004

+

Bu yanıtım üzerine mm hanibal’dan, iki ileti geldi. Aşağıya olduğu gibi alıyorum:

“slm baltacim naber nasi gidiyo isler

iyisindir inşallah, pardon ya inşallah dedim,sen ateisttin di mi?

neyse sana bi sorum olicak baltacim canim benim soru: amacın ne?

bu arada yazılarını büyük iştahla okuyorum. acayip pis aydınlandım.

Sen müthiş birisin yaw.

sevgiler sunuyorum baltacim. sen bi tanesin. allah (pardon evrim) seni basımızdan eksik etmesin.

not:acele cevap beklerim ha.unutma bizi.

Hanibal, 16.4.2004/12.41

+

Slm sevgili baltacım

nasılsın iyi misin? işler nasıl.iyidir inş.

sana bi sorum olucek. sence tanrı var mı yok mu? neyse, kendine iyi bak.görüşmek üzere…

Ferhat Yılmaz, 16.4.2004/13.31

+

Üsluptan anlaşılıyor ki mm, Hanibal ve Ferhat Yılmaz aynı kişi. Değilse ikisi de aydınlatsın bizi. Şimdi bu iki iletiye yanıt:

+

MM, Hanibal ve Ferhat Yılmaz’a 2. Yanıt:

Önce şu ifadeleriniz üzerinde durmak gereğini duyuyorum. “canim benim, baltacim. sevgiler sunuyorum baltacim. sen bi tanesin. sevgili baltacım” gibi seslenişi yadırgıyorum.

Nedir bu Arto, Aydın, Fatih Ürek, Zeki Müren, Bülent Ersoy ağzı? Yoksa sizlerle bu kişiler arasında bir benzerlik var mı?

73’üne girmek üzerene olan birine böyle sesleniş yakışık alır mı? Biraz denli, biraz edepli olsanız daha iyi olmaz mı?

Gönderdiğiniz iki iletide “sen ateisttin dimi” dendikten sonra “sence tanrı var mı yok mu?” deniyor. Demek ki bu adamlar beni bilmiyor. Oysa bana:  “yazılarını büyük iştahla okuyorum. acayip pis aydınlandım. Sen müthiş birisin yaw.” deniyor.

Ne pis aydınlandıkları yazdıklarından belli. Benim yazıları okuyanlar böylesine edepsiz sözler söyler mi?

Bir de soruyorlar “senin amacın ne?” diye. Amacımın ne olduğunu anlar girenler www.hayribalta.cjb.net” adresli siteme.

Şimdi kısaca bir daha belirtiyorum. Amacım: Tanrı ve din bilgisinin gerçekliğini ve güzelliğini bildirmektir. Aradığın Tanrı sendedir; Tanrı ile aranıza girenleri aradan çıkarın demektir. Bu sözlerimin gerçekliği “Tanrı ile insan arasına kimse giremez!” özdeyişidir.

Hayri Balta yeni bir şey söylememektedir. Geçmiş ariflerin, din bilginlerinin, İsmail Maşuki’nin, Şeyh Bedrettin’in söylediklerini yinelemektir.

Hiçbir zaman ateist olmadım, tanrı yok demedim. Ama yine hiçbir zaman insanların yarattığı sanal bir Tanrı’nın ardına düşmedim.

Aklı olan gösterdiğim şu ayetleri okusun. Abdest alsın, namaza (düşünceye)dursun.Düşünürken muhakeme yürütsün:

”..Allah, bir şey yaratmak istediğinde ‘ol’ der ve o şey derhal olur. (2/117. 3/47, 59. 16/40. 19/35. 36/82. 40/68)

“…Bizim buyruğumuz (emrimiz) … göz açıp kapama gibidir.” (54/50)

İşte Allah’ın sözü, emri. Aktardığım bir harfi değişmemiş Kuran’ın ayetleri.

Şimdi aklı olan bir insan düşünmez mi? Değil mi ki “Ol dediğinde o şey derhal olur ve de senin buyruğun göz açıp kapama gibidir.” Bu kâfir Müslim ayrımı nedendir?

Değil mi ki insanlar için “Hak din İslam’ı seçi?” Aradan geçmiş on bin yıl kendi yarattığın insanların hala Müslüman edemedi.

Bu günkü dünyamızda 6.5 milyar insan yaşar. Bu miktarın dörtte biri Müslüman; diğerleri, müşrik, kâfir.

Kimi ineğe, öküze, kimi heykele, puta, kimi ateşe , kimi maymuna, kimi de insanın üretim organına tapar. Allah dedikleri de sözünde durmayıp bunlara yukarıdan seyredip bakar…

Hani “Ol dediğinde o şey olurdu!” 1400 yıl önce size din olarak İslam’ı seçtim.” dediğine göre bu insanlar niçin Müslüman olmadı da, birbirlerini öldürüp durdu…

Demek ki işin içinde iş var. Düşünen insan bu çelişki karşısında gerçeği arar.

İşte benim amacım gerçeği aramaktır. İnsanları birbirine kırdıran insanların yarattığı Tanrı’nın ardına değil de kırdırmayan Tanrı’yı aratmaktır. Din tahkiki yaparak gerçekten var olan Tanrı ile vuslata ermektir.

Yukarıda sizlere cüdam demiştim. Cüdam insanlığın en aşağı mertebesidir. İnsan “Cüdam”lıktan “Adam”lığa gelir. Adamlıktan da ötesi vardır. Buna da “Adem” denir. Cüdamlık aşamasında olanlar bunları ne bilir.

