LAİKLİK 58’İN YORUMU…

Gerçekten inanılmaz ama gerçek. Deniz Anası dedikleri şu bizim bildiğimiz Deniz Anası… Bu Deniz Anası’nın “Turritopsis nutricula” denilen türü ilginç bir yaratık.

Bir kere eşeysiz ürüyor. Anlayacağınız bir Deniz Anas’ında hem dişilik hem erkeklik özelliği var. Eşi yok. Erkeği yok, dişisi yok. Eşeysiz. Bunun gibi eşeysiz olan başka canlılar da var. Bunlar eşeysiz olarak üreyebiliyorlar.

Bunlar yanında tek hücreli canlılar da var. Bu tek hücreli canlılar da mitoz ve amitoz biçiminde ürüyorlar. Anlayacağınız bunların da erkeği yok, dişisi yok. Bütün bu bilimsel gerçeklerle karşılaşınca Kuran’daki şu ayet geliyor aklıma: “İbret alasınız diye her şeyi çift çift yaratmışızdır” (K. Zâriyat. 51/49) Anlaşılan o ki Kuran döneminde tek hücreli canlıların nasıl üredikleri bilinmiyor…

Yukarıdaki yazıda bir gerçek daha dikkatimi çekiyor. Bu güne kadar bize öğretilen “Her can ölümü tadacaktır.” (K. Ankebût. 29/57) ve

“Yeryüzünde bulunan her şey fanidir.” (K. Rahman. 55/26) biçiminde idi.

Ancak Deniz Anası bu yargılarımızı sarsıyor. Öyle ki bu Deniz Anası yaşlanınca yeniden gençleşiyor ve başka bir canlı tarafından öldürülmezse genç olarak yeniden yaşama başlıyor.

Buradan şuraya gelmek istiyorum. Bilindiği gibi bütün kutsal kitaplara TANRI KELAMI denir. Bu yalan değildir. Ancak bunun halkın anladığı gibi aşkın bir varlık tarafından gönderildiğini anlamak din bilgisinden habersiz olmayı gösterir. Tanrı Kelamı, yalan değildir. Ancak anlamı başkadır. Eğer halkın inandığı şekilde bir anlamı olsaydı Tanrı’nın; Deniz Anası’nın yaşamından haberi olması gerekirdi ve ayetlerini de bu şekilde indirmesi gerekirdi.

Bu konuda Şeyh Bedrettin Simavi, Varidatında, şöyle demektedir: “Kuran Tanrı kelamı değildir. Muhammed’in sözleridir. Ancak Tanrı Kelamı demeyen kâfir olur.”

Hadi çık çıkabilirsen işin içinden. Ama erbabı bu işin içinden çıkmasını bilmiştir.

Yoksa denildiği gibi Kutsal Kitaplar Tanrı tarafından gönderilmiş olsaydı; bize Deniz Anası’nın durumundan haber verirdi. Ve de kesinlikle din ve inanç uğruna insanların birbirini öldürmesine cevaz vermezdi.

Çünkü biline ki Tanrı katında bir damla kanın bedeli bütün dünyanın ele geçirilmesinden daha kutsaldır.

Eren Bilge, 1.8.2009

LAİKLİK 58

58 ÖLÜMSÜZ DENİZ ANASI… 

İnanılmaz gibi, ama gerçek. Denizlerde ölüme meydan oku­yan bir canlı yaşıyor.

Gerçi o da tüm canlı­lar gibi yaşlanıyor ama diğerlerinin sa­hip olmadığı bir özelliği var. Şanslı Deniz Anasıa, hücrelerini yeni­leyerek gençleşiyor ve yeni bir yaşama başlıyor

Ölümsüzlük tüm canlılar için bir hayal. Ama hydrozoa sınıfından olan Turritopsis nutricula Deniz Anasıa için sonsuza dek hayatta kalmak hiç de olanaksız değil.

Hydrozoa sınıfın­daki Deniz Analarınnın yaşam döngüsü normalde şöyle: Deniz Anası yumurta ve sperm bıraktık­tan sonra döllenmiş yumurtalar midede ve şemsiyeyle oluşan boşlukta planula larvaları olarak olgunlaşır. Deniz diplerine tutunarak koloni oluşturan bu larvalardan iki gün sonra eşeysiz olarak, yeni Deniz Anaları dünyaya getiren polipler gelişir. Bunlar birkaç hafta sonra serbest dola­şan ve üreme yetisine sahip Deniz Anası haline gelir. Deniz Anaları normalde üredikten sonra ölürler.

