LAİKLİK 36

36 BAŞÖRTÜSÜ

Nebahat hanım, başörtüsü ile günün en ilgi çeken ki­şileri arasına girdi. Eh, bu da kendinden söz ettirmenin bir başka yolu. Hem de geleceğe dönük, siyasal yatırım yapmak da işin cabası..

Ege üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü Yar­dımcı Doçenti Nebahat Koru hanım derslere baş ör­tüsü ile girmekte… Fakülte yönetimin bu konudaki uyarılarına karşı direnerek “Görevimden atılsam bile tu­tumumdan vazgeçmem. Bu benim yaşam felsefem” de­mekte…

Yardıma Doçent Nebahat Koru hanımın başörtülü fotoğraflarına bakıyorum. Yaşam Felsefesi, “başörtülü olarak derse girmek” olan Doçent hanımın gözlüğü dik­katimi çekiyor. O gözlükler hiç de öyle başörtülü dindar hanımların kullanacakları cins gözlüklerden değil.

Bu tür gözlükleri Holiwood yıldızları takıyorlar gü­nümüzde. Yurdumuzda da bu tür gözlükleri kullananlar arasında AJda Pekkan, Bülent Ersoy gibi tanınmış sanatçılar var.

Demek istediğim, Nebahat Ko­ru hanım, geriye dönük bir kişi niteliğinde de görünmü­yor. “- Ben ABD’de iki yıl kaldım. Amerikalı ve diğer ül­kelerden gelen bütün bilim adamları benim başörtüsü takmamı saygı ile karşıladılar…” dediğine göre Amerika, Avrupa görmüş hanımlarımızdan.

Ama bilmediği bir konu var ki, biz de başörtüsü ta­kıp ortaya çıkmak siyasal bir anlam içerir. Atatürk ilke ve devrimlerine karşı olmayı ansıtır. Bir direnişin, bir tepkinin simgesi Atatürk ilkelerine karşı koyma amacı­nı taşır.

Hiçbir olayda bağnaz olmanın anlamı yoktur. İnsan gerekirse başörtüsü de giyer. Ama bunun siyasal değil de toplumsal bir gerekçesi olmalıdır. Örneğin kadın olarak sokaktaki tozdan, dumandan rahatsız olabi­lir.

Başım kirlenmesin diye başörtüsü takabilir. Banyosunu geciktirmiş olabilir, saçları kepekli olabilir. Bu durumda saçlarım çirkin görünmesin diye başörtüsü takabilir. Yani davranışın toplumsal, ya da sağlık bakımından bir gerekçesi olmalıdır. Kadın olarak, daha çekici göste­riyorsa, daha güzel gösteriyorsa başörtüsü takabilir… Ya da soğuya, sıcağa kar­şı bir önlem olarak başörtüsü takabilir. Bu durumda söylenecek bir söz yoktur. Ancak böyle değil de, Ata­türk Cumhuriyetinde başörtüsü takarak derslere girme­yi bir yaşam felsefesi olarak öne sürerse ileriye dönük bir toplumda buna sessiz kalınmaz, kalınamaz…  Çünkü bu Cumhuriyet’in laiklik ilkesine ve Kılık Kıyafet Yasasına  bir başkaldırı sayılır…

Bu sayın Doçentimize sormak gerek, acaba İslamiyet’te baş örtme konusunda ayetler hangi olay üzerine gelmiştir? Öğrenmek isterse konuyu Ankara Üniver­sitesi İlahiyat fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Neşet Çağatay’ın gerçek yayınlan, arasında çıkan 100 Soruda İslam Tarihi adlı kitabının 85. Sayfasına bakabilir…

 “Şehirlerde cariyelerin durumları çok kötü idi. Bazı cariyelerin sahipleri onları fuhşa sürükler, bu yolla kazandıkları paraları ellerinden alırlardı. Kadının namu­suna saygı, çölde, şehirdekinden çoktu. Şehirliler özel­likle cariyelere yolda, sokakta bile sataşılır, her türlü muamelede bulunurdu. Hz. Mulıammed (S.A.V.) Medine’ye göç ettikten sonra kadının başını örtmesine dair gelen ayetin manası, hür kadını cariyeden fark ettirip O’nu sataşılmaktan korumaktır. Yani bu bir kıyafet ko­nusudur. Şimdi sanıldığı gibi kadını erkek gözünden saklamak için değildir. Öyle olsaydı, kadının en güzel yerleri olan, yanağı, dudağı ve yüzü örtülürdü. Ayette sadece başlarını örtecekleri yazılıdır. Doğal olarak o zamanki giyim kuralı bugüne tatbik edilmez, tatbik edi­lecekse erkeklerin de Peygamber gibi, başa yaşmak, ayağa nalın, üste de entari giymeleri gerekir.”

Bilmiyorum, “Yaşam felsefesi Başörtüsü giymek” olan Doçent hanımımız Prof .Dr. Neşet Çağatay’ın yukarıdaki açıklamaları karşısında ne diyecektir?

Biz ken­disinin ne diyeceğini bilemeyiz. Ama eski Danışma Meclisi üyesi Prof. Mihriban Türe Tunçbay’ın şu sözünü söyleyelim:

“Kişisel felsefeler, toplumun düzenini bo­zarak eylem durumuna geçirilemez.”

Av. Hayri Balta, Ankara, Barış. 3 Ağustos 1984

xxx