Cüdam dediği insanoğlunun ham halidir. Eğitim ve öğretimden geçerek insan “Adam” olur; ama, insan-ı kamil değildir, sıradan bir kişidir… Adem (yokluk mertebesi) olmak kendi nefsini terbiye etmektir…

Cüdam: İnsanın nefisine (şeytana) tutsak olduğu mertebe. Adam: nefsini denetleme mertebesidir. Adem ise insan-ı kamil olarak vuslata kavuşma erme mertebesidir.

İyi ya da kötü bir fikir adamına ““canim benim, baltacim. sevgiler sunuyorum baltacim. sen bi tanesin. sevgili baltacım” deyenler cüdamlık mertebesindedir. İşte benim amacım: cüdamlık mertebesinde olana isterse adam olmanın yollarını göstermek; bundan sonra da “adem” (insan-ı kamil) olma isteğini vermektir.

Önce şu alaycı üsluptan vazgeçin; sonra şu eşcinsellerin kullandığı sözcükleri terk edin.

Düşmanınız da olsa, kafir-müşrik de olsa; ona, denli edepli bir insan örneğini gösterin.

Var mısınız buna..Şimdi kalın sağlıcakla…

Av. Hayri Balta, 17.4.2004

+

slm balta

73 yaşına gelmişsin ama bi baltaya sap olamamışsın farkında mısın?

hayatımda senin kadar saçma yazan birini görmedim.çok büyük ustam dediğin adam İlhan Arsel denen esfeli safilin herif dine kurana peygambere küfretmekten başka bişi yapmıyor.ama sen ne diyorsun.yok aslında tanrı var ama sizin dediğiniz gibi değil.ne yani şimdi sana mı inanalım hocan denen denyoya mı? Hem tanrı var diyorsun kurandan alıntılar yapıyorsun.hem de önünde saygıyla eğilmeyi bırak yerlerde süründüğün aziz üstadın İlhan Arsel denen hödük alabildiğine azılı ateist.adam ebu lehebi solda bırakacak be.sitesinde islamiyetgercekleri.org denen siteye link var. Girdin mi hiç bu siteye.

sana tavsiyem şurada gelmişsin 73 yaşına bırak insanları da biraz ahireti düşün.kendin ne yaparsan yap ama insanları daha fazla zehirleme ve rahatsız etme.

hem kuranı örnek veriyorsun.ama kuranın örtünün ayetlerine alabildiğine karşısın.bu ne ayak.namazı düşünce olarak açıklıyorsun. sünneti tanımıyorsun. açınmak mı modernlik.bak bunlar gerçekten baltalık.galiba senin balta olman kaderin.73 yaşına gelmişsin.ne desem boş.ne desem cevabın hazır.tek isteğim adam gibi yaz.kafiyeli yazacam diye çok saçmalıyosun ve çok itici yazıyosun, tamam şiir yazma demiyoz ama bari yazışırken düz yaz ya.

daha fazla yazacaktım ama inanıyorum ki boş. Peygamberimiz ebu cehilin kapısına defalarca gitmiş, bıkmadan, usanmadan.bende giderdim ama sanırım faydasız.neyse.

sen, hocan,epru denen hanım hepiniz ümitsiz vakalrsınız.sizinle defalarca tartışırım.ama galiba boş.tek isteğim insanları inaçları yüzünden aşağılamayın.hor görmeyin.puta tapan budisti aşağılamıyorsunuz, ama türban takan müslümanı aşağılıyor insan yerine bile koymuyorsunuz. lütfen. İnan insanları yargılamayın. Kendiniz yargılandığınızda nasıl rahatsız oluyorsunuz değil mi?

Fry, 17.04.204

+

Sen delisin be

Hanibal, 17.4.2004

+

Merak etme siğircim, deyyus…

Hanibal, 17.4.2004

+

Her ikisine de yanıt:

“Aferin oğlum memet, sen bu yola devam et!”

H.B. 17.4.2004

+

Balta naber…

(Cindy ile Kazım’dan tam 149 tane gönderilmiştir:

deli@dana balt, 19.4.2004

+

Ulan dalama şeytanın dölü sensin.

hayree@balta.co.uk, 20.4.2004

+

naber lan hödük,

görüşmeyeli oldu baya bi ses ver yaşıyon mu öldün mü? lazımsın sen bize. yoksa kim gösterecek bize doğru yolu dimi ama hade bakem cevap beklerim.

mm, 22.4.2004

+

mm adlı Cüdam,

Yamansın vesselam.

Adın adres defterine işlenmiştir. Bunun ne demek olduğunu bilmek gerektir.

Ne dediysem o!  “Aferin oğlum memet, sen bu yola devam et!”

Mevlana müritleriyle dergahında muhabbet ederken. Senin gibi Cüdam’ın biri bakmış, gülmüş, alay etmiş pencereden.

Müritlerinden biri Cüdamı yakalayıp tokatlamak istemiş. Mevlana ona seslenmiş: “Karışma, o bizim varlığımızın farkına vardı. Cüdamlığı bırakıp adam olmadığı takdirde kalmaz yaşamının tadı…”

Bilmem anladın mı?

Şimdi kal sağlıcakla, Allah hidayet eylesin sana.

H.B. 22.4.2004

+

“Cindy Crawford ve Asim…”’dan 149 tane daha…

dalama@dbalta.de, 26.4.2004

+

“Cindy Crawford ve Asim…”’dan 149 tane daha…

Konu bölümünde: “naber lan dümbük…”

dalama@baltacik.ip, 27.4.2004

+

—– Original Message —–

From: “m m ”

To: Sent: Thursday, April 22, 2004 4:26 PM

Subject: naber lan hödük

+

naber lan görüşmeyeli oldu baya bi sesver yaşıyon mu öldün mü? lazımsın sen bize.yoksa kim gösterecek bize doğ?ru yolu dimi ama hade bakem cevap beklerim.

