AKHENATON

Tarih: 29 Aralık 2010 20:26
Konu: Fwd: FW: İlk peygamber : Akhenaton

İlk peygamber: Akhenaton
+++++++++++++++++++++

Şöyle bir şiir var desem:

“Tanrı uludur, birdir, tektir
Ondan başkası yoktur
Bir tanedir
O’dur her varlığı yaratan….”

Yok hayır…Ezan değil. Mısır hükümdarı (firavunu) Akhenaton’un (Amenofis’in) yazdığı bir şiir.
Şiir şöyle devam ediyor:

“Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh…
Ta başlangıçta vardı Tanrı,
Tek varlıktı o.
Hiç bir şey yokken o vardı.
Her şeyi o yarattı
Ezelden beri süregelen varlığı,
Ebediyete kadar sürecek,
Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu.
İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman.”
Tek tanrılı dinlerin hakiki kurucusu Amenofis, her duanın sonunda kendi adının zikredilmesi talimatı vermiş: ‘Amen!.’
Önce Tevrat’a oradan da İslamiyete sirayet eden ‘amin’ de oradan. (Enis Akdağ, 25.01.2010)
Yani “Amen” kelimesi eski Mısır dili olan Koptça. (Kıpti kelimesi de ordan gelir..) ve o devirde kıtlık nedeniyle Mısır’a göç etmiş olan Yahudiler de o zamanki Mısır geleneğine uyarak böyle söylemeye başladılar.
Anlaşıldığı kadarı ile Yahudileri Mısır’dan çıkaran Hz. Musa bu geleneğe dokunmamış ve bu gelenek Yahudilikten sonra Müslümanlıkta da iyice kök salmış.
Gariptir ki, gerek Tevrat gerekse Kur’an’da Firavunlar en nefret edilen kişiler olarak tanıtılmakta iken hem Yahudi ve Hıristiyanlar hem de Müslümanlar günde birçok kere nefret ettikleri Firavunun adını anmaktalar…
TEK TANRILI dinlerin atası, öncüsü AKHENATON..
Amenhotep IV (4. Amenofis) 18. Mısır hanedanının 10. firavunudur ve Kralice Tiye ile Amenhotep III’un küçük oğludur, büyük kardeşi Thutmose’dir.
MO.1353-1336 ya da MO.1352-1334 yılları arasında hüküm sürdü. Eşi Nefertiti’didir.
Isimleri:
-Amenhotep (Doğumda verilen ismi)
-Amenofis (Doğumda verilen ismin Yunancası)
-Nefer-kheperu-Ré (Ön ismi ya da ünvanı)
-Ankhenaten (Anlamı: Aten icin çalışan, Aten’in hizmetkarı) Atenismi kurduğunda aldığı isim.
-Ankhenaton: (Aten’in diğer bir söylenişi Aton’dur)
Diğer söylenişler: İknaton, İknaten, Akineton, Akenaton
Tahta geçişinin daha birinci yılında (başka bir bilgiye göre beşinci yılında 45 yaşında) Ra, Maat, Hathor, İsis, Neftis, Set gibi tüm Mısır tanrılarını terk ederek tek tanrının Güneş Tanrısı Aton olduğunu ilan etti. Tapınaklardaki bütün putların kırılmasını, duvarlardaki tanrı isimlerinin kazınmasını emretti.
(Bunlar daha çok Tanrıların kadınlarla cinsel ilişkiye girdiklerini gösteren resimlerdi)
Mısır’da o asırda halk tam 13 tanrıya inanıyordu (nitekim bu mesele daha sonra Hıristiyanlığa uğursuzluk olarak girecektir).
Akheneton’un inandığı ve halkının da inanmasını istediği tanrı, kendi ifâdesine göre, yalnız Mısırlılar’ın değil, bütün insanların, bütün kâinatın tanrısı idi. Güneş’i, Ay’ı, yıldızları yaratan “O” idi.
Böylece dünyada ilk defa tek tanrılı din ortaya konulmuş oldu.
Araştırmacılara göre, Aten (Aton), Ra-Amon-Horus’un özelliklerinin bir karışımını temsil etmektedir.
Akhenaton’un en bilinen özelligi AKROMEGALİ hastalığıdır. Sayısız aile içi (ensest) özellikle kardeş evliliklerde bu genetik bozukluk ortaya çıkar.
Akromegali, hipofiz bezinin büyüme hormonunu aşırı salgılanması sonucunda ergenlik çağında ortaya çıkar, Akhenaton’da olduğu gibi nadiren ergenlik öncesinde de görülür.
Yüz öne doğru kafatası geriye doğru uzar. El ve ayaklarda aşırı uzama, kalp ve solunum zorlukları görülür, ölüm riski 2 kat artar.
Akhenaton öfkelidir; NEDEN TANRILAR (!) ONU BÖYLESİ ACI DOLU BIR HASTALIĞA MAHKUM ETMİŞTİR? Yok sayacaktır hepsini ve kendisini tek sevdiğine inandığı tek Tanri olan ATON’UN hizmetine adayacaktir. Annesi Tiye onu herkesten ve her şeyden korumaya calışsa da o, bedensel bozukluğunun getirdiği aşağılık duygusuyla haşin, mutsuz ve isyankardır.
Bugün bile ‘hala’ güzelliğin simgesi kabul edilen NEFERTİTİ ile evlenir ve başkenti TEB’den 300 km. kuzeye, Kızıl Deniz’e yakın bir yere taşır, burada kurduğu kente Ahet-Aton adını verir. (Günümüzde Tell el-Amarna)
Onunla birlikte göç eden tebası da ATON’a tapmaya başlar.
Rahipler kızgındır: Akhenaton, Aton dışındaki Tanrıları nasıl reddederdi? Ancak Firavun’un gücüne karşı koymak mümkün olmadığından, onun başkenti taşımasına karşı koyamasalar da onunla birlikte Teb’e göç etmeyi reddederler.
Akhenaton, Teb’de kendine yeni bir tapınak ve öldükten sonra içinde yeniden doğacağı piramidi yaptırmaya baslar.
Tebası Akhenaton’u öyle çok sever ki, ondaki bedensel bozukluğun fazla göze çarpmaması için kendileri de kafalarına geriye dogru uzatan tepelikler takıp, üstlerini de bir örtüyle örterler.
Hatta Nefertiti’nin hic bir fiziksel bozukluğu olmamasına rağmen onu da aynı bedeni kusurla heykelleştirirler.
(Aşağıdaki resim)
Ne yazık ki, Nefertiti’yle evliliğe rağmen bir çocuğunda da aynı hastalık ortaya çıkar.
(Aşağıdaki resimde sol altta)
Halkı da aynı şekilde rölyeflerde üstü bezle kapatılmış uzatılmış kafalarla resmederler.