Çapı ve boyu 4-5 mm olan çan biçimindeki Turrutopsis nutricula Deniz Anaları da böyle yaşar ama diğerlerinden bir farkı var: Polipin “tomurcuklarından”, özgür dolaşan Deniz Anaları gelişiyor. Bunlar yaşlandıkları zaman uzantılarını ters çevirip dibe tutunduktan sonra hücrelerini yenili­yor ve polipe dönüşüyorlar.

Yani aynı canlı gençleşiyor, yaşlanıyor ve yeniden gençleşiyor.

Bu inanılmaz yeteneği sayesinde Turrutopsis nutricula, düşmanları tarafından yenilmediği sürece sonsuza dek yaşayabiliyor.(Anlayacağiniz öldürülmedikçe ölmüyor… HB)

Gençleşme sayesinde örneğin sinir ve mukoza hücreleri Deniz Anaları çok erken çocukluk dö­nemindeki duruma dönüşüyorlar. Bu genç hücrelerden ise canlı için gerekli olan beden hücre­leri gelişmekte.

Diğer kelimelerle, Turrutopsis nutricula yaşlanmayı geriye dönüştüren bir hücre programına sahip. Genelde tropikal sularda yaşayan Turrutopsis nutricula artık dünyanın birçok yerinde görülmekte. Bilim insanları Deniz Anaları, gemilerin limanlara girmeden önce attıkları safra sula­rıyla denizlere yayıldığını düşünüyorlar.

Ölümsüz Deniz Analarının geri dönüşüm süreci şimdi deniz biyologları ve genetikçilerin en gözde araştırma konusu haline geldi. Nitekim hücrelerin yapısındaki değişimler normalde sadece ye­nilenen organlardan bilinir. Oysa anlaşıldığı gibi Turritopsis nutricula Deniz Anaları yaşam dön­güsünde bu değişim gayet olağan bir süreç. Bilim insanları Deniz Anaları geri dönüşüm mekanizma­sını çözebilirlerse insanlar için daha uzun yaşama şansı doğabilir. Ama kim bilir belki de bilim gelecekte ölümsüzlüğü bile yakalayabilir ve insanlar sonsuza dek yaşayabilirler tabii eğer düş­manları tarafından öldürülmezlerse…

Nilgün Özbaşaran Dede, Cumhuriyet eki Bilim Teknik. S.11

+YORUM YARIN…

LAİKLİK 57

57 KARANLIĞA DOĞRU

Önce Şu Haberi Okuyalım…

Kimileri bu duaya amin! Diyor.

“Duayı İcrada ara

Allah’ım, biz senden İslam ve ehline izzet bağışlayacağın; nifak ve ehlini zebil edeceğin onurlu bir devletin tahakkuk bulmasını istiyoruz; öyle bir devlet ki, bizi o devlette, itaatine davet edenlerden ve hidayet yolunun öncülerinden kılasın…

Ya cabbar; ya kahhar: ya müntakim (öç alan, intikam alan) Allah…

Bizi intikamına memur et”

(29 Temmuz 2005. Cumhuriyet. İlhan Selçuk köşesi)

Tahakkuk bulmasını istedikleri devlet; İslam Devleti…

Yıkılmasını istedikleri devlet Laik Türkiye Cumhuriyeti…

Bu da “Dua ile olmaz eyleme geç!” diyorlar

Başbakanımızın buna ne diyeceğini merak ediyorum,,,!

Av. Hayi Balta, 1.8.2005

Karanlığa Doğru…

Yukarıdaki iletiye: Saçma mı desek, zırva mı desek…

Yoksa dindar nesil hayrına sineye mi çeksek…

İnsan bunları zırvalarken esrar mı içiyor?

Kokain mi kokluyor?…

Yoksa damarına eroin mi şırınga ediyor?..

Tahsil ile olmaz bu kadar cehalet…

Cehaletinize bereket…

Cehaletiniz bereketli olunca,

Nereye gidildiğini anlarız ulusça…

Belki o zaman kurtuluş için umut doğar,

Bu saçmalar, zırvalar karşısında sustukça,

Çok sürmez bu karanlık hepimizi boğar…

Av. Hayri Balta , 13.7.2014

LAİKLİK 56

56 “VAY ANASINI!..”

Enis Akdağ <enisakdag@yahoo.com.tr > adresinden 14 Haziran 2012 21:00 Tarihinde internetten gönderildi.

Kısaltarak sunuyorum:

“Biz Humeyni’yi Atatürk’ten çok seviyoruz” diyen, “Laiklik dinsizliktir” diyen soylu Türk kadınlarının bilgilerine sunmak istedim.

Belki “VAY ANASINIII!!!” derler ve kendilerini kandıranlara, sandıklarda cevaplarını verirler diye düşündüm:

“ç o o o o o k  a m a  ç o o o o k  f a y d a l ı b i l g i l e r!!!