Mm, 24.4.2004

+

——- Original message ——-

From:  hayribalta  <hayribalta@superonline.com>

Date: Thu, 22 Apr 2004 20:36:29 +0300

Subject: Re:  naber lan hödük: Ne dediysem o!  “Aferin oglum memet, sen bu yola devam et!”

mm adli Cüdam,

+

hayri balata merhaba

Şimdi sen benim cahil, kör ve saygısız bir insan olduğumu düşünüyorsun değil mi? öncelikle sitende bana yer  ayırdığın için teşekr ederim.

mailinde allah sana hidayet etsin demişsin.ama sitende allah olarak (daha doğrusu tanrı) bilgelik, ahlak erdem gibi  kavramları  göstermişsin.bu nasıl bir çıkmaz.ne demek istiyorsun.

cüda nın ne demek olduğunu senden daha iyi biliyorum merak etme.sana uzun uzun yazamayacak kadar meşgul  birisiyim.şimdi benim sana yaptığım saygısızlık oluyor.peki senin müslümanlara yaptığın ne oluyor.başını örten  masum kadınlar? aşağıladığın yetmiyor mu? onları adi, aşağılık x karikatürlere taşıdığın yetmiyormuş bunlar hakaret  değil mi? bir insanın inancıyla dalga geçmekten daha tehlikeli ve daha aşağılayıcı ne olabilir söyler misin? sen müslümanlarla dalga geçmeye devam ettiğin sürece ben veya başkalarıda seninle dalga geçmeye devam  edecektir.merak etme…

ismimi yerimi söylesem gelip kapıma mı dayanacaksın ne yani.senden herhangi bir çekincem mi var sanıyorsun.yanılıyorsun balata.çook yanılıyorsun. cind yi bilirsin.cind crawford.tam senin hayallerindeki gibi bir kadın değilmi? baş örtüsü yok.hatta hiçbir örtüsü yok.modern erdemli yüce bir kadın.bizim kapalı kadınlarımız gibi aşağlık bir sürüngen değil değil mi?  çok hödüksün ya.o fıkranın ne anlamı olduğunu anlamaya çalışıyorsun hala.düşün.çooook düşün.senin gibi yüce  duyguları olan birisi bunu nasıl bilemez.

bak sitende gördüğüm en güzel cümle.ama ne yazıkki biraz uygulama yoksunu sanırım.çünkü sana gelen hiçbir eleştiriye olumlu bakmamamışsın.hep sen haklısın hep sen.  tama balata sen haklı sın ya.

Bilmediklerimiz, yanılgılarımız olabilir. Bu konuda bilmediklerimiz, yanılgılarımızı edep dairesinde bize gösterenlere teşekkür edeceğimiz gibi saygı da duyarız.

Av. Hayri Balta, 25.4.2003

+

Sayın mm,

Önce saygı, sevgi, anlayamamışsınız beni…

Hayvanlar koklaşı koklaşı; insanlar, konuşu konuşu anlaşmalı denmemiş mi?

Dindarım deyen bir insan kâfir de olsa bir başkası ile alay eder mi?

Bak sana senin kitabından yazıyorum:

“Hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir şekilde mücadele et!” (16/125)

“Kullarıma söyle, en güzel sözü söylesinler.” (K. 17/53)

Daha bunun gibi onlarca güzel sözler var senin dininde ve inancında…

Bak bakalım yaptıklarına, söylediklerine bunun yeri var mı insanlıkta?..

“naber lan hödük, naber lan, hayri balata”

Böyle alay etmek yakışır mı bir başkasıyla aklı başında olan bir adama?

Şu “cind crawford ile Kazım” fıkrası ne anlama geliyor?

İki de bir en az 150 tane olmak üzere gönderliyor…

Hayri Balta, bu fıkrada ne söylenmek istiyor vallah da billah da bilmiyor…

“.., başını örten  masum kadınları aşağıladığın yetmiyor mu?” demişsin.

Başörtüsünden rahatsız olana Allah lânet etsin!

Benim isteğim Allah’ın en güzel yaratığı kadınlar, kızlar kadın olduğu için ezilmesin. Sanki bir suç işlemiş gibi kendini gizlemesin…

Bir erkek gibi erkeğin yüzüne baksın. Erkek de nefsine hakim olsun; kadına sulanmaya kalkmasın..

KISACASI: Benim rahatsızlığım “Aman, ülkemiz şu Taliban yolundan gitmesin!”

Türbana, Çarşafa, Burkaya “Allah’ın emri demesin!”

Böyle demek “Allah’a hakarettir!”.

Çünkü “Allah, hükmünü yerine getirendir.!” (K. 13/41)

Eğer Türban, çarşaf Allah’ın emri olsaydı,

6 milyonluk dünyada 5 milyar insan binlerce yıldır başı açık yaşamazdı…

Bir göndermede aynı içerikte 150’ye yakın anlamsız ileti yollamazdı.

“naber lan hödük, naber lan, hayri balata” diye kafir de olsa bir insanla alay edilir mi?

Müslümanım diyen bir insan “Ey inananlar, bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Belki (alay ettikleri kimseler) kendilerinden daha iyidirler.” (K. 49/11) diyen kitabını çiğner mi?..

İyi ya da kötü fikir üreten birine küfür edilir mi? Alay etmek, küfür etmek psikiyatride kişilik bozukluğu değil mi?