Amon Rahipleri, ülkenin içinde bulunduğu bir ekonomik krizden de faydalanarak, düzenledikleri bir komplo ile Akhenaton’u zehirleyip öldürürler.
Akhenaton’dan sonra başa asker kökenli Firavunlar geçer ve Akhenaton’un duvarlara kazınan ismini sildirip, rölyeflerden resimlerini cıkarttırırlar.
O yuzden de Akhenaton’dan geriye cok az heykel ve rölyef kalır.
Kurduğu şehir tapınaklarıyla ve piramitiyle güneşe, yani yok oluşa terk edilir ve yeniden çok Tanrılı dinlere dönülür.
Akhenaton’la baslayan bu tek tanrılı dönem, yaklaşık bir yüzyıl sonra Mısır tarihinin en uzun süre hükümdarlık yapacak Firavunu II. Ramses döneminde ortaya çıkacak başka bir kahramana kadar uykuya dalacaktir.
Kendi devrinde de fazla anlaşılamayan Akhenaton, yüzyıllar sonra bambaşka bir coğrafyada hepten yanlış anlaşılacaktır…
(Bak: Aşağıdaki türban resmi)
(Yukarıdaki bölümde A. Çağlayan’ın 24.9.2008 tarihli yazısı esas alınmıştır. <akilcagi_1919@yahoogroups.com>)
Akhenaton’un inandığı ve halkının da inanmasını istediği tanrı, kendi ifadesine göre, yalnız Mısırlıların değil, bütün insanların, bütün kainatın tanrısı idi.
Güneş’i, Ay’ı, yıldızları yaratan “O” idi. Günümüzdeki tasavvuf inancına benzer bir inançla her şeyde Tanrı’yı görüyordu.
Ona göre Güneş Tanrı’nın bir görüntüsüydü.
Göklerin ufkunda belirmen ne kadar güzeldir,
Ey! Hayatın temelinde yaşayan Aton,
Sen doğu göğünün ufkunda doğduğunda,
Tüm memleketi güzelliğinle doldurursun,
Uzaklaşsan da, ışınların dünya üzerindedir,
Ne kadar yüksek olursan ol,
Senin adımlarının izleri gündüzdür,
Sen, ışınlarını dağıttığın zaman,
Mısır’ın her iki ülkesi de bayram eder,
Hepsi uyanık ve ayaklarının üzerindedir,
Çünkü Sen, onları uyandırmışsındır,
Onlar tüm organlarını sende yıkarlar,
Ve kollarını kaldırıp, Sen’i şafakta selamlar,
Sonra tüm dünyada herkes kendi işini yapar,
Hayvanlar otlardan zevk alırlar,
Ağaçlar ve bitkiler çiçeklenirler,
Kuşlar, kanatları sana doğru ibadet edercesine kalkık,
Bataklıklarda uçarlar,
Sen üzerlerinde oldukça onlar yaşarlar,
Kadında çocuğu Sen yaratırsın,
Ananın karnında çocuğa Sen hayat verirsin,
Sen ana rahminde dahi çocuğu besleyensin,
Ne zaman civciv kabuğu içinde bağırsa,
Sen ona hayat vermek için nefes verirsin,
Ey Tanrım, Senin ne kadar çok eserlerin vardır,
Sen! Ebediyetin hakimi! Senin isteklerin hep iyidir,
Sen yaşamın ta kendisinin ve yaşam Sen’de yaşar,
Tanrım Sen yaşamsın ve yaşam ancak sende görülür.