“Kadının yeri soğumadıkça erkek, kadının oturduğu yere oturmamalıdır” (Kadınlara Dini Bilgiler sayfa 24)

“Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz”. (İbni Hacer El Heytemi 2/121 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239)

“Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz.” (Hafız Zehebi-Büyük Günahlar- Sayfa 187)

“Kadınların dinleri ve akılları eksiktir.” (Sahihi Buhari)

“Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.” (Sahihi Buhari)

“Bir kadın kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse Cennete girer.” (Riyazus Salihin)

“Namazı bozan şeyler kara köpek, eşek, domuz ve kadındır.” (Sahihi Müslim, Salât 265; Tirmizi Salat 253/338 Ebu Davud, Salat, 110/720)

“Uğursuzluk üç şeyde vardır: Kadında, evde ve atta.” (Ebu Davud, Tıb, 24/3922.  Müslim, Selam, 34/115. Buhari, Nikah, 17/4805)

“Takma saç takan, taktıran, kaşları incelten, kaşlarını incelttiren, dövme yapan ve dövme yaptıran lanetlenmiştir.” (Ebu Davud, Tereccul, 5)

“Kadınlarınıza evlerinin kapısında oturmamaları için yeni elbise yaptırmayın, çünkü elbiseleri güzel ve yeni olursa kalplerine dışarı çıkmak arzusu gelir.” (İmamı Gazali-Kimyayı Saadet sayfa: 178. İbn Ebi Şeybe, Musannaf, IV/II, 420)

(Emekli albay Cemil Denk iletisinden. Kendisine teşekkürler…)

+

HOŞ GELDİN MELE…

 

 Hoş geldin Mele,

Yukarda yazılanlara bak hele,

Atanacakmış köylere binlerce mele,

Bunlar yukardakilerden başka ne öğretebilirler ki bize…

Bunlar, yukardakileri öğretecek millete…

Tek eksiğimiz vardı o da mele…

“Bu çağda bu nasıl öğreti…”

Bu öğreti kadınlarımıza hakaret değil mi?

Neyse bu günlük bu kadar yeter…

Hadis kitaplarına göz atmalı Dinciler-Diyanetçiler….

Av. Hayri Balta, 22.6.2012

LAİKLİK 55

55 CUMA GÜNÜNÜN ERDEMİ…

Sabah Gazetesi’nin internet sitesinde Cuma Günü’nün ne kadar hayırlı bir gün olduğuna dair bir haber çıktı.

Okuyunca insan diyor ki, diğer bütün günleri takvimden çıkartalım sadece Cuma kalsın.

Haberde Cuma’yı yücelten hemen hepsi saçma sapan,

Ama bazıları var ki insana dudak uçuklatan…

İşte size Sabah Gazetesi’nin internet sitesindeki Cuma günü zırvaları:

1. “Cuma gecesi Kehf Sûresi okuyan, Kıyamette, yerden göğe kadar bir nurla aydınlanır. İki Cuma arasında işlediği günahlar da affolur.”

(Cumaya kadar cinayet tecavüz haram her naneyi ye, sonra Cuma günü bir sure okuyup paçayı kurtar. Oh ne ala memleket!)

2. “Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer.”

(Bu garantiyi kim veriyor? Tanrı mı, yoksa Sabah Gazetesi’nin genel yönetmeni mi?)

3.“Cuma günü oruç tutan için, on ahiret günü oruç sevabı yazılır.”

(Diğer günler oruç tutmak aptallık mıdır?)

4. “Yalnız Cuma günü oruç tutmayın! Bir gün öncesi veya bir gün sonrasını da tutun.”

(Demek ki neymiş, Cuma gününe komşu günler de diğer günlerden daha kutsal günlermiş. Bu hesaba göre en uğursuz günler Cumaya en uzak günler olan Pazartesi ve Salı mı oluyor?..)

5. “Cuma günü seksen salavat getirenin, seksen yıllık günahı affolur.”

(Seksen yıl her naneyi ye, sonra seksen salavatla doğru cennete git. Beleşçiliğe davetiye çıkarmaktan başka nedir bu?)

6. “Cuma günü tırnak kesmek şifaya sebeptir.”

(Tanrım, sen bizi bu cahillerden koru! Pazartesi tırnak kesmek insanı hasta mı eder?)

 7. “Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de Cuma günü ve gecesinde işlenilenden kötüsü yoktur.”

(Hırsızlık için en uygun gün Pazartesi Salı, en kötü gün de Cuma günü oluyor demek ki!)