“cüda nın ne demek olduğunu senden daha iyi biliyorum merak etme.sana uzun uzun yamayacak kadar meşgul  birisiyim.” demişsin bir de; “Cüda” ayrı ayrı kalmış, uzak düşmüş anlamına gelir. Kafese konan kuşa Cüda gibi etme güzel kuş denir.

Cüdam ile olgunlaşmamış, ham kalmış insanlardan söz edilir.

Sahi uzun uzun yazamayacak kadar meşgul olan biri 150’ye yakın iletiyi zaman bulup da nasıl gönderir?

Bu nedenlerle sizleri Allah’a havale ediyorum.

İyi niyetli bir dindarı başkasını taciz eder mi? Bir başkası ile alay edene ve de  küfür edene “Allah sizi islah eylesin!” denmez mi?..

Bende hizmet etmek yok kötülüğe (Şeytana)… Şimdi kalınız sağlıcakla.

H.B. 1.5.2004

+

?? alooo

dümbük sana mail yazdık dimi adam gibi cevap versene hödük bozma adamın asabını ade

mm, 4.5.2004

+

(Yukarıdaki 1.5.2004 tarihli yazım4 4.5.2004 tarihinde göndermem üzerine gelen…)

mrb balata

kızma hemene bana, ne dedi ki bu arkadaşın sana, şimdi sorarım sana,
ben mi seninle daha çok dalga geçiyorum yoksa sen sitendeki karikatürlü yazılarla müslümanlarla mı daha çok.cevap ver bana.

sitendeki o karikatürleri kaldırmadıkça ben veya başkaları daha çok dalga geçecektir. Sen insanların inançlarıyla dalga geçiyor ve bunun adına fikirlerini söylemek diyorsun.bende sana maillerimde fikirlerimi söylüyorum anladın mı?

sen sitende nasıl karikatür yayınlıyorsan bende sana fıkra gönderiyorum.nede
olsa kapalı müslümanlara bakarken güldüğün gibi bu fıkralarada gülüyorsundur sanırım.

sayın balta.sitendeki karikatürleri kaldırmanı istiyorum.dinsiz köpeklere uyma eğer varsa dinin.bide kurandan sadece işinin yaradığı şeyleri çekip çıkarma.al sana madem kurandan istiyorsun örnek.

26/100- İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.”

26/101- “Candan bir dostumuz da yok.”

26/102- Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.

26/103- Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi.

26/224- Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar.

26/91,92,93- Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allahı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mi veya kendilerini kurtarabiliyorlar mi?” denilecek.

2/11- Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak islah edicileriz!” derler.

2/12- İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.

2/13- Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mi edelim?” derler.İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.

4/88- Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Allah onları yaptıkları işlerden dolayı başaşağı ederek eski konumlarına (küfre) döndürmüştür. Allah’ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için asla bir çıkış yolu bulamazsın.

24/31- Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut okullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin  oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış
hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarınıyere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!

16/22- Sizin ilahınız tek bir ilahtır. Ahirete inanmayanların kalpleri bunu inkâr etmekte, kendileri de büyüklük taslamaktadırlar.

10/17- Artık, Allah’a karşı yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? Şüphe yok ki (böyle) suçlular asla kurtuluşa ermezler.

16/116- Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah’a karşı yalan uydurmak için, “Şu helâldir”, “Şu haramdır” demeyin. Şüphesiz, Allah’a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler.

sayın balta bilmem yeterli mi; lutfen bu mailimede cevap bekliyorum.özellikle 26/224 nolu ayeti bana bi açıklarsan çok sevinirim. kendine iyi bak.sana hakaret etmek alay etmek meraklısı değilim.işim gücüm var.yeterki sende inananlarla alay
etme.

kal sağ lıcakla…

mm, 1.5.2004

+

naber balata ya sesin çıkmaz oldu. ayıp ediyosun ha. ses verde yaşıyor msun bilelim.memleketin senin gidi aydınlara ihtiyacı var.hade bakiim.bi ses ver.

+

hede@hodo.bal” adresinden yukarıdaki iletiden 149 tane alt alta gönderilmiştir. 17.5.2004

Bu edepsiz ve densize yanıt verme gereği duyulmamıştır. H.B. 17.5.2004

+

Densizlere,

Yaptıklarınızı kötü insanlar yapar; iyi insanlar  yaptıklarınızı yapmaz, yaptıklarınız iyi bir insana yakışmaz..

Din ilminde kötülüğe hizmet edenlere Şeytana hizmet ettiği için “Şeytanın dölü” denir. İyiliğe hizmet edenler de “Tanrı’nın dölü” olarak nitelenir.

“Şeytanın dölü” derken amacım sizi aşağılamak değildir; yaptığınız işin kötü olduğunu bildirmektir.

Yaşamım boyunca düşüncelerimden ötürü bana hakaret edilmiştir. Ben çocukluğumda kavga ederken bile kimseye sövmemişimdir.

Amacım yaptığınız işinin kötü bir şey olduğunu bildirmektir. Eğer hakaret olarak algıladıysanız ilk işim sizlerden özür dilemektir.

İyi insan, hele dindarlık savında bulunuyorsa, kimseyi incitmemelidir.  Sizlere ne denir, düşüncelerinden ötürü birine hakaretten zevk aldığınıza göre, dense dense kötülüğe (Şeytana) hizmet eden biri denir.

