KIZMAK YOK

  1. KIYAMET KOPMUŞ MU KOPACAK MI?

Gazetemiz KIYAMET konuşunda bir araştırma yapmaya başlamış.

Ahmet Durmuş adlı arkadaşımız, kıyamet konusunda yaygınlaşan söylentiler üzerine, bir araştırma yapıp yayınlayacakmış.

 

Bu yazımın gazetede çıktığı gün kıyamet konusunda yapılan araştırma sonuçları bile yayınlanmış olabilir belki…

Vardır kıyamet kavramı, insanoğlunu toplu olarak yaşamaya başladığı ilk çağlardan beri…

 

Kıyamet kavramının etkinliğinden anlıyoruz ki, insanoğlu topyekûn yok olmaktan çok korkuyor.

Topyekûn yok olma korkusu ile ne yapacağını şaşırıyor.

 

İlk çağlardan beri yaşanan bu kıyamet korkusu;

Topluma yön vermek isteyenlerin ortak bir yolu…

 

Buna dayanarak; imana gelin, doğru yolu seçin, yoksa imansız gideceksiniz.

İmansız giderseniz de öte dünyada hesap vereceksiniz…

 

Kitleler topyekûn yok olma korkusu ile şaşkınlığa uğrar.

Kendilerine dayatılan düşüncelere boyun kırar…

 

Bir toplum, ne zaman bunalım içine düşse,

Sağlıklı yaşam olanaklarını yitirse,

İşsizlikle, pahalılıkla, haksızlıkla karşılaşsa düşer kıyamet endişesine…

 

İki başlı çocuk doğar.

Çocuk doğar doğmaz hemşireden su ister…

 

Bazı kadınlar sakallı çocuk doğurur.

Bu da insanları korkutur…

 

Böylesine hikâyeler uyduruldukça halkın dikkati dağılır.

Yoksulluk, pahalılık, işsizlik, zorluk içinde yaşayan halkın bilinci sarsılır…

Böylece halk sorunlarının çözümüne yabancılaştırılır…

Adaletsizliklere, haksızlıklara, rüşvetlere, vurgunlara alıştırılır…

 

Gelir dağılımındaki adaletsizlikler kendisini ilgilendirmez.

Nasıl olsa kıyamet kopacak der..

Bu da egemenlerin işine gelir…

 

Haklısı da haksızı da gümleyip gidecek.

Haksızlık, rüşvet, yolsuzluk kendisinin neyine gerek.

Nasıl olsa bütün insanlar toptan ölecek…

 

Kendisine düşen kimsenin işine karışmamak…

Halis muhlis biri olarak Allah’ın huzuruna çıkmak…

 

Bu arada halkı kıyamet korkusu ile şaşkına çevirenler kendi yolunu bulur.

Komisyon, rant, rüşvet, yolsuzlukla cebini doldurur.

Yoksullar çocuklarını İmam Hatiplerde,

Egemenler ise Avrupa’da, Amerika’da okutur…

 

Dikkat ediniz toplum ne zaman işsizlik, pahalılık, parasızlık sorunları ile karşılaşsa bu kıyamet kavramı ortaya atılır.

Böylece halk, bir süre kıyamet korkusu ile oyalanır.

 

Nasıl olsa kıyamet kopacak.

Varlıklısı da,  yoksulu da hesap verecek…

 

İşsizsen, açsan, perişansan üzülme.

Nasıl olsa hep birlikte gideceğiz güme…

 

İş ararsın bulamazsın.

Okumak istersin okuyamazsın.

Oturduğun evin kirasını veremezsin.

İşe girmek istersin güvenlik soruşturmasından sıyrılamazsın.

Es kaza karakola, hapishaneye düşersen ummadığın olaylarla karşılaşırsın.

 

Rüşvetsiz işini gördüremezsin.

Aldığın aylıkla geçinemezsin.

Emekli maaşınla ancak çay içer, simit yersin.

Sen yoksulsun, yatıp kalkıp şükredeceksin…

Bir de oturmuş kıyamet kopacak dersin.

Kıyamet kopmuş da, sen habersizsin…

 

İşte kıyamet budur:

Toplumda değer kavramının yok olması ve toplumsal dengenin bozulmasıdır.

 

Yoksa dedikleri gibi kıyamet kopsa ne yazar,

Kopmasa ne yazar?