8. Cuma günü veya gecesi Duhân Sûresini okuyana Cennette bir köşk ihsan edilir.

(Utanmasalar Duhân Sûresini okuyana eşantiyon olarak Cennette bir de gemicik  olarakverecekler. Akılları fikirleri malda mülkte…)

9. Cuma günü veya gecesi ölen mümin, şehit olur, kabir azabından kurtulur.

(Diğer günlerde ölenlerin günahı ne? Cuma günü ölüm piyangoyla mı belirleniyor? Yoksa canımızı Cuma günü alsın diye Azrail’e rüşvet mi versek ne? Olmadı, şehit sayılmak için Cuma günü intihar mı etsek, ne yapsak acaba?!!)

10. Cumartesi günleri Yahudilere, pazar günleri nasaraya [Hıristiyanlara] verildiği gibi, Cuma günü, Müslümanlara verildi. Bugün, Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır.

(Tanrı her dine ayrı hayırlı günler vermiş demek ki? Hindulara neden hayırlı gün verilmemiş? Onların günahı ne? Bu bölücülük ve ayrımcılık değil de nedir? Bu kadar saçmalığa da pes doğrusu…)

11. Allahü teâlâ her Cuma günü altı  yüz bin kişiyi Cehennemden azat eder. Bunların hepsi Cehenneme lâyık olup Cuma gününün bereketi ile Cehennemden çıkarılır.

(Nüfusun az olduğu ilk çağlarda yaşayanlar arasında Cehennem’e gidecek yok demek ki? Bugün bile haftada altı yüz bin insan doğmuyordur. Yani bu mantığa göre herkes af kapsamında, Cehennem’e kimse gitmeyecek. Bu iyi haber işte! Üstelik diğer zırvaları neredeyse geçersiz kılıyor.)

12. Köle, kadın, çocuk ve hasta dışındaki bütün Müslümanlara cemaatle cuma (kılmaları) farz–ı ayındır.

(Hala köleliğin geçerli olduğuna mı inanıyor Sabah Gazetesi? Kimdir bu devrin köleleri? Kadınlar mı, işçiler mi, gayrı Müslimler  mi?

Dedim ya, bu kadar saçmalığa pes doğrusu. Bu topluma hangi din empoze ediliyor?

Bence Diyanet bu işe derhal el koymalı… Çünkü Sabah Gazetesi açıkça İslam’ı tahrif ediyor.)

(A. Metin Akpınar (OdaTV den alınmıştır.)

Nurten Kınay’ın 11.6.2012 tarihli iletisinden. Kendisine teşekkürler.

+

CUMA GÜNÜNÜN ERDEMİ…

Cuma gününün erdemi,

Şimdi bunlar hurafe değil mi?..

Uzun da olsa yazıyı kısaltmadım…

Ayıp olur diye hurafeleri azaltmadım

Okusun görsün okuyucularım.

Dindar nesil nasıl yaratılıyor.

Cuma gününün erdemi ile,

Cennet Cehennem nasıl satılıyor…

Aydınlık Türkiye halkı bunları yutar mı?

Cumayı diğer günlerden üstün tutar mı?

Takdir aydınlık okuyucularımındır.

Kötü olan, bunlara bu ortamı sağlamaktır…

Av. Hayri Balta, 15.6.2012

LAİKLİK 54

54 YOBAZIN AHLAKI

Bu zihniyetin ne olduğunu iyice anlamak açısından altın değerinde bir açıklama…

Bakın ve görün ey halkım;

Bakın, Türkiye nasıl  gidiyor koşar adım karanlığa…

Tehlike evinize, çocuğunuza dek uzandı!..

”Evleneceklerin gerekir tasarruf ehliyetine sahip olmaları.

Bu da yedi yaşına ulaşıp iyiyle kötüyü ayırt etme gücünü elde etmekle gerçekleşir.

Alt yaş sınırı kızlarda 9, erkeklerde 12’dir.”

Bu satırları okuduğumda karşı konulamaz bir tiksintiyle midem  bulandı.

Utancımdan yüzüm alev alev yandı…

Beş yaşında bir kız babası olarak, bunu yazan ve dağıtan insanlar adına insanlığımdan utandım…

Daha ilkokul çağında bir kız çocuğuna ”evlenebilir” fetvası veren zihniyetin egemenliğinde bu güzelim ülkenin hangi karanlıklara, hangi ilkelliklere, hangi sapıklıklara savrulabileceğini düşünüp dehşetle titredim…

İnsanlara güzelliği, doğruluğu, eşitliği ve kardeşliği anlatması gereken dinin yobaz ellerde nasıl bir sapkınlığa, ne tür bir faşizme, ne denli koyu bir ayrımcılığa yol açacağını görüp bu ülkenin insanları adına korktum…

Din bu olamaz… Kitabın adı: DELİLLERİYLE AİLE İLMİHALİ.

Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren imzasını taşıyan 635 sayfalık kitapta, dokuz yaşında evlendirilecek kız çocukları dışında da vardır tüylerinizi diken diken edecek her türlü bilgi!…

İslam toplumunda medeni kanunla çelişen durumlarda şeriat hükümlerinin uygulanması gerektiği anlatılan kitapta neler mi var?

Satırbaşlarına bakmakta vardır yarar…

- Kadından ve ”gâvurdan” şahit olmaz: Şahitlerin iki erkek veya bir erkek,  iki kadın olması gerekir. Şahitler Müslüman olmalıdır…

- Akraba evliliği caiz: Akraba evliliği öne sürüldüğü gibi önemli zararlar meydana getirecek nitelikte olsaydı bunu İslam yasaklardı…

- Doğum kontrolü yasak: Gaye neslin sürdürülmesi olduğuna göre evli çiftler gebeliği önleyen yöntemlere başvurmamalıdır…

- Kadını iz bırakmadan döv: Kadının yatakta yalnız bırakılması da bir yarar sağlamazsa o, bir çeşit disiplin ve eğitim amacıyla, bedeninde iz bırakmayacak şekilde dövülebilir…

- Değnek cezası ve kölelik: Bekârların zinasında yüz, kadına zina iftirası atana ve içki içene seksen değnek cezası örnektir.

Suçu işleyen köleyse cezalar yarı yarıya indirilmelidir…

Nasıl, beğendiniz mi?!

Adının başında Prof. sıfatı taşıyan ve Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın, ””Mensubumuz olmasından utanç duyuyoruz”” dediği bu zat, kaçıncı asırda yaşadığından habersiz olmalı ki; içkiye bile seksen değnek ceza biçerken, suçu işleyenin ””köle”” olması durumunda cezanın yarı yarıya indirileceği fetvasını verebiliyor!!!

Zavallı ülkem…

Peki, bu kitap nerede dağıtılıyor?

Tuzla Belediyesi’nin nikâh salonunda, şeker niyetine!!!

Kapağında Tuzla Belediyesi’nin nal gibi logosunun bulunduğu kitap, yeni evlenen çiftlere ediliyor hediye!..

Diğer bir anlatımla, Türkiye Cumhuriyeti”nin mega kenti İstanbul”un en büyük ilçelerinden biri,

Şeriat propagandası yapıyor devlet kesesinden buz gibi!..

Haber Radikal gazetesinde yayımlanıp büyük tepki çekince Tuzla Belediyesi ne yaptı dersiniz?

Tabii ki her zaman yapılanı; Belediye basın danışmanı Sadettin Acar yaptığı açıklamada aynen şöyle dedi:

- Kitabın içeriğini bilmiyoruz. Şeriat kuralları öneren unsurlar yer alıyorsa hemen toplatırız. Bu unsurları bilip de bu kitabı dağıtmamız mümkün değil…

Tuğla gibi kitabı her önüne gelene bedava dağıtan belediye, içeriğinden habersiz!.

Tuzla Belediye Başkanı Mehmet Demirci bu açıklamanın ne kadar komik kaçacağını görmüş olmalı ki, iki gün sonra gerçek düşüncesini şu sözcüklerle anlattı:

- Çok faydalı bir eser… Bu kitap, güncel evlilik problemlerine İslami kurallar ışığında açıklık getiriyor…

ÜMİT ZİLELİ, Cumhuriyet, 2.6.2012

LAİKLİK 53

53 “ÇOCUK YAPMADA İLK ADIM?..”

Bu Hurafelere Karşı Çıkmak Cesaret Olacak!..

Bakalım, Bu Saçmalıklar Nerede Son Bulacak?..

Detayları, modern tıp yerine, M. Hakkı Hazretleri’nin Menkıbeler Külliyatı’nda yazılı, siz iyisi mi önceden bulup okuyun…

Nasıl yapmalı ki çocuk memlekete faydalı olsun?..

Mekân olarak mesela…

“Kapı eşiğinde yapılan çocuk münafık olur” diyor menkıbe…

“Damda” yapılırsa?..

“Uçarı, dağınık, savurgan ve havai…”

Peki, “kapı eşiği” ile “damdan” başka sevişecek yer mi yok derseniz, en uygun yeri göreceksiniz:

“Ceviz altı…”

Şöyle diyor menkıbe:

“Ceviz ağacının altında yapıldığında, o temastan meydana gelecek çocuk ilim ve fen bakımından büyük devlet adamı olur…”

*

Zamanlama da önemli…

Bu da ilerde Türkiye’nin gündemine gelecek olsa bile benden söylemesi…

Menkıbeye devam:

“Horoz öttüğü an yapılan çocuklar ise sesi gür, azmi yüksek, cesareti ileri…”

*

Belediyelerin daha çok keçiboynuzu ektiği kentlerde, karıştırıp da “ceviz altıdır” diye keçiboynuzu altında yapma tehlikesi yanında… “horoz öttü” diye, taksicinin korna sesine denk getirirseniz…

İşte, tarifteki bizler çıkıyoruz ortaya:

“Tinerci nesil…”

*

Kadının başı bitti…

Geçti alt tarafa…

Çünkü hukuktan eğitime kadar üstyapıyı kendisine göre değiştiren istila, altyapıyı dizayn etmeye geçiyor yavaş yavaş…

Nasıl anlamazsınız?..