Dinlerin bir amacı vardır: O da insanın nefsini terbiye etmesidir. İnsanım, dindarım deyen insan önce nefsini temizlemelidir. Tanrı’yı bilen ve ondan korkan bir insan, inancı ne olursa olsun, hakaret etmemelidir…

Hem sizlerin adı adresi yok mu? Kişiliğini gizleyen bir kişinin söylediklerinin kıymet-i harbiyesi olur mu?

Hem “Allah’tan başka kimseden korkmayız!” dersiniz. Hem de kimliğinizi gizleyerek kötülüğe (şeytan’a) hizmet edersiniz…

Sen önce şu Cindy ile Kazım ilişkisi ile ne demek istediğini anlat. Anlat da git yatağında yat rahat rahat…

Hır- gür ahmağa mahsustur. Hır-gür edenler karşısında susulur.

Ben sizlere ne deyim. İyisi mi sizleri Tanrı’ya havale edeyim… Tanrı sizleri ıslah etsin diyeyim…

H.B. 20.4.2004

+

Suat Kocaman,

Sayın Balta,

Beylerde ( yada beyde) eksik olan terbiye. Üzmeyin kendinizi. Tonlarca görmüşsünüzdür yaşamınız  boyunca.

Antik cağda yasamış bir düşünür (adini unuttum simdi ) söyle diyor. ” Fikirlerinize katılmıyorum ama bunları özgürce söyleyebilmeniz için canimi veririm ”

Demokrasi, söz, düşünce özgürlüğü……. Yaklaşık  20 senedir Almanya’da yasıyorum.

Almanlar şöyledir, kültürleri böyledir, biz böyleyiz diye atıp tutarız kendi aramızda.

Bitiyorum bu Alman ( yada Avrupalının) ” söz, düşünce özgürlüğü ” anlayışına.

Biz birazcık bizden farklı düşüneni, farklı olanı düşman biliriz, dışlarız, konuşturmayız.

Terbiyesiziz sizin anlayacağınız.  Herhalde bu terbiyesizliğin bir kısmını da  İslam’ın  acımasız, başkasına yasam hakki vermeyen  kati öğretisinden almış olmalıyız.

Başkasına saygısı olmayanın kendine saygısı olur mu ? Adam fikirlerini bir Site kurmuş yazıyor. İsine gelmezse okumazsın. Madem sana göre saçma anlatıyor. Vaktini neden harcıyorsun bu saçma şeylerle ve ” pis aydınlanmayla ”  Okumazsın olur biter. Birde vaktini yine harcıyorsun oturup mesaj yazıyorsun.

Rahmetli babam  söyle derdi . Affınıza sığınıyorum….( Arap cani sıkılınca terazide şeylerini tartarmış )

Bunlarda böyle, can sıkıntısından anlamsız şeyler yapıyorlar.  Bu beylere ( yada  beye) önerim birer terazi satın almalarıdır. Böylece  can sıkıntılarını gidermiş olurlar.

Selamlar, sevgiler

Sağlıcakla kelin üzmeyin kendinizi

Suat Kocaman, 18.4.2004

+

Sayın Kocaman,

İlginize teşekkür eder sevgiler sunarım.

Sağlıcakla kalınız.

H.B. 18.4.2004

x 

Mam Hup Şaralop,

Sayin Hayribalta,

Din kitapları insanları doğru yola yöneltmek amacı ile yazılmıştır, fakat insanlar bu kitapları maalesef istedikleri gibi yorumlamışlar ve kendi çıkarları için kullanmışlardır.

Sorunuzu tam anlayamadım kusura bakmayın biraz daha acık şekilde sorarsanız size yardimci olmaya çalışırım. hürmetler,

Mam Hum Saralop, 1.5.2004

+

Sayın Mam Hup Şaralop

Önce saygı, sevgi ama; niçin Mam Hup Şaralop? Başka e-posta adresi mi yok…

Bilmiyorum, hangi yazımdan alındın da bu iletiyi gönderdin bana…

Diyorsun ki: “Din kitapları insanları doğru yola yöneltmek amacı ile yazılmıştır, fakat insanlar bu kitapları maalesef istedikleri gibi yorumlamışlar ve kendi çıkarları için kullanmışlardır.”

Peki insanlar, bütün dinciler, bütün inananlar, durup dururken niçin birbirinin canına kıyıp malını yağmalamıştır?..

Anlaşılan Nam Hup Şaralop benim sitemdeki birçok bölümleri okumamıştır.

Peki bu tek Tanrılı dinlerin kutsal kitaplarındaki şiddet ayetleri nasıl yorumlanacaktır? Şiddet ayetleri Sitemizin Kuran’dan bölümünde tek tek sıralanmıştır…

Nam Hup Şaralop dostum, bütün dinler başkalarına tahakküm etmenin en kolay ve sağlam yoludur.Böylece ekonomik durumu zayıf olanlar zengin olmanın yolunu bulur.

Bunlardan İsa gibi birkaç tanesini ayrı tutarak; Musa’nın, Davut’un, Süleyman’ın, Muhammed’in ve de çevresinde ona hizmet edenlerin servetlerine bak…

Bütün dinler uygulanan şu şekliyle insanları Tanrı’dan uzaklaştırır. Her din inananlarını kendi kurallarına inandırmaya çalışır. Oysa kutsal kitaplar da çok güzel tümceler de vardır. Bu tümcelerin kimisi beşeridir; kimisi, ilâhidir.

Marifet, beşeri olanla ilahi olanı bulmaktaır. Beşeri olanı bir yana bırakıp ilâhi olanı yaşamına uygulamaktır.