Şiirde geçen ‘Mısır’ın her iki ülkesi’ Nil nehrinin doğu ve batı yakaları, yaşam ve ölüm ülkeleridir.
Nil nehri, doğu ve batı ülkeleri ve Nil deltasından oluşan tepesi yuvarlak haç biçimi, Aton veya Akhinaton Haçı adı ile bilinir.
Hıristiyanlar, ancak Bizans İmparatoru Jüstinyen döneminde Akhineton Haçı biçimini bırakıp ve düz haç modeline geçmişlerdir. Bu da ilk kez Ayasofya’da kullanılmıştır. Ayasofya’nın yapımı 6. Yüzyıla denk gelir.
Akhenaton’un inandığı dinde erkekler sünnet oluyorlardı. Domuz eti yemek günahtı.
Tapınağa girmeden önce el ve ayaklarla yüz belirli bir ritüele uygun olarak yıkanıyor, yani abdest alınıyordu.
Cinsel ilişkiden sonra da günümüzde gusül abdesti dediğimiz biçimde mutlaka baştan aşağı yıkanmak gerekiyordu.
Akhenaton’daki bu değişikliğin sebebi neydi? Neden geleneksel inançları reddetmişti? Bunu bazı tarihçiler Asya’dan gelen bir eşe bağlıyorlar: Nefertiti’ye!
Ailesi hakkında kesin bulgu olmasa da Mitannilerden gelme Asyalı bir prenses olduğu düşünülüyor. Asıl adı Tadukhepa’ydı, fakat o kadar güzeldi ki, eski Mısır dilinde ‘güzel kadın geldi’ anlamına gelen Nefertiti olarak anılmaya başlandı.