Doğumdan ölüme yaşam biçimini değiştirecek ufak ufak…
Yeni yaşam biçimi “din” referanslıdır…

Dinci yaşam biçimi dayatılacak, zorlanacak…

İstesen de istemesen de…

Kurtuluş?…

Bekleyeceksiniz…

Horoz öttüğünde…

+

++

Yukarıdaki ilginç yazıyı bana gönderilen bir iletiden aldım.

Yazıyı yazanla gönderenin adı yoktu alamadım…

Ancak yazı üzerine birkaç kelam da ben etmeden duramadım.

Hani dindar ve kindar nesil yetiştiriyoruz ya…

Yakında bunlar, dinî hakikatler diye dayatılacak halkımıza…

Hani diyoruz ya; tabularatalanayalanabalta…

İşte sizlere dört dörtlük bir hurafa…

Halkımız bu allamelerin ağzına bakacak…

Çok yakında ceviz ağacının altı yatır olacak…

Öyle ya, ceviz gölgesinde çocuk yapılırsa;

İlim ve fen bakımından büyük devlet adamı çıkacak ortaya…

İşin dahası da var.

Bu menkıbeleri saçma sapan bulunanlara,

Edilecek dünya dar…

Bu hurafelere karşı çıkanlar halkın kutsalına karşı çıkmış olacak…

Sahiplenenler ise halkın kutsalına saygı duymuş olacak…

Bekleyelim bakalım,

Bu saçmalıklar nerede son bulacak?..

Av. Hayri Balta, 1.6.2012

xxx

LAİKLİK 52

52 TANRI YANILGISI 

İnsanlardaki Tanrı anlayışını zanna dayanmaktadır…

Hayri Balta da buna şaşıp kalmaktadır…

Her insan, kendi anlayışına göre bir Tanrı yaratmış.

Bu yaratış, insanın zannından oluşmuş…

.

İnsanlar sanıyorlar ki yukarda bir yerlerde dünyayı yöneten, dilediğini zengin, dilediğini yoksul eden, her şeye gücü yeten, günah işleyenlerden hesap soran, öfkelendiği zaman binlerce insanı aynı anda yok eden bir varlık var.

Yukarılarda bir yerlerde var sanılan bu Tanrı; Peygamber gönderiyor, kitap indiriyor; insanlara doğru yolu gösteriyor…

Dahası bu varlığın gözü insanların üzerinde.

Kimin iyi,  kimin kötü iş yaptığını gözetliyor…

Asıl önemlisi de kendisine yapılan dilekleri, istekleri (duaları…) kabul etmesinde…

Bu konuda kitabında şöyle demekte:

 

“O halde O’ndan mağfiret isteyin; sonra da O’na tövbe edin. Çünkü Rabbim (kullarına) çok yakındır, (dualarını) kabul edendir. (K. Hud. 11/61)

Gelin şöyle bir dilekte, istekte bulunalım.

Biliyorsunuz Şili’de iki aydır 33 madenci yerin 700 metre altında mahsur kaldı. İki aydır onlara ulaşmak için bir insanın sığabileceği büyüklükte bulundukları yere doğru bir delik açılmakta. İki aydır çalışıyorlar, daha bir ay da çalışacaklar…

Bir ay sonra yerin 700 metre altındaki 33 madenciyi tek kişilik asansörle tek tek çıkaracaklar.

İşte burada diyorum ki: Hahamlar, İmamlar, Papazlar, bütün evliyalar, veliler, müminler, inananlar inanmayanlar,  bulunduğu yerden dilekte ve istekte  (dua) bulunsunlar.

Yerin 700 metre altındaki 33 madenci için dua etsinler.

“Ey Allah’ım; şu Musa kavmini, Firavun’un şerrinden, nasıl Nil nehrini ikiyi yarıp kurtardıysan, onların da rahatlıkla yer yüzüne çıkmasını sağla!..”

