LAİKLİK 40

40 KULLUK MU, YURTTAŞLIK MI?

 Başbakanımız “Laiklik yaşam biçimi olamaz” diyor…

Bu sözlerini de Vatan gazetesi manşetten bildiriyor.

Gazete alt başlıkta ise “ Kapatma davasının en can alıcı tartışması laikliğin tarifinde yaşanıyor…” diyor.

“Laiklik yaşam biçimi olamaz” diyen Başbakanımıza Başsavcımız laikliğin tanımı ile yanıt veriyor.

Birlikte okuyalım, bakalım Başsavcımız neler diyor:

“Laiklik ortaçağ dogmatizmini yıkarak aklın öncülüğü, bilimin aydınlığı ve gelişen özgürlük ve demokrasi anlayışının, uluslaşmanın, bağımsızlığın, ulusal egemenliğin ve insanlık idealinin temeli olan bir uygar yaşam biçimidir.

Çağdaş bilim, skolastik düşünce tarzının yıkılmasıyla doğmuş ve gelişmiştir.

Laiklik, toplumların düşünsel ve örgütsel evrimlerinin son aşaması; ulusal egemenliğe, demokrasiye, özgürlüğe ve bilime dayanan siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın çağdaş düzenleyicisidir.

İnsanı kul olmaktan çıkarıp birey yapan, bireye kişiliğini geliştirmesi için özgür düşünce olanaklarını veren, bu yolla siyaset-din ve inanç ayrımını gerekli kılarak din ve vicdan özgürlüğünü sağlayan ilkedir.

Dinsel düşünce ve değerlendirmelerin geçerli olduğu dine dayalı toplumlarda, siyasal örgütlenme ve düzenlemeler de dinsel niteliklidir.

Laik düzende ise din, siyasallaşmadan kurtarılır,

Yönetim aracı olmaktan çıkarılır,

Gerçek ve saygın yerinde tutularak kişilerin vicdanlarına bırakılır.” (Vatan, 18.6.2008)

+

Başsavcımız tam bir laiklik tanımı yapmıştır.

Laiklik bizi ümmetlikten kurtarıp ulus yapmıştır.

Kulluktan kurtarıp yurttaş yapmıştır.

Başbakanımız ise bir türlü ümmetlik bilincinden kopamıyor.

Cebinde bıçak taşıyor.

Sol elle yemek yemiyor.

Çatalı sağ eline alıyor…

Yine “İnsanın yaratana olan görevi kulluktur!” diyor.

Yurttaşlık bilincinden söz etmiyor.

Kulluk özlemi ile yanıp tutuşanlar saçlarını bone altına saklıyor.

Saçının bir telinin görülmesini günah saydığından başına türban takıyor.

Yurttaşlığı seçenlerin başına bağladığı eşarptır.

Kadını güzel gösteren eşarp altından görünen saçıdır.

Kullukta ısrar edenlerin özlemi Ilımlı  İslam Cumhuriyetidir.

Onlara göre Türkiye Cumhuriyeti İslam Cumhuriyetine dönüşmelidir.

Aslında laikliğe karşı olanların sık sık yinelediği bir söz vardır.

“Ben Müslüman’ım diyen biri aynı zamanda laikim diyemez!”

Böyle diyenler laik devletin Anayasasını da, yasasını da kabul edemez.

Dönelim yine başa:

“Laiklik yaşam biçimi olamaz” diyor Başbakanımız hâlâ…

85 yıldır Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları hangi yaşam biçimi ile yaşadıysa…

Laiklik ilkesine göre yaşamadık mı, yaşamıyor muyuz 85 yıldan bu yana…

85 yıllık yaşam biçimimize “yaşam biçimi” demeyeceğiz de ne diyeceğiz acaba?

Afganistan’ın, İran’ın, Suudi Arabistan’ın ve diğer İslam ülkelerinin yaşam biçimine bakınız.

Ne olur Türkiye’nin aydınlık yolunu karartmayınız.

Biz ümmetlikten ulusluluğa, kulluktan yurttaşlığa geçenlerin yaşam biçimine karışmasınlar.

Bizlere, 1400 yıl öncesinin toplumuna göre oluşturulan yaşam biçimini dayatmasınlar.

Eren Bilge, 18.6.2008