Akhenaton ve Nefertiti’nin bu evlilikten 6 kızları oldu. Hiç erkek çocukları yoktu.
Kızlarının adları:
Meritaten: 2 evlilik yılında (M.Ö. 1348 ).
Meketaten: 3 evlilik yılında (M.Ö.1347 ).
Ankhesenpaaten, sonra Tutankhamun eşi: 4 evlilik yılında (M.Ö.1346 ).
Neferneferuaten Tasherit: 6 evlilik yılında (M.Ö.1344 ).
Neferneferure: 9 evlilik yılında (M.Ö.1341 ).
Setepenre: 11 evlilik yılında (M.Ö.1339 ).

O zamanlar aile içi –ensest- ilişki normal görünüyordu. Büyük bir olasılıkla Nefertiti Akhenaton’un –kardeş gibi- yakın akrabası idi. Nitekim iki kız çocuğu prematüre idi ve fazla yaşamadılar. Akheneton erkek evlat edinebilmek için üvey kardeşi Smenhkare ile evlendi. Daha sonra kendi kızlarının ikisiyle evlendi. Aile içi ilişkinin bir nedeni daha vardı. Bunlar asil oldukları için tebaalarından biriyle evlenemezlerdi.
Bunun şöyle bir etkisi var. Nefertiti için Asyalı olduğu söyleniyordu. Akhenaton’un heykellerinden anladığımıza göre bizzat kendisinin gözleri bir Asyalı gibi çekikti. Akhenaton’un çekik gözlü olmasını kimi yazarlar ensest ilişkilere ve genetik bozulmaya bağlıyorlar. Ancak bu biraz spekülatif bir yaklaşımdır. Daha sonra Firavun olan oğlu Tutankhamon’un ele geçen hazineleri arasında bir kadın büstü bulunuyor. Bu büst de tartışma götürmez bir şekilde çekik gözlüydü. Ayrıca üst düzey insanların gözlerine çekik gözlü imiş gibi sürme çekme adeti vardı. Bu bana göre –başkalarından farklı olduğu için- güzel sayılan çekik gözlere bir öykünme idi.
Buradan çıkabilecek bir sonuç: Acaba Akhenaton Asya’da yaşamakta olan Şaman dininden mi etkilenmişti. Bilindiği gibi 10000 yıl önce Asya’dan Amerika’ya geçen Kızılderililer de Şamandır ve tek tanrıya, cennete inanırlar.