Haksız bir dilek ve istek de değil. Çok da haklı bir dilek, istek… Tam Allahlık bir olay… Hadi göstersin Allah gücünü kudretini de görelim…

Biz de Doğa yasalarından daha güçlü bir varlığın olduğunu bilelim…

Can alıcı bir örnek daha:

Bunlar zanlarına dayanarak yarattıkları Tanrı’nın Doğa yasalarından daha güçlü olduğunu sanır…

Burada şöyle bir örnek vermekte yarar vardır…

Bilindiği gibi erkekler belli bir yaşa gelince cinsel gücünü yitirir.

Zaten bunlar için de “Yaş yetmiş iş bitmiş!” denir…

Şimdi dünyadaki bütün dinli dinsiz bir araya gelsin.

Yukarıda var sandıkları varlıktan istesin:

“Tanrım şu cinsellikten düşmüş erkeğin geri ver cinsel gücünü.

Böylece seni Doğa’dan üstün görmeyenlere göster yüzünü…”

Olamaz, o gökte var sanılan ve her şeye gücünün yettiğine inanılan Allah dedikleri cinsellikten düşmüş erkeğin kılını bile kıpırdatamaz.

Doğa, kendisinden daha güçlü bir varlık tanımaz…

Kuran’ın 57/3 ayetini okuyup anlamayanlar sözlerimin doğruluğunu anlayamaz…

Ne diyor bu ayet açıklayalım.

Sizleri merakta koymayalım…

“O, ilk ve sondur. Zâhir (Görünen) ve Batındır (Görünmeyendir.). O hakkıyla her şeyi bilendir.” (K. 57/3)

O halde görünen  (zahir), görünmeyen (batın) nedir?

Kuran okuyanlar öncelikle bu ayet üstünde düşünmelidir…

Ve de ne demek istediğini bilmelidir…

Olur derseniz, hemen denemeye başlayabilirsiniz…

Bütün inananlar bir kampanya yürütsünler dilekte ve istekte bulunsunlar. Görelim bakalım ne olacak?

Biliyorum ki Allah’ın kılı bile kıpırdamayacak…

Yani şimdi bütün dünyada duası kabul edilecek yok mu bir tek insan?

Yok mu  bu deneyi yapacak yok mu bir tek insan…

Hiç olmazsa o bir tek insanın duasını kabul etsin de gerçekleştirsin kurtarsın şu yerin 700 metre altındaki maden işçilerinin düşünü…

Yine versin şu cinselliğini yitiren erkeğin cinsel gücünü…

Böyle bir girişimle Tanrı’nın varlığını ve de dualarımızı kabul edip etmediğini test etmiş oluruz.

Boşuna beklemeyin. Hiçbir şey olmayacaktır.

Zanna dayanan Tanrı kılını bile kımıldatmayacaktır.

Çünkü bütün insanların Tanrı anlayışı zanna dayanmaktadır.

Bunun yalnız ben söylemiyorum; Kuran da aynı şeyi söylüyor. Bir bakalım:

“K. 53/28. Bu hususta onların hiç bilgileri yoktur, sırf zanna tabi oluyorlar. Hâlbuki zan, gerçeğe ait hiçbir şey ifade etmez.”

(Ayrıca 2/78. 6/148. 10/66’ya da bakabilirsiniz…)

Bu Tanrı yanılgısından kurtulmanın yolu bu konuda araştırma yapmaktır.

Gerçeğe ulaşıp zandan ve yanılgıdan kurtulmaktır…

Kurtuluruz hayale ve zanna dayanan Tanrı’ya da yalvarmaktan…

Bu kadarını isteme hakkımız yok mu insanlıktan…

Hiç olmazsa kendi aklımızla, kendi gücümüze baş başa kalırız…

Çünkü Doğa yasalarının gücü zanna dayanan Allah’ın yasalarından daha baskındır.

Düşünerek geçeğe ulaşmak bizim hakkımızdır…

Bilin ki insan doğa karşısında yapayalnızdır…

 Av. Eren Bilge Balta, 2.10.2010

+

Teşekkürler Baba,

İyi bir örnek olmuş. Peki senin fikrinin tam tersi olan, yani Allah yukarıda diye inananlara sorsan, bu 33 kişi örneği için ne gibi bir açıklama yaparlar?

Cinsel gücünü yitiren erkeğin gücünü nasıl giderecektir.

İşte o zaman bu tanrının işi değil,

Doğa yasaların işi diyecekler…

Gerçeğe erecekler…

Doğru mu sence?

Görüşmek üzere,

Yener Balta, 22.10.2010

LAİKLİK 51

51 GEÇEN YILIN FETVALARI

İslamiyet kimlere kalmış okuyun da görün,

Hem okuyun, hem düşünün, hem de gülün…

Akla hayale gelmedik şeyler bunlar…

İnanır buna ancak kafayı oynatanlar…

Buz gibi, kaskatı cesetle sevişilir mi?