Örneğin: Kutsal kitapta: “Tanrı’ya yaklaşın; O da size yaklaşacaktır.” (Yakup’un Mektubu. İncil. Matta, 4/7)

Bu tümce ise Kuran’da aşağıdaki şekilde: Eğer Allah’a yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayağınızı sağlam basmanızı sağlar.” (Y. N. Öztürk çevirisi, K. 47/7) dile getirilir.

Ne var ki Tanrı bilgisinden yoksun bizim ilâhiyatçılar  bu tümceyi “Allah’ın dinine yardım ederseniz” anlamında çevrilir.

Varsa eğer Allah’ın dini; dine yardım edilmez, ancak uyulur… İşte ilâhiyatçılar insanları bu şekilde Allah’tan uzaklaştırır.

Allah’ın dininde vurma öldürme, ganimet ele geç irme yoktur. Tanrı tek olduğu gibi dini de tektir. Allah dinini yaşamak için bütün insanları barışa, kardeşliğe, doğruluğa, dürüstlüğü, anlayışa, hoşgörüye getirmek gerekir…

Allah korkusu olan İnsanların birbirine anlayış göstermesi,  barış içinde yaşaması; sevin, sevilin, sevişin kesinlikle birbirinizi öldürmeyin, malını yağmalayıp ırzına tecavüz etmeyin demeyi gerektirir…

Şimdi söyle bana Mam Hup Şarolup ne anlama gelir? Mam Hup Şarolup’a

Böyle güzel sözleri sana kim söylemiştir.

Bana biraz gayri ciddi geliyor…Şimdi kal sağlıcakla, saygılar, sevgiler sana.

H.B. 1.5.2004

Abidata,

Sehr geehrter hayribalta

Sayfanızı tetkik ettim, Hiç de tatmin edici değil, tam tersine inanın karanlık ve de yabani,hatta hayvandan daha aşağı düşürüyorsunuz. Diyorsunuz ki insanin kendi karakterleri  ve yaratması- tanrı diyorsunuz.Jon Maslier bile Ki kendisi Materyalizmin babasıdır. Bu Herif bile sizin yazdıklarınızı (düşüncelerinizi) Bırakın bir insanın düşünmesini, hayvanların bile böyle hezeyanları düşünemeyeceklerini söylüyor. Eğer siz gerçekten inatça: Alken, fikren, vicdanen, kalben, anlamak ve idrak etmek isterseniz, sizi davet ediyorum.

Buyurun……http://www.risale-inur.org/nurrisaleFrameset-1.htm

Mit freundlichen Grüßen

Abidata Team

info@abidata.de, 05-03.2004

+

Sayın Abitada Team,

Önce sana selam edeyim, sonra da diyeceklerimi diyeyim.

Öncelikle şunu belirteyim; ben, Allahsız, dinsiz değilim; ben, kendi Tanrı ve din anlayışımı dile getirmekteyim…

Beğenip beğenmemen senin sorunundur; düşüncelerim benim onurumdur.

Biz hayvan değiliz; aklımız var, inceleriz; gerçeği bulmak için mâna âleminde yüzeriz…

Sizin başka düşünce ve inançta olmanız da haktır… Allah’ın isteği gereği abitada ile Hayri Balta farklı farklı düşünecektir…

İslam dünyası doğuşundan bu yana mümin-kâfir ayrımı yaparak; kendisi gibi düşünüp inanmayana karşı, “İmana gel ya kâfir! diyerek cihat açmıştır… Bu savaşlar sonucu bol bol ganimet topladıktan sonra derin bir uykuya yatmıştır; insanlığa, bilim alanında hiçbir katkı yapmamıştır…

Örnek vereyim: Yeryüzünde 20.000 buluş (icat) yapılmış; bu mucitlerden bir tanesi olsun İslam dünyasından çıkmamıştır…

Hepsi İslam’ın temel kitabı Kuran’da ve Hadis’te varmış; varmış da bunu bulup çıkaran bir Müslüman niçin çıkmamıştır?

Daha bu tür binlerce soru çıkar eğer Allah’ın verdiği aklı kullanırsanız…Bu konuda akıl yürütmeyerek kuru kuruya Allah deyip durursanız; Afganistan’ı, Irak’ı işgal ederek ırza geçen, işkence yapan kâfirlerle nasıl başa çıkacaksınız?

Aklı olmayanın dini olmaz demiş din bilginleri; soruyorum nedir aklın görevi, Yalnızca Kuran ve Hadis kitaplarını ezberlemek mi?

Kuran ve Hadis kitaplarına verirseniz kendinizi; Amerikan ve İngiliz gavurundan kim kurtaracak sizi?

Allah mı? Allah yardım etseydi dünyanın her yerinde terörist diye kurşunlanan Müslümanlara yardım ederdi? Nedir sahip çıkmamasının nedeni? Ben söyleyeyim mi, nedir nedeni? Bunun nedeni Allah’ı bilmemesi…

Gelin aklımızı, sağduyumuzu, vicdanımızı kullanalım…Bize hiçbir yararı olmamış ve olamayacak bir anlayışa sapmayalım…

Şimdi kal sağlıcakla, yeniden selam sana…

Av. Hayri Balta, 3.5.200

X

Yalçın Koçak,

Sayın Hayri Balta , daha önceki maillerimde belirttiğim  gibi yazılarınızı her gün okuyorum hata diyebilirim ki kaçırdığım yazınız yok.

Sitenizi her gün hatta bazı günler birden fazla ziyaret ediyorum özellikle İlhan Arsel Okulu ve Okurlardan Mektuplar çok ilgimi çekiyor.