Zaten yaşıyoruz kıyameti azar azar…

Özgür, Gaziantep, 28 Ağustos 1986

  1. ÖRTÜNMEK

Sayın Cumhurbaşkanımızın ilginç buluşları var. Bundan Önceki Cumhurbaşkanlarımızın aklından bile geçmeyen: yararlı, örnek alınması gereken davranışları var. Bunların başında zamanlı zamansız kuramlara yaptığı baskınlar var. Herhangi bir hazırlık yapılmasına olanak vermeden yaptığı İm incelemeler yüzünden birçok kurumlar kendilerine çeki düzen veremeden yakalanmaklalar…

Yine milli ve dini bayramlarda sıradan yurttaşların gecekondulardaki evlerine gidip bayramı onlarla birlikte geçirmek de var. Onların bayramını kutlamak, bayramı onlarla birlikte geçirmek de var. Bunlar daha önceki Cumhurbaşkanlarımızın aklından geçirmedikleri davranışlar.

Cumhurbaşkanlığı çalışmalarını yurt düzeyine yaymayı bir alışkanlık haline getirmesi de var. Örneğin bu kez Erzurum’a gitti. Cumhurbaşkanlığı makamının işlevlerini Erzurum’da görecek. Gelecek yıl olası ki bir başka geri kalmış yöremizde karargah kuracak. Böylece devlet yöneticileri Cumhurbaşkanımızın sayesinde yurdun her yanında sosyal, ekonomik, kültürel durumu görmüş olacak.

Sayın Cumhurbaşkanımız Erzurum’a gittiğinde, kendisini karşılamaya gelenler arasında yüzü peçeli kadınların çokluğunu görünce üzülmüş. Onlara dinde Örtünme olmadığına ilişkin sözler söylemiş. Güneş Gazetesine göre. “Hangi din adamı yüzünüzü kapatın diyorsa bana gönderin onunla konuşayım.” demiş.

Dinde örtünme din adamlarının sözü değil. Örtünme emri Kur’an-ı Kerim’de geçiyor. Ahzap suresi 59. ayette şöyle deniyor: “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle, bu onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar.” Bu durumda örtünme emri Allah’ın emri sayılıyor. Bu konuda din adamlarına söyleyecek sözü olmasa gerek.

Yine Sayın Cumhurbaşkanımız, heykel yapmanın, resim yapmanın, müzikle uğraşmanın günah olmadığını da söylemiş. Elbette günah değil. Ama bu konuda da İslam peygamberinin sözleri var: “Kıyametgününde. Allah tarafından en büyük eczaya çarptırılacak olanlar ressamlardır.”

Yukarıya iki söz aldık. Diri ayet, diğeri hadis. Bu sözler dinin sosyal ve kültürel konulara yaklaşımını gösterir. Yaratıcılık Allah’a özgüdür diyerek Türk toplumunun mimarlık ve süsleme sanatı dışındaki resim, heykel, müzik, plastik sanatlar alanındaki yaratıcılığı önlenmiştir. Müzik konusunda da “Çalgı sesini duyunca ayağınız kırılıncaya kadar kaçın” denmiştir.

Bu gibi konularda dini yaklaşımla başarı sağlanamaz. Kadınlarımızın örtünmemesini istiyorsak onların içinde yaşadıkları sosyal ve ekonomik durumu değiştirmek gerek. Bu gün doğuya iş alanları açarsak, yurttaşların gelir düzeylerini yükseltirsek kendiliklerinden üzerlerindeki örtüyü atarlar, güzel sanatlara yönelirler. Yaratıcı olurlar. Üretici olurlar…

Yeter ki bu toplumun üzerinden çağımıza ters düşen, bilime ters düşen, düşünce ve inanışların, bilimsel düşünce ile, ulusal düşünce ile ortadan kalkması için çaba gösterilsin. Ama “Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurulularında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” diye Anayasa’ya madde konulursa: yurttaşlarımız, bilimsel ve ulusal düşünce ile bunlara karşıt olan yukarıya aldığımız Allah ve Peygamber sözleri arasında çatışmaya düşer. Böylece yurttaşlarımızın sağlıklı düşünmesini engellemiş oluruz. Yaratıcılıklarını köreltmiş oluruz…

Millet asker değil ki… “Al vaziyetini” deyince, esas duruşa geçsin…

Özgür Gaziantep, 29 Ağustos 1986

  1. TANRI BABA ŞİİRİ