Tevrat’taki tarihlemeye göre Hz. Yusuf Akhenaton’dan önce Mısır’da yaşamıştı. Firavun’un ondan etkilendiği düşüncesi öne sürülmüştür. Ancak Yusuf’un tek tanrı inancında olduğunu gösterir ve hatta Mısır’da yaşadığını gösterir hiçbir belge ve bilgi bulunamamıştır. Sadece Tevrat’ın iddiası var ki, olaydan bin sene kadar sonra yazıldığı bilinen bir kitap belge olarak bilim dünyasında kabul edilmemektedir.
Din kitapları Akhenaton’dan sanki hiç yaşamamış gibi tek satır olsun söz etmez.
Akhenaton, acaba Tevrat’ta adı geçen LUT PEYGAMBER olabilir mi?
Tevrat’ta Lut peygamberin erkek evladı olmadığı için bir gün arayla iki kızıyla -onlar tarafından sarhoş edilip (!) – ilişkiye girdiği anlatılır.
Akhenaton da, Nefertiti’den erkek çocuğu olmadığı için, erkek çocuk yapmak amacıyla 2 kızı ile evlenmişti.
Tevrat’ta Lut’un ailesini alarak Sodom ve Gomorra’yı terk ettiği yazılmakta.
Akhenaton da ailesi ve tebasıyla birlikte eski başkenti terk etmişti.
30. Lut Tsoardan çıkıp dağda oturdu ve iki kızı onunla beraberdi
31. Ve büyük kızı küçüğüne dedi: babamız kocamıştır, ve bütün dünyanın yoluna göre yanımıza girmek için memlekette erkek yoktur;
32. gel, babamıza şarap içirelim, ve babamızdan zürriyeti yaşatmak için onunla yatarız……..
36. Lutun iki kızı böylece babalarından gebe kaldılar
(Tevrat, Tekvin Bap 19 ayet 30-36)
Bu süre içinde Akhenaton’un tek tanrılı dini yok edildi gibi göründüyse de tam bu dönemde Hz. Musa ve Musevilik ortaya çıktı.
Bir görüşe göre Hz. Musa Akhenaton’un ta kendisi; bir görüşe göre onun dinini devam ettirmek isteyen bir Mısır Prensi. (Bak: Sigmund Freud, Musa ve Tektanrıcılık)
Eski din geri gelince tek Tanrıya inananlar Mısır’da barınamadılar ve Filistin’e göç etmek zorunda kaldılar.
Tevrat’ın Çıkış (Exodus) bölümünde şu şekilde anlatılır:
Adı verilmeyen bir firavun döneminde, Mısır toprakları üzerinde yaşayan İbranilerin sayısı giderek artmıştır. Bu nüfus patlaması Mısır yönetimini endişelendirir. Çünkü herhangi bir savaş durumunda İbranilerin düşmanla birlikte olacaklarından kuşkulanırlar. Firavun yeni doğan İbrani erkek çocuklarının hepsinin öldürülmesini emreder. Bu felaketten sadece bir erkek çocuğu kurtulur. Bu çocuk Nil’de yıkanmaya giden bir prenses tarafından bulunup evlatlık edinilir. Adını Musa koyar. Musa sarayda büyür. Musa “sudan çekip çıkarma” anlamına gelen bir fiil kökünden türetilmiştir (Yani Musa Yahudice değil, Koptça, Firavunun konuştuğu dilden) ve günün birinde herkesin bildiği o malum olay gerçekleşir. Bir Mısırlı, İbrani kölelerden birine eziyet etmektedir. Araya giren Musa Mısırlıyı öldürür ve artık burada kalamayacağı için Sina çöllerine doğru, Midyan adıyla söz edilen bölgeye gider ve Exodus, göç olayı gerçekleşir.
Bununla ilgili olarak