Bazı arkadaşlara da söyledim; onlarda ziyaret ediyorlar, bazılarına da çıktı veriyorum…

Yalçın Koçak, 13.5.2004

X

Hüdai Yavalar,

Sayın Hayri Bey, Uzun zamandan beri sizlerle haberleşemedik.; fakat sizlerin; öğretici, akla yakın, samimi yazılarınızı her zaman okuyarak çok bilgiler ediniyorum.

Çok sevdiğim ve takdir ettiğim Sayın İlhan Arsel’in yazılarını bizlere göndermeniz beni çok mutlu ediyor.

Sayın Levent Ertürk’ün yazısı da çok güzeldi.

Sağlıklı günler için de mutluluklar dilerim.

Sizleri çok takdir eden bir dostunuz…

Hüdai Yavalar, 16.5.2004

X

Noreply,

Nedir bu ya nesiniz siz?

Üff!

Noreply, 17.5.2004

 

Sayın Noreply,

İnsanım, T.C yurttaşıyım.

Düşünmekteyim, araştırmaktayım..

Daha başka ne yapmalıyım?

Saygılarımla,

H.B. 17.5.2004

X

Sayın MM,

Anlaşılan ilgi göstermektesin bana. Adam senin yaptığını yapar mı ilgilendiği adama.

“mrb balata” diye başlıyorsun her gönderdiğin mektubuna. Benim soyadım “balata” değil “Balta”. Bir de diyorsun benim amacım alay etmek değil vallaha…

Şu alaycı satırlar kime ait: “kendine ii bak.sana hakaret etmek alay etmek meraklısı değilim.işim gücüm var.yeterki sende inananlarla alay etme.kal sağlıcakla…”

Yazma ve noktalama kurallarındaki yanlışları düzeltmiyorum. Senin gibi Kuran bilgisi olan adama bunları yakıştıramıyorum. Bu kadar sallapati yazı yazmanı cahilliğine değil de işlerinin çokluğuna bağlıyorum.

Aşağıdaki iletilerinden birinde “kızma hemene bana, ne dedi ki bu arkadaşın sana,” diyorsun. Benim Kuran bilgisi olan kardaşım; uyuşturucu mu aldın, içki mi içtin, meczup musun, kendinden mi geçtin? Söylediklerini niçin bilmezden gelirsin?

Şimdi bak dediklerine… Yakışır mı bunlar senin gibi işi gücü çok birine? “ıı alooo dümbük sana mail yazdık dimi adam gibi cevap versene hödük bozma adamın asabını hade naber lan hödük:”/naber lan hödük/naber lan hödük naber lan görüşmeyeli oldu baya bi sesver”

Anlaşılan nefs-i emarenin (Şeytanın) emrindesin. Dikkat et de bu nefsi emmaren seni daha fazla fingirdetmesin…

Alaylarınla, saldırganlığınla, küfürlerinle beni yanına çekemezsin. Ancak ve ancak güzel ahlakın, edebî üslubunla beni kendine çekebilirsin…

Bir de şu çarşaflı karikatürler konusunda beni tehdit etmektesin. Sorarım her gün hemen hemen her gazete ve dergide bu karikatürler yayınlanmakta iken sen nerdesin? Niçin şeriatla yönetilen ülkelerde kadınların burkaya, çarşafa sokulduğunu görmezden gelirsin? Sizde hiç mi kadına saygı, sevgi yok; yaratanın yarattığı en güzel varlığı, burka, çarşaf diye tül hücreyle nasıl gizlersin?

Allah bile. “Ben gizli bir hazine idim. Bilinip görünmek istedim; bu nedenle zuhura geldim!” (Hadis) derken; Allah, kendi yarattığı en güzel varlığı niçin gizlesin?

Kuran’da birçok yerde: “Allah’ın hükmünü geri çevirecek kimse yoktur.” (K. 13/41) denir. Allah, hükmünü yalnız Müslümanlara mı geçirir? Allah’tır bu eğer tesettür kendisinin emri ise hükmünü Müslüman olmayanlara da geçirir. Bu da gösteriyor ki tesettür Müslüman’ım diyenlerin tercihidir.

Hem o karikatürleri yapan ben değilim; eğer sende yürek varsa karikatürleri yapanlara kükremelisin?

Diyorsun, bana “karikatürlü yazılarınla “ alay etmektesin İslam’la… Diyorum ki asıl alay eden İslam’la o çarşafı, burkayı giydirenler değil mi kadına?…

Soruyorum şimdi sana benzesin mi bizim ülkemiz Afganistan’a, Suudi Arabistan’a? Unutma, değil şeriat düzenini Ilımlı İslam’ı bile getirttirmezler adama…

Türk ordusu Cezayir Ordusundan daha az bağlı değildir çağdaşlık ilkesine. Hele bir denensin de bak, nasıl yapıştırırlar Osmanlı tokadını adamın ensesine…

Ha sen adını ve adresini versene; niçin gizlenmektesin şu “MM” simgesine? Merak etme, “MM” demekle değilsin serbest suç işlemekte. E-posta ile tehdit etsen bile, bulursun kendinin kanunun pençesinde. Şimdi vereceğim şu haberleri iyi izle:

“E-mail ile tehdit savuran adama 20 yıl hapis…” (Gözcü, 26.5.2004)

Sanma ki “MM” simgemle gönderdiğim iletiden beni bulamazlar. Unutma bu dünyada yaptığının hesabını öldükten sonra sormazlar, bu dünyada sorarlar…

Şimdi de oku şu haberi. İsterim bu haber üzerinde derin derin düşünmeni: “ “Savcılık, gazeteye gönderilen e-mailin izini sürerek  İnsan Güven’i katleden İBDA-C üyesi 9 kişiyi ele geçirdi.” (Dünden Bugüne Tercüman, 18.5.2004)

Asım Yenihaber takma adlı Mehmet Doğan da senin gibi e-mail adresinden beni bulamazlar düşüncesiyle yazılar göndermişti Vakit gazetesine. Gönderdiği yazıda: “Onbaşı bile olamayacaklar General olmuştur” deyince 312 generali davacı olması üzerine çekilmişti mahkemeye.