Kuran yasaklamamış diye bu işe girişilir mi?

Hele şu Cin’i kim görmüş de kim kesmiş?..

Bir tane gösterin tarih boyunca bu Cin etini kim yemiş?..

Yok mu bunların kulağını çekecek.

Olur mu İslam adına saçma sapan fetva vermek…

Din adına bu denli desteksiz atılır mı?

Din bu kadar sahipsiz bırakılır mı?

Av. Eren Bilge, 2.112.2012

+

“Ayaklanmalar, yıkılan rejimler, katliamlar, doğal afetler, başarı hikayeleri 20. Yüzyıla damgasını vurdu. Ancak 2011’in belki de en ilginç hikayeleri, verilen tuhaf fetvalardı.

1. Bu yılın en ilginç fetvalarından biri Avrupa’da yaşayan bir İslam aliminden geldi: Kadınların salatalık, muz ye havuç gibi fallik meyve sebzeleri tüketmesini yasaklayan imam, bu yiyeceklere dokunulmasının ya da tüketilmesinin günahkâr fanteziler olduğu yönünde fetva verdi.

2. Fas’taki bir fetva ise yasaktan ziyade bir serbesti sağlıyordu. Fas İçtihat Araştırma Derneği Başkanı, Müslüman erkeklerin son nefesini veren eşleriyle cinsel ilişkiye girmesine izin veren bir fetva yayınladı; Kuran’da cesetlerle sevişmeyi yasaklayan herhangi bir ifade yer almadığını öne sürdü.

3. Somali’de çıkarılan fetva belki de en tuhafıydı. İslam militan örgüt El Şebab hareketi yayınladığı fetvada, üçgen şeklinde bir börek olan ‘sambusek’in Hıristiyanlıktaki  ‘baba, oğul, kutsal ruh’ üçlemesini çağrıştırdığı gerekçesiyle Ramazan ayı boyunca tüketilmesini yasakladı.

4. Mısır’da Selefi Nur Partisi başkan yardımcısı Muhammet Abdül Hadi, partinin elde ettiği seçim başarısının Kuran’da yer aldığını söyledi.

5. Tüm bu fetvalar arasında herhalde en soyut ve akıl  almaz olanı Mısırlı imam Muhammed el Zogbi’den geldi. Zogbi, ‘cin eti’ yemenin İslam’a haram olmadığını açıkladı…”

(31 Aralık 2011 tarihli TARAF’TAN…)

LAİKLİK 50

50 CUMHURİYET’İ İSLAM’A UYARLAMA ÇABASI…

Sayın Eren Evren,

Önce sevgi benden…

Dün, Aydınlıktaki 27.10.2011 tarihli bir yazınız için ileti göndermiştim.

İslam’da mal biriktirmenin başlangıcını belirtmiştim.

“Niçin, mal biriktirenlerin başlarına değinmiyorsunuz!?..” demiştim.

Aynı yazınızda “İslam’da çok eşlilik yoktur!” demeniz ilgimi çekmiştir.

Bu konuda yazınızda aynen şöyle denmiştir:

Aşağıya aldığım şu açıklamanız da çok ilginçtir:

 “İslam’da ikişerli, üçerli, dörderli evlenmekten amaç: Toplu nikâhtır…”

“Fenkihu (nikahlandırın) ifadesi, toplu nikah kıymak demektir. Yani Kur’an, ikişerli, üçerli, dörderli hareminize alın demiyor.

Acil çözüm bulun, toplu nikâhlar kıyarak bu dul kadınları evlendirin diyor.

K. Nisa; 4/1, 2, 3 ayetleri için de diyorsunuz ki:

“Bu ayetlerin çok eşlilikle hiçbir ilgisi alakası yoktur. “.

Şimdi soruyorum size,

İslam tarihi boyunca bu çok evlilik nereden çıkmıştır öyleyse?…

Peki başta İslam Peygamberi olmak üzere;

Bu dört halife, sahabeler niçin girmiştir bu çok eşliliğe?.

Yazınızı şu satırlarla sonlandırmışsınız.

“Ayetleri okurken, nefis gözlüğü takanlar; ayetlere takla attırıp keyfine malzeme yapmaya çalışıyor. Biz yemeyiz efendim.”

Sizin bu şekilde yorumlamanız “ayetlere takla attırıp keyfe göre malzeme yapmak değil mi?”

90 yıllık Cumhuriyet aydınları bu yorumunuza mantıklı bir yorum der mi?

Yaptığınız iş Türkiye Cumhuriyet’ini İslam’a uyarlama değil mi?

Söyle şimdi ben sana ne diyeyim?..

Siz yemezseniz biz yer miyiz efendim…

Av. Hayri Balta, 4.12.2011