http://www.f27.parsimony.net/forum67623/messages/22617.htm

Büyük oranda mit izleri taşıyan bu hikayeyle ilgili olarak birçok tarihçinin kuşkusu vardır.
*Mısır kayıtlarında Musa adında birinin yaşadığına ilişkin hiçbir kayıt yoktur! Mısır gibi kayıt tutmaya meraklı bir toplumda bu rastlanacak bir durum değildir ve oldukça şaşırtıcıdır.
*Hikayede anlatıldığı gibi bir Mısır prensesi nedimeleriyle birlikte neden Nil nehrine yıkanmaya gitsin? Zira Mısırlılar hijyen konusunda çok titizdir. Hatta sıradan halk bile, banyosunu filtre edilmiş suyla, hamamlarda alır.
*Sarayın himayesinde yetişmiş ve dolayısıyla soylu kabul edilen biri sıradan bir insanı öldürdüğü için neden sıvışma lüzumu hissetsin bu olay pekala örtbas edilebilirdi…
Yahudilerin Mısır’dan çıkıp Filistin’e, kutsal topraklara geri dönüşü M.Ö. 1280-1250 yılları arası. Son araştırmalara göre M.Ö. 1264-1260 arası.
Musa isminde birinin yaşayıp yaşamadığı konusunda bilgiye ulaşılamadı. Ne Mısır, ne Yunan ne de diğer kayıtlarda böyle bir ad yok.
Akhenaton’un yeni kurduğu başkent için Kudüsten gelen grubun başında İbrahim (Efraim) var, ve tek tanrıdan habersiz pagan Akad dinine mensup. Sonradan Akhenaton’un dinine girip tek tanrıcı oluyor. Acaba Tevrat’ta bahsedilen Hz. İbrahim o mu???
Akhenaton sonrası yeni bir aile mısır yönetimini ele geçiriyor. I. Seti firavun oluyor. Ve eski Mısır dinine dönülüyor. Akhenaton taraftartarları, onun dinine inananlar ise hor görülüyor. Bunlardan II. Ramses zamanı Mısır’dan kaçan (veya kovulan) İbrahim’in torunlarına yol gösteren Musa acaba Akhenaton’un büyük kardeşi Thutmose mi?
Sümerde Enki, Akatlara ismi EA olan bir tanrı var. bu yaratıcı tanrı değil. Fakat tanrılar üst kurulunun en önemlisi. Halk arasında EA, yea olarak telaffuz ediliyor. Binin üzerindeki tanrı sayısı nedeniyle isimler kimsenin aklında değil, sadece önemli olanlar iyi tanınıyor. EA nın sıfatı diğerleri de her şeyi ondan sorup öğrendikleri için her şeyi bilen, her şeye kadir. Tercümesi tam böyle. Göç sırasında Akad dinini de tam bırakamayan Yahudiler bunun adını batı dillerindeki var olmak fiilinin eril üçüncü tekil haline getiriyor. Yea oluyor YAHVE. Yani He is. O vardır. Ya diğer tanrılar, onları da melek yapıyorlar iklim, ölüm, insanlara tanrılardan haber getiren, Mikail, Cebrail, Azrail, İsrafil, bunlar tanrılar üst kurulunun üyeleri.
Zaten isimlerinin sonundaki il eki onların önceden ilah olduğunu gösteriyor.
Diğer önemsizler ise, bildiğiniz melekler. Aradan 300 yıl geçince yeni din geliştiriliyor, Sümer dininin yaratılış hikayesi aynen alınarak tevratın ilk sayfası yapılıyor. Nuh da Sümer dininden alınma.
Sümer krallarının sırası ve ömürleri ile Tevrat’ta anılan ilk peygamberlerin sırası ve ömürleri aynı. Ancak Sümer krallarının adı değişerek Yahudi adı olmuş.
Tevrat M.S. 200 bazılarına göre 350 yıllarına kadar yazılıyor. Eski metinler ile hepsi bir araya getirilip Yahudi tarihi kitabı çıkıyor ortaya.
Kutsal topraklara dönüş tarihi (M.Ö. 1280-1250 yılları arası) ile Akhenaton’un hüküm sürdüğü tarihlere (M. Ö. 1355-1335 yılları arası) baktığımızda yalnızca 45 yıllık bir fark görürüz. Tarihler yaklaşıktır. Küçük tarihleri aldığımızda bulunan 45 yıl, bir insanın yaşayabileceği bir süredir. Ancak büyük tarihleri aldığımızda 95 yıl olur ki buradan –Firavun olduğunda en az yirmi yaşında yetişkin biri olduğunu da katarsak- Akheneton ile Musa’nın aynı kişiler olmadığını, buna karşılık Akhenaton’un dinini devam ettirmek isteyen bir Mısır prensi olma olasılığının güçlendiğini çıkarabiliriz. Çünkü tarih tam tek tanrı dininin Mısır’da dışlandığı döneme denk gelmektedir. (Bak: Sigmund Freud, Musa ve Tektanrıcılık)