Davalı 312 generale bir trilyona yakın ödeme yapması için karar verildi. Ayrıca 1 yıldan 3 yıla kadar da hapis cezası istendi.

Vakit gazetesi e-posta ile gönderildiği için yazanın kimliğini bilmiyorum dedi. Mahkeme telekom’a bir yazı gönderdi. Telekom: “Bu yazılar Mehmet Doğan’ın evindeki telefondan gönderiliyor” demesin mi?

Sandılar ki Allah’ın dinine hizmet ettikleri için Allahları kendilerini korur. İyi bil ki Allah insanların işlerine karışmaz seyreder durur…

Peygamberinin Ehl-i beytini, dünürlerini, damatlarını, çocuklarını korumayan Allah  Asım Yenihaber takma adını kullanan Mehmet Doğan’ı ve e-maille gönderdiği yazıları yayınlayan Vakit gazetesini nasıl korur?

Gelelim sorduğun soru üzerine Kuran’ın 26/224 ayetine. Bak ne yazıyor ne yazıyor bu ayetin nüzul sebebinde: “İbn Abbas der ki Hz Peygamber zamanında biri ensârdan diğeri ise başka bir kavimden iki kişi birbirlerini hicvediyorlardı. Her birinin yanında kavimlerinin azgınları, sefihleri bulunuyordu. Bunun üzerine Hazreti Allah bu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu.” (İbn Kesîr tefsirinin 3. cilt; 353-354’ten aktaran Abdulfettah EL-KÂDİ)

Ne deniyor bu ayette; eğer Kuran Allah sözü ise ya da benim inandığım gibi Peygamber sözü ise “Birbirinizi hicvetmeyin” diyor. Tam senin bana yaptığına benziyor… Bu sözleri bana değil sana söylüyor…

Sayın “MM”, Mevlana gibi “Hamdım, yandım, piştim!” kendime geldim. Tekkede, tarikatta eğitim öğretim gördüm. Nice fırınlara girip çıktım pişe pişe  gerçeğe erdim…

Densizce, edepsizce benimle alay edip bana küfredenlerin çarpılarak ağzı burnu eğilir. Tam elli beş yıldır bana yapılanlar karşısında senin yaptıkların çok hafif gelir…

Ben ne şeytanlar, ne cinler, ne iblisler, ne insler, ne cinsler gördüm… Bilenler bilir, evvel Allah hepsinin de defterini dürdüm…

Sitemi beğenmiyorsan girmezsin olur biter. Seninki porno profesörün yaptığına benzer. Hem en lüks otellerde porno film izler, hem de ahlak bozuldu diye ahkam keser… Verdiğim bu ders bu gün sana yeter.

Şunun şurasında günde 20-25 kişi siteme giriyor. Bu 20-25 kişi niçin seni böylesine geriyor?

İslam dünyası terörist diye anılıyor. başına bombalar yağdırılıyor. İşkenceden, tecavüzden geçiriliyor; gözlerin bunları görmüyor da beni görüyor.

Şems, bir gün Mevlana’nın meclisine girer. Bir süre dinler. Bakar ki hep dinden, imandan, Hadisten, Kuran’dan söz  ediliyor. Birdenbire patlıyor şöyle diyor: “Yahu sizin hiç mi görüşünüz yok. Niçin  yeni şeyler söylenmiyor da hep  geçmişte söylenenler tekrar ediliyor?” Mevlana görünüşü kurtarmak için: “Dün söylenen dünle geçti cancağızım; bu gün için, yeni sözler söylemek lâzım.” diyor

Günümüzden yedi asır önce söylenmiş bu sözler. Sayın “MM” ise yeni sözler değil eski sözleri söyler… Yeni sözler söyleyene de söver. Sitenden şu şu yerleri silmezsen diye tehdit eder… Yalnız ben değil başkaları da tehdit eder, alay eder, küfreder, der…

İyisi mi çok olan işine gücüne bak. Eğer günah işliyorsam inan ki Allah benden hesap soracak… Buna inanmayıp da Allah yerine hesap sormaya kalkanları Allah Cehennemde cayır cayır yakacak… Benim “cüdam” (çok ham demek…) karakterli “MM” de buna tanık olacak…

Hem unutma bundan sonra bütün yazdıkların girecek sitemin giriş ve ilgili sayfasına… Bu arada gönderilecek okuyucularıma. Okuyucularım bir sana baksın, bir de bana.

Sen ki Müslüman’sın ben ki sana göre kâfirim.  Okuyanlar “Ulan bu nasıl Müslüman!” diyeceklerdir eminim.

Ne işin var senin mâna aleminde… Sen nerede mâna âleminde gezmek nerede? Girdin mi boğulup gidersin mâna denizinde İyisi mi otur oturduğun yerde…. başın girecek derde…

Sevmeye başladım seni… Cudamlıktan kurtulur adam olursun belki…

Son durak “Âdem” olmaktır. Adem olmak ise senden çok uzaktır…

Bilmem anlatabildim mi? Bir insana bundan daha güzel ders verilebilir mi?

Kal sağlıcakla,

Av. Hayri Balta, 27.5.2004

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

.