Tevrat’ta ve Kuran’da Firavun Akhenaton’dan, Mısır kayıtlarında ise Hz. Musa’dan, İbranilerden söz edilmemektedir.
Mısır’da olaylar yaşanırken taşlara kayıt yapıldığı, ama Tevrat’ın M.S. 200 yılına kadar (yani bin küsur yıl sonraya kadar) yazıldığı göz önüne alınmalıdır. Bu noktada işin içine insan faktörü girer ve tarih ilerlemiş bir dine hizmet edecek biçimde değiştirilmiş olabilir.
Zaten Firavun niçin kaçan Yahudilerin peşine takılsın ve denizde boğulsun?
Velev ki böyle bir olay oldu, çevre ülkeler ve Mısır’ın rakibi olan Yunanlılar bunu alay ederek yazmazlar mıydı?
Ne Mısır’ın ne de çevre ülkelerin tarih kayıtlarında Yahudileri kovalarken suda boğulup ölen Firavun hikayesi yok.
Mısır tarihini ve kayıtlarını inceleyen uzmanlar, İbrahim, Yusuf ve Musa’nın izine rastlamadılar.
Mısır tarihi, Yahudilerden de tek kelime ile bahsetmiyor. Ne oraya dışardan geldiklerini, ne de kitlesel halde kaçtıklarını anlatan tek bir satır yok.
Tevrat’a göre Yahudiler Mısır’da 430 yıl yaşamışlar. Mısır’da ne bir Yahudi mezarı, ne bir yazı veya bilgi-belge var.
İki olasılık var: Ya bu Yahudiler çok küçük önemsiz bir topluluktu ki onları yazmaya bile gerek duymadılar, veya bunlar Firavun Ai’nin Mısır’dan sürdüğü Mısırlılardı.
Kenan bölgesine yerleştikten sonra dilleri değişti.
Ayrıca, diyelim ki Yahudiler Mısır’a dışardan gelip 430 yıl sonra kaçtılar, firavun da ordusuyla onları kovaladı.
Kaçtıkları Kenan bölgesi de, yani Sina ve kuzeyi de firavunun toprakları. Oralara korkusuzca yerleşiyorlar. Nasıl oluyor?
Fransız araştırmacılar Mesud ve Roger Sabbah’a göre, Tevrat’ta “Yahudilerin Mısır’dan göçü” diye anlatılan olay, Firavun Ai’nin Ahet-Aton kentinde yaşayan ve Akhenaton’un kurduğu tek tanrılı dinden vazgeçmeyen Mısırlıların Filistin’e doğru sürülmesidir. Böylece tek tanrılı inanış Mısır’dan atıldı ve çok tanrılı Amon dinini tehdit eden bir şey kalmadı.
Musa’nın denizi yarması ve Yahudilerin geçmesinden sonra Firavun ordusu geçerken denizin kapanıp Firavun ve ordusunun boğulması hikayesi de, eski Mısır mitolojisindeki “Anadeniz’in Firavun tarafından ikiye ayrılması” hikayesinin Mısır’dan göç eden halka uyarlaması. Çünkü Mısır efsanesi, Yahudi göçünden çok daha eski.
Yahudiler veya kovulan Mısırlı Ahet-Aton halkı daha sonra sürgün gittikleri Babil’de öğrendikleri Tufan efsanesini de “Nuh Tufanı” adı altında değiştirerek Yahudi tarihi olarak yazdıkları Tevrat’a ekleyeceklerdi. (Bak: Gılgameş Destanı)
Eski Sümer krallarının efsanelerdeki yaşam sürelerini de kendi cedleri olarak uydurdukları ilk Yahudi peygamberlerine birebir uygulayacaklardı.
Yani başkalarının efsanelerini isimlerini değiştirerek kendi tarihleri olarak yazacaklardı. Aşırma uydurma bir tarih = Tevrat.
Son söz:
Müslüman Mısırlılar bugün bile ona “Ahenaton Aleyhisselam” derler.

http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2000/09/24/243254.asp

(Yukarıdaki bölümde
Mehmet Sinan Gür’ün incelemesi esas alınmıştır, aktaran Lale Elmasulu. <akilcagi_1919@yahoogroups.com>)
(Yalçın Koçak’ın 30.12.2011 tarihli iletisinden…)